• Sonuç bulunamadı

SEYAHATLE İLİŞKİLİ ENFEKSİYONLAR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "SEYAHATLE İLİŞKİLİ ENFEKSİYONLAR"

Copied!
101
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SEYAHATLE İLİŞKİLİ

ENFEKSİYONLAR

(2)

• Tüm dünyada göç, ticaret, eğitim, çalışma ve eğlence gibi birçok nedenle insanlar ülkeler hatta kıtalar arası seyahat etmektedir. Bu yolcular sıklıkla turist diyaresinden hayatı tehdit eden sıtmaya kadar dağılım gösteren bakteriyel, viral ve paraziter

hastalıklarla karşılaşır. Böylelikle enfeksiyon kaynaklı etkenler endemik olarak görüldüğü coğrafyanın dışına ulaşmaktadır. Coğrafik alana göre etken değişmekle birlikte ortaya çıkan klinik tablo çoğu zaman ılımlı bir seyir gösterir. Ancak etkene bağlı olarak mortalitenin görülebileceği hatta inkübasyon süresine bağlı olarak aylar ve yıllar sonra dahi hastalığa ilişkin tablonun meydana gelebileceği akılda tutulmalıdır.

Uluslararası seyahat, her

geçen yıl %3-5 civarında

artmaktadır. Enfeksiyöz

hastalıkların yayılmasında

uluslararası seyahat en

önemli yollardan biridir.

(3)

• Günümüzde ülkelerarası seyahatin artması ile seyahat ilişkili enfeksiyonlar

tartışılmaya başlanmıştır . Bu artmadan “Seyahat Tıbbı” kavramı ortaya çıkmıştır.

Seyahat Tıbbı, seyahat ile ilişkili tüm sağlık ve hastalık durumlarını tanımlamaktadır.

• Tüm dünyada 1 milyardan fazla insanı direkt olarak etkilemekte olan ve gerek seyahat imkanlarının artması, gerekse de genel olarak uluslararası seyahatin kolaylaşması gibi gerekçelerle sayıların daha da hızlanarak artacağı beklenen ve dolaylı olarak tüm toplum ve insanları ilgilendiren bir disiplin olan Seyahat Tıbbı dünyada henüz yeni gelişmekte olan bir alandır.

• Türkiye’nin jeopolitik konumu, turistik potansiyeli, İstanbul’un havayolu trafiği

açısından önemli bir rol üstlenmesi, halihazırda sürmekte olan küresel mülteci krizi gibi hususlar göz önüne alındığında Seyahat Tıbbı kliniklerinin Türkiye için bir

gereklilik olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde “Türkiye Hudut ve Sahiller Genel

Müdürlüğü”, bu konu hakkında en kapsamlı ve ayrıntılı hizmeti veren kurum olup,

seyahat öncesi ve sonrası, danışmanlık ve tedavi uygulamaları ile güncel olarak 32

merkezde bu hizmeti yürütülmektedir.

(4)

T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Hudut ve Sahiller Genel Müdürlüğü

(5)

Yararlanılabilecek Yabancı Siteler

(6)

• Seyahat enfeksiyonları; gidilen bölgede endemik olan enfeksiyonlar, seyahatin yapıldığı mevsim ve konaklama süresi, alınan koruyucu önlemler, kişinin

bağışıklık durumu gibi faktörlere bağlı olarak değişmektedir. Bu nedenle seyahate çıkmadan önce mutlaka ilgili sağlık kuruluşlarına başvurularak alınması gereken önlemler konusunda bilgi edinilmeli ve aşı uygulandıktan sonra immünite

gelişmesi için belirli bir süreye ihtiyaç olduğundan, seyahate çıkmadan 4-8 hafta

önce başvuru yapılması gerekmektedir.

(7)

Seyahat Öncesi Değerlendirme

• Seyahat öncesi değerlendirme kişiyi seyahat süresince oluşabilecek problem- lere hazırlama fırsatı verir. Değerlendirmenin amaçları:

• Seyahat planını değerlendirerek potansiyel sağlık risklerini saptamak,

• Kişiyi olası riskler ve korunma konusunda eğitmek,

• Aşıyla korunulabilir hastalıklar için bağışıklama sağlamak, profilaksi ve/veya kendi kendine tedavi için ilaç önerisi,

• Seyahat boyunca sağlık sorunlarının yönetimi konusunda eğitim vermek.

Davranışsal ve kendi kendine tedavi

rejimleri ile seyahat ile ilişkili sağlık

problemleri seyahat öncesi danışma

ile belirgin derecede azaltılmaktadır.

(8)

Seyahat Öncesi Risk Değerlendirmesi

(9)
(10)

Seyahat öncesi aşılamada tek bir şemanın belirlenip önerilmesi doğru değildir. Her bir seyahat edecek kişi için önceki immünizasyon öyküsüne, ziyaret ediceği ülkelere, seyahat süresine ve seyahate kadar var olan süre göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Seyahat aynı zamanda bireylerin immünizasyon durumunu gözden geçirmek için de iyi bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Daha önce hiç aşılanmamış veya eksik aşılanmış bireylere tam immünizasyon şemaları uygulanmalıdır.

Seyahat öncesi değerlendirmelerde gözden geçirilmesi gereken önemli durumlar

(11)

KİŞİSEL HİJYEN VE BESLENME TEDBİRLERİ

• Seyahat enfeksiyonlarının birçoğu, kontamine (yabancı maddelerin karışmasıyla kirlenmiş) olmuş gıda ve suların tüketimiyle ortaya çıkmaktadır. Açıkta satılan gıdalar, çiğ tüketilen, pişirilmemiş ya da az pişirilmiş gıdaların güvenli

olmadığının dikkate alınması gerekmektedir.

• Su ve içeceklere buz konulmaması da başka bir önlem olarak akılda tutulmalıdır.

Kapalı ve ambalajı bozulmamış su ve içecekler tüketilmelidir.

• İyi pişmiş ve sıcak servis yapılan yiyecekler veya konserve yiyecekleri tercih

edilmelidir. Pişmemiş/çiğ, az pişmiş et ve et ürünlerinden, krema, mayonezli

salatalardan kaçınılmalıdır.

(12)

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) Güvenli Gıda Tüketimi İçin Önerileri

İyi pişmiş ve sıcak servis yapılan yiyecekleri seçin (çorba, pilav, makarna),

Meyve, fındık ve kalın kabuklu sebzeleri yiyin, kendiniz soyun,

Konserve yiyecekleri tercih edin,

Her fırsatta ellerinizi yıkayın,

Eğer öneriliyorsa proflaktik ilaç kullanın,

Lifli, çiğ sebze ve salatalardan kaçının,

İnce kabuklu meyvelerden kaçının,

Pişmemiş-çiğ, az pişmiş et ve et ürünlerinden, krema, mayonezli salatalardan kaçının,

Kirletilmiş bölgelerde yakalanan ve az pişmiş deniz ürünlerinden kaçının,

Pastörize edilmemiş süt ürünleri kullanmayın, yumuşak peynirleri yemeyin,

Rus salatası gibi çiğ materyal içeren ve elle hazırlanan yiyeceklerden kaçının,

Sokakta satılan yiyecekleri kullanmayın.

(13)

HASTALIKLAR

(14)

Etken: Riketsiya ailesinden Rickettsia africae bakterisidir. Gram negatif, zorunlu hücre içi, pleomorfik bir bakteridir. . İlk kene ısırığının etrafında çoğalarak nekroza ve lenf düğümü iltihabına neden olur.

Hastalığın Özellikleri:

Bulaşma Yolu: İnsanlara ve diğer canlılara kenelerle ve bitlerle bulaştırılır.

Hastalığın Seyri: Enfekte kene tarafından ısırıldıktan ortalama 5 gün sonra belirti ve bulgular görülür. Isırık yerinde ortası siyah renkte küçük bir ülser gelişir.

Tekrarlayan ateş nöbetleri, baş ağrısı, halsizlik, deri döküntüleri (genellikle gövde, kol ve bacaklarda başlayıp, avuç içi ve ayak tabanı dahil vücudun her tarafına yayılan), lenf bezlerinde büyüme meydana gelir. Genellikle hafif seyreder. Ciddi komplikasyonlar (beyin iltihabı, zatürre, kalp hasarı gibi) ve ölüm nadirdir.

Tanı: Teşhis tipik olarak semptomlara dayanır.

Kültür , PCR veya immünofloresan ile doğrulanabilir.

Tedavi: Afrika kene ısırığı ateşi genellikle hafiftir ve çoğu hasta, hastalıkları için evde antibiyotik tedavisinden fazlasına ihtiyaç duymaz. Hafif vakalarda Doksisiklin, Loramfenikol ve

Siprofloksasinden biriyle tedavi edilir. Bir kişinin yüksek ateş veya ciddi baş ağrısı gibi daha şiddetli semptomları varsa, enfeksiyon Doksisiklin ile daha uzun süre tedavi edilebilir.

Coğrafi Dağılım: Özellikle tropikal ve subtropikal ülkelerde ortaya çıkan enfeksiyon, giderek

dünyanın farklı bölgelerine de yayılmaya

başlamıştır. Genellikle Avrupa ve Afrika kıtaları ile Hindistan’da görülmektedir. ABD’de de yaygındır.

Yolcular İçin Risk: Kene tarafından ısırılma daha çok kırsal veya yabani bölgelerde oluşur. Yürüyüş ve kamp yapılan seyahatlerde risk yüksektir.

Aşı: Mevcut değildir.

Koruma-Önlem: Temel önlem kene ısırıklarından korunmaktır. Uzun kollu giysiler, uzun pantolon giymek, pantolon paçalarını çorap içerisine koymak veya uzun çizmeler giymek, böcek

kovucular kullanmak alınacak basit önlemlerdir.

Her şeye rağmen yinede bir kene ısırması olursa acilen sağlık kuruluşuna başvurulmalı ve kene ciltten uzaklaştırılarak tedaviye başlanmalıdır.

AFRİKA KENE HUMMASI

(15)

Etken: HIV (İnsan immün yetersizlik virüsü). HIV,

Retrovirüsler ailesinin Lentivirüs alt ailesine üye; zarflı, pozitif polariteli bir RNA virüsüdür. Lenti yavaş anlamına gelir. Dolayısıyla bu tür virüslerin oluşturdukları

enfeksiyonlarda kişinin enfekte olması ile ciddi

semptomların ortaya çıkışı arasında uzun bir süre vardır.

Hastalığın Özellikleri:

Bulaşma Yolu: Cinsel ilişki, kan ve kan ürünleri, organ ve doku nakilleri, hasta anneden çocuğa geçiş, enjektör,

akupunktur ve dövme yapılırken kullanılan ve steril olmayan aletler ile bulaşma söz konusudur. HIV birçok vücut salgısında bulunur. Ancak sadece kan, meni ve vajinal salgılar aracılığı ile bulaşır. Günümüzde HIV enfeksiyonunun en çok cinsel yolla bulaştığı gözlenmektedir. Evde ya da işyerindeki temaslarla bulaşma riski yoktur. HIV, dokunma, sosyal öpüşme, yiyecek, içecek ile ortak tuvalet ve banyo kullanımı ile bulaşmaz. Enfekte kişilerle aynı toplu taşıma aracını kullanan insanlara enfeksiyonun bulaşması söz konusu değildir. HIV ya da cinsel yolla bulaşan diğer

hastalıkların böcek ısırıkları ile bulaştığı yönünde bir kanıt yoktur. Vücutta yara veya kesi olmadıkça normal deriden virüs geçemez.

Hastalığın Seyri: Temastan sonra AIDS gelişmesi

ortalama 5-6 yıl sürer. Klinik seyir şu şekildedir:

-Akut HIV enfeksiyonu: İlk 2-6 hafta içinde gelişen ortalama 4 hafta süren bir tablodur. Ateş, lenf

bezlerinde şişlik, farenjit, vücutta döküntü, eklem ve kas ağrısı, ishal, bulantı-kusma, karaciğer ve dalak büyüklüğü vb. bulgular ile seyreder. HIV antikor testinin pozitifleşmesi virüs vücuda girdikten 6-12 hafta sonra olur.

-Belirtisiz dönem: Tam bir sessizlik dönemidir.

Ortalama 7-10 yıl sürer. Bu dönemde virüs bağışıklık sistemini tahrip etmeye devam eder.

-AIDS dönemi: Ateş, kilo kaybı, tekrarlayan ishal, halsizlik, baş ağrısı, dermatit, kadın cinsel

organlarında mantar enfeksiyonları, tekrarlayan bakteriyel, viral, mantar alt ve üst solunum yolu enfeksiyonları, yaygın viral deri enfeksiyonları ve deri döküntüleri gibi belirtiler görülür.

-Geç dönem: Fırsatçı enfeksiyonlar ve kanserler artar (Kaposi sarkomu, lenfoma).

AIDS (EDİNSEL BAĞIŞIKLIK YETERSİZLİĞİ

SENDROMU)

(16)

Tanı: AIDS, laboratuvar testleri yoluyla teşhis edilir ve ardından belirli belirti veya semptomların

varlığına göre aşamalandırılır .

Tedavi: Kesin tedavisi yoktur. Tedavi, hastalığın ilerlemesini yavaşlatan yüksek düzeyde aktif

antiretroviraltedavi ( HAART ) uygulanır. HAART, hastanın toplam HIV yükünü azaltır, bağışıklık

sisteminin işlevini sürdürür ve sıklıkla ölüme yol açan fırsatçı enfeksiyonları önler. HIV

enfeksiyonunu tedavi etmek için kullanılan ilaç sınıfları:

-Nükleozid Revers Transkriptaz İnhibitörleri (NRTİ):

Onaylanan 7 tane NRTİ vardır: Zidovudin, Didanozin, Zalsitabin, Stavudin, Lamivudin, Abakavir ve

Emtrisitabin.

-Nükleotid Revers Transkriptaz İnhibitörleri (NtRTİ):

Bu sınıf ilaçların prototipi Tenofovirdir. Tenofovirin oral prodrug formu Tenofovir disoproksil fumarattır.

AIDS (EDİNSEL BAĞIŞIKLIK YETERSİZLİĞİ SENDROMU)

-Non-Nükleozid Revers Transkriptaz Enzim İnhibitörleri (NNRTİ): Prototip Emivirin ve

Tivirapindir; sonra geliştirilen Nevirapin, Delavirdin, Efavirenz, Etravirin ve Rilpivirin de kullanılmaktadır.

-Proteaz İnhibitörleri (Pİ): Tedavide kullanılan 10 adet proteaz inhibitörü (Pİ) vardır: Sakuinavir,

Ritonavir, İndinavir, Nelfinavir, Amprenavir, Lopinavir, Atazanavir, Fosamprenavir, Tipranavir ve Darunavir.

-Füzyon İnhibitörleri (Fİ): Enfuvirtit geliştirilmiştir.

-Ko-reseptör İnhibitörleri (CRİ): Şu anda klinik olarak kullanılan Maraviroktur.

-İntegraz İnhibitörleri (İNİ): Klinik kullanım için lisanslı ilk integraz inhibitörü (İNİ) Raltegravirdir.

Elvitegravirin deneme aşamasındadır.

(17)

Coğrafi Dağılım: Tüm dünyada yaygındır.

Yolcular İçin Risk: Seksüel olarak aktif

kişiler, damar yoluyla ilaç kullananlar ve onların cinsel eşleri, AIDS hastası anneden doğan çocuklar ve kan, kan ürünleri ve açık yaralarla temas halindeki sağlık çalışanları risk altındadır. Bazı yolcular için enfeksiyon riski daha fazladır. Riskler ve önleyici

tedbirler hakkında bilgiye sahip olmama, seyahat ve turizm sektörünün kontrolsüz cinsel birliktelikleri kolaylaştırması cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara maruz kalma riskini arttırır.

Aşı: Mevcut değildir.

Koruma-Önlem: Erkek ya da kadın

prezervatifleri, HIV ve cinsel yolla bulaşan hastalıkları etkili bir biçimde önlerler.

Tıbbi amaç dışındaki enjeksiyon

uygulamalarından uzak durulmalıdır. Özellikle de mikroplu iğnelerden ve kandan hepatit, HIV,

frengi ve başka enfeksiyonlar kapma ihtimali nedeniyle ortak iğne kullanımından kesinlikle kaçınılmaldır.

Steril olmayan malzemelerle yapılan tıbbi

enjeksiyonlar da olası bir enfeksiyon kaynağıdır.

Enjeksiyon gerekliyse kullanılan iğnelerin ve şırıngaların steril bir ambalajdan çıktığından ya da uygun bir şekilde sterilize edildiğinden emin olunmalıdır.

Steril olmayan diş aletleri, cerrahi malzemeler, akupunktur ve dövmede kullanılan iğneler, kulak delme aletleri enfeksiyon bulaştırabilirler ve bu nedenle tercih edilmemelidirler.

AIDS (EDİNSEL BAĞIŞIKLIK YETERSİZLİĞİ

SENDROMU)

(18)

BAHAR - YAZ ENSEFALİTİ (KENE KAYNAKLI ENSEFALİT)

Tick-borne encephalitis (TBE)

Tedavi: Spesifik bir antiviral tedavi yoktur .

Semptomatik beyin hasarı, hastaneye yatmayı ve sendromun ciddiyetine göre destekleyici bakımı

gerektirir . Kortikosteroidler gibi antienflamatuar ilaçlar , semptomatik rahatlama için belirli koşullar altında düşünülebilir. Trakeal entübasyon ve solunum desteği gerekli olabilir.

Coğrafi Dağılım: Avrupa’nın büyük bir bölümünde, özellikle Avusturya, Baltık ülkeleri (Eston- ya, Litvanya, Letonya), Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Rusya

Federasyonu’nda görülür. Hastalığın görülme sıklığı mevsimsel olarak değişir ve genellikle yaz ay- larında, 1000 m’den yüksek, kırsal ve ormanlık bölgelerde görülür.

Yolcular İçin Risk: Yaz ayları boyunca görülür. Kırsal ve ormanlık bölgelerde kamp yapan ve gezen yolcular için risk fazladır.

Aşı: Mevcuttur ancak sadece Kanada ve bazı Avrupa ülkelerinde bulunmaktadır.

Koruma-Önlem: Endemik bölgelerde kamp kurarken ya da gezerken kenelere karşı uzun pantolon ve ayakları tamamen kapatacak ayakkabılar giyilmelidir. Isırılma durumunda en kısa sürede bir sağlık kuruluşuna başvurularak kene çıkarılmalıdır. Yalnızca günlük pastörize ürünleri tüketilmekidir. (süt, peynir gibi)

Etken: Kene kaynaklı ensefalit virüsü (TBE).

Flaviviridae ailesine mensup bir RNA virüsüdür ve Ixodes ricinus ve I. persulcatus türü kenelerle nakledilir.

Hastalığın Özellikleri:

Bulaşma Yolu: Enfekte olmuş kenelerle bulaşır.

İnsandan insana geçiş görülmez. Kenelerle bulaşan benzer virüsler gibi, kuşları, geyikleri, kemirgenleri ve koyunları enfekte ederler. Nadiren pastörize edilmemiş süt tüketimiyle de bulaşır.

Hastalığın Seyri: Hastalığın başlangıcında ateş, bulantı ve kusma ile birlikte baş, eklem ve sırt

ağrıları görülürken sonraki dönemlerde ise; ataksi, konsantrasyon ve hafıza kaybı gibi nörolojik bulgular izlenir. Hastalık özellikle santral sinir sistemini

tutabilmekte ve meningoensefalit tablosuyla seyredebilmektedir.

Tanı: Laboratuvar tanısı BOS ve serumda IgM antikorlarının saptanması ile yapılır.

(19)

BASİLLİ DİZANTERİ (SHİGELLOSİS)

Hastalığın Seyri: Basilli dizanteri akut, bulaşıcı ve salgınlar yapabilen bir bağırsak enfeksiyonudur.

Basiller vücuda ağız yoluyla girerek bağırsaklarda çoğalır. Keskin sınırları olan yüzeysel ülserler yaparlar. Mikrobun vücuda girmesinden 2-7 gün sonra belirtileri ortaya çıkar. Hastada kanlı ve

sümüksü ishal, ateş, karın ağrısı, iştahsızlık, halsizlik, makatta ağrılı kasılmalar ve sık sık dışkılama isteği vardır. Yapılacak ilk iş hastayı sağlamlardan

ayırmaktır. Basilin düşük sayılarda bile enfeksiyon yapabilmesi kişiden kişiye bulaşmayı kolaylaştırır.

Aile içi enfeksiyon sıktır. En sık yaz aylarında görülür.

Çocuklar ve kadınlarda daha sıktır.

Tanı: Materyal olarak dışkı ve rektal sürüntü alınır.

Bu örnekler öncelikle makroskobik olarak

incelenir. Dışkı da mukus bulanık ve kan ortada ayrı duruyorsa basilli dizanteriyi düşündürür.

İkinci inceleme mikroskobiktir. Hasta serumu ile yapılacak olan serolojik testlerin erken tanı için değeri olmadığından rutinde kullanılmamaktadır.

Etken: Shigella cinsi bakterilerdir, 4 türü vardır:

Shigella flexneri, Shigella sonnei, Shigella boydii, Shigella dyssenteriae. Gram-negatif, hareketsiz, spor oluşturmayan, çubuk şekilli bir bakteri cinsidir.

Escherichia coli ve Salmonella ile yakından ilişkilidir.

Shigella cinsi bakterilerin doğal florası insanların ve bazı maymunların bağırsak sistemleridir. Diğer memeli hayvanların bağırsak sistemlerinde rastlanmamıştır.

Hastalığın Özellikleri:

Bulaşma Yolu: Hastalık özellikle su ve besinlerle bulaşır.

Shigella cinsi mikroorganizmalar yalnız hasta ya da taşıyıcı insanlarda yaşar. Genellikle iyileşme

dönemindeki hastalar taşıyıcıdır ve iyileştikten sonraki birkaç hafta boyunca bulaştırmayı sürdürürler. Hastalık dışkı-ağız yoluyla bulaşır. Hastalık özellikle kirli ellerle doğrudan ve kirli besinlerle dolaylı olarak bulaşabilir. Bu arada hastaların ya da taşıyıcıların dışkılarına konan kara sinekler, hastalığın salgın halini almasında başrolü

oynarlar.

(20)

Tedavi: Antibiyotiklerle yapılır. Hasta

kişilerin ağrılarının giderilmesi ve su ve

elektrolit kaybını önleyecek şekilde beslenme yapılması gerekir. Çoğu durumda, hastalık antibiyotik olmadan 4-8 gün içinde düzelir.

Şiddetli enfeksiyonlar 3-6 hafta sürebilir.

Trimetoprim-Sülfametoksazol , Siprofloksasin gibi antibiyotikler, kişi çok genç veya çok yaşlı olduğunda, hastalık şiddetli olduğunda veya enfeksiyonun diğer insanlara yayılma riski yüksek olduğunda verilebilir.

Kanlı ishal olan kişiler, Loperamid veya Atropinli difenoksilat gibi antidiyareik ilaçlar

kullanmamalıdır. Bu ilaçlar semptomları daha da kötüleştirebilir.

Coğrafi Dağılım: Tüm dünyada yaygın olarak

görülmektedir.

Yolcular İçin Risk: Su ve gıda kaynakları

yeterince temiz olmayan yerlere yapılan

seyahatlerde, kalma süresi ve şartlarına bağlı olarak risk daha yüksektir.

Aşı: Mevcut değildir.

Koruma-Önlem: Basilli dizanteriden

korunmanın temelini, kişisel temizlik ile her türlü eşyanın, gıdanın mikroplardan

arındırılması oluşturur. Besinlerin iyice pişmiş olmasına ve suların kaynatılarak tüketilmesine dikkat edilmelidir. Hastanın idrar ve dışkısının değdiği her şey ve tedavi gördüğü çevrede her türlü eşyanın tam olarak mikroplardan arındırılması gerekir. Hastaya bakan kimseler de hijyen kurallarına, özellikle ellerinin temizliğine dikkat etmelidirler.

BASİLLİ DİZANTERİ (SHİGELLOSİS)

(21)

BATI NİL ATEŞİ

Virüse yakalananların %1’inden daha azında şiddetli hastalık görülmektedir ve az sayıda vakada Batı Nil Ateşi ölümcül olabilir. Batı Nil Ateşinin yaygın olarak görülen belirtileri; Ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, iştah kaybı, bulantı, kusma ve ishal, ciltte kızarıklık, lenf bezlerinin

şişmesidir.

Tanı: Ön teşhis genellikle hastanın klinik semptomlarına, seyahat yerlerine ve tarihlerine, aktivitelere ve enfeksiyonun meydana geldiği yerin epidemiyolojik

geçmişine dayanır . Yakın geçmişte sivrisinek ısırıkları ve nörolojik belirti ve semptomlarla ilişkili akut ateşli bir hastalık klinik WNV şüphesine neden olmalıdır. Batı Nil virüsü enfeksiyonlarının teşhisi genellikle lomber

ponksiyon yoluyla elde edilen kan serumu veya beyin omurilik sıvısının serolojik testiyle

yapılır. İlk tarama, test edilen bireylerin serumlarında immünoglobulinleri saptayan ELISA tekniği kullanılarak yapılabilir. WNV enfeksiyonunun tipik bulguları arasında lenfositik pleositoz , yüksek protein seviyesi, referans glikoz ve laktik asit seviyeleri ve

eritrosit bulunmaması yer alır. WNV'nin kesin teşhisi, virüse özgü antikor IgM ve nötralize edici antikorların tespiti ile elde edilir .

Etken: Batı Nil virüsü ( WNV ). Tek sarmallı bir RNA virüsüdür. Amerika kıtasındaki sivrisinek kaynaklı hastalıkların önde gelen nedenidir. İnsanlara enfekte bir sivrisinek ısırığı ile; çoğunlukla Culex türü

tarafından bulaşır.

Hastalığın Özellikleri:

Bulaşma Yolu: Kaynağı özellikle kuşlardır. Culex türü sivrisinekler aracılığı ile insanlara, atlara ve diğer memelilere bulaşır. Bulaşma çoğunlukla

sivrisineklerin aktif olduğu sıcak havalarda meydana gelir. Bunların dışında kan yoluyla, organ ve doku nakilleriyle, anneden bebeğe hamilelik ve emzirme sırasında bulaşma da söz konusudur.

Hastalığın Seyri: Virüsün bulaştığı kişilerde çoğu kez hiçbir belirti ve bulgu olmaz. Genellikle kişiler farkına bile varmazlar. Yaklaşık %20 oranında ise Batı Nil Ateşi adı verilen, hafif bir enfeksiyon gelişir ve tam iyileşme gerçekleşir. Yaşlılar, çocuklar, hamileler ve HIV/AIDS hastaları gibi bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde Batı Nil Ateşi çok ciddi olabilir. Beyin ya da beyni ve omuriliği çevreleyen zarlarda iltihaplanmaya yol açabilir.

(22)

Yolcular İçin Risk: Ilıman bölgelerde Batı Nil

Ateşi, ilkbahar sonlarında başlar, yaz sonlarında ve sonbahar başlarında (genellikle Ağustos ve Eylül aylarında) doruğa ulaşır. Güney iklimlerinde yaşayan insanlar, bütün bir yıl boyunca

enfeksiyona yakalanma riski ile karşı karşıyadır.

Aşı: Mevcut değildir.

Koruma-Önlem: Hasta veya ölmekte olan kuşlara

dikkat edilmeli ve bu durum yerel sağlık

birimlerine bildirilmelidir. Sivrisineklerin yoğun olduğu saatlerde, özellikle gün ağarırken, akşam karanlığında ve akşamın erken saatlerinde

gereksiz dış mekan faaliyetlerinden kaçınılmalıdır.

Sivrisineklerin yoğun olduğu alanlarda uzun kollu gömlek ve pantolon giyilmelidir. Cildeve giysilere sivrisinek kovucu ilaç sürülmelidir.

Tedavi: WNV enfeksiyonu için spesifik bir

tedavi mevcut değildir. Çoğu insan tedavi olmaksızın iyileşir. Hafif vakalarda, ağrı

kesiciler, yetişkinlerde hafif baş ağrılarını ve kas ağrılarını hafifletmeye yardımcı olabilir.

Ağır vakalarda, genellikle hastanede

intravenöz sıvılar , ağrı kesiciler, solunum desteği ve ikincil enfeksiyonların önlenmesi ile destekleyici bakım sağlanır.

Coğrafi Dağılım: Afrika’da ortaya çıkmış ve

Asya, Avrupa, Orta Doğu ile Kuzey ve Güney Amerika’ya yayılmıştır. Birleşik Devletler’de Batı Nil Ateşi ülkenin tamamında

görülmektedir. Virüs taşıyan sivrisineklerin bulunduğu bölgelere gitmek veya o

bölgelerde yaşamak (özellikle Doğu

Kıyısında ve Orta Batı’da) Batı Nil Ateşine yakalanma riskini artırmaktadır. Arizona gibi çöl bölgeleri de dahil olmak üzere

birbirine bitişik 48 eyalette Batı Nil Ateşine rastlandığı bildirilmiştir.

BATI NİL ATEŞİ

(23)

BOĞMACA (PERTUSSİS)

Tanı: Gram boyama, PCR ve ELISA ile teşhis mevcuttur.

Tedavi: Tedavinin amaçları paroksizmaların sayısını azaltmak, öksürüğün ciddiyetini gözlemek ve gereğinde destek sağlamak,

beslenmeyi, dinlenmeyi ve sekelsiz iyileşmeyi sağlamaktır. Günümüzde profilaksi ve

tedavide ilk seçenek Klaritromisin ve Azitromisindir.

Coğrafi Dağılım: Tüm dünyada endemik olan hastalık kış sonu, ilkbahar başında gözlenir.

Dünya çapında en az 20 milyon boğmaca vakası olmuştur, bunların %90’ı gelişmekte olan ülkelerde meydana gelmektedir.

Etken: Bordetella pertussis. Hareketsiz, sporsuz, aerob, fimbrialı gram negatif küçük basillerdir.

Hastalığın Özellikleri: Boğmaca, kontrol edilemeyen, nefes almayı zorlaştıran şiddetli

öksürük ile karakterize bir hastalıktır. Önlenebilir bir hastalıktır.

Bulaşma Yolu: Enfekte olmuş insanların solunum yoluyla havaya attıkları salgılarla doğrudan temasla bulaşır. Hastanın solunum yolu sekresyonlarıyla bulaşmış giysi ve çarşaf gibi cansız yüzeylerden debulaşma söz konusudur.

Hastalığın Seyri: Kuluçka süresi 7-10 gündür.

Karakteristik bir boğmaca sıklıkla kusma ile birlikte haftalarca süren ciddi bir öksürük şeklinde görülür.

Küçük çocuklarda öksürük görülmeyebilir ve hastalık nefes alamama nöbetleri ile ortaya çıkar. Her yaşta ortaya çıkabilme özelliğine karşın, çok ciddi ve ölümlü vakaların bebeklik döneminde ve daha çok gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıktığı görülmüştür.

En önemli komplikasyonları arasında, zatürre, ensefalit ve yetersiz beslenme (sürekli kusma

nedeniyle) sayılabilir. Boğmaca kontrolünde aşılama en uygun yaklaşımdır.

(24)

Yolcular İçin Risk: Her yaş grubunda

görülebilmekle birlikte, 1 yaş altı çocuklarda daha şiddetli seyretmektedir. Korunmayan küçük çocuklar büyük risk altındadır. Ancak tam olarak bağışıklık kazanmamış tüm çocuk ve genç yetişkinler de risk altındadır.

Aşı: Boğmacaya yakalanma oranı gelişmekte olan ülkelerde daha çoktur. 7 yaşına kadar çocuklar aşılama ile korunmalıdır. Boğmaca aşısı 5’li karma aşı (DaBT-İPA-Hib) şeklinde 2,4,6. aylarda ve 18. ayda uygulanmaktadır.

Koruma-Önlem: Gidilen ülkelerde kalabalık ve sağlıksız ortamlardan mümkün olduğunca uzak durulmalıdır. Çocukların aşıları mutlaka

yaptırılmalıdır. Hastalıktan korunmanın tek yolu aşılamadır. Her seyahatte aşı yapılmış olsa bile hijyen ve temizliğe dikkat edilmeli, eller sık sık yıkanmalı eğer sabun ve su yoksa en az % 60 alkol içeren el dezenfektanıyla eller temizlenmeli, gözlere, burna veya ağza kirli ellerle dokunulmamalı, öksürürken ve hapşırırken ağız ve burun mendille ya da kolla

kapatılmalı, hasta olan kişilerle öpüşmekten, sarılmaktan, aynı tabaktan yemekten ve aynı bardaktan içmekten kaçınılmalıdır.

BOĞMACA (PERTUSSİS)

(25)

BOTULİZM

Hastalığın Seyri: Başlangıç belirtileri, toksinli gıdanın tüketiminden yaklaşık 18-36 saat sonra ortaya

çıkmaktadır. Zehirlenmenin erken belirtileri, belirgin halsizlik, zayıflık ve baş dönmesidir. Bu belirtiler çift görme, konuşma ve yutkunmada zorluk çekme ile devam etmektedir. Nefes alıp vermede zorluk, diğer kasların zayıflığı ve kabızlık da genel belirtileri arasında yer almaktadır. Tedavi edilmezse yüksek ölüm oranına sahiptir.

Tanı: Tanısı büyük ölçüde hastanın öyküsü, klinik ve epidemiyolojik özelliklere ve diğer olası durumların ayırıcı tanı ile saptanmasına dayanmaktadır.

Hastalığın akla getirilmesinde bazı klinik bulgular:

Görme bulanıklığı, çift görme, güçsüzlük ve simetrik paralizidir. Rutin laboratuvar testlerinin tanıdaki yeri sınırlıdır. Tanı, serum, dışkı, kusmuk, mide içeriğinde ya da hastanın yediği yemekte botulinum toksininin tespiti, veya dışkı veya yara kültürlerinden C.

botulinumun izole edilmesiyle konulur.

Etken: Clostridium botulinum bakterisidir.

Toprak altında oksijensiz ortamda yaşar ve ısıya dayanıklı sporlar üretir. Sporların tamamen yok edilmesi için, gıdaların en az 120 °C sıcaklıkta kaynatılması gerekir ki bu sıcaklığa ancak düdüklü tencerede veya endüstriyel ocaklarda ulaşılır. Normal tencerede kaynatma yeterince güvenli değildir.

Hastalığın Özellikleri: Hemen ve yeterli tedavi edilmezse yüksek ölüm oranına sahiptir.

Bulaşma Yolu: Gıda kaynaklı botulizm,

mikroorganizma tarafından üretilen nörotoksin taşıyan gıdanın tüketilmesi ile oluşur. Ciddi bir besin zehirlenmesidir. Yıllık olarak kaydedilen

birçok salgının yetersiz işlenmiş gıdalarla, ev yapımı konservelerle alakalı olduğu görülmüştür. Fakat bazen ticari üretilen gıdalarda da rastlanmıştır.

Sosisler, et ürünleri, konserve sebzeler ve deniz ürünleri insan botulizmi için en sık karşılaşılan bulaşma vasıtalarıdır. Balda da bulunabilir.

(26)

Tedavi: Botulizmde yakın bir solunum takip ve desteği başta olmak üzere destekleyici tedavi yöntemleri hayat kurtarıcıdır. Tedavide antitoksik botilinum serumu uygulanmalıdır. Botulizm

şüpheli hasta birkaç saat içinde başvurmuş ise kusturularak veya mide lavajı ile kalan toksinin atılmasına yardımcı olunabilir. Diğer yandan hastanın ağır ileus tablosu olmadıkça bağırsaklar pürgatifle veya lavmanla boşaltılmalıdır.

Yolcular İçin Risk: Toksin içeren gıdalar tüm dünyada bulunabilir. Risk tamamen gıda üretim standartları ve gıdanın tüketilme şekline bağlıdır.

Bu nedenle bütün yolcular risk altındadır.

Aşı: Mevcut değildir.

Koruma-Önlem: Tamamen önlemek mümkün değildir. Bütün ticari olarak konservelenmiş ve muhafaza edilmiş gıdalar normal şartlarda tüketim için güvenlidir. Taze ürünler tehlike içermezler. Toksin, 75-80 °C’de 10 dakika kaynatılarak yok edilebilir. Bu yüzden yeterli ısıtılmış ve pişirilmiş gıdalar güvenlidir. Ev konservelerinin hazırlanması sırasında yeterli ısı ve basınç uygulamak ve tüketilmeden önce 10 dakika kaynatmak gerekir. Şişmiş konservelerin açılmaması, kokuşmuş besinlerin yenilmemesi gerekir.

Mikrodalga fırınlar ne sporu öldürür ne de toksini etkisiz hale getirir. Bir yaşın altındaki bebeklere bal verilmemelidir. Uygun koşullarda konserve

edilmemiş, saklanmamış , şüpheli ve ambalajı bozulmuş gıdaları tüketen herkes risk altındadır.

BOTULİZM

(27)

BRUSELLOZ

Hastalığın Seyri: Kuluçka süresi 5-21 gündür.

Bakteriler; dalağa, karaciğere, lenf bezlerine, kemik iliğine, salgı bezlerine, sinirlere yerleşir. Yüksek olmayan, zaman zaman titreme şeklinde gelen ateş yapar. Geceleri terleme ile ateş normale düşer.

Hastalık süresi uzarsa ateş bazen yükselen, bazen alçalan fakat normale düşmeyen bir tablo gösterir.

Çabuk yorulma, terleme ve yaygın eklem ağrıları vardır. İştahsızlık ve buna bağlı olarak zayıflama görülür. Hastalık çoğu zaman romatizma ile

karıştırılır. Başka hastalıkların oluşmasına zemin hazırlayabilir.

Tanı: Dünyada en çok kullanılan brusella tanı

tetkiki, serum (Wright) aglütinasyon testidir. Kliniği brusella enfeksiyonu ile uyumlu olan vakalarda 1:160'lık titreler, brusellozu gösterir. Tanı için laboratuar kriterleri: Destekleyici: Serum örneklerinden Rose-Bengal testi ile antikor

pozitifliği. Doğrulayıcı: Klinik örneklerden Brusella spp’nin izolasyonu, Daha önce tedavi almamış bir olguda tek serum örneğinde STA ile antikor

titresinin ≥1:160 olması, En az iki hafta ara ile alınan çift serum örneğinde brusella STA titresinin

≥4 kat artışı.

Etken: Brusella gram-negatif, fakültatif intraselüler bir kokobasildir. Brusellanın 6 türü mevcuttur. İnsanlarda hastalık etkeni olarak en sık karşılaşılan tür B.

melitensis, en nadir olanı ise B. Canis’tir. Bartonellae ve Rickettsiae ile birlikte proteobakteriler içinde

değerlendirilmektedir. Spor, flajel ve kapsül içermez.

Karaciğer, dalak, kemik iliği gibi RES hücrelerinde çoğalır.

Hastalığın Özellikleri: Malta Humması, Akdeniz Humması da denilen Brusella, bakterilerin neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. En sık enfekte olan hayvanlar arasında sığır, domuz, keçi, koyun, deve, köpek vardır ve bu hayvanlardan insanlara bulaşır.

Dünyada en yaygın görülen zoonozdur.

Bulaşma Yolu: Brusella enfeksiyonlarında bulaşma, mikroorganizmanın inokulum büyüklüğünün çok düşük (10 bakteri) olması yüzünden kolaylıkla gerçekleşir.

Bulaşma hayvandan insana, insandan insana (kan ve eksudadan, cinsel temasla, plasenta aracılığıyla, doğum kanalından geçiş sırasında, anne sütüyle), kontamine yiyecek ve içeceklerin tüketilmesiyle (süt ve süt ürünleri, et ve et ürünleri), doğrudan temasla (cillteki kesiklerden ve sıyrıklardan, mukoza veya konjonktivadan), inhalasyon yoluyla (kontamine aerosollerle) olabilir.

Basil sütte 87 gün; tereyağı, yumuşak peynir ve

dondurmada haftalar-aylar boyu; yoğurtta bir haftadan az; suda 60 gün canlı kalabilmektedir.

(28)

Tedavi: Kendi kendine iyileşmekte olanlar da dahil olmak üzere, brusellozlu bütün

hastalara, antibiyotik tedavisi verilmelidir.

Ana hedef, tedavide brusellaya en etkili antibiyotik olan tetrasikline (özellikle

Doksisiklin ve Minosiklin) yer verebilmektir.

Tetrasiklin monoterapisiyle yüksek oranda rölaps gözlendiği için bu antibiyotikler, ikinci bir antibiyotikle desteklenmelidir. Kinolonlar ve Trimetoprim/Sülfametoksazol

(kotrimoksazol), ikinci tercih ilaçlardır;

bunlar da ikinci bir antibiyotikle birlikte kullanılır.

Coğrafi Dağılım: Dünyanın her yerinde görülebilmektedir. Ancak Asya, Ortadoğu ve Güney Amerika’da daha yaygındır.

Yolcular İçin Risk: Hastalığın yaygın

görüldüğü ülkelere gidecek yolcular, kalma süresi ve şartlarına bağlı olarak risk

altındadırlar. Hayvanlarla uğraşanlar,

veteriner hekimler, mezbaha ve et sanayiinde çalışanlar ve laboratuvar çalışanlarında risk daha fazladır.

Aşı: Sığır, koyun ve keçiler için etkili aşılar geliştirilmiştir, insanlarda kullanılabilecek herhangi bir aşı yoktur.

Koruma-Önlem: Pastörize olmamış veya iyice kaynatılmamış süt ve böyle sütlerden yapılan peynir, krema, dondurma gibi süt ürünleri

tüketilmemelidir. İyi pişmemiş etler ve yeterince yıkanmamış çiğ gıdalardan uzak durulmalıdır.

Koruyucu olarak genç hayvanların aşılatılmasına önem verilmelidir. Çünkü insanlarda

brusellozisin önlenmesi hastalığın hayvanlarda kontrolüne bağlıdır. Hayvanların kitle halinde aşılanması, insanları da brusellozdan korur.

Mesleği bruselloz bulaştırabilen hayvanlarla teması gerektiren kişiler, temasları sırasında eldiven, maske giymeli, önlük takmalıdırlar.

BRUSELLOZ

(29)

CHIKUNGUNYA HASTALIĞI

Tanı: Klinik, epidemiyolojik ve laboratuvar kriterlerine göre teşhis edilir. Klinik olarak, yüksek ateşin akut

başlangıcı ve şiddetli eklem ağrısı şüpheye yol açacaktır.

Epidemiyolojik kriterler, bireyin son on iki gün içinde potansiyel kuluçka dönemi içinde Chikungunya'nın

bulunduğu bir bölgeye seyahat edip etmediği veya burada zaman geçirip geçirmediğinden oluşur. Laboratuvar

kriterleri, viremi ile tutarlı bir azalmış lenfosit sayısını içerir. Bununla birlikte, kesin bir laboratuvar teşhisi viral izolasyon, RT-PCR veya serolojik teşhis yoluyla

gerçekleştirilebilir .

Tedavi: Şu anda özel bir tedavi mevcut değildir.

Destekleyici bakım önerilir ve ateş ve eklem şişliğinin semptomatik tedavisi Naproksen gibi NSAİ ilaçların , Parasetamol gibi aspirin olmayan analjeziklerin ve sıvıların kullanımını içerir. Kanama riskinin artması nedeniyle Aspirin önerilmemektedir. Antiinflamatuvar etkilere rağmen, kortikosteroidler bağışıklık sisteminin baskılanmasına ve enfeksiyonun kötüleşmesine neden olabileceğinden hastalığın akut fazında önerilmemektedir.

Coğrafi Dağılım: Asya, Afrika, Avrupa ve Amerika kıtasında 60 ülkede tespit edilmiştir.

Yolcular İçin Risk: Hastalığın görüldüğü bölgelere gidecek yolcular risk altındadır.

Aşı: Mevcut değildir

Koruma-Önlem: Enfeksiyona maruz kalma riski, sinek ısırmalarına karşı tedbir alınarak (koruyucu elbiseler, cibinlik, sivrisinek kovucu preparatlar) azaltılabilir.

Etken: Chikungunya virüsü ( CHIKV ). İnsanlara sivrisineklerin ısırması ile bulaşan Chikungunya virüsü, Togaviridae ailesi içerisinde Alfavirus genusuna bağlı bir arbovirustur (artropodlarla bulaşan virus).

Hastalığın Özellikleri: Akut ateşli bir hastalıktır.

Kelime anlamı yerel Tanzanya dilinde ‘iki büklüm yapan ‘ demektir. Eklem iltihapları ve şiddetli ağrılara bağlı hastanın hareketlerinde ve duruşunda

kısıtlanma gelişmesi bu tanımlamaya neden olmuştur.

Bulaşma Yolu: Chikungunya virüsü çoğunlukla Aedes aegypti ve Aedes albopictus sivrisinekleri tarafından insanlara bulaştırılır. Bu sivrisinekler gündüz ve gece ısırırlar. Aynı tür sivrisinekler Dang Hummasını da

bulaştırmaktadırlar. Chikungunya virüsü doğum anında nadiren anneden yenidoğana bulaşır. İnsandan insana doğrudan bulaştığına dair kanıt yoktur.

Hastalığın Seyri: Enfekte olmuş sivrisinek ısırığı sonrası hastalığın başlangıcı, genellikle 4-8 gün

içerisinde olmakla birlikte bu süre 2-12 gün arasında değişebilir. Hastalık ani başlayan yüksek ateş ve sıklıkla buna eşlik eden eklem ağrısıyla karakterize- dir. Eklem çok şiddetli olabilmektedir. Çoğu hastada şikâyetler 7-10 gün içinde ortadan kalkar ve

tamamen iyileşme görülür. Fakat bazı durumlarda eklem ağrısı birkaç hafta, ay hatta daha uzun süre devam edebilir. Diğer bulgular arasında, döküntü, baş ağrısı, kas ağrıları, yorgunluk, bulantı-kusma, burun, dişeti ve iç organlarda kanamalar sayılabilir. Ciddi komplikasyonlar yaygın değildir fakat yaşlı

insanlarda hastalık ölüm sebebi olabilir.

(30)

ÇÖL HUMMASI (COCCIDIOIDOMYCOSIS)

• Yaygın Coccidioidomycosis: Nadirdir. Yaygın enfeksiyonun belirtileri genellikle birincil enfeksiyonu izleyen ilk 1 yıl içinde görülür. Giderek artan baş ağrısı, ense sertliği, ateşle kendini gösteren menenjit ortaya çıkar. Akut eklem iltihabı, deri ve deri altı tutulumu, iç organlara yayılım vardır. Tedavi edilmezse ölümle sonuçlanır. Mantar fırsatçıdır. Bu nedenle kronik

hastalığı olanlar ve immün sistemi baskılanmış kişilerde daha ağır seyreder.

Tanı: Fiziksel muayene ve laboratuvar testleri yapılır. Pnömoni aramak için akciğerlerin göğüs röntgeni veya BT taraması gibi görüntüleme testleri yapabilir.

Tedavi: Birçok insan için semptomlar herhangi bir tedavi olmaksızın birkaç ay içinde geçer. Semptomların şiddetini

azaltmak veya enfeksiyonun daha da kötüye gitmesini önlemek için bazı insanlara antifungal ilaçlar verilebilir. Antifungal

ilaçlar tipik olarak şiddetli ateş geliştirme riski yüksek olan kişilere verilir. Tedavi genellikle 3-6 aylık Flukonazol veya başka bir tür antifungal ilaçtır.

Coğrafi Dağılım: Güney Amerika, Kuzey Amerika’nın güneyi en fazla görüldüğü yerlerdir. Akdeniz ikliminin görüldüğü yerlerde de rastlanmıştır.

Yolcular İçin Risk: Enfeksiyonun yaygın görüldüğü bölgelere seyahat edecekler, özellikle açık hava etkinlikleri yapacak kişiler risk altındadır

Koruma-Önlem: Endemik bölgelere seyahat edecek kişilerin açık hava etkinlikleri esnasında maske kullanmaları faydalı olabilir.

Etken: Coccidioides immitis ve Coccidioides posadasii mantarlarıdır. Kurak bölgelerde yaygın olarak bulunurlar. Kumlu, tuzlu, alkali toprakları se- verler.

Hastalığın Özellikleri: "San Joaquin Vadisi ateşi" veya "çöl romatizması" olarak da adlandırılır. "Vadi ateşi" terimi

genellikle akciğerlerdeki Coccidioides enfeksi- yonunu ifade eder.

Bulaşma Yolu: Topraktan solunum yoluyla insan vücuduna alınır. İnsandan insana bulaş bildirilmemiştir.

Hastalığın Seyri: İnsanda iki tip enfeksiyon yapar:

Primer Coccidioidomycosis (Akciğer): Solunum yoluyla alınır. Olguların % 50’sinden fazlası

belirtisiz veya hafif geçer. Genellikle yayılmaz ve şifa ile sonuçlanır. 38 derecelerde ateş, öksürük, hafif kanlı balgam, nefes darlığı, halsizlik,

iştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemeleri, kas ağrıları, baş ve bel ağrıları, kalp spazmı, böbrek taşını taklit eden ağrılar görülür. İlk belirtiler 1- 2 haftada geçer. Sonra alerjik reaksiyonlar

gelişir. Ateş tekrar yükselir. Deride ağrılı şişlik- ler oluşur (özellikle kollar, kalça ve saçlı deride).

2-3 gün sonra şişliklerin rengi solar. Kahverengi lezyonlar olarak aylarca kalırlar.

(31)

DENGUE ATEŞİ (DENGUE KANAMALI ATEŞ)

Tanı: Klinik muayene ve kan tetkikleriyle tanı konur.

Virüs hastalığın 5. gününe kadar kandan izole edilebilir.

Dang hastalarında HIV tarama testleri yanlış pozitif sonuç verebilir.

Tedavi: Hastalığın hafif formunda mümkün olduğunca dinlenmek, ateşi kontrol altına almak ve ağrıyı

hafifletmek için Parasetamol almak, susuz kalmamak için su veya bol elektrolit içeren içecekler tüketmek önerilir. Aspirin veya İbuprofen kesinlikle

kullanılmamalıdır. Dang humması semptomları birkaç saat içinde şiddetlenebilir. Dang ile hastalanan yaklaşık 20 kişiden 1'inde şiddetli dang gelişir. Şiddetli Dang, şok, iç kanama ve hatta ölüme neden olabilecek daha ciddi bir hastalık türüdür. Hastalığın özel bir tedavisi yoktur. Semptomlara yönelik tedavi uygulanır. Şiddetli Dang humması belirtileri ve semptomlarına dikkat edin.

Uyarı işaretleri genellikle ateşiniz ortadan kalktıktan sonraki 24-48 saat içinde başlar.

Coğrafi Dağılım: Dangue Ateşi Amerika, Güney-Doğu Asya, Doğu Akdeniz ve Batı Pasifik ve Afrika’nın kırsal alanlarda mevcuttur.

Yolcular İçin Risk: Hastalığın görüldüğü bölgelere gidecek yolcular risk altındadır.

Aşı: Mevcut değildir.

Koruma-Önlem: Enfeksiyona maruz kalma riski, sinek ısırmalarına karşı tedbir alınarak (koruyucu elbiseler, cibinlik, sivrisinek kovucu preparatlar) azaltılabilir.

Etken: Dengue Virüsü. Flavivirüs ailesindendir.

Dang virüsünün bilinen 4 tipi vardır. Bir tipiyle hastalık geçirenler diğer tipleriyle de tekrar hastalanabilirler.

Hastalığın Özellikleri: Dengue (Dang) ateşi tüm dünyada tropikal ve subtropikal bölgelerde endemik olarak görülen, şiddetli grip benzeri semptomlara neden olan viral bir hastalıktır.

Kırılmış gibi kemik ağrılarına neden olduğu için

’kırık kemik humması’ olarak da bilinir.

Bulaşma Yolu: Dengue virüsü Aedes cinsi sivrisinekler tarafından insana bulaştırılır.

Hastalık insandan insana bulaşmaz.

Hastalığın Seyri: Enfekte olmuş sivrisinek ısırığı sonrası hastalığın başlangıcı, genellikle 4-8 gün içerisinde olmakla birlikte bu süre 3-10 gün

arasında değişebilir. Dengue ateşi ani başlangıçlı, ateşli bir hastalıktır. Başlangıç belirtileri yüksek ateş ve şiddetli baş ağrısı, gözlerin arkasında şiddetli ağrı, eklem, kas ağrıları ve hafif

kanamalardır (burun ya da diş etlerinde kanama, ciltte kanamalar gibi).Dengue hemorajik ateşinde ise tablo, diğer belirtilerle birlikte 2-7 gün süren ateş ile karakterizedir. Ateşin düşmesini takiben kılcal damarlarda geçirgenliğin artmasına bağlı olarak karın ve akciğer zarında sıvı toplanması sonucu inatçı kusma, şiddetli karın ağrısı ve nefes almada zorluk gibi belirtiler gelişebilir. Eğer tedavi edilmez ise dolaşım yetmezliği ve şok ile ölüm gelişebilir.

(32)

DİFTERİ

Boğaz Difterisi: Hastalık ani fakat hafif belirtilerle başlar.

Genel halsizlik, kırgınlık, yorgunluk bunu takiben hafif bir ateş, kuru öksürük, boğaz ağrısı gibi belirtilerle birlikte 24 saat içinde boğazda yalancı zar oluşur. Tek bademcik üzerinde küçük bir zar olabileceği gibi her iki bademciği, küçük dili, yumuşak damak ve yutak duvarını kaplayan büyüklükte bir zar da olabilir. Ayrıca boyun bölgesindeki lenf bezlerinde şişme ve çevre yumuşak dokuda şişlik olur. Ağız pis kokar. Vücut ısısı çok yüksek olmamasına rağmen kalp atışları hızlı ve düzensiz bir nabız vardır. Solukluk, genel durum bozukluğu olabilir.

Ağır olgularda, tedavi edilmezse 6-10 gün içinde koma ve ölüm görülür.

Difteri Krupu (Larenks Difterisi): Genellikle boğaz

difterisi zarlarının soluk borusuna ilerlemesiyle oluşur.

Difte- ri krupunda ses telleri üzerindeki zarlar nedeniyle ses kısılır, solunum yolundaki daralma nedeniyle

solunum zorlaşır. Lezyonların mekanik etkisinin kliniğe yan- sımasıyla üç dönem görülür: Disfoni dönemi,

Paroksismal dispne dönemi, Asfiksi dönemi.

Diğer Klinik Şekiller:

Deri Difterisi: Özellikle sosyoekonomik düzeyi düşük, kişisel hijyeni bozuk, evsiz ve alkoliklerde görülür. Deride iyileşmesi geç ve güç olan lezyonlar şeklindedir. Difteri zarları keskin sınırlı ülserler şeklindedir.

Burun difterisi: Genellikle burun deliklerinin ön

kısmında yerleşmiş lezyonlar şeklindedir. Başlangıçta tek taraflı sonra iki taraflı olabilir. Uzun süreli seröz veya seropürülan burun akıntısı ile seyreder. Genel sistemik belirtiler çok hafif olmakla birlikte burun difterisi

bulaştırma yönünden önemlidir.

Etken: Corynebacterium diphtheriae bakterisidir.

Bakteriler solunum sistemine yerleşip toksin üreterek klinik bulgulara neden olurlar. Aerob, gram pozitif bakterilerdir. Boğaz, burun,

göz ve deriye yerleşmesiyle hastalık oluştururlar.

Hastalığın Özellikleri: Difteri, halk arasında kuşpalazı olarak da bilinen, gram-pozitif basil olarak görülen Corynebacterium diphteriae isimli mikroorganizmanın toksijenik kökenlerinin neden olduğu başta tonsiller, farinks, larinks ve burun olmak üzere üst solunum yollarına, deri ve bazen de konjuktivalar ile genital bölgeye yerleşim

gösterebilen akut bakteriyel bir enfeksiyondur.

Bulaşma Yolu: Difteri bir insan hastalığıdır. İnsandan insana havaya yayılan damlacıkların solunum yoluyla alınmasıyla direkt, solunum yolu salgıları ve deri lezyonlarının bulaştığı eşyalarla indirekt yoldan geçer. Bulaşma insandan insana yakın fiziksel temas ile de olur. Kapalı yerlerde ve kalabalıkta bulunma olasılığının arttığı soğuk havalarda daha fazla görülür.

Difteri hastalığını bulaştıran kişiler çoğu kez boğaz difterili hastalar ve hastalık belirtileri göstermeyen boğaz taşıyıcılarıdır. Tropikal ülkelerdeki yoksul kişiler, ılıman iklimli ülkelerde alkolikler ve evsizler arasında deri difterili olgular bulaştırmada rol

oynayabilirler.

Hastalığın Seyri: Difterinin kuluçka süresi

ortalama 2-4 gündür. Klinik belirtiler ve hastalığın yerleşim yerine göre: Boğaz difterisi, Difteri krupu ve Diğerleri olmak üzere üç şekilde görülür.

(33)

Coğrafi Dağılım: Aşılama öncesi dönemde daha çok 15 yaş altındaki çocukların bir hastalığı olan Difteri, son yıllardaki salgınlarda daha çok erişkinleri tutmuştur.

Tam olarak bağışıklık sahibi olmayan bireylerde ölümle sonuçlanabilmesi ve ciddi, ömür boyu sürebilecek

komplikasyonlar olması mümkündür. Bilinen endemik difteri alanları Afrika (Cezayir, Mısır, Sahra

bölgesindeki ülkeler), Amerika (Brezilya, Kolombiya, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator, Haiti ve Paraguay), Asya (Güney Pasifik, Afganistan, Bangladeş, Bhutan,

Kamboçya, Çin, Hindistan, Endonezya, Laos,

Moğolistan, Myanmar, Nepal, Pakistan, Papua Yeni Gine, Filipinler, Tayland, Vietnam), Orta Doğu (İran, Irak, Yemen), Avrupa ve eski Sovyetler birliğinin bütün ülkeleridir.

Yolcular İçin Risk: Difteri görülen alanlara seyahat edecek yolcular, özellikle de yoksul ve hijyen şartları kötü bölgelerde kalacaklarsa risk fazladır.

Aşı: Difteriden korunmanın esasını rutin aşılama oluşturmaktadır. Bebeklik döneminde yapılan ilk 3 dozdan sonra, DT olarak 7 yaşına kadar ilave dozlar verilebilir, bu yaştan sonra düşük difteri muhteviyatına sahip bir aşı (Td) yapılır. Hem tetanos toksoid ve hem de difteri toksoid yaklaşık olarak her 10 yılda bir ek aşı olarak verilebilir.

Koruma-Önlem: Seyahat öncesi aşı yaptırılması korunmada önemlidir. Gidilen yerlerde kalabalık ve kirli ortamlardan uzak durulmalıdır. Genel ve kişisel hijyen kurallarına titizlikle uyulmalıdır.

Tanı: Tanı genellikle hastanın kliniği ve doktorun muayene bulguları ile konulur.

Boğazın arkasından bir sürüntü alınarak difteriye neden olan bakteriler için test

edilebilir. Ayrıca bir cilt lezyonundan da örnek alınabilir. Kültür tanıyı doğrulamak için yapılır.

Tedavi: Difteri tedavisinde kişiler, diğer hasta ve sağlıklı kişilerden ayrılarak önce boğaz

kültürleri ve tetkik için kanları alınır, sonra antitoksin ve antibiyotik tedavisi başlanır.

Hastalar hastalığı geçirse bile hastaneden çıkmadan önce muhakkak aşı uygulanır ve aşı her 10 yılda bir tekrarlanmalıdır.

Antibiyotik olarak Penisilin veya Eritromisin antibiyotikleri vücuttaki bakterileri öldürmeye yardımcı olur, enfeksiyonları temizler.

Antibiyotikler difteri olan birinin, bulaşıcılık zamanını ortadan kaldırır. Antitoksin, damar veya kas içine enjekte edilir. Antitoksin

vermeden önce doktorlar cilt alerjisi testleri yapabilir. Difteri ölümcül bir hastalıktır.

Gençlerde ve yaşlılarda ölüm daha fazladır.

Ölümlerin çoğu hastalığın ilk 3-4 gününde genellikle kalp rahatsızlıkları veya nefes

tıkanmasından dolayı olmaktadır. Antitoksin tedavinin erken uygulanması hayat kurtarıcı olabilmektedir. Aşılılarda sonuç daha iyidir.

DİFTERİ

(34)

EBOLA VİRÜSÜ HASTALIĞI

Enfekte bir kişinin kanı ya da salgılarıyla doğrudan temas, enfekte salgılarla kontamine olmuş objelerle temas, defin işlemleri sırasında cenazeye doğrudan temas, virüs ile enfekte olan ya da hastalığı

geçirmiş birisiyle cinsel temas (İyileşen erkek hastaların spermlerinde 7 haftaya kadar virüs bulaştırması mümkündür) ve hasta bakımıyla uğraşırken enfekte salgılarla temas yoluyla bulaşabilmektedir.

Ebola virüsü, vahşi hayvan eti veya enfekte av hayvanlarının işlenmesi ve tüketilmesi yoluyla yayılabilir. Sivrisineklerin veya diğer böceklerin Ebola virüsünü bulaştırdığına dair bir kanıt yoktur.

Ebola Kanamalı Ateşi salgınlarında hastalık sağlık tesislerinde hızla yayılabilir. Maske, elbise ve

eldiven gibi uygun koruyucu ekipman giymeyen personelin bulunduğu sağlık tesislerinde virüse maruziyet riski yüksektir. Enjektör ve

ekipmanların uygun bir şekilde temizlenmesi ve imha edilmesi önemlidir. Tek kullanımlık olmayan malzemeler tekrar kullanılmadan önce sterilize edilmelidir. Sterilizasyona dikkat edilmezse virüs bulaşımı devam eder ve salgın büyüyebilir.

Etken: Tanımlanabilen beş Ebola virüsü vardır. Ebola Sudan, Ebola Zaire, Ebola Reston, Ebola Bundibugyo, Ebola Taï Forest. Tek iplikçikli, zarflı, segmentsiz bir RNA virüsü olup Marburgvirus ve Cuevavirus ile birlikte Mononegavirales takımında, Filovivirüs ailesinde, Ebola cinsinde yer alır. Bulaşıcıdır. Kontrol altına alınmazsa salgınlar görülür. Ebola virüsü zoonotik bir patojendir.

Hastalığın Özellikleri: Ebola virüsü hastalığı (EVH), öncelikle Afrika kıtasında meydana gelen nadiren ortaya çıkan, insanları ve diğer primatları etkileyen ciddi,

genellikle ölümcül bir hastalıktır. Ortalama vaka ölüm oranı% 50 civarındadır. Vaka ölüm oranları geçmiş salgınlarda% 25 ile% 90 arasında değişmiştir.

Bulaşma Yolu: Virüs başlangıçta vahşi hayvanlardan (meyve yarasaları, kirpi ve maymun, goril, şempanze gibi primatlar) insanlara hayvanların kan, vücut sıvıları ve dokularıyla doğrudan temas yoluyla bulaşır. İnsan enfeksiyonu oluştuğunda virüsün başkalarına

bulaşmasının birçok yolu vardır. Ebola, enfekte insanlarla doğrudan temas yoluyla insandan insana bulaşır. Bu, kişi enfekte vücut sıvılarına veya kontamine olmuş nesnelere dokunduğunda virüs, bütünlüğü bozulmuş cilt veya göz, burun ve ağızdaki mukoza zarlarından girdiğinde ortaya çıkabilir.

(35)

Hastalığın Seyri: Ebola virüsüne maruz

kalındıktan 2 - 21 gün (genellikle 8-10 gün) sonra ateş, baş ağrısı, eklem ve kas ağrısı, halsizlik, iştahsızlık, mide ağrısı, ishal, kusma belirtileri görülür. Ağır vakalarda gözlerde kızarıklık,

hıçkırık, öksürük, boğaz ağrısı, göğüs ağrısı, nefes almakta güçlük, yutkunma zorluğu, vücut içinde ve dışında kanamalar görülür.

Tanı: Ebola virüs hastalığının birçok hastalıkla karışması nedeni ile tanının hastalığa özel laboratuvar testleri ile konulması gerekir.

Laboratuvar testleriyle virüs ve antijenleri ya da virüse karşı gelişen antikorlar saptanarak tanı konulur. Erken dönemde tanıda kullanılabilecek testler: Antijen yakalama enzim aracılı

immunosorbent testler (ELISA), IgM ELISA, (PCR), kantitatif PCR, serum nötralizasyon testi, elektron mikroskopi ve virüs kültürüdür. Bu testlerin, başlangıçta tanıda en yararlı olanları PCR ve antijen yakalama testleridir.

Tedavi: Hastalığa spesifik bir tedavi yoktur.

Klinikte destek tedavisi esastır. Özellikle sıvı replasman tedavisi olmakla birlikte

destekleyici tedavi uygulaması yapılmaktadır.

İhtiyaç halinde böbrek diyalizi, kan

transfüzyonu, plazma replasman tedavisi uygulanır. Deneysel temelde bazı tedavi seçenekleri de denenmektedir. Tedavi multidisipliner bir yaklaşım gerektirir.

Tedavinin her aşamasında infeksiyon kontrol önlemlerine uyulması ve kişisel koruyucu donanım kullanılması gereklidir. Genel kural olarak bulaşı önlemek amacı ile gereksiz

invaziv işlemler ve laboratuvar tetkiklerinden kaçınmak gerekir.

Coğrafi Dağılım: Ebola virüs hastalığı ilk olarak 1976 yılında Sudan’ın Nzara ve

Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin Yambuku kentlerinde eş zamanlı 2 salgınla ortaya

çıkmıştır. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde görülen salgının Ebola Nehri yakınında bir köyde meydana geldiğinden hastalığa bu isim verilmiştir.

EBOLA VİRÜSÜ HASTALIĞI

(36)

Batı Afrika’da görülen son salgın (ilk vakalar Mart 2014 de bildirilmiştir) Ebola virüs

hastalığının ilk defa ortaya çıktığı 1976’dan bu yana görülen en büyük salgındır. Bu salgında görülen vaka ve ölüm sayıları bugüne kadar görülen bütün salgınların toplamından fazladır.

Salgından Gine, Liberya ve Sierra Leone ciddi şekilde etkilenmiştir. Mali, Nijerya, Senegal, İspanya, İngiltere, Amerika Birleşik

Devletleri’nde de bu ülkelerden giden az sayıda vakalar görülmüştür

Yolcular İçin Risk: Hastalığın yoğun olarak görüldüğü ülkelere seyahat edenler için risk mevcuttur.

Aşı: Mevcut değildir.

Koruma-Önlem: Hastalıktan etkilenen bölgelerde bulunan insanların hastalıktan korunmak için aşağıdaki önlemlere uymaları tavsiye edilir.

Diğer bulaşıcı hastalıklarda olduğu gibi hastalığı önlemenin en önemli yollarından biri ellerin düzenli olarak yıkanmasıdır. Eldiven kullanılan durumlarda eldivenleri çıkarmadan önce ve sonra su ve sabunla eller yıkanmalıdır.

Ölü hayvanlarla temastan kaçınılmalıdır.

Yerel pazarlarda tüketim için satılan vahşi

hayvanların eti yenmemelidir. Enfeksiyon olasılığını asgariye indirmek için Ebola Virüsü enfeksiyonu olduğundan şüphelenilen insan ya da hayvanlarla yakın temas ederken enfeksiyon kontrol önlemleri uygulanmalıdır.

Sağlık tesislerinde hastalık bulaşma riski yüksektir.

Bu nedenle sağlık çalışanlarının şüpheli vakalara enfeksiyon kontrol önlemlerini alarak müdahale etmesi çok önemlidir. Amaç enfekte hastaların salgı ve kanlarıyla teması önlemektir. Hastanın ölmesi durumunda cesetle doğrudan temasın önlenmesi de aynı şekilde önem taşımaktadır.

EBOLA VİRÜSÜ HASTALIĞI

(37)

ENTEROHEMORAJİK E. COLİ (EHEC) ENFEKSİYONU

Hastalığın Seyri: EHEC enfeksiyonunun ilk

belirtisi ishaldir ve kanlı olabilir. Ancak kusma her zaman görülmeyebilir. Diğer belirtiler arasında ateş, sinirlilik, uyuşukluk ve halsizlik sayılabilir. Enfekte kişilerde sıvı kaybı sebebiyle normalden daha az idrara çıkma görülebilir.

Bazı vakalar hemolitik üremik sendrom (HUS) ile sonuçlanır. (anemi, akut böbrek yetmezliği, ciltte döküntüler).

Tanı: Dışkı kültürü ile bakteri tanınabilir ama

bu rutin bir test değildir, özel olarak istenmesi gerekir PCR teknikleri ile daha hızlı tanı

mümkündür. Geliştirilmekte olan yeni tekniklerde flüoresan işaretli antikorlar da kullanılır .

Etken: Escherichia colidir(E. coli). Shiga toksin (verotoksin) üreten çubuk şekilli gram-negatif bir bakteridir. E. coli bakterisinin yüzlerce serotipinden biridir. Çoğu suş zararsız olup sağlıklı insan ve

hayvanların bağırsaklarında yaşamasına karşın, bu serotipi oluşturan suşlar güçlü bir toksin salgılar ve ağır hastalığa neden olur.

Hastalığın Özellikleri:İlk kez Amerika’da iyi pişirilmemiş hamburgerlerden kaynaklandığı

anlaşılan bir salgında tesbit edilmiştir. 2012 yılında Almanya’da meydana gelen salgında da etken

olarak EHEC bulunmuştur.

Bulaşma Yolu: EHEC, et ve süt kaynağımız olan büyükbaş otobur hayvanların bağırsaklarında bulunur. Dış ortam koşullarına çok dayanıklı olduğundan doğal gübre kullanılan bostanlarda yetiştirilmiş sebze ve meyvelerde de bulunabilir. Az sayıda ağız yolu ile alınan bir bakteri kitlesi bile (10-100 adet) hastalığa yol açabilmektedir. En sık görülen kaynaklar iyi pişmemiş ve dışkı ile

kirlenmiş etlerden yapılan hamburger köfteleri, salam, iyi pişmemiş biftek, çiğ süt olmakla birlikte, Almanya' da tespit edildiği gibi iyi yıkanmamış çiğ sebzelerden de bulaşabilmektedir. Hastalanan kişilerin de dışkıları ile diğer insanlara

bulaşabileceği bilinmektedir.

(38)

Tedavi: Destekleyici tedavi yapılır, ayrıca her hastada HUS komplikasyonu gelişimi takip edilmelidir. HUS gelişen olguların %50’sinde

hemodiyaliz gerekir. Bağırsak hareketlerini azaltan aniperistaltik ilaçlar verilmez. Kotrimoksazol,

Florokinolonlar, Aminoglikozidler ve Fosfomisin gibi antimikrobik maddelerin bakterinin toksin sentezini artırabilme potansiyeli nedeniyle antibiyotik

kullanımından kaçınılmalıdır. Almanya İnfeksiyon Hastalıkları Derneği raporunda invazif hastalık veya süperinfeksiyon gelişmesi durumunda

Karbapenemlerin kullanılabileceği belirtilmiştir.

Coğrafi Dağılım: Dünyanın her yerinde görülebilir.

Yolcular İçin Risk: Gidilen ülkelerde su ve gıda hijyenine ve pişirilme şekillerine dikkat etmeyen herkes risk altındadır.

Koruma-Önlem:Gıda ve el hijyenine dikkat edilmesi çok önemlidir. Çiğ et, sebzeler ve kök gıdalara

dokunduktan sonra ve gıdaları pişirmeden önce eller sabun ve suyla iyice yıkanmalıdır. Et iyice

pişirilmelidir.

Meyve ve sebzeleri yemeden önce iyice yıkanmalıdır.

Meyve ve sebzeler soyulmalıdır. Çiğ olarak tüketilen kavun, elma, havuç gibi sert meyve ve sebzeler

kesilmeden önce yıkanmalıdır. Çilek gibi küçük ve daha hassas meyveler bol suyla yıkanmalıdır. Gıdalar

arasında bulaşma engellenmelidir.

Çiğ etin ya da suyunun, pişmiş ete ya da pişirilmeden yenilen başka gıdalarla temasından kesinlikle

kaçınılmalıdır. İshal veya kusma şikayeti olanlar yemek hazırlamaktan kaçınmalıdır.

Süt mutlaka pastörize edilmelidir. İshalli çocukların bezlerinin değiştirilmesinden veya tuvaletten çıktıktan sonra eller iyice yıkanmalıdır. Civarında çiftlik veya hayvanların yoğun olarak bulunduğu göllerde

yüzülmemelidir.

ENTEROHEMORAJİK E. COLİ (EHEC)

ENFEKSİYONU

(39)

FİLARİASİS

Etken: İnsanda hastalığa neden olabilen 7 tür filariyal parazit olsa da bunlardan üçü filariyazis etkeni olarak bilinmektedir. Bunlar; Wuchereria bancrofti, Brugia malayi ve Brugia timori

türleridir.

Hastalığın Özellikleri: Morbiditesi yüksek, mortalitesi düşük olan tropik ve subtropik bölgelerde görülen parazitik bir infeksiyondur.

Bulaşma Yolu: Enfekte sivrisineklerin ısırmasıyla insanlara bulaşır.

Hastalığın Seyri: Sivrisineğin ısırmasından, kanda mikrofilaryaların görülmesine kadar geçen süre 6- 12 aydır. İnsan vücudunda erişkin parazitler 5-10 yıl, mikrofilaryalar ise 2 yıl kadar canlılıklarını sürdürürler. Erişkin parazitlerden çıkan

mikrofilaryalar cilt altında göç ederek dermatite ve göze ulaşarak da körlüğe neden olurlar.

Mikrofilaryalar kandan başka karaciğer, kas, hidrosel sıvısı ve şilöz idrarda bulunabilir.

Lenforetiküler filaryaz başlıca 4 klinik formda görülür:

Filaryal ateş: Ateş, halsizlik, yaygın kas ağrıları görülür.

Lenfanjitin deri bulguları ve lenfadenit (lenf bezi iltihabı) olaya eşlik eder. Asemptomatik mikrofilaremide

hastalarda klinik belirti yoktur. Kendiliğinden iyileşen hastaların yanı sıra bazı hastalarda tekrarlayan lenfanjit atakları oluşur. Ataklar gelişen hastaların 1/3’inde lenf damarlarında tıkanıklık ve dolaşım bozukluğu ortaya çıkar.

Lenfatik obstrüksiyon: Tekrarlayan lenfanjitler sonucunda lenfatik tıkanmaya bağlı olarak sıklıkla

bacaklarda ve dış genital organlarda, daha nadir olarak kollarda ve memelerde elefantiyazis (fil hastalığı) gelişir.

Deride kalınlaşmaile karakterize sert bir ödem vardır.

Deri bakteri ve yüzeyel mantar enfeksiyonlarına açık hale gelir.

Tropikal pulmoner eozinofili: Astım, öksürük ve hafif ateşle karakterizedir. Lenfödem ve elefantiyazın erken dönemlerinde tedavi ile hastalık kısmen veya tamamen iyileşebilir. Kronik infeksiyonda tedavi hastalığın

ilerlemesini yavaşlatabilir fakat hidrosel ve elefantiyazın ilerlemesini etkilemez.

Filaria enfestasyonunun kapsadığı parazit hastalıkları:

Lenfatik filariasis ve onchocerciasistir (nehir körlüğü).

Nehir Körlüğü, ergen kurtlarının cilt altındaki nodüllerde bulunduğu ve genellikle Sahra altı Batı Afrika’da görülen kronik bir parazit hastalığıdır. Lenfatik Filaryazis,

enfekte olmuş sineklerin insandan kan emerken vücuda larvaları zerk etmeleriyle bulaşır.

(40)

Coğrafi Dağılım: Lenfatik filariasis Sahra altı Afrika ve Güneydoğu Asya’da görülür. Nehir Körlüğü’ne daha çok Batı ve Orta Afrika ve Amerika’nın merkez ve güney bölgelerinde rastlanır.

Yolcular İçin Risk: Yaygın olduğu alanlarda yoğun bir vektör saldırısına maruz kalmadıkça, yolcular için risk genellikle düşüktür.

Aşı: Mevcut değildir.

Koruma-Önlem: Yaygın olduğu bölgelerdeki sivrisinekler ve karasinek ısırıklarına maruz kalmaktan kaçınılmalıdır.

Tanı: Gece alınan kan örneklerinde mikrofilaryaların görülmesi ile tanı konur. İdrar ve hidrosel sıvısında etken gösterilebilir. Kanda mikrofilarya

saptanamadığından tanı klinik olarak konur.

Tedavi: Halen en seçkin ilaç Dietilkarbamezepin olup, 2-3 hafta süre ile 6 mg/kg/gün dozunda üçe bölünerek verilirse kandan mikrofilaryalar hızla elimine olur. Son zamanlarda etkinliği araştırılan İvermektinin en önemli avantajı günde tek dozda verilmesidir. Her iki ilacın da erişkin parazitlere etkinliği yeterli değildir. Uzun süreli

Dietilkarbamezepin tedavisi ile yeni erişkin parazitlerin oluşması engellenebilir. Ek olarak kompresyon yapılır. Bunun için elastik bandaj, segmental gradientli pompalama ve manuel lenf drenajından yararlanılır. Bir diğer tedavi yöntemide cerrahidir. Bu kapsamda çepeçevre rezeksiyon, lenfolenfatik anastomoz, enteromezenterik flap, liposuction uygulanabilir.

FİLARİASİS

(41)

FRENGİ (SİFİLİZ)

Tanı: Frengiye, kendisini ilk gösterdiği anlarda klinik olarak teşhis koymak zordur. Kesin tanı için

mikrobiyolojik incelemeler (karanlık alan mikroskopisi, direkt immunfluoresan antikor testi, PCR ve reverse- trancriptase PCR test uygulaması) ile özgün treponemal antikor testi ve serolojik testler yapılmalıdır. Ancak tanısal testler, hastalığın aşamalarını ayırt

edememektedir.

Tedavi: Erken evre sifiliz için kısa süreli antibiyotik tedavisi yeterli iken gizli ve geç evre sifilizli hastalarda daha uzun süreli tedaviler uygulanır. Sifiliz geçirmiş

olmak bu hastalığa karşı koruyuculuk sağlamaz. Penisilin bu hastalığın her evresinde başvurulan ilk seçenektir ve genellikle hastalığı başarıyla tedavi etmektedir.

Coğrafi Dağılım:16. yüzyılda Asya ve Avrupa’yı kasıp kavuran hastalık tüm dünyada görülmüştür. Son yıllarda artış gözlenmektedir

Yolcular İçin Risk: Gidilen ülkelerde korunmasız ve tanımadıkları kişilerle ilişkiye girenler yüksek risk altındadır.

Aşı: Mevcut değildir.

Koruma-Önlem: Korunmasız cinsel ilişkiden

kaçınılmalıdır. Genel ve kişisel hijyene dikkat edilmelidir.

Korunmasız ilişkiye girilmişse sağlık kontrolünden geçmek önemlidir.

Etken: Spiroket bakterisi Treponema pallidumdur.

Gram-negatif, son derece hareketli bir bakteridir.

Hastalığın Özellikleri:

Bulaşma Yolu: Genellikle cinsel temas ile bulaşır.

Daha az oranda kan transfüzyonları, öpüşmek vb.

ile bulaşabilir. Hamile anne sifilizli ise bebeğine bulaştırabilir (konjenital sifiliz).

Hastalığın Seyri: Primer Sifiliz: Kuluçka süresi ortalama 3 hafta kadardır. Bakterinin ciltten giriş yerinde bir ülser oluşur (şankr). Genelde tek sayıda, tabanı sert, ağzı ve tabanı aynı çapta olup ağrısızdır. Şankr genelde 3-8 haftada kendiliğinden iyileşir. Şankrdan 7-10 gün sonra bölgesel lenf bezi büyümesi gelişir. Bu lenf bezleri ağrısız, orta

sertliktedir. Sekonder Sifiliz: Yaygın bulgular

görülür. Halsizlik, baş ağrıları, düşük dereceli ateş, eklem ve kas ağrıları, yaygın lenf bezi büyümesi gibi hastalığa özgü olmayan bulgular oluşabilir.

Bakırımsı tonlarda cilt döküntüleri görülebilir.

Gövde ve üst ekstremiteler en fazla yerleştiği yerlerdir. Latent Sifiliz: Erken ve geç sifiliz arasındaki dönemdir. Hastanın hikayesi ve laboratuvar mevcuttur. Beyin omurilik sıvısında testler negatiftir. Geç Sifiliz (Tersiyer Sifiliz): Deri, mukoza bulguları, kemik, merkezi sinir siste- mi, kalp damar sistemi ve organ tutulumları olabilir.

Geç sifilizde damakta delinme ve semer burun gelişebilir.

Referanslar

Benzer Belgeler

İrik ve ark., Acil Serviste Şiddetli Uyluk Ağrısı, Abdominal Aort Anevrizması

Diğer taraftan bizim vakamızda olduğu gibi, ateş etiyolo- jisi araştırılan vakalarda bruselloza benzer semptomlar gösterebilen, brusellozla karışabilen veya birliktelik

Kalsifik tendinit ortopedi ve fizik tedavi poliklini- ğinde çok sık tespit edilmesine rağmen, acil serviste çokça akla gelmeyen veya unutulan bir tanıdır ya da omuz ağrısı az

(1) yaptıkları çalışmada hipertansiyon olan hastalar dışlanmış olsa da, tanı konulmamış hipertansiyon hastalarının, maskeli hipertansiyonu olan hastaların

Bu çalışmada Ocak 2012-Ağustos 2014 tarihleri arasında acil servise başvuran ve şiddetli baş ağrısı olan, SAK veya anevrizma şüphesiyle BTA çekilen, yaş ara-

Tüm kişilerde baş ağrısının varlığı, süresi, sıklığı, atak süresi ve ağrının şiddeti araştırıldı.. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalamaları

Baş ağrısı teşhis sisteminde geliştirilen kural tabanlı sınıflama algoritması her bir baş ağrısı türünün alt kümelerini ve kümelerdeki baş ağrısı tiplerini

• İnfluenza A virusu insan,domuz, at, kuş ve deniz memelilerinde, influenza B sadece insanda, influenza C ise insanlar ve domuzlarda hastalık yapar.. • İnfluenza A virusları HA ve