• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet Halk Partisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Cumhuriyet Halk Partisi"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cumhuriyet Halk Partisi

CHP’den Danıştay Yasası’na Karşı Oy…

Tarih : 28.12.2013

CHP’nin Adalet Komisyonu üyeleri Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ile Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, Adalet komisyonunda görüşülen ve AKP oylarıyla komisyonda kabul edilen Danıştay Yasası Değişikliğine Yönelik, 16 Aralık 2013 tarihli Karşı Oy yazısı hazırladı.

Adalet Komisyonun CHP’li Milletvekilleri Danıştay Yasası ile ilgili şu tespit ve değerlendirmelerde bulundu: “Hepimizin bildiği gibi, ülkemiz bugün, Cumhuriyet Tarihimizin en büyük yolsuzluk olayı ve soruşturmasıyla karşı karşıyadır… Ülkeyi yolsuzluklardan ve yoksulluklardan kurtaracağız iddiasıyla 10 yılı aşkın bir süredir yöneten AKP İktidarının ülkeyi yolsuzluk bataklığına dönüştürdüğü açıkça görülmüştür.

İşin daha dramatik olan tarafı ise; yetim hakkı yiyen, ülkeyi yolsuzluk bataklığına dönüştüren, AKP iktidarının her türlü uluslar arası normlara aykırı olarak kendi hukukunu yaratma ve bu şekilde balçıkla sıvanamayacak kadar açık olan yolsuzlukların üzerini örtme çabasıdır…

Bu nedenlerle AKP, 12 Eylül Referandumu ve akabinde gerçekleştirdiği yasal düzenlemelerle bağımsız yargının belini büyük oranda kırmış, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilkeleri, Türkiye Cumhuriyet Anayasasında sembolik hükümlere dönüşmüştür.

Ancak, AKP iktidarının yolsuzluklarının boyutu öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, AKP’nin belini kırdığı yargıyla bile bu yolsuzlukların üstünün örtülemeyeceğini göstermiştir…

Bu nedenle AKP yeni hamlelerine girişmiş, Danıştay’a tam olarak hakim olabileceği yeni bir düzenlemeyi TBMM Adalet Komisyonu gündemine getirmiştir. Keza, savcının talimatıyla hareket etmesi gereken adli kolluğun, mülki makamlara bilgi vermeden harekete geçemeyeceğine yönelik düzenleme de, AKP’nin yargıyı “Kadük hale getirme”

çabasının açık bir örneğini oluşturmuştur.

Yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran, yargıyı tamamen yürütmeye bağlayan bu adli kolluk yönetmeliğinin Danıştay tarafından yürütmesinin durdurulması, yönetmeliğin iptaliyle ilgili karar merci olan Danıştay’ın önemini göstermesi açısından son derece önemlidir.

Danıştay’ın belinin kırılması AKP iktidarının hukuk tanımaz işlemlerinin ve yolsuzluklarının önünde artık herhangi bir engelin kalmaması, hukuk devletinin tarih olması, tek adam diktasının tartışılamaz bir noktaya gelmesi anlamını taşımaktadır.”

-Karşı Oy Yazısı-

(2)

Adalet komisyonunda görüşülen ve AKP oylarıyla komisyonda kabul edilen Danıştay Yasası Değişikliğine Yönelik, 16 Aralık 2013 tarihli Karşı Oy yazısı şöyle:

“ADALET KOMİSYONU “DANIŞTAY KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISINA” KARŞI OY YAZISI

Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlanması, idari yargıda yargılama sürecinin yavaş işlemesi ve uzun sürmesi, Danıştay’a gelen dosya sayısının azaltılması gibi gerekçelerle Adalet Komisyonu gündemine getirilen, Adalet Komisyonunda görüşülerek karşı oyumuza rağmen, kabul edilen tasarı, Alt Komisyon Karşı Oyumuzda da ifade ettiğimiz gibi; genel gerekçede ifade edilen amaçları taşımaktan oldukça uzak, örtülü amaçlara yönelen ve idare hukuku prensipleri ile bağdaşmayan düzenlemeler içermektedir.

Hepimizin bildiği gibi; Türkiye Cumhuriyeti, Anayasamızın 2. Maddesinde ifade edildiği gibi; bir “hukuk devletidir.” Hukuk devleti ilkesi, yine anayasamızın başlangıç kısmında ifadesini bulan, “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi”ne dayanmaktadır.

Yasama, yürütme ve yargı erkleri; birbirinden bağımsız olup, faaliyetlerini anayasamızda açıkça belirtilen ilke ve kurallar çerçevesinde sürdürmektedir. Bu erklerin, anayasada belirlenen ve sınırları yasalarla çizilen ilke ve prensipler dışına taşmaları halinde, yargısal denetim devreye girmekte, yasamanın faaliyetleri, Anayasa Mahkemesi, yürütmenin faaliyetleri ise; idari yargıyı oluşturan İdare Mahkemeleri, Vergi Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri ve yüksek mahkeme olan Danıştay tarafından denetlenmektedir.

Bu bağlamda; idari yargı – Danıştay, yürütmeyi, siyasal iktidarı hukuk devleti sınırları içerisinde tutan temel güvenceleri oluşturmaktadır.

Ancak; idari yargının amacı “İdarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunu denetlemek, yürütmenin hukuk devleti sınırları içerisinde kalmasını sağlamak ve idare karşısında zayıf olan yurttaş hukukunu güvence altına almak” iken, bu tasarı ile getirilen düzenlemeler, tam tersine yürütmeyi güçlendiren, yürütme karşısındaki yurttaş haklarını daraltan düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ayrıca, Danıştay’daki kurulların mütemadiyen değiştirilmesi ve idari dava daireleri kurulunun yeniden değiştirilerek, 4 yıllığına görev yapmak üzere başkanlık kurulunca görevlendirilen üyelerden oluşturulması, HSYK değişikliğinden sonra yüksek yargıya hakim olmaya çalışan iktidarın bunu pekiştirmeye yönelik adımları olarak görülmektedir.

Bu tasarıyla; Danıştay’ın iş yükünün önemli bir bölümünün bölge idare mahkemelerine kaydırılmasına ve Danıştay’ın iş yükünün % 40 civarında azalmasına karşın, tasarının 1.

Maddesinde; Danıştay’a bir idari dava dairesinin daha eklenmesi, 1 daire başkanı ve 31 Danıştay üyeliği kadrosunun bu tasarıyla ihdas edilmesi, yukarıdaki amaçların somut örneğini oluşturmaktadır.

Keza, idari dava daireleri kuruluna seçilecek kişilerin kıdeminin 2 yıl olarak belirlenmesi, bu üyelerin HSYK değişikliğinden sonra 6110 Sayılı Kanunla getirilen üyelerinin 2 yıllarının yeni dolması ve seçim yapılacaksa; bu seçimin onlar arasından gerçekleştirilmesi amacını çağrıştırmaktadır.

(3)

Tasarıda getirilen müesseselerden biri ise; pilot dava yöntemi diyebileceğimiz, grup dava yöntemidir. Bu yöntem, bir açıdan emsal davaların hızlı ve aynı şekilde çözümü bakımından yararlı görülse de, yargılama hukuku açısından pek çok sorunu beraberinde getirmektedir.

Öncelikle grup dava yönteminde, Danıştay’ın ilgili dava daireleri işlevsiz hale getirilmektedir. Temyiz merciini maddi uyuşmazlığı da çözen istinaf mercii haline dönüştürmektedir. İlk derece hakiminin “Israr hakkını” ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca davalar, bir örnek dava, dava dairleri kurulunca görülüp gelinceye kadar beklemekte, dava dairleri kurulunun davaları grup davaları olarak nitelendirmemesi halinde uzun zaman kaybına yol açabilmektedir.

Tasarı ile getirilen diğer müessese olan, “İvedi yargılama yöntemi” ise, yurttaşların haklarını genişleten değil, daraltan, birey hukukunu idare karşısında güçlendiren değil, zayıflatan son derece sakıncalı bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

İvedi yargılama yönteminde, dava, savunma ve temyiz süreleri kısaltılmakta, idarenin savunmasına davacının cevap hakkı kaldırılmaktadır. Yürütmenin durdurulma talebine karşı verilen kararlara karşı da, itiraz edilemeyeceği şeklinde bir düzenleme getirilmektedir. Getirilen bu düzenleme Türkiye Cumhuriyeti Anayasamızın 125.

Maddesine açıkça aykırıdır.

Çünkü Anayasamızın 125. Maddesi; açıkça: “İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir.

Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.”

Bu hükümden de açıkça anlaşılacağı üzere, yürütmenin durdurulması kararının hangi hallerde sınırlanabileceği, Türkiye Cumhuriyeti Anayasamızda açıkça tahdidi olarak belirlenmiştir.

İvedi yargılama usulünde yürütmenin durdurulmasına ilişkin getirilen sınırlama Türkiye Cumhuriyeti Anayasamızda yürütmenin durdurulmasını sınırlayan durumlar arasında yer almamaktadır. Bu nedenle bu düzenleme tekrar ifade etmek gerekir ki; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına açıkça aykırıdır.

Bütün bu durumlar, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan temel yargılama ilkesi “Adil yargılamayı” ortadan kaldıran, “Savunma hakkını kısıtlayan” kabul edilemez düzenlemelerdir. İvedi yargılama usulünde idarenin savunma dilekçesinde ileri sürdüğü yeni iddia ve delillere karşı davacının cevap verememesi de, kendini savunmaması sonucunu yaratmakta ve bu düzenleme, bu yönleriyle “İnsan hakları” açısından sorunlu, AİHM’den dönecek bir düzenleme olarak görülmektedir.

Yine, dava sürelerinin kısaltılması “Yargılamayı hızlandıracak” bir durum değildir. Bu maddenin hiçbir savunulabilir, izah edilebilir yanı bulunmadığı için komisyonda tasarıdan çıkartılması olumludur. Ancak yeterli değildir. Tasarının hangi mantıkla

(4)

hazırlandığını, göstermesi açısından da son derece önemlidir.

Bölge İdare Mahkemelerinin görev alanlarının genişletilmesi Danıştay’ın iş yükünü azaltmakta, ancak önemli bir başka sorunu beraberinde getirmektedir. Bölge İdare Mahkemelerinin kesin karar vermeleri Türk hukuk sistemi ve “Kanun önünde eşitlik”

ilkesi açısından son derece sakıncalıdır. Çünkü 25 tane Bölge İdare Mahkemesinin olması uygulamada görüldüğü gibi, aynı konuda çok faklı kararların verilmesi sonucunu doğuracaktır. Kanun önünde eşitlik ilkesi bozulacak, yargıya olan güven de sarılacaktır.

Tam istinaf sistemi oluşturmadan Bölge İdare Mahkemelerinin genişletilmesi doğru bir yaklaşım değildir.

Yine tasarıda, Cumhuriyet Savcılarının asliye ceza mahkemelerindeki duruşmalara katılmamalarına yönelik 1.1.2014 tarihli süre, uzatılmaktadır. Adil yargılama açısından AİHM ve AB İlerleme Raporlarında bu durum eleştirilmektedir. Bu düzenleme ülkemiz açısından son derece sakıncalıdır.

Sonuç olarak; söz konusu tasarı, gerekçesinde ifade edilen amaçları gerçekleştirmekten uzaktır. Üstelik bu düzenleme, Danıştay’ın iş yükünü azaltacağız gerekçesiyle üye sayısının artırılmasından, Danıştay Savcılarının temyiz incelemesinden el çektirilmesinden ve diğer alanlarda yapılan değişikliklerden sonra gerçekleştirilen yeni bir düzenleme olarak, 6110 Sayılı Kanunla ve ondan sonraki kanunlarla yargıda reform adı altında yapılan “Değişikliklerin iflası” anlamına gelmektedir.

Danıştay’ın ve idari yargının iş yükü böyle bir biri ardına gerçekleştirilen göstermelik ve örtülü amaçlara hizmet eden düzenlemelerle değil, hukuka uygun davranan, hukuk devletine inanan, keyfiyetten uzak, rant ilişkilerine ve yolsuzluklara kapı aralamayan bir iktidar anlayışıyla ancak mümkün olabilir.

Bugün idari yargıdaki iş yükünün mütemadiyen artması, idarenin açıkça hukuk tanımaz işlemlerinden kaynaklanmaktadır. İçinden geçtiğimiz süreçte, Bakan çocuklarına, Bakanlara kadar uzanan, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş derecede büyük yolsuzluk soruşturmaları idarenin ve siyasal iktidarın geldiği noktayı göstermekte ve idari ve adli yargının önemini ortaya koymaktadır.

Hukuk devletinde yargı; siyasal iktidarın ve iktidar dışı bir takım güçlerin “Bilek güreşi yaptığı” ve hakimiyet mücadelesi verdiği bir alan olmamalıdır.

Maalesef tasarı; en son yolsuzluk soruşturmalarında yargıyı ve kolluğu baskıladığı, sınırladığı, tahakküm altına almaya çalıştığı, açıkça görülen siyasal iktidarın – yürütmenin; başlangıçta da belirttiğimiz gibi, hakimiyet mücadelesi veren diğer odakların zeminlerini güçlendirme, yapılacak hukuk dışı özelleştirme ve ihalelerde yargıda yol temizliği yapma ve vatandaşların hak aramalarını önleme amacına matuftur.

Tüm bu gerekçelerle; söz konusu tasarıya karşı olduğumuzu bildiririz.”

(5)

Referanslar

Benzer Belgeler

Milli Eğitim Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Sağlık Bakanlıklarının projesi kapsamında okullarda bugün dağıtımına başlanan sütten içen

1- Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi’ne bağlı Büyükçiftlik Beldesi’nde 6 Mayıs 2012’de Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı polis ekiplerinin düzenledikleri eş

Parası olan köylüler arıtma cihazı (osmoz) kullanarak su içmektedirler. Köy alanında bile su içmek için arıtma cihazı kullanılması, köylünün su içebilmek için

Değerli arkadaşlarım, ister taşeron işçisi olsun, ister çocuk işçi olsun, ister kadın işçi olsun, ister sendikalı, grevli, toplu sözleşmeli hakkı olan işçi olsun

Biraz bekledikten sonra otomobile gayet güzel köylü giysisi giymiş bir kadın yaklaştı, Atatürk’e, “Paşam size ayran hazırlamıştık, yolculuğunuza ara verip inip bizimle

edildiklerinde “Kanun hükmünde” sayıldıklarına göre, Uluslararası Sözleşme hükümleri dikkate alınarak bu sözleşmeler gereğince de ÇED sürecinde değerlendirme

MADDE 26.- 24.5.1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun 3 üncü maddesinin (c) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (d) bendi

kazanılmış haklarının korunması, söz konusu mağduriyetlerin son bulması ve en önemlisi gerçek adaletin tecellisini sağlamak amaçlı daha önce Bakanlar Kurulunca teklif