GENÇ POLONYA DÖNEMİ
EDEBİYATI
• Avrupa edebiyatında modernizm dönemi olarak değerlendirilen dönem Polonya
edebiyatında Genç Polonya dönemi olarak değerlendirilir. Bu dönem tüm Avrupa'yı
derinden etkileyen felsefi düşünceler ve edebi akımları içerir.
• Genç Polonya döneminin en önemli katmanını
kuşkusuz ki dekadentizm oluşturur.
Dekadentizm (Çöküşçülük)
• Dekadentizm (çöküşçülük) içinde büyük katastrofik yani felaketçi ve kötümser bir bakış açısı barındırır. Bunun temel nedeni on dokuzuncu yüzyılın büyük paradokslar çağı olarak yaşanmasıdır. Ne demek peki bu? Bir yandan
buluşların ve yeniliklerin, ticaretin ve zenginleşmenin çağı olarak Güzel Çağ olarak anılırken, bir yandan da Charles Baudelaire'in "Paris Sıkıntısı«
kitabında" yer alan Yoksulların Gözleri" başlıklı denemesinde anlatıldığı gibi büyük bir sefalet çağıdır.
• Kentler zenginleşir, bulvarlar genişler ancak fabrikalarda işçiler karın
tokluğuna çalışır, madenlerde ise birçoğu hayatları pahasına. Zengin ve yoksul arasındaki sınır oldukça büyüktür. Bilimsel ilerlemeler, makineler, yeni buluşlar insanoğlunu mutlu kılma şöyle dursun, bir bunalımın eşiğine getirmiştir.
• İşte böyle bir ortamda Schopenhauer gibi düşünürlerin pesimist
yönlendirmelerinin de etkisiyle edebiyatta dekadan bir hava sıklıkla
gözlemlenir.
• Dekadentizmde, yerleşik toplumsal ve sanatsal düzenin sınırlarını zorlamak, bu sınırların dışına çıkmak
isteniyordu. Kötümserliğe, aşırı duyarlığa, karamsar ve marazi temalara yönelmenin gerekli liği vurgulanıyordu.
• Alışılmamış, yepyeni birtakım taze imge ve düşün üleri
anlatmak için de yeni yeni sözcüklerin uydurulması yoluna gidiliyordu. Kısacası Dekadentizm, yerleşik sanat düzenine karşı bir başkaldırıydı. Bu başkaldırıya katılan, bu yolda şiir yazan ozanlara dekadan adı verilmişti. Bu şekilde de
Dekadentizm, Sembolizmin bir ön aşaması oldu.
Sembolizm (simgecilik),
• Sembolizm (simgecilik), gerçekçiliğe tepki olarak 1885 yılına doğru Fransa'da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. İnsan duygularına ve izlenimlere önem vermeyen realist sanatçılar, yalnızca gerçeği dikkate alırdı. Sembolistler ise bu yaklaşıma karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir.
• Sembolistlere göre, gerçekliği duyularımız aracılığıyla algılarız. Bu nedenle de gerçeği olduğu gibi algılama ve aktarma olanağına sahip değilizdir. Çünkü dış dünyayı,
duyularımız bize ulaştırırken değiştirir. Dış dünyadan algıladıklarımız, dış gerçekliğin kendisi değil, onlarla ilgili bir takım sembollerdir. Bu da kişiden kişiye değişen bir
olgudur. C. Baudelaire (1821-1867) Correspondances (İlişkiler) başlıklı şiirinde, dünyanın
"semboller ormanı " olduğunu ifade ederek sembolizmin prensiplerini belirlemiş olur. Ve bu şiiri sembolizmin bir manifestosu olarak kabul edilir.
• Sembolistler sözcükleri tercih ederken doğrudan anlamını ortaya koyan açık ifadeler yerine, yansıtmak istedikleri anlamlara ulaşmak için sembolleri ön plana çıkarırlar.
Sembolist şiirleriyle gerçeği açıklamak yerine, alıcıda bir izlenim bırakmayı amaçlarlar. Bu bağlamda da sembolist şiirlere bakıldığında, ağdalı bir dilin altında oldukça kapalı
anlamların yer aldığı görülür.
Ekspresyonizm
• Giderek yaşamı yönetmeye başlayan makineleşme, buna bağlı olarak toplumsal değerlerin değişimi, düşüncenin ve sanatın bu değerlerin tehdidi altında olduğunu hissetme ve bundan endişelenme, toplumsal bir felakete doğru gidildiğine dair bir önsezi, felaketçi düşünce ile başlamış, ekspresyonizm (dışavurumculuk) akımı ile, yeni yüzyılın ilk on yılında, önce plastik sanatlarda, sonra müzikte en sonda edebiyatta yeni bir kimlik bulmuştur.
• Ekspresyonist sanatçılar, yeni bir insanlık ve yeni bir dünya arayışı ile savaştan nefret ediyorlar ve kendilerini bu düşünceyi dışa vurmakla görevli hissediyorlardı. G. Benn’e göre bu akımın şiiri bir çeşit isyandı: kendinden geçercesine, nefret dolu, yeni insanlık özlemi içinde, alt üst edilmiş bir dille dünyayı altüst etmek amacında bir isyan.
• Avrupa'da topluma, otoriteye, dinsel baskıya başkaldırı biçiminde sanatçıların
eserlerinde görülen ekspresyonizm, Polonya’da Przybyszewski gibi bazı sanatçılarda görüldü. Tıpkı dekadancılık gibi o dönem için kısa ömürlü oldu. Çünkü ilk dünya savaşı Polonya için yüzyıldan fazla süren bir esaretten kurtuluş anlamına gelmişti. Dolayısıyla kurulan yeni cumhuriyetin ilk yıllarında, yıkıcı düşüncelere yer yoktu.