• Sonuç bulunamadı

Usûl Âlimlerinin Kullanımı

2. SERİKATÜ’L-HADÎS KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞI

2.2. Usûl Âlimlerinin Kullanımı

Ricâl münekkidlerinin kullanımlarına işaret ettikten sonra araştırmanın bu kısmında hadis usûlündeki râvî-mervi-rivâyet tasnifi düşünüldüğünde serikatü’l-hadîs kavramının bu başlıklar altında yer alıp almadığı, eğer zikredildiyse hangi bölümün altında kendisine yer bulduğu tespit edilecektir. Ayrıca hadis usûlünün önde gelen âlimlerinin hadis hırsızlığına dair değerlendirmelerine yer verilecektir.

17

Hadis usûlü mervî cihetinden incelendiğinde, serikatü’l-hadîs kavramı zayıf hadis kategorisi altında kendine yer bulmuştur. Zayıf hadis çeşitleri, âlimler tarafından farklı tasniflere tâbi tutulmakla birlikte; seneddeki inkıta‘, râvînin kusuru ve râvînin muhâlefeti şeklinde üç kısma ayrıldığında, râvînin muhâlefeti bölümünde maklûb, müdrec, muzdarîb, mezîd fî muttasılı’l-esânîd, musahhaf, şâz, münker hadis başlıkları karşımıza çıkmaktadır.57

Serikatü’l-hadîs kavramı, mütekaddimûn dönemi hadis usûlü eserlerinde mutlak olarak zikredilmezken, müteahhirûn dönemi eserlerinde maklûb ve/veya mevzû hadis başlıkları altında yer almaktadır.

Maklûb hadis, “isnâdda veya metindeki kelimeleri yerini değiştirerek rivâyet etmek”58

anlamında kullanılan bir hadis terimidir. “Râvîlerden birinin metindeki bir lafzı veya isnâddaki bir şahsın ismini yahut nesebini alt-üst etmesiyle, tehîr edilmesi gerekeni takdîm veya takdîm edilmesi gerekeni tehîr etmesiyle, veyâhut bir şeyin diğerinin yerine konması sûretiyle rivâyet edilen hadise maklûb denir.”59

Bu çalışmanın konusu olan serikatü’l-hadîs kavramı, senedde kalbe ilişkin bir meseledir. Maklûb hadis, rivâyet edilme şekilleri açısından sehven veya kasten gerçekleşebilir. Kasten kalb yapmak ise iğrâb veya imtihan kasdıyla ikiye ayrılır. Mesrûkun rivâyeti ise iğrâb kısmında yer alır.60

Bu durumda mesrûkun kasten gerçekleştirdiği bu fiil, isnâdı uydurulmuş bir hadis metnine dönüşmüştür. Bu sebeple muâsır yazarlardan Muhammed Ömer b. Sâlim Bâzimûl bu rivâyeti sadece maklûb hadis olarak değerlendirmenin uygun olmadığını belirtmiş ve rivâyet için “maklûb mevzû hadis” terimini tercih etmiştir.61

57 İlgili tasnif İbn Hacer’in Nüzhetü’n-nazar adlı kitabında kullandığı tasniftir.

58 Mustafa Ertürk, “Maklûb”, DİA, XXVII, 447.

59

Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, s. 160.

60 Ali Nayif Bikai, el-İctihad fi ilmi’l-hadîs, s. 521- 522.

61 Muhammed b. Ömer b. Sâlim Bâzimûl, “el-Hadîsu’l-maklûb, ta‘rifuhû, ve fevâiduhû ve hukmuhû ve’l-

18

Rivâyet açısından kavrama bakıldığında hadis hırsızı, edâ ve tahammül yollarından herhangi birisini mûteber şekilde kullanmayan kimsedir. Hadis hırsızı, işitmediği halde işitmiş intibâı vererek hadisi semâ ve kıraat metodlarında kullanılan

haddesenâ, ahberenâ lafızlarıyla bize takdim eden kimsedir. Bu lafızların kullanıldığı

semâ ve kıraat meclislerinin amaçlarından birisi de, hadisin rivâyet edene aidiyetini öğrenmektir.62

Hadis hırsızı ise, rivâyet hakkına sahip olmadığı hadisi, kendisine nispet ederek rivâyet eden kimsedir.

Râvî açısından konu ele alındığında ise sâriku’l-hadîs, adâleti zedeleyen ittihâmu’r-râvî bi’l-kizb içerisinde değerlendirilmiştir. Bu râvînin rivâyetleri metrûk veya matrûh olarak adlandırılır, itibâr ve istişhad maksadıyla kullanılamaz.63 Sâriku’l- hadîs râvîler hem zayıf hem de uydurma metni çalan kimseler oldukları için, bu şahısların biyografileri başlangıçta duafâ literatüründe kendisine yer bulurken, hadis edebiyatının ilerleyen sürecinde mevzûât literatürünün oluşması neticesinde, uydurma metinleri çalan hadis hırsızları, mevzûât literatürüne de intikal etmiştir.

Serikatü’l-hadîs kavramı cerh-ta‘dîl kitaplarında râvîleri cerh ederken sıkça kullanılan bir terim64

olmasına rağmen hadis usûlü kitaplarının çoğunda bu lafza dâir müstakil bir başlık açılmamış,65

müteahhirûn dönemi hadis usûlü eserlerinde ise maklûb hadis başlığı66

altında tanımına yer verilmiştir.

62 Yücel, Hadis Istılahlarının Doğuşu ve Gelişimi, s. 65.

63

Aşıkkutlu, “Müttehem”, DİA, XXXII, 226.

64

Duafâ Literatüründen dört örnek kitaptaki atıflar sırasıyla şöyledir: İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn, 55(hadis hırsızı); İbn Adî, el-Kâmil, 178; Zehebî, Mîzânü’l-i‘tidâl, 129; İbn Hacer, Lisânu’l-Mîzân, 142.

65 “Cerh-ta‘dîl pratikleri ile ilgili eserler hicrî III. asırda büyük ölçüde teşekkül etmiş olmasına rağmen, bu

ilmin teorisini oluşturan kurallar ancak hicrî V. asrın başlarında hadis usûlü kitaplarında müstakil olarak tedvîn edilebilmiştir.” (bk. Âşıkkutlu, Hadiste Ricâl Tenkidi, s. 196).

66 İstisnâi olarak Sehâvî, cerh-ta‘dîl mertebelerinde kavramın tanımına yer vermiştir. bk. Sehâvî,

19

Gelişme dönemi duafâ eserlerinden İbn Hibbân’ın Kitâbü’l-Mecrûhîn’i ve İbn Adî’nin el-Kâmil’ine bu gözle bakıldığında hadis hırsızları için kullanılan cerh ifadelerinde onların hadiste kalb yaptıklarına dâir verilerle karşılaşılmaktadır. İbn Hibbân’ın, İbrâhim b. İshâk b. Îsâ adlı râvîyi anlatırken onun hadislerde kalb yaptığını ve hadis hırsızlığında bulunduğunu zikretmesi buna örnek olarak gösterilebilir.67

Ricâl kitaplarında râvîlerin bu şekilde vasıflandırılmaları, hadis usûlü kitaplarında kavramın “Maklûb Hadis” başlığı altında değerlendirilmesini anlamlı kılmaktadır.

Mütekaddimûn dönemi usûl yazarlarının mevcut usûl kitaplarında konuya dâir bir bilgiye rastlanmazken, aynı müelliflerin ricâl veya tarih kitaplarında kalb ve hadis hırsızlığına dâir râvîler üzerinden örnekler verdikleri gözlenmiştir.

Dördüncü asrın hadis usûlü yazarlarından Hâkim en-Nîsâbûrî (v. 405/1014),

Kitâbu’l-Medhâl ilâ ma’rifeti kitâbi’l-iklîl adlı eserinde cerh edilen râvîleri on kısımda

incelemiş ve ikinci tabakada râvîlerin iğrâb kasdıyla hadislere yeni isnâdlar terkîb etmesinden dolayısıyla uydurma isnâdların ortaya çıkmasından bahsetmiştir.68 Hâkim,

Kitâbü’l-Medhal ilâ ma‘rifeti’s-Sahîhayn69

adlı eserinde ise, râvîler hakkında önceki imamları taklit etmediğini belirterek bizzat kendi görüşlerini belirtmiş70

ve Ali b. Said b. Şehriyar er-Rakkî adlı râvînin kusurunu anlatırken, onun kalb ve hadis hırsızlığı ile cerh edildiğine dikkat çekmiştir.71

Aynı eserde Muhammed b. Amr b. el-Velîd el-

67 İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn, thk. Hamdi b. Abdülmecid b. İsmail es-Selefî, I, 119; ayrıca bk. İbn

Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn, I, 139, 253; İbn Adî, el-Kâmil, V, 343; IX, 402, 411.

68 Hâkim en-Nîsâbûrî, Kitâbu’l-Medhâl ilâ ma’rifeti kitâbi’l-iklîl, s. 145.

69

Kitâbü’l-Medhal’in içerisinde müellifin Kitâbu’d-Duafâ’sı olduğuna dâir açıklamalar için bk. Karagözoğlu, Zayıf Râvîler, s. 151-155.

70 Hâkim, Kitâbü’l-Medhal ilâ ma’rifeti’s-sahîhi mine’s-sakîm, I, 118.

20

Yeşkürî isimli râvî hakkında da, hadisi Ali b. Kuteybe’den çaldığını zikrederek hadis hırsızlığı yaptığını dile getirmiştir.72

Beşinci asrın hadis usûlü müelliflerinden Hatîb el-Bağdâdî’nin maklûb hadis hakkında kaleme aldığı Râfi‘u’l- irtiyâb fi’l-maklûb mine’l-esmâ’ ve’l-ensâb adlı müstakil eseri günümüze ulaşmadığı için burada serikatü’l-hadîsten bahsedilip edilmediği bilinmemekle beraber müellifin Târîhu Bağdâd adlı eserinde hadis hırsızlığına dâir örnekler görmek mümkündür.73

Hatîb, Serî b. Âsım (v. 258/872) adlı hadis hırsızı hakkında “o ferd hadisleri çalardı ve rivâyet ederdi” demiştir. İsmail b. Uleyye’den (v. 193/809) sadece Ya‘kûb b. İbrahim ed-Devrakî’nin (v. 252/866) hıfz ettiği bir hadisi, Serî b. Âsım ondan çalmış ve rivâyet etmiştir.74

Hadis hırsızlarının Ya‘kub b. İbrahim ed-Devrakî’den hadis çalma sebeplerinden birisi onun ferd hadislere sahip olması, bir diğeri ise âlî isnâdlar elde etmesidir. Rivâyet hakkına sahip olduğu bazı hadisleri ücret karşılığında rivâyet eden Devrakî hadis hırsızlarının uğrak noktası haline gelmiştir. Zîra hadis hırsızlarından Ali b. Abde de, Ya‘kûb’un para karşılığında rivâyette bulunduğu bir hadisi ondan çalarak kendisine mâl etmiş başka bir hadis hırsızıdır.75

Müteahhirûn dönemi müelliflerine gelindiğinde ise İbnü’s-Salâh’ın Ulûmü’l-

hadîs adlı eserinin “Maklûb Hadis” bölümünde râvîlerin hadise rağbet kazandırmak ve

garib hadis rivâyetinde bulunmak için Sâlim ile meşhûr hadisin Nâfi‘ üzerinden rivâyet edilmesine, ikinci bir sûreti olarak da imtihan kasdıyla hadislerin kalb edilmesine yer verdiği gözlenmiştir. İbnü’s-Salâh burada serikatü’l-hadîsten bizâtihi bahsetmese de

72

Hâkim en-Nîsâbûrî, Kitâbü’l-Medhal ilâ ma’rifeti’s-sahîhi mine’s-sakîm, I, 218.

73 Farklı örnekler için bk. Hatîb, Târîhu Bağdad, II, 103, 219, 387-388; III, 45, 376; V, 78, 466; VI, 46.

74 Hatîb, Târîhu Bağdad, IX, 193.

21 verdiği birinci örnek kavrama işaret etmektedir.76

Zîra Zerkeşî (v. 794/1392), İbnü’s- Salâh’ın bu örnekle muradının “isnâdı başka bir metne ait kılmak ve isnâdı isnâdla değiştirmek” olduğunu söylemiş ve bunun muhaddisler nezdinde serikatü’l-hadîs olarak anıldığını ifade etmiştir. Bu fiili gerçekleştiren kişilerin ise hadis uyduranlardan Hammâd b. Amr en-Nasîbî, İbrahim b. Ebû Hayye gibi kimseler olduğunu ortaya koymuştur.77

Ayrıca hadis hırsızlığı ile ma’rûf Hammâd b. Velîd el-Ezdî’nin hadis hırsızlığını nasıl gerçekleştirdiği anlatılırken “O hadisi Sevrî’ye yamadı ve tahdîs etti, Esved’in yerine Alkâme’yi koydu” diyerek yukarıdaki duruma işaret edilmiştir.78

Nevevî (v. 676/1277), İbnü’s-Salâh ile aynı şekilde konuyu ele almış, o da maklûb hadisin iki sûretine değinerek meseleyi hitâma erdirmiştir.79

İbn Dakîkul’îd (v. 702/1302), el-İktirah’ta “Maklûb Hadis” başlığı altında, İbnü’s-Salâh’ın, MâlikNâfi‘İbn Ömer tarikiyle ma’rûf bir hadisin MâlikAbdullah b. Dinarİbn Ömer tarikiyle rivâyet edilmesi şeklinde benzer bir örnek zikretmiştir.80 O, fukahâ nezdinde râvîler arasında bu tür değişikliklerin yapılmasının câiz olduğunu, muhaddislerin ise bir râvînin yerine başkasının ikâme edilmesini maklûb olarak adlandırdığını ve bu fiili gerçekleştiren râvînin yesriku’l-hadîs olarak nitelediğini belirtmiştir.81

Zehebî (v. 748/1348), el-Mûkiza adlı eserinde “Maklûb Hadis” başlığı altında kavramı mutlak olarak tanımlayan ilk hadis usûlü müellifidir. Müellif, sâriku’l-hadîsi, “metne, ona ait olmayan isnâdı terkîb eden ve bunu kasten yapan kimse” olarak

76 İbnü's-Salâh, Ulûmü'l-hadis, s. 101.

77 Zerkeşî, en-Nüket, II, 299- 300.

78

İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn, I, 311.

79 Nevevî, et-Takrîb ve’t-teysîr, s. 197-200.

80 İbn Dakîkul’îd, el-İktirâh, s. 230.

22 tanımlamıştır.82

Eğer râvî bunu sehven yapıyorsa sâriku’l-hadîs olarak vasıflanmaz. Sâriku’l-hadîs aynı zamanda, “bir râvînin işittiği hadisi çalan ve semâen ondan aldığını iddia eden” kişidir.83

Müellif, Târîhu’l-İslâm’da ise bu tanımına “ ferd olarak rivâyet edilen bir hadisi, sârikin onu bu râvînin hocasından semâen aldığını iddia etmesi” şeklinde ilavelerde bulunmuştur. Ona göre serikatü’l-hadîs, kitap veya cüz hırsızlığı değil, çoğu kez rivâyet hırsızlığıdır. O hadis hırsızlığını, hadis uydurmak ve tasarlamaktan ehven görür.84

Bu sebeple Zehebî “senedi sabit olmayan metne, zayıf isnâd getirilerek hırsızlık yapılmasını; metni sahih olmayan hadisi çalarak ona sahih isnâd terkîb edilmesinden daha hafif bir suç” olarak telakki eder. Zira ikinci durum uydurma çeşitleri arasındadır.85

Birinci durumda hadis hırsızı zayıf hadise, zayıf isnâd getirdiği için bu hadise kuvvet kazandırmayacaktır. İkinci durum ise hadis hırsızını, mevzû hadisi uyduran râvî ile eşdeğer kılar. İnsanlar hadis mevzû iken ondaki râvîleri tanıdıklarından dolayı hadisin mevzû olduğunun farkına varırlar, uydurmacının hadise kuvvet kazandırmak istediğinin de bilincindedirler. Ancak hadis hırsızı, mevzû hadise yeni bir isnâd getirdiğinde insanlar onu sahih hadis zannederek vehme kapılırlar. Bu da hadis hırsızını, Hz. Peygamber adına yalan söylemeye niyet eden, hadis uyduranın suçuna ortak eder.86

İbn Hacer, “Mevzû Hadis” bölümünde hadis uydurma şekillerinden bahsederken bunlardan birinin de “zayıf bir hadise revaç kazandırmak için, sahih bir isnâd terkîb etmek” olduğunu belirtir.87

Zayıf bir hadise, sahih bir isnâd terkîb etmek tam da hadis

82 Zehebî, el-Mûkiza fî ilmi mustalahi'l-hadîs, s. 60.

83 Zehebî, el-Mûkiza, s. 60.

84

Zehebî, Târîhü'l-İslâm, V, 812.

85 Zehebî, el-Mûkiza, s. 60.

86 Şerif Hâtim b. Ârif el-Avnî, Şerhu Mûkizati’z-Zehebî, s. 162.

23

hırsızlarının işidir. Eserin “Maklûb Hadis” kısmında serikatü’l-hadîse işaret eden herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. “Muzdarîb hadis” bölümünde ise, ibdâlden88 bahsederken bunu iğrâb kasdıyla yapan kimselerin hadislerin mevzû kısmında89, hataen yapanların ise maklûb ve muallel kısmında değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.90

Sehâvî (v. 902/1497), Fethu’l-Muğîs’te serikatü’l-hadîsi tanımlayan ikinci hadis usûlü müellifidir. Eserinde “Hasen, Tedlîs, Mevzû, Maklûb” başlıklarında terime dâir örnekler zikretmiş, “Cerh Mertebeleri”nde ise kavramın tanımına yer vermiştir. “Hasen” başlığında, İbn Mâce’nin (v. 273/887) Sünen adlı eserinde yalancılıkla itham edilmiş ve hadis hırsızlığı yapmış râvîlerin ferd hadislerinin bulunduğundan bahsetmiş;91

“Tedlîs” başlığında hadis hırsızlığı ile itham edilmiş bir râvînin tedlîs ile mi, yoksa hadis hırsızlığı ile mi suçlanacağına dâir bir örnek vermiş;92

“Mevzû” başlığında ise, yanlışlıkla uydurulan bir hadisin hadis hırsızları tarafından çalındığını ifade etmiştir.93

“Maklûb başlığında, hadiste sehven ve kasten kalb yapanları dile getirmiş ve “Mevzû Hadis” kısmına telmihte bulunarak sahih metne zayıf sened kalbeden uydurmacıların hadisini mevzû saymıştır. Sehâvî, râvîlerin bazen senedin bir kısmını bazen de tamamını kalb etmesini, vaz’ ve kalb olarak adlandırmakta bir beis görmemiştir.94 “Cerh Mertebeleri” başlığında ise hadis hırsızlığına üçüncü mertebede yer vermiştir. Sehâvî, bu başlıkta ilk olarak Zehebî’nin tanımlarına yer vermiş, sonrasında hadis hırsızlığını

88 İbdâl: Hadislerin sened ve metinlerini birbiriyle değiştirmek, birinin senedini öbürünün metninin,

öbürünün senedini berikinin metninin başına koymak. (bk. Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, s.123).

89 Sâlim Bâzimûl, burada İbn Hacer’in Maklûb ismini yasaklamadığını sadece bunu Maklûb Mevzû

olarak kayıtladığını ifade etmiştir. (bk. “el-Hadîsu’l-maklûb”, s. 160).

90 İbn Hacer, Nüzhetü'n-nazar, s. 92-93.

91

Sehâvî, Fethu'l-mugîs, I, 155.

92 Sehâvî, Fethu'l-mugîs, I, 318.

93 Sehâvî, Fethu'l-mugîs, II, 123-124.

24

“râvîsi bilinen bir hadisin onun tabakasında olan başka birine izâfe edilmesi” şeklinde tanımlamıştır.95

Suyûtî (v. 911/1505), Tedribü’r-râvî’de İbnü’s-Salâh’ın “Maklûb Hadis” tanımında yer alan “hadise rağbet kazandırmak için Sâlim ile meşhûr hadisin Nâfi‘ üzerinden rivâyet edilmesi” fikrini benimsemiş, üzerine herhangi bir tasarrufta bulunmamıştır. Esere hâşiye yazan Ahmed b. Ahmed el-A‘cemî isnaddaki bu garabetin -İbn Dakîkul’îd’den alıntılayarak- hadis hırsızlığı olduğunu söylemiştir.96

Son dönemde yazılan hadis usûlü eserlerinde kavram incelendiğinde Babanzâde Ahmed Naîm’in (v. 1934) “Muzdarib Hadis” başlığında “râvîlerin veya metnin değiştirilmesi hiçbir makbul maslahat gözetilmeksizin sırf iğrâb yani garib hadis rivâyet etmiş gibi görünmek maksadıyla olursa hadis mevzû kısmına dâhil olur. Eğer yanılma ve karıştırma eseri olarak vâki olmuş ise hadis ya maklûb veya muallel olur” diyerek İbn Hacer ile aynı görüşte olduğunu ortaya koymuştur.97

Müellifin “Maklûb Hadis” başlığında, isnâdda kalbin hadise rağbet kazandırmak için bir râvînin yerine başka râvînin ikâme edilmesi olduğunu söylemesi ve bunu hadis hırsızları ile uydurmacıların yaptığını belirtmesi ise, İbnü’s-Sâlah ve Zerkeşî’nin tanımları ile paralellik arz etmektedir.98

İsmail Lütfi Çakan, “bir râvînin rivâyeti olarak meşhûr olan hadisi, hem garîb hem de merğub göstermek için o râvî yerine yine aynı tabakadan bir başka râvîyi ikâme

95

Sehâvî, Fethü'l-mugîs, II, 290.

96 Suyûtî, Tedrîbü’r-râvî, III, 497

97 Ahmed Naîm, Hadis Usûlü ve Istılahları, s. 311-312.

25

ederek yapılan rivâyete mesrûk denir” şeklindeki tanımı selefin görüşlerine katıldığını göstermektedir.99

Günümüzde hadis ıstılahları sözlüklerine bakıldığında, Müctebâ Uğur (v. 2005) kavramı, “Bir râvînin bir hadisi rivâyette tek kalması halinde diğer râvînin aynı hadisi o râvînin şeyhinden işiterek rivâyet ettiğini iddia etmesi” veya “bir râvînin hadisi olarak bilinen bir hadisi aynı tabakadan başka bir râvîye isnâd ederek rivâyete, bir de başkalarında bulunmayan garâib rivâyet ediyor görünmek maksadıyle bir hadisi, bilhassa metnindeki kelime veya cümlelerin yerlerini değiştirerek maklûb hale getirme”nin hadis hırsızlığı olduğunu ifade etmiştir.100

Abdullah Aydınlı terimi “Bir kimsenin (sârikin), bir hocadan duymamış/mûteber yolla almamış olduğu bir hadisi ondan duymuş/ mûteber bir yolla almış olduğunu iddia etmesi veya bir hocadan geldiği bilinen bir hadisi bu hocanın tabakasındaki diğer bir hocaya nispet etmesi” şeklinde tanımlamıştır.101

Abdülmâcid el-Ğavrî, hadis hırsızlığında önceki müelliflerin zikretmediği kitap hırsızlığına değinmiş ve hadis hırsızlığının diğer bir sûreti olarak “râvînin çarşıda satılan bir kitabı elde ederek, bunu musannifin hocasından işittiğini kabul ederek kitabı tahdîs etmeye başlaması” durumunu zikretmiş ve böyle kimselerin bulmuş olduğu bir kitaptan hadisleri çaldığını belirtmiştir.102

Yahyâ b. Maîn’in Osman b. Abdülvehhâb b. Abdülmecîd es-Sekafî adlı râvî hakkındaki şu değerlendirmesi, Ğavrî’nin bu sözünü desteklemektedir. İbn Maîn mezkûr râvî hakkında “Kezzâbtır, habîstir. Bu kitaplar onun

99

İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usûlü, s. 123.

100 Müctebâ Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, s. 360, ayrıca bk. 219, 424.

101 Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, s. 276; ayrıca bk. s. 176, s. 272.

26

kitapları değildir, bunları çalmıştır” diyerek râvîlerin kitap hırsızlığı yaptığını belirtir.103 Ancak müteahhirûn dönemi âlimlerinden Zehebî ise “hadis hırsızlığı, kitap ve cüz hırsızlığı değildir”104

diyerek bu fikre karşı çıkmıştır.

Serikatü’l-hadîs kavramı, usûl kitaplarında incelendiğinde ortaya çıkan netice, kavramın erken dönem eserlerinde yer almadığı, müteahhirûn dönemi usûl eserlerinde ise bazen bizzat tanımı yapılarak, bazı durumlarda ise ismi zikredilmeksizin hadiste iğrâb yapılması üzerinden anlatıldığıdır. Özellikle “Mevzû Hadis” başlığında hadis hırsızlarının uydurma metinleri çalarak yaygınlaştırmalarından bahsedilmiştir. Hadis hırsızlarının semâen duyduklarını iddia ettikleri ferd hadisleri çaldıkları, hadislerin husûsen isnâdlarıyla oynadıkları ve hadis metinlerine onlara ait olmayan isnâdlar terkib ettikleri bunu hadislerine rağbet kazandırmak için yaptıkları ortaya çıkmıştır. Onların bu fiili temelde iki şekilde gerçekleştirdikleri, bazen metni zayıf hadisleri, bazen de uydurma hadisleri çalarak kendilerine mâl ettikleri görülmüştür.

Sonuç olarak, hadis hırsızı, hadisin metnini çalıp, isnâdında değişiklik yapan kimsedir. Çalınan metin zayıf ve uydurma olabilir. Dolayısıyla konu usûl kitaplarının “Mevzû Hadis” ve “Maklûb Hadis” başlığı altında görülebilir. Ancak “Mevzû Hadis” başlığında daha çok uydurma bir hadisin hadis hırsızları tarafından çalınarak yaygınlaştırılmasına dâir örneklere yer verilmiştir. Oysaki “Maklûb Hadîs” başlığında kavramın tanımına yer veren âlimler de mevcuttur. Bu sebeple Şekil-1’de serikatü’l- hadîs, zayıf metinlerin çalınması cihetinden “Maklûb Hadis”, uydurma metinlerin yaygınlaştırılması açısından “Mevzû Hadis” içerisinde konumlandırılmıştır.

103 Yahyâ b. Maîn, Ma’rifetu’r-ricâl (Rivâyetu İbn Muhrîz), s. 58.

27

hadis

mervi hükmüne göre

zayıf hadis maklub

sened kasten ihtibar serikatü'l-hadis sehven metin sahih hadis hasen hadis

mevzû hadis serikatü'l-hadis

râvî

zabt

kesretul galat

fartul gafle

vehm kalb sehven

muhalefetü's-sikât

idrac

kalb

kasten iğrâb sâriku'l-hadis

ihtibar sehven ızdırab tashif-tahrif şaz münker mezid fi muttasılı'l- esanid su'ul-hıfz adâlet kizbur râvî ittihamü'r-râvî bi'l- kizb sâriku'l-hadis fısku'r-râvî bid'atü'r-râvî cehaletü'r-râvî Şekil- 1

28

3. HADİS USÛLÜNDE SERİKATÜ’L-HADÎSİN İLİŞKİLİ