• Sonuç bulunamadı

Aile Hukuku düzenlemeleri kapsamında bulunan birlik ilkesi, sü-reklilik ilkesi, zayıfları koruma ilkesi ve devletin müdahalesi ilkesi, Türk Medeni Kanunu’nun demokratik, devrimci ve eşitlikçi niteliği ile ailenin ve zayıfların korunmasını mümkün kılmaktadır.

a) Birlik ilkesi

“Evlenmeyle, eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur” (TMK m. 185/I). “Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve ço-cukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler” (TMK m. 185/II). “Eşler birlikte yaşamak, birbirle-rine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar (TMK m. 185/III).

Eşler aralarında gerekli olan dayanışmayı dahi, birbirlerine karşılıklı olarak güvenmekle tesis edebileceklerdir. Birbirine güvenmenin ilk ge-rektirdiği ise, eşlerin birbirlerine sadık kalması ile mümkündür. Eşler birbirlerine cinsel olarak, duygusal olarak ve iktisadî imkânlar açısın-dan da sadık kalmalıdırlar. Sadakati bozan yabancı unsurlar ve dolayı-sıyla oluşan güvensizlik, birliği bozulmaya götürecektir. Kanunun, ev-liliğin genel hükümleri kapsamında gözettiği ilk unsurda, eşler arasında öncelikle bir dayanışma amacının izlendiği anlaşılmaktadır. İki insan, kurdukları aile birliği ile yaşam mücadelesine, daha kuvvetle girebile-ceklerdir. Medeni Kanunun evlilik birliğine ilişkin çeşitli hükümleri, aile birliğinin mutluluğa ulaşmak yolunda, eşler arasındaki dayanış-mayı ve özeni öne çıkarmaktadır. Nitekim TMK m. 185/II hükmün-de, “Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlü-dürler”, şeklindeki yükümlülüklerle, eşler arasında kurulan dayanışma ve karşılıklı özen gösterme amacı yer almıştır. Aile bireylerinin, TMK m.197 hükmü kapsamında, birlikte yaşamalarına kanun hükmünde ya-zılı sebeplere dayalı olarak ara verilmesi mümkündür. “Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzu-ru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahip-tir (m. 197/I). Kural eşlerin birlikte yaşaması olmakla birlikte, m.197 hükmü kapsamında, birlikte yaşamaya ara verilmesine karar verildiği takdirde, eşlerden birinin talebine bağlı olarak, hâkim, eşlerden birinin diğerine parasal katkıda bulunmasına, konuttan ve ev eşyasından yarar-lanmasına ve malların yönetimine ilişkin önlemlerin alınmasına karar verecektir (TMK m. 197/II).

aa) Evlilik

Bir erkek ile bir kadının evlenmesi ile, bir aile birliği kurulmaktadır.

Aile birliği ilkesinin getirdiği ve uyulması amaçlanan unsurlar arasında, kurulan ailede, tarafların dayanışma içinde, birlikte yaşaması ve yal-nızlıktan sıyrılarak, birlik olmanın verdiği daha güçlü bireyler olarak yaşamak bilincine ulaşmak iradesi bulunmalıdır. Taraflar arasında tam bir eşitlik kurulmuştur. Bu durumda eşler yaşayacakları konutu birlikte seçeceklerdir (4721/TMK m. 186/I). 4721/TMK m. 186/I hükmü, aynı zamanda eşlerin oturacağı, yaşayacakları meskenin, erkek eş tarafından tek başına seçme veya temin etme durumunu da ortadan kaldırmış ve kadın ile erkek arasında, aile birliği kapsamında kurulan birlikte, eşler

arasındaki eşitliği ve paylaşımı bir kere daha vurgulamıştır . Eşler, her yönden eşit olduklarına göre, birliği birlikte yönetecekleri gibi (TMK m. 186/II), birliğin giderlerini de birlikte emek ve kazançlarıyla sağla-yacaklardır. Ancak aile birliğinin idâmesinde, çağdaş zamanlarda, ka-dın ve erkeğin eşitlik içinde bulunmaları ve birliğin giderlerini, emek ve kazançlarıyla karşılarlar demek, ikisinin de bir işyerinde ücret karşı-lığında çalışmaları ve aile birliğine para getirmeleri anlamında değildir.

Evde, evin günlük işlerini yapan, çocukların günlük ihtiyaçlarını temin eden, özen gösteren ve böylece evde çalışan anne veya baba, ifa ettiği ev hizmetleriyle, aile birliğine katkı sağlamış olmaktadır.

bb) Boşanma ve tasfiye

Değer artış payının hesaplanması39 kapsamında, TMK m. 227

hük-38 Yarg., 2. HD., 17/7/2003 T., 9149-10891.

39 Yarg., 8.HD., E., 2019/4622; K., 2019/10918; T. 4.12.2019; “Mahkemece, davanın kabu-lüyle 118.800,00 TL katkı payı alacağı, 63.772,00 TL katılma alacağı olmak üzere toplam 182.572,00 TL alacağın davalıdan tahsiline hükmedilmiş, hüküm, davalı vekili tarafından istinaf edilmiş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince, davalı vekilinin istinaf başvurusu-nun kısmen kabulüyle, 118.800,00 TL katkı payı alacağı, 36.500,00 TL katılma alacağı olmak üzere toplam 155.300,00 TL alacağın davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; karara karşı, davacı mirasçıları vekili ve davalı vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur. Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir ( 6100/HMK m.33 ).

İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, katkı payı ve artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir. Somut olaya gelince; eşler, 08.01.1986 tarihinde evlenmiş, 36.06.2009 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, 25.05.2010 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK mad.225/ son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 Sayılı TMK’nin yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı ( TKM mad.170 ), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir ( 4722 Sayılı Kanun mad.10, TMK mad.202/1 ). Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır ( 4721/TMK mad.179 ). Somut olaya gelince, Mahkemece, ıslah da gözetilerek banka hesabında bulu-nan TL cinsi paranın, boşanma dava tarihindeki mevcut miktarın 1/2’sinin güncellenmiş değeri dikkate alınarak karar verilmesine rağmen; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince, banka hesabında bulunan TL cinsi paranın boşanma dava tarihindeki mevcut miktarının dikkate alındığı, ancak banka hesabındaki paranın değeri güncellenmeden artık değere katılma alacağına hükmedildiği anlaşılmaktadır. O halde Mahkemece, boşanma dava ta-rihinde banka hesabında bulunan paranın karara en yakın tarihteki güncellenmiş değe-ri belirlenerek artık değere katılma alacağına yönelik kararı yedeğe-rinde iken, Bölge Adliye Mahkemesince boşanma dava tarihinde banka hesabında bulunan paranın değeri güncel-lenmeden karar verilmesi hatalı olmuştur. Hakim, tarafların talep sonucu ile bağlı olup, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK m. 26). Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde davacı tarafın dava dilekçesinde “ortak alınan taşınmazın yarı

mü uyarınca, “Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyi-leştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksı-zın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır” (m.

227/I). Böyle bir malın daha önce elden çıkarılmış olması halinde ha-kim, diğer eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler” (m.

227/II). “Eşler, yazılı bir anlaşmayla değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri gibi, pay oranını da değiştirebilirler” (m. 227/III).

“Mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan edinilmiş mallar, tasfiye anındaki değerleriyle hesaba katılırlar” (TMK m. 235/1). Eşlerin kişi-sel malları ile edinilmiş malları, mal rejiminin sona ermesi anındaki durumlarına ( nitelik, seviye, aşama vb. ) göre değerlendirilir (TMK m.

228/1). Bu malların, kural olarak tasfiye anındaki (TMK m. 227/1 ve 235/1), sürüm (râyiç) değerleri (TMK m. 232 ve 239/1) hesaba katılır.

Yargıtay ve Dairemizin uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihi-dir. Mahkemece, tasfiye konusu malın karara en yakın tarihteki sürüm değeri belirlenmelidir”.

Bununla birlikte, değer artış payı açısından (TMK m. 227), ev işi yapmak, aile birliğine getirilen katkı olarak değerlendirilmemektedir.

Aile birliği kapsamında, dışarıda çalışmayıp, ev işlerini yapan anne veya daha seyrek olarak görülüyor olsa da baba; emeklerinin karşılığı-nı, değer artış payı olarak değil de, eşinin mal rejimi süresince, karşılı-ğını vererek aldığı malvarlığı değerlerinden meydana gelen artık değe-rin yarısına katılma alacağı olarak alacaktır40.

4721/TMK m. 193 hükmü gereği olarak, “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri, diğeri ve üçüncü kişilerle, her türlü hukukî işlemi yapabilir”. Bu husus, evli eşler arasında mevcut dayanış-ma, sadakat ve güvenin sağladığı bir ayrıcalıktır. Birbirine bu duygular-la bağlı bu tip insanduygular-lar ve kurdukduygular-ları çekirdek ailede, karşılıklı sadakat

hissesinin verilmesini” istediği, ancak Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirlenen % 88 katkı payı oranında hesaplanan katkı payı alacağına hükmedildiği, İs-tanbul Bölge Adliye Mahkemesince de katkı payı oranına ve katkı payı alacağına yönelik istinaf taleplerinin reddine karar verildiği anlaşıldığından, Mahkemece, taleple bağlılık kuralı gereği %50 talep oranı dikkate alınarak katkı payı alacağa hükmedilmesi gerekir-ken yazılı şekilde talepten fazlaya karar verilmesi de hatalı olmuştur”.

40 Bkz. GENÇCAN, Ömer Uğur, Aile Hukuku, s. 152, Ankara 2011; GENÇCAN, Ömer Uğur, Mal Rejimleri Hukuku, s. 3, Ankara 2010.

vardır. Sadakatın olduğu birliktelikte, karşılıklı güven duygusu ege-mendir. Birbirine sadık ve güvenen aile bireyleri daha güçlü olurlarken, birbirlerine koşulsuz yardımcı olmaktan kaçınmayacaklardır. Birbirini seven ve birlikte paylaşan erkek ve kadın, kurdukları ailenin gelişece-ği konutu da birlikte seçeceklerdir (TMK m. 194). Buna göre, ailenin korunması açısından ve mülga 743/Türk Kanunu Medenisi kapsamında bulunan mal ayrılığı rejiminden farklı olarak, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshe-demez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz (m.194/I). “Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep ol-madan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir”

(m.194/II). “Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki ol-mayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini “tapu müdürlüğünden”41 isteyebilir” (m.194/III). “Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kirala-yana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur” (m.194/IV).

Aile birliğinin kurulması fikri, 4721/TMK m. 185/I hükmünde yer almıştır. Buna göre, evliliğin kurulması ile birlikte taraflar arasın-da, haklar ve yükümlülükler meydan gelmekte ve ilk olarak, evlilik bağı, tarafları arasında kanunun gereği olarak bir evlilik birliği oluş-turmaktadır. “Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur”

(m. 185/1). “Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler” (m. 185/II). “Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar” (m. 185/III). Evlenme ile birlikte, eşler arasında, eşitlerin katıldığı bir birlik teşkil edildiğinden itibaren, erkeğin oyunun daha üstün olduğu ve kadına göre etkisinin daha fazla olduğu yöntem de sona ermiştir. 4721/TMK m.185 hükmü ile birlikte, aile yapısında ve birliğinde, erkek egemen bir kuvvet ve yetki üstünlüğü bulunmamakta; aile birliği, eşitler arasında bir denge kapsamında sürdürülmektedir. Bu çerçevede, eşler birlikte, aile birli-ğinin mutlu bir birliktelik olarak sürmesini sağlamakla görevlidirler.

Eşler; çocukların dünyaya gelmesi üzerine büyüyen çekirdek ailenin, mutluluklarının gelişmesi ve doğan çocukların mutlu büyümelerini ve eğitilmelerini sağlamak yönünde, ebeveyn olmanın sorumluluklarını,

41 “Tapu müdürlüğünden“ deyimi, 6/2/2014-6518/m. 44 ile ek ibare olarak eklenmiştir.

birlikte ve özenle üstlenmektedirler. Eşlerin bu yükümlülükleri, aile birliğini teşkil etmiş olmanın doğal ve vazgeçilmez sorumluluğu katın-da yer tutmaktadır. Ancak, aile birliği oluşturmanın doğal sonucu olan işbu yükümlülüklerin ifa edilmesi dolayısıyla, eşler arasında meydana gelen bir uyuşmazlık, taraflar arasında çözümlenemediği takdirde, eşler birlikte veya ayrı ayrı olarak, dâva açarak, hâkimin müdahalesini, eşit şartlarda talep etmek hakkına sahiptirler (4721/TMK m.195/I). Hâki-min ilk görevi, tarafları uzlaştırmak yönünde müdahaleden ibaret olup (m.195/II); bu yönde olmak üzere ve ortak rızaları varsa (m.195/II), örneğin psikolojik destek almalarını mümkün kılabileceği gibi, taraflar-dan birinin talebi üzerine, 4721/TMK m. 195 hükmünün gereğini uygu-layacaktır. Buna göre hâkim, aile birliğinin korunabilmesi yönünde ve gerektiği takdirde, eşlerden birinin istemi üzerine, kanunda öngörülen önlemleri alır (m.195/III).

Hâkim, eşler birlikte yaşarken, yine eşlerden birinin istemi üzerine, ailenin geçimi için her birinin yapacağı parasal katkıyı belirleyecektir (4721/TMK m. 196/I). Bu çerçevede, eşin ev işlerini görmesi, çocukla-ra bakması, diğer eşin işinde karşılıksız çalışması, katkı miktarının be-lirlenmesinde dikkate alınır (m. 196/II) ve nihayet, bu katkılar, geçmiş bir yıl ve gelecek yıllar için istenebilir (m.196/III).

Buna karşılık, “Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, eko-nomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir” (4721/TMK m. 197/I). Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alacaktır (m. 197/II). Aynı talepler, eşlerden birinin, haklı bir sebep olmaksızın diğerinin birlikte yaşamaktan kaçınması veya ortak hayatın başka bir sebeple olanaksız hâle gelmesi durumunda da, mah-kemeden istenebilecektir (m. 197/III). Nihayet, eşlerin ergin olmayan çocukları varsa, hâkim, ana ve baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümlere göre gereken önlemleri alacaktır (m. 197/IV).

Evlilik birliği kapsamında kurulan aile dürüstlük ve sadakat ile yü-rütülecektir. Aksi takdirde boşanma yoluna gidilebilecektir (4721/TMK m. 161-167). Aile birliği kapsamında eşler elbirliği ile bu birliğin mut-lu biçimde süreklilik kazanması için gerekirse fedakârlık yapacak, öz-veride bulunacak; gereği gibi yaşayabilmek maksadıyla aile konutunu

birlikte seçecekler; kadın dilerse, evlilik öncesinde taşıdığı soyadını, evlenme ile aldığı soyadının önünde kullanabilecek ve yine aile bir-liğinin tesisinde önemli yer tutan ailenin soyadı aynı olacaktır (4721/

TMK m. 185-187). Evlilik birliğinin idâmesi yolunda, ailenin temsili konusu (4721/TMK m. 188-192), eşlerden her biri, ortak yaşamın de-vamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil et-mektedir. Ancak ailenin diğer ihtiyaçları için eşlerden biri; birliği ancak diğer eş veya haklı sebeplerle hâkim tarafından yetkili kılınmışsa ve bir de, birliğin yararı bakımından gecikmede sakınca bulunan veya diğer eşin hastalığı, başka bir yerde olması veya benzeri sebeplerle rızasının alınması mümkün olamadığı takdirde temsil etmesi mümkündür. Buna karşılık, “Birliği temsil yetkisinin kullanıldığı hâllerde, eşler üçüncü ki-şilere karşı müteselsilen sorumlu olurlar” (TMK m. 189/I). “Eşlerden her biri, birliği temsil yetkisi bulunmaksızın yaptığı işlemlerden kişisel olarak sorumludur. Ancak, temsil yetkisinin üçüncü kişilerce anlaşıla-mayacak şekilde aşılması hâlinde eşler müteselsilen sorumludurlar”

(TMK m. 189/II).

Birliğin korunması açısından ise, gerektiğinde eşlerin hâkime mü-racaat etme hak ve yetkisi (4721/TMK m. 195) tanınmış olup; “Evli-lik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evli-lik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi hâlinde, eşler ayrı ayrı veya birlikte hâkimin müdahalesini isteyebilirler” (m.

195/I). Olağanüstü mal rejiminin tesisi yönünde, “haklı bir sebep varsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut mal rejiminin mal ayrılı-ğına dönüşmesine karar verebilir” (4721/TMK m. 206).

b) Süreklilik ilkesi

Evlilik kurumu, bir kadın ile bir erkek arasında bir birlik kurmak amacıyla yapılan bir sözleşmedir. Tarafların, birlikteliklerinin süreklilik taşıması yönündeki tasavvurları, evlenmenin ve evlilik kurumunun ge-lip geçici bir birliktelik amacıyla kullanılamayacağını göstermektedir.

Tarafların ciddi olmaları gerektiği gibi, süreklilik taşıyan bir birlikte yaşama iradesi ile evlendiklerinin bilincinde oldukları varsayılmakta-dır. Aile birliğinin kurulması, eşlerin evliliğin başlangıcından itibaren, evlilik kurumunun manevî ve ahlâkî temellerine uyum sağlayacaklarını anlamış olduklarını ifade etmelidir. Doğacak çocuklar ve onların mutlu bir nesil olarak hayata başlamaları, söz konusu ahlâkî ilkelerin benim-senmesine ve uygulanmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Velâyetin dayanağı

(TMK m. 335 vd.), evlât edinmenin esasları (TMK m. 305 vd.), vesayet düzeni (TMK m. 396 vd.) gibi aile kurumlarının tamamı ahlâkîlik esas-larına dayalıdır. Bu birliğin devamı boyunca, ilke olarak birbirlerine sadakat gösterecekler ve çocukları ile ileriyi kurmayı ve geliştirmeyi amaçlayacaklardır. Bu birliktelik bir kader birliğidir. Geleceklerini bir-likte oluşturmakta ve iyiyi ve kötüyü, güzel günleri ve acıları birbir-likte paylaşacaklardır. Çeşitli durumlarda, gerekiyorsa, hâkimin bozucu ye-nilik doğuran kararı ile evlilik birliği de, boşanma kararı ile (TMK m.

161 vd.) sona ermekte ve boşanmanın hükümleri uygulanmaktadır.

Aile birliği, sürdürülmek amacı ile kurulmaktadır. Sözleşmeler, ge-nelde hiçbir şekil şartına bağlı olmayıp (TBK m. 12/I); evlenme, me-rasimli şekle bağlanmış bir sözleşmedir. “Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyul-maksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz (TBK m. 12/II). “Ev-lenme töreni, evlendirme dairesinde evlendirme memurunun ve ayırt etme gücüne sahip ergin iki tanığın önünde açık olarak” yapılmaktadır (TMK m. 14). Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir. Evlenme de, kanunda öngörülen şekle uyulmaksızın yapılmış ise, hüküm doğurmayacaktır (TBK m. 12/II). Evlenmenin şe-kil şartına bağlanmasının sebebi, evlilik ile kurulan aile birliğinin, ge-lip geçici bir ilişki olmamasına ve ahlâkî düşüncelere dayalıdır. Tören, resmî memur ve tanıklar önünde yapılmakta ve evlilik birliği süreklilik taşısın ve aile, dünyaya gelecek çocukları ile birlikte genişlesin beklen-tisini ilhâm etmekte ve taşımaktadır.

Süreklilik ilkesi, sadece evlenme ve kurulan aile ile sınırlı kalma-makta ve kurulan aileye bağlı olarak devam eden diğer ilişkilerde de, örneğin velâyet alanında, dünyaya gelen çocuğa ilişkin velâyet hakkı-nın, çocuk ergin olana kadar, anne ve babası tarafından birlikte kul-lanılması amacını taşımaktadır (TMK m. 335/I). Velâyet hakkının, evlilik birliği sürdükçe, anne ve baba tarafından birlikte kullanılacağı öne çıkarılmakla, evlilik birliğinden beklenilenin, süreklilik olduğu an-laşılmaktadır. Evlilik birliğinin taşıması gereken süreklilik ilkesi, keza, küçüklerin evlât edinilmesi (TMK m. 305) konusunda görülmekte ve birlikte evlât edinmeye koşul olarak, yine evlilik birliğinin en az beş yıldan beri sürüyor olması aranmaktadır (TMK m. 306/II).

Aile birliğinin tâbi olduğu süreklilik ilkesi, bozucu yenilik doğuran bir mahkeme kararı gereğince, mutlak butlan ile bâtıl olan

evlenmeler-de (TMK m. 145); zina hâlinevlenmeler-de (TMK m. 161); çocuğun korunması-na ilişkin olarak alınmış diğer tedbirlerin yetersiz kalması durumunda, yine bozucu yenilik doğuran bir mahkeme kararı ile velâyetin kaldırıl-ması hâlinde (TMK m. 348) sona ermektedir. Velâyete sahip ana veya babanın yeniden evlenmesi, velâyetin kaldırılmasını gerektirmemekle birlikte, çocuğun menfaati gerektirdiğinde, velâyet sahibi değiştirile-bilmektedir. İçinde bulunulan durum ve koşullara göre, velâyet kaldı-rılarak çocuğa bir vasinin atanabilmesinde (TMK m. 349); küçüklerde ise, vesâyeti gerektiren hâllerin sona ermesi, süreklilik ilkesine istisna teşkil etmektedir. Küçük üzerindeki vesâyetin, çocuğun ergin olmasıy-la kendiliğinden sona ermesi durumunda (TMK m. 470/I) veya vesâ-yeti gerektiren sebebin ortadan kalkması üzerine, vesâyet makamının, vesâyetin sona ermesine karar vermesi (TMK m. 472/II) gibi hâllerde, süreklilik yenilik doğuran mahkeme kararı ile sona ermektedir. Evlilik birliğine egemen olan ilkelerden süreklilik ilkesi gereğince ve süreklilik ilkesinin uygulanmasının, sadece mahkeme kararı ile sona erdirilme-sinin mümkün olması nedeniyle, evlilik hukuku, tarafların keyfiliğine tâbi kılınmaktan çıkarılmış ve eşlerden birinin ve hattâ ikisinin iradesi ile sonlandırılması engellenmiştir. Boşanma durumu, tarafların ortak rızasına dayalı olarak, anlaşmalı boşanma ile (TMK m. 166/III) gerçek-leştirilse bile, yine de bozucu yenilik doğurucu mahiyette bir mahkeme kararı ile yapılabilmektedir.

c) Zayıfları koruma ilkesi

Akıl ve mantık gereği, evliliklerin, birlik ilkesine uygun ve sürekli-lik taşıyacak bir aile kurmak için yapıldığı varsayımına dayanmaktadır.

Hayatın normal akışı, insanların düzenli bir yaşam sürmek maksadıy-la evlilik birliği kurdukmaksadıy-larına inanmak yönündedir. Ancak evlilikler-de; eşler arasında mevcut olması gereken dayanışma ve sevgi bağları sarsılmakta, sona ermekte, ayrılıklar, aldatmalar, kavgalar ve çekilmez bir hayat kendini gösterebilmektedir. Eşlerin çocuğu olduğu takdirde, bozulan ilişkiler, doğrudan çocuklara da yansımakta ve bireyler için ha-yatın çekilmez hâle gelmesi durumunda, aile içinde zayıf konumda olan

Hayatın normal akışı, insanların düzenli bir yaşam sürmek maksadıy-la evlilik birliği kurdukmaksadıy-larına inanmak yönündedir. Ancak evlilikler-de; eşler arasında mevcut olması gereken dayanışma ve sevgi bağları sarsılmakta, sona ermekte, ayrılıklar, aldatmalar, kavgalar ve çekilmez bir hayat kendini gösterebilmektedir. Eşlerin çocuğu olduğu takdirde, bozulan ilişkiler, doğrudan çocuklara da yansımakta ve bireyler için ha-yatın çekilmez hâle gelmesi durumunda, aile içinde zayıf konumda olan