• Sonuç bulunamadı

Önemli ve Güncel Konularda Uygulamaya Katkı Sağlayacak Bilimsel İnceleme Yazıları İÇTİHAT

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Önemli ve Güncel Konularda Uygulamaya Katkı Sağlayacak Bilimsel İnceleme Yazıları İÇTİHAT"

Copied!
300
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

YARGI DÜNYASI

AYLIK İÇTİHAT, MEVZUAT VE BİLİMSEL İNCELEMELER DERGİSİ

Y

IL: 25

S

AYI: 297

E

YLÜL 2020

B

İLİMSEL

İ

NCELEMELERH

Önemli ve Güncel Konularda Uygulamaya Katkı Sağlayacak Bilimsel İnceleme Yazıları

İ

ÇTİHAT

Yargıtay Kararları - Danıştay Kararları Uyuşmazlık Mahkemesi Kararları Bölge Adliye Mahkemesi Kararları

M

EVZUAT

Anayasa Mahkemesi Kararları - Kanunlar Kanun Hükmünde Kararnameler Milletlerarası Andlaşmalar Listesi

B

İLGİ

H

AVUZU

v Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi v Yargı Harçları

v Yargılamada Parasal Sınırlar v Yargılamada Süreler

v Tüketici Hakem Heyetlerine Başvuru Parasal Sınırları

v Faiz Oranları v Enflasyon Oranları v Yeniden Değerleme Oranları

v Yıllara Göre Asgari Ücret v Belirsiz Süreli Hizmet Sözleşmelerinin Feshinde Bildirim (İhbar) Süreleri ve Tazminat Miktarları

v İş Kanununa Göre Yıllık Ücretli İzin Süreleri

v Kıdem Tazminatı Tavan Miktarları

v Prime Esas Kazanç Taban ve Tavan Matrahları Her ay yayınlanırH

www.yargidunyasi.com www.yargidunyasi.com.tr e-mail: info@yargidunyasi.com.tr e-mail: info@ziganayayincilik.com

Yayımlayan

(2)

Yıl: 25 Sayı: 297 Eylül 2020

Yayımcı - Sahibi : Hilmi AKMAN - Zigana Yayıncılık Pazarlama hilmi.akman@hotmail.com

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Hilmi AKMAN

Genel Yayın Yönetmeni : Av. Nihat MEYDAN Av. Fadime YAPAL

Kapak Tasarımı : Sait Maden Dizgi : Zigana Yayıncılık

Baskı ve Cilt : Net Kırtasiye Tanıtım ve Matbaa San. ve Tic. Ltd. Şti.

İnönü Cad. Beytülmalcı Sk. No: 23/A Gümüşsuyu-Beyoğlu /İST.

TEL: 0212 249 40 60 - Sertifika No: 13723 ISSN 1301-0816

Yayın Türü : Yaygın Süreli Yayın Basım Tarihi : Aralık 2020

Yönetim Yeri : Mimar Sinan Mah. Üsküdar Cad. No: 1

Yedpa Ticaret Merkezi G Caddesi 297 AS Ataşehir/İst.

Tel: 0216 492 83 18 - 0216 341 86 65 Faks: 0216 532 46 24 Yıllık Abonelik (2020 Yılı 12 Sayı) Fiyatı : 950 TL

Abone İçin Posta Çeki: Hilmi Akman:

09554049

Abone İçin Banka Hesapları

İş Bankası Üsküdar Şubesi Hilmi Akman Hesap No: 1059-2823920 IBAN: TR 77 0006 4000 0011 0592 8239 20

Yapı ve Kredi Bankası Üsküdar Şb. Hilmi Akman Hesap No: 022-45488997 IBAN: TR 50 0006 7010 0000 0045 4889 97

YARGI DÜNYASI

AYLIK İÇTİHAT, MEVZUAT VE BİLİMSEL İNCELEMELER DERGİSİ

Copyright© Bu derginin Türkiye’deki yayın hakları Hilmi AKMAN-Zigana Yayıncılık Pazar- lama’ya aittir. Her hakkı saklıdır. Hiçbir bölümü ve paragrafı kısmen veya tamamen ya da özet halinde, fotokopi, faksimile veya başka herhan- gi bir şekilde çoğaltılamaz, dağıtılamaz. Normal ölçüyü aşan iktibaslar yapılamaz. Normal ve Ka- nunî iktibaslarda kaynak gösterilmesi zorunludur.

(3)

Prof. Dr. Ercan AKYİĞİT

Av. Hüseyin ATEŞ (Antalya Barosu) Prof. Dr. Köksal BAYRAKTAR

Av. Şevket Güney BİGAT (İstanbul Barosu) Prof. Dr. Ersin ÇAMOĞLU

Çelik Ahmet ÇELİK

Av. Boran ÇİÇEKLİ (İstanbul Barosu) Prof. Dr. Adnan DEYNEKLİ

Prof. Dr. Baki İlkay ENGİN Av. Engin ERDİL (İstanbul Barosu) Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ Prof. Dr. H. Tamer İNAL Prof. Dr. Arslan KAYA Prof. Dr. Ayşe NUHOĞLU

Av. Halil Hulki ÖZEL (Mersin Barosu) Dr. Mustafa SALDIRIM

Av. Nezih SÜTÇÜ (Bursa Barosu) Prof. Dr. Ersan ŞEN

Prof. Dr. Ünal TEKİNALP Prof. Dr. Ömer TEOMAN Prof. Dr. Erol ULUSOY Av. Talih UYAR (İzmir Barosu) Prof. Dr. Hüseyin ÜLGEN Prof. Dr. Hamdi YASAMAN Prof. Dr. Cevdet YAVUZ Prof. Dr. Feridun YENİSEY

KATKIDA BULUNANLAR*

* İsimler soyadı esas alınarak alfabetik sıraya göre yazılmıştır.

(4)

T. Vakıflar Bankası Üsküdar Şubesi

Hilmi Akman 139-001 5800 7305 519822

IBAN: TR65 0001 5001 5800 7305 5198 22

(5)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL İNCELEMELER

o Zayıfların Korunması Ayrımcılık ve Dolaylı Ayrımcılık

(Av. Prof. Dr. H. Tamer İNAL) ... 13

İÇTİHAT

3 MEDENİ HUKUK

o Reşit Olmakla Birlikte Eğitimine Devam Eden, Sürekli Bir Geliri Bulunmayan Yoksul Çocuğun Babası Yardımla Yükümlüdür; Çocuğun Açık Öğretimde Okuyor Olması Babanın Yoksulluk Nafakası

Yükümlülüğünü Ortadan Kaldırmaz ...93

o Tenkis – Davalıya Kazandırıldığı İddia Edilen Payın Akitte Gösterilen Bedelden Daha Yüksek Bir Bedelle Temlik Alındığı İspatlanamaz ise Akitte Gösterilen Satış Bedeli Ölüm Tarihine Güncellenerek Tenkis Hesabı Yapılmalıdır ...104

o Miras Bırakanın Vasiyetnameden Sonra Vasiyetname ile Bağdaşmayacak Bir Tasarrufta Bulunmasıyla Vasiyetnamenin Ortadan Kalkmış

Sayılabilmesi İçin Yaptığı Sağlararası Kazandırmanın Geçerli Bir Hukuki İşleme Dayalı Olması Gerekir ...111

o Resmi Nikah Yapılacağı Vaadiyle Dini Tören ve Düğün Yapılarak Birlikte Yaşamaya Başladığı Kişi ile Anlaşamayan ve Ailesinin Yanına Gönderilen Kadının Manevi Tazminat Talebinin Kabulü Gerekir ...118

o Sağ Kalan Eş Miras Paylaşımında Aile Konutu ve Ev Eşyasının Kendisine Özgülenmesini İsteyebilir; Kat İrtifakı veya Kat Mülkiyeti Olmayan Taşınmazda Belli Bir Bölüm İçin Özgüleme Kararı Uygulanamaz ...144

(6)

o Ortaklığın Satış Yoluyla Giderilmesine Karar Verildiğinde Satış Bedelinin Tapu Kaydı ve Mirasçılık Belgesindeki Paylar Oranında Dağıtılmasına Karar Verilmelidir; Bilirkişi Raporuna Atıfla Hüküm Kurulamaz ...146

o Öncesi ve Eylemli Durumu Orman Niteliği Nedeniyle Tapu İptali ile Hazine Adına Tescil Kararı Verilen Taşınmaz Kaydındaki Şerhlerin de Silinmesine Karar Verilmelidir ...159

3 BORÇLAR HUKUKU

o Kural Olarak Asıl Borç Sona Erdiğinde Rehin, Kefalet, Faiz ve Ceza Koşulu Gibi Asıl Borca Bağlı Hak ve Borçlar da Sona Erer; Ancak Saklı Tutulmuş ise İşlemiş Faiz ve Ceza Koşulu İstenebilir ...116

o Resmi Nikah Yapılacağı Vaadiyle Dini Tören ve Düğün Yapılarak Birlikte Yaşamaya Başladığı Kişi ile Anlaşamayan ve Ailesinin Yanına Gönderilen Kadının Manevi Tazminat Talebinin Kabulü Gerekir ...118

o Borçlar Kanunu’nun 19. Maddesine Dayalı Muvazaa Nedeniyle İptal Davası Açılabilmesi İçin Kesinleşmiş Bir Alacağın Varlığı Ön Koşul Değildir; Ancak Hukuki Yarar Açısından Davacının Davalıdan Bir Alacağı Olması Gerekir ...155

o İş Kazası Nedenine Dayalı Tazminat Davalarında Maddi Tazminat Hesabı Kazalının Gerçek Net Ücreti Tespit Edilerek Buna Göre Yapılmalıdır .164

3 MEDENİ YARGILAMA (USÛL) HUKUKU

o Muris Muvazaasına Dayalı Davalarda Dava Değeri Uyuşmazlığa Konu Tüm Taşınmazların Değerine Göre Davacının/Davacıların Miras Payına İsabet Eden Değerdir ...100

o Onamayı Takiben Karar Düzeltme Aşamasında Feragat Nedeniyle Mahkemenin Kendi Kararını Kaldırarak Feragat Nedeniyle Davanın Reddine Karar Vermesi Usul ve Kanuna Aykırıdır ...109

o Aynı Karar İçin Karar Düzeltme Yoluna Bir Kez Gidilebilir ...122

o Bölge Adliye Mahkemesi İlk Derece Mahkemesi Yargılamasında Eksiklik Bulup Bu Eksikliği Giderdikten Sonra İstinaf İsteminin Esastan Reddine Karar Veremez; Yeni Bir Karar Verilmelidir ...134

(7)

o Asıl ve Birleşen Davalar Hakkında Ayrı Ayrı Hüküm Kurulması

Zorunludur ...142

o Ortaklığın Satış Yoluyla Giderilmesine Karar Verildiğinde Satış Bedelinin Tapu Kaydı ve Mirasçılık Belgesindeki Paylar Oranında Dağıtılmasına Karar Verilmelidir; Bilirkişi Raporuna Atıfla Hüküm Kurulamaz ...146

o Eser Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklarda Genel Yetkili Mahkeme Olan Davalının Yerleşim Yeri Mahkemesi Dışında Sözleşmenin İfa Yeri Mahkemesi de Yetkilidir ...149

o Kadastro İşlemi ile Oluşan Tespit ve Kayıtların İptali İçin Devlet ve Diğer Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Açılan Davalarda Davalı Aleyhine Vekalet Ücreti Dahil Yargılama Giderlerine Karar Verilemez...151

o İlam Hüküm Tarihinden İtibaren On Yıl Geçtikten Sonra Karşı Tarafa Tebliğ Edilirse Süresi İçinde Temyiz Edilerek Zamanaşımı Nedeniyle Bozulması Sağlanabilir ...153

o Borçlar Kanunu’nun 19. Maddesine Dayalı Muvazaa Nedeniyle İptal Davası Açılabilmesi İçin Kesinleşmiş Bir Alacağın Varlığı Ön Koşul Değildir; Ancak Hukuki Yarar Açısından Davacının Davalıdan Bir Alacağı Olması Gerekir ...155

o Manevi Tazminat Davasının Kısmen Reddi Halinde Karşı Taraf Vekili Lehine Hükmedilen Nispi Vekalet Ücreti Davacı Vekili Lehine Hükmedilen Miktardan Fazla Olamaz ...161

o Davanın İhbarı – Davaya Katılma – Süresinde Verilen İhbar Dilekçesi Konusunda Ara Kararı Oluşturmadan, İhbar Edilene Tebliğ Edilip Değerlendirilmeden Karar Verilmesi Usul ve Kanuna Aykırıdır ...167

o Kooperatif Eski Yöneticileri Hakkında Açılan Sorumluluk Davasının Görülebilmesi İçin Genel Kurul Kararı ve Davanın Denetçiler Tarafından Açılmış Olması Gerekir; Ancak Bu Dava Şartı Olmayıp Açılmış Bir Davada Sonradan Giderilebilir Eksikliktir ...170

o İhtiyati Tedbir Talebinin Reddi veya Kabulü Kararlarına İtiraz Üzerine Verilecek Kararlara Karşı İstinaf Yoluna Gidilebilir; İhtiyati Tedbir Kararlarına Karşı İtirazlar İlk Derece Mahkemesince İncelenir ...216

(8)

3 İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU

o Boşandığı Eşiyle Birlikte Yaşadığı Tespit Edilen Kişiye Bağlanmış Olan Ölüm Aylığının Kesilmesi ve Fiili Birliktelikten Sonraki Ödemelerin Geri İstenmesine İlişkin Kurum İşlemi Hukuka Uygundur ...75

o Fazla Çalışma Ücreti Hesabında İşçinin İmzası Bulunan Fazla Çalışma ve Hafta Tatili Tahakkuku İçeren Bordrolardaki Miktarlar Dışlanmalı; Tahakkuk İçeren, İmza Taşımayan Ancak Karşılığı İşçinin Banka Hesabına Ödenmiş Olan Miktarlar ise Dışlanmamalı, Mahsup Yapılmalıdır ...124

o Maluliyet Aylığı Almakta iken Sigortalı Olarak Çalışmaya Başlayanların Aylıkları Kesilir; Ancak Yasada Belirtilen Koşulların Varlığı Halinde İşten Ayrılarak Yeniden Maluliyet Aylığı Bağlanması İstenebilir ...128

o İş Kazası Nedenine Dayalı Tazminat Davalarında Maddi Tazminat Hesabı Kazalının Gerçek Net Ücreti Tespit Edilerek Buna Göre Yapılmalıdır .164

o İşe İade Kararı Alan İşçinin İşe Başlatılmasından ve İşe Başlatmama Halinde Ödenecek Tazminattan Hizmet Alım Sözleşmesinin Tarafları Yüklenici ve İşveren Birlikte Sorumludur ...172

3 İCRA VE İFLAS HUKUKU

o Nafaka Hükümlerine Uymama – Adi Alacak Niteliğinde Geçmiş Dönem Nafaka İstenen, İşleyecek Aylık Nafaka Talebi Bulunmayan Takibe Dayalı Nafaka Suçu Oluşmaz ...138

o Ödeme Taahhüdünü İhlal – Hesaplanan Faizin Hangi Döneme Ait Olduğu Belirtilmeyen, Alacaklının Son Ödeme Tarihine Kadar İşleyecek Faizden Feragat Beyanının Olmadığı Taahhüt Tutanağı Geçerli Olmayıp Bu Kapsamda Suç Oluşmaz ...140

o İtirazın İptali – Yabancı Para Alacağına Avans Faizi Uygulanamaz – İcra İnkar Tazminatı Döviz Üzerinden Hesaplanamaz ...157

o Alacak Konusunda Kanaat Verici İçerikte Olması Koşuluyla Kesinleşmiş Bir Tenfiz Kararı Olmaksızın Yabancı Mahkeme Kararına Dayalı Olarak İhtiyati Haciz Kararı Verilebilir ...213

(9)

3 TİCARET HUKUKU

o Üçüncü Kişi Lehine Sigorta Ettirmede Aksine Bir Sözleşme Hükmü Yoksa Sigorta Tazminatını Talep Hakkı Sigorta Ettirene Değil Sigortalıya Aittir ...131

o Kooperatif Eski Yöneticileri Hakkında Açılan Sorumluluk Davasının Görülebilmesi İçin Genel Kurul Kararı ve Davanın Denetçiler Tarafından Açılmış Olması Gerekir; Ancak Bu Dava Şartı Olmayıp Açılmış Bir Davada Sonradan Giderilebilir Eksikliktir ...170

3 CEZA HUKUKU ve CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU

o Nafaka Hükümlerine Uymama – Adi Alacak Niteliğinde Geçmiş Dönem Nafaka İstenen, İşleyecek Aylık Nafaka Talebi Bulunmayan Takibe Dayalı Nafaka Suçu Oluşmaz ...138

o Ödeme Taahhüdünü İhlal – Hesaplanan Faizin Hangi Döneme Ait Olduğu Belirtilmeyen, Alacaklının Son Ödeme Tarihine Kadar İşleyecek Faizden Feragat Beyanının Olmadığı Taahhüt Tutanağı Geçerli Olmayıp Bu Kapsamda Suç Oluşmaz ...140

o Temyiz Edilmeksizin Kesinleşen Kararlara Karşı “Yargıtay C. Başsavcılığı İtirazı” Kanun Yoluna Gidilemez ...175

o Genel Güvenliği Kasten Tehlikeye Sokma – Sanığın Adli Sicil Kaydında Hükümlülüklerinin Bulunması TCK’nun 61. Maddesinde Sayılan Temel Cezanın Belirlenmesine İlişkin Ölçütlerden Değildir – Cezanın Belirlenmesinde Orantılılık İlkesi ...183

o Cinsel İstismar – Evlenmeyle veya Mahkeme Kararıyla Ergin Olsa Bile 18 Yaşını Bitirmeyen Kişi Çocuktur ...192

o Yargılamanın Yenilenmesi Nedenleri – Yargılamanın Yenilenmesinde Usul - Yargılamanın Yenilenmesi Talebinin Hangi Nedenle Kabule Şayan Görülmediği Kararın Gerekçesinde Usule Uygun Olarak

Açıklanmalıdır ...194

o Bir Apartman İçinde Ortak Alanda Birden Çok Daireye Ait Su

Sayaçlarının Çalınması Eylemi Her Müştekiye Karşı Ayrı Ayrı Değil Tek Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçunu Oluşturur ...201

o Aile Hukukundan Kaynaklanan Yükümlülüğün İhlali ...203

(10)

o Daha Önce 1111 SK’nun 89/4. Maddesi Kapsamında Verilmiş ve Kesinleşmiş İdari Para Cezası Olmadıkça Yoklama Kaçağı, Bakaya, Geç

İltihakla Bakaya ve Saklı Suçları Oluşmaz ...205

o Uyuşturucu Madde Bulundurma – Şüphelinin Denetimli Serbestlik Tedbirine Uymamakta Israrı Nedeniyle Ertelenen Kamu Davasının Açılabilmesi İçin En Ez İki Kez İhtar Yapılmış Olması Gerekir ...206

YENİ VE DEĞİŞEN MEVZUAT

o Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ... 223

o Milletlerarası Antlaşmalar ... 224

o Kavramlar Fihristi ... 227

o Mevzuata Göre Arama Cetveli ... 233

o Bilgi Havuzu ... 237

o Güncel ... 285

(11)

BİLİMSEL İNCELEMELER

(12)

BİLİMSEL İNCELEMELER BÖLÜMÜ İLE İLGİLİ YAYIN İLKELERİMİZ

1 - Yayımlanması için yayınevimize gönderilen yazılar başka bir yer- de yayımlanmamış olmalıdır. Aynı yazı başka bir yere de yayım- lanması için gönderilmiş ise bilgi verilmelidir.

2 - Kabul edilip yayınlanan yazılar kaynak gösterilmeden kullanıla- maz.

3 - Bilimsel incelemeler yönünden kör hakem sistemi uygulanmakta- dır.

4 - Gönderilen yazılar yazar adı olmaksızın hakem incelemesine su- nulur. Yazıların hangi hakeme/hakemlere gönderileceği belirtil- mez.

5 - Yazılar iki ayrı hakemce incelenir. Her ikisinin görüşü olumlu ise uygun görülecek zamanda yayınlanır. Bir olumlu, bir olumsuz gö- rüş halinde üçüncü bir hakem incelemesi yaptırılır.

6 - Yazılarda yer alan görüşler yazarın görüşü olup yayınevimizi bağ- lamaz.

7 - Yayımlanmayan yazılar için gerekçe gösterme ve geri gönderme mecburiyeti yoktur.

8 - Gönderilen yazıların olduğu gibi yayımlanması esastır. Maddi hata ve açık olan yazım dili yanlışlıkları dışında önemli düzeltme gerektiğinin saptanması halinde yazara bilgi verilmekte ve düzelt- me yazar tarafından veya onun talimatı ile yapılmaktadır.

(13)

ZAYIFLARIN KORUNMASI

AYRIMCILIK ve DOLAYLI AYRIMCILIK

Av. Prof. Dr. H. Tamer İNAL1*

Özet :

2709/Anayasa m. 10 hükmü, kanun önünde eşitlik kenar başlığı altında,

“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” (m. 10/I).

“Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geç- mesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” (m.10/II). 2709/AY ile aynı doğrultuda olmak üzere, 4721/TMK m. 8 hükmü ile insanlar arasında eşitlik âmir hükmü getiril- miştir. “Her insanın hak ehliyeti vardır” (m.8/I). “Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler”

(m.8/II).

Evlilik Hukuku’nda da, yine aynı şekilde, kadın ve erkek arasında tam bir eşitlik tesis edilmiş ve evlenmeden doğan hak ve yükümlülükler, her iki tarafa eşit şekilde tanınmıştır (4721/TMK m. 129 ve m. 145 vd.). Buna göre, kadın ve erkek açısından, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, evlenme engelleri aynıdır (4721/TMK m.129). Kadın ve erkek, evlenmek talebinde bulunduğunda, eğer daha önce bir başka evlilik yapmışsa, bu evliliğin sona ermiş olduğunu ispat etmek mecburiyetindedir (TMK m. 130). Bir kimsenin eşinin gaipliğine karar verilmişse, arda kalan kadın veya erkek, yeniden evlenebilmek için, mahke- meden evliliğin feshini talep etmesi ve kararı çıkarması gerekmektedir (TMK m. 131). Kadın veya erkek, kişi akıl hastası ise, evlenmesinde tıbbî sakınca bulunmadığına dair sağlık kurulu raporu almalıdır (TMK m. 133).

Eşitlik ilkesinin, insan yaşamına her alanda yerleşmesi gerekmekte- dir. Kadın ve erkek arasındaki eşitlik sorunu, özellikle ayrımcılık sorununa ilişkindir. Ayrımcılık her konuda ve her alanda kendini göstermekte ve bun-

* İstanbul Barosu / İstanbul Esenyurt Üniversitesi

Av. Prof. Dr. H. Tamer İNAL

(14)

dan, az gelişmiş ülkelerde özellikle kadınlar zarar görmektedir. Ülkemizde, 1/7/2005 tarihli 5378/Engelliler Hakkında Kanun m. 1 hükmü kapsamında,

“Bu Kanunun amacı; engellilerin temel hak ve özgürlüklerden faydalanma- sını teşvik ve temin ederek ve doğuştan sahip oldukları onura saygıyı güçlen- direrek toplumsal hayata diğer bireylerle eşit koşullarda tam ve etkin katı- lımlarının sağlanması ve engelliliği önleyici tedbirlerin alınması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlamaktır”.

Anahtar kelimeler :

Ayrımcılık, engellilik, aile veya velâyet ailesi, birlik ilkesi, süreklilik ilke- si, zayıfları koruma ilkesi.

Résumé :

Suivant les normes du Traité de Rome de 1957 et celles du Traité d’Amsterdam et selon l’Art. 13 du Traité, rentré en vigueur le 1er Mai 1999, le Conseil des Ministres de l’Union européenne a le pouvoir d’adopter des mesures visant à combattre les discriminations liées au racisme, à l’éthnicité, au sexe masculin ou féminin et même à l’orientation sexuelle, à la religion et ausssi aux convictions ou à l’âge et toutes sortes de discriminations contre les handicapés physiques. Ces mesures ont des effets appréciables dans le domaine du droit de travail et particulièrement dans le domaine d’application des normes relatives à l’égalité de traitement entre hommes et femmes.

Étant donné que l’économie de marché nécéssite l’existence de la liberté contractuelle; celle-ci se développe dans les pays et sociétés où régient les principes de l’État de droit.

La loi n° 2005-102 pour l’égalité des droits et des chances, la participation et la citoyenneté des personnes handicapées, le 11 février 2005 (Journal officiel du 12/02/2005, Art. 1er.. « Constitue un handicap, au sens de la présente loi, toute limitation d’activité ou restriction de participation à la vie en société subie dans son environnement par une personne en raison d’une altération substantielle, durable ou définitive d’une ou plusieurs fonctions physiques, sensorielles, mentales, cognitives ou psychiques, d’un polyhandicap ou d’un trouble de santé invalidant. »

Mots clés :

Discrimination, handicapé physique, l’égalité des droits, droit de famille, protection des personnes vulnérables.

* * *

(15)

Kanun’un adında yer alan “Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması” ibaresi, 25.4.2013 tarih ve 6462 sayılı Kanun’un1 1/69-a. maddesi hükmü gereğince “En- gelli” olarak değiştirilmiştir. Ancak “engellilik” bir durumdur, bir sıfat değildir. Bu nedenle, “engelli” kelimesinin, bir sıfat olarak kullanılma- ması yönünde, güncel terminolojik yaklaşım kabul görmektedir. Buna göre, “engelli birey” değil; “engeli olan birey” terminolojisi kullanıl- malıdır. Her ne kadar, 6462/Kanun ile, “özürlü” terminolojisi kaldırı- larak, yerine “engelli” kelimesi konulmuş olsa da, günümüze daha uygun olan “engelli olan birey” denilmelidir. Örneğin; Ludvig van Beethoven - Bas-bariton Thomas Quasthoff - Stephen Hawking - Ray Charles - Aşık Veysel - Metin Şentürk; “engeli olan” uluslararası dü- zeyde tanınan kişilerdir. Olması gereken hukuk (de lege ferenda) kap- samında, ayrımcılığın önlenmesi ve bireye saygı açısından, 25/4/2013 kabul tarihli 6462 sayılı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Yer Alan Engelli Bireylere Yönelik İbarelerin Değiştirilmesi Amacıyla Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılma- sına Dair Kanun ile, terminoloji değişikliği yapılmış ve 1/7/2005 kabul tarihli “Özürlüler” kelimesini taşıyan başlık, 5378/ Engelliler Hakkında Kanun, olarak değişiklik yapılmış ise de, Kanun başlığı yeniden değiş- tirilmeli ve “Engeli Olanlar Hakkında Kanun” başlığını almalıdır.

5378/Engelliler Hakkında Kanun m. 3 hükmü kapsamında,

“Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Doğrudan ayrımcılık: Engelliliğe dayalı ayrımcılık temeline da- yanan ve engellinin hak ve özgürlüklerden karşılaştırılabilir durumda- kilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını engelleyen, kısıtlayan veya zorlaştıran her türlü farklı muameleyi,

b) Dolaylı ayrımcılık: Görünüşte ayrımcı olmayan her türlü eylem, işlem ve uygulamalar sonucunda engelliliğe dayalı ayrımcılık temeliyle bağlantılı olarak, engellinin hak ve özgürlüklerden yararlanması ba- kımından nesnel olarak haklılaştırılamayan dezavantajlı bir konuma sokulmasını,

1 25 Nisan 2013 kabul tarihli 6462/Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Yer Alan Engelli Bireylere Yönelik İbarelerin Değiştirilmesi Amacıyla Bazı Kanun Ve Kanun Hük- münde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, RG., 3/5/2013 – 28636 sayı- lı.

(16)

c) Engelli: Fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duyusal yetilerinde çeşitli düzeyde kayıplarından dolayı topluma diğer bireyler ile birlikte eşit ko- şullarda tam ve etkin katılımını kısıtlayan tutum ve çevre koşullarından etkilenen bireyi,

d) Engelliliğe dayalı ayrımcılık: Siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni veya başka herhangi bir alanda insan hak ve temel özgürlük- lerinin tam ve diğerleri ile eşit koşullar altında kullanılması veya bun- lardan yararlanılması önünde engelliliğe dayalı olarak gerçekleştirilen her türlü ayrım, dışlama veya kısıtlamayı,

e) Engellilik durumu: Bireyin engelliliğini ve engellilikten kaynak- lanan özel gereksinimlerini, uluslararası yöntemleri temel alarak be- lirleyen derecelendirmeler, sınıflandırmalar ve tanılamaları, ifade et- mektedir”.

Zararlı, tehlikeli, kusurlu, eksik ürünlerin etkileri, Thalidomide isimli bir ilâcın, 9/11/1959 tarihinde dünyaya gelen, Bas-Bariton Tho- mas QUASTHOFF’da görüldüğü üzere, insanlarda engellilik hâline sebep olduğu, büyük üzüntüler karşılığında anlaşılmıştır. Thalidomide isimli ilâcın, büyük reklâmları müteakip piyasaya sunulmasından son- ra, ilâcın hekimler tarafından reçeteye yazılması ve hamileler tarafın- dan kullanımı, hastalar açısından facialara sebep olmuş ve söz konusu maddeleri imâl edenlerin ve reçeteye yazan hekimlerin sorumluluğu ve söz konusu ilâcı kullanan anne adaylarının hayat verdikleri ve muh- telif uzuvları eksik bebekleri olan ailelerin ve doğan bebeklerin mâruz kaldıkları acılar, hiçbir surette giderilemeyecek tipten acılar olmuştur.

Tıp ve hukuk uygulaması, son yıllarda, dünyada ve Türkiye’de gide- rek artan bir ilişki içine girmiş ve özellikle batı ülkelerinde, hekimin ve diğer sağlık personelinin hafif kusurundan dahi sorumlu olması (6098/

TBK m. 114/I) nedeniyle, sağlık personelinin ve özellikle hekimin so- rumluluğuna ilişkin, sorumluluk ve tazminat ile ceza dâvaları giderek artış göstermiştir. Genel olarak bilimin ve dolayısıyla tıp biliminin ka- tettiği son gelişmeler, önemli sorunları beraberinde getirecek ve heki- min ve diğer sağlık personelinin muhtemel kusur ve sorumluluk alanla- rını arttıracaktır. Nitekim koruyucu tıp, daha da ileri aşamalara geçmiş olmakla, artık bireyin genetik alanı dahi araştırma konusu edilebilmekte ve elde edilen genetik sonuçlar, kişilerin muhtemel patolojik sağlık ri- zikolarını önceden hassasiyetle tesbit edebilmektedir. Gen haritasından hareketle, patolojik rizikoların tesbiti, yakın gelecekte daha büyük bir

(17)

kesinlikle belirlenebilecektir. Örneğin bir fetüsün muhtemelen taşıdığı bedensel anomaliler, uzun zamandan beri, yapılan incelemeler aracılı- ğıyla teşhis edilebilmekte ve şartları oluşuyorsa, kürtaj yapılmaktadır.

Zorunluluk taşıyan durumlarda yapılacak bir tıbbî müdahale, pek çok acı ve mutsuzlukların yaşam boyunca sürmesini engelleyebilecek- tir. İşte bu gibi imkânlar daha önceleri mümkün olsaydı, 1960 yılla- rında Thalidomide isimli ilâcın kullanılması sonucunda, Thalidomide kurbanı olarak belirlenen engelli çocukların mutsuzlukları da önlene- bilmiş olacağından şüphe bulunmamaktadır2. Hastalıkların önceden tesbit edilmesi mümkün olacağından, muhtemel hastaların, hastalıkla- rı hakkında tasarruflarını düzenlemeleri de mümkün olacak ve sağlık personelinin herhangi derecedeki kusurundan doğan sorumluluğu, hu- kuk uygulamasına giderek artan sayıda intikal edecektir. Bu suretle tıp bilimi ilerledikçe, hekim daha kapsamlı bir rizikoyu üstlenmeyi kabul etmek durumunda kalmaktadır. Mütevekkil hasta dönemi, artık sona er- miştir. Bilirkişilik kapsamında hekimin korunması ve kusurundan sıy- rılması, ABD’de olduğu üzere, ileri tıp uygulamalarında, artık mümkün olmayıp; avukatlar, hekimin kusurunu bulmak için, her fırsatı kusurlu kişi aleyhine kullanmaktadırlar. Tıp bilimi ilerlediğine ve insanlar he- kime muhtaç olduklarına göre, hekimlerin ve diğer sağlık personelinin, hastalarına şüphesiz kasdî olmadığı hâlde verebilecekleri zararların do- ğuracağı tazminat ödeme yükümlülükleri karşısında korunmaları ama- cıyla, sigorta sisteminin, ABD’de olduğu kadar güçlü ve her rizikoyu kapsayan şekilde yaygınlaştırılması gerekmektedir. Kıta Avrupası Hu- kuku’nda, ABD’ne kıyasla, hekimin sebep olduğu zarara rağmen, taz- minata mahkûm ettirilebilmesi, yüzde olarak son derece zayıf kalmakta ve hasta mâruz kaldığı zarar karşısında, çok aşikâr durumlar dışında bir şey elde edememektedir.

İlâcın üretilmesi ile, kullanılmasından zarargören hastalar açısından, imalâtçı ile, ilâcı hastasına reçete yazarak kullandıran hekimin sorumlu- luklarının birbirleri ile ilişkilendirilmesi için, ilâcın henüz imalâtçının sorumluluğu altında bulunması gerekmektedir. Buna göre, imalâtçının,

2 İNAL, H. Tamer : Borca Aykırılık, Dönme ve Fesih, s. 192-193, 7. Baskı, Ankara 2018;

PETİTPİERRE, Gilles : Aperçu sur la Responsabilité du Fait des Produits en Droit su- isse, in : Die Verantwortlichkeit im Recht, Band l, p. 111-129, Cf. p. 113, Türkischswe- izerische Juristenwoche 1980 in Zürich und Bern, Zürich 1981; GİLLİARD, François : Vers l’Unification du Droit de la Responsabilité, Rapport à la Société suisse des Juristes 1967, in : Revue de droit suisse, Bâle 1967 II 197-317, Cf., p. 301-302; PETİTPİERRE, Gilles : Aperçu de Droit comparé sur la Responsabilité des Fabricants et Distributeurs de Biens, in : La responsabilité des Fabricants et Distributeurs, Colloque organisé les 30 et 31 Janvier 1975 à Paris, p. 268-269.

(18)

üretimde bir ihmâlinin bulunduğu ispat edilmeli ve gerekli testlerin ta- mamlanmamış bulunmasının yanı sıra, ilâcın kullanım tarzının ve özel- liklerinin yazılı olduğu prospektüste, ilâcın taşıdığı tehlikeler veya kul- lanılmasının sakıncaları gereği gibi belirtilmemiş olmalıdır3. ...

isimli ilâçtan başka, ... isimli bir ilâcın piyasa sürülmesi ve has- talara kullandırılması, Japonya’da, Smon isimli bir hastalığın facialar meydana getirmesine sebep olmuştur4. ABD’de, M... firması; artrit ilâcı ...’un kullanımının, kalp krizi ve felç riskini tetiklediği gerek- çesiyle ilacı piyasadan çekmek zorunda kalmıştır. B...5 ise, ...

isimli kolesterol düşürücü ilâcı yeniden incelemelere tâbi tutmuş ve sa- nıldığından çok daha zararlı olduğu, üstelik bunun halktan gizlendiği ortaya çıkmıştır. ... isimli ilâcın kullanımına dayalı olarak, binlerce tazminat dâvası açılmıştır. Bu dâvaların B... ilâç şirketine maliyeti- nin, on milyar $ dolaylarında olacağı anlaşılmıştır.

İnsanın, kendisini sosyal hayattan tamamen soyutlaması mümkün görülmemektedir. Bu nedenle Aristothèles’de, “insanın, bir sosyal hayvan” olduğunu ifade etmiştir. Robinson Cruzoë bir masal kahramanı olduğu hâlde, bir gemi kazası neticesinde, canını bir ıssız adaya ulaşa- bilerek kurtardığında ve yaşam mücadelesinde tek başına kaldığında;

tek başına yaşayamamış ve bir hayat ve mücadele arkadaşı aramıştır.

Nihayet bir yerli çocuğu bulmuş ve ismine Cuma demiştir. Birlikte ça- lışırlarken ve gıdalarını temin etmek uğraşısı verirken, yine kurtulmuş bir köpeği bulmuşlar ve üçü bir arada, kendi ölçülerinde bir sosyal ya- şam ve dayanışma ortamını kurmuşlardır. Uyguladıkları dayanışma ve iş bölümü, çeşitli güçlüklere ve başta günlük uğraşılarında daha verimli olmak için uygun ortamı oluşturmuştur. Bu masaldan çıkan sonuç, in- sanın tek başına, kendine yeterli olamadığını ve diğer insanlara ve hattâ hayvanlara da muhtaç olduğunu göstermektedir. İnsan toplulukları da böyle olduğundan, insanlar her yerde, bir araya gelerek daha kuvvetli

3 İNAL, H. Tamer : Borca Aykırılık, Dönme ve Fesih, s. 192-193, 7. Baskı, Ankara 2018.

4 ZEN-RUFFİNEN, Piermarco : Responsabilité du fait des produits défectueux. Marché commun: la Directive du 25 Juillet 1985 (85/374/CE), Mélanges en l’honneur de Jacques - Michel GROSSEN, p. 469 - 482.

5 Bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Cerivastatin-3/8/2015) : Alman kimyasal-ilâç firma- sı B... Inc., kolesterol düşürücü ilâç olarak piyasaya sürülen anticholestérol .../...

ürününü, 2001 yılında piyasadan çekmiş olup; 6.000.000 milyon kişiye satılmış olan söz konusu ilâcı kullanan yüzlerce hastanın akut kas hatalıklarına sebep olduğu ihtimâlinin meydana çıkması ve yüzlerce hastanın ölümü ile sonuçlanan vak’aların tespit edilme- si üzerine, ilâç piyasadan toplatılmıştır. B..., tespit edilen 7.800 hastadan, 450 hasta ve yakınları ile, dâva yollarına gidilmeksizin sulh yolu ile tazminat ödemek konusunda uzlaşmıştır.

(19)

ve daha verimli olmaktadırlar. Aile de, insanlar topluluğu içerisinde, doğanın da gereği olarak, bir erkek ve kadının birlikte kurdukları aile ile daha sosyal bir yaşama kavuştuklarını, çalışabildiklerini, dayanışma içerisine girdiklerini, çocukları olduğunda, gelişen bir aileye kavuş- tuklarını göstermektedir. Medeni Hukukun bir kolu olan Aile Hukuku, kavramları ve müesseseleri ile, aile birliğinin uygar dünyada gereği gibi yaşamın temini açısından uygulanan yaşam düzenini kurallara bağla- mıştır. Böylece Aile Hukuku, nişanlanma müessesesinden başlayarak, evlenmeyi, boşanmayı, mal rejimlerini, hısımlık ve sonuçlarını, velâye- ti, babalığı, tanıma ve babalık hükmünü, evlât edinmeyi, üvey çocuğu, nafaka yükümlülüğünü, vesayeti düzenlemiştir. İşte aile, insanların bir araya geldiği en küçük birimdir. Aile kavramının bir önemi de, kendisi- ni toplumu yönlendirmeye yarayan, görgü, ahlâk, din ve hukuk kuralla- rı kapsamında, özellikle görgü kurallarının kazanılması, edinilmesi ve sürdürülmesi açısından dikkate değerdir. Çocuğun eğitim aldığı, hayata başladığı ilk sosyal topluluk olan ailesi bireylerinden oluşan topluluk, çocuğa özellikle edindiği ve sonraki yıllarda devam ettiği okullarda bile sürdürdüğü ve hattâ kökten değiştiremediği ilk görgüyü veren ilişkileri- dir. En genç yaşlarında, çocuk anne ve babasının ve varsa kardeşlerinin, yani toplumun en küçük yapılanmasının verebildiği davranış şekillerini benimsemekte ve bu davranış şekilleri bütün yaşamını etkilemektedir.

Aile yapısı ve anne baba davranışları, çocuğa rehber ve sembol olmak- tadır. Sağlıklı davranış biçimlerini edinmiş bir ailede büyüyen çocuk, yaşamının sonraki dönemlerinde toplum içerisinde üstlendiği rollerde de, daha sağlıklı ve daha olumlu olabilmekte; kurduğu ilişkilerde isa- betli davranışları kolaylıkla benimsemektedir. Sağlıklı bir aile yapısı içinde büyüyen, görgü kazanan çocuğun, daha sonra devam ettireceği aile yapısı da, ruhsal yapı bakımından sağlıklı ve topluma yararlı ola- bilmektedir. Bu suretle ailenin, toplumun geleceği açısından ne değin yapıcı ve yararlı olduğu görülmektedir. Aile Hukuku ve müesseseleri, özel hukuku ilgilendirdiği kadar, aslında kamu hukukunu da ilgilendir- mektedir. Ailenin kurulması, evlilik, çocukların nüfus siciline kayıtları, soyadı, boşanma, aile mahkemeleri; hepsi kamuyu ilgilendiren alanlar olmakla birlikte, Aile Hukuku ve kurumları, aslında bir yandan da ki- şiler arasındaki ilişkileri ilgilendirdiğinden, Medeni Hukuk dalı olarak düzenlenmekte ve toplumun ve milletin geleceğini ilgilendiren kurum olduğu için, düzenli ve sağlıklı olarak kurulması, sürdürülmesi için ge- rekli olan kanunî düzenlemelere özen gösterilmektedir.

(20)

I- ANAYASA ve MEDENİ HUKUK İLKELERİ KAPSAMINDA, EŞİTLİK VE AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ

1) Medeni Kanun ile sağlanan kadın-erkek eşitliği ilkesi

Eski Türklerde, Aile Hukuku örf ve adet hukukuna dayalı olması- na karşılık, Türk kavimleri İslâmiyeti kabul ettikten sonra, aile hukuku kuralları da, Kur’an gereklerine uyum sağlamıştır. İslâmiyet öncesinde, Türk ailelerinde boşanma sebepleri, zina,, fena muamele, ağır haka- ret, eşlerden birinin evlilik görevini yerine getirememesi sebeplerine dayanmış ve gerek erkek taraf ve gerekse kadın taraf hakkında şartlar eşit şekilde uygulanmıştır. Oysa Roma Hukuku’nda, Cermen ve Babil ve İbranî Hukuk kuralları kapsamında, aile kurulduktan sonra, boşan- ma serbest boşanma usulüne dayanmıştır. Türkler de, İslâmiyeti kabul ettikten sonra, aynı yöntemi talâk nâmı ile uygulamaya koymuşlardır.

Talâk, erkek tarafın, sebep göstermeksizin ve tek taraflı iradesiyle, eşini boşayabilmesinden ibarettir.

Türkler, ilk defa bir Kod yapmayı, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile yapmışlardır. Türk Kanunu Medenisi, TBMM tarafından 17/2/1926 tarihinde kabul edilmiş ve 4/4/1926 tarihli Resmî Gazete’de yayımlana- rak, 4/10/1926 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 743/Türk Kanunu Medeni- si’nden önce yürürlükte olan Mecelle ise, 20/4/1869 yılında düzenlen- meye başlamış ve düzenlenmesi 16/8/1876 tarihinde tamamlanmış ve yürürlüğe konulmuştur. Mecelle 1851 maddeden oluşmuştur. Kazüistik sistem örneği olan Mecelle’nin, sadece üçyüz kadar hükmü, zamanının hukukî sorunlarını cevaplayabilmekte olduğundan, bu hükümler, za- manının ihtilâflarını çözümlemede yeterli olamamıştır.

1924 ve 1925 tarihlerinde, Adalet Bakanı Mahmut Esat BOZKURT6 tarafından görevlendirilmiş bulunan ve Türk Medeni Kanunu ve Borç- lar Kanunu’nu düzenlemekle görevli yirmialtı hukukçudan müteşekkil komisyon, Türk Medeni ve Borçlar Kanunu’nu düzenlemek üzere ça- lışmışlardır. İsviçre Kantonlarının yürürlük kanunlarını düzenledikleri

6 Prof. Dr. Mahmut Esat BOZKURT : 1908-1912 yıllarında İstanbul Hukuk Mektebi’nde eğitimini tamamlamış ve mezun olduktan sonra, İsviçre’de Fribourg Hukuk Fakültesi’n- den mezun olarak, aynı Fakültede, “Du Régime des Capitulations Ottomanes” (Osmanlı Kapitülasyonları Rejimi Üzerine) başlıklı tezi ile Hukuk Doktoru olmuş; 7/9/1927 tari- hinde, Uluslararası La Haye Adalet Divanı’nda görülen Bozkurt-Lotus dâvasında, Türki- ye Cumhuriyeti Hükûmetini temsil etmiş ve dâvayı kazanmış; 1930 yılı sonunda, Adalet Bakanı olduğu görevinden ayrılmış; Prof. Dr. olarak, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakülte- si’nde, Devletler Hukuku ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, Anayasa Hukuku derslerini vermiştir.

(21)

Code civil suisse ile Code des Obligations suisse düzenlemesinin aslî yazarı olan İsviçreli Prof. Dr. Eugen Huber, İsviçre Medeni ve Borç- lar Kanunu’nu oniki yıl süreli bir çalışma neticesinde tamamlamıştır.

İsviçre’de 1912 yılında, Code civil suisse = Medeni Kanunu ve bu ka- nunun 5. Bölümünü teşkil eden Code des Obligations suisse = Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, 1926 yılında Türk Kanunu Medenisi’ni ve Borçlar Kanunu’nu, Prof. Dr. Eugen Huber tarafından yazılan asıl metnin, Federal Mahkeme Başkanı Prof. Dr.

Virgile Rossel tarafından düzenlenen Fransızca versiyonunu Türkçeye çevirerek kabul etmiştir. İsviçre Medeni Kanunu (Code civil suisse = CCS) Kişiler Hukuku, Aile Hukuku, Miras Hukuku, Eşya Hukuku, baş- ta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere, çeşitli Avrupa ülkelerinin ve Av- rupa dışı ülkelerinin hukuk düzenlemelerini etkilemiştir. Kanun 1960 yıllarına kadar çok az değişikliklere tâbi tutulmuş ve 1960 yılından son- ra, İsviçre’de ve Türkiye’de, değişen dünya değerleri gereğince, özel- likle Aile Hukuku’nda ve Eşya Hukuku’nda yenilikler ve değişiklikler getirilmiştir.

17 Şubat 1926 tarihli, 743/Türk Kanunu Medenisi, 31/12/2001 tari- hine kadar yürürlükte kalmış ve 4721/TMK m. 1028 hükmü ile yürür- lükten kaldırılmıştır. 4721/TMK, 22/11/2001 tarihinde kabul edilmiş;

8/12/2001 tarihinde, 24607 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış ve m.

1029 hükmü gereğince, 1/1/2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Aile Hukuku Kanun’un sistematiği kapsamında, ikinci kitabı teşkil etmiştir.

A) Eşitlik ilkesi

2709/Anayasa m. 10 hükmü, kanun önünde eşitlik kenar başlığı altında, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” (m. 10/I). “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” (m.10/

II). 2709/AY ile aynı doğrultuda olmak üzere, 4721/TMK m. 8 hükmü ile insanlar arasında eşitlik âmir hükmü getirilmiştir. “Her insanın hak ehliyeti vardır” (m.8/I). “Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler” (m.8/II).

Aile Hukuku’nda, kadın ve erkek arasında eşitlik ilkesine uyum sağlanmıştır.. Örneğin, aile hukukuna dönük yapısı kendine özgü (sui generis) bir sözleşme tipi olarak sunduğumuz nişanlanmaya ilişkin

(22)

kurallardan başlayarak, kadın ve erkek arasında haklar açısından tam bir eşitlik mevcuttur. Nişanın bozulmasının sonuçları kapsamında, “Ni- şanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme ama- cıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığın- da uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır” (4721/TMK m. 120/I). Keza manevî tazminat talep etme hakkı bakımından da, “Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî taz- minat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir” (TMK m. 121). Nihayet haksız surette bozulan nişanın ardından, hediyelerin geri verilmesi konusunda da, “Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışın- daki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir” (TMK m. 122/I).

Nişanın bozulması hakkında, kanunda mevcut hükümlerde görüldüğü üzere; talepler, her iki tarafa da eşit şekilde ve eşit haklar olarak tanın- mış ve herhangi bir ayrımcılık yapılmamıştır.

Evlilik Hukuku’nda da, yine aynı şekilde, kadın ve erkek arasında tam bir eşitlik tesis edilmiş ve evlenmeden doğan hak ve yükümlülük- ler, her iki tarafa eşit şekilde tanınmıştır (4721/ TMK m. 129 ve m. 145 vd.). Buna göre, kadın ve erkek açısından, hiçbir ayırım gözetilmeksi- zin, evlenme engelleri aynıdır (4721/TMK m.129). Kadın ve erkek, ev- lenmek talebinde bulunduğunda, eğer daha önce bir başka evlilik yap- mışsa, bu evliliğin sona ermiş olduğunu ispat etmek mecburiyetindedir (TMK m. 130). Bir kimsenin eşinin gaipliğine karar verilmişse, arda kalan kadın veya erkek, yeniden evlenebilmek için, mahkemeden evli- liğin feshini talep etmesi ve kararı çıkarması gerekmektedir (TMK m.

131). Kadın veya erkek, kişi akıl hastası ise, evlenmesinde tıbbî sakınca bulunmadığına dair sağlık kurulu raporu almalıdır (TMK m. 133).

Kadın veya erkek eş, evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden mahrum bulunuyorsa, evlenmenin iptalini talep edebilecektir (4721/TMK M. 148). Keza eşlerden biri yanılma hâlinde evlenmiş ise (TMK m.149); bir başkası tarafından aldatılarak, evliliğe rıza göstermiş ise (TMK m. 150); yakın ve ağır bir tehlike ile korkutulmak suretiyle evliliğe razı edilmiş ise (TMK m. 152); evliliğin iptalini dâva edebile- cektir. Kadın veya erkek, bu durumların varlığı konu edilebiliyorsa, hak düşürücü süre dolmadan, iptal davasını açabilecektir. Nitekim evliliğin

(23)

iptalini istemek hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisi- nin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ay ve herhâlde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşecektir. Bunun gibi, her iki eş, 4721/

TMK m. 161 vd. hükümlerinde yer alan boşanma sebeplerinin gerçek- leşmesi durumunda, boşanmayı talep edebilmektedirler. Boşanma ger- çekleştiğinde, kadın ve erkek iki taraf da boşanmanın sağladığı haklar- dan eşit şekilde yararlanabilmekte; maddî ve manevî tazminat (TMK m.174) ve yoksulluk nafakası (TMK m.175) talep edebilmektedirler.

Eşler, birlikte ve eşit hak ve yetkilerle, evliliğin mutlu şekilde sür- dürülmesinden sorumlu oldukları gibi, çocukların bakım ve eğitiminde, aynı derecede özen göstermekle yükümlüdürler (4721/TMK m. 185).

Evliliğin devamı süresince ve evlilik devam ettiği sürece, ana ve baba velâyeti birlikte kullanmaktadırlar (TMK m. 336/I). Ayrıca çocuk mal- ları konusunda, ana ve baba, velâyetleri devam ettiği sürece çocuğun mallarını yönetme hakkına sahip ve bununla yükümlüdürler; kural ola- rak hesap ve güvence vermek durumunda değillerdir (TMK M. 352/I).

Buna karşılık evlilik sona erdiğinde, velâyet kendisinde kalan eş, hâ- kime çocuğun malvarlığının dökümünü gösteren bir defter vermek ve bu malvarlığında veya yapılan yatırımlarda gerçekleşen önemli deği- şiklikleri bildirmek zorundadır (TMK m. 353). Ana ve baba, kusurları sebebiyle velâyetleri kaldırılmadıkça, çocuğun mallarını kullanabile- ceklerdir (TMK m. 354).

Hak ehliyeti, kadın erkek ayrımcılığı olmaksızın herkese tanınmış- tır. “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler”

(TMK m. 8). Böylece haklar açısından eşitlik olduğu gibi, her alanda eşitlik ilkesinin genel esasları geçerlidir. Cinsiyet eşitliği, çalışma ala- nında kadın ve erkek arasında bir ayrım gözetilmeksizin, eşit işe eşit ücret uygulaması gündeme getirilmiş ve etkisini büyük ölçüde göstere- bilmiştir. 4857/İş Kanunu’nda kadınların fizikî ayrıcalıklarına ve özel- liklerine veya sağlık durumlarına göre öngörülen istisnai uygulamalar dışında, bir ayrımcılık yapılamaması benimsenmiştir.

1926 tarihli Medeni Kanun’un üzerinden geçen yıllara rağmen, eşit- liğin tam anlamını idrâk edemeyen bazı erkekler, sorun; Türkiye’de ka- dın ve erkek olmak, aile kurmak konularına geldiğinde, babaerkil tavır- lar içerinde bir yaklaşım gösterebilmekte ve kadının, aile içerisindeki iş bölümü kapsamında, eve hizmet eden taraf olarak düşündüğünü göste- rebilmektedir. Bu husus, insanların eğitiminin, uygulanan hukukun çok gerisinde kalmış olmasına dayalıdır. İlerici ve devrimci nitelikteki Türk

(24)

Medeni Kanunu, gerek 1926 tarihli Medeni Kanun ile, gerekse 2001 kabul tarihli 4721 sayılı Medeni Kanun hükümleri ile, özellikle aile hu- kuku ilişkilerinde kadın ve erkek arasında, tam bir eşitlik sağlamıştır.

Nişanlanma hükümleri kapsamında (TMK m. 118-123); taraflardan birinin haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan, taraflar- dan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde konu edilebi- lecek maddî (TMK m. 120) ve manevî (TMK m. 121) tazminat veya nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın veya onlar gibi davranan- ların, diğer nişanlıya vermiş oldukları, alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilecek ve eğer hediye aynen veya mislen geri verilemiyor ise, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanacaktır (TMK m. 122). Eşitlik ilkesi açısından önemli olan, nişanın bozulma- sına ilişkin bu hükümlerden ve sonuçlarından, hem kadının, hem de erkeğin, eşit şartlar altında yararlanmasındadır.

Evlenme engellerine ilişkin hükümler, erkek ve kadın tarafa, aynı şartlar altında uygulanmaktadır. Buna göre, hısımlık konu edildiği tak- dirde, “üstsoy ile altsoy arasında; kardeşler arasında; amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında; kayın hısımlığı meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile, eşlerden biri ile diğerinin üstsoyu veya alt- soyu arasında; evlât edinen ile evlatlığın veya bunlardan biri ile diğe- rinin altsoyu ve eşi arasında (TMK m. 129) evlilik yapılamayacaktır.

Mutlak butlan ile bâtıl olan evlilikler, kadın ve erkek için aynıdır. Buna göre, “eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması; eşlerden bi- rinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yok- sun bulunması; eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması; eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması hâlleri (TMK m. 145), her kimse için aynı şekilde geçerlidir. Yine evlenme engelleri açısından, yeniden evlenmek isteyen erkek veya kadın, önceki evliliğinin sona erdiğini ispatlamakla yüküm- lüdür (TMK m. 130). Bunun gibi, gaipliğine karar verilen kişinin eşi, mahkemece evliliğin feshine karar verilmedikçe yeniden evlenemeye- cektir (TMK m. 131). Bir de, doğacak bir çocuk varsa, çocuğun babası konusunda bir tereddüt olmaması açısından, iddet dönemi denilen bir süre boyunca kadının evlenmesi engellenmiştir. Ancak DNA testle- ri gibi modern teknik, söz konusu beklemeyi ortadan kaldırabilmekte ve bu olanak, TMK m. 132/III hükmünde öngörülmüş bulunmaktadır.

Kadın için bekleme süresi, evlilik eğer sona ermiş ise, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemeyecektir.

Ancak kadının önceki evliliğinden çocuk beklemediğinin tıbbî teknik

(25)

ile anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbiriyle evlen- mek istemeleri hâllerinde, mahkeme bu süreyi kaldıracaktır (TMK m.

132). Nihayet bir de akıl hastalığı bulunan kimselerin, evlenmelerinde tıbbî sakınca bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemeyeceklerdir (TMK m. 133).

Boşanma sebeplerine dayanarak her iki eş yaralanabilmekte ve bo- şanma dâvası açabilmektedir (TMK m. 161-166). Boşanma dâvası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilmekte- dir (TMK m. 167). Eşler, müşterek çocukları üzerinde sahip oldukları velâyet hakkının kullanılması açısından, “Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altında olup; yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan alınamayacaktır (TMK m. 335). Hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velâyeti altında kalmaktadır. Ana ve baba evli ise, evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanacaktır (TMK m. 336). Buna karşı- lık, ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse, hâkim, velâyeti eşlerden birine verecektir. Velâyet, ana ve babadan birinin ölü- mü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir (TMK m. 336/III). Ana ve baba evli değil ise, velâyet anaya aittir (TMK m. 337). Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş veya velâyet kendisinden alınmış ise, hâkim, çocuğun menfaatine göre, vasi atayacak veya velâ- yeti babaya verecektir. Nihayet üvey çocuklar açısından7, “eşler, ergin olmayan üvey çocuklarına da özen ve ilgi göstermekle yükümlüdürler”

(TMK m. 338). Kendi çocuğu üzerinde velayeti kullanan eşe diğer eş uygun bir şekilde yardımcı olacak; durum ve koşullar zorunlu kıldığı ölçüde çocuğun ihtiyaçları için onu temsil edecektir (TMK m.338/II).

B) Eşitliği bozan istisnalar

Evlilik birliği kapsamında çekirdek aile olarak tâbir edilen ve an- ne-baba ve çocuklardan ibaret en küçük birimin düzenini koruyabilmek maksadıyla, soyadı kullanımında, aileyi erkek eşin soyadı altında top- lamış ve çocukların da işlemlerinin, babanın soyadı altında yapılmasını hüküm altına almıştır. Böylece kadın eş, “…evlenmekle kocasının soya- dını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir” (TMK m. 187). Ancak bu durumda dahi,

7 İNAL, İdil : Üvey Çocuğun Hukuksal Konumu, Kazancı Hukuk Araştırmaları Dergisi, Ekim 2015, Sy. 5, s. 7-23, bkz. s. 15 vd. bkz. s. 7.

(26)

kadının haklarını gözetmek bakımından, evlilik öncesi kullandığı soya- dını kullanması mümkün kılınmıştır.

İddet dönemi, evlilik birliği içinde olan bir durum değildir. Kadı- nın hâmile olması ihtimali var ise, soybağının birbirine karışmaması için, üçyüz günlük bir iddet dönemi, tıp teknolojisinin ve DNA teknik ve bulgularının ulaştığı noktalara rağmen, TMK m. 132 hükmü “Evli- lik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez (m. 132/I) hükmünü muhafaza etmekte- dir. “Doğurmakla süre biter” (m.132/II). “Kadının önceki evliliğinden gebe olmadığının anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbiriyle evlenmek istemeleri hâllerinde mahkeme bu süreyi kaldırır”

(m.132/III).

2) Eşitlik ilkesinin insan yaşamına her alanda yerleşmesi

Kadın ve erkek arasındaki eşitlik sorunu, özellikle ayrımcılık soru- nuna ilişkindir. Ayrımcılık her konuda ve her alanda kendini göstermek- te ve bundan, az gelişmiş ülkelerde özellikle kadınlar zarar görmekte- dir. Ülkemizde, 1/7/2005 tarihli 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun8 amacı kapsamında, “…engellilerin temel hak ve özgürlükler- den faydalanmasını teşvik ve temin ederek ve doğuştan sahip oldukları onura saygıyı güçlendirerek toplumsal hayata diğer bireylerle eşit ko- şullarda tam ve etkin katılımlarının sağlanması ve engelliliği önleyici tedbirlerin alınması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlamak-

8 5378/Kanun’un önceki adında yer alan “Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmün- de Kararnamelerde Değişiklik Yapılması” ibaresi, 3.5.2013 tarih ve 28636 sayılı R.G.’de yayımlanan 25.4.2013 tarih ve 6462 sayılı Kanun’un 1/69-a. maddesi hükmü gereğince

“Engelliler Hakkında Kanun” olarak değiştirilmiştir. Ancak “engellilik” bir durumdur, bir sıfat değildir. Bu nedenle, “engelli” kelimesinin, bir sıfat olarak kullanılmaması yönün- de, güncel terminolojik yaklaşım kabul görmektedir. Buna göre, “engelli birey” değil;

“engeli olan birey” terminolojisi kullanılmalıdır. Her ne kadar, 6462/Kanun ile, “özürlü”

terminolojisi kaldırılarak, yerine “engelli” kelimesi konulmuş olsa da, günümüze daha uygun olan “engelli olan birey” denilmelidir. Örneğin; Ludvig van Beethoven - Bas-ba- riton Thomas Quasthoff - Stephen Hawking - Ray Charles - Aşık Veysel - ... ...;

“engeli olan” uluslararası düzeyde tanınan kişilerdir. Olması gereken hukuk (de lege fe- renda) kapsamında, ayırımcılığın önlenmesi ve bireye saygı açısından, 25/4/2013 kabul tarihli 6462 sayılı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Yer Alan Engelli Birey- lere Yönelik İbarelerin Değiştirilmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Ka- rarnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile, terminoloji değişikliği yapılmış ve 1/7/2005 kabul tarihli “Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” kapsamında “Özürlüler” terminolojisini taşıyan başlık, 5378/Engelliler Hakkında Kanun, olarak değişiklik yapılmış ise de, kanun başlığı yeniden değiştirilmeli ve “Engeli Olanlar Hakkında Kanun” başlığını almalıdır.

(27)

tır”. Değiştirilen hüküm, “Bu Kanunun amacı; (Değişik ibare : 6462 - 25.4.2013 / m.1/69-b) “engelliliğin” önlenmesi, (Değişik ibare : 6462 - 25.4.2013 / m.1/69-b)“engellilerin” sağlık, eğitim, rehabilitasyon, is- tihdam, bakım ve sosyal güvenliğine ilişkin sorunlarının çözümü ile her bakımdan gelişmelerini ve önlerindeki engelleri kaldırmayı sağlayacak tedbirleri alarak topluma katılımlarını sağlamak ve bu hizmetlerin ko- ordinasyonu için gerekli düzenlemeleri yapmaktır” şeklindedir.

A) Engelliliğin önlenmesi, engellilerin sağlık, eğitim, rehabili- tasyon, istihdam, bakım ve sosyal güvenliğine ilişkin sorunları

Üzerinde özellikle ısrar edilmesi gereken husus, 5378/Engelliler Hakkında Kanun’un sağladıklarının dışında, bir de engellilerin toplum- sal yaşantıda, diğer kişilerle eşit şartlara ve imkânlara kavuşturulmaları ve toplumsal yaşantıya gereği gibi kavuşturulmalarının ve yurttaşlık haklarından gereği gibi yararlanabilmelerinin sağlanabilmesi de amaç- landığından, gerekli sosyal sorumluluk işlevinin de gereği gibi yerine getirilmesi sağlanmalıdır9. 5378 sayılı Kanun hükümleri kapsamında, İş ve meslek analizi (Değişik ibare : 6462 - 25.4.2013 / m.1/69-i) “Engel- lilik” türlerini dikkate alan iş ve meslek analizleri, (Değişik ibare : 6462 - 25.4.2013 / m.1/69-i) “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının” koor- dinatörlüğünde Milli Eğitim Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılır. Bu analizlerin ışığında, (Değişik ibare : 6462 - 25.4.2013 / m.1/69-i) “engellilerin” durumlarına uygun mesle- ki rehabilitasyon ve eğitim programları, anılan kurumlarca geliştirilir (5378/ m. 12). Bu çerçevede, engellilerin yeteneklerine göre, mesle- ğini seçme ve bu alanda eğitim alma hakkı tanınmıştır Bu kapsamda, meslekî habilitasyon ve rehabilitasyon açısından, (Değişik madde ve başlığı: 6518 - 6.2.2014 / m.71) Engellilerin meslek seçebilmesi ve bu alanda eğitim alabilmesi için gerekli tedbirler alınır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yapılan iş ve meslek analizleri doğrultusunda engelliler için Millî Eğitim Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca mesleki habilitasyon, rehabilitasyon ve eğitim program- ları geliştirilir. Engellilerin mesleki habilitasyon ve rehabilitasyon hiz- metleri, kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler ve diğer gerçek veya

9 “İş ve meslek analizi açısından, (Değişik ibare : 6462 - 25.4.2013 / m.1/69-i) “Engel- lilik” türlerini dikkate alan iş ve meslek analizleri, (Değişik ibare : 6462 - 25.4.2013 / m.1/69-i) “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının” koordinatörlüğünde Milli Eğitim Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılır. Bu analizlerin ışı- ğında, (Değişik ibare : 6462 - 25.4.2013 / m.1/69-i) “engellilerin” durumlarına uygun mesleki rehabilitasyon ve eğitim programları, anılan kurumlarca geliştirilir”.

(28)

tüzel kişiler tarafından da gerçekleştirilebilir. Bu maddeye ilişkin usul ve esaslar, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlı- ğı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca müştereken çıkarılan yönetmelikle belirlenir. (5378/m.13). Bu maksatla, gerçek veya tüzel kişiler tarafından açılan, özel meslekî rehabilitasyon merkezleri, ye- tenek geliştirme merkezleri ve korumalı işyerlerinin değişik tipleri ile özel işyerlerinde bireylerin bireysel gelişimleri ve yeteneklerine uygun iş veya becerilerini geliştirici tedbirler alınmaktadır.

Yine aynı kanun gereğince, engellinin istihdamı konusunda, engel- liye önerilen çalışma süreleri ve şartlarına kadar olan safhaların hiçbi- rinde engellilerin aleyhine ayrımcı uygulamalarda bulunulamayacaktır.

Bu suretle kanunun gereği de, çalışan engellilerin aleyhinde sonuç do- ğuracak şekilde, engeli ile ilgili olarak diğer kişilerden farklı muame- lede bulunulması engellenmiş olmaktadır (5378/m. 13). Amaç, engelli- lerin toplum içerisinde tutacakları yerin, sosyal hayatlarının idâmesini sağlayacak düzeye getirmekten ibaret olup; engelli kimselerin de, insan haklarından yararlanma ve yaşama hakkından gereği gibi pay almala- rını sağlamaya dönüktür. Engelliler de sosyal güvenlik haklarını, özel- likle hastalıklarının bütün zorunluluklarını karşılayacak şekilde kulla- nabilmelidirler. Engellinin, diğer insanlarla beraber olduğu herhangi bir yerde, sosyal hayata tam olarak katılabilmesi; kendisini, diğer insanlar arasında muhtaç durumda veya engelliliğinin getirdiği zorluklara rağ- men eziklik içinde bırakmamakla mümkündür. Gereği gibi bir istihdam politikası ile, engelli, ayrımcılık kurbanı olmaktan kurtarılmış olacaktır.

a) Çeşitli engellilik tipleri ve toplumun ve çevrenin, engellinin engeline uyum sağlayamamasından doğan paradoksal gerçekler

Çeşitli engellilik tipleri kapsamında; engellilik, bir yandan engel- linin yeteneklerinin engellilik getiren bedensel eksilmenin etkisi ile, diğer yandan toplumun ve çevrenin, engellinin engelliliğine uyum sağ- layamamasından doğan paradoksal gerçeklerden oluşmaktadır10. Bu bağlamda Türkiye’de toplam nüfusunun %12, 29 oranını oluşturan olan engellilik durumunun, %25,6 kısmı, uzun süreli hastalığı olan ke- sim olup; %74,4 kısmı ise fiziksel, zihinsel (entelektüel), görsel, işitsel veya konuşma engeli olan bireylerden oluşmaktadır11 (Tablo 1).

10 BESSEYRE DES HORTS, Charles-Henri : La Gestion et la Diversité, Santé et Handi- caps, p.99, Les enjeux de la diversité dans un marché de l’emploi en tensions, Cf. Emploi et diversité, l’Observatoire de l’ANPE, Les Cinquièmes Entretiens de l’Emploi, 23 et 24 Octobre 2007, Paris, Maison de la Chimie.ESSEYRE Charles-HenriDES HORTS 11 İNAL, H. Serap / SUBAŞI, Feryal / TSAKLIS, V. Panagiotis / MOLIK, Bartosz :

(29)

Engelli insanların, temel haklarının gerekleri, sosyal hukuk devleti tarafından gereği gibi uygulanmalıdır. Buna göre bir kimsenin engelli sayılması, kişinin toplum yaşamına tam ve eksiksiz olarak katılması- nı engelleyici nitelikte bir veya birden çok bedensel, duyu yetersizliği, aklî yetenek yetersizliği veya psikolojik fonksiyonlarının bozulmasına bağlı olarak, aktivitelerinin ve hareket kabiliyetinin sınırlanması sonu- cunu doğuran, süren veya geriye dönülmez bir süreklilik almış bir bo- zulmaya ve yetersizliğe uğramış, birden fazla engellilik veya yetersizlik getiren her çeşit sağlık bozucu yetersizliktir12. Engellilik, toplumlar açı- sından, kişilerin yaşam umutları sürdüğü ve artarak devam ettiği müd- det boyunca, giderek artan sayıda insan, kaçınılmaz bir olasılık artışıyla bağımlı veya engelli olacaktır.

Tablo 1: Türkiye’de Engellilik tiplerinin dağılımı13-14 (İNAL, H. Serap ve ark. naklen).

Supported Employment Model for People with Intellectual Disabilities : Place, Train, Maintain, p. 21, Ankara 2020.

12 Cf. La loi n° 2005-102 pour l’égalité des droits et des chances, la participation et la ci- toyenneté des personnes handicapées, le 11 février 2005 (Journal officiel du 12/02/2005, Art. 1er.. « Constitue un handicap, au sens de la présente loi, toute limitation d›activité ou restriction de participation à la vie en société subie dans son environnement par une personne en raison d›une altération substantielle, durable ou définitive d›une ou plusieurs fonctions physiques, sensorielles, mentales, cognitives ou psychiques, d›un polyhandicap ou d›un trouble de santé invalidant. »

13 İNAL, H. Serap / SUBAŞI, Feryal / TSAKLIS, V. Panagiotis / MOLIK, Bartosz : Supported Employment Model for People with Intellectual Disabilities : Place, Train, Maintain, p. 21, Ankara 2020.

14 T.C. Aile ve Sosyal politikalar Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Enstitüsü-TÜİK (2010).

Engelli Kişilerin Sorunları ve Beklentileri Araştırması, Ankara 2010.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sırbistan Cumhuriyeti' içinde bulunan Kosova'da yer alan Prizren kenti, Türk asıllı topluluğuyla, yirmi iki tarihi camisiyle, sekiz tarihi tekkesiyle, iki tarihi

 Bu dersin amacı öğrencinin bilimsel bir konuyu Fransızca olarak işleyebilmesini, tez, makale, deneme gibi çeşitli türlerde Fransızca metinler üretebilmesini

Manevi tazminat ve çalışma karşılığı maddi tazminat istemleri yönünden, ilk görüşmede karar nisabı sağlanamamış; yapılan ikinci görüşmede ise, diğer

Gedik, 2008’den beri Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) ultra hızlı lazerleri kullanarak topolojik yalıtkanlar ve yüksek sıcaklık süper iletkenleri

likte incelendiğinde; tayin olunan cezanın üst sınırının 5 yıldan fazla (15 yıl) ol- ması sebebiyle sanıklara zorunlu müdafii atanması gerektiği ve buna uygun ola- rak

Öte yandan, 1219 Sayılı Yasanın 5497 Sayılı Yasanın 7. maddesi ile değiş- tirilen 12. fıkrasında yer alan ve hekimlerin ikinci fıkranın her bir bendi kapsamında olmak

Buna göre, 5271 sayılı CYY’nın 231. fıkrası; “Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis

3) 3u taşıtlar şu şekilde fatura edilmektedir: Ford Fabrikası mamulatı, Amerikan menşeli, 1955 modeli, 6 Cyl., 118 BHP takatinde, kaloriferli Courrier. Station