• Sonuç bulunamadı

A h m et R e f i k ' in

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "A h m et R e f i k ' in"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A h m e t R e f i k ' i n

T ü r k M i m a r l a r ı

a d l ı e s e r i h a k k ı n d a M i m a r N e c m e t t i n E m r e - İzmir

Kitabın ismini görünce şarktan garba yer yüzünü ziy-netlendiren Türk mimarlarından malûmat edinilebileceği ze-habına düştüm. Sahifeleri karıştırdım. Kitabın fikristi hemen şudur: Mimar Sinan, Mimar Davut, Mimar Kasım, Mimar Mustafa; İstanbulda yapı işleri, başmimarlar, Sinana ait ve-sikalar, Davuda ait vesikalar.

Fihrist te gösteriyor ki Bay Ahmet Refiğin (Türk mi-marları) gibi çok geniş bir mevzu ifade eden kitabında As-yada, Afrikada, Avrupada çalışan eski Türk mimarları şöyle dursun, Fatihten evvelki Osmanlı - Türk mimarlarının ma-lûm olanları bile kitaba girmemiştir.

Fihrist sırası ile sahifeleri açalım:

Müellif, Mimar Sinana tahsis olunan satırlarda İstanbu-lun fethinden sonra şehri süsliyen güzel eserlerin sahipleri Si-nanı Atik, Mimar Ayas (1), Mimar Hayrettin, Mimar Kema-lettin, Mimar Acem Aliden muhtasaran bahsettiği halde Türk-Osmanlı mimarisinin birinci, ikinci devirleri dediğimiz Bursa ve Edirnedeki eserlerde çalışan ve ismi malûm olan Türk mimarlarından bahsetmiyor.

Bursada Yıldırım merkadinin kapısındaki

Kad vekual ferağ min hazihil imaretu'l mubareke alâ yedul pbdüzzaîf alî ibni hasan

kitabesi Hasan oğlu Ali isminde bir mimarı bildirir. Yine Edirnede Ulucamide çalışan Konyalı Mimar Hacı Alâeddin ve Ömeri tanıyoruz. İstanbulda Denizaptal Mescidi karşısındaki hanenin bahçesinde medfun bulunan ve Fatihle beraber İstanbula gelen Mimar Şücaı biliyoruz. Şehremininde kendi yaptığı Denizaptal mescidinin mezarlığında medfun bulunan (Mimar Ilyas bin Abdullah) ın ismine de tesadüf edemiyoruz. Şehremini camiini de bu mimar inşa etmiştir. T a r i h i vefatı (958) dir.

Mimar Sinana tahsis olunan satırlar Bay Ahmet Refiğin şimdiye kadar neşrettiği makalelerile (Âlimler ve san'atkâr-lar) ve (Mimar Sinan) unvanlı kitaplarındaki yazılarından ihtisar suretile meydana getirilmişlerdir.

Halbuki Sinanın hususi hayatı ile onun halk arasında söylenen bir takım menakıbını ihtiva eden eserlerden alınan malûmat ile son senelerde neşredilen Mimar Sinan vakfi-vesinin de mevzuu bahsedilmesi Sinan hakkındaki bazı yanlış malûmatın düzeltilmesi noktasından da muvafık olurdu.

Mimar Davuda tahsis olunan satırlar (Âlimler ve san-atkârlar) daki malûmata bir şey ilâve etmiyor.

Mimar Koca Kasım için yazılan kısmın gayet noksan ve Kasım gibi Türk mimarisine güzel eserler hediye eden bir san'atkârın hayatını ifadeden çok uzak olduğunu yazmak mecburiyetindeyim.

Bay Ahmet Refiğin (mimarlıktaki meziyetinden ziyade siyasetteki nüfuzu ile mahiyetini gösteren...) diye tavsif et-tiği Kasım Ağanın saraydaki mevkii ve Köprülüleri sadarete getirmek için sarf ettiği nüfuz uzun uzadıya yazıldığı halde

ancak Sultan İbrahim ve Dördüncü Mehmet zamanlarında (Sultan İbrahim ahırlarından başka) tarihte inşaat namına büyük bir eserine tesadüf edilmediği ve Sepetçiler köşkünün zamanında tamir edildiği ve Arnavut Belgradında da bir çeşmesi olduğu zikrolunuyor. Mahalli velâdeti, hayatı, vefatı ve mezarı hakkında hiç bir malûmat verilmiyor.

Halbuki Mimar Kasım siyaset hayatındaki nüfuzu ile memlekete yaptığı hizmetler kadar Türk mimarisinde de mevki kazanmış ve eser vücude getirmiş kudretli bir mima-rımızdır.

Mimar Kasım Ağa Yanyada dünyaya gelmiş olup A-masyalı Sadi Çelebinin kölesi idi. O zamanın usullerine göre merahili katederek sermimarı hassa olan Kasım Ağanın vü-cude getirdiği eserler Bay Ahmet Refiğin yazdıklarından çok daha fazla ve ehemmiyetlidir.

Kasım Ağanın 1048 senesi Zilhiccesinde Amasyanın Gil-giras nahiyesinde Kalburcu karyesini ba temliki Sultanî vak-fedip hasılatını Amasyada Sultan Beyazıt camiinde dersiye olarak vakfeylediği zaman sermimarı hassa (2) olduğuna göre bu tarihten, azledilip Geliboluya nefyi tarihi olan (1053) se-resine kadar ve mimarbaşılığa - ikinci defa - tayininden (1054) Köprülü Mehmet Paşanın sadaretine (1068) kadar vücude getirieln belli başlı eserleri o zamanın usullerine göre başmimara maletmemiz icap eder.

1050 senesinde Topkapı sarayında inşa olunan İftariye kameriyesi ile Bağdat köşkü evleviyetle Mimar Kasıma aittir. Yine 1050 de ikmal olunan Üsküdarda Mahıpeyker Kösem Valde Sultana ait Çinili cami (3) de Mimar Kasımındır.

Bağdat köşkünün bediî kıymeti ve Çinili camiin çinileri, bilhassa bir hususiyet ifade eden mermer minberi, bugün Barok nakışlar altında örtülmüş olan kabartma nakışları, Kas'mın san'atındaki kudret ve kabiliyetine en büyük de-lidir. Mimar Kasım hayatta iken Üsküdarda Karacaah-metts Bağdat caddesi üzerinde kabrini inşa ettirmiş olup bu-rada görülen mermer sandukanın inşa tarzı ile Çinili cami hatiresinde bulunan lâhitlerdeki Stil ve işçiliğin de ayni ol-ması bu camiin Kasıma ait olduğunda şüphe bırakmamak-tadır.

Çinili cami ile Atik Valde camii arasında bir semte el'arr Kasım Ağa unvanı verilir ki bunun da Mimar Kasıma izafe edilmiş olması çok muhtemeldir.

Kasımın mezar taşında şu kitabe vardır: Hazreti Sultan Murat gaziye nuş eder şahu geda bi iştibah ol ser mimar olan pestu penah sihhatinde kabrini hazr eyledi yani ol kasım ağa ibni ali ademrezi mağfur ola cürmü günah dileriz olsun muini evvelallah Vehbiya di merkadin tarihini çok bilUr aher bu mevtin camını cennetu'lme'va kıla ol padişah

(2)

eserlerdendir. Yine Çinili cami vakfından olan ve Mahıpeyker Kösem Valde Sultan tarafından yaptırılan Valdehanı da Mi-mar Kasımındır.

Mimar Mustafaya tahsis edijen kısımda Mimar Kasım hakkında yazılan yazılar kısmen tekrar edildikten sonra vaktile İkdamda ve (Âlimler ve san'atkârlar) da neşredilen m a -lûmat tazeleniyor.

İstanbulda yapı işlerini de maksada göre nakâfi bul-duk. Eski Türk mimarlarından bahsedilirken yalnız İstanbul-daki yapı işlerinden m u h t a s a r a n bahsetmek doğru olmayıp belki Tanzimata kadar gerek İstanbul ve gerek taşradaki imaretin şevki idare usullerinden ve o zamanki teşkilâttan bahsedilmesi icap ederdi. Bu kısımdaki yazılarda hiç bir sıra takip edilmiş değildir. Bilhassa son Mimarbaşı olan Abdül-halim Efendinin yeni teşkil olunan ebniyei hassa müdürlüğü-n e tayimüdürlüğü-ni ve bumüdürlüğü-na sâik olamüdürlüğü-n Mimarbaşı - Şehremimüdürlüğü-ni vezaifimüdürlüğü-nimüdürlüğü-n tevhidi sebepleri çok mühimdir. Tanzimata kadar muhtelif zamanlarda yazılan buyrultularda, evkaf kayıtlarında ve diğer vesaikle Evliya Çelebi Seyahatnamesinde hayli tafsilât vardır. Bilhassa Tanzimattan sonra yapı işleri, ıslahı turuk hareketleri ve son neşrolunan yapı ve yollar kanununa ka-dar hükümetin ve İstanbul Şehremanetinin muhtelif zamanlardaki müteaddit teşebbüsleri, icraatı vardır. Bunlar h a k -kında hiç olmazsa İstanbul Mektupçusu Bay Osman Nurinin çok kıymetli kitabı kadar (Mecellei umuru belediye. Cilt 1) olsun malûmat verilmeli idi. Hele Divanı Hümayun kuyudatı-na istikuyudatı-naden bazı tahdidattan bahsederlerken ( fazla çar-dak ve şahniş çıkarılmamasına da dikkat olunurdu. Saçak-lar kerpiçten yaptırılırdı...) suretindeki yazıSaçak-ları bü kitabın biraz acele ile intişar sahasına çıkarılması arzusuna hamle-diyoruz.

Türk mimarisinde kerpiç gibi mukavemetsiz bir madde ile saçak yapıldığı ve halkın buna icbar edildiği vaki değil-dir. Ancak, yangınlarda saçakların sirayete vasıta oldukları düşünülerek 21 Cemaziyülevvel 967 senesinde G a l a t a Kadı-sına yazılan bir hükümde: Y a n a n evler yerine yapılacak bi-nalarda saçak yaptırılmayıp (Kirpi) ile yaptırılması emro-lunmaktadır (5). Kirpi saçak, duvarların üst kısımlarında tuğla levhalarının köşeleri duvar sathından dışarı çıkarıl-mak ve üstüste. bir . kaç sıra teşkil etmek üzere yapılan ve duvarı m u h a f a z a eden bir nevi kârgir imalât olup bununla kerpiç saçak arasında hiç bir münasebet yoktur. 1130 tarihli bir hükümde de bu tekit edilmektedir (6). Mimar Sinandan sonra mimarbaşılar arasında Sultan Ahmet Mimarı Sedefkâr Mehmet Ağaya tahsis edilen satırları da nakâfi bulduk.

Türk - Osmanlı mimarisinin en güzel eserini meydana getiren, san'atta teceddüde doğru kuvvetli hatveler atan Mi-mar Mehmediıı hayatı tetkike değer bir mevzudur. Bilhassa Mimar Mehmedin zamanı yazıcılarından Cafer Efendiye yaz-dırdığı (Kitabülmimariye) unvanlı eseri kendi menakıbm-dan bahsettiği gibi o zamanki mesai sistemi ve mimar yetiş-tirilmesi usulleri hakkında da etraflı malûmatı ihtiva et-mesi itibarlle Mimar Sinanın Sai Çelebiye yazdırdığı (Tez-keretülbünyan) dan d a h a mühimdir. Mimar Mehmedin kendi ifadesine göre: Süleymanı Kanuni'nin son senelerine doğru 970 de devşirme acemi oğlanı olarak İstanbula getirilip beş yıl ulûfesiz durduktan sonra Sultan Süleyman türbesinde bir sene bahçe bekçiliği etmiştir. (Bir seneden sonra has bahçeye girip varup içerisine dahil oldukta görseki bir makamda a -cemi oğlanları taifesinden güruh güruh cemolup a r a yerle-rinde yine taifei mezbureden bir şahsı dıraz önüne bir kaç türlü saz dizip berayı izharı marifet birer birer eline alıp

anları istimal kılıp envai makamat ile nağamat ve esnaf te-rennümat ile taksimat gösterüp bülbül gibi nalişler kıldıkça taifei mezbureflen her biri bire aferin, bire aferin bundan öz-ke sefa ve sulfcan^k .v,e bu sanattan ziyade kâmıranlık. olmak ihtimali yoktur, diye sazendel mezbura envai vücuh ile t a h -sinler ve hezar aferinler deyüp ağayı mumaileyh bu hali mü-şahede idicek) kendisinde musiki tahsiline bir heves uyan-mıştı. Hemen cebinde ne varsa o sazendeye vererek ondan taallüme karar verdi. Resim, musiki ve mimari gibi sanayii nefise şubelerinin birbirine olan irtibatına misal olmak üzere Mehmet Ağa dahi sanayii nefise hissile doğmuş olduğu ve bu hissin evvelâ musikide zuhur ettiği görülüyor. Mehmet Ağa bir çok zaman kemali şevk ve gayretle musiki tahsil ey-ledikten sonra bir gün rüyasında bir alay sazendegân ile te-ferrüce gittiklerini görmesi üzerine rüyasmı tabir ettirmiş ve kendisine musikiden fariğ olmak gerektir, dediklerinde o s a n a t t a n rücu ile töbe ve istiğfar eylemiş idi. Mehmet Ağa bir gün yine (has bahçeye revan olup idmanhane yanına var-dıkta belki birisinin içerde pervaz edip manendi sedayı saz kulağma bir avaz iriştir diye nedameti uzma ile bahçe içinde bir â m a gibi kâh ol yana, kâh bu yana gezüp gider iken gör-diki Sedefkâriler kârhanesinde bir şab destinde bir kitap tu-tup okur, fasıl fasıl okudukça yine dönüp onlara naklü tefhim eder. Meğer okuduğu ol kitap ilmi hendeseye müteallik imiş, ağanın kemali teveccüh ile kulak t u t u p istima ettiğine cüm-lesi meğer açmazdan mukayyet olmuşlar imiş. Ol kitap okuyan şahsı şaba hitab idüp didiler ki ağa hazretlerinden ötürü: İşbu ferzent senin tahkikatım pesent kılıp sedefkârlık ve mimarlık sanatlarına arzumend oldu. Sahibülkitap olan şab dahi.. Bir an içinde anı tcerübe ve imtihan etmek asandır. Keser ile bir kirişe vurup bir mahallinde nişan idin. Andan sonra ol keseri tsfe'ülen eline verin ol dahi alup mütevek-kilen alellah savurup vursun eğer keser ol nişan olan yere gelürse andan meylü kabiliyeti zâhir ve bâhir olup sonra sanatta dahi ziyade üstad ve mâhir olur deyüp imtihan ey-lediler. Ağa dahi musiki tahsil eylediği zaman elini tâziyane ile idman eylediğinden Bismillâh diye keseri salup ol nişane vurup bir d e f a d a asla ve kat'a ve tehallüf itmeyüp a n d a olan üstatlar keser salışına hayran kalıp dedilerki destü bazuna kuvvet, Hak Tealâ Hazretleri seni muammer eyleye. Sedef-kârlık ve mimarlık bin başı senin hakkındır...

Mehmet Ağa ise rüyasmı tabir ettirdiği zattan sual ede-rek istizan eyleyüp aziz dahi mürakabeye varup bu san'atın kendisine münasip ve sezavâr olduğunu ve ekser cevamii şe-rife, mescit, medaris, cüsur, tekye, kal'a ve sur bilcümle hay-rat ve hasenât gibi faideli asar husule getireceğini beyan bu-yurmalarını müteakip 977 H. tarihinde bu sanata dahil ol-muştur. Mehmet Ağa din ile ziyade takayyüdü olmakla artık bütün alâtı musikiyesini balta ile hurdehaş eylemiş, sedefkâr-lık ve mimarsedefkâr-lık sanatını bihakkin tahsile koyulmuştur.

(3)

(Kemendan) işleyüp takdim eylemesini müteakip İstanbul kadılığına muhzırbaşı tayin edilmiş ve mütevaliyen (Bostan Zade Sun'ullah) (Ebüssuut Zade Mustafa Efendi), (Şem-seddin Efendi) gibi dört kadıya muhdırbaşı olmuştu. Bilâhara Hüsrev Paşa Diyarıbekir Beylerbeyi olmakla Mehmet Ağa Müsellim olarak gönderilip Hüsrev Paşa Diysrıbekire vardık-tan sonra Ağayı müşarünileyh Âsivardık-taneye gelüp Paşanın kapı kethüdası olmuş ve ondan sonra Hüsrev Paşa Şam Beyler-beyi olmakla Ağayı müşarünileyh yine müsellim olarak gidip bilâhara Havran nahiyesi hâkimi olmuş ve ol asırda Şam hüccacınm kafilesini basan Arap asîlerini tenkile muvaffak olmuştur. Bu hal Hüsrev Paşanın hasedini mucip olmağla Mehmet Ağa İstanbula avdet etmiş ve 1003 H. senesinde İs-tanbulda Su Nazırı olup sekiz yıl hizmet etmiştir.

Mimar Sinan vefat ettikten sonra yerine Mimarbaşı olarak Davut Ağa ve o dahi vefat edince Dalgıç Ahmet Ağa geçmişti. Mehmet Ağa ile Ahmet Ağayı ayni üstad yetiştir-mişti. Ahmet Ağanın vefati ile 1015 H. Cemaziyyülâharasının 8 inci Çarşamba günü Mehmet Ağa Mimarbaşı tayin olun-muştur.

Mehmet Ağa kendi eli ile işlediği sedefkârı işleri satarak parasını fıkaraya tasadduk ederdi. Hanesi Cibali harlkinde yanan Zeyni Mehmet Efendi mescidi yerine kendi tarafından mücsddeden inşa eylediği cami karşısında olduğunu Hadi-katilcevami yazıyor (7).

Sultan Ahmet Camiinin meydana nazır sebili üzerinde Mimar Mehmede ait şöyle bir kitabe vardır:

yazılup âmali haseni deftere mestur ola Hazreti mimar başı aharı mamur ola Kim Mehmettir onun namı ve fili himmeti etti bu rana binayı haşredek meşhur ola olmamıştır dahi olmaz böyle bir fili bina bir eser konmuş dur kim dem be dem mezkûr ola

1026

-Kitabede işaret edildiği gibi haşre kadar onu meşhur edecek yüksek eserleri Türk mimarisine hediye eden Mimar Mehmet Ağa dünyaya şöhret salmış bir Türk mimarıdır. Bay Ahmet Refiğin ona ayırdığı muhtasar satırlar hiç te kıymeti ile mütenasip değildir.

Bay Ahmet Refiğin kitabındaki Mimarbaşılar cetvelinde göremediğimiz Mimarbaşılar da vardır. Bunlardan birini Eğrikapı ivaz Efendi camii civarındaki çeşmesi kitabesinden tanıyoruz: Sermimarı hassa Hacı Mustafa. Çeşmenin kitabe-sinde tarih olarak 1155 gösterildiğine göre Hacı Mustafanın Mimar Mehmet ile Mimar Hacı Hüseyin arasında başmimar olduğu anlaşılmaktadır. 1144 tarihinde hassa Mimarbaşı Meh-met Ağanın ismini bir hükümde okuyoruz (8). 1170 de Elhac Ahmet Ağanın Mimarbaşı olduğunu yine Divanı Hümayun kayıtlarından anlıyoruz (9).

Ufak bir tetkik gösteriyor ki Bay Ahmet Refiğin Mimar-başılara ait cetveli çok noksan olmakla beraber bu Mimarba-şılardan başka, tarihlerde tesadüf ettiğimiz; Mimar Yusuf, Küçük Sinan ve Horoz Memi gibi mimarlar da vardır.

Kitaba dercolunan Divanı Hümayun vesikaları muharrir tarafından daha evvel (Hicri onuncu, on birinci asırlarda İs-tanbul hayatı) unvanlı kitaplarında ve (Türk Tarih Encüme-ni) mecmualarında mükerreren ve aynen neşredilmiş olduk-larından ancak ihtisas erbabı tarafından mütalea ve tetkik mevzuu olabilecek olan bu vesikalarm bir de (Türk Mimarları) kitabına girmesini ancak kitabın hacmini büyütmek arzusu-na hamlettik.

Ecnebi mimarlarının tesirile garp mimarisinin Türk usu-lü mimarisini inhitata uğratmalarından sonra yetişen gayri

müslim, fakat Ösmaniı mimarları vardır. Üçüncü Sultan Mustafanın mimarı olup Nuruosmani, Lâleli, Hekimoğlu Ali Paşa, Üsküdar Ayazma camii ile Eski Fatih camii yerine ye-nisini yapan Simyon Kalfa ve bunun şakirdi Komyanos, İkinci Mahmudun mimarı olup ilk Beylerbeyi sarayını, Top-hanedeki Nusret camiini yapan Kirkor Kalfa, Dolmabahçe saray ve camiini, Ortaköy camiini inşa eden Abdülmecidin mimarı Hacı Kalfa...

S'ultan Azizin kalfası olup Yıldız sarayı ve camiini, Ak-saray Valde camii, Maçka Silâhhanesi, Çırağan Ak-sarayı, Bey-lerbeyi yeni saraylarını yapan Serkis Beylerden de bahsedil-mesi son Türk - Osmanlı mimarisinin seyri ve bu mimari üzerindeki tesirleri göstermesi itlbarile de muvafık olur ve tarihî teselsülü gösterirdi. Bilhassa son senelerdeki teceddüt hareketlerinde, doğru veya yanlış faaliyetleri görülen mer-hum (Mimar Kemaleddin) ve Konyada kabri bile ortadan kaldırılmış olan Abidei Hürriyet Mimarı merhum (Muzaf-fer) den ve henüz aramızda dolaşan (Mimar Vedad) dan da bahsedilmeli idi.

Yukarıdanberi yazdığımız satırlar meslek muhabbetile topladığım^ notlardan çıkarıldı. Eski mimarlarımız hakkında tarihî araştırmaları biz yine Bay Ahmet Refik gibi bu işleri meslek edinmiş zevattan bekliyoruz. Yeni malûmat, yeni çı-karılacak vesikalardan elde edilecektir. Ayasofyada Papas Odaları denilen fevkani tabakalarda eski evkaf vesaiki mev-cuttur. Bunlar ve Topkapı sarayındaki vesaik tasnif ve tet-kik edilirse pek mühim hatet-kikatler meydana çıkarılacaktır. Buralarda evvelce çalışmış olan Amasya Tarihi müellifi yük-sek âlimimiz Bay Hüseyin Hüsamettinde Türk mimarisine ait kıymetli malûmat olduğunu mesai arkadaşım Beyoğlu Va-kıflar Direktörü Bay Halim Kunterden duymuştum. Bunların neşri Türk kültürüne büyük bir hizmet olacaktır.

[7] Fatihin mimarlarından olan Ay as Saraçhane ba-şında kendi namına inşa ettiği camii avlusunda medfun-dur. Camiin niyaz penceer sinde Mimar Ay asa ait şu kitabe okunur:

Cennet mekfin lirdevs aşiyan ve cealel cennetu misvahi Sultan Mehmet han Hazretlerinin mimarı sahibUlhayrat ruhi için rizaenlillah tealelfatiha

872 -[ 2 ] Amasya tarihi, cilt 4, sahife 82. [3 | Kıble kapısı üzerindeki tarihi şöyledir: Tamam olunca dedi himmeti ile tarihin hfitif Eu camide olan taat ola makbulu subhan

1050

-[4 | Kösem Valde hamamı hepsinden sonra inşa olun-duğu cihetle bir tarhı ibretnüma, bir hamamı ra'nâ, bir darı hoşnüma binadır. Üsküdarda değil, lstanbulda bile naziri yoktur. Seyahatname, cilt 1, sahife 475.

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

Vaziyet çok sade ve tabii bir şekil lau.zetmekte ve insanı çok güzel cezbetmektedir..

Bunun için mimar; muntazam kereste kullana - mamış orman odununu yuvarlak şeklinde olduğu gibi bırakarak, güzel bir dağ başı evi gösterişi elde etmiştir.. Ev;

Iş.k ve tabiatın evi tamam- lamasına misal.. BrUnn'da bîr

Bilâkis gölge tarafındaki (şimale nazır) odalar oldukça serindirler ve diğer cephedeki odalardan daha fazla mahrukatla ısıtılabilirler. Son seneler zarfında Almanyada

Bazı cisimler meselâ 100 kiloluk bir kuv- vet tahtı tesirinde bir santim uzrsa, kuvveti Üs i misli yani 200 kilo olduğu zaman iki santim uzarsa böyle cisimler mütenasip elâstikî

Müstesna hallerde tiyatro perdesi- nin önüne gayet geniş bir perde indirilerek fil- min büyük mikyasta irtisamı imkânı verilmiştir.. Tiyatro salonunun her tarafına hesaplı

İğilmeğe maruz kirişlerde aksi tesirlerin ta- yini en mühim olup kirişlerin maktalarmdaki kerilmeleriıı tayininde muhakkak surette aksi tesirlerin tayin edilmesi