• Sonuç bulunamadı

Reşat Nuri Güntekin`in Dudaktan Kalbe adlı romanının cümle bilgisi bakımından incelenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Reşat Nuri Güntekin`in Dudaktan Kalbe adlı romanının cümle bilgisi bakımından incelenmesi"

Copied!
187
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI TÜRK DİLİ BİLİM DALI

REŞAT NURİ GÜNTEKİN’İN

DUDAKTAN KALBE ADLI ROMANININ

CÜMLE BİLGİSİ BAKIMINDAN İNCELENMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

YRD. DOÇ. DR. KÂZIM KARABÖRK

HAZIRLAYAN

MUSTAFA ÂKİL YAĞIMLI

(2)

İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ ...VI KISALTMALAR...VIII

GİRİŞ...1

REŞAT NURİ GÜNTEKİN...4

DUDAKTAN KALBE ...8 BİRİNCİ BÖLÜM 1. KELİME GRUPLARI ...10 1.1. İSİM TAMLAMASI...12 1.1.1. BELİRTİSİZ İSİM TAMLAMASI...13 1.1.2. BELİRTİLİ İSİM TAMLAMASI...16

1.1.3. GENİŞLETİLMİŞ (ZİNCİRLEME) İSİM TAMLAMASI...19

1.1.4. İsim Tamlamalarının Kelime Çeşidi Olarak Görevleri ...20

1.1.5. İsim Tamlamalarının Cümle Ögesi Olarak Görevleri ...22

1.2. İYELİK GRUBU ...25

1.2.1. İyelik Grubunun Kelime Çeşidi Olarak Görevleri...26

1.2.2. İyelik Grubunun Cümle Ögesi Olarak Görevleri...26

1.3. SIFAT TAMLAMASI ...27

1.3.1. Sıfat Tamlamalarının Kelime Çeşidi Olarak Görevleri...37

1.3.2. Sıfat Tamlamalarının Cümle Ögesi Olarak Görevleri...38

1.4. İSİM-FİİL GRUBU (MASTAR GRUBU)...40

1.4.1. İsim-Fiil (Mastar) Grubunun Kelime Çeşidi Olarak Görevleri...41

1.4.2. İsim-Fiil (Mastar) Grubunun Cümle Ögesi Olarak Görevleri...42

1.5. SIFAT-FİİL GRUBU ...43

1.5.1. Sıfat-Fiil Grubunun Kelime Çeşidi Olarak Görevleri ...44

1.5.2. Sıfat-Fiil Grubunun Cümle Ögesi Olarak Görevleri ...45

1.6. ZARF-FİİL GRUBU ...46

(3)

1.7. TEKRAR GRUBU...50

1.7.1. Aynen Tekrarlar (İkizleme)...51

1.7.2. Eş Anlamlı veya Yakın Anlamlı Tekrarlar ...52

1.7.3. Zıt Anlamlı Tekrarlar ...53

1.7.4. İlaveli (Eklemeli) Tekrarlar...54

1.7.5. Tekrar Grubunun Kelime Çeşidi Olarak Görevleri ...55

1.7.6. Tekrar Grubunun Cümle Ögesi Olarak Görevleri ...56

1.8. EDAT GRUBU...57

1.8.1. Edat Grubunun Kelime Çeşidi Olarak Görevleri ...62

1.8.2. Edat Grubunun Cümle Ögesi Olarak Görevleri ...62

1.9. BAĞLAMA GRUBU...63

1.9.1. Bağlama Grubunun Kelime Çeşidi Olarak Görevleri ...65

1.9.2. Bağlama Grubunun Cümle Ögesi Olarak Görevleri ...66

1.10. ÜNLEM GRUBU...68

1.11. SAYI GRUBU ...69

1.11.1. Sayı Grubunun Kelime Çeşidi Olarak Görevleri ...69

1.11.2. Sayı Grubunun, Cümle Ögesi Olarak Görevleri ...69

1.12. UNVAN GRUBU ...70

1.12.1. Unvan Grubunun Kelime Çeşidi Olarak Görevleri ...71

1.12.2. Unvan Grubunun Cümle Ögesi Olarak Görevleri ...71

1.13. BİRLEŞİK İSİMLER ...72

1.14. BİRLEŞİK FİİL...73

1.14.1. İsim Unsuru + Yardımcı Fiil ...73

1.14.2. Fiil Unsuru + Zarf-Fiil Eki + Tasvir Fiili ...77

1.14.3. Anlamca Kaynaşmış ve Deyimleşmiş Birleşik Fiiller...79

1.15. KISALTMA GRUPLARI ...82 1.15.1. İSNAT GRUBU ...82 1.15.2. YÜKLEME GRUBU ...83 1.15.3. YÖNELME GRUBU ...83 1.15.4. BULUNMA GRUBU ...83 1.15.5. AYRILMA GRUBU ...84 1.15.6. VASITA GRUBU...84 1.15.7. İLGİ GRUBU...84

(4)

İKİNCİ BÖLÜM

2. CÜMLE ...87

2.1. CÜMLENİN ÖGELERİ ...89

2.1.1. CÜMLENİN TEMEL ÖGELERİ...90

2.1.1.1. YÜKLEM ...90

2.1.1.2. ÖZNE...92

2.1.2. CÜMLENİN YARDIMCI ÖGELERİ ...97

2.1.2.1. NESNE...97

2.1.2.1.1. BELİRTİLİ NESNE...99

2.1.2.1.2. BELİRTİSİZ NESNE...100

2.1.2.2. YER TAMLAYICISI ...101

2.1.2.3. ZARF TÜMLECİ ...103

2.1.3. CÜMLE DIŞI UNSURLAR...105

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. CÜMLE ÇEŞİTLERİ ...109

3.1. YAPILARINA GÖRE CÜMLELER...109

3.1.1. BASİT CÜMLE ...111

3.1.2. BİRLEŞİK CÜMLE...114

3.1.2.1. ŞARTLI BİRLEŞİK CÜMLE ...114

3.1.2.2. İÇ İÇE BİRLEŞİK CÜMLE ...119

3.1.2.3. Kİ’Lİ BİRLEŞİK CÜMLE...124

3.1.2.4. SIRALI BİRLEŞİK CÜMLE ...130

3.1.2.4.1. Bağımlı Sıralı Birleşik Cümle...131

3.1.2.4.2. Bağımsız Sıralı Birleşik Cümle...134

3.1.2.4.3. Karma Sıralı Birleşik Cümle...135

3.1.3. KESİK CÜMLE...136

3.2. YÜKLEMİN TÜRÜNE GÖRE CÜMLELER...140

(5)

3.3. YÜKLEMİN YERİNE GÖRE CÜMLELER ...149

3.3.1. DÜZ (KURALLI) CÜMLE ...149

3.3.2. DEVRİK CÜMLE ...150

3.4. ANLAMLARINA GÖRE CÜMLELER ...151

3.4.1. OLUMLU CÜMLE ...152

3.4.1.1. Biçimce Olumsuz Anlamca Olumlu Cümleler ...152

3.4.2. OLUMSUZ CÜMLE ...153

3.4.2.1. Biçimce Olumlu Anlamca Olumsuz Cümleler ...154

3.4.3. SORU CÜMLESİ ...156

3.4.4. ÜNLEM CÜMLESİ...164

SONUÇ ...166

SÖZLÜK ...175

(6)

ÖN SÖZ

Dil, bir milletin en önemli kültür varlığıdır. Kültür, millet hayatının devamı ile eş değerdedir. Birçok alanda gücünün zirvesine ulaşmasına rağmen dilini koruyamadığı için yok olan milletler ile bir gücü olmasa da dilini koruyabildiği için bugün hâlâ var olan milletlerin tarihî süreci, dilin millet hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Milletimizin, zamana ve mekâna en sağlam unsurlarla kök salması için, yeni nesillere doğru ve temiz bir Türkçenin öğretilmesi gerekir. Bunun için de Türkçenin kuralları iyi belirlenmeli, farklı görüşler yapılacak çalışmalarla en aza indirilerek sağlam bir dil bilgisi hazırlanmalıdır.

Cümle bilgisi, Türkçenin hakkında yeteri kadar ilmî çalışma yapılmayan ve üzerinde tam görüş birliğine varılamamış olan konularındandır. Bu konudaki anlaşmazlıklar, dili iyi kullanan yazarların eserleri üzerinde yapılacak cümle bilgisi çalışmaları ile ortadan kaldırılabilir.

Tez konusu belirlenirken, bu düşüncelerden hareketle, Reşat Nuri Güntekin’in Dudaktan Kalbe romanı tercih edildi. Eser seçiminde, romanın harf inkılabından sonra yaşanan hızlı değişmeden etkilenmemiş olması özelliği belirleyici oldu. Çalışmada, eserin 15202 kayıt numarasıyla Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesinde bulunan ve 1923 (Rumi 1341) yılında Orhaniye Matbaasında basılmış olan ilk baskısı esas alındı. Karşılaştırma gerektiren durumlar için de romanın, Semih Lûtfi Kitabevi tarafından yayınlanan 4. Baskısına, 1957 yılında İstanbul’da Nurgök Matbaası tarafından yayınlanan 6. Baskısına ve 2007 yılında İstanbul’da İnkılâp Kitabevi tarafından yayınlanan 25. Baskısına bakıldı.

Tez hazırlanırken, önce Arap alfabesiyle basılmış olan roman, satır numaraları verilerek okundu. Ele alınacak konulara örnek olarak kullanılabilecek cümleler seçildi. Cümle bilgisi ile ilgili ulaşılabilen kaynaklar tarandıktan sonra benimsenen görüşlere göre bu cümleler incelendi. Örnek olarak seçilen cümlelerin yerleri belirtilirken “sayfa numarası-satır numarası” şeklinde bir yol takip edildi. (Ör: 397-18)

Ele alınan konunun bütün özelliklerine ve istisnalarına ulaşabilmek için, bir kaynakta olan ama başka kaynakta bahsedilmeyen özellikler bir araya getirilmeye çalışıldı. Eserde karşılaşılan ama dil bilgisi kitaplarında bahsedilmemiş olan özellikler de gösterilerek çalışmanın kapsamlı olması hedeflendi.

(7)

Eserin imlâ özelliklerine bağlı kalındı. Günümüzden farklı olan özellikler ilgili bölümlerde gösterildi. Ancak kuralları günümüzden farklı olan noktalama işaretleri ile matbaadan kaynaklanan yazım yanlışları düzeltildi.

Fikir ayrılıklarının meydana getirdiği karışıklığa yenilerini eklememek için hassas davranıldı ve Türk dil bilgisinin en önemli sorunlarından biri olan terim karmaşası, görüşleri uzun yıllar boyu geniş çevrelerce kabul görmüş olan dilcilerin tercihleriyle aşılmaya çalışıldı.

Tezin, Türkçenin cümle bilgisi ile ilgili olarak yapılacak çalışmalarda faydalı olması umulmaktadır.

Bu çalışmanın bütün safhalarında, her türlü desteği hiçbir şekilde esirgemeyen değerli hocam ve danışmanım Yrd. Doç. Dr. Kâzım KARABÖRK’ e şükranlarımı sunuyorum.

Konya 2007 Mustafa Âkil YAĞIMLI

(8)

KISALTMALAR

a : Arapça

age : adı geçen eser

bk : bakınız

bln : belirtili nesne

bsn : belirtisiz nesne

cdu : cümle dışı unsur

far : Farsça fr : Fransızca i : isim it : İtalyanca rus : Rusça s : sıfat st : sıfat tamlaması t : Türkçe tc : temel cümle tm : tamlama tn : tamlanan ty : tamlayan ö : özne y : yüklem yc : yardımcı cümle yt : yer tamlayıcısı yun : Yunanca zt : zarf tümleci

(9)

GİRİŞ

İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli bir antlaşmalar sistemi ve seslerden örülmüş içtimaî bir müessese olan dil, araç olarak kelimeleri kullanır. Tek tek kelimeler, bir dileği ifade etmek ya da bir hüküm bildirmek için sistemli bir şekilde bir araya gelerek cümleleri oluştururlar. Aynı kavramlar için farklı seslerden oluşmuş kelimeler kullanan milletler, cümle için de farklı sistemler geliştirmişlerdir.

Canlı bir varlık olan dil, üzerinde çalışıldıkça yeni mecralara açılan büyük bir değerler hazinesidir ve bu hazinenin tamamına ulaşıp son noktayı koymak da mümkün değildir. Çünkü kendisine mahsus kanunlar çerçevesinde sürekli gelişme gösteren dilin zamanla bazı özellikleri değişebilir ve dil yeni özellikler kazanır.

Dil bilgisi; dili ses, şekil ve cümle yapıları ile dilin çeşitli ögeleri arasındaki anlam ilişkileri açısından inceleyerek bunlarla ilgili kuralları ve işleyiş özelliklerini ortaya koyan bilimdir. (bk. Korkmaz, 1992, s. 75-44; Hatiboğlu, 1972b, s. 32-33; Topaloğlu, 1989, s. 56) Belli dönemlerde belli konulara ağırlık verme, bütün bilim dallarında görülen ve bilimin ilerleme adına kendi iç dinamiği ile oluşturduğu tabiî bir yöntemdir. Ülkemizdeki dil bilimi çalışmaları da farklı dönemlerde farklı konularda yoğunlaşma sürecini hep yaşamıştır. Bir döneme kadar dil bilgisinin ses bilgisi ve şekil bilgisi bölümleri üzerinde oldukça geniş çalışmalar yapılmış, cümle bilgisi en az işlenmiş dil bilgisi dalı olarak kalmıştır. (bk. Dizdaroğlu, 1976, s. 5; Hatiboğlu, 1972a, s. VII) Türkçenin son yıllarda üzerinde en yoğun, en güncel araştırmaların yapıldığı dil bilgisi dalı ve dolayısıyla dilciler arasında fikir ayrılıklarının en çok olduğu konusu cümle bilgisidir. Bu ayrılıklar aynı zamanda bir olgunlaşma sürecidir. Konu belirlenirken; bu olgunlaşma sürecine katkıda bulunmak amacı güdüldü.

Cümle bilgisi; “kelimelerin, kelime gruplarının cümle ve söz içindeki görevlerini, biribirleriyle olan ilişkilerini, sıralanışlarını ve cümle türlerini inceleyen bilim dalı”dır. (Korkmaz, 1992, s. 33)

Dil bilimiyle uğraşanlar, hazır kurallar koymazlar, dilin sistematik işleyişini inceleyerek ortaya çıkan kuralları disipline ederler. Cümle bilgisi çalışmalarında, kurallara örnek cümleler üzerinden gidilir. En sağlıklı sonuçlara ulaşmak için en iyi örneklerden

(10)

hareket edilmelidir. Doğru bilgilere iyi cümlelerin incelenmesiyle ulaşılabilir. İyi cümle, dilin özelliklerinin en doğru ve en güzel kullanıldığı cümledir. İyi cümleleri de dili iyi kullanan iyi yazarlar kurar.

Bu düşünceyle, Türkçeyi iyi kullanma hususunda kendisini ispatlamış olan Reşat Nuri Güntekin seçildi. İlk baskısı harf inkılabından önce yapıldığı için de yazarın “Dudaktan Kalbe” romanı tercih edildi. Çalışmamız aynı zamanda Reşat Nuri’nin dili ve Türkçeyi kullanma gücü hakkındaki araştırmalara da katkı sağlayacaktır.

Tez hazırlanırken; önce Arap alfabesiyle basılmış olan roman, satır numaraları verilerek okundu. Okurken seçilen cümleler, sayfa ve satır numarası verilerek fişlendi. Daha sonra bu cümleler, cümle bilgisi bakımından, ana başlıklardan alt başlıklara göre sınıflandırıldı. Cümlelerin değerlendirilmesi safhasında konu ile ilgili ulaşılabilen bütün kaynaklar tarandı. İlgili makaleler okunarak yeni yaklaşımlar değerlendirildi. Çalışmada benimsenecek ana eğilimler belirlendi. Bu eğilimler doğrultusunda dilcilerin görüşlerinden ortak bir sağlam görüş oluşturulmaya çalışılarak konuyu en iyi şekilde ifade ettiğine inanılan tanım ya da tanımlara yer verildi. Tanımların eksik kaldığı noktalar, tam belirlenmediği düşünülen özellikler örneklerle desteklenecek şekilde eklendi. Daha sonra seçilen cümleler bu bilgiler için örnek olarak kullanıldı.

Çalışmanın kapsamlı olması için, ele alınan konunun bütün özelliklerine ve istisnalarına ulaşılmaya, bir kaynakta olan ama başka kaynakta bahsedilmeyen özellikler bir araya getirilmeye ve eserde karşılaşılan ama dil bilgisi kitaplarında bahsedilmemiş olan özellikler gösterilmeye çalışıldı. Tespit edilen romana ait farklılıklar, sonuç kısmında da ayrıca ele alındı.

Tezin sonuna, seçilen cümlelerde geçen ve çok sık kullanılmayan bazı kelimelerin, sadece metindeki anlamlarının verildiği sözlük bölümü eklendi. Çalışmamızda, görüşleri uzun yıllar boyu geniş çevrelerce kabul görmüş olan dilcilerin kullandıkları terimler tercih edildi.

Eserin, devrin özelliklerini yansıtan imlâsına hiç dokunulmadı. Zaten birkaç husus dışında günümüzden çok farklı olduğu da söylenemez. Farklı olanlar da ilgili bölümlerde gösterildi. Ancak noktalama işaretleri bakımından farklılıklar vardır. Bugün kullandığımız nokta (.) işaretiyle birlikte, onunla aynı fonksiyonda yan yana iki nokta (..) işareti kullanılmıştır. Nadiren kullanılan ünlem (!) işaretinin yerine bazen soru (?) işareti, genellikle de üç nokta (...) işareti tercih edilmiş, üç nokta işareti hemen hemen bütün

(11)

noktalama işaretlerinin yerine kullanılmıştır. Seçilen cümlelerin noktalamaları, günümüz noktalama kurallarına göre değiştirildi. Ünlem işaretinin kullanılması gereken ama kullanılmayan yerlerde ünlem işareti kullanıldı. Nokta fonksiyonunda kullanılan yan yana iki nokta işaretinin yerine ve özellikle kesik cümle ile karıştırılmaması için üç nokta işaretinin yerine nokta işareti kullanıldı. Matbaa hatalarından dolayı gereksiz kullanılan işaretler de tamamen çıkarıldı.

Ancak, diğer kitaplardan yapılan alıntılarda düzeltme yapılmadı. İmlâ hataları, anlatım bozuklukları vb. alıntı yapılan kitaplara ve yazarlarına aittir.

Eserde, dizginin yapıldığı matbaadan kaynaklanan yazım yanlışları da vardır. Bu yazım yanlışları romanın, ön sözde belirtilen, diğer baskıları ile karşılaştırılarak düzeltme yoluna gidildi. Yapılan düzeltmeler için şu birkaç örneği verebiliriz.

“Hani insan içinden kaçan, mağaralara kapanıp çile dolduran dervişlerin

tembelliği... (286-8)” cümlesinin “mağara” kelimesinde “r” harfi yerine “z” yazılmış, “Ben, düşüne düşüne kaza ve kader meselesinde şu neticeye varıyorum evladım.” (333-23)

cümlesinde de “evladım” kelimesinin “d” harfi unutulmuştur. Romanın ilk baskısında “Lâmia laubaliliğe rağmen korktuğu, sözlerini bulmak için güçlük çektiği anlaşılıyordu.” (171-4) şeklinde olan cümle, son baskıda “Lâmia laubaliliğine rağmen korktuğunu,

sözlerini bulmak için güçlük çektiğini anlıyordu.” (143-22), şeklinde yazılmıştır. Her iki

baskıda da yanlış yazılmış olan cümle “Lâmianın, laubaliliğine rağmen korktuğu, sözlerini

bulmak için güçlük çektiği anlaşılıyordu” şeklinde düzeltilerek kullanılmıştır.

Eserin ilk baskısı çok özensiz hazırlanmıştır. Ancak özellikle son baskısının, günümüz teknolojik imkânları da göz önünde bulundurulduğunda, çok daha özensiz olduğu söylenebilir.

(12)

REŞAT NURİ GÜNTEKİN

25.11.1889’da1 İstanbul-Üsküdar’da doğdu. Babası askeri doktor Nuri Bey, annesi Erzurum valisi ve ordu müşiri Yâver paşanın üçüncü kızı Lütfiye hanımdır.

İlk öğrenimini Çanakkale Mekteb-i İbtidâîsinde gördü. Sonra bir buçuk yıl Çanakkale İdadisinde, bir süre de İzmir Frére’ler okulunda okudu. Orayı bitirmeden tasdikname ile ayrıldı. Yarışma ile girdiği İstanbul Darülfünunu (Üniversitesi) Edebiyat Fakültesini bitirdi.(1912)

1913 yılında Bursa Lisesine Edebiyat ve Türkçe öğretmeni olarak atandı. Daha sonra İstanbul’da çeşitli okullarda müdürlük yaptı (1916-1919). Vefa, Kabataş, Galatasaray ve İstanbul Erkek liseleriyle, Çamlıca ve Erenköy Kız liselerinde Türkçe, Edebiyat, Felsefe ve Fenni-i Terbiye (Eğitimbilim) dersleri okuttu (1919-1931). Millî Eğitim müfettişi olarak çalıştı (1931-1939). Bir ara Çanakkale milletvekilliği yaptı (1939-1943), daha sonra yine Millî Eğitimde başmüfettiş oldu (1947). Bu görevde iken Paris Kültür Ataşeliğinde bulundu, altmış beş yaşını doldurunca emekliye ayrıldı (1954). Akciğer kanserine yakalandı, tedavi için gittiği Londra’da öldü (07.12.1956). Cenazesi uçakla İstanbul’a getirilerek 13 Aralık 1956 Perşembe günü Karacaahmet mezarlığında toprağa verildi.

Edebi kişiliği:

“Çocukluğunda babasının memuriyeti dolayısıyla ve umumi müfettiş bulunduğu sıralarda da vazifesi icabı, Anadolu’nun birçok yerlerini dolaşmış olan Reşat Nuri, sağlam kültürüyle her sanat işinde övülmeye değer bir başarı göstermiştir. Romanları, hikâyeleri,

1 Kudret, Cevdet. (1970). Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman 1859-1959 II. Ankara: Bilgi Yayınevi. s.256.

Cevdet Kudret, doğum tarihi ile ilgili şu açıklamayı yapmaktadır: “Reşat Nuri’nin doğum tarihi, basılı kaynaklarda son zamanlara kadar hep 1892 olarak gösterilmiş; kendisi de bir mülakatta 1893’te İstanbul’da, Üsküdar’ın Selimiye semtinde dünyaya geldiğini söylemiş (Ü.Deniz: Çocukluk hatıraları, Milliyet Gazetesi 16.01.1955) ise de Millî Eğitim Bakanlığındaki kayıtlarda doğumu 1305-1307 (1889) olarak geçmektedir (T.Poyraz-M.Alpbek: Reşat Nuri Güntekin, Yeni Yayınlar dergisi, 1957, c.II, sayı 3, s.53). Reşat Nuri’nin ölümünden sonra, yeğeni Ruşen Eşref Ünaydın, sanatçının kızı Elâ’ya seslenir yolda yazdığı anılarda, Reşat Nuri ile birlikte çekilmiş bir çocukluk resminden söz ederken şöyle der: Her ikimizin de resminin arkasında,

doğduğumuz tarihler yazılı. Bu tarihler, benim amcam, babanın da eniştesi Tevfik Paşanın. (...) Bu kayda göre, baban “Reşat Bey bin Nuri, tarih-i velâdet 13 Teşrinisani 1305”. Yani bugünkü anlamda 26 Kasım

1889 (R.E.Ünaydın: Reşat Nuri İçin, Vatan gazetesi, 18.02.1957). Ünaydın, rumî tarihi milâdî’ye çevirirken küçük bir yanlışlık yapmış, rumî güne 13 gün eklemiş; oysa, XIX. Yüzyılda rumî tarihlerin günlerini bulmak için, rumî güne 13 değil 12 gün eklemek gerekir; bu bakımdan, Reşat Nuri’nin doğum tarihinin 25 Kasım

(13)

oyunları, seyahat notları, makaleleri, tercümeleri ile edebiyat dünyamızda, memleket sınırlarını aşan, haklı bir şöhret yapmıştır.

Sanat hayatının ilk devresinde Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi gibi hissî romanlar yazan Reşat Nuri, bu eserlerinde insanların şahsi gönül maceralarını canlandırmış, sonraları Yeşil Gece, Kızılcık Dalları, Yaprak Dökümü gibi içtimaî romanlarında ise çeşitli cemiyet meselelerini ele almıştır.”1

“Millî Mücadele yıllarında gelişen “Memleket Edebiyatı” cereyanının en önemli temsilcilerinden birisidir. Sıcak ve sade bir üslupla, büyük çoğunluğu Anadolu insanının çeşitli meselelerini, Anadolu tabiat ve dekorunu, köylü sınıfının aydınla ilişkilerini, kısaca yerli ve millî hayatımızı anlatan eserler”2 vermiştir.

“Adaptasyonların, salaştan bozma sahnelerde aralıksız gösterildiği yıllarda Reşat Nuri, Taş Parçası, Hançer, Eski Rüya adlı sahne eserleriyle Türk tiyatrosunda yeni milli bir çığır açarak edebiyat sevgisini kökleştirmeye muvaffak olmuş, halkın candan sevgi ve saygısını kazanmıştır.

Sade ve kıvrak üslubu, temiz ve cana yakın ifadesi, kuvvetli görüş kabiliyeti ve geniş mevzularıyla hayatımızın muhtelif safhalarını eserlerinde aksettiren Reşat Nuri, Türk roman ve hikâyeciliğinin en ön safında yer almıştır.”3

“Reşat Nuri, genel tutumuyla realist bir yazardır. Eserlerindeki baş kişiler çoğu zaman ülküleştirilmiş insanlar (Feride, Şahin vb.) olmakla birlikte, bunların çevrelerindeki kişiler, birer gözlem sonunda, hayattan alınmış kimselerdir. Kendisiyle yapılan kimi konuşmalarda, detayların ve tiplerin gerçek olduğunu, onların pek çoğunu yakından

görmüş olduğu kimseler arasından seçtiğini söylemiştir. Bir konuşmasında da, bir

romancının en iyi eserini, yaşı ilerleyip hayatta görgüsü çoğaldıktan sonra yazabileceğini söyleyerek, konuya başka bir açıdan değinmiştir.

... bir romancı, şair gibi değildir. Şairin en kuvvetli zamanı gençlik zamanıdır. O, yaşlandıkça hızını kaybeder. Hâlbuki romancı bilakis en iyi yazısını yazmak için çok görmeye, insan ve sosyete hakkındaki görüşlerini genişletmeye, okumaya ve tekniğini ilerletmeye muhtaçtır. Çünkü romancı, insanın içyüzünü görmeye, hayatın içyüzünü anlamaya mecburdur. Buna da tabiî senelerin tecrübesi lâzımdır.

1 Yücebaş, Hilmi. (1957). Bütün Cepheleriyle Reşat Nuri. İstanbul: Yeni Matbaa. s.4.

2 Bakırcıoğlu, N. Ziya. (2004). Başlangıcından Günümüze Türk Romanı. İstanbul: Ötüken Neşriyat. s.90. 3 Yücebaş, Hilmi. age. s.4.

(14)

Meşrutiyet’e kadar İstanbul sınırları içinde kapalı duran, Meşrutiyet devrinde ise ancak küçük hikâyelerde İstanbul dışındaki hayatı ele alabilen Türk edebiyatı, roman alanında ilk kez Reşat Nuri’nin eserleriyle Anadolu’nun çeşitli bölge ve insanlarına sere serpe açılabilmiştir.

Bütün eserlerini günlük konuşma diliyle ve süssüz, yapmacıksız bir üslupla yazan Reşat Nuri, Nurullah Ataç’ın deyişiyle, konuşma dilimizle uzun uzun yazılar, öyküler

yazılabileceğini göstermiş, Yakup Kadri’nin deyişiyle de Türkçe tahkiye dilini bugünkü sadeliğe doğru yöneltmiştir.”1

Sanatçının geniş halk topluluklarına seslenebilmesinin başlıca nedenlerinden biri dilinin duruluğudur. Atasözü ve deyimleri çok kullanmış, kahramanlarını eğitim durumlarına göre başarıyla konuşturmuş, zaman zaman kişilerin ağız özelliklerine bile yer vermiştir. Çok başarılı uzun cümleler kurmuş, devrik cümle çok az kullanmıştır.

Sanat hayatı ve eserleri:

Yazı hayatına, Zaman gazetesinde (1918-1919) tiyatro eleştirmeleri yazarak başlayan, Reşat Nuri’nin ilk sanat eseri Diken Mecmuasında yayımlanan “Eski Ahbap” hikayesidir (1917). Bunu Zaman gazetesinde tefrika edilen “Harabelerin Çiçeği” adlı romanı (1918) ile “Hakiki Kahraman” adlı piyesi (1919) takip etmiştir. Birkaç da oyun yazıp Dârülbedayi’de oynatan, Şâir (1918-1919), Büyük Mecmua (1919), Nedim (1919), İnci (1919) dergilerinde ve Dersaadet gazetesinde, hikâye ve romanları yayımlanan Reşat Nuri, Kurtuluş Savaşı sonlarında Vakit gazetesinde tefrika edilen “Çalıkuşu” (1922) romanıyla çok geniş bir üne ulaşmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Mahmut Yesari ile birlikte çıkardığı “Kelebek” adlı mizah dergisi (1923-1924) ile 1947 yılında çıkardığı Memleket gazetesi uzun ömürlü olmamıştır. Yazılarında kendi adıyla birlikte “Cemil Nimet, Hayrettin Rüştü, Mehmet Ferit”, mizah dergileriyle magazinlerde de “Yıldızböceği, Ateşböceği, Ağustosböceği” takma adlarını kullanmıştır.

Romanları:

Harabeler Çiçeği (1918), Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Dudaktan Kalbe (1923), Damga (1924), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Acımak (1928), Yeşil

(15)

Gece (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1940), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1952), Miskinler Tekkesi (1953), Kavak Yelleri (1961), Son Sığınak (1961), Kan Davası (1962).

Hikâyeleri:

Eski Ahbap (1917), Recm (1919), Raçild Bey (1919), Tanrı Misafiri (1927),

Sönmüş Yıldızlar (1928), Leylâ İle Mecnun (1928), Olağan İşler (1930).

Tiyatro Eserleri:

Hakiki Kahramanlık (1919), Gönül Veya İnhidam (1919), Eski Rüya (1923), Bir Gece Faciası (1925), Gazeteci Düşmanı (1925), Şemsiye Hırsızı (1925), Arapça Değil mi, Uydur Uydur Söyle (1925), İhtiyar Serseri (1925), Ümidin Güneşi (1925), Taş Parçası

(1926), Hançer (1927), Çifte Keramet (1927), Sevmek Hakkı (1927), Bir Donanma Gecesi (1927), Karanlık Kuyu (1927), Bahar Hastalığı (1927), Karaman Kahvesi (1927), Ümit

Mektebinde (1931), Bir Kır Eğlencesi (1931), Babür Şâhın Seccadesi (1931), Felaket Karşısında (1931), Göz Dağı (1931), Eski Borç (1931), İstiklal (1932), Vergi Hırsızı

(1932), Hülleci (1935), Bir Yağmur Gecesi (1943), Yaprak Dökümü (1943), Ağlayan Kız (1943), Eski Şarkı (1951), Balıkesir Muhasebecisi (1953), Tanrı Dağı Ziyafeti (1955), Bu

Gece Başka Gece (1956).

Diğer Eserleri:

Fransız Edebiyatı Antolojisi, Fransızca-Türkçe Yeni Lugat, Tolstoy, XIX.Asır Fransız Edebiyatı, İbsen, Anadolu Notları, Hakikat (Tercüme), Muhammed’in Hayatı

(Tercüme), Donkişot (Tercüme), Kahramanlar (Tercüme), Yabancı (Tercüme), La Dam O

(16)

DUDAKTAN KALBE

Eserin çalışmamızda esas aldığımız nüshası, 15202 kayıt numarasıyla Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesinde bulunan ve 1923 (Rumi 1341) yılında Orhaniye Matbaasında basılmış olan ilk baskısıdır. Eser, 2007 yılında İnkılap yayınevi tarafından yapılan baskısıyla yirmi beşinci baskı sayısına ulaşmıştır.

Roman üç kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım (sayfa 3-162) on dokuz, ikinci kısım (sayfa 163-284) yirmi dört alt bölümden oluşur. Üçüncü kısım (sayfa 285-398) tek bölümdür. Günlük şeklindedir. Bazen sadece gün ve ay, bazen de bununla birlikte yer ibaresi ile yazılan 23 tane günlükten oluşur.

Birinci ve ikinci kısım; üçüncü teklik şahsın ağzından (o anlatımı), üçüncü kısım ise birinci teklik şahsın ağzından (ben anlatımı) anlatılmıştır.

Yer:

Olaylar esas olarak Bozyaka (İzmir), Kütahya ve İstanbul’da geçer. Yine bu illere bağlı çeşitli kasaba, köy ve semtler de hikâyenin geçtiği yerlerdir.

Zaman:

Romanda herhangi bir tarihten söz edilmemiştir. Sosyal hayat Cumhuriyetin ilk yıllarına benzer. Olayların geçtiği yerler Kurtuluş savaşını doğrudan yaşayan yerlerdir. Ancak romanda savaşın öncesine ve sonrasına dair en ufak bir ibare yoktur. Romanın yazılış tarihi de göz önünde tutulduğunda 1900-1915 yılları arasında geçtiği düşünülebilir. Roman esas olarak beş yıllık bir aşk macerasından ibarettir.

Konu:

Hüseyin Kenan; annesi Melek Hanım’ın, ailesinin istemediği bir evlilik yapmasından dolayı sıkıntılı bir çocukluk dönemi yaşar. Bu dönem onun kişiliğinde derin yaralar açar. Duygusal, çekingen ve içine kapanık bir çocuk olan Kenan, çok parlak olmayan bir okul hayatından sonra İstanbul’da mühendislik okur. Asıl yapmak istediği iş mühendislik değildir. O, küçük yaştan beri çalıyor olduğu kemanını ilerletmek arzusundadır. Okul bitince bir süre İstanbul’da muhtelif şartlarda keman dersi verir.

(17)

Memuriyet hakkı kazanınca yol mühendisi olarak Kütahya’da çalışır. Ancak mutlu değildir. Bu sıralarda bir vesile ile Avrupa’ya gider. Orada istediklerini yapabileceği bir ortam bulur, kemanını ilerletir ve verdiği konserlerle büyük bir şöhret kazanır. Avrupa’da bulduğu şöhretin ünü İstanbul’a da ulaşır. Dayısının ısrarı üzerine, dört yıllık bir aradan sonra tekrar yurda döner. Dayısının İzmir-Bozyaka’daki bağ evinde yaz tatili için bulunduğu sıralarda, Mısır prenseslerinden Cavidan’la tanışır. Ertesi yıl nişanlanırlar. Hüseyin Kenan, yine tatil için Bozyaka’da bulunduğu bir yaz mevsiminde Lâmia ile tanışma fırsatı bulur. Lâmia 13-14 yaşlarında, annesi ve babasını kaybetmiş, amcasının yanında kalan İstanbullu, saf, temiz bir kızdır. Kenan’a ve müziğine çok büyük bir hayranlık duymaktadır. Bu hayranlık ve ilgi aralarında bir yakınlık doğurur ve birlikte zaman geçirmeye başlarlar. Kenan hiçbir ilgi ve alakası olmamasına rağmen gönül eğlendirmek arzusundadır. Bu zamanlardan birinde Kenan, Lâmia’ya sahip olur. Oysa her ikisi de nişanlıdır. Yaptığının bedelini ödemesi gerektiğini düşünen Kenan, Cavidan’la olan nişanını bozmaya ve sevmemesine rağmen mecburen Lâmia ile evlenmeye karar verir. Lâmia, çok sevmesine rağmen, Kenan’ın bu mecburi evlilik fikrini, ömür boyu mutsuzluk getireceği için reddeder. Ve yolları ayrılır. Lâmia hamile kalınca çok büyük sıkıntılar çeker. Kütahya’daki amcasının yanına gönderilir. Orada da çok sıkıntılar çeker. Bir toplumun yapabileceği bütün aşağılama, horlama ve ezilmelere maruz kalır. Aynı yıllarda Kenan, Cavidan’la evli olarak İstanbul’da zengin ve sosyete hayatı yaşamaktadır. Şartlarını para ve şöhretin oluşturduğu bu evlilik, bir süre sonra Kenan’ı sıkmaya başlar. Hayat tarzı, onu yeni bir şeyler üretmekten de alıkoymaktadır. Ve Kenan’ın huzursuz ruhu; onu İstanbul’dan, Cavidan’dan uzaklaştırmaya; İzmir’e, Bozyaka’ya ve Lâmia’ya doğru götürmeye başlar. Zamanında Lâmia’nın kendisini meğer ne kadar çok sevdiğini o zaman fark eder. Bu sevgiyi tekrar bulmak için çeşitli bahanelerle Bozyaka’ya gidip gelmeye başlar. Lâmia’yı arayışla geçen bu buhranlı yıllardan sonra, kader onları bir tesadüf eseri İstanbul’da karşılaştırır. Kenan gönlünü ve düşüncelerini Lâmia’ya açar, ancak Lâmia yıllar önce onca sevmesine rağmen şöhretten gözü görmeyen Kenan’ı, bu sevgiye emeğinin geçmemiş olmasından dolayı reddeder. Bu son görüşmeden sonra, kalbinde kalan son sevgi kırıntılarını da süpürdüğünü düşünen Lâmia, kendisini seven başka biriyle evlenir. Yaşadıklarını kaldıramayan Kenan da intihar eder.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

1. KELİME GRUPLARI

“Bir veya birden çok heceli ses öbeklerinden oluşan, aynı dili konuşan kişiler arasında zihinde tek başına kullanıldığında belli bir kavrama karşılık olan somut veya belli bir duygu ve düşünceyi yansıtan soyut yahut da somut ve soyut kavramlar arasında ilişki kuran dil birimi”ne (Korkmaz, 1992, s. 100) kelime denir.

“Kelimeler canlı cansız varlıkları, mefhumları, hareketleri ve onların hâllerini karşılar ve temsil eder” (Ergin, 1993, s. 91). “Tek tek kelimelerin karşıladığı nesnelerin ve hareketlerin çeşitli vasıfları, hususiyetleri, cepheleri, şartları vardır. O nesneleri ve hareketleri bu çeşitli yönleri ile daha geniş olarak ifade etmek için tek kelimeden daha geniş dil birliklerine ihtiyaç duyulur. Öte yandan tek kelimenin karşıladığı nesnelerden ve hareketlerden daha büyük, daha geniş nesneler ve hareketler vardır ki onları tek tek kelimeler karşılayamazlar, onların tek kelime olarak karşılıkları, adları yoktur; ancak tek kelimeden daha geniş dil birlikleri ile ifade edilebilir, adlandırılabilirler. İşte tek kelime ile karşılanabilen nesneleri ve hareketleri daha geniş olarak ifade etmek veya tek kelimenin karşıladığı nesnelerden ve hareketlerden daha geniş nesneleri ve hareketleri karşılamak için kelimeden daha geniş dil birlikleri olan kelime gruplarına baş vurulur. Kelime grubu tek bir nesneyi veya hareketi birlikte karşılayan kelimeler topluluğu demektir” (Ergin, 1993, s. 353).

Korkmaz (1992), kelime gruplarını; “cümle içinde kavramlar arasında ilişki kurmak üzere birden çok kelimenin belirli kurallar ile yan yana getirilmesinden oluşan, yapı ve anlamındaki bütünlük dolayısıyla cümle içinde tek bir nesne veya hareketi karşılayan ve herhangi bir yargı bildirmeyen kelimeler topluluğu” (s. 100) olarak tanımlamıştır.

Bilgegil (1984), “birden ziyade kelimeden meydana geldiği halde, cümledeki görevi bakımından bir tek kelimeden farksız olan, gerektiği taktirde, yine bir kelime imiş gibi çekim eki alabilen isim soyundan kelimelerin teşkil ettiği bileşik sözlere, belirtme (=tayin) grupları diyoruz” (s. 115) şeklinde tarif etmiş, bu bileşik sözlerin, belirtilenle

belirtenden meydana geldiğini, bazı gruplarda belirtenin önce, belirtilenin sonra geldiği halde, bazı gruplarda bu iki unsurun yer değiştirerek esas unsurun ikinci derecedeki

(19)

görevle katılacak olan ekin en son kelimeden sonra geldiğini (s. 115) söylemiş ve sekiz

başlık altında incelemiştir.

Banguoğlu (2000), kelimelerin öbeklenmesi başlığı altında, belirtme öbekleri ve

yargı öbekleri olarak iki türlü öbeklenmeden (s. 496) bahsetmiş, “kimi kelime öbekleri

sadece kavramları daha yakından belirtmeye yararlar. Kelimelerin sınıflanmasında gördüğümüz gibi dilde işleyişleri ayrı, bazen de aynı kelimeler birbirlerini belirtmek üzere yaklaşırlar. Bir adın öbürünü belirtmesi, adlara sıfatların, sıfatlara ve fiillere zarfların gelmesi, adların takılar alması gibi. Bunlara belirtme öbekleri deriz. Belirtme öbekleri bir yargı taşımadıklarından tek başlarına tam bir anlatma sayılmazlar” (s. 496). “Her belirtme öbeğinde en az biri belirten (determinant), biri belirtilen (determine) olmak üzere iki kelime bulunur” (s. 497) açıklamalarından sonra yapılarına göre sekiz türlü belirtme öbeği (s. 498) incelemiştir:

Ergin (1993), kelime gruplarını “kelime grubu birden fazla kelimeyi içine alan, yapısında ve manasında bir bütünlük bulunan, dilde bir bütün olarak muamele gören bir dil birliğidir” (s. 353). “Bütün kelime grupları ve cümlede belirtilen, tamamlanan, tâbi olunan, asıl unsur sonda; belirten, tamamlayan, tâbi olan, yardımcı unsur başta bulunur” (s. 354). “Kelimeler bazen ekli, bazen eksiz birbirine bağlanmak suretiyle kelime gruplarını meydana getirirler. Kelime gruplarının dış münasebeti için getirilecek ek ise grubun sonuna, yani yalnız asıl unsurun sonuna eklenir. O tek ek bütün grubu şumulü içine alır. Kelime grupları, kelime grupları ve cümle içinde daima tek bir kelime gibi vazife görür, kelime gruplarının ve cümlenin çeşitli unsurları veya onların bir parçası olarak kullanılırlar” (s. 355) şeklinde açıklamış ve yirmi başlık altında incelemiştir.

Karahan (2005), “kelime grubu, bir varlığı, bir kavramı, bir niteliği, bir durumu, bir hareketi karşılamak veya belirtmek, pekiştirmek ve nitelemek üzere, belirli kurallar içinde yan yana dizilmiş kelimelerden oluşan yargısız dil birimidir” (s. 39) tanımını yapmış ve on dört başlıkta toplamıştır.

Temel konularda benzer görüşlere sahip olan uzmanların bu görüşlerinden hareketle kelime grupları için şunları söyleyebiliriz: Tek kelime ile karşılanabilen nesneleri ve hareketleri daha geniş olarak ifade etmek veya tek kelimenin karşıladığı nesnelerden ve hareketlerden daha geniş nesneleri ve hareketleri karşılamak için bir araya gelen kelimeler topluluğudur. Ekli veya eksiz olarak en az iki kelimeden oluşur ve Türkçenin temel

(20)

kuralına bağlı olarak yardımcı unsurlar başta, asıl unsur sonda bulunur. Yargı bildirmezler ve bağımsız cümle olamazlar.

Türkçedeki başlıca kelime grupları şunlardır:

1.1. İSİM TAMLAMASI

Bilgegil (1984), isim tamlamasını “birden fazla ismin; iyelik (=aitlik), tahsis, tür, cins ve özellik ifade etmek üzere bir araya gelmesinden hasıl olan birleşik sözler” (s. 116) olarak tanımlamış, unsurları ile ilgili olarak, “isim tamlamasının iki terimi vardır. Belirten ve belirtilen. Bunlardan iyelik, tahsis, tür, cins, özellik anlamlarını doğrudan doğruya taşıyan terime belirten ve o terim marifetiyle anlamı tamamlanan veya sınırlanan ikinci isme de belirtilen denir” (s. 116) açıklamasını yapmış ve iki isimden meydana gelenleri

basit isim tamlaması, kendisi bir belirten gibi sayılarak ardından birtakım belirtilenler sıralananları da zincirleme isim tamlaması (s. 117) olarak iki başlıkta ele almıştır.

“Kimin (genitif) veya kim (nominatif) halindeki bir ada iyelik eki almış bir adın gelmesiyle ortaya çıkan kelime öbeğine adtakımı deriz” tanımını yapan Banguoğlu (2000), isim tamlamasını “belirli adtakımı” ve “belirsiz adtakımı” olarak iki gruba ayırmış ancak “adtakımının zincirlenmesi” başlığı altında incelediği, unsurları isim tamlaması olan örneklere de “zincirleme adtakımı” demiştir. (s. 331-338)

İyelik grubu ve isim tamlaması başlığı altında, iyelik eklerine bağlı olarak altı şekli olan iyelik grubunun, teklik ve çokluk birinci ve ikinci şahıslarında tamlayan unsurun daima şahıs zamiri olarak kaldığını, sadece tamlanan unsurun değiştiğini, teklik ve çokluk üçüncü şahıslarında ise tamlananla birlikte tamlayanın da değişebildiğini ve herhangi bir isim olabildiğini söyleyen Ergin (1993), iyelik grubunun her iki unsuru da isim olan bu şekline isim tamlaması adını vermiş ve tamlayan unsurun ekli veya eksiz olmasına göre belirli ve belirsiz isim tamlaması olarak ikiye ayırmıştır. (s. 359-361)

Karahan (2005), isim tamlamasını “iyelik ekli bir isim unsurunun, iyeliğin işaret ettiği bir başka isim unsuruyla kurduğu kelime grubu” (s. 42) olarak tanımlamış, tamlayan unsurun ilgi hâli eki taşıyıp taşımamasına göre belirtili ve belirtisiz isim tamlaması olarak ikiye ayırmış ve tamlayanı şahıs zamiri olan grupları da isim tamlaması olarak incelemiştir. (s. 42-48)

(21)

Farklı sınıflandırmalar yapmalarına rağmen, uzmanların isim tamlamasının tanımı ve unsurları ile ilgili olarak benzer görüşlere sahip olduklarını görüyoruz.

Bu değerlendirmelerden sonra isim tamlaması için şunları söyleyebiliriz: İki veya daha fazla ismin, iyelik bağlantısı ve aitlik, içinde bulunma, sınırlandırma, belirtme vb. anlam ilgileri çerçevesinde birbirine bağlanmasıyla oluşan kelime grubudur.

Bu anlamları doğrudan doğruya taşıyan, bazen ekli bazen eksiz olan ve önce gelen unsura tamlayan, bu unsur tarafından anlamı sınırlanan veya tamamlanan, grubun asıl anlamını üzerinde taşıyan, daima iyelik ekini alan ve sonra gelen asıl unsura tamlanan denir.

İsim unsuru (+ ilgi hâli eki) + isim unsuru + iyelik eki = İsim tamlaması Tamlayan Tamlanan

Unsurlarının, bağlanma şekilleri ve sayılarına göre üç çeşit isim tamlaması vardır: 1. Belirtisiz isim tamlaması, 2. Belirtili isim tamlaması, 3. Genişletilmiş (Zincirleme) isim tamlaması.

1.1.1. BELİRTİSİZ İSİM TAMLAMASI

Tamlayan unsuru ilgi hâli eki taşımayan isim tamlamasıdır. Bu tamlama, belirsiz, genel bir nesneyi, bir türü karşılar.

“Belirtisiz isim tamlamasının iki unsuru arasında daimi bir ilişki mevcuttur. Tamlamada iki unsur arasına başka bir unsur giremez ve unsurlar yer değiştiremez” (Karahan, 2005, s.44). Bundan dolayı birleşik kelime yapmaya ve nesne adı olarak kullanılmaya en elverişli kelime gruplarından biri belirtisiz isim tamlamasıdır.

İsim Unsuru + İsim Unsuru + İyelik Eki = Belirtisiz İsim Tamlaması Tamlayan Tamlanan

ƒ O gün, kuyu (ty) / başı (tn) her zamandan ziyade kalabalıktı. (67-1) ƒ Onlara âdeta evlat (ty) / muhabbeti (tn) vermişti. (34-8)

(22)

Belirtisiz isim tamlamasında birden fazla tamlayan ve tamlanan unsur bulunabilir.

ƒ Lokanta (ty), meyhane (ty) / duvarları (tn)... (8-1)

ƒ ...misafirlere bitip tükenmez cin (ty), cadı (ty), keramet (ty) / hikâyeleri (tn) dinletiyordu. (125-20)

Arapça-Farsça bir tamlama belirtisiz isim tamlamasının bir unsuru olarak kullanılabilir.

ƒ O vakit Nafia nezaretini işgal eden bir musikişinas paşa da onu kalem-i mahsus / müdürü yapmak istemişti. (54-1) (tamlayan)

ƒ Teşrîn-i evvel / ortalarına doğru idi. (97-10) (tamlayan)

ƒ Zengin bir tüccar bir musiki / mekteb-i âlisi açmak, hovarda fakat uyanık bir mirasyedi, bir “Opera kumpanyası” yapmak için mühim sermaye teklif etmişti. (53-21)

(tamlanan)

Belirtisiz isim tamlaması, yer isimleri yapmaya elverişli kelime grubudur.

ƒ Melek Hanım, Afife’yi Seydiköyü’nde bir tüccarın oğluna vermiş... (44-4) ƒ ...annesiyle beraber Topaltı’na, yahut Kadifekalesi’ne çıkardı. (32-7) ƒ Kenan, Beyler Sokağı’ndaki rüşdiyyeye gidip geliyordu. (31-12) ƒ Ekseriya “Zeybek Pınarı” denilen bir yerde otururlardı. (35-6)

ƒ Beşiktaş’ta kimsesiz bir ihtiyar kadının evinde bir oda tutmuştu. (44-11)

ƒ Kenan, dedi, ben Kemeraltı’ndaki küçük dükkanımızı zaten senin için saklıyordum. (51-4)

ƒ Galiba Beylerbeyi taraflarında bir yerde oturuyor... (280-11)

Ergin’in (1993, s. 362) isim tamlaması üzerine yapılan feci bir yanlışlık olarak

işaret ettiği, belirsiz isim tamlamasının iyelik ekinin atılması hadisesi ile ilgili örnekler

(23)

Öteden beri bazı yer isimlerinde görülen, son zamanlarda da çok artarak semt, mülk, sokak vs. isimlerinde şuursuzca kullanılan bu yanlış şekillerin, bazıları bilhassa semt isimleri kısaltma duygusundan veya baştaki ismin sıfata benzetilmesinden (Ergin, 1993, s.

362) kaynaklanmış ancak asıl sebebi İstanbul’da azınlıkların taklidiyle, taşralarda kibarlık

alameti sayılarak İstanbul örneklerine uyulması (Bilgegil, 1984, s. 127) olmuştur.

“Dudaktan Kalbe” romanında, belirtisiz isim tamlaması kuruluşunda olan yer isimlerinin hem iyelik ekli örnekleri, hem de iyelik eki atılmış olan örnekleri kullanılmıştır. Eserin yazıldığı tarih göz önüne alındığında, bu hadisenin oluş sürecini canlı olarak bu eserde görmek mümkün olmaktadır.

ƒ ...keçileri önlerine katarak Arapderesi’ne inerlerdi. (34-21)

ƒ Bu akşam, Arapdere’ye inen bayırlardan birinin kenarında oturuyorduk. (332-18) ƒ Paşabahçesi’ne benzer bir yerde iki komşu yalı tasavvur ediyordu. (82-20)

ƒ Akşamın sükutu içinde tiz bir çocuk sesinin “Paşabahçe” diye haykırdığını işittim. (291-3)

Dikkatli incelendiğinde, “iyelik ekinin atılması” hadisesinin bir başka sebebine daha ulaşabiliyoruz. Romanda, yazarın hikâye ettiği kısımlarda bu yer isimleri iyelik ekli, iyi eğitimli olmayan kahramanların konuşmalarında ve seslenmelerde iyelik eksiz kullanılmıştır.

Seslenmelerde yapılan kısaltmayı, sadece yukarıdaki sebeplere bağlamanın eksik bir yaklaşım olacağı düşüncesiyle, araştırmacıların konu ile ilgili tespitlerine, “seslenme şeklinde kullanılan kelimelerin vurgularından kaynaklanan kısaltma ihtiyacı”nı da ekleyebiliriz ki aynı kısaltma, günlük hayatta, insan isimlerinde de çokça yapılmaktadır.

Belirtisiz isim tamlamasının tamlayan ve tamlanan unsurları kelime grubu olabilir.

ƒ Tasavvur et ki meyhane ve kahve / gramofonları bile onu çalıyor. (11-6) (tamlayan,

bağlama grubu)

ƒ Selâhattin Efendi / nazarında genç kâtibin günahı bundan ibaret de değildi. (21-20)

(24)

ƒ ...ruhunu kaplayan siyah yokluk / içinde yalnız babasının udunu dinlemişti. (25-18)

(tamlayan, sıfat tamlaması)

ƒ ...dış kapıya giden ince yol / üstünde bir gölge belirdi. (18-21) (tamlayan, sıfat

tamlaması)

ƒ Bu gece misafirlerimize saatlerce devam eden bir musiki / ziyafeti verdim. (307-14)

(tamlayan, sıfat tamlaması)

ƒ Bu adamda sönmez bir ikbal ve makam / hırsı, (tamlayan, bağlama grubu) müfrit bir azamet / deliliği vardı. (26-16) (tamlayan, sıfat tamlaması)

ƒ Lâmia, bir sonbahar / gecesi bu ninniyi sabahlara kadar, gözlerinde yaşlarla bekleyerek uyumuştu. (116-15) (tamlayan, sıfat tamlaması)

ƒ Sanat / nebalet ve asaletini hiçbir asaletle kabil-i kıyas görmediğini kaç defa tekrar etti. (57-22) (tamlanan, bağlama grubu)

1.1.2. BELİRTİLİ İSİM TAMLAMASI

Tamlayan unsuru ilgi hâli eki taşıyan isim tamlamasıdır. Tamlayan belirtme görevi yapar. Tamlayanla tamlanan arasında ekle sağlanan geçici bir ilişki kurulmuştur.

İsim Unsuru + İlgi Hâli Eki + İsim Unsuru + İyelik Eki = Belirtili İsim Tamlaması Tamlayan Tamlanan

ƒ Kenan, gönlünün(ty) / sırlarını (tn) yalnız musiki ile ifade ediyordu. (43-23) ƒ Melek Hanım ağlaya ağlaya çocuğunun (ty) / elini(tn) tuttu. (30-20)

Belirtili isim tamlamasında birden fazla tamlayan ve tamlanan unsur bulunabilir. (bk. Karahan, 2005, s. 47)

ƒ Kibar su şehirlerinin, (ty) meşhur at koşularının, (ty) bilhassa sergi ve tiyatroların

(ty) / mevsimini (tn) kaçırmamağa gayret ederdi. (7-11)

ƒ Hâlbuki Kenan çocukluğunun, (ty) ilk gençliğinin, (ty) / ağır, karanlık uykusundan

(25)

ƒ Heycanı, ıslığa bir musiki aleti hassasiyeti ve rikkati veriyor, muğlak ruhunun (ty) / ümidini, (tn) arzusunu, (tn) hüznünü, (tn) neşesini (tn) bütün ince renkleriyle söylüyordu. (19-7)

ƒ Oğlunun (ty) / saçlarını, (tn) çenesini (tn) okşadı. (51-3)

ƒ Bu hiç yeni bir şey getirmeyecek, renksiz günlerin (ty) / can sıkıntısını, (tn) yorgunluğunu (tn) ilk seher aydınlıklarıyla beraber duymağa başlıyorum. (326-23)

Belirtili isim tamlamasının unsurları arasına başka unsurlar da girebilir.

ƒ Yalnız, o gece sabaha karşı anlaşılmaz bir hisle uykudan uyanmış, yanındaki yatakta koyun koyuna uyuyan annesiyle Afife’nin (ty) / hissettirmeden, uyandırmadan yanaklarını (tn) öpmüştü. (26-10)

ƒ Prenses Cavidan’ın (ty) / esasen fena bir ruhu (tn) yok. (58-4)

ƒ Nimet Hanım’ın (ty) / bir hafta evvel Manisa’dan kaynanası ile görümcesi (tn) gelmişti. (85-9)

Tamlanan unsuru sıfat-fiil veya sıfat-fiil grubu olan isim tamlamaları genellikle belirtili isim tamlaması şeklindedir.

ƒ Bu genç Türk musikişinasının / kemal mertebesine yaklaşmış bir “virtüöz” olduğunu (bln) herkes (ö) teslim etti (y). (52-16)

ƒ Cavidan’ın / sözlerime pek inanamadığını (bln) ara sıra göz ucuyla bana baktığını

(bln) hissediyordum (y). (336-7)

ƒ Tehditler, işkenceler kâr etmiyor, küçük şehzade (ö), sevgilisinin / hangi sultan olduğunu (bln), vahşi bir inatla (zt) saklamaktadır (y). (104-20)

Belirtili isim tamlamasının tamlayan ve tamlanan unsurları kelime grubu olabilir.

ƒ ...Vefik Paşa’nın / dudaklarına bir salkım uzattı: (5-22) (tamlayan, unvan grubu) ƒ Bu izdivacın / mahsullerini hele bir tasavvur et. (6-12) (tamlayan, sıfat tamlaması) ƒ ...civar kulelerin / pencerelerinde ... (15-22) (tamlayan, sıfat tamlaması)

(26)

ƒ Ona üçüncü günün / akşamına doğru bağın arkasındaki ince yolda tesadüf etti. (119-5) (tamlayan, sıfat tamlaması)

ƒ Bağları iyi işletsem bana İzmir’in / en büyük servetini getirilebilir. (5-6) (tamlanan,

sıfat tamlaması)

ƒ Vefik Paşa arkadaşının / yüksek omzunu okşayabilmek için kolunu olanca vüs’atıyla açıp kaldırdı: (5-13) (tamlanan, sıfat tamlaması)

ƒ Tabiatın / anlaşılmaz kanunları var azizim. (6-3) (tamlanan, sıfat tamlaması)

ƒ Fehametlu pederinizin / sadık bir eski arkadaşı sıfatıyla size muhteşem, hükümdarâne bir hediyem var. (9-12) (tamlayan, sıfat tamlaması, tamlanan: sıfat

tamlaması)

ƒ Avrupa bir adamın / ehliyet ve ehemmiyetinden bahsederse tabii o adamdan artık şüphe etmeye mahal kalmaz. (12-17) (tamlayan, sıfat tamlaması; tamlanan, bağlama

grubu)

ƒ Büyük kızının / kocası ve çocuklarıyla beraber... (180-13) (tamlayan, sıfat

tamlaması; tamlanan, bağlama grubu)

ƒ ...kuvvetli kollarının / sert hareketleriyle... (286-5) (tamlayan, sıfat tamlaması;

tamlanan, sıfat tamlaması)

ƒ ...ilk aşkımın / ilk busesini reddettiğim yer. (316-9) (tamlayan, sıfat tamlaması;

tamlanan, sıfat tamlaması)

ƒ İstanbul matbuatının / sermayesiz, dedikodusuz bir zamanıydı. (12-14) (tamlayan,

belirtisiz isim tamlaması; tamlanan, sıfat tamlaması)

Arapça-Farsça bir tamlama belirtili isim tamlamasının bir unsuru olarak kullanılabilir.

ƒ ... “Tâc-ı zer”lerin / izdivacından aldım. (6-2) (tamlayan)

ƒ Çocuğun / cümle-i asabiyesini sarsacak bir teessür. (14-9) (tamlanan) ƒ Vakanın / hülasatü’l-hülâsası bu. (248-6) (tamlanan)

ƒ ...mukaddimesiyle dayımın / medh ü senasına girişiyorlar. (313-2) (tamlanan)

(27)

“-dan / -den” ayrılma hâli eki, ilgi hâli eki fonksiyonunda kullanılabilir.

ƒ Gazetelerden / biri, // Kenan için yazılan yazılardan / birkaçını tercüme etti. (12-15)

ƒ İzmir’deki edebi mecmualardan / birinde kendi resmini neşrettirdi. (13-1) ƒ Komşu evlerden / birine oldukça iyi keman çalan bir reji kâtibi taşınmıştı. (37-11) ƒ Rüştiyelerden / birinde bir müdüre çatmıştı ki, hâlâ ne zaman hasta olsa çarpık

bacakları, pos bıyığı, pis kılığı ile rüyasına girerdi. (44-16) ƒ ...kendi parçalarından / birini çalıyordu. (59-8)

ƒ ...ağaçlardan / birinden sarkan ince bir dalın... (154-4)

1.1.3. GENİŞLETİLMİŞ (ZİNCİRLEME) İSİM TAMLAMASI

Bir isim tamlamasının, başka bir isim tamlamasının tamlayanı veya tamlananı olduğu isim tamlamalarıdır.

İsim Tamlaması + İsim Unsuru + İyelik Eki = Genişletilmiş İsim Tamlaması Tamlayan Tamlanan

Genişletilmiş isim tamlamasının tamlayanı belirtili veya belirtisiz isim tamlaması olabilir.

ƒ Hatta geçen hafta iki gece Karşıyaka’da babasının eski dostlarından birinin (ty) / evinde (tn) misafir kaldı. (326-17) (belirtili isim tamlaması)

ƒ Bağın duvarı (ty) / üstünde (tn) iri bir köpek havlamağa başladı. (315-17) (belirtili

isim tamlaması)

ƒ Sonra Söke’de bir mektep arkadaşının karısı (ty) / vasıtasıyla (tn) ara sıra Melek’e mektuplar gönderiyor, ondan cevaplar alıyordu. (22-8) (belirtili isim tamlaması)

ƒ Kameriyenin kırık tahta kanepesi (ty) / üstüne (tn) boyumca uzandım. (365-18)

(28)

ƒ İhtiyar adam, bu kocaman kale duvarlarının (ty) / arkasında (tn) bir saray ile bir bahçe olduğunu söylüyor. (103-22) (belirtisiz isim tamlaması)

ƒ Geçen Fatih ihtifalinde mektebimiz Ayasofya Camii’nin (ty) / önünde (tn) duruyordu. (44-24) (belirtisiz isim tamlaması)

ƒ Muayene odasının (ty) / aralık kapısından (tn) içeri girmiş, masa örtüsünün (ty) / ucunu (tn) çekerek kağıtları yere düşürmüştü. (374-5) (belirtisiz isim tamlaması)

Zincirleme isim tamlamasının tamlayan veya tamlanan unsurlar birer kelime grubu olabilir.

ƒ Lâmia bir gün hasta komşularından birinin / hatırını sormağa gitmişti. (267-1)

(tamlayan; sıfat tamlaması)

ƒ Kenan’ın memleketinin / istiareli lisanını söylemek lazım gelirse, diyeceğim ki bu çocuk henüz kanatlanan kuşlara benziyor. (53-2) (tamlanan; sıfat tamlaması)

1.1.4. İsim Tamlamalarının Kelime Çeşidi Olarak Görevleri

İsim tamlamaları, cümle içinde isim, sıfat ve zarf olarak kullanılır.

İsim tamlamalarının, isim olarak kullanılması:

ƒ Ben, birkaç aydan beri bir jandarma çavuşunu seviyorum. (200-1) ƒ Geçenlerde bir Avrupa mecmuasını karıştırıyordum. (12-7)

ƒ Bu kadının kaybettiği her kim ise, su çiçekleri gibi narin bir kız mı? (61-3)

ƒ Sokak hayatından nefret eden, saatlerce uyuşup kalmak için loş, tenha köşeler arayan durgun, tembel Kenan, burada büsbütün başka bir çocuk olurdu. (33-15)

ƒ Küpeşte parmaklığına dirseklerini dayamış, yüzünü İzmir’e çevirmişti. (59-5) ƒ O gece İkiçeşmelik Kahvesi’ne çıkmıştım. (166-1)

ƒ Her akşam yatsı namazını kılar kılmaz hemen uykuya yatan Huriye Hanım... (191-1) ƒ Mamafih onun el ekmeği yemeğe tenezzül etmediği için böyle yaptığını söyleyenler de

(29)

ƒ Öteki komşu kızları gibi o da Kenan’la sevişmek mehtaplı gecelerde küçük kaçamaklar yaparak onunla kol kola gezmek istiyordu. (41-3)

ƒ Vedat, ihtiyar bir Ermeni kadınının evinde oturuyordu. (248-21)

ƒ Günlerin güneşi gibi gecelerin mehtabı da sönük, cansız, yürek üzücü. (327-2)

ƒ Arabanın içinde // Lâmia’nın siyah çarşafını gördüğüm vakit kalbim birdenbire burkuldu. (381-15)

ƒ Ağzımın suyu akıyor. (44-24)

ƒ Zevcesinin vefatından sonra hiçbir ciddi işle meşgul olmamış... (7-10)

ƒ Kulenin etrafını dört taraftan saran sundurma teras baştan başa çardaklarla kaplıydı. (4-7)

ƒ Çardağın seddine açılan pencereye, Sâib Paşa, renkli camlar taktırmıştı. (87-22) ƒ Hem Kızılçul taraflarını, hem Arapderesi’ni, hem de Kokaryalı tepeleri üstünden

körfezin küçük bir parçasını görüyordu. (63-4)

ƒ O da vaktiyle Salı Tekkesi’ndeki ihtiyar binbaşının udunu dinlerken gözlerini kapar, böyle titreyerek sararırdı. (96-4)

İsim tamlamalarının, sıfat olarak kullanılması: ƒ Sandal Pasaport önündeki rıhtıma yanaşmıştı. (58-18)

ƒ ...masa üstündeki resimli mecmualardan bir kısmı yere kaydı. (374-3)

ƒ Selâhattin Efendi’nin büyük oğlu Sâib, Nail’i tevkif ettirmeği, en küçük oğlu Hilmi, bu namus lekesini kanla temizlemeği teklif ediyordu. (22-16)

ƒ Üçüncüsü belediye reisi Sâib Paşa’nın karısının akrabalarından Nimet Hanım isminde bir dul. (168-7)

ƒ Huda-yı lemyezel hakkı için Mimar Kasım Mektebi’nin Çemberlitaş önünde okuduğu marşı biz Ayasofya’dan işittik. (45-1)

ƒ Resmin altındaki yazıyı okudum: (12-9)

ƒ Taze Boğaz havasının bir türlü defedemediği o yarım baş ağrısı bu sabah ona bedbin, neşesiz şeyler düşündürüyordu. (107-1)

(30)

İsim tamlamalarının, zarf olarak kullanılması:

ƒ Yaz esnasında gizli kalmış bütün küçük sevda sırları artık açığa vururdu. (36-20) ƒ Günün birinde yine ağabeyisine muhtaç olmayacağı nereden belliydi. (31-1) ƒ Kerem, dolabın iniltileriyle kendini ağır bir hülyaya kaptırmış gibi... (70-1) ƒ El âlemin ipsizleriyle başını derde sokacağına beni tercih et. (210-8)

ƒ İlk sevda heyecanları içinde bugünleri tahmin edemediği için kendi kendine lanet ediyordu. (23-10)

1.1.5. İsim Tamlamalarının Cümle Ögesi Olarak Görevleri

İsim tamlamaları, cümle içinde yüklem, özne, nesne, yer tamlayıcısı ve zarf tümleci olarak kullanılır.

İsim tamlamalarının, yüklem olarak kullanılması:

ƒ İhtiyar arkadaşı da bir başka türlü hayal delisi idi. (35-20) ƒ Hayır amcamın bildiklerinden. (177-14)

ƒ Mehtabın en güzel gecesiydi. (348-12)

ƒ Melek Hanım ihtiyar bir yemiş tüccarının son çocuğuydu. (21-1) ƒ Mektebinden çıktığının ikinci senesiydi. (48-1)

İsim tamlamalarının, özne olarak kullanılması:

ƒ O vakit ticaret işleri çok iyi gidiyordu. (21-3)

ƒ Maarif müdürü raporu, ayyaşlığıyla maruf bir müfettişe havale etmişti. (45-14) ƒ Mecmuada bir de tenkit makalesi vardı ki... (12-10)

ƒ Bağ sahiplerinin birçoğu daha gelmemişlerdi. (326-3) ƒ Ayaklarının biri tutmuyor, dili güçlükle söylüyor. (312-12) ƒ Kızın eski hocasının güzel sesi vardı. (47-22)

(31)

ƒ Birkaç dakika sonra Sâib Paşa’nın karısı asıl saatini getiriyordu. (30-18) ƒ Kurdun çocuğu akıbet-i kurt olur kızım. (30-3)

ƒ İzmir gazetelerinden biri bir gün “merasim dairesi” diye bu köşkle eğlenmişti. (62-22)

ƒ Buralarda yazın ılık ve taze hayatı bütün kuvvetiyle açılmıştı. (315-21)

İsim tamlamalarının, belirtisiz nesne olarak kullanılması:

ƒ Bazı arkadaşları ona musiki muallimliği tavsiye etmişler, rüştiye mekteplerinde bir iki gına dersi, fakir mahallelerde iki üç keman hocalığı bulmuşlardı. (44-8)

ƒ Yegenim çalgıcı olacak, düğünlerde çingenelerle beraber keriz havası çalacak. (37-23) ƒ Sâib Paşa, bir gün bağ komşusu Münir Bey’le sabah kahvesi içiyordu. (38-1)

ƒ Kenan, İzmir’de annesi, kız kardeşi, Bozyaka’sı, Şem’i Dede’siyle beraber bir de masum, ümitsiz çocuk sevdası bırakıyordu. (39-3)

İsim tamlamalarının, belirtili nesne olarak kullanılması:

ƒ Aşıcılık fennini bir sanat haline getirdim. (5-10)

ƒ Ay ışığı asma dallarını tarıyor; yaprakların, üzüm salkımlarının büyümüş gölgeleriyle düşeme taşlarına bir masal sarayı nakışları çiziyordu. (4-8)

ƒ Bayram şekerinizi ayırdıktı. (47-18)

ƒ Bağların sonbaharı, Kenan’da çocukluğunun müzmin ve yorgun füturunu uyandırmıştı. (97-20)

ƒ Konaktaki hayatı ne kadar rahat olursa olsun, biraz misafirliğe benziyor, bir türlü ev hanımı, aile annesi ihtiyaçlarını tatmin edemiyordu. (31-4)

İsim tamlamalarının, yer tamlayıcısı olarak kullanılması:

ƒ Ben tavassut ederek mühendis mektebine yazdırdım. (11-24) ƒ Bahçe aralarında dolaştım. (19-13)

(32)

ƒ Ev işlerinde annesine yardım eder, hatta onun örgülerine, gergeflerine biraz eli yatardı. (32-8)

ƒ Vefik Paşa ile Münir Bey başlarını teras kapısına çevirdiler. (9-7) ƒ Su başlarında canâneler mey içecek. (36-8)

ƒ Güzel ut çaldığı için ara sıra ziyafetlere, işret âlemlerine davet ediyorlardı. (22-1) ƒ Sohbetinizin ma-ba’deyine iki ay sonra devam edersiniz. (56-15)

ƒ Patikanın aşağıdaki geniş araba yolunu gören bir noktasında durmuşlardı. (14-21) ƒ Su birikintilerinin üstünde dumanlar tütüyor. (379-17)

ƒ Çünkü onu bizzat bestekârın yayından dinledi. (11-14)

ƒ Bir sabah, Nimet Hanım “merasim dairesi” nin kapısına gelmişti. (64-20)

ƒ Melek, Nail ile beraber firar etmiş, hatta bir köy imamının evinde nikâhları bile kıyılmıştı. (22-14)

ƒ Tazeler, yeldirmelerini atarak top, köşe kapmaca, körebe oynarlar; çocuklar durmadan dökülen, yerleri deniz gibi kaplayan sararmış çam iğnelerinin içinde yuvarlanırlardı. (72-11)

ƒ Akşamüstü köşke dönerken Şükrü Bey’in bağı önünden geçti, kapıda gördüğü bir kız çocuğuna Lâmia’yı sordu. (142-17)

İsim tamlamalarının, zarf tümleci olarak kullanılması:

ƒ Bu müddet zarfında yeni bir eserini de tamamlayacakmış. (13-6)

ƒ Pazartesi geceleri orada ayinden sonra bir musiki faslı yapılırdı. (32-16) ƒ Bütün ihtiyatlarına rağmen günün birinde korktuğuna uğradı. (208-7)

ƒ Askerlik gaileleri içinde sevmeğe vakit bulamamış, kalbiyle hiç meşgul olmamış bir adamdı. (236-7)

ƒ Melek Hanım, Nail’in ısrarı üzerine kardeşlerine mektup yazdı, kendine değilse bile küçüklere acımaları için onlara yalvardı. (24-15)

ƒ Prenses Cavidan, her sene yaz sonunun böyle en güzel bir gecesinde doğup yaşayacak. (10-13)

(33)

1.2. İYELİK GRUBU

Tamlayan unsuru daima ilgi hâli eki taşıyan bir şahıs zamiri, tamlanan unsuru da daima iyelik eki taşıyan bir isim olan kelime grubudur.

Birçok araştırmacının hiç değinmediği “iyelik grubu”nu Ergin (1993, s. 359-363), isim tamlamalarının temeli olan kelime grubu olarak göstermiştir. Türk Dil Bilgisi kitabında “iyelik grubu ve isim tamlaması” başlığı altında, isim tamlamasını iyelik

grubunun başka bir şekli olarak kabul eden Muharrem Ergin, görüşlerini şöyle

açıklamaktadır:

“İyelik grubu iyelik ekli bir isim unsuru ile genitif halinde bir isim unsurunun meydana getirdiği kelime grubudur. İyelik grubunun, iyelik eklerine bağlı olarak altı şekli vardır. Bu altı şeklin dördünde, teklik ve çokluk birinci ve ikinci şahıslarda tamlayan unsur daima şahıs zamiri olur. Onun için bu dört şekil, tamlayan unsur bakımından değişmez ve daima birinci ve ikinci şahısların iyeliğini ifade eder. Teklik ve çokluk üçüncü şahıs iyelik eklerinin yaptığı iyelik grubunun tamlayan unsuru ise şahıs zamiri olabileceği gibi başka bir isim veya isim grubu olabilir. Yani üçüncü şahıslarda yalnız üçüncü şahsın değil, her nesnenin iyeliği ifade edilebilir. İşte bu altı şeklin birinci ve ikinci şahıslarında yalnız tamlayan unsur değişik olabilir. Tamlayan unsur ise, birinci ve ikinci şahıslar daima tek olduğu için, hep aynı kalır; yani hep şahıs zamiri olur. Fakat üçüncü şahıslarda tamlanan unsur gibi tamlayan unsur da sonsuz değişebilir. Çünkü üçüncü şahıs tek olmayıp birinci ve ikinci şahıslar dışındaki her şahıs ve her şeydir. Bütün nesneler üçüncü şahsın şumulü içine girer. Zaten üçüncü şahıs zamiri olan “o” da aslında işaret zamiri olup işaret suretiyle bütün nesneleri temsil eder. O bütün nesnelerin yerine, bütün nesneler onun yerine geçebilir. Onun içindir ki iyelik grubunun üçüncü şahıslarda tamlayan unsur şahıs zamiri olabileceği gibi her hangi bir isim de olabilir. İşte iyelik grubunun her iki unsuru isim olan bu şekline isim tamlaması adı verilmektedir. İyelik grubunun tamlayan unsuru zamir olduğu zaman daima genitif eki almakta; isim olduğu zaman ise bazen genitif eki almakta, bazen almamaktadır” (s. 360).

ƒ O da benim (ty) / hatırım (tn) için ha. (37-20)

ƒ “Şark Leyliyyeleri”nin gördüğü büyük rağbet onun (ty) / şöhretini (tn) arttırdı.(12-22) ƒ Bizim (ty) / babamız (tn) sayılırsın ağabey. (31-7)

(34)

İyelik grubunun birinci unsuru, hiçbir kelime veya kelime grubu ile ilişkilendirilemez, ikinci unsur ise başka kelime veya kelime grupları ile anlam ilişkisi kurabilir. Bu isim unsurunun hareketliliği, iyelik grubunu başka bir kelime grubunun parçası yapabilir. İsim unsuru, parçası olunan kelime grubunun bazen birinci bazen de ikinci unsuru olur.

ƒ Geceleri onun / kapısı önündeki çardaktan ayrılmıyordu. (88-16) (isim unsuru,

belirtisiz isim tamlaması)

ƒ Nihayet bir gün ben, onun / annesinin evine uğradım. (200-7) (isim unsuru, belirtili

isim tamlaması)

ƒ ...onun / yeşil gözlerinin... (130-11) (isim unsuru, sıfat tamlaması)

1.2.1. İyelik Grubunun Kelime Çeşidi Olarak Görevleri

İyelik grupları cümle içinde isim gibi kullanılır.

ƒ Benim senin fevkalade istidadına imanım var. (49-21)

ƒ Fakat bu defa bütün kibar ve mutasallif İstanbul onun talebesi oluyordu. (54-8) ƒ Hayatının gözyaşlarıyla akıtamadığı zehrini benim musikimle akıtıyor. (61-1)

1.2.2. İyelik Grubunun Cümle Ögesi Olarak Görevleri

İyelik grubu, cümle içinde yüklem, özne, nesne, yer tamlayıcısı ve zarf tümleci olarak kullanılır.

İyelik grubunun, yüklem olarak kullanılması:

ƒ Fakat bu defa bütün kibar ve mutasallif İstanbul onun talebesi oluyordu. (54-8)

İyelik grubunun, özne olarak kullanılması:

ƒ Benim sergim mideden, damaktan ziyade gözlerin zevki için. (4-2) ƒ Benim annem geçen sene İzmir’de öldü. (177-20)

(35)

İyelik grubunun, nesne olarak kullanılması:

ƒ Zannederim, mehtap senin “empresyonabilite”ni artırdı. (11-4) ƒ Kahkahalarla gülerek onun kızarmış yanaklarını öptü. (114-6)

İyelik grubunun, yer tamlayıcısı olarak kullanılması:

ƒ ...hatta onun örgülerine, gergeflerine biraz eli yatardı. (32-9)

ƒ Enise Hanım onun Uzunyol’daki evine sık sık misafir gider, karısı Makbule Hanım’ı kardeş gibi severdi. (173-1)

İyelik grubunun, zarf tümleci olarak kullanılması:

ƒ Kenan onun nazarında sefih, sefil bir hayırsızın oğluydu. (27-6) ƒ Onun fikrince sanat gibi hayatta da vasat yoktu. (43-8)

1.3. SIFAT TAMLAMASI

Bir sıfat unsuru ile bir isim unsurunun kurduğu kelime grubudur. Bu kelime grubunda sıfat unsuru isim unsurunu nitelemek veya belirtmek için getirilir.

Hep teklik hâlde bulunan, daima önce gelen ve grubun yardımcı unsuru olan sıfat, tamlayan; bu unsur tarafından nitelenen veya belirtilen, sonra gelen ve grubun asıl unsuru olan isim, tamlanandır.

Sıfat unsuru + İsim unsuru = Sıfat tamlaması Tamlayan Tamlanan

ƒ ...yumuşak (s) / saçları (i) ılık bir nefes gibi yüzüne, dudaklarına süründü. (149-12) ƒ Fakat bütün (s) / emeğim (i), // bütün (s) / üzüntüm (i) boşa gitti. (346-2)

ƒ Öteki (s) / kızlardan biri (i) // tulum gibi şişman, balık gibi sessiz, mutaassıp, alık

(s) / bir kız, (i) // en (s) / küçükleri (i) ise // hırçınlıktan yüzü kaşık kadar kalmış

(36)

ƒ Uzun, ince (s) / vücudu (i), // dürüst (s) / kıyafeti (i), // sevimli esmer (s) / yüzünde

(i) // gülümseyen mahcup mavi (s) / gözleriyle (i) // rakik (s) / bir genç (i) görünce

hayret etti. (38-19)

ƒ Mağaranın görünmez (s) / bir yerinden (i) // hafif (s) / bir su sesi (i) // gelir, yosunlu

(s) / taşlar (i) // ve daima iri (s) / damlalarla (i) // ıslak (s) / kayalığın (i) // üstünde

yabani (s) / otlar (i), // mor çiçekli (s) / dikenler (i) // yetişir, kenarlarından sarmaşığa benzeyen incecik (s) / dallarda (i) “kaya üzümleri” nin penbe (s) / sayvanları (i) sarkardı. (35-10)

Eserimizde niteleme ve belirtme sıfatlarıyla yapılan sıfat tamlamalarının bütün çeşitleri kullanılmıştır.

Niteleme sıfatlarıyla yapılan sıfat tamlamaları:

ƒ Münir Bey, eski / arkadaşını rahat bırakmıyor, onu kalkmağa mecbur etmek için koltuğu hafif hafif sarsıyordu. (4-4)

ƒ Kenan büyük / istidadını teslim ettirmiş... (12-11)

ƒ İhtiyar / damadı bağırta çağırta kim bilir nerelere götürecekler... (16-7) ƒ Esmer / yüzü, karanlıkta belli olacak kadar kızarmıştı. (17-1)

ƒ Mavi / gözlerinde süzgün bir istiğrak ile gülümsedi.: (19-18) ƒ Sarı / saçları alnına dökülüyor. (311-11)

ƒ Fakat bu refah uzun / müddet devam etmedi. (24-1) ƒ ...babasının kırık / udunu... (33-6)

ƒ ...mektebin kırmızı yeşil / kurdelesini takmadığı... (45-7) ƒ Alık / hizmetçi yanlışlıkla bekçiye vermiş. (47-18) ƒ ...onları hususi / dairede ağırlardı. (62-21)

ƒ Bu çocuk, sade / dilliği ile Kenan’ı eğlendirmeğe başlamıştı. (86-3) ƒ Kocasının anut / sükûtu karşısında ne düşüneceğini bilemiyor... (274-17) ƒ ...alçak / duvarın üstünden... (342-16)

Referanslar

Benzer Belgeler

Yıllardır Başbakan olarak gördüğü babası artık Cumhurbaşkanı seçilmişti..(Yukarıda) DYP milletvekilleri ile birlikte bileşime katılmayan Demirel ise çok rahat ve

Birinci Cihan Harbinden son­ ra Fahri Kopuz, Reşat Erer, Ke­ mimi Haşim, Âmâ Nâzım, Ney­ zen İhsan Aziz, Tanburi Ahmet Neşet, Hanende Sıtkı, Hanende Arap

Timur hakkında son söz olarak şunu söylemek lâzımdır ki bunun kadar sevilmiş ve gene o kadar zemmedilmiş adam çok azdır. Türkistan ahalisi ve bilhassa kendi

If we accept the spiritual interpretation of the book that Christ is the Bridegroom speaking of the Church, of the Christian, as the bride, then we get

Tiroid cerrahisinde karşılaşılabilecek başlıca komplikasyonlar geçici veya kalıcı rekürren larengeal sinir paralizisi, geçici veya kalıcı süperior larengeal

Bundan sonra Ofluoğlu’nu oyunculuğunun yanında tiyatro adamı ve tiyatro kurucusu olarak da görüyoruz: 1958‘de İstanbul Oda Tiyatrosunu 1966’da da Mücap

Evvelâ arkadaşlık tesis etmek lâzım;para ve ya parasızlık sonra gelir.. Öyle kızlar görüyo­ rum ki kendilerini eğlendirecek adam

Sebils were constructed from the 16 th century onwards, and quite recently two sebils were built in the classical style at the corners of the Mevlevi complex