• Sonuç bulunamadı

2. CÜMLE

3.1. YAPILARINA GÖRE CÜMLELER

3.1.2. BİRLEŞİK CÜMLE

3.1.2.3. Kİ’Lİ BİRLEŞİK CÜMLE

“ki veya kim bağlacı ile kurulan birleşik cümle türü. Esas cümle ile bunu izleyen yardımcı cümle Farsçadan alınan ki bağlacı veya bağlama görevindeki kim zamiri ile birbirine bağlanmaktadır. Kim bağlama zamiri genellikle tarihi devir metinlerinde yer alır” (Korkmaz, 1992, s. 103) Belli bir dönemde kullanılmış olan “kim” zamirinin bugünkü kullanım şekli “ki” dir.

İki yargıyı birbirine bağlama fonksiyonuyla ve şekilce birbirine benzeyen bu edatlar zaman içinde birbiriyle karıştırılmış, kazandırdığı anlam çeşitliliği ve zenginliği sayesinde kullanım alanı genişlemiş ve neticede yabancı menşeli edatın tesiriyle çok zaman Türkçenin “esas unsurun sonda olması” prensibine aykırı olarak asıl unsurun önce, yardımcı unsurun sonra geldiği birleşik cümleler yapmıştır. Bazı ki’li birleşik cümlelerde ise bu prensibe uygun olarak; yardımcı cümle başta, temel cümle sondadır.

“Türkçe Dilbilgisi” kitabında, bağlaçlarla kurulan cümleleri birleşik cümlenin bir çeşidi olarak inceleyen Bilgegil (1984, s. 94), ki bağlacı ile kurulan cümleleri ikinci

derecedeki unsurun asıl unsurdan önce gelmesi kanununa istisna teşkil etmesinden dolayı-

yine bir birleşik cümle çeşidi olarak- “ki bağlacıyla kurulan cümleler” adıyla ayrı bir başlık altında ele almıştır.

Birleşik cümle konusunu farklı bir sınıflandırmayla, şekil ve anlam bakımından ayrı ayrı ele alan Banguoğlu (2000), ki’li birleşik cümleleri şekil bakımından “ilinti zamiri cümlesi” başlığı altında, “ki ilinti cümlesi” adıyla; anlam bakımından da muhtelif cümle türleri içinde, çeşitli anlam özellikleriyle incelemiştir.

Ergin (1993), ki’li birleşik cümleleri ki’den önce gelen unsurun isim veya fiil olmasına göre incelemiştir. “ki’den önceki unsur fiilse ki asıl cümle ile yardımcı cümlenin tam arasında bulunur. Bu birleşik cümlede asıl cümle ki’den önce, yardımcı cümle ki’den sonra gelir. Tabiî, bu sıra Türkçeye yabancı ve aykırıdır...ki’den önceki unsur isimse ki

yardımcı cümleyi asıl cümleye, asıl cümlenin predikatına değil de asıl cümlenin bir isim unsuruna bağlamış olur. Böylece yardımcı cümle asıl cümlenin değil, asıl cümlenin bir unsurunun tamamlayıcısı durumunda bulunur. Yeri ise asıl cümlenin içinde, tamamladığı ismin sonundadır. Asıl cümlenin predikatı yardımcı cümleden daha sonra gelir. Böylece yardımcı cümle asıl cümlenin arasına bir parantez cümlesi olarak girmiş bulunur. Bu tip birleşik cümlede yardımcı cümlenin asıl unsuru asıl cümlenin predikatı olmayıp ki’den önce gelen isim unsuru olduğu için unsur sırası tabiî yine Türkçeye aykırıdır” (s. 383).

Özetle; ki’li birleşik cümle; iki cümlenin “ki” bağlama edatı veya “kim” bağlama zamiri kullanılarak birbirine bağlanmasıyla kurulan birleşik cümledir. Yabancı asıllı olan bu birleşik cümlede biri temel diğeri yardımcı olmak üzere iki cümle vardır. Genellikle temel cümle önce yardımcı cümle sonra gelir. Temel cümle ile arasında açıklama, sıralama, karşılaştırma, sebep, sonuç, amaç gibi anlamlar çerçevesinde ilişkiler kuran yardımcı cümle nesne, yer tamlayıcısı ve zarf tümleci olarak görev yapar. Bu özelliklerinin doğru değerlendirilebilmesi için bu cümlelerin, ki’yi çıkarıp uygun ekleme / çıkarmalarla Türkçe cümle yapısına uygun hâle getirilerek incelenmesi gerekir.

ƒ Öyle sanıyordu (tc) / ki / o varken daha kolay çalışıyor, daha güzel şeyler buluyordu

(yc). (96-2)

O varken daha kolay çalıştığını, daha güzel şeyler bulduğunu sanıyordu.

ƒ Üçer, dörder şeffaf çekirdekleri var (tc) / ki / elmas kırıntılarına benziyor (yc). (10-3)

Elmas kırıntılarına benzeyen üçer, dörder şeffaf çekirdekleri var.

İncelediğimiz eserde kullanılan ki’li birleşik cümlelerde; yardımcı cümle, temel cümlenin nesnesi, yer tamlayıcısı ve zarf tümleci olarak kullanılmıştır.

ƒ Küçük kıza öyle geliyordu ki Kenan’dan bahsetmekle onu bir parça aralarında yaşatmış olacaklardı. (112-11)

Küçük kız, Kenan’dan bahsetmekle onu bir parça aralarında yaşatmış olacaklarını (n) düşünüyordu.

ƒ Görüyorsunuz ki bunda korkulacak bir şey yok. (65-15)

Bunda korkulacak bir şeyin olmadığını (n) görüyorsunuz.

ƒ Öyle ümit ediyorum ki beni yine beğenecekler. (91-23) Beni yine beğeneceklerini (n) ümit ediyorum.

ƒ Fakat eminim ki kızmadı. (66-4)

Fakat, kızmadığına (yt)eminim.

ƒ Sade şundan eminim ki bu sevda kanıma, kalbime işlemiş. (327-9) Bu sevdanın kanıma, kalbime işlediğinden (yt) eminim.

ƒ Yemin ederim ki aramızda hiçbir şey yoktu. (390-8) Aramızda hiçbir şey olmadığına (yt) yemin ederim.

ƒ Bir insan deli olmalıydı ki durup dururken mektup yazsın. (188-10)

Bir insanın durup dururken mektup yazması için (zt) deli olması lazım.

ƒ Bu o kadar çocukça bir şeydi ki Nimet Hanım kendini tutamadı. (114-5) Bu çok çocukça bir şey olduğu için (zt) Nimet Hanım kendini tutamadı.

ƒ Zavallı şaheser o kadar dağınık ki daha bir nağmesi notaya geçmedi. (305-1) Zavallı şaheser çok dağınık olduğu için (zt) daha bir nağmesi bile notaya geçemedi.

ƒ Elbet bir sebep var ki kızıyorum. (195-17) Elbette, bir sebebi olduğu için (zt) kızıyorum.

ƒ Daha on adım gitmemişti ki hayretle durdu. (88-23) Daha on adım gitmeden (zt) hayretle durdu.

ƒ Sevda onların gözlerini öyle bürümüştür ki bir gece karanlıkta yavaş yavaş hareket eden, yavaş yavaş etraflarını saran uzun mızraklı gölgeleri göremiyorlar. (104-12)

Sevda onların gözlerini öylesine bürüdüğü için (zt) bir gece karanlığında yavaş yavaş

hareket eden, yavaş yavaş etraflarını saran uzun mızraklı gölgeleri göremediler.

ƒ Sesim öyle kalbi bir hüzün ile titriyordu ki Cavidan da samimiyetimden şüphe edemedi. (369-5)

Sesim öyle kalbi bir hüzün ile titrediği için (zt) Cavidan da samimiyetimden şüphe edemedi.

Ki’nin açıklayıcı görevi:

Ki edatı, bazı cümlelerde kendisinden önceki kısmın açıklayıcısıdır. Bu cümlelerde, ki’den sonraki bölüm, temel cümlenin bir unsurunun niteleme sıfatı ya da niteleme sıfatlarından biri olur.

ƒ Bir kere bu mektup gönlüme öyle bir yara açtı ki dünyada iyi olmaz. (156-23)

Bir kere bu mektup, gönlüme, dünyada iyi olmayacak bir yara (n) açtı.(y) (Temel

cümlenin nesnesinin niteleme sıfatı olarak kullanılmıştır)

ƒ Sonra dirseklerini masaya dayadı, Kenan’ın musikisi için uzun bir konferans verdi ki, şu sözlerle bitiyordu. (102-5)

Sonra dirseklerini masaya dayadı, Kenan’ın musikisi için şu sözlerle biten uzun bir konferans verdi.

ƒ Bir rüya tasavvur et ki her gözlerimizi kapadığımız vakit aynı renklerle, şekillerle oynuyor. (140-1)

Gözlerimizi her kapadığımızda aynı renklerle, şekillerle oynayan bir rüya tasavvur et.

ƒ O zamana ait öyle hatıraları vardı ki, yıllar geçtikçe aralarındaki bağları bir kat daha kuvvetlendirmişti. (6-23)

O zamana ait, yıllar geçtikçe aralarındaki bağları bir kat daha kuvvetlendiren öyle

hatıralar vardı.

ƒ Onu her dakika takip eden bir korku vardı ki kardeşlerinin akıbetine uğramak, “Siyah Yıldız”larını, yani gözlerini kaybetmekti. (103-15)

Kardeşlerinin akıbetine uğramak, “Siyah Yıldız”larını, yani gözlerini kaybetmek gibi onu her dakika takip eden bir korku vardı.

ƒ Büyük hailelerden kurtulanlar gibi yüreğinde bir ürkeklik, uzun müddet soğukta kalanlar gibi içinde bir ürperme vardı ki, bir türlü gitmiyordu. (54-13)

Büyük hailelerden kurtulanlar gibi; yüreğinde, bir türlü gitmeyen bir ürkeklik, içinde uzun müddet soğukta kalmış gibi bir ürperme vardı.

ƒ Bu uyumak, su içmek gibi bir tuhaf ihtiyaçtı ki, içinden gelirdi. (28-1)

Bu uyumak ve su içmek gibi, insanın içinden gelen tuhaf bir ihtiyaçtı.

Ki’nin kuvvetlendirme görevi:

Ki edatı, özne durumundaki şahıs zamirini kuvvetlendirmiştir.

ƒ Ben ki gönlüm istemediği vakit en sevdiklerimin hatırı için bile keman çalmağı zül saymış, daima reddetmiştim. (364-19)

Cümle sonunda kullanılan “ki” edatı kesik cümle yapar. Bu cümlelerde “ki” edatından sonra bir cümlenin geleceği hissi uyansa da aslında başka bir cümleye ihtiyaç duyulmayacak şekilde anlam kuvvetlendirilmiştir. Eserimizde çokça kullanılan bu cümleler birleşik cümle değildir.

ƒ İzmir’e geldiğimi duymayan kalmamıştı ki. (319-11) ƒ Mahallelerin ismini bilmiyorum ki. (385-11)

ƒ Geceyi sokakta geçiremem ki. (385-14)

ƒ Zavallı kadın, etrafındakilerden kimseye sırrını açamazdı ki. (112-7) ƒ Zaten sizinle mesut olamam ki. (157-10)

ƒ Fakat cennetten bir köşe ki azizim. Öyle güzel, öyle serin ki. (372-15) ƒ Buna rağmen kendimi Cavidan’dan o kadar uzak buluyorum ki. (296-11) ƒ Yağmurdan oturulacak hali kalmamış ki. (366-21)

Eski Türkçede şüphe bildiren “erki” edatının günümüzdeki şekli olan “ki” edatı eserimizde pek kullanılmamıştır.

ƒ Peki...Bir gün ümit edemez miyim ki! (283-21)

Ki bağlacı bazı kelimelerle birleşerek kalıplaşmıştır. Cümle başı edatı fonksiyonunda olan bu yapılar birleşik cümle yapmazlar.

ƒ Madem ki Lâmia Hanım, hakikaten sizi beklenilmez derecede büyümüş, değişmiş gördüm...Nazmi Bey...Nişanlınızın ismi Nazmi değil miydi? (120-8)

ƒ “Bunların ne ziyanı var...Mademki beni aylarca kemanının güzel sesleriyle uyutup uyandırdın...Mademki birçok geceler beni mehtaplarda gezdirdin...Mademki çok yakın bir zamanda senin canlı bir yadigarını kollarımda taşıyacağım...Bu acıların ne ehemmiyeti var?” diyordu. (197-20)

ƒ Halbuki şimdilik onlardan vazgeçemez, gece, karanlık ve tehlikenin hemen hemen acı bir lezzetle zenginleştirdiği bu yeni tahassüslerden kendini mahrum edemezdi. (137-16) ƒ Mademki zevcemi seviyorum. (298-22)

ƒ Demek ki onu budala telakki etmiyor. (367-19)

ƒ Hayatının bu kadar mahrem sırlarını bu kadar açık söyleyebilmek için demek ki ona bir kıymet veriyor. (367-19)

ƒ Fakat ne yazık ki bu masal da ötekiler gibi hicranla, ayrılıkla, belki ölümle bitecektir. (79-22)

ƒ Değil mi ki sizi göreceğim. (161-6) ƒ Olur ki akıllarına bir şey gelir. (187-16)

ƒ Demek ki ben herkesin zannettiği kadar fena bir kız değilmişim. (232-18) ƒ Heyhat ki yine serseriliğim tuttu. (297-17)

ƒ Halbuki ben ömrümde ilk defa ölmeği düşünüyordum. (351-10)

ƒ Sizinle burada konuşmak herhalde tehlikeden ari değil, dedi, fakat ne çare ki ben buna mecburum. (279-2)