• Sonuç bulunamadı

Duafâ Literatüründe Serikatü'l-hadîs Kavramı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Duafâ Literatüründe Serikatü'l-hadîs Kavramı"

Copied!
154
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

T. C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

HADİS BİLİM DALI

DUAFÂ LİTERATÜRÜNDE SERİKATÜ’L-HADÎS

KAVRAMI

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Rahime KARAYİĞİT

Danışman:

Prof. Dr. Ahmet YÜCEL

İSTANBUL

(2)
(3)

1 T. C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI HADİS BİLİM DALI

DUAFÂ LİTERATÜRÜNDE SERİKATÜ’L-HADÎS

KAVRAMI

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Rahime KARAYİĞİT

Danışman:

Prof. Dr. Ahmet YÜCEL

İSTANBUL 2016

(4)

II

TEZ ONAY SAYFASI

T. C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Hadis Bilim Dalı’nda 020113YL11 numaralı Rahime KARAYİĞİT’in hazırladığı “Duafâ Literatüründe Serikatü’l-Hadîs Kavramı” konulu (Yüksek Lisans Tezi) ile ilgili tez savunma sınavı, 02/09/2016 günü 10:00- 12:00 saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı olduğuna oybirliği ile karar verilmiştir.

Prof. Dr. Ahmet YÜCEL İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi

Prof. Dr. Zekeriya GÜLER İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi (Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı)

Doç. Dr. Halit ÖZKAN İstanbul Şehir Üniversitesi

(5)

III BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

Rahime KARAYİĞİT 02.09.2016

(6)

IV

ÖZET

Yazar Adı ve Soyadı : Rahime KARAYİĞİT

Üniversite : İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi

Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü

Anabilim Dalı : Temel İslam Bilimleri

Bilim Dalı : Hadis

Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi

Sayfa Sayısı : XII + 139

Mezuniyet Tarihi : 02.09. 2016

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Ahmet YÜCEL

DUAFÂ LİTERATÜRÜNDE SERİKATÜ’L-HADÎS KAVRAMI

Bu çalışma ricâl tenkidinde bir cerh lafzı olarak kullanılan serikatü’l-hadîs kavramının mâhiyetini, hadis usûlü ve ricâlinde bulunduğu konumu ortaya koymayı amaçlamaktadır.

İki bölümden oluşan araştırmanın birinci bölümünde, cerh-ta’dil ilmine dair kısa bir giriş yapılmış, devamında serikatü’l-hadîs teriminin muhtevâsı, ortaya çıkışı, hadis usûlündeki diğer kavramlarla ilişkisi ve mesrûk hadisin hükmü belirtilmiştir. İkinci bölümde ise, hadis hırsızlarının ricâl edebiyatında yer aldıkları eserler tespit edilmiş, kavramın duafâ literatürü özelinde kullanım şekilleri incelenmiş, hadis hırsızlarının bu fiili gerçekleştirme biçimleri, yaşadıkları zaman dilimi, bölgesel olarak bulundukları beldeler, isnada müdahalede biçimleri ve çalmış oldukları hadis metinleri ele alınmıştır.

(7)

V

ABSTRACT

Name and Surname : Rahime KARAYİĞİT

University : İstanbul 29 Mayıs University

Institution : Social Science Institution

Field : Basic Islamic Sciences

Branch : Hadith

Degree Awarded : Master

Page Number : XII + 139

Degree Date : 02.09.2016

Supervisor : Prof. Dr. Ahmet YÜCEL

THE CONCEPT OF SARIQAT AL-HADĪTH IN THE DUAFĀ

LITERATURE

This study aims to introduce the nature of the concept of sariqat al-hadīth that is used as a jarh term, and its position within the methodology and rijāl (transmitters) of hadīth.

First chapter of the two-chapter study includes a short introduction to science of

jarh wa ta‘dīl followed by the content of the concept of sariqat al-hadīth, its

emergence, its relation to other concepts within hadīth methodology and the ruling on

masrūq hadīth. The second chapter explores the books of rijāl literature in which hadīth

stealers appear, analyzes the usage of the concept special to duafā literature and examines the ways hadīth stealers used to carry out this act of stealing, the period of time and the regional places they lived in, the way they intervene in the isnāds (transmitter chains) and the texts they had stolen.

(8)

VI

ÖNSÖZ

Yüzyıllar boyunca İslam âlimleri sünnet malzemesine titizlikle sahip çıkmış, Müslümanların bu kaynağa en sahîh haliyle sahip olmaları için azamî gayret göstermişlerdir. Bunu gerçekleştirebilmek için isnad sistemini inşâ eden muhaddisler; senedleri, hadislerin mütemmim cüzü kılmışlardır. Hadis metinlerinin bize ulaşmasını sağlayan râvîler hakkında, önemli bilgiler ihtivâ eden muazzam bir ricâl literatürü ortaya koymuş, bu eserlerde güvenilir râvîlerin yanı sıra sistemi suistimal etmeye çalışan zayıf râvîleri de incelemişlerdir. Kendi sistemi içerisindeki muhtemel problemleri dile getirmekten çekinmeyen kadîm ulemânın yazdığı eserlerin günümüze ulaşmış olması bu alanda çalışan ilim talibleri için büyük bir imkân ve zenginliktir.

Bu ilmî mirastan faydalanılarak yapılmaya çalışılan bu tezde, bir cerh lafzı olan serikatü’l-hadîs kavramının anlamı üzerinde yoğunlaşılmıştır. Şüphesiz ricâl ilmine dair her cerh lafzının bu şekilde ayrıntılarıyla çalışılması, hadis ilmiyle meşgul olan kimselerin kavramları daha iyi analiz etmesine ve araştırmacıların daha sağlam bir zeminde okuma yapmasına yardımcı olacaktır. Bir hadis kavramını çalışmayı önemli kılan sebeplerden birisi de, mütekaddimûn ve müteahhirûn döneminde kavramın anlam değişikliğine uğrayıp uğramadığını, aradaki geçişkenlikleri bize göstermiş olmasıdır ve tezin gayelerinden birisi de bu ayırıma dair ipuçlarını yakalamaya çalışmaktır.

Çalışmanın giriş bölümünde konunun önemi, metodu ve kapsamı, kavramı ele alan kaynaklar değerlendirilmiştir. Birinci bölümde cerh-ta‘dîl ilmine dair kısa bir giriş verildikten sonra serikatü’l-hadîs kavramının ricâl münekkidleri nezdindeki anlamına yer verilmiş, devamında usûl âlimlerinin kavramı nasıl tanımladıkları belirtilmiştir. Kavramın sınırlarının daha iyi bir şekilde tayin edilmesi için diğer kavramlarla ilişkisi

(9)

VII

karşılaştırmalı olarak dile getirilmiş, hadis hırsızlığının nasıl gerçekleştiği ve hadis hırsızlarını buna sevk eden sebepler ve mesrûk hadisin hükmü zikredilmiştir.

İkinci bölümde ise, ricâl literatüründe, hadis hırsızlarının yoğun olarak hangi kitaplarda yer aldığı, hadis hırsızlarının kimliği, bu fiili nasıl gerçekleştirdikleri, yaygın olarak çaldıkları hadis metinleri, faaliyet gösterdikleri asır, bölgesel olarak yoğunlaştıkları beldelerin cevapları çalışma boyunca aranmaya çalışılmıştır.

Bu konunun çalışılmasında önem ittihaz eden ve beni bu konuda çalışmaya teşvik eden saygıdeğer hocam Mehmet Fatih Kaya beyefendiye; çalışmanın başından sonuna kadar daima beni teşvik eden, tezi satır satır okuyan ve kritik yönlendirmelerde bulunan, sorularımı hep merakla dinleyen ve odasından hep duasıyla ayrıldığım kıymetli tez danışmanım Prof. Dr. Ahmet Yücel beyefendiye emeklerinden dolayı şükranlarımı arz ederim. Tez savunma jürisinde bulunan Prof. Dr. Zekeriya GÜLER ve Doç. Dr. Halit ÖZKAN beyefendilere değerli görüş ve tavsiyelerinden dolayı teşekkür ederim. Tezi okuyarak gerekli tashihlerde bulunan Ar. Gör. Dr. Muhammed Enes Topgül’e, tez süresi boyunca müzakere imkânı bulduğum arkadaşlarıma, tezin olgunlaşmasına değerli katkılar sundukları için müteşekkirim. Son olarak kaynaklarından âzamî derecede istifâde ettiğim ve çalışma imkanı bulduğum İsam Kütüphanesi’ne teşekkür ederim.

(10)

İÇİNDEKİLER

TEZ ONAY SAYFASI ... II BEYAN ... III ÖZET ... IV ABSTRACT ... V ÖNSÖZ ... VI KISALTMALAR ... X TABLOLAR ... XI ŞEKİLLER ... XII GİRİŞ

1. ARAŞTIRMANIN KONUSU, METODU VE KAPSAMI ... 1

2. KAYNAKLARI ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM SERİKATÜ’L-HADÎS KAVRAMI 1. CERH-TA‘DÎL İLMİNE KISA BİR BAKIŞ ... 6

2. SERİKATÜ’L-HADÎS KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞI ... 8

2.1. Ricâl Münekkidlerinin Kullanımı ... 8

2.2. Usûl Âlimlerinin Kullanımı ... 16

3. HADİS USÛLÜNDE SERİKATÜ’L-HADÎSİN İLİŞKİLİ OLDUĞU KAVRAMLAR ... 28

3.1. Tedlîs - Serika İlişkisi ... 28

3.2. Vaz’ - Serika İlişkisi ... 31

3.3. Kalb - Serika İlişkisi ... 33

3.4. Ferd- Serika İlişkisi ... 34

4. HADİS HIRSIZLIĞININ GERÇEKLEŞME BİÇİMLERİ ... 35

5. HADİS HIRSIZLIĞINA SEVK EDEN SEBEPLER ... 38

6. MESRÛK HADİSİN HÜKMÜ ... 39

İKİNCİ BÖLÜM DUAFÂ LİTERATÜRÜNDE SERİKATÜ’L-HADÎS 1. RİCÂL KİTAPLARINDA SERİKATÜ’L-HADÎS ... 40

2. DUAFÂ LİTERATÜRÜNDE SERİKATÜ’L-HADÎS... 43

2.1. Mütekaddimûn Dönemi Eserleri ... 43

2.2. Müteahhirûn Dönemi Eserleri ... 52

3. RÂVÎLERİN VEFAT TARİHLERİ ... 65

(11)

IX

5. RÂVÎLERİN İSNADA MÜDAHALESİ VE İSNADDAKİ DEĞİŞİKLİKLER ... 76

6. RÂVÎLERİN ÇALDIĞI HADİS METİNLERİ ... 84

SONUÇ ... 87

KAYNAKLAR ... 92

EKLER ... 101

EK- 1: Hadis Hırsızlarının Dört Esere Göre Listesi ( Vefat Tarihi – Tabaka – Belde) ... 103

EK- 2: el-Kâmil’de Yer Alan Hadis Hırsızlarının Biyografileri ... 107

EK- 3: Lisânu’l-Mîzân’da Yer Alan Hadis Hırsızlarının Biyografileri ... 119

EK- 4: el-Kâmil’de Yer Alan Bir Grup Hadis Hırsızının İsnad Şeması ... 135

(12)

X

KISALTMALAR

Kısaltma Bibliyografik Bilgi

a.g.e adı geçen eser

bk. bakınız

DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

DİB Diyanet İşleri Başkanlığı

EÜSBE Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

h. hicrî

İFAV İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları

İSAM İslam Araştırmaları Merkezi

İÜSBE İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

nşr. neşreden

SÜSBE Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

t. y tarih yok

thk. tahkik

trc. tercüme eden

v. vefat tarihi

(13)

TABLOLAR

Tablo 1 Hadis Hırsızlarının Vefat Tarihine Göre Dağılımı ... 66

(14)

XII

ŞEKİLLER

Şekil 1 Hadis Usûlünde Serikatü’l-Hadîs Kavramının Konumu ... 27

Şekil 2 Duafâ Literatüründe Hadis Hırsızlarının Sayısı ... 42

Şekil 3 Münekkidlerin Hadis Hırsızları Hakkındaki İttifak Oranı ... 63

Şekil 4 Yıllara Göre Hadis Hırsızlarının Dağılımı ... 70

Şekil 5 Tabakalara Göre Hadis Hırsızlarının Dağılımı ... 71

(15)

GİRİŞ

1. ARAŞTIRMANIN KONUSU, METODU VE KAPSAMI

Istılahlar, bir ilme açılan kapıların anahtarlarıdır. Anahtarları doğru kapılarda kullanmak, bu alanın mütehassıslarının vazifesidir. Bir kavramın, ilgili olduğu ilim dalı içerisindeki yerini tespit etmek, konunun zihinde daha sistemli bir şekilde konumlanmasına yardımcı olacaktır. Bu çalışmanın konusu olan serikatü’l-hadîs kavramı, bir cerh lafzı olarak ricâl tenkidinde yer alan bir terimdir.

İki bölümden müteşekkil bu tezde, serikatü’l-hadîs kavramı öncelikle nazarî olarak usûl kitaplarında, sonrasında ise amelî olarak cerh-ta‘dîl, tarih, ilel, mevzûât literatüründe incelenmiştir. Ancak ricâl edebiyatının zenginliği konunun sınırlandırılmasını gerektirmiştir. Bu sebeple, ricâl edebiyatında özellikle duafâ literatürüne odaklanılmış ve bu eserlerin temsil gücü yüksek kitapları çalışmanın kapsamına dâhil edilmiştir.

Bu konuda Türkçe olarak hadis alanında yapılmış herhangi bir eserin olmaması bizi müstakil olarak çalışmaya sevk eden sebeplerden biridir. İkinci olarak ricâl kitaplarında karşımıza çıkan ilgili kavramı gün yüzüne çıkarmak ve onun birden fazla sûretini ortaya koymak tezin kapsamı içerisindedir.

2. KAYNAKLARI

Bir cerh lafzını inceleme konusu edinmiş bu tezde başvurulacak kaynaklar hiç şüphesiz öncelikle ricâl-tabakat kitaplarıdır. Ricâl edebiyatı, bize râvîlerin özel hayatlarına dair kişisel bilgileri nadiren sunsa da, onların hadis ilmi açısından değerlerini ifade eden cerh- ta‘dîl bilgilerine dair kıymetli birer hazinedir.

(16)

2

Bir cerh lafzını birçok açıdan değerlendirmek mümkün olmakla birlikte, bu çalışmada duafâ literatürü özelinde bir analiz uygun görülmüştür. Bu sebeple hadis hırsızlarını araştırmak için, tarih, ilel, mevzûât kitaplarına başvurulsa da yoğun olarak mütekaddim döneme ait iki eser olan İbn Hibbân’ın Kitâbü’l-Mecrûhîn’i ve İbn Adî’nin

el-Kâmil fî duafâi’r-ricâl’i, müteahhirûn dönemine ait Zehebî’nin Mîzânü’l-i‘tidâl’i ve

İbn Hacer’in Lisânü’l-Mîzân’ı üzerinden bir okuma gerçekleştirilmiştir. Bu dört eseri ve özelliklerini anlayabilmek için Mustafa Macit Karagözoğlu’nun Zayıf Râvîler kitabından azamî ölçüde istifade edilmiştir. Ayrıca konuyla ilişkili olduğu düşünülen, ancak günümüze ulaşmadığı ifade edilen İbn Nâsıruddin Dımeşkî’nin ( v. 842/1425)

es-Sürrâk ve’l-mütekellem fîhim mine’r-ruvât ve zikru tabakâtihim ve terâcümihim adlı bir

kitabı bulunmaktadır. Abdülhayy b. Abdülkebîr el-Kettânî, eserin müellifin kendi hattıyla kütüphanesinde bulunduğunu bildirdiğine göre dünya kütüphanelerinin birisinde mezkûr kitap karşımıza çıkabilir.1

Konu, bir ricâl tenkid terimi olduğu için, ricâl tenkidinin tarihi gelişimini görmek ve hadis hırsızlığının izini sürmek üzere Emin Aşıkkutlu’nun Hadiste Ricâl

Tenkidi ve Halil İbrahim Turhan’ın Ricâl Tenkidinin Doğuşu ve Gelişimi: Hicrî İlk İki Asır, Ahmet Yücel’in Hadis İlminde Tenkit Terimleri, Mustafa Tatlı’nın “Hadis

Edebiyatında Suâlât Türü Eserler” adlı çalışmalar bu gözle okunmuştur.

Kavramın bir hadis ıstılahı olarak nasıl çalışılması gerektiğine dair, Ahmet Yücel’in Hadis Istılahlarının Doğuşu ve Gelişimi: Hicrî İlk Üç Asır, Mehmet Fatih Kaya’nın Hadis Usûlünde İhtilât, Mustafa Macit Karagözoğlu’nun “Maktû Hadis ve

(17)

3

Delil Değeri”, Ahmet Eşer’in “Teferrüdün İki Temel Kavramı: Ferd ve Garîb Hadis” eserleri fikir vermiştir.

Türkiye’de ve Batı’daki İslam araştırmalarında, hadis hırsızlığını müstakil olarak inceleyen bir kitaba rastlanmamış olması bizi bu çalışmaya sevk eden unsurlardan biridir. İlgili kavram Türkçe’de, sadece Ayhan Tekineş’in Geleneğin Altın

Zinciri eserinde bir bölüm olarak değerlendirilmiştir. Arap dünyasında ise, Mehdî

Rezzâk Yasin’in 2006 yılında Irak Üniversitesinde yapılmış Serikatü’l-hadîs ve eseruhâ

fi’l-hükmi alâ merviyyâti’d-duafâ adlı bir doktora çalışması olduğu tespit edilmiş, ancak

teze ulaşılamamıştır. Buna ek olarak yine bu coğrafyadan Muvaffak b. Abdullah b. Abdülkâdir’in el-Beyân ve’t-ta‘rîf bi-serikati’l-hadîsi’n-nebeviyyi’ş-şerîf adlı bir kitabı bulunmaktadır. Eser, giriş, üç bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Giriş kısmında rivâyet alma yöntemlerinden bahseden yazar, birinci bölümde hırsızlığın sözlük ve terim anlamına değinmiş, ikinci bölümde hadis hırsızlığının gelişim süreci ve çeşitleri, üçüncü bölümde ise hadis hırsızlığına sevk eden sebepler ve hadis hırsızlarının biyografilerine yer verilmiştir. Kitabın alanında yazılmış tek eser olması, hadis hırsızlığına dair genel panoramayı vermesi açısından faydalı olmakla beraber, râvîlere dair değerlendirmelerin yapılmaması, kavramın diğer usûl kavramlarıyla olan ilişkisine değinilmemesi ve kaynak gösteriminde yeterli hassasiyetin gösterilmemesi eserin ikmal edilmesi gereken taraflarındandır.

Makale düzeyinde ise Türkiye’de Ali Kuzudişli “Hadis Hırsızı (Sâriku’l-Hadîs): Bir Cerh Teriminin Anlattıkları” adlı çalışmasıyla konuya ışık tutmuştur. Öncelikle hadis hırsızlığının tanımına yer veren yazar, hadis hırsızının rivâyet hakkına sahip olmadığı bir hadisi çaldığından ve rivâyet hakkının hadis tarihindeki serüveninden

(18)

4

bahsetmektedir. Makalede İbn Huzeyme’den alıntılanan örnek bir hadiste, hadisin mahreci için oryantalistlere ait bir kavram olan “müşterek râvî” kavramının kullanılması (s. 49) ise ilginçtir. Yazar, hadis hırsızlığının yaygın olan iki durumuna yönelik örnekler vererek, hadis hırsızlığını daha anlaşılır hale getirmeye çalışmıştır. Ancak mercimek hadisi olarak bilinen uydurma hadiste verilen ikinci senede (s. 53-54), İbnü’l-Kayserânî’nin Tezkiratü’l-huffâz adlı eserinden bakıldığında, isnadın başka bir hadise ait olduğu gözlenmiştir.2

Çalışma serikatü’l-hadîsin hükmü ile sonuçlandırılmıştır. Makale düzeyinde Arap dünyasında ise üç çalışma tespit edilebilmiştir. 2003 yılında Ramazan İshâk Zeyyân tarafından yazılmış “Serikatü’l-hadîsi’ş-şerîf ve eseruhû, fi’l-cerh ve’t-ta‘dîl” adlı çalışmada, hırsızlığın Kur’ân-ı Kerîm’de, hadislerde ne şekilde geçtiğine dair örnekler verilmiş, sonrasında hadis ıstılahı olarak kavramın anlamı, ulemânın kullanımı, bir cerh lafzı olarak bulunduğu mertebe zikredilmiştir. Sonrasında ise çalınan hadislerden örnekler getirilmiş ve hadis hırsızları bir tabloda belirtilmiştir.

İkinci makale, Mahmûd Ahmed Ya‘kûb Reşîd tarafından 2011 yılında kaleme alınmış “Serikatü’l-hadîs, mefhûmuha ve suveruhâ ve devâfiuhâ ve âsaruhâ” adlı çalışma, ilk olarak hırsızlığın İslami ilimlerdeki karşılığını vermiş, hadis ıstılahındaki tanımını belirtmiş, serikatü’l-hadîsin vaz‘, kalb ve tedlîsle olan ilişkisine değinmiştir. Kavramların temel farklarına değinen bu çalışma, ıstılahların bağlantılarını yakalamaya çalıştığı için faydalı görülmüştür. Hadis hırsızlığının farklı sûretlerine yönelik birden fazla örnek zikreden yazar, hadis hırsızlığına sevk eden sebeplere de makalesinde yer vermiştir. Son olarak mesrûk hadise delalet eden karineleri belirtmiş ve münekkidlerin hadis hırsızlarını hangi ibarelerle cerh ettiklerini tablo halinde sunmuştur.

(19)

5

Üçüncü makale ise online hadis platformu olan Mültekâ Ehli’l-Hadîs’den bulunan, Ahmed Murtezâ tarafından yazılmış “Bessü’n-necîs li-ma‘rifeti’l-müttehemîne bi-serikati’l-hadîs” adlı çalışmadır. Bu çalışmanın birinci bölümünde hadis hırsızlığı tanımlanmış, hadis hırsızlığının çeşitleri verilmiş, tespit etme yolları zikredilmiş ve hükmü belirtilmiştir. Serikatü’l-hadîsin tedlîs ve vaz‘ kavramları ile ilişkisine dair bilgiler dile getirilmiştir. İkinci bölümünde ise, hadis hırsızlığı ile cerh edilen râvîlerin kısa kısa biyografilerine verilmiştir.

Ansiklopedi maddesi olarak da Mehmet Efendioğlu tarafından kaleme alınmış, “Mesrûk” maddesi bulunmaktadır. Yazar, kavramın tanımı, tarihi seyri konusunda bilgiler verdikten sonra, cerh mertebeleri içerisindeki yerine değinerek maddeyi sonuçlandırmıştır.

Çalışmada klasik eserlerin taranmasında el-Mektebetü’ş-Şâmile ve Cevâmiu’l-Kelîm programlarından yararlanılmıştır.

(20)

6

BİRİNCİ BÖLÜM

SERİKATÜ’L-HADÎS KAVRAMI

1. CERH-TA‘DÎL İLMİNE KISA BİR BAKIŞ

İsnadın gelişim seyri takip edildiğinde hicrî birinci asırda fitnenin ortaya çıkmasıyla birlikte isnâd sorulmaya3, buna paralel olarak cerh-ta‘dîl faaliyetleri yapılmaya başlanmıştır. Hicrî ikinci asırda ise tedvînin etkisiyle isnâd sistemli bir hale geldiğinde, râvînin adâlet ve zabtına yönelik değerlendirmelerde bulunan münekkidler, râvîlerin adâletini zedeleyen durumları ifade eden cerh-ta‘dîl lafızlarını kullanma yönünde eğilim göstermişlerdir.4

Hicrî ikinci yüzyılın ortalarından itibaren hadis uydurmacılığının artması ile birlikte hadis münekkidlerinin dolayısıyla cerh edilen râvîlerin sayısında artış gözlenmiştir. Hadis yolculuklarının yapılması râvîler hakkında daha fazla bilgiye erişilmesine imkân sağlamıştır.5

Bununla beraber hadis aktarımında kullanılan rivâyet lafızları ve bunları zikretmenin önemi üzerine vurgu yapılmıştır.6

Bu dönemde önceki asırdan gelen şifâhî ricâl tenkidi geleneği süregelmiş, öte yandan bu tenkitler kitaplarda tedvîn edilmeye başlanmıştır.7

Hicrî üçüncü asra bakıldığında ise, râvîler daha ayrıntılı bir şekilde tasniflenmiş, ikinci asırda var olmayan yeni ıstılahlar husûle gelmiştir.8

Bu dönemin önde gelen

3 Arif Ulu, “Hadis Rivâyetinde İsnâdın Başlaması ya da Fitnenin Tarihi”, s. 125.

4 Ahmet Yücel, Hadis Istılahlarının Doğuşu ve Gelişimi, s. 116.

5

Emin Âşıkkutlu, “Cerh-Ta‘dîl”, DİA, VII, 395-396.

6 Ayhan Tekineş, Geleneğin Altın Zinciri, s. 83.

7 Mustafa Mâcit Karagözoğlu, Zayıf Râvîler, s. 25.

(21)

7

sîmâlarından Yahyâ b. Maîn (v. 233/847), râvîleri; hadisiyle ihticâc edilenler, hadisleri i’tibâr için yazılanlar, hadisleri reddedilenler olmak üzere üç kısma ayırmıştır.9

Hicrî dördüncü asrın ilk yarısında, sonraki dönem müellifleri üzerinde etki bırakan İbn Ebû Hâtim (v. 327/938), râvîlere dâir beşli tasnifi ile ortaya çıkmıştır.10 Hicrî dördüncü asrın sonlarına doğru râvîlere dâir değerlendirmeler büyük ölçüde gerçekleşmiş,11

bunun neticesinde cerh-ta‘dîl lafızları hadis usûlü kitaplarında yer almaya başlamıştır.

Hicrî beşinci asrın önemli usûlcülerinden Hatîb Bağdâdî (v. 463/1071),

el-Kifâye adlı eserinde, âlimlerin bir cerh-ta‘dîl ibaresini hangi anlamda kullandıklarına

dâir örnekler vermiş, sonrasında ise İbn Ebû Hâtim’in (v. 327/938) râvîler hakkındaki sınıflandırmasını dile getirmiştir.12

Hicrî yedinci asırda hadis usûlü eserlerinin köşe taşlarından olan İbnü’s-Salâh (v. 643/1245), İbn Ebû Hâtim’in cerh-ta‘dîl lafızlarını zikretmesinin yanı sıra onun açıklamadığı ama ricâl münekkidlerinin kullandığı fülânun mukâribu’l-hadîs, fulânun

vasat gibi başka cerh-ta‘dîl ibarelerine de yer vermiştir.13

İbnü’s-Salâh sonrası müelliflerden Zehebî (v. 748/1348), Irakî (v. 806/1404), İbn Hacer (v. 852/1449), Sehâvî (v. 902/1497) ve Suyûtî (v. 911/1505) cerh-ta‘dîl lafızlarını daha detaylı bir şekilde ele almış,14

ricâl âlimlerinin isti‘malinde olan ancak önceki dönem usûl eserlerinde yer almayan serikatü’l-hadîs gibi cerh tabirlerini

9

Yahyâ b. Ma'în, et-Tarîh, I, 91-92 (nâşirin mukaddimesi). Yukarıdaki râvî taksimini nâşir Ahmed Muhammed Nurseyf yapmış ve hadisleri reddedilenler kısmında “yesriku’l-hadîs” cerh lafzına yer vermiştir.

10 İbn Ebû Hâtim, el-Cerh ve't-ta‘dîl, I, 6-7.

11

Aşıkkutlu, “Cerh-Ta‘dîl”, DİA, VII, 396.

12 Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye, I, 118-121.

13 İbnü's-Salâh, Ulûmü'l-hadis, s. 127.

(22)

8

tanımlama yoluna gitmişlerdir. Ancak bu ibareler, usûl kitaplarına taşınırken anlam daralması yaşamış ve kavramın genellikle öne çıkan birkaç sûretinden bahsedilmiştir.

Bu çalışmada ricâl literatürünün bize bir cerh lafzı olarak takdim ettiği serikatü’l-hadîs kavramının sözlük ve terim anlamı verilerek seyre başlanılacaktır. Istılâhî anlamının seyrini görmek için öncelikle pratik alanda cerh-ta‘dîl âlimlerinin kullanımına yer verilecek, sonrasında ise konunun teorik zemininin ele alındığı usûl kitaplarına müracaat edilecektir.

2. SERİKATÜ’L-HADÎS KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞI

Arapçada sereka-yesriku-serikaten şeklinde zikredilen kelime, sözlükte “bir şeyi gizlice elde etmek” anlamına delalet eder.15

Kelimenin ismi fâil kalıbı olan sârik, bir binaya gizlice girip, orada kendisine ait olmayan şeyi alan kimse manasına gelir. Eğer bu fiili açıktan yaptıysa zimmetine mal geçiren, gasp eden, zorla alan kimse olarak anılır.16 Râgıb el-İsfahânî (v. 452/1060), sereka fiilini kendisine ait olmayan şeyi gizlice ele geçirmek şeklinde tanımlamıştır.17

2.1.Ricâl Münekkidlerinin Kullanımı

Kavramın lugavî anlamını ifade ettikten sonra burada ricâl münekkidlerinin

serikatü’l-hadîs lafzına ıstılahî olarak yükledikleri anlama yer verilecektir. Kavramı aynı asırda

kullanan birden fazla münekkide ulaşılmış olmasına rağmen bunların tamamı zikredilmemiştir. Bu tercihin sebebi, kavramı salt kullanan değil onu açıklayan ve farklı sûretlerine işaret eden örneklerin incelenmek istenmesidir.

15 İbn Fâris, Mu'cemu mekâyisi'l-luga, III, 154.

16 İbn Manzûr,Lisânu’l-arab, VI, 246.

(23)

9

Resmi tedvindeki rolüyle tanınan İbn Şihâb ez-Zührî (v. 124/742) hicrî ikinci asrın önemli münekkidlerindendir.18

Hadislerin yazımı konusunda ihtiyatlı davrandığı ve talebelerine hadisi ilk duydukları anda ezberlemeleri yönünde tavsiyeleri olduğu söylense de, onun resmi tedvîn sürecinde hadisleri yazdırdığı noktasında şüphe söz konusu değildir. Zührî’yi hadislerin yazılmasına sevk eden sebeplerden biri, Iraklıların hadisler üzerinde değişikliklerde bulunması ve Zührî’nin bunu fark etmesidir.19 Zührî’nin “Bir hadis bizim yanımızda bir karışken, onların yanından bir zira‘ olarak geri döner” şeklindeki ifadesi hadisin geçirdiği değişimi göstermesi açısından önem arz etmektedir.20 Nitekim Zührî, Meşrık’den kendisine bilmediği ve kabul etmediği hadisler gelmeseydi hadisyazımına izin vermeyeceğini ifade etmiştir.21 İbn Adî de el-Kâmil adlı eserinde Zührî’nin bilmediği bir hadis geldiğinde onun Şarktan olduğunu22 ve bu bölgeden gelen hadislere ziyâde yapıldığını ve -rivâyetlerin- süslendiğini23 belirtmiştir.24

Ancak mezkûr eserin farklı iki baskısında25 ise bu ifade sereka lafzıyla ifade edilmiş ve serikatü’l-hadîs konusunda müstakil bir çalışması olan Muvaffak b. Abdullah tarafından da bu ibareler serikatü’l-hadîse hamledilmiştir. Bunun neticesinde hicrî ikinci asırda lafzı ilk kullananlardan kişinin Zührî olduğu dile getirilmiştir.26 Oysaki Zührî’nin cümlelerine bütüncül bir şekilde bakıldığında onun buradaki maksadının hadis hırsızlığı değil, Şark’dan gelen ve üzerinde tasarrufta bulunulan hadisler olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla o, Irak’ta hadis uydurma girişimlerinin

18

İkinci asrın önde gelen diğer münekkidleri için bk. Turhan, Ricâl Tenkidinin Doğuşu, s. 109-110; 125.

19

Halit Özkan, “Zührî”, DİA, XLIV, 547.

20 İbn Adî, el-Kâmil fî duafâi'r-ricâl, I, 181.

21 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, XXVI, 433.

22 ق ّرش لاق فرعي لا ثيدحلا ءاج اذإ ناك

23

نسحو هيف ديز ثيدحلا قرش اذإ لاق

24 İbn Adî, el-Kâmil, thk. Mâzin es-Sirsâvî, (Rüşd), I, 181-182.

25 İbn Adî, el-Kâmil, (Fikr), I, 70; İbn Adî, 365/976, el-Kâmil, (İlmiyye), I, 137-138.

(24)

10

yaygın olduğunu ve hadislerin burada büyük değişikliklere uğrayarak kendisine ulaştığını ifade etmek istemektedir.

İkinci olarak Abdurrahman b. Mehdî’nin (v. 198/813), İsrail b. Yûnus (v. 160/777) hakkında “hırsızdır, hadis çalar”27

ifadesini kullandığı belirtilmektedir. Ancak İbn Mehdî başka bir ifadesinde “İsrail, Şu’be ve Sevrî’den daha güvenilirdir” demektedir.28 Aynı râvî hakkında muârız olan bu iki açıklama tahkik edildiğinde İbn Mehdî’nin, İsrail için “صل - hırsız” kelimesini “افقلت ملعلا فقلتي – ilmi çabucak kavraması” anlamında bir medh cümlesi olarak kullandığı anlaşılmaktadır.29

Bu rivâyeti aktaran Osman b. Ebû Şeybe (v. 239/853), İbn Mehdî’nin sözünü muhtemelen yanlış anlamış ve açıklamak gayesiyle “ثيدحلا قرسي hadis çalardı” ibaresini metne derc etmiştir.- 30

Bu durumda mezkûr ifadeyi kullanan kişi İbn Mehdî değil, hicrî üçüncü asır âlimlerinden Osman b. Ebû Şeybe’dir.

Bu durumda hicrî ikinci asırda, hadis münekkidlerinden Zührî ve İbn Mehdî’nin serikatü’l-hadîs lafzını mutlak olarak kullanmadığı tespit edilmiş, kullandıkları ifadelerin yanlış anlaşıldığı ortaya konmuştur. Ricâl ilminde bu yüzyılda metrûk râvîler için kullanılan yaygın ifadelerin kezzâb, ekzebû’n-nâs, min erkâni’l-kizb, yüttehemu

bi’l-kizb, yedau’l-hadîs vb.31

olması bize bu dönemdeki cerh lafızlarının yalan üzere yoğunlaştığını göstermektedir. Dolayısıyla bu dönemde hadis hırsızlarının varlığı bilinse de, bu râvîlerin sâriku’l-hadîs olarak vasıflanmadığı dikkatlerden kaçmamalıdır.

27 ثيدحلا قرسي صل

28

İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, I, 250.

29 İbn Ebû Hâtim, el-Cerh ve't-ta‘dîl, II, 330.

30 Cemâl Estîrî, Mustalahâtü’l-cerh ve’t-ta‘dîl el-müteâriza, II, 559.

(25)

11

Hicrî üçüncü asırda serikatü’l-hadîs kavramı incelendiğinde sereka lafzını ilk olarak Ebû Âsım en-Nebîl Dahhâk b. Mahled b. Müslim eş-Şeybânî’nin (v. 212/828) kullandığı gözlenmiştir.

Ebû Âsım en-Nebîl, Yahyâ b. Eksem’in (v. 242/857) oğlu Ebû Bekir b. Yahyâ b. Eksem ile aynı mecliste bulunmaktadır. Ebû Bekir’in birisiyle tartıştığını gördüğünde “şayet o çaldıysa, daha önce onun babası da çalmıştı”32

ifadesini kullanmıştır. Bu rivâyetteki çalma fiili hadis hırsızlığına yorulmayabilir, ancak Yahyâ b. Eksem hakkında Ali b. Hüseyin b. el-Cüneyd’in (v. 291/904) “Yahyâ b. Eksem’in insanlardan hadis çaldığına ve kendisine nispet ettiğine şüphe yoktur”33

cümlesi Dahhâk b. Mahled’in sözünün böyle anlaşılmasına imkân vermektedir. Müteahhirûn dönemi âlimlerinden İbn Hacer ise, Takrîbü’t-Tehzîb’de Yahyâ b. Eksem’in hadis hırsızlığı yapmadığını, onun rivâyetlerini icâzet ve vicâde yoluyla elde ettiğini ifade ederek söz konusu râvîyi ibrâ etmiştir.34

Aslında râvînin hadis hırsızı olarak itham edilmesinin sebebi, icâzet ve vicâde yoluyla elde ettiği bu hadisleri semâen almış gibi nakletmesinden kaynaklanmaktadır.35 Bu durumda Ebû Âsım en-Nebîl’in kavramı ıstılâhî anlamda kullandığı, bununla birlikte râvînin hadis hırsızlığı ile itham edildiği ortaya çıkmıştır.

Hicrî üçüncü asrın en önemli münekkidlerinden Yahyâ b. Maîn (v. 233/848), Muhammed b. el-Hasen b. Ebü’l-Hasen b. Zebâle el-Mahzûmî el-Hicâzî’nin (v.199/814) sika olmadığını ve hadis hırsızlığı36 yaptığını belirtmiştir.37 Bunun yanı sıra,

32 لبق نم هل بأ قرس دقف قرسي نإ

33 Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, XXXI, 210-211.

34

İbn Hacer,Takribü't-Tehzîb, s. 619.

35 Şükrü Özen, “Yahyâ b. Eksem”, DİA, XLIII, 250; ayrıca bk. Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, XXXI, 209-210.

36ثيدحلاقرسيناكةقثبسيل

(26)

12

Eyyüb b. Süveyd er-Remlî (v. 202/817) adlı râvîyi de hadis hırsızlığı ile cerh etmiştir.38 Mezkûr râvîlerin hicrî ikinci asırda yaşadığı düşünüldüğünde, hicrî ikinci asırda râvîler arasında hadis hırsızlığının vukû bulduğu, üçüncü asırda ise bu kişilerin münekkid âlimler tarafından tespit edilmeye başlandığı belirtilmelidir. Ayrıca cerh lafzı olarak hadis hırsızlığına delalet eden yesriku’l-hadîs ibaresini mutlak anlamda ilk kullanan kişinin Yahyâ b. Maîn olduğu ortaya çıkmıştır.

Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr el-Hemedânî (v. 234/848), garîb hadisleri bulunan Ebû Hişâm Muhammed b. Yezîd er-Rufâî el-Kûfî’nin (v. 248/862) hadis hırsızlığı yaptığını belirtmiştir.39

Osman b. Ebû Şeybe, Ebû Hişâm hakkında kendisine soru yöneltildiğinde onun hadis hırsızlığı yaptığını ve bu hadisleri rivâyet ettiğini dile getirmiştir. Kendisine bunların yalan mı yoksa tedlîs mi olduğu sorulduğunda ise “nasıl tedlîs olsun! O haddesenâ diyor” şeklinde tepki göstermiştir.40 Rivâyette görüldüğü üzere hadis hırsızlığı ile tedlîs arasında bir ilişki söz konusudur. Serikatü’l-hadîs kavramının tedlîs ile arasındaki bağlantı ve farklılıklara ileride değinileceği için bu örneğin tafsilatından ilgili kısımda bahsedilecektir.

Ahmed b. Hanbel ( v. 241/855), Yahyâ b. Abdülhamîd el-Himmânî’yi (v. 228/843) oldukça cüretkâr bulmakta ve onun hakkında “biz onun hadis hırsızlığı yaptığını, hadisleri oradan buradan toplayarak, hızlıca kaptığını biliyoruz” demektedir.41

Ebû Hâtim Muhammed b. İdris b. Münzir er-Râzî, (v. 277/890), Muhammed b. Yezîd el-Eslemî’nin birçok hadis yazdığını ama sonrasında ihtilât ettiğini belirtmiştir. Ebû Hâtim, bir gün Muhammed b. Yezîd’in kitabında haddesenâ Muhammed b.

38

İbn Adî, el-Kâmil, II, 220.

39 Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, XII, 154.

40 İbn Şahîn, Târîhu esmâi'd-duafâ ve'l-kezzâbîn, s. 170.

(27)

13

Abdullah b. Nümeyr an ebîhi an İsmail b. Sümey‘ an Müslim b. el-Batîn an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs an Nebî sallallahu aleyhi ve sellem tarikiyle bir rivâyet görür. Ebû

Hâtim, Abdullah b. Nümeyr’in böyle bir hadisi olmadığını ve İsmail b. Sümey‘den hiçbir şey işitmediğini zikredince Muhammed b. Yezîd bakakalır. Ebû Hâtim ayrıca bu hadisin Hafs b. Gıyâs’a ait olduğunu da açıklar.42 İbn Ebû Hâtim, babasına “sen onun ne olduğunu sanmıştın?” diye sorduğunda, Ebû Hâtim’in cevabı, “ben onu hadisleri müzakere eden biri zannetmiştim ama o hadisi çalmış ve yazmış, Allah selamet versin” şeklinde olmuştur.43

Abdurrahman b. Hırâş (v. 283/896), Bağdat’ta yaşamış44 Ğulam Halil olarak ma’rûf Ahmed b. Muhammed b. Gâlib b. Mirdas el-Bâhilî’nin (v. 275/888), Abdullah b. Şebîb’den, Abdullah b. Şebîb’in de Nadr b. Seleme eş-Şâzekûnî’den hadis çaldığını ifade etmiştir. Nadr b. Seleme ise bu hadisi uyduran kimsedir.45

Ğulam Halil’in rivâyette bulunduğu dört yüz hadisin isnâd ve metinlerinin tamamı yalandır.46 Anlaşılan o ki Ğulam Halil bir hadis hırsızı olmakla beraber uydurma hadisleri çalmayı kendisine meslek edinmiştir. Ayrıca yukarıda verilen hadis hırsızlığı zinciri bu örnekle sınırlı değildir, araştırmanın ilerleyen kısımlarında hadis hırsızlığı sûretlerinde buna dâir başka örneklerle de karşılaşılacaktır. Bu durum çalınan bazı mevzû hadislerin hırsızlar arasında elden ele gezdiğini ve bu şekilde yaygınlaştığını göstermektedir.

İbn Hibbân (v. 354/965), Iraklılardan rivâyette bulunan İbrahim b. İshâk b. İsa b. Muhammed b. Mesleme’nin (v. 293/906) rivâyetlerine dâir bilgi verirken, “haberleri kalb ederdi, hadis hırsızlığı yapardı, görmediği bir râvînin ferd hadisini elde eder, o

42 İbn Ebû Hâtim, el-Cerh ve't-ta‘dîl, VIII, 129.

43

İbn Ebû Hâtim, el-İlel, V, 180-181.

44 Hatîb, Târîhu Bağdad ev Medîneti’s-selam, V, 78.

45 İbn Adî, el-Kâmil, I, 448.

(28)

14

hadisi başka bir hocadan naklederdi”47 demiştir.48 İbn Hibbân burada hadis hırsızlığının bir nevi tanımını vermiştir. İleride görüleceği üzere usûl âlimleri serikatü’l-hadîsi tanımlarken İbn Hibbân’ın bu râvîyi cerh ederken kullandığı bilgileri kullanmışlardır. Müellifin Kitâbü’l-Mecrûhîn adlı eserinde serikatü’l-hadîse dâir birtakım örneklere rastlamak mümkündür. Bu örnekler araştırmanın ikinci bölümünde ayrıntılı olarak inceleneceği için münekkidlere dâir tarihi süreçte bir örnekle iktifa edilmiştir.

İbn Adî (v. 365/976), Humeyd b. er-Rebi‘ (v. 258/872) adlı râvî hakkında “hadis hırsızlığı yapar, mevkûf hadisleri ref eder, önde gelen râvîlerden gayri mahfuz rivâyetleri” bulunmaktadır. İbn Maîn, Humeyd’in sadece yalan söylemek için doğduğunu49

dile getirir.50

İbn Adî, râvînin biyografisini sonlandırırken, Humeyd’in sikanın hadisini çalmak, bazı mevkûfları merfu yapmak, isnâdlarda ziyâdede bulunmak, zayıf râvînin yerine sika râvî yerleştirmek gibi birçok kusuru bulunduğunu zikretmekte, onun bâtıl ve münker rivâyetlerinden bir kısmını vermekle yetindiğini, râvînin naklettiklerinin her birinin çok zayıf olduğunu beyan etmektedir.51

Dârekutnî’ye (v. 385/995), Muhammed b. Muhammed b. Süleyman b. Hâris el-Bâğendî (v. 312/924) adlı râvî hakkında soru yöneltildiğinde “o çokça tedlîs yapar, işitmediği hadisleri tahdîs eder, belki hadislerden bir kısmını da çalmıştır” şeklinde yanıtlamıştır.52

İbarede göze çarpan, râvînin hem tedlîs hem de hadis hırsızlığı ile vasıflanmış olmasıdır. Hadis hırsızları, rivâyetleri çalmanın yanı sıra başka kusurlarla

47 رخآ خيش نع هب ءاجف هري مل دحاو لجر هب درفت ثيدح ىلإ دمعف ،ثيدحلا قرسيو رابخلاا بلقي ناك

48 İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn mine’l-muhaddisîn, I, 119.

49

اباذك لاإ دلي لا

50 İbn Adî, el-Kâmil, III, 414.

51 İbn Adî, el-Kâmil, III, 418.

(29)

15

da muttasıf kişilerdir. Ayrıca râvînin burada işitmediği hadisleri işitmiş gibi rivâyet etmesi tedlîs ile hadis hırsızlığının ortak bir vasfına işaret etmektedir.

Ebû’l-Ferec İbnü’l-Cevzî (v. 597/1201), Kitâbü’l-Mevzûât’ında hadis uydurma girişimlerini anlatırken râvîlerde kasten yalan söyleyenleri üç şekilde tasnif etmiştir: İsnadlarda yalan söyleyerek işitmedikleri halde rivâyette bulunanlar, hadis hırsızlığı yaparak başkalarından rivâyette bulunanlar ve hadis uyduranlar.53

Hadis hırsızlarını, hadis uyduran kimselerden ayrı bir kategoride ele alan İbnü’l-Cevzî burada iki kavram arasındaki farklılığa işaret etmektedir. Hadis hırsızları sadece Hz. peygambere ait hadisleri değil, uydurma hadisleri de çalan kimselerdir. Ancak istisnaları olmakla birlikte çoğunlukla hadis uyduranlarla hadis çalanlar başka şahıslardır.54

Hadis uydurma girişiminde bulunan vadda‘ bu işlemi gerçekleştirdikten sonra hadis hırsızları devreye girmektedir ve zincirleme bir hırsızlık söz konusudur. Eserde akılla alakalı uydurma hadislerin zikredildiği bölümde Dârekutnî’den şöyle bir alıntı zikredilir:

Kitâbü’l-Akl’ı dört kişi uydurdu. Onlardan ilki Meysere b. Abdürabbihtir. Sonra ondan Davud b. Muhabber çaldı ve Meysere’nin isnâdları dışında isnâdlar terkîb etti, sonra ondan da Abdülaziz b. Ebû Recâ çaldı, diğerinin dışında isnâdlar terkîb

etti, sonra da onu Süleyman b. Îsâ es-Siczî çaldı ve ona başka bir isnâd getirdi.55

Yukarıdaki iktibastan da görüldüğü üzere uydurma hadisler, hadis hırsızlarının da katkısı ile yaygınlık kazanmakta ve elden ele isnâdları değiştirilerek hadisin rivâyet ağı genişlemektedir.

53 İbnü'l-Cevzî, Kitâbü'l-Mevzûât mine'l-ehâdîsi'l-merfûât, I, 18.

54

Bu görüşü destekleyen örnekler için bk. İbnü'l-Cevzî, Kitâbü'l-Mevzûât, I, 439; II, 149, 157, 166. Karşıt örnek için bk. İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn, II, 332; İbn Adî, el-Kâmil, IX, 450, İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, VII, 481.

(30)

16

Buna ek olarak İbnül Cevzi, el-İlelü’l-Mütenâhiye adlı eserinde de râvîlerin bir kısmının hadis uydurduğunu, sonra onlardan başkalarının çaldığını ve isnâdlarını değiştirerek rivâyet ettiğini belirtmiştir.56

Yukarıda zikredilen bir grup cerh-ta‘dîl âliminin görüşleri hülâsa edildiğinde, hadis hırsızlarının hicrî ikinci asırdan itibâren tarih sahnesinde yer aldıkları, hadisleri gayri ilmî yollardan elde ederek, işitmedikleri hadisleri işitmiş gibi gösterdikleri ve kendilerine nispet ettikleri, görmedikleri bir râvînin ferd hadisini elde ederek onu başka bir hocadan aldıkları, uydurma hadislerin isnâdlarında değişiklik yaparak yaygınlaştırdıkları görülmüştür. Ayrıca bu râvîlerin hadis hırsızlığının yanı sıra tedlîs, ihtilât, mevkûf hadisleri ref‘ etme ve gayri mahfûz rivâyetlerde bulunma gibi bir takım kusurları da bulunduğu görülmüştür.

Ayrıca kavramın ıstılâhî anlamda hicrî üçüncü asır münekkidi Yahyâ b. Maîn tarafından mutlak anlamda kullanıldığı, bu dönemden itibâren cerh-ta‘dîl âlimlerince benimsendiği tespit edilmiştir.

2.2.Usûl Âlimlerinin Kullanımı

Ricâl münekkidlerinin kullanımlarına işaret ettikten sonra araştırmanın bu kısmında hadis usûlündeki râvî-mervi-rivâyet tasnifi düşünüldüğünde serikatü’l-hadîs kavramının bu başlıklar altında yer alıp almadığı, eğer zikredildiyse hangi bölümün altında kendisine yer bulduğu tespit edilecektir. Ayrıca hadis usûlünün önde gelen âlimlerinin hadis hırsızlığına dair değerlendirmelerine yer verilecektir.

(31)

17

Hadis usûlü mervî cihetinden incelendiğinde, serikatü’l-hadîs kavramı zayıf hadis kategorisi altında kendine yer bulmuştur. Zayıf hadis çeşitleri, âlimler tarafından farklı tasniflere tâbi tutulmakla birlikte; seneddeki inkıta‘, râvînin kusuru ve râvînin muhâlefeti şeklinde üç kısma ayrıldığında, râvînin muhâlefeti bölümünde maklûb, müdrec, muzdarîb, mezîd fî muttasılı’l-esânîd, musahhaf, şâz, münker hadis başlıkları karşımıza çıkmaktadır.57

Serikatü’l-hadîs kavramı, mütekaddimûn dönemi hadis usûlü eserlerinde mutlak olarak zikredilmezken, müteahhirûn dönemi eserlerinde maklûb ve/veya mevzû hadis başlıkları altında yer almaktadır.

Maklûb hadis, “isnâdda veya metindeki kelimeleri yerini değiştirerek rivâyet etmek”58

anlamında kullanılan bir hadis terimidir. “Râvîlerden birinin metindeki bir lafzı veya isnâddaki bir şahsın ismini yahut nesebini alt-üst etmesiyle, tehîr edilmesi gerekeni takdîm veya takdîm edilmesi gerekeni tehîr etmesiyle, veyâhut bir şeyin diğerinin yerine konması sûretiyle rivâyet edilen hadise maklûb denir.”59

Bu çalışmanın konusu olan serikatü’l-hadîs kavramı, senedde kalbe ilişkin bir meseledir. Maklûb hadis, rivâyet edilme şekilleri açısından sehven veya kasten gerçekleşebilir. Kasten kalb yapmak ise iğrâb veya imtihan kasdıyla ikiye ayrılır. Mesrûkun rivâyeti ise iğrâb kısmında yer alır.60

Bu durumda mesrûkun kasten gerçekleştirdiği bu fiil, isnâdı uydurulmuş bir hadis metnine dönüşmüştür. Bu sebeple muâsır yazarlardan Muhammed Ömer b. Sâlim Bâzimûl bu rivâyeti sadece maklûb hadis olarak değerlendirmenin uygun olmadığını belirtmiş ve rivâyet için “maklûb mevzû hadis” terimini tercih etmiştir.61

57 İlgili tasnif İbn Hacer’in Nüzhetü’n-nazar adlı kitabında kullandığı tasniftir.

58 Mustafa Ertürk, “Maklûb”, DİA, XXVII, 447.

59

Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, s. 160.

60 Ali Nayif Bikai, el-İctihad fi ilmi’l-hadîs, s. 521- 522.

61 Muhammed b. Ömer b. Sâlim Bâzimûl, “el-Hadîsu’l-maklûb, ta‘rifuhû, ve fevâiduhû ve hukmuhû ve’l-

(32)

18

Rivâyet açısından kavrama bakıldığında hadis hırsızı, edâ ve tahammül yollarından herhangi birisini mûteber şekilde kullanmayan kimsedir. Hadis hırsızı, işitmediği halde işitmiş intibâı vererek hadisi semâ ve kıraat metodlarında kullanılan

haddesenâ, ahberenâ lafızlarıyla bize takdim eden kimsedir. Bu lafızların kullanıldığı

semâ ve kıraat meclislerinin amaçlarından birisi de, hadisin rivâyet edene aidiyetini öğrenmektir.62

Hadis hırsızı ise, rivâyet hakkına sahip olmadığı hadisi, kendisine nispet ederek rivâyet eden kimsedir.

Râvî açısından konu ele alındığında ise sâriku’l-hadîs, adâleti zedeleyen ittihâmu’r-râvî bi’l-kizb içerisinde değerlendirilmiştir. Bu râvînin rivâyetleri metrûk veya matrûh olarak adlandırılır, itibâr ve istişhad maksadıyla kullanılamaz.63 Sâriku’l-hadîs râvîler hem zayıf hem de uydurma metni çalan kimseler oldukları için, bu şahısların biyografileri başlangıçta duafâ literatüründe kendisine yer bulurken, hadis edebiyatının ilerleyen sürecinde mevzûât literatürünün oluşması neticesinde, uydurma metinleri çalan hadis hırsızları, mevzûât literatürüne de intikal etmiştir.

Serikatü’l-hadîs kavramı cerh-ta‘dîl kitaplarında râvîleri cerh ederken sıkça kullanılan bir terim64

olmasına rağmen hadis usûlü kitaplarının çoğunda bu lafza dâir müstakil bir başlık açılmamış,65

müteahhirûn dönemi hadis usûlü eserlerinde ise maklûb hadis başlığı66

altında tanımına yer verilmiştir.

62 Yücel, Hadis Istılahlarının Doğuşu ve Gelişimi, s. 65.

63

Aşıkkutlu, “Müttehem”, DİA, XXXII, 226.

64

Duafâ Literatüründen dört örnek kitaptaki atıflar sırasıyla şöyledir: İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn, 55(hadis hırsızı); İbn Adî, el-Kâmil, 178; Zehebî, Mîzânü’l-i‘tidâl, 129; İbn Hacer, Lisânu’l-Mîzân, 142.

65 “Cerh-ta‘dîl pratikleri ile ilgili eserler hicrî III. asırda büyük ölçüde teşekkül etmiş olmasına rağmen, bu

ilmin teorisini oluşturan kurallar ancak hicrî V. asrın başlarında hadis usûlü kitaplarında müstakil olarak tedvîn edilebilmiştir.” (bk. Âşıkkutlu, Hadiste Ricâl Tenkidi, s. 196).

66 İstisnâi olarak Sehâvî, cerh-ta‘dîl mertebelerinde kavramın tanımına yer vermiştir. bk. Sehâvî,

(33)

19

Gelişme dönemi duafâ eserlerinden İbn Hibbân’ın Kitâbü’l-Mecrûhîn’i ve İbn Adî’nin el-Kâmil’ine bu gözle bakıldığında hadis hırsızları için kullanılan cerh ifadelerinde onların hadiste kalb yaptıklarına dâir verilerle karşılaşılmaktadır. İbn Hibbân’ın, İbrâhim b. İshâk b. Îsâ adlı râvîyi anlatırken onun hadislerde kalb yaptığını ve hadis hırsızlığında bulunduğunu zikretmesi buna örnek olarak gösterilebilir.67

Ricâl kitaplarında râvîlerin bu şekilde vasıflandırılmaları, hadis usûlü kitaplarında kavramın “Maklûb Hadis” başlığı altında değerlendirilmesini anlamlı kılmaktadır.

Mütekaddimûn dönemi usûl yazarlarının mevcut usûl kitaplarında konuya dâir bir bilgiye rastlanmazken, aynı müelliflerin ricâl veya tarih kitaplarında kalb ve hadis hırsızlığına dâir râvîler üzerinden örnekler verdikleri gözlenmiştir.

Dördüncü asrın hadis usûlü yazarlarından Hâkim en-Nîsâbûrî (v. 405/1014),

Kitâbu’l-Medhâl ilâ ma’rifeti kitâbi’l-iklîl adlı eserinde cerh edilen râvîleri on kısımda

incelemiş ve ikinci tabakada râvîlerin iğrâb kasdıyla hadislere yeni isnâdlar terkîb etmesinden dolayısıyla uydurma isnâdların ortaya çıkmasından bahsetmiştir.68 Hâkim,

Kitâbü’l-Medhal ilâ ma‘rifeti’s-Sahîhayn69

adlı eserinde ise, râvîler hakkında önceki imamları taklit etmediğini belirterek bizzat kendi görüşlerini belirtmiş70

ve Ali b. Said b. Şehriyar er-Rakkî adlı râvînin kusurunu anlatırken, onun kalb ve hadis hırsızlığı ile cerh edildiğine dikkat çekmiştir.71

Aynı eserde Muhammed b. Amr b. Velîd

67 İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn, thk. Hamdi b. Abdülmecid b. İsmail es-Selefî, I, 119; ayrıca bk. İbn

Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn, I, 139, 253; İbn Adî, el-Kâmil, V, 343; IX, 402, 411.

68 Hâkim en-Nîsâbûrî, Kitâbu’l-Medhâl ilâ ma’rifeti kitâbi’l-iklîl, s. 145.

69

Kitâbü’l-Medhal’in içerisinde müellifin Kitâbu’d-Duafâ’sı olduğuna dâir açıklamalar için bk. Karagözoğlu, Zayıf Râvîler, s. 151-155.

70 Hâkim, Kitâbü’l-Medhal ilâ ma’rifeti’s-sahîhi mine’s-sakîm, I, 118.

(34)

20

Yeşkürî isimli râvî hakkında da, hadisi Ali b. Kuteybe’den çaldığını zikrederek hadis hırsızlığı yaptığını dile getirmiştir.72

Beşinci asrın hadis usûlü müelliflerinden Hatîb el-Bağdâdî’nin maklûb hadis hakkında kaleme aldığı Râfi‘u’l- irtiyâb fi’l-maklûb mine’l-esmâ’ ve’l-ensâb adlı müstakil eseri günümüze ulaşmadığı için burada serikatü’l-hadîsten bahsedilip edilmediği bilinmemekle beraber müellifin Târîhu Bağdâd adlı eserinde hadis hırsızlığına dâir örnekler görmek mümkündür.73

Hatîb, Serî b. Âsım (v. 258/872) adlı hadis hırsızı hakkında “o ferd hadisleri çalardı ve rivâyet ederdi” demiştir. İsmail b. Uleyye’den (v. 193/809) sadece Ya‘kûb b. İbrahim ed-Devrakî’nin (v. 252/866) hıfz ettiği bir hadisi, Serî b. Âsım ondan çalmış ve rivâyet etmiştir.74

Hadis hırsızlarının Ya‘kub b. İbrahim ed-Devrakî’den hadis çalma sebeplerinden birisi onun ferd hadislere sahip olması, bir diğeri ise âlî isnâdlar elde etmesidir. Rivâyet hakkına sahip olduğu bazı hadisleri ücret karşılığında rivâyet eden Devrakî hadis hırsızlarının uğrak noktası haline gelmiştir. Zîra hadis hırsızlarından Ali b. Abde de, Ya‘kûb’un para karşılığında rivâyette bulunduğu bir hadisi ondan çalarak kendisine mâl etmiş başka bir hadis hırsızıdır.75

Müteahhirûn dönemi müelliflerine gelindiğinde ise İbnü’s-Salâh’ın

Ulûmü’l-hadîs adlı eserinin “Maklûb Hadis” bölümünde râvîlerin hadise rağbet kazandırmak ve

garib hadis rivâyetinde bulunmak için Sâlim ile meşhûr hadisin Nâfi‘ üzerinden rivâyet edilmesine, ikinci bir sûreti olarak da imtihan kasdıyla hadislerin kalb edilmesine yer verdiği gözlenmiştir. İbnü’s-Salâh burada serikatü’l-hadîsten bizâtihi bahsetmese de

72

Hâkim en-Nîsâbûrî, Kitâbü’l-Medhal ilâ ma’rifeti’s-sahîhi mine’s-sakîm, I, 218.

73 Farklı örnekler için bk. Hatîb, Târîhu Bağdad, II, 103, 219, 387-388; III, 45, 376; V, 78, 466; VI, 46.

74 Hatîb, Târîhu Bağdad, IX, 193.

(35)

21 verdiği birinci örnek kavrama işaret etmektedir.76

Zîra Zerkeşî (v. 794/1392), İbnü’s-Salâh’ın bu örnekle muradının “isnâdı başka bir metne ait kılmak ve isnâdı isnâdla değiştirmek” olduğunu söylemiş ve bunun muhaddisler nezdinde serikatü’l-hadîs olarak anıldığını ifade etmiştir. Bu fiili gerçekleştiren kişilerin ise hadis uyduranlardan Hammâd b. Amr en-Nasîbî, İbrahim b. Ebû Hayye gibi kimseler olduğunu ortaya koymuştur.77

Ayrıca hadis hırsızlığı ile ma’rûf Hammâd b. Velîd el-Ezdî’nin hadis hırsızlığını nasıl gerçekleştirdiği anlatılırken “O hadisi Sevrî’ye yamadı ve tahdîs etti, Esved’in yerine Alkâme’yi koydu” diyerek yukarıdaki duruma işaret edilmiştir.78

Nevevî (v. 676/1277), İbnü’s-Salâh ile aynı şekilde konuyu ele almış, o da maklûb hadisin iki sûretine değinerek meseleyi hitâma erdirmiştir.79

İbn Dakîkul’îd (v. 702/1302), el-İktirah’ta “Maklûb Hadis” başlığı altında, İbnü’s-Salâh’ın, MâlikNâfi‘İbn Ömer tarikiyle ma’rûf bir hadisin MâlikAbdullah b. Dinarİbn Ömer tarikiyle rivâyet edilmesi şeklinde benzer bir örnek zikretmiştir.80 O, fukahâ nezdinde râvîler arasında bu tür değişikliklerin yapılmasının câiz olduğunu, muhaddislerin ise bir râvînin yerine başkasının ikâme edilmesini maklûb olarak adlandırdığını ve bu fiili gerçekleştiren râvînin yesriku’l-hadîs olarak nitelediğini belirtmiştir.81

Zehebî (v. 748/1348), el-Mûkiza adlı eserinde “Maklûb Hadis” başlığı altında kavramı mutlak olarak tanımlayan ilk hadis usûlü müellifidir. Müellif, sâriku’l-hadîsi, “metne, ona ait olmayan isnâdı terkîb eden ve bunu kasten yapan kimse” olarak

76 İbnü's-Salâh, Ulûmü'l-hadis, s. 101.

77 Zerkeşî, en-Nüket, II, 299- 300.

78

İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn, I, 311.

79 Nevevî, et-Takrîb ve’t-teysîr, s. 197-200.

80 İbn Dakîkul’îd, el-İktirâh, s. 230.

(36)

22 tanımlamıştır.82

Eğer râvî bunu sehven yapıyorsa sâriku’l-hadîs olarak vasıflanmaz. Sâriku’l-hadîs aynı zamanda, “bir râvînin işittiği hadisi çalan ve semâen ondan aldığını iddia eden” kişidir.83

Müellif, Târîhu’l-İslâm’da ise bu tanımına “ ferd olarak rivâyet edilen bir hadisi, sârikin onu bu râvînin hocasından semâen aldığını iddia etmesi” şeklinde ilavelerde bulunmuştur. Ona göre serikatü’l-hadîs, kitap veya cüz hırsızlığı değil, çoğu kez rivâyet hırsızlığıdır. O hadis hırsızlığını, hadis uydurmak ve tasarlamaktan ehven görür.84

Bu sebeple Zehebî “senedi sabit olmayan metne, zayıf isnâd getirilerek hırsızlık yapılmasını; metni sahih olmayan hadisi çalarak ona sahih isnâd terkîb edilmesinden daha hafif bir suç” olarak telakki eder. Zira ikinci durum uydurma çeşitleri arasındadır.85

Birinci durumda hadis hırsızı zayıf hadise, zayıf isnâd getirdiği için bu hadise kuvvet kazandırmayacaktır. İkinci durum ise hadis hırsızını, mevzû hadisi uyduran râvî ile eşdeğer kılar. İnsanlar hadis mevzû iken ondaki râvîleri tanıdıklarından dolayı hadisin mevzû olduğunun farkına varırlar, uydurmacının hadise kuvvet kazandırmak istediğinin de bilincindedirler. Ancak hadis hırsızı, mevzû hadise yeni bir isnâd getirdiğinde insanlar onu sahih hadis zannederek vehme kapılırlar. Bu da hadis hırsızını, Hz. Peygamber adına yalan söylemeye niyet eden, hadis uyduranın suçuna ortak eder.86

İbn Hacer, “Mevzû Hadis” bölümünde hadis uydurma şekillerinden bahsederken bunlardan birinin de “zayıf bir hadise revaç kazandırmak için, sahih bir isnâd terkîb etmek” olduğunu belirtir.87

Zayıf bir hadise, sahih bir isnâd terkîb etmek tam da hadis

82 Zehebî, el-Mûkiza fî ilmi mustalahi'l-hadîs, s. 60.

83 Zehebî, el-Mûkiza, s. 60.

84

Zehebî, Târîhü'l-İslâm, V, 812.

85 Zehebî, el-Mûkiza, s. 60.

86 Şerif Hâtim b. Ârif el-Avnî, Şerhu Mûkizati’z-Zehebî, s. 162.

(37)

23

hırsızlarının işidir. Eserin “Maklûb Hadis” kısmında serikatü’l-hadîse işaret eden herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. “Muzdarîb hadis” bölümünde ise, ibdâlden88 bahsederken bunu iğrâb kasdıyla yapan kimselerin hadislerin mevzû kısmında89, hataen yapanların ise maklûb ve muallel kısmında değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.90

Sehâvî (v. 902/1497), Fethu’l-Muğîs’te serikatü’l-hadîsi tanımlayan ikinci hadis usûlü müellifidir. Eserinde “Hasen, Tedlîs, Mevzû, Maklûb” başlıklarında terime dâir örnekler zikretmiş, “Cerh Mertebeleri”nde ise kavramın tanımına yer vermiştir. “Hasen” başlığında, İbn Mâce’nin (v. 273/887) Sünen adlı eserinde yalancılıkla itham edilmiş ve hadis hırsızlığı yapmış râvîlerin ferd hadislerinin bulunduğundan bahsetmiş;91

“Tedlîs” başlığında hadis hırsızlığı ile itham edilmiş bir râvînin tedlîs ile mi, yoksa hadis hırsızlığı ile mi suçlanacağına dâir bir örnek vermiş;92

“Mevzû” başlığında ise, yanlışlıkla uydurulan bir hadisin hadis hırsızları tarafından çalındığını ifade etmiştir.93

“Maklûb başlığında, hadiste sehven ve kasten kalb yapanları dile getirmiş ve “Mevzû Hadis” kısmına telmihte bulunarak sahih metne zayıf sened kalbeden uydurmacıların hadisini mevzû saymıştır. Sehâvî, râvîlerin bazen senedin bir kısmını bazen de tamamını kalb etmesini, vaz’ ve kalb olarak adlandırmakta bir beis görmemiştir.94 “Cerh Mertebeleri” başlığında ise hadis hırsızlığına üçüncü mertebede yer vermiştir. Sehâvî, bu başlıkta ilk olarak Zehebî’nin tanımlarına yer vermiş, sonrasında hadis hırsızlığını

88 İbdâl: Hadislerin sened ve metinlerini birbiriyle değiştirmek, birinin senedini öbürünün metninin,

öbürünün senedini berikinin metninin başına koymak. (bk. Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, s.123).

89 Sâlim Bâzimûl, burada İbn Hacer’in Maklûb ismini yasaklamadığını sadece bunu Maklûb Mevzû

olarak kayıtladığını ifade etmiştir. (bk. “el-Hadîsu’l-maklûb”, s. 160).

90 İbn Hacer, Nüzhetü'n-nazar, s. 92-93.

91

Sehâvî, Fethu'l-mugîs, I, 155.

92 Sehâvî, Fethu'l-mugîs, I, 318.

93 Sehâvî, Fethu'l-mugîs, II, 123-124.

(38)

24

“râvîsi bilinen bir hadisin onun tabakasında olan başka birine izâfe edilmesi” şeklinde tanımlamıştır.95

Suyûtî (v. 911/1505), Tedribü’r-râvî’de İbnü’s-Salâh’ın “Maklûb Hadis” tanımında yer alan “hadise rağbet kazandırmak için Sâlim ile meşhûr hadisin Nâfi‘ üzerinden rivâyet edilmesi” fikrini benimsemiş, üzerine herhangi bir tasarrufta bulunmamıştır. Esere hâşiye yazan Ahmed b. Ahmed el-A‘cemî isnaddaki bu garabetin -İbn Dakîkul’îd’den alıntılayarak- hadis hırsızlığı olduğunu söylemiştir.96

Son dönemde yazılan hadis usûlü eserlerinde kavram incelendiğinde Babanzâde Ahmed Naîm’in (v. 1934) “Muzdarib Hadis” başlığında “râvîlerin veya metnin değiştirilmesi hiçbir makbul maslahat gözetilmeksizin sırf iğrâb yani garib hadis rivâyet etmiş gibi görünmek maksadıyla olursa hadis mevzû kısmına dâhil olur. Eğer yanılma ve karıştırma eseri olarak vâki olmuş ise hadis ya maklûb veya muallel olur” diyerek İbn Hacer ile aynı görüşte olduğunu ortaya koymuştur.97

Müellifin “Maklûb Hadis” başlığında, isnâdda kalbin hadise rağbet kazandırmak için bir râvînin yerine başka râvînin ikâme edilmesi olduğunu söylemesi ve bunu hadis hırsızları ile uydurmacıların yaptığını belirtmesi ise, İbnü’s-Sâlah ve Zerkeşî’nin tanımları ile paralellik arz etmektedir.98

İsmail Lütfi Çakan, “bir râvînin rivâyeti olarak meşhûr olan hadisi, hem garîb hem de merğub göstermek için o râvî yerine yine aynı tabakadan bir başka râvîyi ikâme

95

Sehâvî, Fethü'l-mugîs, II, 290.

96 Suyûtî, Tedrîbü’r-râvî, III, 497

97 Ahmed Naîm, Hadis Usûlü ve Istılahları, s. 311-312.

(39)

25

ederek yapılan rivâyete mesrûk denir” şeklindeki tanımı selefin görüşlerine katıldığını göstermektedir.99

Günümüzde hadis ıstılahları sözlüklerine bakıldığında, Müctebâ Uğur (v. 2005) kavramı, “Bir râvînin bir hadisi rivâyette tek kalması halinde diğer râvînin aynı hadisi o râvînin şeyhinden işiterek rivâyet ettiğini iddia etmesi” veya “bir râvînin hadisi olarak bilinen bir hadisi aynı tabakadan başka bir râvîye isnâd ederek rivâyete, bir de başkalarında bulunmayan garâib rivâyet ediyor görünmek maksadıyle bir hadisi, bilhassa metnindeki kelime veya cümlelerin yerlerini değiştirerek maklûb hale getirme”nin hadis hırsızlığı olduğunu ifade etmiştir.100

Abdullah Aydınlı terimi “Bir kimsenin (sârikin), bir hocadan duymamış/mûteber yolla almamış olduğu bir hadisi ondan duymuş/ mûteber bir yolla almış olduğunu iddia etmesi veya bir hocadan geldiği bilinen bir hadisi bu hocanın tabakasındaki diğer bir hocaya nispet etmesi” şeklinde tanımlamıştır.101

Abdülmâcid el-Ğavrî, hadis hırsızlığında önceki müelliflerin zikretmediği kitap hırsızlığına değinmiş ve hadis hırsızlığının diğer bir sûreti olarak “râvînin çarşıda satılan bir kitabı elde ederek, bunu musannifin hocasından işittiğini kabul ederek kitabı tahdîs etmeye başlaması” durumunu zikretmiş ve böyle kimselerin bulmuş olduğu bir kitaptan hadisleri çaldığını belirtmiştir.102

Yahyâ b. Maîn’in Osman b. Abdülvehhâb b. Abdülmecîd es-Sekafî adlı râvî hakkındaki şu değerlendirmesi, Ğavrî’nin bu sözünü desteklemektedir. İbn Maîn mezkûr râvî hakkında “Kezzâbtır, habîstir. Bu kitaplar onun

99

İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usûlü, s. 123.

100 Müctebâ Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 360, ayrıca bk. 219, 424.

101 Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, s. 276; ayrıca bk. s. 176, s. 272.

(40)

26

kitapları değildir, bunları çalmıştır” diyerek râvîlerin kitap hırsızlığı yaptığını belirtir.103 Ancak müteahhirûn dönemi âlimlerinden Zehebî ise “hadis hırsızlığı, kitap ve cüz hırsızlığı değildir”104

diyerek bu fikre karşı çıkmıştır.

Serikatü’l-hadîs kavramı, usûl kitaplarında incelendiğinde ortaya çıkan netice, kavramın erken dönem eserlerinde yer almadığı, müteahhirûn dönemi usûl eserlerinde ise bazen bizzat tanımı yapılarak, bazı durumlarda ise ismi zikredilmeksizin hadiste iğrâb yapılması üzerinden anlatıldığıdır. Özellikle “Mevzû Hadis” başlığında hadis hırsızlarının uydurma metinleri çalarak yaygınlaştırmalarından bahsedilmiştir. Hadis hırsızlarının semâen duyduklarını iddia ettikleri ferd hadisleri çaldıkları, hadislerin husûsen isnâdlarıyla oynadıkları ve hadis metinlerine onlara ait olmayan isnâdlar terkib ettikleri bunu hadislerine rağbet kazandırmak için yaptıkları ortaya çıkmıştır. Onların bu fiili temelde iki şekilde gerçekleştirdikleri, bazen metni zayıf hadisleri, bazen de uydurma hadisleri çalarak kendilerine mâl ettikleri görülmüştür.

Sonuç olarak, hadis hırsızı, hadisin metnini çalıp, isnâdında değişiklik yapan kimsedir. Çalınan metin zayıf ve uydurma olabilir. Dolayısıyla konu usûl kitaplarının “Mevzû Hadis” ve “Maklûb Hadis” başlığı altında görülebilir. Ancak “Mevzû Hadis” başlığında daha çok uydurma bir hadisin hadis hırsızları tarafından çalınarak yaygınlaştırılmasına dâir örneklere yer verilmiştir. Oysaki “Maklûb Hadîs” başlığında kavramın tanımına yer veren âlimler de mevcuttur. Bu sebeple Şekil-1’de serikatü’l-hadîs, zayıf metinlerin çalınması cihetinden “Maklûb Hadis”, uydurma metinlerin yaygınlaştırılması açısından “Mevzû Hadis” içerisinde konumlandırılmıştır.

103 Yahyâ b. Maîn, Ma’rifetu’r-ricâl (Rivâyetu İbn Muhrîz), s. 58.

(41)

27

hadis

mervi hükmüne göre

zayıf hadis maklub

sened kasten ihtibar serikatü'l-hadis sehven metin sahih hadis hasen hadis

mevzû hadis serikatü'l-hadis

râvî

zabt

kesretul galat

fartul gafle

vehm kalb sehven

muhalefetü's-sikât

idrac

kalb

kasten iğrâb sâriku'l-hadis

ihtibar sehven ızdırab tashif-tahrif şaz münker mezid fi muttasılı'l-esanid su'ul-hıfz adâlet kizbur râvî ittihamü'r-râvî bi'l-kizb sâriku'l-hadis fısku'r-râvî bid'atü'r-râvî cehaletü'r-râvî Şekil- 1

Şekil

Tablo 1  Hadis Hırsızlarının Vefat Tarihine Göre Dağılımı ....................................
Tablo  incelenirken  dikkat  edilmesi  gereken  hususlardan  birisi  de  râvîlerin  bir  kısmında tabakaların geçişkenlik göstermesidir

Referanslar

Benzer Belgeler

دعاوقلا : لملجا في طخ هتت ام ْبِرعَأ :عبارلا

Fıkıh konularına göre kitâb ve bâb tertibinde düzenlenen ilk eser olduğu belirtilen Muvatta’ın önceleri çok geniş bir rivayet malzemesi ihtiva ettiği (Muvatta’ın

Eserin birinci baskısına göre 2133 bâb (alt başlık) ve 19.418 rivayet yer alır (eserin sonunda yer alan, hocası Ma‘mer b. Râşid’in el-Câmi‘ isimli kitabı

Bu sebeple eserleri, başta oğlu Abdullah olmak üzere diğer öğrencileri tarafından ölümünden sonra, kendi rivayetleri ve notları esas alınarak yazılmış

Eser, fıkıh konularına göre tertip edildiği için es-Sunen ismi daha doğru kabul edilebilir.. Fakat hadisçiler, konularına göre tertip edilmiş kitaplar için bazen

Meşhur hadis tenkitçisi Ebû Zur‘a er-Râzî (ö. 264/877), İbn Mâce’nin kitabında sadece otuz kadar zayıf hadis bulunduğunu kaydederken, Zehebî (ö. 748/1347) eserde

Gerekli gördüğü yerlerde ya başkalarından naklen veya bizzat kendi görüşü olarak bazı şahıslar hakkında değerlendirmelerde bulunmuş, bazen hadisin sebeb-i vurûduna ve

يضر رمع نبا نع هيبأ نع ديز نب دممح نب مصاع نابرخأ نوراه نب ديزي انثدح نىثلما نب دممح نيثدح يأ نوردتأ ( نىبم ملس و هيلع الله ىلص بينلا لاق : لاق امهنع الله..