• Sonuç bulunamadı

14 Mayıs 1950 seçimleri ekseninde muhalefet ve iktidarın sesi olan Zafer ve Ulus gazeteleri üzerine bir inceleme

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "14 Mayıs 1950 seçimleri ekseninde muhalefet ve iktidarın sesi olan Zafer ve Ulus gazeteleri üzerine bir inceleme"

Copied!
155
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ BİLİM DALI

14 MAYIS 1950 SEÇİMLERİ EKSENİNDE MUHALEFET

VE İKTİDARIN SESİ OLAN ZAFER VE ULUS

GAZETELERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

ABDULKERİM SAKA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

YARD. DOÇ. DR. MUSTAFA ARIKAN

(2)
(3)
(4)

İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ...iv KISALTMALAR ... vii ÖNSÖZ ... viii ÖZET ... x SUMMARY ... xii GİRİŞ ...xiv BİRİNCİ BÖLÜM CUMHURİYET HALK PARTİSİ, ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ VE DEMOKRAT PARTİNİN KURULUŞU A. CUMHURİYET HALK PARTİSİNİN KURULUŞU ... 18

1. Atatürk Döneminde Cumhuriyet Halk Partisi ... 21

2. İsmet İnönü Döneminde Cumhuriyet Halk Partisi ... 23

B. TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ ... 26

1. Birinci Çok Partili Hayat Denemesi ... 31

2. İkinci Çok Partili Hayat Denemesi ... 33

C. DEMOKRAT PARTİYİ KURAN MUHALEFETİN OLUŞUMU ... 37

1. Demokrat Partinin Kuruluşu ... 41

2. Demokrat Parti İktidarı ... 46

D. 14 MAYIS 1950 SEÇİMLERİ ÖNCESİNDE DEMOKRAT PARTİ VE İKTİDAR İLİŞKİLERİ ... 49

(5)

İKİNCİ BÖLÜM

DEMOKRAT PARTİ VE CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN BASINLA İLİŞKİLERİ, ZAFER- ULUS GAZETELERİ

A. DEMOKRAT PARTİ VE CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN BASIN

İLİŞKİLERİNE GENEL BAKIŞ ... 52

1. Demokrat Parti ve Zafer Gazetesi ... 56

2. Cumhuriyet Halk Partisi ve Ulus Gazetesi ... 58

B. ZAFER GAZETESİNDE DEMOKRAT PARTİ’NİN 14 MAYIS 1950 SEÇİM ÇALIŞMALARININ YANSITILMASI ... 62

C. ULUS GAZETESİNDE CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN 14 MAYIS 1950 SEÇİM ÇALIŞMALARININ YANSITILMASI ... 66

D. 1950 YILI BASIN REJİMİ VE ZAFER - ULUS GAZETELERİ ... 70

1. 14 Mayıs 1950 Öncesi ... 72

2. 14 Mayıs 1950 Sonrası ... 75

E. 14 MAYIS 1950 SEÇİMLERİNE YÖNELİK KANUN ÇALIŞMALARI ... 77

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 14 MAYIS 1950 SEÇİMLERİNDE ZAFER VE ULUS GAZETELERİNİN ROLÜ A. ZAFER VE ULUS GAZETELERİNİN 14 MAYIS 1950 SEÇİMLERİNE BAKIŞLARI ... 82

B. DEMOKRAT PARTİ VE CUMHURİYET HALK PARTİSİNİN SEÇİM BEYANNAMELERİ ... 88

1. Zafer Gazetesinin Demokrat Parti Seçim Beyannamesine Bakışı ... 90 2. Ulus Gazetesinin Cumhuriyet Halk Partisi Seçim Beyannamesine Bakışı92

(6)

C. ZAFER GAZETESİNİN DEMOKRAT PARTİ SAVUNMALARI ... 93

D. ULUS GAZETESİNİN CUMHURİYET HALK PARTİSİ SAVUNMALARI ... 96

E. 14 MAYIS 1950 SEÇİMLERİ ... 100

1. Demokrat Partinin Zaferi ve Cumhuriyet Halk Partisinin Kaybetmesi .. 104

2. Cumhuriyet Halk Partisi ve Ulus Gazetesinin Muhalefete Geçişi ... 107

E. 14 MAYIS 1950 SEÇİMLERİNİN TÜRK DEMOKRASİ TARİHİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ ... 112

SONUÇ ... 116

KAYNAKÇA ... 119

(7)

KISALTMALAR

BCA :Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi

Bkz :Bakınız

BMM :Büyük Millet Meclisi

C. :Cilt

CHP :Cumhuriyet Halk Partisi

CHF : Cumhuriyet Halk Fırkası

Çev. :Çeviren Der. :Derleyen DP :Demokrat Parti Haz. :Hazırlayan HF :Halk Fırkası MP :Millet Partisi s. :Sayfa S. :Sayı

SCF :Serbest Cumhuriyet Fırkası

TBMM :Türkiye Büyük Millet Meclisi

TCF :Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

(8)

ÖNSÖZ

14 Mayıs 1950 seçimleri Türk demokrasi tarihi açısından önemli bir dönüm noktasını teşkil etmektedir. Cumhuriyetin en köklü partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve onun içerisinden doğal bir muhalefet neticesinde ayrılmış olan Demokrat Parti (DP) bu seçimin en fazla mücadele eden siyaset kurumları olmuştur. Seçim öncesinde gerçekleştirilen demokratikleşme hamleleri bu seçimleri öncekilerden farklı kılan özelliklerin başında gelmektedir. Özellikle Basın Kanunu ve Seçim Kanununda yapılan düzenlemeler ile seçimin şekli değişirken basın da bu seçimlerde daha etkin bir rol almıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi ile aynı düşünce ekseninde buluşan ve partinin resmi yayın organı niteliğini taşıyan Ulus gazetesi ve Demokrat Parti’nin sesini duyurmak amacıyla 1949 yılında kurulan Zafer gazetesi 14 Mayıs 1950 seçimleri sürecinde CHP-DP mücadelesini basına taşımıştır. Bu iki gazete temsil ettikleri partiyi hem savunmuş hem de onların fikirleri kaidesi üzerine kurulu bir propaganda süreci oluşturmuşlardır.

Seçim sürecinde ve hemen sonrasında yaşanan seçime yönelik mühim kanun çalışmaları ve bu çalışmaların Zafer ve Ulus’ta yansımaları seçimin sonucuna önemli derecede etki etmiştir. 14 Mayıs seçimlerinde hâkim olan milli irade DP ile birlikte Zafer’i iktidara taşırken CHP ve Ulus’u zorunlu olarak muhalefet saflarına itmiştir.

14 Mayıs 1950 seçimleri ülke içerisinde demokrasinin en önemli adımı olmuştur. Millet kendi gücünün farkına varmış, devlet ile millet arasındaki perde aralanmıştır. Osmanlı Devleti döneminden gelen bir gelenek olarak merkezi idare ile millet arasındaki mesafe azalmıştır. Kurumsal liberalleşme ve özel teşebbüs bu seçimler sonrasında hem yaygınlık hem de saygınlık kazanmış, bunun neticesi olarak demokrasi kültürü daha da kuvvetlenmiştir.

Basın merkezli olarak yaptığımız bu çalışmanın en önemli kaynağı Milli Kütüphane’nin veri tabanından ulaşılan 1950 yılı Zafer ve Ulus gazeteleri olup, özellikle köşe yazıları ve manşetler üzerinde durulmuştur. Ayrıca konu ile alakalı yazılmış kitap ve makaleler de incelenmiştir. TBMM’nin resmi internet sitesinde bulunan tutanaklar ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivinden elde edilen

(9)

belgeler ile birlikte döneme ilişkin kaynak taramasının ardından çalışmanın içeriği genişletilmiştir. Çalışma sürecinde yardımlarından ötürü başta danışmanım Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN olmak üzere kaynakların elde edilmesinde yardımcı olan tüm kurumlara ve şahıslara teşekkürlerimi sunuyorum.

Abdulkerim SAKA Konya, 2015

(10)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZET

Türkiye’de cumhuriyetin ilanının ardından iki defa denenmiş olan çok partili parlamento yapısı, ancak 1945 yılının ikinci yarısında yeni partilerin kurulmaya başlaması sonucu başarıya ulaşmıştır. Kısa süre içerisinde 1946 seçimlerine adapte olan yeni partiler CHP karşısında önemli başarılar elde etmiştir. Yoğun bir demokratikleşme çalışmaları ve propaganda sürecinin ardından gelinen 14 Mayıs 1950 seçimleri Türk demokrasi tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. 14 Mayıs 1950 seçimleri öncesinde yapılan çalışmalar önceki yıllara göre daha demokratik yapılmıştır. Be seçimlerde basın oldukça etkin bir şekilde propaganda faaliyetlerinde bulunarak seçim sonuçlarına önemli derecede etki yapmıştır. DP’nin sesi Zafer ve CHP’nin sesi Ulus gazeteleri bu seçim çalışmalarında aktif olarak temsil ettikleri parti için çalışmışlardır. Zafer DP’nin seçim propagandasını yaparak köşe yazılarında seçimin önemine dikkat çekmeye çalışmıştır. Ulus ise CHP’nin 27 yıl boyunca yaptığı hizmetleri anlatma yolunu seçmiştir.

Zafer ve Ulus gazeteleri 14 Mayıs 1950 seçimleri sürecinde okuyucusuna öncelikli olarak seçime katılımın önemini anlatmaya çalışmıştır. Ardından da temsil

Öğr

encin

in

Adı Soyadı Abdülkerim SAKA

Numarası 124202052001

Ana Bilim / Bilim

Dalı Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN

Tezin Adı

14 Mayıs 1950 Seçimleri Ekseninde Muhalefet ve İktidarın Sesi Olan Zafer ve Ulus Gazeteleri Üzerine Bir İnceleme

(11)

ettikleri partinin iktidara gelmesinin gerekliliğini politik reklam üslubu ile ifade etmiştir. Türkiye’de demokrasinin yerleşme sürecinin başlangıcı olarak kabul edilen bu seçimler, hem içerde hem de dışarıda karşı karşıya kalınan sorunların çözümü için rahat bir ortam hazırlamıştır. Ulus ve Zafer bu gelişmeleri takip ederek kendi siyasi pencerelerinden millete duyurmaya çalışmışlardır. 14 Mayıs’ta Milli İrade DP ve onun yayın organı olan Zafer gazetesini iktidara taşırken CHP ve Ulus gazetesinin muhalefet olarak hizmete devam etmelerine karar vermiştir.

(12)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

SUMMARY

The origin of multi-party system in Turkey, for the foundation of which two attempts were made following the proclamation of the Republic, dates back the second half of the year 1945, when the new parties were formed. The new parties achieved significant success over Republican People’s Party (CHP) in their short adaptation period for 1946 election. Following the intensive democratization efforts and propaganda campaigns, the elections led to a breaking point in Turkish democracy history on May, 14, 1950. The preparation period before these elections was spent much more democratically. The press played a significant role during that time through the intensive propaganda activities which affected the election outcomes remarkably. The two newspapers, Zafer (Victory) and Ulus (Nation) worked strenuously for the success of Democratic Party (DP) and Republican People’s Party (CHP) respectively. Zafer tried to emphasize the importance of elections by promoting DP, while Ulus highlighted the works and services CHP had done for the last 27 years.

The newspapers, Zafer and Ulus, primarily tried to tell the voters how

Öğr

encin

in

Adı Soyadı Abdülkerim SAKA Numarası 124202052001 Ana Bilim / Bilim

Dalı Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN

Tezin İngilizce Adı A Research on Ulus and Zafer Newespapers Which are Voice of Opposition and Government in The Context of 14 May, 1950 Election

(13)

important it was to vote in the election to be held on May, 14, 1950. Then both newspapers emphasized why the parties they represented should come to power by using political advertising discourse. This election, considered as the onset of democratization process in Turkey, led to a convenient atmosphere for the solutions of the domestic and foreign problems. Ulus and Zafer tried to follow and present the developments to the public from their political views. On May, 14, the national will decided to entrust DP and Zafer the governance of the country, while leaving the duty of opposition to CHP and Ulus.

(14)

GİRİŞ

Basın ile siyaset arasındaki ilişki ikisinin de ihtiyaçlarından ileri gelen bir olgudur. Çünkü gündemi belirlemesi ve kamuoyuna yön verebilmesi için basının bir haber kaynağına, siyaset mercii ve özellikle iktidarların da kendi propaganda ve politikalarının gerekliliğine halkı inandıracak bir araca ihtiyacı vardır. Bu anlamda basın siyasetin aracı, siyaset ise basının bilgi membaıdır. Bu bakımdan her ikisinin de gereksinmeleri genel itibariyle uyum içerisindedir.1 Fakat kuşatıcı çevreyi

oluşturan, medyadan çok siyasettir. Onun için denilebilir ki, nasıl bir siyasi rejim var ise medya da öyle gelişir. Hiçbir medya sistemi asla siyasi rejimden bağımsız olamaz.2 Seçim dönemlerinde kitlelerin desteğine ihtiyaç duyan iktidarlar ve muhalefettekiler modern çağda bunu ancak basın yayın organları ile yapma imkânı bulmuşlardır. Kitlelere ulaşmada siyasetin ve iktidar olabilmenin gerekliliği olmasının yanı sıra, basını önemli kılan bir diğer sebep de demokrasi olgusunun yerleşmesi ve gelişiminde önemli bir yere sahip olmasıdır. Bu bağlamda her türlü yapılanma ve olgu kendisine uygun bir kitle iletişim sistemi oluşturmaktadır.3

Özellikle ideolojik çalkalanmaların başlaması ile birlikte toplum içerisinde keskin bir sınıflaşma meydana gelmiştir. Bu sınıflaşmalar basın yayın organları ile güç kazanarak yaygın bir hal almış, basın ve yayın organizasyonları bu düzen içinde pek çok güç elde ederek bu güç sayesinde toplumda yeni dengelerin oluşmasında aktif roller oynamışlardır.4 İktidarı belirleyen etkin güçler arasında yer alan basın siyasi

çevreler ile hem iş birliği içerisinde olmuştur hem de bir çatışma havası içerisinde bu ilişkiye hâkim olmak istemiştir.

Cumhuriyetin kuruluşundan 1945 yılında demokratikleşme hareketinin gerçek zeminini kazanmasına kadar Türkiye’de basın tek parti idaresi kontrolünde olmuştur. DP’nin iktidarı ele geçirmesinin ardından daha liberal bir ortama kavuşan basın, 1954 sonrası hürriyetin yine DP eliyle engellenmek istenmesine sert tepki

1 Erkan Yüksel, Medyanın Gündem Belirleme Gücü, Çizgi Kitabevi Yayınları, Konya 2001, s.143. 2 Caner Arabacı, “Basın ve Siyaset Üzerine”, Medyada Yeni Yaklaşımlar (Editör: Metin Işık,

105-128.), Eğitim Yayınları, Konya 2004, s.109.

3 Nazife Güngör, İletişim Kuramlar Yaklaşımlar, Siyasal Kitapevi, Ankara 2011, s. 282. 4 Raşit Kaya, Kitle İletişim Sistemleri, Teori Yayınları, Ankara 1985, s.3.

(15)

göstermiştir. Bu çalışmanın temelini oluşturan basının (Zafer-Ulus gazetelerinin) siyasi oluşumlar ve iktidar ile arasındaki ilişki 14 Mayıs 1950 seçimleri çerçevesinde ele alınmıştır.

Türkiye’de çok partili hayata geçişin 1945-46 yıllarında olduğu genel olarak kabul edilmektedir. Fakat bu kabul, Cumhuriyetin kuruluşundan 1950 yılına kadar birkaç kez denenmiş olan çok sesli parlamento dolayısıyla değişkenlik göstermektedir. Kurumsal olarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı (TCF) bir kenara bırakırsak muvazaaya dayalı olmayan ve tam manasıyla Türk demokrasi tarihinde yeni bir miladın başlangıcı olan 1945-46 yılları çok partili hayata geçişin başlangıcı genel görüşünü taşımaktadır. Çok partili sistemlerde, seçmen oyunu kullanırken, ülkeyi yönetecek olan hükümeti değil, kendi çıkar ve görüşlerini temsil edecek kişileri seçmiş olur.5 İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte ortaya

çıkan iki kutuplu dünyada, her ülke kendine uygun bir yön çizmiş ve bu doğrultuda hareket etmiştir. Tek parti yönetimlerinin hoş görülmediği, anti demokratik uygulamaların kaldırılmaya başlandığı, ülkelerin barış yolunu seçtiği bir dönemde, Türkiye, içeride ve dışarıda bir takım ekonomik ve siyasi sıkıntılarla uğraşmıştır. Bu uğraş Türk demokrasisinde yeniden fakat kalıcı çok partili hayat gibi kayda değer değişimlerin yaşanmasına zemin hazırlamıştır.

CHP’nin oluşturduğu denetim ağı İkinci Dünya Savaşı yıllarında hürriyet ve özgürlükler üzerinde olduğu gibi Türk basınının üzerinde de önemli bir baskı ortamı yaratmıştır. Fakat İkinci Dünya Savaşı döneminde hükümetin tüm yasaklarına rağmen, basının tek ses olduğu söylenemez. Neredeyse tüm gazetelerin defalarca kapatılma cezasıyla karşı karşıya kalmalarından bu durumu anlayabiliriz.6 1950

seçimlerine kadar geçen sürede inişli çıkışlı bir siyasi gündem yaşayan Türkiye, 1950 seçimleri ile birlikte demokratik anlamda bir nebze de olsa rahatlamıştır. CHP ve DP arasındaki bu çekişmeyi DP penceresinden Zafer, CHP penceresinden ise Ulus gazeteleri yorumlamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanmaya başlanan Soğuk Savaş sürecinde Batılı devletler ile ilişkilerin geliştirilmesi ve buna karşılık olarak çok partili hayata geçilerek demokratik bir rejimin inşa edilmeye başlaması ile basın

5 Ahmet Taner Kışlalı, Siyaset Bilimi, İmge Kitabevi, Ankara 1999, s.255-256.

(16)

da bir önceki döneme göre serbest bir yapıya ulaşmıştır. Bu dönemde serbest yayın yapmaya başlayan basının büyük bir bölümünün Demokrat Parti’yi desteklemeye başladığı görülmektedir. Bu destek zaman içerisinde değişime uğramış ve Demokrat Parti’nin iktidarı döneminde çekişmeye dönüşmüştür. Başlangıçta basın özgürlüğü konusunda ısrarlı olan Demokrat Parti’nin zaman içerisinde böyle bir değişim yaşaması ve basınla zıtlaşması 27 Mayıs’a giden süreçte mühim bir etken olmuştur.

Demokrat Parti’nin muhalefet yıllarında basın özgürlüğünü destekleyen bir politika izlemesi CHP’yi basın ile alakalı uygulamalar konusunda esnek davranmaya ve daha demokratik uygulamalara sevk etmiştir. Bundan dolayı dönemin basın özgürlüğüne karşı en önemli engellerinden biri olan 1931 tarihli Matbuat Nizamnamesi’nde değişikliğe gidilmiş, 1 Haziran 1946’da, 1931 Matbuat Nizamnamesi’nde yer alan, gazete ve dergiler için geçerli olan “geçici olarak

kapatılabilir” hükmü kaldırılmıştır. Basın rejiminin bu şekilde değişmesi ile 1946-

1950 arası basın hayatı Türkiye’de çok canlı bir dönem geçirecektir.7

Milli Mücadelenin idaresinde kurumsal işleve sahip Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin temeli üzerine tesis edilmiş olan CHP, İrade-i Milliye gazetesi vasıtasıyla politik sesini kamuoyuna duyurmak istemiştir. Bu gazete daha sonra Ulus adını alarak yayın hayatına devam etmiş ve kendisini CHP’nin yayın organı alarak addetmiştir. Özellikle CHP-DP arasındaki mücadele esnasında CHP için yaptığı siyasi propaganda ve köşesinde yer verdiği savunma yazıları ile dikkat çekmektedir.

Kuruluşundan itibaren geniş kitlelerin desteğini almış olan Demokrat Parti, basının da önemli bir kısmının desteğini alarak siyasi propagandasını sürdürmüştür. Vatan, Tan ve özellikle Zafer gazetesi her fırsatta Demokrat Parti vurgusu yaparak demokrasinin memleket için lüzumundan bahsetmiş, bunun da ancak ve ancak mevcut idare ve sistemin değişmesiyle olacağını savunmuştur. Demokrat Parti’nin ve Demokrat Parti yöneticilerinin her nutkunu manşete taşımış olan gazeteler okuyucusunun seçim konusunda etkilenmesinde büyük rol oynamıştır. Bu dönemde

7 Hıfzı Topuz, II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitapevi, İstanbul 2003,

(17)

demokrasiye erken geçişin halkın yüzde sekseninin okuryazar olmaması nedeniyle uygun olmadığını savunanlar olmuştur. Fakat Demokrat Parti buna rağmen demokrasinin tam anlamıyla uygulanabilmesi için halkın kendi mukadderatına ortak olması ve çok sesliliğin gerekliliğini savunmuştur. Çünkü halkın kendi istikbal ve menfaatleri için bundan başka çıkar yolu bulunamamıştır. Bu durum karşısında CHP ise DP’nin başlatmış olduğu liberal akımın etkisinde zaruri olarak kalmış, uygulamalarında daha demokratik bir söylem içine girerek DP’nin kullandığı bu propaganda aracını lehine çevirmeye çalışmıştır. İsmet İnönü’nün de gayret ve 12 Temmuz Beyannamesi8 ile Demokrat Parti savunduğu liberalizm tezini başarıya ulaştırmıştır.

Bu tez çalışmasının sınırları çizilirken, Zafer ve Ulus gazeteleri eksenli olarak 14 Mayıs 1950 seçimlerinin altı ay öncesini ve altı ay sonrasını kapsayacak şekilde belirlenmiştir. Üç bölüm halinde kaleme alınmış olan çalışmanın birinci bölümünde CHP, Türk siyasi tarihinde çok partili hayata geçiş ve DP genel hatları ile ele alınmıştır. İkinci bölümde ise 1950 yılı içerisinde CHP ve DP’nin basın ile olan ilişkilerinin yanı sıra CHP-Ulus, DP-Zafer ilişkisi irdelenmiştir. Ayrıca bu dönemin basın rejimi ve yapılan bir takım kanuni çalışmalara değinilmiştir. Üçüncü bölümde 14 Mayıs 1950 seçimleri ve CHP-DP penceresinden Ulus-Zafer gazetelerinin seçimi değerlendirme şekilleri ele alınmıştır. Yine DP’yi, dolayısıyla Zafer gazetesini, iktidara taşıyan amiller ve CHP’nin Ulus gazetesi ile birlikte muhalefete zorunlu geçişi ele alınarak bu sürecin Türk demokrasi tarihi için önemi üzerinde durulmuştur.

8 12 Temmuz Beyannamesi ile dönemin iki partisi olan CHP ve DP arasındaki gerginlik İnönü’nün

müdahalesi ile son bulmuştur. Her ne kadar bu beyanname CHP’de Recep Peker’in istifası gibi çarpıcı bir çalkantı doğururken, DP saflarında da bir muvazaa olduğu fikrinin şüyuu sonucunu doğurmuş olsa da Türk demokrasisinin inkişafında mühim bir merhalenin aşılmasını sağladığı için demokrasi adına İnönü’nün hanesine yazılmış bir artıdır.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

CUMHURİYET HALK PARTİSİ, ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ VE DEMOKRAT PARTİNİN KURULUŞU

A. CUMHURİYET HALK PARTİSİNİN KURULUŞU

Milli Mücadele’nin silahlı mücadele safhasının sona ermesi ile birlikte yeni bir mücadele dönemi başlamıştır. Mecliste çalışmaların sorunsuz ilerleyebilmesi ve oluşan kargaşa ortamının önüne geçilebilmesi için daha kurumsal bir şekilde çalışmaların devam ettirilmesi fikrine sahip olan Mustafa Kemal, çok geçmeden bu düşüncesini fiiliyata dönüştürecektir. Bu fiil siyasi bir parti kurmak ve bu partinin programını tamamen millet ve devlet menfaatlerine hizmet eder şekilde tasarlamaktır. Bu amaçla Halk Fırkası isminde bir parti fikrine sahip olduğunu muhtelif vesileler ile dile getirmiştir.

Mustafa Kemal Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) kuruluşuna ilişkin ilk açıklamasını 6 Aralık 1922’de yapmış ve bu açıklamasında Halk Fırkası adını kullanmıştır.9 Ülkenin geri kalmışlığını ortadan kaldırarak çağdaş ve ileri bir toplum

oluşturmayı amaçlayan Mustafa Kemal; “ halas ve istiklal için yaptığımız cidali

itmam etmek ve Cenabı Hakkın milletimizi metfur kıldığı istidat ve kabiliyeti azami derecede inkişaf ettirmek ve memleketimize bahşeylediği bilcümle menabii ve servetten azami surette istifade ederek esbabı zaafımıza izale eylemek için bundan böyle hiçbir fırsat ve vakti fevt etmeyerek çalışmaya mecburuz”10 ifadelerini

kullanarak vakit kaybetmeden azami derecede verimli olunabilecek bir sistemin oluşturulması gerekliliğini ifade etmiştir.

Birinci meclisin seçim kararı almasından bir hafta sonra 8 Nisan 1923 tarihinde Mustafa Kemal tarafından yayınlanan dokuz maddelik seçim beyannamesi ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu Halk Fırkasına dönüştürüleceği ve memleket için yapılacak olan işler ifade edilmiştir.11 Mustafa Kemal eğer

9 Hakkı Uyar, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, Boyut Yayınları, İstanbul 1998, s.67. 10 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Atatürk Araştırmaları Merkezi Yayınları, C.II, Ankara

1989, s.51.

(19)

cemiyeti bir partiye dönüştürmede başarılı olursa, grup üyeleri parti üyesi olmuş olacak; parti üyeleri belirli bir tüzük ve parti disiplini içerisinde hareket edecek olmaları hasebiyle partinin belirli ilke ve programı çerçevesinde hedefe ulaşmak daha kolay olacaktır.12 Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuruluş tarihi 9 Eylül 1923

olarak kabul edilmiştir. Anadolu’daki direniş ile başlayan, Sivas Kongresi ile örgütlenme bu tarihte tamamlanmış ve bir siyasi parti doğmuştur. Halk Partisi’nin kurulduğu ve bu konuda gerekli işlemlerin yapılmasını isteyen dilekçe 11 Eylül 1923 tarihinde İçişleri Bakanlığına verilmiş ve partinin kuruluşu resmiyet kazanmıştır. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından fırka içerisinde bir genel başkan yardımcılığı kurularak bu göreve İsmet İnönü atanmıştır. İnönü 20 Kasım 1923’te tüm Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine bir genelge göndererek memleketin kalkınması amacıyla her bir cemiyetin Halk Fırkası merkezi olduğunu bildirmiştir.13 Cemiyetlerden tevarüs eden teşkilat yapısı ve

işleyiş, parti tüzük ve nizamnamesi ile daha işler bir duruma getirilerek yurt genelinde partinin teşkilatlanması konusunda fazla bir sıkıntı ile karşılaşılmamıştır.

Halk Fırkasının kuruluşunu hızlandıran etkenlerden birisi de 1923 seçimlerinden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başarılı bir şekilde çıkmış olmasıdır. Seçimlerin ardından milletvekilleri Ankara da toplanarak Halk Fırkasının tüzüğünü hazırlamaya başlamışlardı. İlk toplantı 7 Ağustos 1923’te yapılmıştır. Toplantılar 4 Eylül 1923 tarihine kadar devam etmiştir. Ağustos ayında yapılan ilk toplantıya o dönem seçim bölgelerinden Ankara’ya gelebilmiş 123 vekilin 113’ü katılmış, 10 vekil mazeret beyan ederek katılmamıştır. Bu toplantı Halk Fırkası adı altında yapılan ilk toplantı olmuştur.14

Halk Fırkasının kadrosu Milli Mücadele’yi yürütmüş olan kadrodur. Bu kadronun, kurtuluş ve bağımsızlığı sağladığı gibi ülkenin sosyo-ekonomik sorunlarına ve geri kalmışlığına çözüm bularak, kısacası ‘gelenekselcilikten modernliğe geçişi sağlayacak’, toplum ve ülke kalkındırılıp, kurtuluş ve bağımsızlığı kazanarak milleti mutlu eden ellerin ülkeyi geri kalmışlıktan kurtararak tekrar mutlu

12 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.57. 13 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.74-79. 14 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.75.

(20)

edeceği savunulmuştur.15 Fakat Atatürk’ün ölümünün ardından 1950 yılına kadar

devam eden baskı ve yıldırma siyaseti mutluluktan ziyade milletin alternatif arayışlarını artırmış ve nihai olarak Demokrat Partinin ezici bir ekseriyette meclise girerek Halk Partisini demokrasi mücadelesinde iktidardan uzaklaştırması sonucunu getirmiştir.

Kuruluşundan yaklaşık bir yıl sonra isminin başına 10 Kasım 1924’te

“Cumhuriyet” kelimesini ekleyen16 Halk Fırkasına ilk tepki Mustafa Kemal’in

Cumhurbaşkanı sıfatını taşırken Halk Fırkasının başkanlığı görevini de sürdürmesi nedeniyle olmuştur. Mustafa Kemal ise bu tür muhalif sesler karşısında Halk Fırkasının kendi eseri olması dolayısıyla partiden ayrılamayacağını ifade etmiştir.17

Çünkü yeni kurulmuş olan devletin devamlılığının sürdürülebilir olması ve geçilen yeni idare tarzının başarıya ulaşması gerekiyordu. Bu idare tarzının lüzumu olan demokrasi ve murakabenin de bir şekilde ilerlemesi gereklilik arz ediyordu. Mecliste bir partinin oluşumu yeni bir damar açarak muhalefeti getirecek, bu da gelişimin sürekliliğini sağlayacaktı. Fakat bu durumun sağlam bir kaide üzerine inşa edilebilmesi köklü bir devletin son bulmasının ardından kabul edilebilirlik bakımından kolay olmayacağı için Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanı olduğu halde Halk Partisi reisliğini de yürütmesi gibi bir takım tedbirler alınmasını zaruri kılmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi Cumhuriyet tarihinin ilk partisi olmasının yanı sıra sonraki yıllarda bünyesinden birçok parti çıkması nedeniyle de büyük önem taşımaktadır. Partiyi önemli kılan bir diğer neden ise Milli Mücadele sonrasında Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin örgütlerinden yararlanılarak tekâmül etmiş olmasıdır.18 Kuruluşundan 14 Mayıs 1950 tarihine kadar hükümet

partisi ve ‘tek parti’ olarak varlığını devam ettiren Cumhuriyet Halk Partisi, 27 yıl boyunca demokrasi adına tartışmalı bir iktidar sürdürmüştür. Bu 27 yıllık iktidarın meşruiyetini şu temellere dayandırmıştır; a) Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri temelli olması ve Milli Mücadelede elde edilen başarıların prestijini değerlendirmesi, Sivas

15 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.69. 16 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.75.

17 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.79. 18 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.67.

(21)

Kongresi ( 4-11 Eylül 1919 ) Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk kongresi olarak kabul edilir, b) sınıf ve imtiyaz sahibi olmayan kaynaşmış bir kitle fikri.19 Cumhuriyet Halk

Partisi her kesimin temsilcisi olduğunu ve sosyal adaleti vurgulamıştır.

Atatürk ile Türk demokrasi tarihinde yer edinmiş olan Cumhuriyet Halk Partisi Atatürk dönemi sonrasında da farklı siyasi kimlikler ile karşımıza çıkan birçok ismi bünyesinde barındırmıştır. Çeşitli muhalif seslerin, ortaya çıkması gerekliliği hissiyatı dolayısıyla demokrasi kapısı yeni siyasi oluşumlar için aralanmıştır. Fakat bu oluşumların içinde yer alan bir takım şer odaklarının Cumhuriyete karşı menfi planlarının yanı sıra Atatürk ile eski silah arkadaşlarının arasının açılmasına neden olan bir takım kişilerin Atatürk’ü kışkırtmaları sonucu bu çok seslilik neticelendirilmiştir. Şartlar olgunlaşıncaya kadar CHP’nin tek parti olarak idareyi elinde tutmasına müsaade edilmiştir. Atatürk’ün ölümünün ardından ismet İnönü ile başlayan devir içten içe yanan bir muhalefet ateşini de beraberinde getirmiş ve nihayetinde 14 Mayıs 1950 seçimlerinde bu muhalefet iktidarı devralmıştır.

1. Atatürk Döneminde Cumhuriyet Halk Partisi

Mustafa Kemal silahlı mücadelenin kurumsal ayağı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti vasıtasıyla meclis içerisinde nizami bir işleyişin güçlüklerini hissedince cemiyetleri siyasi bir oluşuma çevirme kararı almıştır. Bu karar neticesinde Halk Fırkasının resmi kuruluşunun ilanını yerine getirdikten sonra gazetelere verdiği demeç ile kurulan bu partinin özelliklerini açıklamış, dayanak noktasının da silahlı mücadelede olduğu gibi yine halk olacağını açık bir ifade ile ortaya koymuştur.20 Mustafa Kemal Türkiye’nin reform hareketi mücadelesinde

siyasi araç olarak kurduğu Halk fırkasının cemiyetlerin bir devamı olduğunu ifade ederek cemiyetlere ait malların partiye devredildiğini ortaya koymuştur.21 Böylece

bir tüzük ve disiplin sahibi olacak olan parti, hem meclis içindeki çalışmaların nizami

19 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.70.

20 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.57.

21 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev.: Boğaç B. Tuna, Arkadaş Yayınları, Ankara

(22)

olarak yapılmasını sağlamış olacak hem de yeni idare tarzı olan Cumhuriyet’e daha uygun parlamenter yapıyı kurumsal olarak güçlü hale getirmiş olacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi için verdiği bir demeçte; “milli maksat ve görüşleri

göz önünde bulundurarak, milletin her sınıf halkından, hatta İslam dünyasının en uzak köşelerinden bana ebedi olarak iftihar duyacağım şekilde gösterilen teveccüh ve itimada layık olabilmek için en mütevazı bir millet ferdi sıfatıyla hayatımı vatanın hayrına vakfetmek emeliyle, barış sonrasında halkçılık esası üzerine dayanan ve Halk Fırkası adıyla siyasi bir fırka kurmak niyetindeyim”22 diyen Atatürk partiyi

kurmak için uzun bir tefekkür dilimi sonrası almış olduğu kararı ifade etmiştir. Kuruluş aşamasında tamamen millet ve devlet esasına dayanan bu parti daha sonraki yıllarda Atatürk’ün Halkçılık, Devletçilik, İnkılâpçılık, Milliyetçilik, Laiklik ve Cumhuriyetçilik ilkelerini doktrin olarak benimsemiş ve altı ok olarak parti amblemi yapmıştır. Mustafa Kemal “ben öyle bir parti tasavvur ediyorum ki bu fırka milletin

bütün sınıflarının refah ve saadetini sağlamaya yönelik bir programa sahip olsun.”23

derken, toplumun her kesimine eşit mesafede duran ve icraatlarıyla her kesimi kucaklayıp memleketin içinde bulunduğu devri ihya ederken istikbalini de en iyi şekilde inşa edecek olan bir parti ve program olması gerektiğini ifade etmiştir.

Mustafa Kemal parti ile alakalı olarak halkı aydınlatmak için çıktığı yurt gezilerinde yaptığı konuşmalarda, bu partinin tüm halkın partisi olacağını, kesinlikle ayrım yapılmayacağını ve eğer böyle bir ayrım yapılırsa topluma ne gibi zararlar vereceğini dile getirmiştir.24 Bu aydınlatmanın neticeleri yıllar boyunca sürmüştür.

Öyle ki bu gün hala Anadolu’nun ücra köşelerinde siyasi bir murakabe olduğu zaman halkın tamamı olmasa da belli bir kısmının CHP için ‘Atatürk’ün Partisi’ deyimini kullanarak taraftar olduklarını belirtmeleri devam etmektedir.

13 Eylül 1923’te yapılan Halk Fırkası toplantısında Genel Başkanlık ve Yönetim Kurulu seçimleri yapılarak Halk Fırkası reisliğine TBMM reisi Mustafa Kemal seçilmiştir.25 Cumhuriyet tarihi ve CHP tarihi içerisinde yerini Ebedi Şef

22 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.59. 23 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, s.54. 24 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.61. 25 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.75.

(23)

olarak alan Mustafa Kemal’in ölümü ile Milli Şef İsmet İnönü dönemi başlamıştır. Atatürk’ün ölümünün ardından CHP ile alakalı olarak bırakmış olduğu vasiyetname Ankara Adliyesinde 28 Kasım 1938’de yapılan bir tören ile açılmıştır. Atatürk kendi el yazısı ile yazmış olduğu bu vasiyetname altı maddeden oluşmaktadır. İlk bölümünde CHP ile alakalı şunlar kaleme alınmıştır; malik olduğum bütün nutuk ve hisse senetleri ile Çankaya’daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisine, atideki şartlara terk ve vasiyet ediyorum.26

Gerek Milli Mücadele devresinde gerekse sulh yapıldıktan sonraki devrede siyaset adına birçok adımın sahibi olan Mustafa Kemal Cumhuriyet Halk Partisinin kurulmasında oynamış olduğu rol dolayısıyla da İstiklal Harbinin reform safhasında mühim bir yerin sahibi olmuştur. Kendisiyle birlikte devlet idaresinde bulunan kurmayları, Atatürk’ün ölümünden sonra bir müddet daha birlikte hükümette bulunmuşlardır. Fakat zaman ve dünya konjonktüründeki değişmeler demokrasinin de ihtiyaçlarını artırmıştır. Bu ihtiyaçların başında gelen muhalif bir sesin denetimine çeyrek asırlık iktidar yorgunluğunun ve tek parti siyasetinin memleket genelinde oluşturduğu memnuniyetsizlik havasının eklenmesi ‘Atatürk’ün Partisi’ CHP’nin, Türk siyasi tarihinde bir ilk olan iktidarın gizli oy açık sayım sistemi ile muhalefete devredilmesi şekli ile iktidardan çekilmesi sonucunu getirmiştir.

2. İsmet İnönü Döneminde Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyetin kuruluşu ve siyasi reformların oluşmasında şüphesiz Mustafa Kemal’in rolü çok önemlidir. Nitekim Samsun’a çıkıştan itibaren mühim bir mücadele içerisine giren Mustafa Kemal ve onun silah arkadaşları, istiklali elinden alınmış bir devletin mukaddes mirasını yeniden bir araya toplarken ‘çete’ olarak tabir edilen statüden çıkarak parlamenter yapıya sahip bir cumhuriyet inşa etmişlerdir. Bu cumhuriyetin gerek kendisine tevarüs eden değerler gerekse bulunduğu coğrafya dolayısıyla çok geçmeden aynı sıkıntılara maruz kalabileceğinden ötürü, özellikle içerde ve dışarıdaki siyasi arenalarda adım atılırken azami dikkat gerektiren ince bir çizginin üzerinde bulunuluyordu. Dolayısıyla

(24)

Mustafa Kemal ve Milli Mücadelenin diğer kurmayları mümkün olduğunca hassas bir politik zeminde hareket etmeye gayret ederek, memleketin dışarıya karşı zorda kalmasına sebebiyet vermekten kaçınmışlardır.

Uzun süren silahlı ve demokratik mücadelenin sonunda 10 Kasım 1938 sabahı Mustafa Kemal hayata gözlerini yummuştur. Atatürk’ün ölümünün ardından CHP Genel Başkansız kalmıştır. Bu durum 26 Aralık 1938’de genel başkanlık makamına vekâlet eden Celal Bayar’ın CHP birinci olağanüstü kurultayını toplantıya çağırmasıyla son bulmuştur. 27 Cumhuriyet Halk Partisi Olağanüstü Kurultayı,

Atatürk’ten sonra yeni Genel Başkanını seçmek ve tüzükte bazı değişiklikler yapmak amacıyla 27 Aralık 1938’de toplanmıştır. Kurultaya 375 milletvekili, 216 delege ve 7 vali katılmış, kurultay başkanlığına TBMM Başkanı Abdulhalik Renda, sekreterliklere de Aydın delegesi Adnan Menderes ile İçel delegesi Müfit Köroğlu seçilmişlerdir.28 Olağanüstü kurultayda parti tüzüğünde şu değişiklikler yapılmıştır;29

 Cumhuriyet Halk Partisi’nin banisi ve ebedi başkanı Türkiye

Cumhuriyeti’nin müessisi olan Mustafa Kemal’dir,

 Partimizin değişmez genel başkanı İsmet İnönü’dür,

 Partinin değişmez genel başkanlığı şu üç şekilde boşalabilir; a) Vefat, b) Vazifeyi ifa edemeyecek derecede hastalık, c) İstifa.

Alınan bu kararlar demokratik olmamakla birlikte İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesinde önemli bir destek olan Bayar’ın da iktidardaki makamını kaybetmesi sonucunu doğurmuştur. Çünkü İnönü döneminin başlamasıyla beraber ortaya konulan ilk icraatlardan bir Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve hem İçişleri Bakanı hem de CHP Genel Sekreteri Şükrü Kaya’nın yeni kurulan hükümetin dışında bırakılmaları olmuştur. Daha sonrada İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesinde destek olan Bayar, Başbakanlıktan uzaklaştırılarak İnönü’nün yakın

27 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.194.

28 Hakan Akbalık, 1946-1950 Döneminde CHP’nin Seçim Çalışmaları, İnönü Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ), Malatya 2006, s.11.

(25)

adamı olan Refik Saydam Başbakanlığa getirilmiştir.30

Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından yurt gezilerine çıkan İnönü parti ve kendi iktidarı üzerinde durarak; “ parti azalığının, hususi menfaat mülahazasına asla

tenezzül ve müsaade etmeyen bir siyasi terbiyenin sıfatı ve şartı telakki etmek sayesinde, partiyi bütün vatandaşları kucaklayan büyük bir aile haline getirebiliriz”31 demiştir. İnönü bu ifadeler ile Atatürk’ün siyasi çizgisinin devam

ettiği görüntüsünü vermeye çalışmıştır. Fakat bakanlıklarda yapılan değişiklikler ve Bayar hükümetinin istifası iplerin tamamen Milli Şef’in eline geçmesi sonucunu doğurmuştur. Bu durum demokrasi adına bir takım yanlışları da beraberinde getirerek gerek muhalif bir oluşumun, gerek muhalif bir basın sesinin ve gerekse halkın geneline hitap eden demokratikleşmenin gelişiminin önünü tıkamıştır. Kendisine aykırı bir ses istemeyen İnönü, parti ve meclis üzerindeki baskılarını artırarak Atatürk’ten sonra muhtelif sebeplerle boşalmış olan on üç milletvekilliği için Kazım Karabekir, Ali Fethi Okyar, Hüseyin Cahit Yalçın gibi isimleri getirerek oluşabilecek muhalif kanadı ortadan kaldırmak istemiştir.32

Muhalefete alternatif olarak İnönü döneminde Müstakil Grup uygulamasına gidilmiştir. Aslında bu uygulama Atatürk döneminin Müstakil Mebusluk uygulamasının devamı gelişmiş şeklidir. Bunun amacı, mecliste eleştiri ortamı oluşturularak tek parti idaresinin kontrolsüzlüğünün önüne geçmektir. Ancak güdümlü olarak hareket etmek mecburiyetinde kalan bu uygulama pek başarılı olamadı ve 1945 yılına gelindiğinde önce Milli Kalkınma Patisi, ardından da Demokrat Parti’nin kurulması ile son buldu.33

1940’lı yıllara gelindiğinde dünya üzerinde cereyan eden elim hadiseler zaruri olarak Türkiye’yi de etkilemiştir. Bu hem ekonomide hem de siyasette kendini hissettirmektedir. Gelişmelere paralel olarak CHP içerisinde olduğu gibi ülkenin siyasi yapısında da çok sesliliği giden yol açılmıştır. Demokrat Parti’nin kurulması ve ülkede demokrasi rüzgârının esmeye başlaması, Milli Şeflik uygulaması ve bu

30 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.85.

31 Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), Yurt Yayınları, Ankara 1986, s. 63. 32 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.198.

(26)

deyimi yok ettiği gibi CHP tüzüğündeki değişmez genel başkanlık ilkesinin değiştirilmesi ve tek dereceli seçim sistemine geçilmesi sonucunu doğurmuştur.34

Atatürk’ün ölümünün ardından CHP liderliğine getirilen İnönü, 14 Mayıs 1950 tarihine kadar hem tek parti CHP’nin hem de ülkenin idaresinde yegâne merci olmuştur. Lakin DP’nin 14 Mayıs’ta kazandığı zafer ile birlikte Milli Şef dönemi sona ermiştir.

B. TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ

Türk siyasi hayatında muhalefet hareketinin kökler Osmanlı devletinin son dönemlerine kadar uzanmaktadır. Osmanlı siyasi hayatında ilk defa kanun, meşveret ve şura gibi yeni siyasi terimler kullanan Genç Osmanlılar, bunların birey ve toplumun fert ve cemiyetin hak ve hürriyetini ihtiva eden siyasi hükümler olduğunu belirtmişlerdir.35 Merkezden farklılaşmış ve Fransız ideolojisinin liberal fikirlerinden

mülhem bir aydın grubu, Osmanlı devlet geleneği içinde yeni bir unsuru; kişi hakları, hukukun değişmeyen ve kişilerin tasarrufu üzerinde işleyen yönünü uygulayan kavramları ülkeye getirmişlerdir.36 Bu terimler zamanla daha da gelişerek

İslamcılığın temel hükümleri haline gelmiştir. Genç Osmanlılar kanunların yapılması sürecinde vatandaşın katılımı ve yönetimi izleyebilmelerinin, ortak meşveret usulünün kabulü ile mümkün olabileceğini belirtmişlerdir. Onlar bunun için yazılarında millet meclisi tabirini de sık sık kullanmışlardır.37

19’uncu ve 20’nci yüzyıllarda Osmanlı devleti bünyesinde Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık ve Türkçülük gibi pek çok siyasi ideoloji doğmuş olmasına rağmen Avrupa standartlarında bir kurumsal muhalefet henüz oluşmamıştır. 1876’da Kanun-i Esasi’nin ilanı ile anayasal bir düzene geçilmiş olması bu konuda gelişmelerin de önünü açmıştır. İttihatçıların Balkanlarda Abdulhamid’e karşı başlatmış oldukları eylemler neticesinde, padişah 23 Temmuz 1908’de Kanun-i

34 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.87.

35 Hüseyin Şeyhanlıoğlu, Türk Siyasi Muhafazakârlığının Kurumsallaşması ve Demokrat Parti,

Kadim Yayınları, Ankara 2011, s.61.

36 Halil İnalcık, “Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu”, Belleten, C.XXVII, S.112, s.614-622. 37 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.8, TTK Yayınları, Ankara 1988, s.327.

(27)

Esasi’yi zaruren yeniden yürürlüğe sokarak Meclis-i Mebusan seçimlerinin yapılacağını açıklamıştır.38 Tüm bu gelişmeler yaşanırken diğer taraftan da siyasi

partilerin oluşumuna zemin hazırlanmıştır. 1876 tarihli Kanun-i Esasi’nin 120. Maddesinde yapılan değişiklik ile 16 Ağustos 1909 tarihli ve 310 sayılı Cemiyetler Kanunu’nda yapılan düzenlemeler sonrasında siyasi partileşmenin de önü açılmıştır. Bu dönemde iki büyük parti vardır. Bunlardan biri İttihat ve Terakki diğeri ise Hürriyet ve İtilaf partileridir.39 Fakat İkinci Meşrutiyet döneminde söz sahibi olan en

önemli parti İttihat ve Terakki’dir. Daha sonraki dönemde Hürriyet ve İtilaf bütün partileri bünyesinde toparlamıştır.

İttihat ve Terakki Fırkası, hürriyetin ilanı olarak da nitelendirilen İkinci Meşrutiyet’in ilanının ardından seçim karırı dolayısıyla Prens Sabahattin’in örgütü olan Teşebbüs-ü Şahsi ve Âdem-i Merkeziyet cemiyeti ile birleşerek seçimlerde büyük bir üstünlük elde etmiş ve 17 Aralık 1908’de açılan Meclis-i Mebusan da kontrolü ele geçirmiştir. Fakat kısa bir süre sonra Prens Sabahattin ve takipçileri İttihat ve Terakki Fırkası’ndan ayrılarak Ahrar Partisi’ni kurmuşlardır.40

Mütareke dönemine gelindiğinde partileşme anlamında çok sayıda ses vardır. Bu seslilik İkinci Meşrutiyet dönemini andıran bir yapıya sahiptir. İstiklal mücadelesinin başlamasının ardından kurulan muhtelif cemiyetler Sivas Kongresine gelindiğinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirişmiş ve bu cemiyetin üyeleri birinci meclise egemen olan isimler olmuştur.41

Milli Mücadele’nin akabinde ilk gruplaşma 10 Mayıs 1920 tarihinde Atatürk’ün birinci grubu kurmasına ilk tepki olarak Erzurum Mebusu Hüseyin Avni tarafından ikinci grubun kurulması ile oluşmuştur.42 1921 Anayasasının ilk maddesinden

itibaren farklı bir dünya görüşünün hâkim kılınması meclis içerisinde hizipleşmelere neden olmuştur. Çünkü ‘hâkimiyet bilakayd-u şart milletindir’ sözüyle saltanat ve

38 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.53. 39 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.56.

40 Şeyhanlıoğlu, Türk Siyasi Muhafazakârlığı, s.78. 41 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.60.

(28)

hilafet meşru otorite olmaktan çıkarılmıştır.43 Tek otorite olarak millet ve milletin

seçtiği meclis olarak gösterilmiştir. Mustafa Kemal liderliğindeki sivil-askeri kadronun bir bölümü siyasi reform hareketini daha ileri götürmek eğilimdeydiler. Mustafa Kemal Fransız İhtilalı ile doğan ve şimdilerde Batı Avrupa’nın birçok ülkesinde gelişen milli egemenlik kavramıyla milletin ilgilenmesi gerektiği fikrine sahiptir. Meclis içerisinde muhalif vekil sayısının oldukça fazla olduğu bir ortamda düşünülen siyasi değişikliklerin yapılması mümkün olmamıştır. Bu yüzden birinci Meclis aritmetiğinin birinci grup lehine değişmesi gerekiyordu. Bu doğrultuda Nisan 1923 seçimleri için karar alınmış ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çoğunluk olarak meclise girmiştir.44 Bu cemiyet daha sonra Halk Fırkasına

dönüştürülmüştür. İkinci meclisin açılmasının ardından Osmanlı gelenekçiliği ve muhafazakârlığı temsil eden ikinci grubun liderleri olan Refet Bele, Kazım Karabekir Fevzi Çakmak ve Ali Fuat Cebesoy gibi İstiklal Harbinin önde gelen isimleri 17 Kasın 1924’te bir muhalefet partisi kurmuşlardır.45 Halk Fırkasının karşısında

kurulan bu partinin ismi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası olarak belirlenmiştir. Bu parti değişimler karşısında muhafazakâr bir tepkinin ürünüdür.46

Mecliste oluşan murakabe havası çok fazla devam etmemiş ve doğuda hortlayan ve siyasi bir isyan olan Şeyh Sait ayaklanması neticesinde son bulmuştur. Bu isyan dolayısıyla çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile geniş yetkilerle donanmış olan hükümet bu kanunun verdiği güce dayanarak TCF’nı Vekiller Heyeti kararı ile kapatmıştır. 47 Cumhuriyet tarihinin ilk muhalefet partisi olan TCF’nin denetlemeye

çalıştığı meclisteki iktidar mücadelesini noktalayan gelişme Takrir-i Sükûn Kanunu’nun çıkarılması olmuştur.

İstiklal mücadelesinde ve siyasi reformların gerçekleşmesinde kendisinin önemli bir yeri olduğunu düşünen Cumhuriyet Halk Fırkası, kaybetme hususunda

43 Ahmet Yeşil, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,

Ankara 1988, s.9.

44 Yeşil, Türkiye’de Çok Partili Hayat, s.11. 45 Şeyhanlıoğlu, Türk Siyasi Muhafazakârlığı, s.95. 46 Yeşil, Türkiye’de Çok Partili Hayat, s.12. 47 Yeşil, Türkiye’de Çok Partili Hayat, s.12.

(29)

devrimlerinde tehlikeye düşeceği hissene kapılmıştır. Buna dünya konjonktüründeki ideoloji kavgaları ve ağır ekonomik buhran da eklenince yeni arayışlara yönelme başlamıştır. Yapılan inkılâpların topluma benimsetilmesi ve uygulanan politikalara halkın kolayca uyum sağlaması amacıyla otoriter bir yönetim oluşturmuştur. 1929 ekonomi buhranında ticaret hacminin daralmasına ek olarak Osmanlı borçlarının taksitlerinin başlamış olması Türk ekonomisine ağır bir darbe vurmuştur. Bu gelişmeler toplumda tek parti idaresine olan güveni sarsmıştır. Bu hoşnutsuzluğun temel nedenleri ekonomik bunalım ve yapılan bir takım inkılâplara duyulan tepkiden kaynaklanmıştır. Ortaya çıkan bu hoşnutsuzluğu çözmenin iki yolu bulunuyordu. Bunlardan biri Avrupa otoriter rejimlerinde olduğu gibi şiddet kullanarak oluşacak bir fiili tepkinin önüne geçmek, diğeri ise daha ılımlı bir politika izleyerek milleti oluşturan bütün unsurların sesine kulak vermek. Hükümet akla daha uygun gelen ikinci seçeneği tercih ederek, kendi icraat ve politikalarını açıktan tenkit edebilecek teşkilatlı fakat ‘denetimli’ bir muhalefete izin verilmesini kararlaştırmıştır.48 Mustafa

Kemal hem içeride ki hoşnutsuzluğun giderilmesi hem de yurt dışından artan eleştirilerin önüne geçebilmek amacıyla o sıralarda Paris Büyükelçisi olan Ali Fethi Okyar’ı yanına çağırarak uzun süren bir görüşmenin ardından 12 Ağustos 1930’da kurulacak olan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın (SCF) kuruluşu için görevlendirmiştir.49 Bu partinin muvazaalı bir parti olduğu genel olarak kabul

görmektedir. Nitekim SCF’nin kısa süre içerisinde elde ettiği başarılar ve yapılan yerel seçimlerde tam teşkilatlanmış olmamasına rağmen elde ettiği oy oranı Cumhuriyet Halk Partisini telaşlandırmış, bu durum yine Atatürk’ün isteği ile SCF’yi feshedilerek kısa süren muhalefet hayatının sonlandıran nedenlerden biri olmuştur.

1094’lı yıllara gelindiğinde Türkiye’de yeni bir demokratikleşme olgusu görülmektedir. Demokrasi hayatı batılı ülkelerde olduğu gibi henüz daha yaşanmamış bir ülkede yüzyılların biriktirdiği otokratik kurum ve eğilimleri temizlemek, bir takım inkılâplar ile ülkeyi belirli bir noktaya getirmek için otoriter bir idare tarzına başvurulmuştur. Yaşanan iki fırka olayı, TCF ve SCF, rejim

48 Yeşil, Türkiye’de Çok Partili Hayat, s.15. 49 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.118-119.

(30)

karşısında tabanda var olan potansiyel muhalefetinde işaretidir.50 Bu potansiyel 1945

yılına gelindiğinde önce Milli Kalkınma Partisi’nin ardından da 1946 yılında Demokrat Parti’nin kurulması ile kendini gün yüzüne çıkarmıştır.

1946 - 1950 yılları arasındaki iktidar mücadelesinde CHP bir yandan kendi içerisinde demokrasi mücadelesi verirken diğer taraftan da siyasi partilerle mücadele etmiştir. Bu siyasi mücadele yeni bir siyasi reformu hedef edinmiştir. Türkiye’de 1950 seçimleri öncesinde verilen mücadele, örnek alınan Batı demokrasilerinden oldukça farklıdır. Sosyal sınıfların sahip oldukları sınıf şuuruna ulaşmamış olmaları, kendileri için bir hürriyet rejimi kurma mücadelesine girememeleridir. Osmanlı devletinin son ikiz yılında olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de hak ve özgürlükler, iktidarın inisiyatifinde kalmıştır. Bu anlamda 14 Mayıs 1950’de gerçekleşen iktidar değişikliği asker-sivil ağırlıklı iktidarın sivil bürokrasi ile yer değiştirmesi olmuştur.51 Böylece çok partili hayata geçişin iki defa üst üste başarısızlık ile

sonuçlanması bu defa şaşırtıcı bir netice vererek iktidarında değişimini sağlamıştır. Çok partili hayata geçiş genelde Demokrat Parti (DP) ile başlatılmaktadır. Aslında bu iktidarın el değiştirmesi dolayısıyla kabullenilmiş bir olgudur. Fakat Demokrat Partiye kadar iki defa çok partili hayat denemesi yapılmış fakat bu partiler iktidar partisi karşısında savunmadan mahrum kaldıkları için pek kayda değer görülmemişlerdir. Özellikle ikinci deneme olan SCF muvazaalı bir parti olması nedeniyle CHP için olmasa bile sonraki yıllarda araştırma konusu olarak ciddi bir muhalefet anlayışını temsil etmemiştir. Fakat 1945 yılına gelindiğinde Milli Kalkınma Partisinin, Demokrat Parti öncesinde kurulmuş olmasına rağmen çok partili hayatın başlangıcı olarak görülmesi üzerinde ittifak edilen bir fikir ortaya konulmamıştır. DP’nin çok partili yaşamın miladı olarak görülmesi doğal bir muhalefet olarak ortaya çıkması ve elde ettiği başarıdan ileri gelmektedir. Aksi halde 1924 ve 1930 yıllarında yapılan çok partili yaşam denemelerini bir yana bırakalım Milli Kalkınma Partisinin unutulması bilimsel anlamda kabul edilemez.

50 Yeşil, Türkiye’de Çok Partili Hayat, s.19. 51 Yeşil, Türkiye’de Çok Partili Hayat, s.22.

(31)

1. Birinci Çok Partili Hayat Denemesi

Silahlı mücadelenin bitmesinin ardından siyasi mücadeleyi başlatan İstiklal Harbi kadroları Birinci Meclis içerisinde aşırı bir sürtüşme olmadan fikri olarak bir takım sürtüşmeler yaşamışlardır. Fakat bu sürtüşme İkinci Meclis döneminde tam bir muhalefete dönüşerek partileşmeye varan bir sonuç doğurmuştur. Birinci Meclis dönemine baktığımız zaman kurtuluş savaşını yapanlar bir milli temsil üzerinde, Başkomutanlık, uzlaşmışsalar da, savaş sonrası Türkiye’nin toplumsal ve özellikle kamusal alan düzenlemelerinde dinin yeri ve geleneklerin önemi konusunda iki zıt kutba ayrıldıkları görülmektedir. Birinci grubun temel düşüncesi; devrim, radikal, rasyonalist ve seçkin bir zümre anlayışına dayanırken, ikinci grup daha liberal eğilimlere sahip, milli hâkimiyet ilkesine vurgu yapan, Osmanlı devletinin tadil ve devamı üzerinde fikir sahibi olmanın yanı sıra tek adam yetkileri ve seçkinciliğinin karşısında bir politika izlemiştir.52 Bu grup ayrıca TBMM’nin gerçek anlamda şurevi

fonksiyonu bulunmazsa, siyasi saltanatın şeklini değiştirmekle birlikte şahıs ve parti diktatörlüğü ile devam edeceğini savunmuşlardır.53 Bu düşünceler çerçevesinde iki

grupta aşırı uç noktalara varmadan birbirlerini hem politik hem de fiili olarak atılan adımlarda eleştirmişlerdir.

Fikri çalkantılar kamuoyunda, meclis içerisinde bir bölünmenin kuvvetle muhtemel olduğu görüşünü uyandırmıştır. Birçok kimsenin beklediği Halk Fırkası içerisindeki ilk bölünme 9 Kasım 1924’te Rauf Orbay ve dokuz arkadaşının istifası ile gerçekleşmiştir.54 Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan istifa edenler 17 Kasım 1924

tarihinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kuruluş dilekçesini ve parti programını içişleri bakanlığına vermişlerdir. Bu dilekçede Kazım Karabekir’in imzası bulunmamaktadır. Çünkü Karabekir Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan 22 Kasım 1924 tarihinde istifa ederek TCF’ye katılmış ve parti liderliğine getirilmiştir.55

Cumhuriyet Halk Fırkasının bölünmesi ve Terakkiperver Cumhuriyet

52 Şeyhanlıoğlu, Türk Siyasi Muhafazakârlığı, s.98.

53 Emin Karaca, Birinci Mecliste Muhalifler, Altın Kitap Yayınları, İstanbul 2007, s.222. 54 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.93.

(32)

Fırkasının kuruluş sürecini hızlandıran en mühim faktörlerin başında halifeliğin kaldırılması ve İnönü hükümetine karşı duyulan tepki gelmiştir.56 Partinin kuruluşu

ve Kazım Karabekir’inde kadroya katılarak genel başkan seçilmesinin adından partinin tüzük ve programının geliştirilmesi ve düzenlenmesi için bir takım çalışmalar yapılmıştır. Parti programında göze çarpan en önemli nokta, gerek siyasi gerekse ekonomik alanlarda liberal demokrasiyi savunan bir görünüm arz etmesidir. Parti başta Ankara olmak üzere İstanbul ve İzmir gibi şehirler dışında ilk şubesini Urfa da açmıştır.57 Partinin programın “parti hissiyat-ı ve itikad-ı diniye ye

hürmetkârdır” maddesi partinin muhafazakâr bir yapıda olduğunun göstergesi olmuştur. Fakat bu madde parti ve idaresinin Şeyh Said isyanı ile ilişkilendirilerek yargılanmasının sebeplerinden biri olmuştur.

Doğu Anadolu’da 13 Şubat 1925 tarihinde ortaya çıkan Şeyh Said isyanına TCF üyelerinin bilinçli veya bilinçsiz olarak destek verdiklerinin saptanmış olması, siyasi reformlara ciddi bir muhalefet engeli çıkaran partinin kapatılması için hükümetin eline koz vermiştir. Hükümet 4 Mart 1925 tarihinde Takrir-i Sükûn Kanunu ile isyanı bastırdıktan sonra kanundan aldığı bütün gücü muhalefet partisini susturmak için kullanmıştır.58 TCF’nin açıklarını arayan hükümet nihayet bu açığı

partinin Urfa sorumlusun Şark İstiklal Mahkemesinde yargılanması vasıtasıyla bulmuştur. 30 Nisan Perşembe günü TCF sorumlu sekreteri olarak görevli ve İsyan ile alakası olduğu ileri sürülerek tutuklanan Emekli Yarbay Fethi Bey’in duruşması yapılmıştır. Fethi Beyin üzerinde bulunan hatıra defterinde yazılı olan bakla, mercimek, şalgam suyu gibi bazı kelimelerin şifre olabileceği ile alakalı açıklama istenmiştir. Fethi Bey bu iddiayı reddederek ayaklanma ile bir ilişkisinin olmadığını ve partisinin programında bulunan “parti hissiyat-ı ve itikad-ı diniye ye hürmetkârdır” maddesine karşı olduğunu, bunun bilgisiz kişiler tarafından istismar edildiğini ileri sürmüştür.59 Dini bir nitelikte olan Şeyh Said isyanı ile parti

programındaki bu madde parti ile isyan arasında bir bağlantı kurulmaya

56 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.115.

57 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.96. 58 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.100.

(33)

çalışılmasında etkili olan bir faktör olmuştur.

İstiklal Mahkemelerinin almış olduğu karar üzerine TCF’nin önce şubeleri, ardından da 5 Haziran 1925’te merkez teşkilatı kapatılmıştır.60 Böylece Cumhuriyet

tarihinin ilk çok parti denemesi Takrir-i Sükûn Kanunu ile son bulmuştur. Bu denemenin ardından tekrar tek partili idare tarzına dönülmüş ve bu durum 1930 yılına kadar devam etmiştir. Partinin kapatılmasının ardından TCF’nin önder kadrosu Mustafa Kemal’e karşı düzenlenmek istenen İzmir suikastı ile ilişkilendirilerek yapılan yargılamalar sonrasında pasifize edilmiştir. Bazı milletvekilleri idam edilirken, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Cafer Tayyar Paşa gibi isimler beraat etmekle birlikte siyasi yaşamın dışına çıkarılmışlardır. Yurt dışında bulunan ve gıyaben yargılanan Rauf Bey ise on yıl ağır hapis cezasına mahkûm edilmiştir.61

Hikmet Bila TCF’nin kuruluşu ile alakalı şu tespitleri ortaya koymuştur;

“1924 yılında Halk Fırkasına karşı kurulmuş Terakkiperver Fırka, o gün tüm rejim muhaliflerinin örgütü ve sözcüsü haline gelmiştir. Hilafetçilerde, Saltanatçılarda, Mustafa Kemal’in kişiliğine karşı çıkanlarda, bir kısım eşraf ve burjuvada çıkarlarını bu fırkayı desteklemekte bulmuştur.”62 Çünkü TCF meclis içerisinde

denetlemenin yanı sıra liberal demokrasi konusunda da önemli bir savunma mekanizması olmuştur. Partinin dayandığı fikir, muhalefet kontrolü olmaksızın bütün gücün mecliste toplanması sakıncalı olacaktır. Bu durum zamanla otoriter bir idare tarzına dönüşecektir. Zaman TCF’yi haklı çıkarmıştır. Nitekim 1030 yılına gelindiğinde muhalefetsiz meclisin hem içerde hem de dışarıda olumsuz rüzgârlar estirmesi hükümeti muvazaalıda olsa bir murakabe ortamı oluşturmaya sevk etmiştir.

2. İkinci Çok Partili Hayat Denemesi

Birinci çok partili demokrasi denemesinin üzerinden geçen beş yıllık süre zarfında, Türkiye hem içerdeki olumsuz demokrasi havasından hemde dünyada etkin

60 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.101. 61 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.117.

62 Hikmet Bila, Sosyal Demokrat Süreç İçerisinde CHP ve Sonrası, Milliyet Yayınları, İstanbul

(34)

bir sorun haline gelen ekonomik krizden önemli dereceden etkilenmiştir. Buna birde Avrupa’nın Türk hükümetine diktatör sıfatını yakıştırmaya çalışması eklenince bir takım demokratik kararların alınması kaçınılmaz olmuştur. Cumhuriyet tarihi içerisinde çok partili bir idare tarzının Serbest Cumhuriyet Fırka (SCF) ile ikinci defa denenmesine giden yolun açılmasının yanı sıra Mustafa Kemal’de önemli bir rol sahibidir. Serbest Cumhuriyet Fırkasının kuruluşunun iç nedenlerinden en önemlisi TCF’nin kapatıldığı 1925 yılından beri Cumhuriyet Halk Fırkasının hem ülke içerisinde hem de kendi içerisinde yaratmış olduğu rahatsızlıktır. Bu çerçevede yapılan eleştirilere göre, meclis denetim görevini yerine getirememekte ve halk isteklerini dile getirememektedir.63 Olumsuz bakışları üzerinden atmak isteyen iktidar kontrol edilebilir muhalefet oluşturma çabası içerisine girmiştir.

SCF’nin kuruluşu Paris büyükelçisi Fethi Beyin (Ali Fethi Okyar) tatil için Türkiye’ye gelmesi ve Yalova da Mustafa Kemal ile sekiz günlük görüşmenin ardından alınan karar doğrultusunda gerçekleşmiştir.64 Yalova ziyaretinde Fethi Bey

Mustafa Kemal’e hükümet ile alakalı görüş ve eleştirilerini iletmiştir. Türkiye’nin durumunu rapor ederek Fransız hükümetinin kendilerine bir takım yardımlar için hazır olduğunu belirtmiştir. 65 Görüşmeler sırasında Mutafa Kemal devlet idaresinde

uygulamada meydana gelen hata ve eksikliklerin nasıl giderilebileceği sorusuna Fethi Bey; “bunların yok edilebilmesi için tek bir çare vardır. Oda meclisin vazife

yapmasıdır. Meclis denetlemesini hakkıyla yapar ve noksanlar açık münakaşalar ile ortaya koyularak sorumlu kimseler sorumlu tutulursa bu gün işitilen şikâyetlerin önemli bir kısmı ortadan kalkmış olur”66 cevabını vererek bir siyasi partinin meclis

denetimi için gerekliliği üzerinde durmuştur. Yine bu görüşmelerde Mustafa Kemal Fethi Beye; “bu gün ki manzaramız aşağı yukarı bir diktatör manzarasıdır. Vakıa

bir meclis vardır. Fakat dâhilde ve hariçte bize diktatör gözü ile bakıyorlar”67

diyerek bir muhalefet partisinin gerekliliğini ve duymakta olduğu rahatsızlığı dile

63 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.119.

64 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.124.

65 Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, yayına Hazırlayan: Cemal Kutay, Tercüman Yayınları,

İstanbul 1980, s.382.

66 Okyar, Bir Adam, 383.

(35)

getirmiştir.

Fethi Bey kendisinden bir parti kurulmasını ve bu partinin başına geçmesini isteyen Mustafa Kemal’den bir müddet müsaade isteyerek durumu düşünmüştür. Daha sonra kaleme aldığı mektup ile endişelerini dile getirerek hükümetin eksiklerini ifade etmiştir. Ayrıca Mustafa Kemal’in CHP’nin umumi reisi olması nedeniyle durumu nasıl karşılayacağını anlamaya çalışmıştır. Mustafa Kemal’de cevaben yazdığı mektupta tarafsız olacağını ve bunun cumhurbaşkanı olmasının gereği olduğunu ifade etmiştir. Bu yazışmaların ardından 12 Ağustos 1930’da Yalova’dan İstanbul’a gönderilen mektup ile Serbest Cumhuriyet Fırka, Türk siyasi tarihinde yerini almıştır.68 Böylece demokrasinin gereği olan iktidarın denetlenmesi ve millet

için alternatif seçeneklerin bulunması anlamına gelen çok partili hayatta ikinci deneme gerçekleştirilmiştir.

SCF muvazaalı bir parti olmasına rağmen hızlı bir gelişim göstermiş ve halktan büyük bir ilgi görmüştür. Bu ilgi CHF’nda tedirginliğe yol açarken, SCF başkanı Fethi Beyin daha ilk günlerde iktidara aday oldukları yönündeki açıklamaları hükümette rahatsızlığı iyice artırmıştır. Çünkü CHF ileri gelenleri SCF’nı hiçbir zaman iktidar adayı bir parti olarak tahayyül etmemişlerdir.69 CHF’nın uyguladığı

politikalar milletin kalabalık kitleler halinde partiden kopuşuna ve SCF’ ye yönelişine neden olmuştur. Dönemin Hâkimiyet-i Milliye70 gazetesi yazarlarından

Falih Rıfkı Atay bu katılımların sebeplerini şu şekilde sıralamıştır;71

 Cumhuriyetçi olmadıkları için Halk Fırkasına karşı olanlar,

 Halk Fırkasının kendi taraftarlarından tatmin edemediği kimseler,

 Cumhuriyetçi olup, Halk Fırkasının tuttuğu yolun doğru

olmadığına inananlar.

68 Gülcan, Cumhuriyet Halk Partisi, s.129-130. 69 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.120.

70 Daha sonra Ulus adını alacak olan bu gazetenin 1950 yılı yayını bu tezin temel materyallerinden bir

kısmını ihtiva etmektedir. 14 Mayıs 1950 seçimleri CHP açısından incelenirken, Ulus gazetesine başvurulmuştur.

(36)

SCF’nin halkın desteğini ne ölçüde aldığının bir diğer göstergesi de kuruluşundan sadece bir ay gibi kısa bir süre sonra yapılan belediye seçimleridir. Bu seçimlerde CHF’nin çabalarına rağmen 502 seçim bölgesinin 22’sinde SCF kazanmıştır. Ayrıca basının da desteğini alan SCF adına İzmir’de Serbest Cumhuriyet isimli birde gazete yayın yapmıştır.72

Uyguladığı ekonomi politikası ve daha pek çok konuda sık sık SCF tarafından eleştirilen CHP halk nazarında yerinin tehlikeye düşmeye başlaması dolayısıyla da iyice endişe etmeye başlamıştır. SCF ilerleyen zaman içerisinde irticai tehlike yaratmak, cumhuriyet rejimini tehlikeye düşürmek ve bütün devrim karşıtlarını partiye toplamakla suçlanmıştır. CHF yöneticileri SCF’nin kuruluş talimatını veren ve tarafsız olacağını belirten Mustafa Kemal’den duruma müdahale etmesini istemeleri üzerine, Mustafa Kemal ağırlığını CHF’den yana koymuştur. Bunun üzerine Mustafa Kemal ile karşı karşıya gelmek istemeyen Fethi Bey ve SCF yönetimi partiyi feshetme kararı almışlardır.73 Önceki denemeden farklı olarak ikinci

çok parti denemsi parti idaresinin kararı üzerine siyasi yaşamına son vermiştir. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasında olduğu gibi Serbest Cumhuriyet Fırkası da Cumhuriyet Halk Fırkasının içerisinden çıkmış olmakla birlikte, Terakkiperver doğal bir muhalefet hareketinin partiden ayrılması sonucu kurulmuştur. Serbest Fırka ise tamamen bir takım şartların zorlaması sonucu Atatürk tarafından kurdurulmuş, göstermelik bir muhalefet oluşturma işinden ibarettir.74

Oluşturulmaya çalışılan bu yapay demokrasi hareketi uzun sürmeden sonlandırılmıştır. Fakat Cumhuriyet Halk Fırkasının yapay bir oluşum karşısında dahi nasıl bir noktaya geldiğinin görülmesi partiyi kendi içerisinde bir takım değişimlere ve revize olmaya zorlamıştır.

72 Hakkı Uyar, “ ‘Serbest Cumhuriyet’ Gazetesi”, Tarih ve Toplum, S.95, Kasım 1991, s.46. 73 Uyar, Tek Parti Dönemi, s.122.

Referanslar

Benzer Belgeler

Çiftçi bu sıkıntıları yaşarken hükümet yeni bir kanun tasarısı ile zeytin alanlarını yok edecek talan edecek davranışa hazırlanıyor. Kanun Tasarısının adına

Kadını “en az 3 çocuk” doğurma görevi vererek ev içine hapseden AKP zihniyetinin, erkek tahakkümü ve şiddetine sessiz kalıp erkeğine koşulsuz hizmet eden bir kadın

TÜİK’in referans döneminde iş arama kanallarını kullanmayanları dikkate almadığı araştırmasına göre ülkede aktif olarak iş arayan her 5 gençten

Biraz bekledikten sonra otomobile gayet güzel köylü giysisi giymiş bir kadın yaklaştı, Atatürk’e, “Paşam size ayran hazırlamıştık, yolculuğunuza ara verip inip bizimle

edildiklerinde “Kanun hükmünde” sayıldıklarına göre, Uluslararası Sözleşme hükümleri dikkate alınarak bu sözleşmeler gereğince de ÇED sürecinde değerlendirme

MADDE 26.- 24.5.1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun 3 üncü maddesinin (c) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (d) bendi

kazanılmış haklarının korunması, söz konusu mağduriyetlerin son bulması ve en önemlisi gerçek adaletin tecellisini sağlamak amaçlı daha önce Bakanlar Kurulunca teklif

Milli Eğitim Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Sağlık Bakanlıklarının projesi kapsamında okullarda bugün dağıtımına başlanan sütten içen