• Sonuç bulunamadı

ARKİTEKT M İ M A R L I K. Ş E H İ R C İ L İK VE B E L E D İ Y E C İ L İK D E R G İ Sİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ARKİTEKT M İ M A R L I K. Ş E H İ R C İ L İK VE B E L E D İ Y E C İ L İK D E R G İ Sİ"

Copied!
101
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARKİTEKT

M İ M A R L I K . Ş E H İ R C İ L İ K V E B E L E D İ Y E C İ L İ K D E R G İ S İ

r

500 sena evvel İstanbul Nasıl İmar Edildi Tahsin Öz — Fet- . hettiğimiz İstanbul: R üstem Duyuran (İst. Arkeoloji Müzesi

Müdür Muavini) — Topkapı Sarayı Müzesindeki Fatih Por- treleri: Ressam Âli Karsan — Osmanlı Sultanları zamanında cevami-i şerife suları: Sazdi N'azuıı Nirven — Mimarî Tedri- satında yapılması gereken reform (L'Architecture d'Aujoura'- faui) dergisinden) tercüme eden: Y. Mimar Şemsa Denıiren. — Feneryolunda Bir Sayfiye Evi: Y. Mimar Rebiî Gorbon — Türkiye Iş Bankası Küçük Ajans Binaları: Y. Mimar Mual.

Halit Fenıiı- ve Feridun Akozan — Türk Seramiği — Amaıi- kada Bir Hastane — ODEON Sineması Proje: T. P- Bennet ve oğlu — Unesco'nun Paris Merkez Binası: Mimar Benıard Zehrfuss — Penceresiz cam Gratsiel: Tercüme eden: Y. Müh.

Bülent Yüngiil < Journal de la Construction'dan» — isveç Hastanesi (2): Y. Mimar Fethi Beı-ker — Modei'n Mimaride İfade; — F. Gilberd — Bibliyografya — Haberler — Piyasa

fivat cetveli

J

1 - 4

X X I I ne' Y ı l . 1 9 5 3 s t I . a t 3 O O k u r u 5

(2)

IMPERIAL CHEMICAL INDUSTRIES LTD. evha s a ç

M E T A L DİVİZYONU şerit, çubuk

M A M U L Â T i tel, boru s e k s y o n l a r ve sair

her maksada elverişli

ve muhtelif şekillerde

demirden gavri

işlenmiş metaller

bakır

ve halitaları a l ü m i n y u m

ve halitaları diğer m e t a l l e r

ve halitaları

İ M P E R İ A L K E M İ K A L Î N D U S T R İ S ( T Ü R K E Y ) L İ M İ T E D

İ S B A N K A S I H A N I , G A L A T A . İ S T A N B U L

P O S T A K U T U S U ; 1 4 5 1 TELEFON NO. 4*839

(3)

T E K M İ L

G Ö L G E L İ K L E R İ N

E N

R A N D I M A N L I S I D I R

©

Çürümjez, Kırılmak, Paslanmaz, Yanmaz, Boyanmaya İhtiyacı Yoktur, Bakıma Muhtaç Değil- dir, Sinek Teline Lüzum Yoktur.

J A L U Z İ L E R İ

G Ö Z KAMAŞTIRMIYAN DAĞILMIŞ HOŞ BİR Z İ Y A ve T A M RÜYET TEMİN EDER.

Türkiye Umum Mümessili EGE PETROL T.A.O.

İstiklâl caddesi 423

Telefon : 41496 Telg : LASMA, İstanbul.

(4)

Mimar ve Mühendislerin

kopya işleri için, « O Z A L I D » i tavsiye ederiz.

Kâğıtlarımı? şu renklerdedir:

A — K o y u kırmızı B — Siyah

C — M a v i D — M a r o n

Ayrıca şeffaf ve muşamba ozaîidleri vardır.

İNŞAAT MASRAFLARININ TENZİLİ

TÜRBİN, İÇECEK SU VE SAİR TESİSATLARDA TAZYİKLİ FİBROSİMAN BORULARI KULLANMAKLA,

^ Bu borular paslanmaz, hafif ve sağlamdırlar. Kolayca yerleştirilir ve ek- lenirler. İç cidarların kaygan oluşu kireç bağlamasına mâni olur. Dayanıklı olup bütün emniyet garantisini temin ederler.

Tazyikli borulardan maada fibrosimandan pis su akıntı ve havalan- dırma boruları ile arduaz, düz ve öndüle levhalar teslim edilir.

Çekoslovak çinileri.

İHRACAT VE İTHALÂT ANONİM SOSYETESİ

Prag II, V Jame I — Çekoslovakya

© — c O Z A L İ T » k ,pya M A K i N E L E R I M I Z , cıva lâmbalı Ark lâmbalı ve Kuvartz lâmbalıdır.

© — Plânların kenarına çekmek için takviye bandı, 10 m / m ve 13 m / m îiktir.

SATIŞ DEPOSU :

ŞEVKİ FİNCANCIOĞLU[

Kürekçiler Manhaym han 5 inci kat No. 19 Galata - İstanbul

TELEFON : 4430

(5)

H A R N O L İ N Marka Boyalar

Üstün kalite H A R N O L İ N boyalarını daima tercih ediniz.

HARİCE, DENİZ ve Ha- va tesirlerine karşg çok

dayanıkSı ve parlaktır.

inşaatta ve bilûmum bo- ya işlerinde emniyetle

kullanılır.

(6)

may-an Yerde atı Tütmez!

Duman tiitmeğe başlarken ateşi söndürmek

elinizdedir!..

Halen Topkapı Sarayında faaliyette bulunan modern bir yangın ihbar sistemi, yangınla mücadele tekniğinde yepyeni bir çığır açmış- tır. Son derece hassas olan Cerberus sistemi, duman tiitmeğe başlar başlamaz haber vermekte ve yangın felâketini peşinen önlemektedir.

Müzeler, bankalar, antrepolar, fabrikalar, mensucat, odun, kâğıt ve kimya endüstrisi, vapurlar, otomatik telefon santralları ve sair büyük müesseseler için ideal bir tesis olan Cerberus sistemi sayesinde yan- gın korkusu tamamen bertaraf edilmiştir. Bu modern keşif hakkında her türlü izahat için CERBERUS Firmasının Türkiye Mümessili TÜRKELİ LİMİTED ŞİRKETİNE bir an evvel müracaat ediniz.

Teknik servisimiz, her türlü gösteri, izahat ve proje için meccanen hizmetinize âmadedir.

Türkeli Ltd. Şti

Galata, Bankalar Cad., Yanıkkapı Sok., Tel: 44622 - 23 - 24 İzmir şubesi : 850 N. Beyler sok. 25 - T e l : 7622

(7)
(8)

H E M A T E K T

Saf bitumden mamul, çatı, taraça, cephe ve temellerde katiyyem ru ve rutubet geçirmez en emniyetli

tecrit maddesidir.

Almanyadaki fabrikasının formüllerile imal etmekte olduğumuz B e m a t e k t tecrit maddesi, senedenberi memleketimizde, Nafıa işlerile diğer bir çok resmî ve husus! müessesatın mühim tecrit iş-

lerinde ve vagon damlarında memnuniyetle kullanılmaktadır.

RECEP ÇETİNKAYA

Hematekt Kimyevî Fabrika Galata, Azapkapı Yenıkapı

caddesi No. 19 Telgraf

Telefon Posta kutusu

Hemtaş - Galata 41996 : ,

1554

HEMATEKT

Hariçten gelen en birinci tecrit maddeleri ayarında Türkiyede imal edilen yegâne tecrit maddesidir.

HEMATEKT

Memleketimiz için bir varlıktır.

MUFASSAL MALÛMAT İÇİN BROŞÜRÜMÜZÜ İSTEYİNİZ.

sİAMÜKTI

veRCesö 'SlşSö^ÖMiîftJ

HRİSTO V. KEÇECİOĞLU

İNŞAAT VE FABRİKA LEVAZIMATI TİCARETHANESİ

Her nevi Nalburiye — Ruberoit Muşambaları — Tecrit için harç katıkları — Rutubet Boyaları — Ses geçirmez tecrit levhaları.

Binalarınızı korumak için Alman sanayiinin en mükemmel ,fevkalâde dayanıklı muhafaza ve tecrit mad- deleri daimî Ticarethanemizde bulunur.

İnşaatınıza malzeme tedarik etmeden evvel Ticarethanemizi ziyaret etmeniz menfaatinizdir.

ADRES: Galata, Kürekçiler sokağı Telefon : 41423

Demir han altında No. 13 Telgraf: KEHRİS - İstanbul.

(9)

İ N G İ L İ Z M A M U L Â T I

B İ T İ M E M Ü L S Y O N L A R I

TECRÎT, MUHAFAZA, BAKIM ve TAMİR İŞLERİNDE EMNİYET, KO- LAYLIK ve UCUZLUK TEMİN EDER

r

\

es»

mm

Seli SCompani of Turkey Limited

Voyvoda Caddesi, Assikürazioni Han,

Galata - İstanbul

Telefon : 4 4 7 2 3 P. K.: 11 5 2

(10)

ASmanyamn en eski

dünyaca tanınmış müessesesi

LEİNS - STUTTGART

MİMAR, MÜHENDİS MÜTEAHHİT ve

İnşaat sahiplerinin dikkat nazarına:

Villâ,

apartıman,

hastane, ve fabrika

inşaatı için Almanyanın

LEİNS - STUTTGART

Fabrikaları Mamulâtı

STOR JALUZİ ve SİNEKLİKLERİ

Türkiye Mümessilliği: İZZET BARAZ Galata, Bankalar caddesi, Nazlı Han.

Telefon : 42588

Montaj ve tamir işleri mütehassıs montörlerimiz tarafından yapılmaktadır.

(11)

E V E R İ T E

AMYANT - SİMAN

DÜZ VE ONDÜLE ÇATI VE CİDAR KAPLAMALARI

PORTEKİZ MENŞELİ

AGLOMERE EKSPANSE MANTAR TECRİT LEVHALARI

Müsait şartlarla seri teslimat için sipariş kabul edilir Taahhüde girişmeden bizden teklif isteyiniz.

T ü r k i y e M ü m e s s i l l i ğ i :

HAMİ BAŞMAN — İSTANBUL Bahçekapı 1 inci Vakıf Han, Telefon: 23211

Um u m î S a t ı ş Y e r i :

JAK V. KAMHİ

Bankalar Cad. Nazlı Han 39. Galata - İstanbul.

Telefon: 42588

TECRİT İŞLERİNDE

İ Z O L İ T

ÜSTÜN KALİTE İFADE EDER.

SUBİTO * MASTİLİEJ * JOİNİLİT * JOİNİZOL * İDROFÜJ * HERAKLİT

FABRİKA:

Mecidiyeköy, İkinci Taş Ocağı Sok. No. 26 - 28

Telefon: 81547

UMUMÎ SATIŞ YERİ:

Müh. JAK V. KAMHİ

Bankalar Cad. No. 39, Nazlı Han.

Telefon: 42583

(12)

T. C.

ZİRAAT BANKASI

TASARRUF HESAPLARI 1953 ikramiyeleri yckiinu

1.000-000 Lira

15 Ev, 4 T R A K T Ö R

ve dolgun para İkramiyeleri.

Fazla tafsilât için 444 Şube ve ajansımız emrinizdedir.

A N K A R A

ANONİM TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ Sermaye ve İhtiyatları 4.500.000.— T. L.

Eti Bank, İş Bankası, Türk Ticaret Bankası Kurumudur.

H A Y A T

K A Z A

Y A N G I N

N A K L İ Y A T

Her türlü sigorta işleriniz için daima emrinizdedir.

Telefon

24815

Telgraf : ANTAS - İSTANBUL M u a m e l â t M e r k e z i :

Yeni Postahane kargısı Erzurum Han — İSTANBUL

(13)
(14)

AMERIKAN SISTEMI

E R E L

GAZOSİFONU

Banyonuzun ve evinizin sıcak suyunu kolay temiz ve ucuz hazırlar.

Çift cidaılı olduğundan, günlük sıcak su ihtiyacınızı 20 kuruşluk gaz ile temin eder.

G A R A N T İ L İ D İ R

Adres : EREL

Şişhane yokuşu, Tutsak sokak 25.

A N A D O L U

ANONİM TÜRK SÎGORTA ŞİRKETİ Türkiyenin en büyük sigorta şirketi

Türkiye İş Bankası A. Ş. ve T. C. Ziraat Bankası Kurumu Sermayesi tamamen ödenmiş : 1.500.000 T. L.

İhtiyatları: 13.718.464 T. L.

Y A N G I N H A Y A T

N A K L İ Y A T

K A Z A

Sigortalarınız için en müsait şartları

«ANADOLU» da bulabilirsiniz.

MUAMELÂT MERKEZİ: Galata Anadolu Sigorta Hanı (eski Hüdavendigâr han)

TELEFON: Müdür: 44039, Santral: 44653/2/1

Galata Bürosu: 43949 Fen Müşavirliği: 43954 Posta Kutusu: 1845

ANKARA ŞUBESİ: Ulus Meydanı Koç Han, Kat: 2 No. 1 TELEFON: 10109

Türkiye İş Bankası ve T. C. Ziraat Bankası şube ve ajansları şirketin acenteleridir.

(15)

Gayrimenkul Sahiplerinin; Mühendislerin; Mimarların ve Müteahhitlerin

N A Z A R İ D İ K K A T İ N E

S U Y U N bütün binalara ne kadar büyük zarar getirdiği herkesçe bilinen bir hakikattir.

Aşağıdaki iki İngiliz mamulâtı suyun ve rutubetin bina cidarlarından sızmasını önliyecek en müessir maddelerdir.

S N O V V C E M : Muhtelif renklerde olan bu madde su geçirmez çimentodan imal edil- miş olup oluklu saç lehva ve görünüşü pek de hoş olmayan siyah,

bitümlü maddelerin yerine elverişli bir şekilde kullanılabilir.

P U D L O ! Toz halinde olan işbu İngiliz mamulâtı tecrit maddesi çimecıto ile karıştırılarak kullanılır. Temel, taraça ve emsali yerlerde suyun bina dahiline sızmasını tamamen önler tecrit maddesidir.

Yukardaki her iki madde için fazla malûmat edinmek istiyenlcr şirketimize müracaatla kullanma talimatnameleri ve diğer hususatı temin edebilirler.

Türkiye genel mümessili ve yegâne satış deposu :

G. & A. B A K E R Ltd.

EMSALSİZ RENKLER! LE EVİNİZİ '

KADİFE GÜZELLİĞİNDE TEZYİN EDER ^

YAĞLI BOYADAN

İSTİN,BADANADAN KOLAY

VE

UCUZDUR.

Bir kilosu, bir Odayi boyamaya kâfidir.

BOYACILARDAN ARAYINIZ Telefon : 40046

(16)
(17)

SAYIN MİMAR VE MÜHENDİSLER İLE

TEŞRİKİ MESAİYE AMADEDİR.

TELEFON : 44616

Mühim Aydınlatma îşleri için

Helıos - Aydınlatma Şubesi

Yeni kontr - Plâk Ltd. Şirketi

F a b r i k a s ı

Çarpılma, çatlama, kabarma ve saire gibi hiçbir arıza göstermez.

Kontr plâklar bu gibi arızalara karşı garanti ile satılır.

K £ L E B i K marka

KURU SİSTEM

^ l t a e v: <dQr

K I Z I L , K A Y I N , K A R A A Ğ A Ç ' t a n m a m u l

Kontr-plâklar stok olarak her zaman mevcuttur.

Umumî satış veri: İstanbul, Sirkeci, Mühürdarzade Han No. 2 8 YENt KONTR PLÂK Ltd. Şirketi. Tel. 2 2 4 0 1

(18)

L'ARCHITECTE :

REVUE M E N S U E L L E D ' A R C H I T E C T U R E D ' U R B A N İ S M E e t da D E C O R A T I O N Pnbliee par: Abidin Mortaş et Zeki Sayar, Architectes

S O M M A I R E

Arkitekt No. 1 - 4, 1953.

— Comment on a construit la ville d'Istanbul avant

500 ans 3 Tahsin Öz

— istanbul pendant la conquete 5 Rüstem Duyuran

— Les portraits de Mehmed II, au Musee du palais

de Topkapı 15 Âli Karsan

— Les eaux des Mosquees pendant les Sultans

Ottomans 20 Saadi Nazim Nirven

— La reforme necessaire â l'enseignement d'archi-

tecture Traduit par l'arch 22 Şcmsa D emir en

— Une maison de campagne â Feneryolu, istanbul 23 Arch. Rebiî Gorbon

— Les ıbureaux des agences de la banque d'Af-

faires de Turquîe 26 Arch. Prof. Halit Fcmir ct Feridun Akozan

— La ceramique Turque 32

— Un Hopital aux Etats - Unis 35

— Le cinema Odeon 39 Projct: T. P. Bennet et fils

— Le Bâtiment central de l'Unesco â Paris 41 Arch. Bernard ZEHRFUSS

— Le gratte - ciel en verre sans fenetre 43 Trad. Par 1'ing. Bülend Yüngül

— L'hopital Suede (2) 45 Arch. Fethi Berker

— La deseription de l'architecture moderne 53 I F. Gilbert

— La bibliographie 61

— Le Nouvelle 65

— La liste des prix de materiaux de construction 67

THE ARCHITECT:

MONTHLY PUBIICATION ON ARCHITECTURE, C I T Y P L A N N I N G A N D D E C O R A T I O N Published by Abidin Mortaş and Zeki Sayâr, Architeei.

C O N T E N T S Architect, 1 - 4, 1953.

— How istanbul was built 500 years ago 3 By Tahsin Öz

— The city of istanbul that we conquered 5 By Rüstem Duyuran, Assistant direetor of the

istanbul Archaelogica Museum

— Portraits of Sultan Mohammed the Conqueror

at the Topkapi Palace Museum 15 By Âli Karsan

— The water problem in istanbul during the pe-

riod of Sultan Mohammed the Conqueror 20 By Saadi Nazim Nirven

— The reform that should be made in arehiteetu- ral education

Translation from the magazine l'Architecture d'aujord'hui by arch. Şcmsa Demiren

— A Holiday house at Feneryolu a suburb of is-

tanbul ; 23 By Arch. Rebiî Gorbon

— Small Branch buildings of Türkiye İş Bankası 26 By arehiteets Halit Femir and Feridun Akozan

— Turkish Ceramics 32

— A hospital in the U. S. A 35

— The Odeon cinema - 39 Projcct by T. P. Bennet and son

— Paris headquarters of the UNESCO 41 By arc. Bernard ZEHRFUSS

— A glass skyscraper without windows 43 Translated by engineer Bülend Yüngül from

«The Journal de la Construction»

*

— A swedish hospital (2) 45 By Arch. Fethi Berker

— Expression in Modern Architecture 53 By F. Gilbert

— Bibliography 61

— News 65

— Market Prices 67

(19)

 R K İ T E K T

A Y L I K M İ M A R L I K , Ş E H İ R C İ L İ K v e B E L E D İ Y E C İ L İ K D E R G İ S İ

Yayınlayanlar:

Y. M. ABİDİN MORTAŞ ve ZEKİ SAYÂR

S E R İ : V C İ L T : 21

1 9 5 3

Cumhuriyet Matbaası İSTANBUL

(20)

ARKİTEKT'in Koleksiyonları

KOLLEKSİYON FUTLARI

1 NCİ SERİ 1931 ) Tükenmiştir 1932

1933 I Beher cildi 22 T L.

1934 1935 J

2 NCİ SER 1936 1

1937

1938 } Beher cildi 20 1 1939

1940

1941-42 1943 1944 1945

3 NCÜ SERİ

Beher cildi 18 T L.

4 NCÜ SERİ 1946

1947 )

1948 ' Beher cildi 16 T. I . 1949 )

1950

5 N C İ SERİ

1 9 5 1 i Beher cildi 15 T. L.

1952 I

Kolleksiyonls.r tediyeli posta ile adrese kadar gönderilir. Cildler her renkte pantazotdandır.

Abone şartları : Çift sayısı : 300 kuruş Altı aylığı : 800 » Yıllığı : 1500 » Yabancı memleketlere yıllığı : 1750 »

SATILDIĞI YERLER: İSTANBULDA; İNKILÂP, BEYOĞLUNDA; SERGİYADES ve KİTAPSARAY

ANKAJR.ADA: BERKALP KİTABEVLERİ

(21)

ARKİTEKT

M İ M A R L I K , Ş E H İ R C İ L İ K V E B E L E D İ Y E C İ L İ K D E R G İ S İ ,

REVUE MENSUELLE D'ARCHITECTURE - _ MONTHLY PUBLICATION ON ARCHITEC- _ M O N A T S H E F T F Ü R B A U K U N S T D'URBANISME ET DES ARTS DECORATIFS ™ TURE CITY PLANNING AND DECORATION S T A E D T E B A U U N D D E K O R A T I O N M T İ Y A Z S A H İ B İ V E B A S Y A Z A R I : Z E K İ S A Y Â R , U. N E Ş R İ Y A T M Ü D Ü R Ü A B İ D İ N M O R T A Ş A D R E S : A R K İ T E K T A N A D O L U H A N N o 3 2 E M İ N Ö N Ü . İ S T A N B U L T E L E F . : 2 1 3 0 7

KURULUŞU: 1931 SAYI: 255 - 56 - 57 - 258

A b o n e ş a r t l a r ı :

Yıllığı 15.— T.L.

Altı Aylığı 8.— T.L.

Sayısı 3.— T.L.

Yabancı Memleketler için : 17.50 T.L.

İlân tarifemiz talep üzerine gönderilir.

ARKİTEKT'in KOLLEKSİYONLARI : 1931—1935 25.— T.L.

1936—1940 20.— T.L.

1941—1945 18.— T.L.

1946—1952 16.— T.L.

Bütüıı yazı; foto; resim ve abone bedelleri ARKİTEKT'in adresine posta ile gönderil- melidir. Adreslerini değiştiren abonelerin en geç iki ay içinde idarehanemizi haber- dar etmeleri lâzımdır. Aksi takdirde kay- bolan dergilerden Müdürlüğümüz mesuli-

yet kabul etmez.

Pour tout payement et demande des ren- seignements; ainsi que pour tout envoi des documents, tels que photos, articles, arrnon- ces bibliographie â inserer, s'adresser a la

Direction

Adress: A R K İ T E K T No. 32 Anadolu Han, Eminönü

İstanbul

Ankara Mümessilimiz : Y. Mimar Neşet AKATAY

500 SENE EVVEL İSTANBUL NASIL İMAR EDİLDİ

Yazan: Tahsin ÖZ

Türk sanat tarihi, Türk hudutları içine giren memleketlerin nasıl imar edildiğini, ileri ihtiyaçlar gözönünde tutularak, şehirlerin ne surette bezen- diğini belirtmektedir.

Selçuklular zamanından kalmış olan kültürel ve sosyal binalar, bu du- rumun nasıl başladığını, zamanla in- kişafını, bu devrede tebarüz eden bir ekolu göstermektedir. Bilhassa iç ve dış ticaretin emin bir surette yürüme- si için yol kavşaklarında yapılmış olan kervansaraylar, memleket ekonomi- sinde gördüğü vazife kadar, mimarî bakımdan birer sanat abidesidir.

Yine Bursanm zaptını müteakip, asırlarca kartal yuvası gibi kale içinde sıkışmış kalmış olan bu şehircik, Or- han Beyin yaptırdığı cami, hamam, imaret ve Bey-hanı ile geniş ovaya yayılmış, Gazi Murat Hüdavendigâr, mamuresile Çekirgeye hayat vermiş, Yıldırım Bayazıtsa, külliyesini kendi- ne mahsus hızla en son noktaya ulaş- tırmıştır ki, bugünkü Bursanm imâr hududu altı asır evvel çizilivermiş ve yine mimarî bir devre daha belirmiş- tir.

İstanbula gelince; imar fethin a- rifesinde muhasara ve hücumlarla ha- rabolan surların tamiri ile başlıyor (1) Su ihtiyacını karşılamak için bent ge- nişletiliyor. Diğer taraftan genç Fa- tih, Ayasofya ve Pantacrator papaz o- dalarını medrese haline ifrağ ile za- manının en büyük âlimlerinden Molla Hüsrev ve Molla Zeyreği müderris se- çiyor (2). Fatih vakfiyesinde, sanat

kıymeti (kenise-i nefise-i münakkasa) sözlerile belirtilen Ayasofya camiye tahvil ediliyor. Camii kebir ismini alan bu mabede öyle geniş vakıflar tahsis ediliyor ki hayatı bu suretle hem kur- tuluyor hem de ebedîleşiyor.

Fatihin şehirde ilk yaptırdığı mü- him bina (1454) Fatih Sarayıdır. Bir müddet sonra Eski Saray ismini alan bu saray şimdiki Üniversitenin yerin- de olup Süleymaniye camii sahasına kadar ulaşmakta idi. Bir müddet son- ra (1458) Eyüp camii ve türbesi yapıl- mıştır.

En mühim mimarî eserlerden bi- ri, şüphesiz Fatih külliyesidir. Bu ma- mure cami, mederasi-semaniye (sekiz medrese), tetümme medreseleri (sekiz adet), darüttalim (ilk mektep), kü- tüphane, darüşşifa, imaret, tabhane, misafirhane ve kervansaraydan mü- rekkep olarak (1462-1470 senelerinde yapılmıştır. Bu külliye o asra kadar emsali görülmemiş kültürel ve sosyal bir plân arzetmektedir. Bugünün ted- ris kademelerine örnek bir haldedir.

Binaenaleyh Fatih, Üniversitenin ilk bânisidir. Bilhassa camii iki pilpaye ile iki sütuna oturtulması suretile ge- niş bir mekân tesisi, Ayasofyaya ben- zerlik bulunmadıktan başka, Bursa e- kolundan bile ayrılarak Türk mimarî- sinde bir inkilâbı göstermekte ve mi- marî organlar yönünden de hususiyet arzetmektedir (1).

(1) Topkapı Sarayı Müzesi Ar- şivi No. 11975.

(22)

Bunu güzel İstanbulun en güzel ve hâkim nokta- sına kurulan (1472-1478) Yeni Saray (Topkapı Sarayı) takip etmektedir. Halâ şehrin bir tacı halinde bulunan ve birçok binalardan mürekkep olan bu saray plân.

konstrüksiyon, süsleme sanatları yönünden cidden şa- heserler serisidir. Görülüyor ki hükümdar, şehrin baş- tanbaşa ana hattını çizmiştir (2).

Fatih külliyesi ve Ayasofya camii için Fatih vak- fiyesindeki tesisleri gözden geçirilince; (3).

Fatih Akdeniz medreseleri ilerisinde, Sultan Pa- zarı (Suku-Sultaniye) kurulmuş olup 286 dükkân ve32 hücreden mürekkeptir. Bundan sonra Sarraçlar çarşı- sı geliyor ki, 116 dükkândır. Saraçhane civarında Mi- mar Ayas mescidi yanında beylik dükkânlar adı ile 35 dükkân bulunmakta imiş. Görülüyor ki, bugünkü Fa- tih semti, o vakitler ilim müesseseleri kadar ticaret ve sanat yönünden de bir mamure halindedir. Yine vakfi- yeye göre Bedestende 118 sandık bulunmaktadır. Bat- pazarı da buraya bağlı olup dükkân sayısının 849 olduğu beliriyor. Bunlardan başka bakırcılar 45, Balık pazarı 11, Debakhane 27, Kirişhane 6, Eski odalar 10, Darphane 8, Kule-i cedit 2, Unkapı çarşısı 31, Künfoz kapı 22, Silahane 32, Ayasofya çarşısı 39, Dikilitaş çar- şısı 77, Odun pazarı 45 dükkândır, müteferrik bir hay- li dükkân da bulunmaktadır.

Vakfiye, (mühimmatı-halk için) 54 değirmen yaptırılmış olduğunu ve bunların semtlerini de gös- termektedir. Diğer faslında da Fatih camii civarındaki

(2) Prof. Dr. Süheyl Ünver. Fatih Külliyesi ve Zamanının İlim Hayatı. İst. 1949.

(3) Fatih külliyesinin mimarı, Sinaneddin bini Yusuf tur. Cami ve külliyenin bazı kısımları 1765 yı- lında bir zelzeleden harab olduğundan Sultan Mustafa III zamanında 1767-1771 yıllarında mimar Ahmet Ha- life elile tamir edilmiş ve bilhassa cami esaslı tadiller görmüş olup şimdiki halini almıştır. Bugün darütta- lim, kütüphane, darüşşifa ve Akdeniz tettümme med- reselerinden eser kalmamıştır. Kervansaray harabe ha- linde toprak altındadır. Karadeniz tetümme medrese- lerinden ikisi kalmış ve bunlar da tadile uğramış, ilik okul olarak kullanılmaktadır.

(4) Tahsin Öz. Topkapı Sarayı Müzesi İst. 1933.

(5) Tahsin Öz. Zwei Stıftungsurkunden des Sul- tan Mehmed II. Fatih. İstanbul. 1935.

Fatih Mehmed II. Vakfiyeleri. Vakıflar Umum Müdürlüğü. Ankara. 1938.

Osman Ergin. Fatih İmaret Vakfiyesi. İstanbul.

1945.

hamamdan başka, Alaca hamam, Azapİar hamamı, Ba- latkapısı hamamı, Çavuşbaşı hamamı, Direklice hama- mı, Kazasker hamamı, Kule hamamı, Yahudiler hama- mı, Tahtakale hamamı ve Sırt hamamı zikredilmekte- dir.

Hanlar; Bey kervansarayı, Bodrum kervansarayı, Eski han, Hanı-cedidi-Sultani, Hanı-kadimi-Sultani sı- ralanmakta ve bu meyanda birçok evler de bulunmak- tadır. Bunlara o devrin en büyük spor ve kahramanlık sahası olan Okmeydanmı da ilâve etmek lâzımdır.

Bir de bu devir hayır sahiplerinin yaptıkları te- sisler var. Başta Fatihin Sadrazamı Mahmut Paşanın yaptırdığı camii ile medresesi ve muhteşem bir mimarî eser olan hamamı gelir. Bunlara birçok dükkân, han ve ev vakfedilmiştir. Fatihin hocası Molla Güranî Taşka- sapta, Veziri Murat Paşa Aksarayda, Sancaktarı Hay- rettin Samatyada, Nişancısı Mehmet Paşa Kumkapıda, şair ve âlim Molla Aşkı Salma Tomrukta, Saman emini Sinan ve Yavaşça Şahin Uzunçarşıda, Hoca Hayrettin Mimarı Sinanı-atik Kumrulumesçi'tte, mimar Ayas Sa- raçhanede, İbni Mağnisa Muhittin efendi Atpazarında, ve Yavuz Ersinan Unkapanında, Sarı Beyazıt Vefada, Daya Hatun Tarakçılarda, Molla Şerafettin Ocakçılar- da, Topçuıbaşı Süleyman ağa Bâlâda, diğer Topçubaşı Hasan ağa Cankurtaranda, Ulemadan Akbıyık Muhit- tin efendi Akbıyıkta, Kadı Mehmet efendi Kasımpa- şada, Sadrazam Rum Mehmed Paşa Üsküdarda hayır müesseselerini kurmuşlar, bunları yaşatmak için yap- tırılan birçok binaları şehrin her tarafına serpiştirmiş- lerdir.

Bu faziletli zevatın ancak bir kısmının isimlerini verdik. Maksadımız, bir şehrin zaptı belki bazen kılıç ve pazu kuvveti ile olabilir, fakat hakikî sahip olmak için canı ve malı ile bağlanmak gerektiğini tebarüz ettirmektir. İşte 500 sene evvel İstanbul fatihleri, onuıı ebedî surette evladlarının elinde kalması için şehrin dört köşesine programlı bir surette nasıl yayılmış ve millî temelleri nasıl atmış oldukları beliriyor. İşte bu suretle gelişen imar hareketleri ve verilen mimarî eser- ler sayesinde, köhne Bizans payitahtı mamur bir Türk şehri oluvermiştir.

Burada dikkata şayan en mühim nokta, şehrin hunca sosyal ve kültürel aıbidelerile bunları yaşatacak binlerce binanın Fatih Sultan Mehmed ile aynı gaye etrafında toplanmış olan fatihlerin hayırkâr tesisleri olmasıdır.

Üstün bilgiye bu kadar iyi niyet ve azim inzimam ettikten sonra şüphesiz her kalenin kapısı açıftr, her harabe mamur olur.

Ruhları şad olsun aziz fatihlerin.

(23)

Tabula Peutingeriana (Se^m. I X ) daki İstanbul tasviri

Tultıı i !v.;tinReriıimı .Si'ltm. IX). ı I

F E T H E T T İ Ğ İ M İ Z İ S T A N B U L

Y a z a n : R ü s t e m D U Y U R A N İstanlbul Arkeoloji Müzeleri Müdür Muavini

Beşyüz yıl önce, 1453 yılının 29 Mayıs günü, Türk askerlerinin canları bahasına fethettikleri İstanbul, iki- bin yıldan fazla uzun bir geçmişe sahip çok ünlü bir şe- hir idi. İstanbul,bu şöhretini, mevkiinin tabiî, iktisadî ve stratejik önemine borçluydu. Aynı şartlar bugün, belki de eskisinden daha fazla olarak, mevcuttur ve şe- hir dünyanın en güzel ve en büyük şehirlerinden biri olmak vasfını devam ettirmektedir.

İstanbulun ilk kuruluşundan fethine kadar geçir- diği tarihî safhaları ve arkeoloji ve sanat tarihi bakı- mından önemli olan eski eserlerini bir makale çerçeve- si içinde mütalâa etmek hemen hemen imkânsız olmak- la beraber Arkitekt'in sayın okurlarına bu husustaki klâsik bilgilerin ana hatlarını kısaca vermeğe çalışaca- ğız.

İstanbulun ilk kuruluşu hakkında elimizde henüz yeter derecede tarihî ve arkeolojik belgeler mevcut de- ğildir. Her ne kadar Plinius bugünkü Sarayburnu civa- rında Byzantion'dan evvel (Lygos) adını verdiği bir şehrin mevcudiyetinden bahsediyorsa da bunun hakkın- da bilgimiz hemen hiç yoktur. Yalnız son yıllarda ge- rek Topkapı Sarayının büyük avlusunda (1), gerekse Aya İrini kilisesinin iç döşemesi altında yapılan kazı-

larda (2) bulunan bazı seramik malzeme, Plinius'un bahsettiği devirlerde, yani Milâttan evvelki bininci yı- lın başlarında, Sarayburnu mıntıkasının meskûn oldu- ğunu göstermiştir. Bu sahada yapılacak olan sistemli sondajların İstanbulun ilk kuruluşu hakkındaki bilgi- lerimizi arttıracakları şüphesizdir.

Eski tarihçilerden birçoklarının anlattıklarına gö- re, M. E. Yedinci yüzyılda, 658/654 yılları arasında, Megara'lı kolonistler başlarında Byzas olduğu halde Sarayiburnuna çıkmışlar ve burada (Byzantion) adını verdikleri yeni bir şehir kurmuşlardır. Eski Lygos ta etrafı kuvvetli bir surla çevrilen Byzantion'un içinde kalmıştı.

Üç tarafı deniz ile çevrili olan Byzantion, az zamanda ekonomik ve stratejik büyük bir gelişme kaydetti. Eski tarihçiler şehrin gelişmesindeki sebepleri şöyle izah ederler: Etrafındaki arazi zengindi, kıyılarında binbir- çeşit balık avlanabiliyordu, Karadenize gidip gelen ge- mileri kontrol edebilecek çok elverişli bir mevkie ma- likti, Asyaya geçen en rahat yolun üzerinde bulunuyor- du ve nihayet her türlü geminin barınmasına elverişli olan pek mahfuz bir limanı vardı..

Pers harpleri sırasında Şehir Persler tarafından

(24)

Ayasofya Müzesi

zapt ve tahrip edilmişti. Fakat az sonra Ispartalılar ta rafından kurtarıldı. Bundan sonra Byzantion ustaca bir siyaset kullanarak M. S. ikinci yüzyılın sonlarına ka- dar otonomisini muhafaza edebildi. Fakat M. S. 193/194 yılında Roma imparatoru Septimus Severus üç yıl sü- ren çetin bir mühasaradan sonra şehri zaptetti. Byzan- tionlular ıbu muhasara sırasında büyük yararlıklar gös- terdilerse de nihayet teslim olmak zorunda kalmışlardı.

İmparator, müdafileri katlettirdi, surları - Pausanias (IV, 31, 5) bunları Rodos ve Messene duvarlarından sonra «en kuvvetli» diye tavsif etmekte olup efsaneye göre şehrin kurucusu Byzas tarafından Poseidon ve A- pollon gibi tanrıların yardımlariyle inşa edilmişlerdi - yıktırdı ve nihayet Site olmak hakkını kaldırdı. Ma- mafi az sonra, oğlu Karakalla'nm dikkat nazarını bu- raya çekmesi üzerine, Byzantion'u yeniden inşaya ka- rar vererek yıkılan surlar yerine daha batıda ve eski-

sinden çok daha sağlam olmak üzere yeni surlar inşa ettirdi. Bunlar, bugünkü Eminönünden başlamak üze- re Çemberlitaş yakinine kadar uzuyor ve oradan Hippodrom'u içine alarak Ahırkapı yanında denize u- laşacak şekilde bir seyir takip ediyorlardı. Surlardan başka Akropolis'in doğu yamacında bir tiyatro, bir kynegion ve akropolisin kuzey yamacında bir stadyom kuruldu. Akropolisin üzerinde Apollon, Artemis ve Af- rodit tapmakları yeni baştan ihya edildi. Bugünkü A - yasofya meydanı ile Atmeydanı arasına rastlıyan ma- halde hamamlar inşa edildi ve Hippodromun ilk şekli kuruldu (3). İmparator şehrin adını dahi (Augusta An- tonina) olarak değiştirdi ise de bu yeni isimi uzun müd- det tutunamadı ve şehir yine Byzantion adını taşımakta devam etti.

Büyük Kostantin Byzantion'u İmparatorluğun mer- kezi olarak seçince şehirde birçok değişiklikler yapıldı.

(25)

Evvelâ surlar daha batıya (takriben Haliç sahilindeki Azapkapıdan başlamak ve Davutpaşa ile Hekimoğlu Ali Paşa camilerinin yanından geçerek Marmara sahiline inecek şekilde) alınarak şehir sahası büyütüldü. Sonra bu saha içinde yeni caddeler, meydanlar açıldı, müte- addit tapınaklar ve saraylar inşa edildi, Hippodrom bü- yütüldü ve böylece yepyeni bir sima kazanan şehir, 11. Mayıs. 330 tarihinde Nea Roma = Yeni Roma adı verilerek Roma İmparatorluğunun merkezi ilân edildi.

Fakat bu yeni isim de tutunamadı, az sonra yerini (Konstantinopolis) e bıraktı.

Mütemadiyen büyüyen ve gelişen şehre artık Kons- tantin surları içindeki saha kâfi gelmiyor ve halk sur dışında yeni kurulan mahallelerde oturuyordu. Nihayet Beşinci yüzyılın başlarında imparator Teodosios II.

(408-450) devrinde şehremini Antemius, Konstantin surlarından 1200 m. daha batıda eskisinden çok daha kuvvetli yeni bir sur inşa ederek şehri büyütmeğe ve böylece sur dışında kalmış olan mahalleleri de muhafa- za altına almağa muvaffak oldu. Müteaddit yüksek ku-

lelerle tahkim edilmiş olan ıbu surlar Marmara denizi kıyısındaki Mermer Kuleden başlıyor ve İmparator Teo- dosios I- tarafından zafer tâkı olarak yaptırılan Yaldızlı Kapı'yı içine alarak (4) Halice doğru uzanıyordu. Aynı İmparator devrinde, 447 de, bu surun önünde ikinci bir sur inşa edildi ve bunun önünde de büyük bir hendek kazıldı. Böylece İstanbulun fethine kadar devam eden bin yıl zarfında kara tarafından gelen hücumlara mu- vaffakiyetle karşı koyan muazzam bir istihkâm hattı teşkil edilmiş oldu. Kara surlarında Edirne kapı ile Haliç sahili arasındaki Saraylar mmtakasmda, İmpara- tor Heraklios (610-641), İmparator Leon (813-820) ve nihayet İmparator Manuel Kommnen (1143-1180) de virlerinde bazı değişiklikler ve ilâveler yapıldı ise de (5) diğer kısımlar esas şekillerini İstanbulun fethine kadar muhafaza etmişlerdir.

Hâlen büyük kısmı ayakta duran kara surlarının Marmara denizinden Haliç sahiline kadar uzunluğu al- tıbuçuk kilometreyi bulmaktadır. İlk sıranın, yani An- temius'un yaptırdığı surun, vasati yüksekliği 12 m. o-

(26)

Bozdoğan Su Kemeri

lup 96 burç ile takviye edilmiştir. Burçların yükseklik- leri 17/18 m. arasında değişmektedir. Daha sonra, 447 de yapılan ön sıranın yüksekliği vasatı 8,40 m. dir ve burçların yükseklikleri 9/11 m. arasındadır. Surların önündeki hendeğin genişliği vasati olarak 18 m-, derin- liği 7 m. dir (6).

Şehrin deniz tarafından gelecek taarruzlara karşı koyabilmesi için Haliç ve Marmara sahillerini boydan boya çevreleyen Sahil surları, bilhassa Marmara sahil- lerinde bulunanlar, oldukça iyi bir şekilde muhafaza edilmişlerdir. Fakat denizden gelecek olan taarruzlar daha kolaylıkla defedilebileceğinden sahil surları, kara surlarına nazaran daha zayıf yapılmışlardı.

Beşinci ve altıncı yüzyıllarda şehirde büyük yapı faaliyetinin mevcut olduğu, dinî ve dünyevî birçok abi- devî yapıların inşa edildiği - meselâ Büyük ve Küçük Ayasofyalar, Havvariyun kilisesi ve saraylar gibi - yeni caddeler ve forumlar açıldığı görülmektedir. Bu mamur şehir aynı zamanda devrinin en büyük ilim ve sanat merkezi olmuştu.

Müteakip yüzyıllarda haricî tazyikler, kilise - Sa-

ray mücadeleleri şehir için zararlı olmuştur. Bilhassa İkonoklast İmparatorlardan Leon V- ve halefleri dev- rinde yerleri bir daha doldurulamayacak derecede kıy- metli olan birçok sanat eserleri mahvolmuştur.

Dokuzuncu yüzyılın sonuna doğru İmparator Basil I. (867-886) in kurduğu Makedonya sülâlesi imparator- ları devrinde İstanbulda yine bir gelişme görülmekte- dir. Bu devirde yeni saraylar, kiliseler, manastır vesair yapılar inşa edildi. Daha sonra, Kommnenler sülâlesin- den Manuel II. (1143-1180) zamanında Sultanahmet ca- mii ile Marmara denizi arasındaki sahayı kaplamış olan meşhur imparator sarayları terkedilerek imparatorlar Edirnekapı ile Haliç arasındaki Velaherna saraylarına naklettiler.

1204 yılı Nisan ayının on üçü İstanbul için çok ka- ra bir gün oldu. O gün, şehrin büyüklük, güzellik ve zenginliğine hayran olan Haçlı orduları büyük bir hırs- la İştanbula girdiler. Halkın çoğu katledildi, şehir baş- tanbaşa yağma ve tahrifo edildi. Sanat eserlerinin bir kısmı Avrupaya taşındı, bir kısmı da ebedî olarak mah- vedildi. Hemen bütün madenî eserler, bu meyanda Sul-

(27)

Yaldızlı Kapı

tanahmet meydanındaki örme dikili taşın kaplamaları dahi, para darpetmek üzere izabe ocaklarına atıldı.

Takriben altmış yıl sonra, 26 Temmuz 1261 de La- tinler İstanlbulu terkettilerse de kaçarken ötede beride kalmış olan kıymetli eserleri de beraberlerinde götür- meği ihmal etmediklerinden İstanbul gerek halkı, ge- rekse kıymetli eserleri bakımından çok fakir bir duru- ma düştü. Bu durumda Türklerin fethine kadar büyük bir değişiklik olmamış ve şehir Lâtin işgalinin açtığı yaralardan kendisini kurtaramamıştır.

Fetih sıralarında İstanbul nüfusunun mikdarı hak- kında çeşitli yazarlar tarafından verilen rakamlar bir- birinden pek farklı olmakla beraber son araştırmalara göre (7) bunun 40-50 bin arasında olduğu anlaşılıyor.

Filhakika surların çevrelidiği onüç kilometre karelik şehir sahasının bilhassa orta ve batı taraflarında nüfus pek azalmıştı. Buralardaki geniş boş sahalar tarla veya bahçe olarak kullanılıyordu. Hippodrom ve Saraylar mıntıkası da harap ve metrûk bir durumda idi.

Fethi müteakip Anadolu ve Rumelinin muhtelif yerlerinden getirilen halk kütleleri İstan'bula yerleşti- rilmek suretiyle nüfus az zamanda çoğaltıldı. Topkapı sarayında bulunan 1477 yılma ait bir istatistiğe göre bu

sıralarda, yani Fetihten yirmibeş yıl sonra, İstanbulun nüfusu 70/80 bin arasında idi. Bu rakam onaltıncı yüz- yılda, Kanunî devrinde yüzbinleri aşacaktır.

Türkler yalnız şehrin nüfusunu arttırmakla kalma- dılar. Onu daha ilk günden itibaren camiler, saraylar ve hamamlar gibi âbidevî yapılarla güzelleştirmeğe gayret ettiler. Fakat bununla beraber eski devirlerden kalan âbidelerin de muhafaza ve onarımına çalışıldı. Bugün Ayasofya ayakta duruyorsa bunu hiç şüphesiz ki Türklerin daimî ihtimamlarına borçlu olduğu ar- tık herkes tarafından kabul edilen bir hakikattir. Ara- dan beşyıiz yıl gibi uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen Fetihten evvelki devirlerde yapılmış birçok yapılar bugün ayakta durmaktadırlar. Ecdadımızın eski eserlere, güzel ve faydalı yapılara ne kadar büyük bir ilgi ve ihtimam gösterdiklerini bu husus açıkça anlat- maktadır.

İstanbulun Fetihten evvelki devirlere ait eski eser- lerinin isimlerini gösterir tam bir listesi birçok sayfayı doldurabilirdi. Biz burada en önemlilerini zikretmekle iktifa ediyoruz (8):

a) Dinî yapılar: Fetihten evvelki devirlere ait o- lan dinî yapıların en önemlisi hiç şüphesiz ki, bugün

(28)

Yerebatan Sarnıcı

Müze olarak kullanılan eski Ayasofya kilise-camiidir.

Bizans İmparatorluğunun dinî hayatının mihrakı, sanat ve mimarisinin en büyük şaheseri olan bu muazzam ma- bet, Fethi müteakip camie kalbedilmiş ve Fatih ilk cu- ma namazını burada kılmıştı. Fetihten sonra camie çev- rilmek suretiyle hayatiyetlerini muhafaza eden önemli kiliseler arasında Akataleptos manastır kilisesi (Kalen- der camii),Pantepeptos manastır kilisesi (Eski İmaret ca- mii), Pantokrator kilisesi (Zeyrek kilise camii) ve Gas- tria manastır kilisesi (Sancaktar mesçiti) ni zikredebi- liriz. Daha sonraları camie çevrilmiş olanların başlıca- ları: Panakhrantos adiyle anılan Konstantin Lips ma- nastır kilisesi (Fenan İsa camii), Khora manastır kili- sesi (Kariye camii), Studios manastır kilisesi (İmrahor camii), Aya Sergios ve Bakhos kilisesi (Küçük Ayasof- ye camii), Ayos Nikolaos kilisesi (Kefeli mesçiti), Aya Andrea in Krisi (Koca Mustafa paşa camii), Myrelaion kilisesi (Bodrum camii), Pammakaristos kilisesi (Fethi- ye camii), Ayos Nikolaos kilisesi (kefeli mesçiti), Aya Maria kilisesi (Odalar camii), Aya Teodosia kilisesi (Gül camii) dir. Eski İstanbulun en eski ve karakteris- tik dinî yapılarından biri olan Aya İrini kilisesi Fetih- ten sonra cephanelik olarak kullanılmış ve bilahara As- kerî Müze olmuştu. Hâlen boştur.

Fetihten sonra yıkılmış olan başlıca kiliseler: Hav- variyun kilisesi ,Aya Anastasia, Aya Yani, Aya Eufe- mia ve Aya Tekla'dır. Devrinin en ünlü eserlerinden birisi olan Havvariyun kilisesi, Fetih sıralarında pek harap bir vaziyette idi. Bu sebeple Fetihten az sonra yıkılarak yerinde Fatih Camii inşa edilmiştir. Aya Anas- tasia'nın yerinde Sinan tarafından Sokullu Mehmet Pa-

Yılanlı Sütun

(29)

Buondelmonti'nin İstanbul tasviri

şa camii, Aya Yani'nin yerinde ise Onsekizinci yüzyılın en güzel mimarî eserlerinden olan Hekimoğlu Ali paşa camii kurulmuştur. Aya Eufemia'mn kalıntıları son za- manlarda eski Hapishane binasının altında bulundu. A - ya Tekla (Toklu İbrahim dede mesçiti) nin pek az kıs- mı hâlen ayakta durmaktadır.

b) Dünyevî yapılar: Büyük imparator sarayları- nın daha Bizans devrinde terkedilmiş olduklarına yu- karda işaret etmiştik. Bu sebeple Sultan Ahmet camii ile Marmara denizi arasındaki sahaya rastlayan Saray kalıntılarının büyük kısmı zamanla toprak veya yeni yapılar altında kalmışlardır. Bunların bir kısmı, bilhas- sa fevkalâde maharetle işlenmiş olan renkli mozayikler, 1935 yılındanberi bu mıntakada yapılan arkeolojik ka-

zılar neticesinde meydan çıkarılmıştır. Bu kazılara hâ- len devam edilmektedir (9), Son Bizans imparatorları- nın oturdukları sarayların bir parçasını teşkil eden E- dirnekapıdaki (Tekfur Sarayı) oldukça iyi bir şekilde muıhafaza edilmiş olup Eski İstanbulun kıymetli eserle- rinden birisidir.

Bu kategoriye dahil olan eski eserler arasında yu- karda kısaca bahsettiğimiz deniz ve kara surlarını zik- redebiliriz. Ayrıca Eski Şehre ait olan su tesisleri de mühim bir yekûn tutmaktadırlar. İmparator Valens za- manında, Dördüncü yüzyılın ortalarında, inşa edilen

«Bozdoğan su kemeri» pek empozan bir âbidedir.

Açıkhava sarnıçlarından Aetius (Çukurboston) As- par (Sultan Selim Camii yanında), ve Mokius (Altı

(30)
(31)

Panvinio'daki Hiüpodrom tr.sviri

Mermer Çukur bostanı) sarnıçları, kapalılardan ise Ba- zilik (Yerebatan), Filoksenos (Binbirdirek), Myre- Myrelaion (Bodrum camii) sarnıçlarıyle Sfendone için- deki «Soğuk Sarnıç» ı, Acımusluk sokağı ve nihayet Gülhane parkı içinde ve Topkapı sarayı ile deniz ara- sındaki, sahada bulunan Manganlar sarayı ve diğer sar- nıçlar (10) ilk akla gelenler arasındadır.

Vaktiyle Hippodrom'u ve forumları süsleyen diki- li taş ve sütunların başlıcaları bugün dahi ayakta dur- maktadırlar: Arkadius sütunu (Avret taşı), Konstantin sütunu (Çemberlitaş), Gotlar sütunu (Sarayburnu par.

kında), Marsiyan sütunu (Kıztaşı) ve nihayet Atmeyda nmdaki Theodosis ve Konstantin Porfirojenet dikili taş- ları ve Burmalı veya Yılanlı sütun bu kabil eserlerden- dir..

Son olarak sayın okuyucularımıza Eski İstanbulu tasvir eden birkaç gravür takdim etmek istiyoruz:

Bunlardan birincisi İstanbulu Fetihten evvel, 1420 yıllarında ziyaret etmiş olan Floransalı Christoph Buondelmonti'nin kuş bakışı plânıdır. Eser, Fetih- ten evvelki İstanbul ve Galatayı oldukça tafsilâtlı bir şekilde tasvir etmesi bakımından hususî bir değer taşımaktadır. Buondelmonti'nin 1422,de yazılmış olan

(Liber insularum) adlı kitabında bulunan (bu plânı, Du- cange ve Banduri bakır gravürü olarak teksir ettileı.

Hâlen Venedik, Vatikan, Paris ve diğer kütüphaneler- de birbirinden az çok farklı olmak üzere on kadar kop- ya mevcuttur. Resmimiz Paristeki elyazmasında bulu- nan plândan alınmıştır.

İkinci gravür Fetihten sonraki İstanbulu kuş- bakışı olarak tasvir eden - hâlen elimizde mevcut- en eski eserdir. Plânın orijinali kaybolmuştur. En eski nüshası Nürnberg'te Germanisohes Museum'da muhafa- za edilmekte olup Venedikte 1500/1550 yılları arasında tâbi ve gravür olarak tanınan G. Andrea Vavassore'nin imzasını taşımaktadır. Vavassore'nin ağaç oymasından yaptığı bu eser, bilhassa onaltmcı yüzyılda pek çok teksir edilmiş ve bu arada bazı ilâveler de görmüştür.

Eserde yalnız Fatih camiinin gösterilmiş olması, Oriji- nalinin Fatih devrinde, belki de G. Bellini tarafından yapılmış olması ihtimalini ortaya çıkarmıştır (11).

Üçüncü ve sonuncu 'gravür, Veronalı Rahip O.

Panvinio'nun eserinde yayınlanmış olup Atmeyda- nı ve yöresini göstermektedir. Bu eserin orijinali kaybolmuştur. Alt tarafındaki lâtince ibareden Ibu ori- jinalin, Fetihten az evvel meydana getirildiği anlaşıl-

(32)

Tekfur Sarayından iki sörünüs

maktadır (12). Hippodrom ve Saraylar mıntıkasının Onbeşinci yüzyılda ne kadar harap ve bakımsız olduk- larını göstermesi itibariyle Panvinio'nun eserinde bu- lunan bu resim dikkate şayandır.

(1) Topkapı sarayının ikinci avlusunda T. Tarih Kuruı- mu adıuıa yapılan kazı neticeleri hakkında bak: A. Oğan: 1937 yılında T. T. K. tarafından yapılan Topkapı sarayı hafriyatı, T. T. K. Belleten, 1940, sah. 317 ve devamı.

(2) Aya İrini kilisesi içindeki kazının neticeleri henüz yayınlanmamıştır. Bulunan parçaları kazı direktörü M. Ra- mazanoğlu'mun delâletiyle kazı yerinde gördük.

(3) Septimus Severus devri Hippodrom kalıntılarına Sul- tanahmette inşa edilmekte olan Adalet Sarayı arsasında rast- ladık. Buluntulardan bahseden kazı raporu İstanbul Arkeo- loji Müzeleri yıllığının 1952 sayı (No 5) sında tarafımıızdpT y aymlatnmıştır.

(4) Yedikuledleki Yaldızlı kapı'mn İmparator Tsodosios I. zamanftda zafer tâkı olarak inşa edildiği umumiyetle ka- bul edilmektedir. Geçen yıl İstanbul Üniversitesi Bizantoloji profesörü Schweinfurt: İstanbul Suru v.s- Yaldızlı Kapı (T. T.

K. Belleten, sayı 62, sah, 261 ve devamı) adı altında yayınla- dığı enterasa'n bir etütte bu zafer takının İmparator Teodosius II. devrinde inşa edilmiş olması lâzım geldiğini ileri sürmek- tedir.

(5) Bugünkü Tekfur sarayı ile Haliç arasındaki surla- rın geçirdikleri değişiklikler hakkında bu konu ile uğraşmış olan bilginlerin mütalâaları birbirinden oldukça farklıdır. Fe- ridun Dirimtekin son yıllarda yayınladığı eserinde (istan- bul'un Fethi, İstanbul 1949, sah. 84 ve devamı) mevcut lite- ratürü bir araya topladığı gibi bunlara kendi görüşlerini dle eklemiştir.

(6) Hendeğin bilhassa Edirnekapı, Topkapı ve diğer bü- yük kapılara rastlayan kısımları son yülarda âdteta sistemli bir şekilde doldurulmakta, ve bu suretle kazanılan düzlükler-

de çeşitli yapılar kurulmaktadır. Fetih ile çok büyük ilgisi olan bu tarihî hendeğin hiçbir suretle doldurulmaması lâ- zımdır kanaatındayız-

(7) A. M. Schneider (XV. Yüzyılda İstanbulun Nüfusu) başlıkla Türkçeye çevrilmiş olan etüdünie (T. T. K. Belleten, sayı 61, 1952, sah. 35 ve devamı) bu konuyu bertafsıil incele- mekte ve yukarda arzettiğimiz tahminde bulunmaktadır.

(8) Yukarda da arzettiğimiz üzre hâlen mevcut olan eski eserlerin pek mahdut bir listesini ve yalnız isim olarak verebiliyoruz. A. M. Schnedder, eserlerin mühim bir kısmını, bunlar hakkında mevcut literatürden de bahsetmek suretiyle, bir araya toplamağa muvaffak olmuştu (Bak: A. M. Schneider:

Byzanz, Vorarbeiten zur Topoğraphie und Archaeologie der Stadt, Berlin 1936). Ancak 1936 yılından beri bu hususta ya- yınlanan literatür henüz bir araya toplanmamıştır.

(9) Arasta kazıları ve bu civarda yapılmış olan diğer kazılar hakkımda mevcut literatür için: R. Duyuran: 1952 yı- lında Arkeolojik çalışmalar, Arkitekt, sayı 9/10, 1952, sah.

191 ve devamı.

(10) Manganlar sarayı ve bu sahada bulunan diğer sar- nıçlar için R. Demangel - E. Mamboury: Le Quartier des Maııganes et la premiere Region de Const. Paris 1939

(11) Mordtmann'm illeri sürdüğü bu ihtimal, Schneider tarafından (Haşiye 7 de sözü geçen etüt) -Fatih Camiinden başka bir ikinci Moschea- (Cami) kelimesinin Eski Saray ile Bedesten arasındaki sahada mevcut olması ve bunun da 1501 de başlanmış olaın Bayazıt camiinin yerini göstermesi lâzım geldiği düşüncesiyle - kabul edilmemekte ve eserin orijina- linin 15. ci yüzyılın sonunda yapılmış olduğu kanaati izhar edilmektedir.

(12) Schneidter bu eser üzerinde de (haşiye 7 de sözü geçeoı etütte) durmakta ve resmin kuzey-batı ucunda gö- rülen camiin Firuz ağa camiini gösterdiğini ileri sürerek Pan- vinio'nun gravürünün 15. ci yüzyılın sonunda yapılmış oldu-

ğunu kabul etmektedir. g.

(33)

1 — Maestro Costaıızio de Ferraranin 24x26 ebadmdaki tablosu

TOPKAPI SARAY MÜZESİNDEKİ FATİH PORTRELERİ

 l i K A R S A N ] j I"] „;<_ ]

le, benden de bu portreyi neye istinaden yaptığımı sor- maktadır.

Fatihin resmine Topkapı Sarayı Müzesindeki Y a z a n : R e s s a m

Bu sene Güzel Sanatlar Birliğinin 36 ncı yıl resim sergisinde Fatihin portresini teşhir etmiştim. «Arkitekt»

mecmuası İstanbul'un 500 üncü Fetih yılı münasebeti-

(34)

(Maestro Costanzio de Ferrara) nm 1470 senesinde yaptığı (24 X 26) ebadmdaki porteyi mesnet olarak al- dım (Resim 1).

Şurasını arz edeyim ki, Topkapı Sarayı Müzesinde Fatih Sultan Mehmedin bir çok portre ve minyatürleri var. Elde mevcut bu portrelerden bir tanesi müstesna, (o da çok dömi tonlu olması itibar ile klişeye iyi gelmi- yor idi), diğerlerinin fotoğrafilerini müzenin değerli müdürü saym Halûk Şehsuvaroğlu mecmuaya basıl- mak üzere lütfettiler.

Fatihin portresi denince, aklımıza evvelâ (Gentille' Bellini) Centii Bellini'nm 1480 senesinde yaptığı portre geliyor. Bu tablodan biri Venedikte (San Marko) kili- sesi kütphanesinde, diğeri de Londra'da (National Ga- leri) de olmak üzere birbirinin eşi iki tane olduğu söy- leniyor. Bana Venedikte (San Marko) kilisesinin kü- tüphanesinde bu tablonun bir eşini gördüğünü yüksek mimar Burhanettin Ongun söyledi. (National Galeri) sindekinin ressam (Zonaro) tarafından yapılmış kop- yası bizim Topkapı Sarayı Müzesindedir. (Resim 2).

Ne garip tecellidir ki, aslı (National Galeri) de

2 — (Gentille Bellini) nin National Galeri'deki tablosunun Ressam Zonaro tarafından yapılmış kopyası

kopyası bizim Topkapı Müzesinde ve yine ne garip te cellidir ki, beş aşıra yakın bir ömrü olan bu porte zamanın tahribatına maruz kalmış ve rötüş edilmiş Bunu sakit Osmanlı Hanedanı mensuplarından Sabih Sultan, bu sene sergimizi gezerler iken saym (Şali Berker) e söylemişler. Hakikaten insan bu portreniı konstrüksiyon hatalarını gördükten sonra bunları Bellini) Centil Bellini'nin 1480 senesinde yaptığı portr esnasında yapılabilmiş olacağını hemen kabul ediyoı

Eğer eldeki (Zonaro) nun kopyası aslına uygu ise, bu portreye dikkatle bakacak olursak, kafatas kemik teşe'kkülâtı ile eşkâli hariciyeyi veren adelelf rin yerlerinde olmadıkları görülür. Gözlerin yerleı bile burnun mesafesi ve aksi çok bozuktur. Bu bozul luk yalnız burada kalsa ona da şükür. Fakat Fatihi ağzı, üst dudak ve alt çene kemiği, bunlara ne diyf lim!. Gür bir sakal ve bıyık ile bunları örtmüşler is de, yine o bozukluk kendini göstermede.

Müzenin padişah portreleri galerisinde (Venedii ekolu namı altında yapılmış aşağı yukarı aynı ebad m tarzda müteaddit resimler var. Bunlar arasında heme hemen birbirinin aynı, iki de, Fatih portresi mevcut Yukarıda da bahsettiğim gibi, klişeye iyi gelmı diğinden birinin fotoğrafını buraya basamadık. Diğe;

ise (Resim 3 dür). Bunda alt dudak ve çene ileri fırli mış vaziyettedir. Bellini'nin, Fatihinde ise üst duda sarkıktır. Bu resmin heyeti umumiyesinde, dikkat fırçanın dost elinde olmadığı çekiyor.

(Resim 4) Selim Salis devrinde yetişen ressamla:

dan (Konstantin Kapudağ) mdır. Bu resim Venedi ekolu namı altmda yapılan portrelerin tamamen aks nedir. Burada fırça hoşa gitmek için kullanılmıştı:

Fakat Fatihin şahsiyeti ile hiç bir alâkası yoktur.

Fatih devri ressamlarından (Sinan) bey tarafıı dan yapılan Fatihin gül koklayan resminin üzerini durulması iktiza eder. (Resim 5)

Sanatkâr hüner göstermekten ziyade, Fatihin ki rakterini tesbit etmeğe çalışmış ve ona, diğer resimli rinden ayrı bir hususiyet vermeğe uğraşmıştır. Bu b ze bütün acemiliklerine rağmen asil bir portre kazaı dırmıştır. Sinan beyin şahsiyeti hakkında müteadd rivayetler var. Mustafa Âlinin yazdığı menakibi Hi nerveran'a nazaran, Sinan bey Bellini ile beraber İ tanbulda bulunan (Pavlo da Ragusa) nın talebesidi Ve devrinde (Nakkaşî) Sultanı) olarak vasıflandın mıştır. Halil Ethem beyin Elvahınakşiye kolleksiyon adlı eserinde ise, (Karabaceık) a atfen Sinan beyi doğrudan doğruya (Gentille Bellini) nin kendisi oldt ğu söylenmektedir. (Mastori Pavli) veya (Pavlo da Ri gusa) nm talebesi olan Sinan beyin yaptığı iş ile (Bel ni) nin yaptığı iş üzerinde insan biraz duracak olursı Sinan beyle Bellini'nin aynı şahıs olmadığı eserleriı den hemen kendini gösteriyor. Sinan beyin işi Şaı minyatürlerinin portre oluşudur. Sinan bey her ne ks

(35)

«Venedik» Ekolünde yapılmış bir Fatih Portre-i

dar Garplı hocalardan ders almışsa da, Şarklı kalması- nı bilmiştir. Bunun üzerinde bu kadar ısrarla durma- mın sebebi ufak bir şüphe dahi olsa, onun izalesi için- dir.

Devrinde Nakkaşî Sultanı ünvanı ile anılan Sinan beyimizi (Karabacek) in dedikisine, feda edemeyiz. Si- nan bey Türktür ve bize kıymetli bir eser bırakmıştır.

17 nci asırda yapılan ve yapıcısı cidden mahir bir usta olan (Resim 6) ile 3 üncü Murat devrinde yetişen ressamlardan Nakkaş Osmanın Hünername'sinde mev- cut müteaddit minyatürlerinden karakteristik iki ta- nesini koyuyoruz. (Resim 7) ve (Resim 8).

Bütün bu resimlere dikkatle bakar ve birbirlerile mukayese edersek, Fatihin eşkâli hakkında bazı esaslı ve umumî kanaate sahip oluruz. Evvelâ Fatihin en ka- rakteristik tarafı burnudur. Burun, ince, uzun ve ucu aşağı kıvrıktır. İkincisi kaşlarıdır. Onlar da ince uzun ve kenarları yukarı doğru bir kavis çiziyor. Elmacık kemikleri çıkık ve yanakları dolgun, fakat bu yüzün

umumî ahengine uygun vaziyette. Bu ise bize ucu sar- 4 — Konstantin Kapudağ'm yaptığı portre

jMAVMETO S

(36)

Fatih'in muhtelif Portreleri

(37)

9 — Ressam Âli Karsan'ın Fatih'in mevcut portrelerinden ilham alarak yaptığı Tablo.

Bu tablo geçen seneki Sergide teşhir edilmiş ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından satın alınmıştır

kan burnu ile bir şahin manzara ve heybeti vermekte.

Az ve kıvırcık sakallı. Bıyıklarının uçları sarkık ve dudak üstleri sünneti seniye üzere kesili. Kulak sarığın baskısı altında hafifçe öne eğik. Boyun kısa, ense ge- niş ve sağlam bir yapı.

Hulâsa tarihde /bir devir kapayıp bir yenisini açan Fatihin portresine insan arzu ve zevkle çalışıyor. Onun diğer fanilerden ayıran karakteristik taraflarını tuvale tesbit etmek, pek o kadar zor olmasa gerek. Fakat bsn-

ce en mühim ve en güç olan nokta, ona verilecek olan ruhda. Belki içimizden birgün bir meslekdaş çıkarak ve bize ne burunu ve ne de ağzı ile, bu yukarıdaki ta- riflere hiç uymayan bir şekilde, bambaşka bir Fatih sunacak. Fakat onun o fatihi öyle olacaktır ki, hepi- miz bilâ istisna işte Fatih diyeceğiz. Bunu da diyebil- memiz için, Fatihin düşüncesini, enerjisini, hulâsa açık bir kitap okur gibi bütün şahsiyetini yekden göreceğiz.

Ne mutlu, o sanatkâra!...

(38)

OSMANLI SULTANLARI ZAMANINDA CEVAMI-I-ŞERİFE SULARI

Yazan: Saadi Nazım Nirven

Fetihten sonra İstanbul, büyük bir şehircilik üs- tadı olan Fatih II. Sultan Mehmed'in elinde kısa bir bir zamanda süratle değişmeye başladı. Şehrin imarm- daki bu çalışmalarda hükümdarlarından aldıkları e- mirler ve örneklerle adları hâlâ İstanbulun geniş semtleri üzerinde kalmış serdarlar, Vezirlerden başka daha mütevazi mevkilerde bulunanların ufak mescit- lerinin etraflarında kurdukları beş on hanelik mahal- lelerile hizmetleri de görülüyordu.

Fatih harp tekniğindeki bilgisinin sonsuzluğu ka- dar bir şehir imarında da büyük dehaya sahipti. Os- manlı İmparatorluğuna yeni bir baş şehir hediye eder- ken onun ilk ihtiyacı olan, suya da lâyık olduğu önem- li mevkii vermişti.

Fatih II. Sultan Mehmed tarafından şehrin suyu- nun temini hususunda alman ve tatbikolunan bu ka- rarlar o kadar esaslı olmuştur ki, muakibi olan hü- kümdarlar zamanında, son yarım asra yakın bir zama- na kadar daims aynı yollardan yürünmek suretiyle tatbikine devam edilmiştir.

Şehrin coğrafî vaziyeti ve yakınlarında geniş akar bir suyun bulunmaması dolayısiyle mebzul bir mik- tarda su temini ancak sunî vasıtaların yardımiyle ola- bileceğini gösteriyordu. Bizans müverrihlerinden Kı-i- tovulos'un yazdığı gibi «şehre su getirmek için kemer- ler yapılmış ve cetveller açılmıştır.»

O zamana kadar Şarkî Roma İmparatorluğunun ilk yüzyıllarından kalma ve onların «Su köşkü» tâbir ettikleri ufak dereciklerin başında kurulan su toplama hazneleri yerine Fatih II. Sultan Mehmed bu tesisler civarında ilk su bendinin, bugünkü «Büyük bend» in tevkif duvarını yükseltmiştir.

Fatih devrinin kıymetli tarihçisi Dursun Beyden

«Kırkçeşme» olarak ilk adını öğrendiğimiz bu zengin

su tesisleri İstanbulun büyük bir kısmına su getirmiye başladı. Bu su yolları bütün Halicin kıyılarına ta E- yübden surlar içindeki semtlerine su vererek, Marma- ranın Yedikule sahillerindeki mahallelerine kadar su dağıtıyordu. Yalnız bu suların Belgrad ormanların- da toplandıkları yerlerin İstanbulun tepelerinden aşa- ğı bir durumda kalması Fatihin kurduğu muhteşem ca- mii ile geniş müştemilatına başka kaynaklardan su a - ranmasını icabettirdi.

Bugün Halkalı diye adlandırdığımız şehir civa- rındaki tepeciklerin eteklerinden (Fatih ve Şadırvan suları) getirtildi. Fatihin şöhretli müverrihi Dursun Beyin bildirdiği gibi şehre su getirmek için bütün yay- laların suları toplanarak bir nehir gibi akıtıldı.

Trakya yollarının aralarından geçtiği bir takım tepelerin ve köylerin civarındaki kaynak sularını Türk mimarları bir takım su kubbeleri içinde toplayarak künklerle ve levha kurşunları kıvırarak yaptıkları kurşun borularla şehrin yüksek tepelerine çıkarmışlar- dı- Fatihle başlayan ve Osmanlı tarihinin en namlı sul- tanlarının adını taşıyan, İstanbulun penbe ufukları ü- zerinde Şarkın o füsünkâr ve harikulâde cazip güzelli- ğini veren narin beyaz minareli geniş kubbeli, o muh- teşem din abidelerinin hepsinin çeşme, şadırvan, ve se billeri bu kaynaklardan su almışlardır.

Fatihin şehre su temini hususunda gösterdiği bu yol o kadar muvafıktı ki, biraz evvel dediğimiz gibi a- sıılarca Osmanlı Sultanları ile onların vezirleri daima hayratlarının sularını ve şehrin ihtiyaçlarını aynı kay- naklar üzerinden temine uğraşmışlardı.

«Fethi mübinden» sonra şehrin yedi tepesinden biri üzerinde kurulan hükümdarın camii bugün Hal- kalı diye adlandırdığımız şehir civarındaki tepecikle- rin eteklerinde «Fatih» ve «Şadırvan» suyu adlarile gelirken, surlara yakın Padişah'm isteğiyle tesis edil-

(39)

mış Turunç bahçelerinin «Turun çluk» suları da şehre veriliyordu. Fatih suları camiin sıra musluklarına, şa- dırvanın yaldızlı kubbesi altındaki mermer havuzuna akarken, su yolunun künkleri, kurşun boruları şehrin içine doğruda uzanıyordu. Bu sular Romalıların kapi- tolu yerindeki Fatihin Eski sarayı ve Sarayburnunun yeşillikleri içinde gömülmüş Topkapı sarayının bahçe- lerinde Fatihin çeşme ve havuzlarının fıskiyelerinden bir ziya ve nur akışı ile dökülüyordu.

Fatih II. Sultan Mehmed şehre su temini için iki büyük tesis vücude getirmişti. Biz burada Fatihin Kırkçeşme bend sularını yazımızın çerçevesi haricin- de bırakarak, onun ilk kurduğu Cevamî-î-Şerife sula- rını ve bunların ondan sonraki yıllarda inkişafını gö- relim. Fatihin oğlu Bayazıd'da babasının Şarkî Roma- nın kapitolü üzerinde kurduğu Eski Sarayın civarın- da boş bir Roma formunun üzerinde, yüksek çınarla- rından dökülen parlak yeşil aydınlıklarda, zarif revak- larınm güneşle dolu mermer semtlerinde güvercinle-

rin kanat çırpıntılarının tatlı sesleri uzanan, Osmanlı İmparatorluğunun binbir hatırasını saklıyan Bayazıd camii ile civarının mamuresini yükseltti. Medreseler, kütüphaneler, hamamlar. Bütün müştemilâtı ile sula- rını, Halkalı tepelerinin yeşil yamaçlarından süzülüp musann, kubbelerde toplanmış Bayazıd suyunun künk- lerinden alıyordu.

Gerek Fatihin ve gerek oğlunun sularının Bayazıd meydanındaki Eski Sarayın bulunduğu tepeye kadar gelebilmesi, bu su yollarının kiinklerinin Şarkî Roma- dan kalma Bozdoğan kemerinin üzerinden geçmesini icabettiriyordu. Fakat ilk yapısı Valens'e atfedilen bu kemerde, tıpkı İstanbulun bazı yapıları gibi, fetihle beraber müteaddit defa yapılan tamirler ve bazı kı- sımlardaki baştan yapılan ihyalarla bugün gördüğü- müz gibi, bir Türk kemeri halini almıştır. Bu tarz ko- nuşmamıza hak verdiren Baş Vekâlet arşivleri bir ve- sika saklıyor.

(Devamı 64 üncü sahifada)

(40)

M İ M A R Î T E D R İ S A T I N D A Y A P I L M A S I G E R E K E N R E F O R M

Pariste «Cercle d'etudes archileeturales» ismi altındaki Mimarlar Cemiyetinin mimar tahsil hakkında açtığı ankete gelen cevaplardaki bir tanssini l'Architecture d'Aujous d'hui mecmuası neşretmektedir. Bu mühim problem, hakkında A- A.

ayrıca kendi de bir anket açmıştır .ve buraya bütün dünya mimarlarını alâkadar olup fikirlerini bild'irmiye davet etmek- tedir. Aşağıdaki yazı bu ankate gönderieln bir esvaptır.

Mimarî tedrisatma r.it reform meselesi muhtelif noktainazarlara göre tetkik edilebilir. Biz burada mev- cut tedrisat sistemini tenkit etmekle veya bunu tekem- mül ettirmek yollarını aramakla meşgul olmayıp Mi- marlık mesleğinin istihalesini nazarı itibare alacağız.

Halihazırda basit bir inşaat yaptırmak ve günlük meseleleri halletmek için,, her hastaya bakan pratik doktora lüzum olduğu gibi, pratik mimara da ihtiyaç vardır. Yapı tekniğindeki süratli yenilikleri büyük kü- çük bilcümle inşaatta günden güne çoğalan yeni malze- me ve yeni inşaat usulleri ile çalışan mütehassıs mü- hendislerin tekliflerini kontrol ve ahenkleştirmek için mimarın müdahalesi lâzımdır.

Normal binaları yayan bu gibi iyi inşaatçılardan yalnız iyi bir tahsile dayanan esaslı tecrübelerle müceh- hez olması istenmektedir. Yukardaki misali tekrar ele alarak sorabiliriz ki, kitapları arasında mütalâa ile va- kit geçiren ve hastaları ile daima meşgul olmayan bu mahalle doktoruna ne kadar itimat edilebilir?.

Bu pratik mimar ordusunun yanında ve bunların çalışmalarını iyi hedeflere sevk için sırabaşı veya or- kestra şefi diyebileceğimiz heyeti umumiyeyi gören ve tertipliyen, ve orijinal aramaları ile mimarî hareketle- rini ileri sevk eden şeflerin de bulunması lâzımdır.

Fransada hali hazırda sekiz-on bin mimar vardır.

Noksan olan cihet bunlar arasında büyük şeflerin ol- maması değil fakat mimar kitlesinde, pratik ve ihtisa- sın olmamasıdır. Bu sekiz on bin mimar içerisinden an- cak bin beş yüzü yapı yaptırmaktadır. Haritacı, messa- lı„ sigorta eksperi, irat tahsildarı, maliyeci, edebiyatçı, meclisi idare âzası gibi işlerle iştigal eden mimarlar a- sıl mesleklerini bir ilâve iş gibi kullanmaktadırlar. Bu durum neden hasıl oluyor. Fikrimizce bu durum, kıs- men günlük yapı işleri için iyi inşaatçı yetiştirmemek- ten ileri gelmektedir.

Bugünkü tedris sisteminde Pariste bir tek Güzel Sanatlar Mektebinin mevcut olduğu ve programlarının pratik mimardan ziyade artist mimara göre yapıldığı görülür. Bu sebepten mimarî tedrisatında yapılacak re- form meslekten inhirafların önüne geçecek meselelerin

heyeti umumiyesi için bir hal şekli bulmayı istihdaf et- melidir. Bu mesele Paris Güzel Sanatlar Mektebinin İslahından daha mühimdir ve bu İslah işini de içine al- maktadır.

Biri diğerine bağlı iki prensip meselesinin hâkim ol- maktadır. Birincisi mimar, artist olarak konuşEibilmez- den evvel inşaat yaptırmasını bilmelidir. Ekseriyetle karışıklığa sebebiyet veren artist tâbiri bir sıfat olarak alınmalı ve insan fennî bilgilerine ve tecrübelerine hâ- kim bir duruma geldiği zaman bir vasıf olarak kullanıl- malıdır. Fen için diploma mevcut olabilirse de güzel sanatlar için diploma olamaz.

Binaenaleyh mimarî tedrisatı bir taraftan teknik kıymeti kolayca ölçülüp mukayese edilebilen ve bir diploma ile tespit edilen inşaatçı yetiştirmek, diğer ta- raftan artist vasfına malik olanlara bu kıymetlerini gösterebilmek şansını vermek esasına dayanmalıdır.

Bu cihetle mimariye inşaatçı - ve artist - gibi iki esas kutbu arasında cereyan edecek kademeli bir tedri- sat usulü teklif etmekteyiz.

3-4 sene üzerine teşmil edilen birinci kademe ted- risat ile Mimarlık mesleğinin esas tekniği öğretilmeli- dir. Bu tedris ile müşterek lisan kullanan bir takım şahıslar meydana çıkar ve bunlardan en istidatlısı im- tihan geçirdikten sonra mimar lâkabını alır. Tedris za- manında ceste ceste yapılacak elemeler ile diğer tale- beler kabiliyetlerine göre desinatör, mimar, veya büro şefi gibi vazifeler görmiye hazırlanır.

Paris Güzel Sanatlar mektebi bu suretle programı- nın bütün iptidaî kısmından kurtulduktan sonra haki- katen artistik ve yüksek bir tedrise tbaşlıyabilir. Bura- da mektep tâbiri ile okutmaktan ziyade Sanata alıştır- mağa, ikaz etmeğe, düşünce kuvvetini ve görüş geniş- liğini inkişaf ettirmeğe çalışmak en mühim meseledir.

Diploma almış mimarları veya başka mektep uyuk- larından dinleyici olarak gelmiş olanları müsabaka ile içine alan Güzel Sanatlar Akademisi, mezunlarına yal- nız (Güzel Sanatlar Akademisi mezunu) lâkabını verir ve bu lâkabı taşıyan mimarın artistik yüksek kabiliyeti . bu surette tezahür etmiş olur. •

Bu esas fikre dayanan tedrisat reformu bütün sa- natlarda küçük çıraktan büyük patrona kadar teessüs eden ve mimarlıkta henüz teessüs etmemiş olan kade- melerin meydana gelmesine ve asrın ihtiyaçlarına ce- vap verecek personelin yetişmesine yardım edecektir.

A. A. 45 inci sayısından tercüme eden

Sfirmisa S. Demiren

(41)

Bu sayfiye evi Feneryolundaki Gazi Muhtar Paşa Koruluğu namile maruf olan ve bilahare ifraz edilen a-

F E N E R Y O L U N D A B İ R S A Y F İ Y E E V İ Y. M i m a r R e b i î G O R B O N

razinin içinde inşa edilmiştir. Arsaki büyük ağaçları kesmemek için bina boş sahaya sığacak şekilde etüd

l V

ANTRE

S A L O N - H O L M U T F A K O D A

W.C HİZMETÇİ ODASI

v

Kat plânları

SiCINCItCAT "DLÛNI --"1:100

a 7 9

AO 9

A\

ÇALIŞMA ODASI ÇAMAŞIR VE ÜTÜ YATAK ODASI BANYO , W.C YATAK ODASI BOŞLUK (HOL)

(42)

Ool ve Şömine

edilmiştir.

Planın tanziminde, küçük olan inşaat sahasından azamî istifade ve küçük olan ev sahası içinde büyük hacim tesiri elde etmeğe çalışılmıştır. Umumiyetle bir

Sayfiye evinin hususiyet ve ihtiyaçlarının serbest bir plan dahilinde teminine ve bahçe ile evin imtizacına gayret sarfedilmiştir. Bu itibarla bina tamamen bir say- fiye evi karakterini haizdir.

Merdivenin muhtelif görünüşleri

(43)

Evin muhtelif görünüşleri ve kesit

(44)

İŞ BANKASI BALAT AJANSI T Ü R K İ Y E İ Ş B A N I I A S I K Ü Ç Ü K A J A N S B İ N A L A R I

Yüksek Mimar Muallir.ı Halit Fenıir ve Feridun Akozan

Türk Bankacılığının her zaman önderliğini yapan Türkiye İş Bankası, 1952 senesinin son altı ayında İs- tanbulda birçok ajanslar açarak yeni bir hamleye giriş- miştir. Kazlıçeşme, Şehremini, Şişli ve Balat ajansları bu hamlenin dört noktasını teşkil etmektedir.

Bunlardan ilk üç tanesi mevcut binalar içinde ter- tip edilmiş olup, yalnız Balat ajansı lojmanlı ve yeni bina halinde inşa ve tertip olunmuştur.

Her dört ajansta da bankolar, aynı zamanda büro olarak kullanılmak üzere tertip edilmiştir. Ajanslarda duvarlar ve tavanlar sunî malzeme ile kaplanmış olup flüoresantlı ışık tertibatı tavan içine gömülü olarak ya-

(45)

Referanslar

Benzer Belgeler

Basılmıyan yazılar

Belediyemiz, İstanbul'un dört yıllık imâr programını ilân etmemiş olduğu için, hemşehrilerin inşa ettirecekleri bü- tün binalar muvakkat inşaat kategorisi- ne

Nihayet imâr, is- kân ve mesken gibi, her biri birer dev mesele olan işlerle, müstakilen uğraşa- cak bir Vekâletin kurulmasını falihayır sayabiliriz.. Bu üç meselenin,

Velhasıl, gerek komitenin ziyaret programından anlaşılacağı, gerekse bu tetkiklere iştirâk etmiş Olan mimar- lar odası delegelerinin kısa raporlarında belirttikleri şu

Kabataş iske- lesi ile Beşiktaşdaki Hayrettin iskele- sinin, trafik meselesi bir kül olarak etüd edilmedikçe ve şehircilik mütehassısları bu problemi önce proje üstünde

Galata'da büyük bir İş hanı bir ban- ka tarafından bir sene önce, yarısı kadar fiyat bulunmadığı halde, 3,5 milyon lira- ya satın alınmıştır.. Akabinde, içindeki

Belediyemiz mesken için ayırdığı fonu, büyük caddelerde, orta sınıfın otu- rabileceği 3 ve 5 odalı dairelere hasre- decek yerde, bilhassa (gece kondu) ya-

Bir yapının, malzeme ihtiyaçlarının ancak % 10 veya 20 sini vererek, üst ta- rafı için, onu karaborsaya sevkedecek yerde, bir çok memleketlerin ikinci dün- ya harbinden