• Sonuç bulunamadı

2. CÜMLE

3.4. ANLAMLARINA GÖRE CÜMLELER

3.4.3. SORU CÜMLESİ

“Soru yoluyla bilgi almayı amaçlayan cümleler, soru cümleleridir. Soru eki “-mı / -mi” ile soru sıfatları, soru zamirleri, soru zarfları ve soru edatları bir cümleye soru anlamı kazandıran unsurlardır” (Karahan, 2005, s. 107).

Soru eki “mı / -mi” ile kurulan soru cümleleri:

Daha çok yüklemin, bazen de sorulmak istenen ögenin üzerine gelen “-mı / -mi” eki, ayrı yazılır ve bazen kip ve şahıs eklerini de üzerine alır. Üzerine geldiği kelimenin ünlü uyumuna uyar.

Soru ekinin yüklemden sonra kullanıldığı cümlelerde kılış, oluş veya durumun gerçekleşip gerçekleşmediği sorulmaktadır.

ƒ Hayalimin dünyasını daha güzel görmek için etrafımdaki dünyanın ışıklarını mahsus söndürmüyor muyum? (60-21)

ƒ İstanbul’un Kınalı Yapıncak’ından istemez misiniz? (66-12)

ƒ Mesela şimdi bu saatte yalnız başımıza Kırkçamlar’a gidebilir miydik? (74-12) ƒ Yarın öğleden sonra kuyu başına gelir misin? (1301-3)

ƒ Şununla bir bahane bulup konuşalım mı? (176-12) ƒ Bu gece o ninniyi çalar mısınız? (99-15)

ƒ Artık hasta değil misin? Beni dinleyecek hâlde misin? (275-5) ƒ Mutlaka geçmeğe mecbur musun? İşin var mı? (385-13)

ƒ Hüseyin Ağa acaba sen biliyor musun, komşu Şükrü Beyler İzmir’e indiler mi? (100- 7)

ƒ Küçük Hanım İzmirli mi? (68-9)

ƒ Ben o kolculardan, çavuşlardan aşağı adam mıyım? (210-6) ƒ Asıl maksadımı söyleyeyim mi? (356-)

Soru eki, alınmak istenen cevaba göre diğer ögelerin üzerine de gelebilir. Bu cümlelerde, sorulan ögeye bağlı olarak cevap verilir.

ƒ Ben mi korkacağım? (19-19) ƒ Sade o mu? (61-2)

ƒ Başı mı ağrıyormuş, neymiş.Bir haltı var, anlamıyorum. (262-21)

ƒ Lâmia ablanın çoraplarını beybaban mı alır? Onun beyi almaz mı? (319-3)

ƒ Kayınpederim mi razı olmamış, yoksa Cavidan mı reddetmiş, buralarını pek iyi bilemiyorum. (336-15)

ƒ Koca mı istiyor nedir? (263-23)

ƒ Dayının evi dururken sen otele mi gideceksin? (248-10)

ƒ Saçlarının sarı telleri birer birer ağarıncaya kadar beni kalbinde mi saklayacaksın? (138-)

ƒ Acaba ablası, Kenan’ı unutmağa mı başlamıştı? (112-19) ƒ Yalnız mı gidiyorsunuz. (177-4)

ƒ Benim üstüme bir fenalık etmenden mi şüpheleniyordum? Haşa. (276-18)

ƒ Acaba şimdi Kınalı Yapıncağı ümitsiz bir surette kaybettiğim için mi bu kadar seviyorum? (331-17)

ƒ Pek mi büyük? (99-13)

ƒ Onu bir parça mesut görmek, dalgın gözlerine bir parça neşe ve hayat vermek için hiç mi çare yoktu. (50-7)

ƒ Öyle mi zannediyorsunuz Leylâ Hanım? demişti. (40-7) ƒ Dünyada vurulacak enayi mi eksik. (29-8)

ƒ Kenan’ı tanıyınca “Vay nur-ı aynım, sermaye-i iftiharım evladım...Sen mi geldin” diye adeta bağırıp ağlamağa başladı. (117-4)

Soru eki, bazen üzerine geldiği ögeye bağlı olarak cevap istemez, o ögenin bildirdiği anlamın onaylanmasını veya reddini ister. Bu cümlelerin cevabı “evet”, “hayır” ya da bu anlamları karşılayan başka kelimeler olur. Bunlar kısaltılmış cevaplardır.

ƒ Siz düğüne mi gittiniz? Evet efendim. (84-8)

ƒ Enise Hanım evde mi hanım kızım? Hayır efendim. (169-5)

ƒ Ona mektup yazacaksınız, değil mi? Elbette. (99-3)

ƒ Ya, vah vah. Çok kalacak mısınız? Bilmiyorum efendim. (170-13)

Soru kelimeleri ile kurulan soru cümleleri:

ƒ Elinde lamba ile pencereden sarkarak “kim o” diye seslendi. (117-3) ƒ Neler söyleyim? Neler giyineyim? (260-5)

ƒ Nelerimi beğenmiyor? (260-12)

ƒ Hangisi toprağın kalbine gitmeyi düşünüyor? (140-24)

ƒ Bir sarhoş gibi düşünmeden yaşıyor, içimden ne gelirse onu yapıyordum. (362-2) ƒ Nesi var acaba? (98-5)

ƒ Ne tuhaf çocuksun. (114-7) ƒ Ne vakit, nasıl? (133-7)

ƒ Namık Bey’e ne cevap vereyim? (174-1)

ƒ Fakat fırsat buldukça hangi fenalıktan geri dururdu? (27-12)

ƒ Fakat biraz iptidai, biraz mütereddit musiki hangi meziyetile bizi o kadar tuttu, niçin ruhumuzdan o kadar kuvvetli his cereyanları geçirdi? (52-23)

ƒ Niçin öyle susuyorsun, Kenan ne bekliyorsun?, dedi. (329-1) ƒ Fakat niçin böyle sessiz gidiyorlar. (15-7)

ƒ Kenan niçin bu kadar kendini bırakmış, neden bu yaşta yaşamaktan yorulmuştu. (50-6) ƒ Niçin bunları soruyorsun Lâmia? (113-24)

ƒ Niçin benim gibi alil, sönük, fena, zavallı bir adamla hayatını çürüteceksin? (370-7) ƒ Niçin burada duruyorsunuz? (84-16)

ƒ Nasıl kendimi tuttum, perişanlığımı belli etmeden ona bakmağa, ilk sözleri o kadar sükûnetle söylemeğe nasıl muvaffak oldum, hâlâ anlamıyorum. (376-1)

ƒ Dedem, nedir bu hal ? (16-14) ƒ Nedir o çare? (203-16)

ƒ Ne bileyim ben? (259-23)

ƒ Kenan Bey’in bu yeni eserini nasıl buluyorsunuz. (304-16)

Soru kelimeleriyle yapılan soru cümlelerinde, sorulan ögeye bağlı olarak cevap verilir.

ƒ Niçin öyle titriyorsunuz? Lâmia gayet yavaş cevap verdi: Bilmiyorum efendim. (135-1)

ƒ Ne kadar evvel geldiniz Lâmia Hanım? Epeyce oldu efendim. (135-6)

ƒ Sen misin Lâmia...Burada ne arıyorsun yavrum? Siz beni çağırmadınız mı efendim?

Ne vakit? Kim söyledi?

Bu akşam Hatice’ye söylemişsiniz efendim. (143-22)

ƒ Nerelerde dolaştın, Cavidan?

Bağın ta öbür ucuna kadar gittim. (10-19)

ƒ Burada ne işin vardı?

Babası ölen bir arkadaşımı ziyarete gelmiştim. (385-8)

Bazı soru cümleleri, soru eki veya soru kelimeleri kullanılmadan yapılır. Vurgu ve tonlama ile ve kendileriyle ilgili olan diğer cümlelerle kurdukları anlam ilgilerinden anlaşılır.

ƒ Güzel ama ya eserin? (340-5)

ƒ Ya seni tekrar bulmasaydım Kınalı Yapıncak, ya böyle... (381-12) ƒ Peki ya ben Nimet Abla? (71-13)

ƒ Ya zevciniz Veysel Bey’i?.. (71-5) ƒ Peki ben?.. (71-9)

“Acaba, sakın, galiba” edatları, bazen cümleyi soru yapan unsur olarak kullanılırlar, bazen de soru eki veya herhangi bir soru kelimesiyle birlikte kullanılarak soruyu pekiştirirler.

ƒ Sakın İzmir’de kalmasın? (347-3)

ƒ Sakın o daha ağır hasta olmasın? (274-21) ƒ Bir iki gündür galiba İzmir’e inmediniz. (350-1) ƒ Sen galiba sıkılmağa başladın Cavidan? (339-11) ƒ Bir bağ mahsulü olduğu için mi acaba? (380-1)

ƒ Acaba o muydu? (115-15) ƒ Acaba, bir rüya mıydı? (116-9) ƒ Niçin gelmedi acaba? (347-1)

ƒ Nihayet kendi kendimle edeceğim bu açık hasbihâller, acaba bugünkü saadetim hakkında bana şüpheler vermeyecek mi? (301-2)

ƒ Ben budala “bu çocuğa ne oluyor, acaba hasta mı” diye düşünmeğe, merak etmeğe başlamıştım. (165-10)

Bazen bir cümlede birden fazla soru unsuru bulunabilir. Böyle cümlelerde şaşkınlık, hayret gibi heyecanlı ifadeler vardır.

ƒ Nasıl, sen burada mısın? (385-19)

ƒ Kim...Kimi...Ne diyorsunuz Vedat ! diye söyleniyordum. (375-12) ƒ Şu siyah çarşaflı, sarışın kız deli midir, aptal mıdır, nedir? (176-1)

Cümlelerin soru biçiminde olması, her zaman olumlu ya da olumsuz cevap beklendiği, bir şeyin öğrenilmek istendiği anlamlarına gelmez. Soru yoluyla cümleye birçok anlamalar kazandırılır. Bu yolla anlatım ve söz daha renkli, daha canlı, daha etkin bir nitelik kazanır.

Hemen her soru cümlesi, duygu ve düşüncelerimizi ayrı yoldan belirtme aracı olur. Soruların ardında başka istekler, başka dilekler yatar. Bu nedenle, soru cümlelerinin anlam özelliklerini sınırlama imkânı yoktur. (bk. Dizdaroğlu, 1976, s. 305)

Dudaktan Kalbe, romanındaki soru cümlelerinde görülen başlıca anlam özellikleri şunlardır.

Onaylatma bildirenler:

Eserimizde onaylatma anlamı, cümlenin yükleminden sonra getirilen “değil mi” kalıbıyla kurulan cümlelerle sağlanmıştır.

ƒ Benim çalışabilmem için değil mi? (323-3)

ƒ Komşumuz Nusret Paşalarda bir keman var zannediyorum, değil mi hala? (387-16) ƒ Artık düğünü burada yaparız, değil mi Lâmia? (68-6)

ƒ Mesela tramvaydayım, değil mi? (70-17)

ƒ Bana ettikleri iyilikleri ödemek için bir şey yapmalı değil mi? (95-13) ƒ Abla... Kenan Bey sana mektup yazıyor, değil mi? (113-19)

ƒ Kenan Bey’i unutmadın değil mi Nimet abla! (113-21)

ƒ Fakat işin nihayetinde o da bir kadın değil miydi? Elbet onun da ıstırapları vardı, yalnız kaldığı vakit o da ötekiler gibi gözyaşlarından teselli bekliyordu. (361-16)

ƒ Eseriniz hakkında bize ara sıra birkaç satırla malumat verirsiniz değil mi? (57-1) ƒ Bana darılmadın değil mi? (130-19)

ƒ Anlaşıldı değil mi? (154-17)

ƒ Fakat deha hastalığından bahsetmek için evvela dâhi olduğunu kati olarak ispat etmeli değil misin? (286-17)

Hayret, şaşkınlık bildirenler:

Hayret ve şaşkınlık anlamı, “-ma / -me” olumsuzluk eki ile olumsuz yapılmış yüklem görevindeki fiile soru eki “-mı / -mi” getirilerek sağlanmıştır.

ƒ Zevzeklerden biri “Efendimiz, emredin de Vedat Bey kulunuz Karagöz oynatsın. Pek eğlenirsiniz” demesin mi? Birdenbire beynim attı. (247-1)

ƒ Daha ziyade musallat olmağa başlamasınlar mı? (229-20)

ƒ Çocuk benim birçok suallerimden sonra öğrenmeği ümit ettiğim şeyi birdenbire söylemesin mi? (318-22)

ƒ Beş on dakika sonra çavuşum dışarı çıkarken ebe Âdile Hanım’ın oğlu Memduh ile burun buruna gelmesin mi? (200-18)

ƒ Fakat bilmem neden biraz evvelki füsun dağılmıştı. (319-22)

ƒ Niçin acaba o kadar üzülmedim? Acaba onu eskisi kadar sevmiyor muyum? (254-16) ƒ Kınalı Yapıncağın evi acaba hangisiydi? (291-11)

ƒ Başladığım vakit acaba uykuda mıydı? (318-10)

ƒ Kendimi aldatmak, avutmak için çok uğraştım. Fakat beyhude... Ben, Kınalı Yapıncağı seviyorum... Nasıl...Niçin? Bilmiyorum. (327-7)

ƒ Ne oluyorum, ne yapıyorum, bahusus nereye doğru gidiyorum? (362-7)

Rica-izin bildirenler:

ƒ Kan ve hanedan, asalet ve nebaletinin sanat asaletine olan bu cemile ve bergüzarını kabul eder misiniz? (102-18)

ƒ Bir parça uykunu feda etmez misin Nimet abla? (114-13) ƒ Bir parça yanıma gelmez misin Cavidan? diyorum. (316-21)

ƒ İlham bekliyorum Cavidan, dedim, piyanonun yanına gelmez misin? (329-4) ƒ Beyefendi biraz zahmet eder misiniz? (249-23)

ƒ Bu akşam misafiriniziz. Her türlü ikrama borçlusunuz. Bize beğendiğiniz parçalardan birini lütfeder misiniz? (304-2)

Sitem bildirenler:

ƒ Ne kadar ayıp Lâmia Hanım...Bu ne vefasızlık...Eski arkadaşa bir “Hoş geldin” de mi yok? (119-7)

ƒ İstiyor ki karşısındaki gayet hürmetkâr, merasimperver olsun. Hakkı da yok mu? (120- 7)

ƒ Ben sizin bütün sırlarınızı bilmiyor muyum? Seni teselli etmek istiyorum abla! (114-1)

Hayıflanma bildirenler:

ƒ Vaktiyle Kınalı Yapıncağın bir küçük resmini, sevdaya uğramış mektep çocuklarının yaptığı gibi bir tutam saçını niçin alıp saklamadım? (346-5)

ƒ Niçin Nimet Hanım, Veysel Bey’le evlenmeden Kenan’ı tanımamıştı. (82-17)

Çaresizlik bildirenler:

ƒ Ne yapsınlar, birbirlerini seviyorlardı. (82-12) ƒ Fakat ne yapsın? Evli bir kadındı. (113-1) ƒ Size nasıl yemin edeyim bilmem. (157-15)

ƒ Artık ayıplamazsın ağabey. Ne yapalım, biz köylü insanlarız, dedi. (396-24)

Küçümseme bildirenler:

ƒ Ha, onun için mi sanki. (228-19)

Soru eki ve soru kelimeleri bazı cümlelerde anlamı kuvvetlendirmek için kullanılmıştır. Cümleyi soru şeklinde kuran kişi, aslında konuyu çok iyi biliyordur, emindir. Soru eki veya soru kelimesi “çok” kelimesinin yerine kullanılmış gibidir. “ne” ile yapılanlarda, soru kelimesi olmasına rağmen zamanla soru anlamıyla birlikte “pek, çok” anlamları kazanmış olan “ne” kelimesinin mecazî kullanımını görüyoruz.

ƒ Fakat onun için az mı pişman oldum. (284-9)

ƒ Kim bilir günde kaç vaziyette resmini alacaktı? (337-1) ƒ O daima tekrar ettiğiniz parça ne güzel. (89-23)

ƒ Ah ben bu çocuğa ne kadar acıyorum. (131-10) ƒ Kim bilir bana ne kadar kırılmıştır. (100-4)