• Sonuç bulunamadı

3. Araştırmanın Kaynakları

2.2. Tilâvet Kavramıyla Dolaylı Olarak Bağlantılı Kavramlar

2.2.1. Zikir

Kur’ân-ı Kerîm’de tilâvet kavramıyla anlam bağı olan kavramlardan biri ‘zikir’ kavramıdır. Bazı Kur’ân âyetlerinde tilâvet ve zikir kavramlarının birlikte kullanıldığını;590 bazı âyetlerdeki zikir kavramının ise ‘Kur’ân tilâveti’ olarak tefsir edildiğini görürüz.591 Zikir kavramı, Kur’ân’ın en önemli diyebileceğimiz temel kavramlarından biridir. Bir defa Kur’ân’ın isimlerinden birinin Zikir/“ ُرْكِّذلا”592 olması, bunun en açık kanıtıdır. Sözü daha fazla uzatmadan zikir kavramını incelemeye ve Kur’ân’da tilâvet kavramıyla olan bağlarını tespit etmeye çalışalım. Öncelikle bu kelimenin etimolojik yapısı ile lügavi manaları üzerinde duralım:

Zikir kelimesi, ZKR/“ركذ” kökünden bir mastardır. Kelimenin mazisi “ ر ك ذ”; muzarisi “ ُرُكْذ ي”; mastarı da “ ارْكِذ” ve “ ارْكُذ” şeklinde gelir. Lügatlerde ZKR/“ركذ” kökü fiil olarak ‘bir şeyi muhafaza etmek/korumak/zayi etmemek, ezberlemek, hatırlamak, unutmayıp hatırda tutmak (kalpte), anmak/yâd etmek (dilde), ders edinmek, söylemek/konuşmak/anlatmak, nişanlanmak, nikâhlanmak, bildirmek’ gibi anlamlara gelir. İsim olarak ise, ‘nam, şan, şeref, şöhret; sitayiş, sena, övgü; öğüt,

590 Meselâ Bkz. Enfâl 8/2.

591 Ankebût Sûresi’nin, 45. âyetindeki “ ِ ٰ اللّ ُرْكِذ ل و” ifadesinin Kur’ân tilâveti, olarak tefsir edilmesi gibi.

Bkz. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XX/157.

ibret, sağlam söz; kuvvetli cesur adam; sağanak yağmur; senet’ gibi anlamlarda kullanıldığı görülür.593

İsfahânî’ye göre bazen ‘zikir’ kelimesiyle, insanın elde ettiği bilgileri ezberlemesini mümkün kılan bir meleke kastedilir. Bu manada ‘muhafaza etme, ezberleme’ anlamını ihtiva eden ‘hıfz’ kelimesiyle eş anlamlıdır. Şu farkla ki hıfz, bir şeyi elde edip korumayı (ihrâz) ifade ederken ‘zikir’, bir şeyin zihnimizde hazır bulunmasını istemek (istihdâr) anlamını ifade eder. Bazen de bir şeyin kalbe veya dile gelmesine zikir denir. İşte bundan dolayı zikir iki çeşittir, denilmiş; bunların da kalple zikir ile dille zikir olduğu söylenmiştir.594 Kalple zikrin unutmanın zıttı, dil ile zikrinse susmanın zıddı olduğu belirtilir.595 Lügatlerde zikir kelimesinin Kur’ân’da ve hadislerde hangi anlamlarda kullanıldığına da yer verildiğini görmekteyiz ki bunlar, kelimenin İslâm ile kazandığı anlamlardır. Kur’ân, Kur’ân okumak, kitap, dua, namaz, ibadet zikrin İslâmî anlamlarından bazılarıdır.596

Zikir kavramı, Kur’ân-ı Kerîm’de türevleriyle birlikte 292 defa geçmiştir. Buralarda zikir kelimesi, sözlük anlamlarının yanında yeni anlamlar kazanmış ve çeşitli manalara gelen (zû vücûh) kelimeler arasında yer almıştır. Kur’ân’da zikir, Mukâtil b. Süleymân’a göre on altı,597 Dâmagânî’ye göre on sekiz,598 İbn Cevzî’ye göre yirmi599 manada kullanılmıştır. Bu rakamı, otuzun üzerine çıkaranlar da olmuştur.600 Buna göre Kur’ân’da zikir, tâat ve salih amel (2/152), dil ile anmak/yâd etmek ( 2/200; 3/191; 4/103; 33/41), kalp ile hatırlamak/anmak (3/135), durumunu anlatmak(12/42;19/41;51;54;56), ezberlemek/korumak(2/63;231; 3/103; 7/171), şeref (21/10; 23/71; 43/44), vaaz/öğüt/nasihat (6/44; 7/165; 36/19; 50/45; 88/21), haber (18/83; 21/24; 37/168), vahiy (38/8; 37/3; 77/5), Kur’ân (15/9; 21/50; 43/5), Tevrât

593 Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, I/625–626; Cevherî, Sıhâh, s. 374; İbn Sîde, el-Muhkem, VI/787–

788; İsfahânî, Müfredât, s. 328–329; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-muhît, s.507–508; Zebîdî, Tâcü’l- ‘arûs, III/226-228; Asım Efendi, Terceme-i Kâmûs, I/867-869.

594 İsfahânî, Müfredât, s. 328.

595 Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-muhît, s. 507; Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, III/226; Asım Efendi, Terceme-i

Kâmûs, I/867.

596 Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, I/625; İbn Sîde, el-Muhkem, VI/788; İsfahânî, Müfredât, s. 328;

Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-muhît, s.507; Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, III/226; Asım Efendi, Terceme-i Kâmûs, I/867.

597Mukâtil b. Süleymân, Ebü’l-Hasen b. Beşîr, el-Vücûh ve’n-nezâir fi’l-Kur’âni’l-kerîm, thk. Hâtim

Sâlih ed-Dâmin, Bağdat 2006, s. 51.

598 Dâmegânî,İslâhu’l-vücûh ve’n-nezâir, s.180. 599 İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-a‘yün, s. 302.

600 Bkz. Bilgiz, Musa, “Kur’ân’da Zikir Kavramının Anlam Alanı”, Atatürk Üniversitesi İlâhiyat

(21/7; 16/43), levh-i mahfuz (21/105), beyan/açıklama (71/63; 38/1; 41), tefekkür (36/69; 38/87; 81/27), beş vakit namaz (2/239; 24/37; 63/9), ikindi namazı (38/32), Cuma namazı (62/9),601 tevhîd (20/124; 43/36), resul/resuller (65/10; 21/2),602 ayıplamak/eleştirmek (21/36),603 Allah’ı övmek (26/227),604 dua etmek (7/205),605 (namazda veya hariçte) Kur’ân okumak (29/45; 7/205),606 Tevrat okumak/ders (2/63),607 (Allah için kullanıldığında) mağfiret etmesi/övgü ve ihsanda bulunması (2/152),608 nimet vereni tanımak ve O’na şükretmek (5/11),609 insanın unuttuğu bir şeyi hatırlaması (18/63),610 ikaz/uyarı/hatırlatma (20/113; 21/2)611 gibi anlamlara gelir. Yine ZKR/ “ركذ” kökünden gelen “ى رْكِذ”/zikrâ kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de duyuru/tebliğ (74/31), anlama (89/23), hatırlama (6/68; 38/48), öğüt (6/90), hatıra (38/43), ibret (11/114; 50/8; 39/21) ve ihtar (43/45) anlamlarında; “ة رِكْذ ت”/tezkire kelimesi ise öğüt/hatırlatma/ikaz (20/3; 69/48; 73/19; 74/54; 76/29; 80/11), ibret (56/73) ve Kur’ân (74/49) anlamlarında kullanılmıştır. Aynı kökten, öğüt veren Peygamber (sas)’e “ رِّك ذُم”/Müzekkir, öğüt alan kimselere de “ رِكَّدُم”/müddekir ismi verilmiştir.612

Kur’ân’da 47 âyette Allah’ın zikrinden söz edilmiş; bunların da on dördünde ‘Allah’ı ve ismini anmak’ emredilmiştir. Dördü emir olmak üzere toplam yedi âyet-i kerimede ‘zikr-i kesîr’ yani çok zikirden bahsedilir. Buna mukabil Nisa Sûresi’nin

601 Mukâtil, el-Vücûh ve’n-nezâir, s. 51-55; Dâmegânî, İslâhu’l-vücûh ve’n-nezâir, s. 180-183; İbnü’l-

Cevzî, Nüzhetü’l-a‘yün, s. 302-305.

602 Dâmegânî, İslâhu’l-vücûh ve’n-nezâir, s. 183; İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-a‘yün, s. 306. 603 İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-a‘yün, s. 305; Nesefî, Medârîkü’t-tenzîl, s. 716.

604 İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-a‘yün, s. 306. 605 Kurtubî, el-Câmi, IX/433.

606 Ankebût 29/45. Bkz. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XX/156; A‘râf 7/205. Bkz. Kurtubî, el-Câmi‘,

IX/434.

607 Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, s. 56; Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, III/226.

608 Bakara 2/152. Bkz Taberî, Câmi‘u’l-beyân, II/37; Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, s. 716.

609 Hâzin, Ali b. Muhammed el-Bağdâdî, Lübâbü’t-te’vîl fî meâni’t-tenzîl, Mecmûatün-mine’t-tefâsîr

içinde, Mısır ts., II/243.

610 İsfahânî, Müfredât, s. 327.

611 Karagöz, İsmail, Kur’ân’da Zikir Kavramı ve Allah’ı Zikir, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,

Ankara 2012, s.23.

612 Karagöz, Kur’ân’da Zikir Kavramı, s. 25; Kur’ân’da Zikir kavramı ve anlamlarıyla ilgili ayrıca

bkz. Kahveci, İhsan, Kur’ân’da Zikir Kavramı ve Boyutları, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1995, ss. 30-50; Yıldız, Mehmet, Kur’ân-ı Kerîm’de Zikir Kavramı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 1995, ss. 45-55; Çoban, İsmail, Kur’ân ve Hadis’e Göre Zikir Kavramı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 1998, ss. 12- 32; Varıcı, Âdem, Kur’ân’da Zikir Kavramı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2000, ss. 52-68.

142. âyet-i kerimesi olan “ُىٰلا سُك اوُما ق ِةوٰلَّصلا ى لِا اوُما ق ا ذِا و ْمُهُعِدا خ وُه و ٰ اللّ نوُعِدا خُي نيٖقِفا نُمْلاُ َّنِا لَيٖل ق َّلَِا ٰ اللّ نوُر ُكْذ ي لَ و ساَّنلا نُؤا رُي”613 buyruğunda ise zikr-i kalîl yani az zikir ifadesi geçmektedir. Bu âyetin anlatımına göre az zikir, sayısal anlamda bir azlığı değil de özü olmayan, münafıkça yapılan bir zikretme faaliyetini ifade etmektedir. Öyleyse çok zikretme, kemiyetten çok keyfiyetle ve kemâli iman ile alakalı bir hadisedir. Bu nedenle “Zikirde, kalp lisana; lisan kalbe mutâbakat ederse, o zikir zikr-i kesîrdir. Aksi takdirde, zikr-i kalîldir. Sayının azlığı çokluğu mühim değildir” denilmiştir.614 Yukarıdaki âyetin tefsirinde Hasan-ı Basrî’nin ise “Vallahi, onlardan meydana gelen o ‘kalîl/az’ Allah için olsaydı, elbette Allah onu kabul ederdi; lakin o, riya (olarak ortaya koydukları bir şey) idi” buyurduğu nakledilmektedir.615

Manalarına ve Kur’ân’daki kullanım alanlarına baktığımız zaman zikrin çok geniş bir yelpazeye yayıldığını ve üç boyutlu bir açılım sergilediğini görüyoruz: Dilde, kalpte ve bedende zikir. Genelde müdakkik müfessirlerin, zikrin bu kapsamlı manasına dikkat çektikleri ve bunu tefsirlerine yansıttıkları görülür. Mesela Taberî, Ahzâb Sûresi’nin 25. âyetindeki “ ِتا رِكاَّذلا و ا ريٖث ك ٰ اللّ ني ٖرِكاَّذلا و”616 ifadesini “Allah’ı kalpleriyle, dilleriyle ve azalarıyla zikreden erkek ve kadınlar” olarak izah eder.617 Râzî de Bakara Sûresi 152. âyet-i kerîmedeki “ى ٖنوُرُكْذا ف”618 emriyle ilgili olarak şöyle der:

“Zikir, bazen dil ile bazen kalp ile bazen da azalarla olur. İnsanların Allah’a hamt etmeleri, O’nu tesbih etmeleri, övmeleri ve kitabını okumaları dil ile zikir kapsamındadır.

Allah’ı kalp ile zikir ise üç türlüdür: 1) O’nun zatına ve sıfatlarına delalet eden deliller üzerinde tefekkür etmek. 2) Hak Teâlâ’nın insanlara verdiği mükellefiyetlerin; ahkâm, emir ve yasaklarının, vaat ve vaîdinin nasıl olduğunu

613 Nisa 4/142 (Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına

geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az zikrederler).

614 Özdağ, Musa, Feyizler Sultanı Mehmet Feyzi Efendi ve Feyizlerden Damlalar, Kutlu Bilgi

Yayınları, Kastamonu 2010, s. 172.

615 Mâtürîdî, Te’vîlât, III/396.

616 Ahzâb 33/41 (.. Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar …) 617 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XII/9.

618 Âyetin tam meâli şöyledir: “Öyle ise siz beni (ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin;

gösteren deliller üzerinde düşünmek. 3) Allah’ın mahlûkatının sırları üzerinde düşünmek.

İnsanların, Allah’ı uzuvları ile zikretmelerine gelince bu, onların organlarını emrolundukları işlerde kullanmaları ve nehyolundukları şeylerden uzak tutmalarıyla olur. İşte bu manada olmak üzere Allah Teâlâ, “Allah’ın zikrine koşun”619 buyruğuyla namazı ‘zikir’ diye adlandırmıştır. Bundan dolayı (diyebiliriz ki) Allah’ın “Beni anın!” ifadesi bütün ibadet türlerini içine almaktadır. Bu sebepten dolayı, Said b. Cübeyr’in şöyle dediği nakledilir: “Bu âyet ‘Beni, tâatımı yerine getirmek suretiyle anın!’ manasındadır. Allah Teâlâ, bütün ibadetler bu emrin kapsamına girsin diye, ibareyi böyle mücmel bırakmıştır.”620

Nevevî’nin (v. 667/1278) de el-Ezkâr isimli kitabında bu gerçeği şu şekilde dile getirdiği görülür: “Bilesin ki zikrin fazileti tesbih, tehlîl, tahmîd, tekbir ve benzerlerine münhasır değildir. Bilakis Said b. Cübeyr vb. âlimlerin de dediği gibi ‘Allah’a itaatle amelde bulunan herkes Allah’ı zikrediyor’ demektir. Bu konuda Atâ da şöyle der: Zikir meclisleri, helal ve haram(ın öğrenildiği ve uygulandığı) meclislerdir. Nasıl alışveriş yapıyorsun, nasıl namaz kılıyorsun, nasıl oruç tutuyorsun, nasıl evleniyorsun, nasıl boşanıyorsun ve nasıl haccediyorsun?”621

İbn Kayyim el-Cevziyye (v.751/1350) de, bütün ibadetlerin Allah’ı zikir için teşri‘ edildiğini, ibadetlerden asıl maksadın Allah’ı zikretmek olduğunu, belirtir. Görüşünü delillendirmek için de Yüce Allah’ın “ى ٖرْكِذِل ةوٰلَّصلا ِمِق ا و”622 buyurduğunu, Hz. Peygamber’in ise “Beytullah’ı tavaf etmek, Safâ ile Merve arasında sa‘y etmek, şeytan taşlamak Allah’ı zikretmek içindir”623 dediğini, ifade eder.624

Bu izahlar doğrultusunda diyebiliriz ki, Allah’a kulluğun ifadesi olarak zikir, değişik platformlarda değişik şekiller almakta; öz itibariyle ise Allah’ı yâd etmeyi, hiç unutmamayı ifade etmektedir. Kalbin Yüce Allah’ı anarak O’nun sevgi ve saygısıyla dolması; aklın Allah’ın âyetleri ve nimetleri karşısında tefekkür ve

619 Cuma 62/9.

620 Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, IV/158-159.

621 Nevevî, Muhyiddîn Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref, el-Ezkâr min kelâmi seyyidi’l-ebrâr, Kâhire ts.,

s. 5.

622 Tâhâ 20/14 (Ve beni anmak için namaz kıl.)

623 Ebû Davud,1883; Tirmizî, 902; Ahmed b. Hanbel, 8/86.

624 İbn Kayyim el-Cevziyye, Ebû Abdillah Şemsüddin Muhammed b. Ebî Bekr, el- Vâbilu’s-sayyib ve

tezekküre dalması; dilin Allah’ı en güzel esmasıyla anması ve Kur’ân’ını okuması; bedenin namaz, oruç, haccetme gibi ibadetlere koyulması, kısaca kulun her şeyiyle Yüce Mevla’sının emrinde olması, birer zikir çeşididir. Yüce Allah’ın “ُ ى ٖنوُرُكْذا ف ْمُكْرُكْذ ا”625 buyruğu gereğince, kul bu zikirlere yönelişindeki imanı ve samimiyeti oranında karşılık bulacaktır.626

Diğer bir açıdan baktığımızda kullara Allah’ı hatırlatan ve O’nun ululuğunu anmalarını ve O’nu sevip O’na kulluk etmelerini sağlayan her şey zikirdir. Bunların da en önde gelenleri: Allah’ın kelâmı Kur’ân ve peygamberi Muhammed (sas)’dir. Hz. İsa’ya ‘kelîmullah’ denilmesi gibi peygamber efendimize de ‘zikir’ denilmiş627, sanki onun insan olup görünmüş bir zikir/Kur’ân olduğu anlatılmak istenmiştir. Talâk Sûresi’nde Peygamberimiz için kullanıldığı ifade edilen ‘zikir’ kelimesi şöyle geçer: “ا رْكِذ ْمُكْي لِا ُ ٰ اللّ ل زْن ا ْد ق”628 ve devam eden âyette şu açıklama gelir: “ُ ْمُكْي ل ع اوُلْت ي لَوُس ر ِ ٰ اللُّ ِتا يٰا”629 Demek ki Hz. Peygamber (sas), Allah’ın âyetlerini okumakla ‘zikir’ olmuş ve ‘şeref’ bulmuş bir peygamberdir.

Zikir kavramının, yüce kitabımızda öncelikli ve ağırlıklı olarak ‘Kur’ân’ anlamında kullanıldığı belirtilmiştir.630 Kur’ân, başta Allah kelâmı olduğu için zikirdir. Allah’ı en güzel şekilde anan öncelikle kendisidir ve Kur’ân’ını, zikrin en güzel örnekleriyle doldurmuştur. Kur’ân’da Yüce Allah, varlığını, birliğini, yücelik sıfatlarını anmakla kalmamış, O yüce zatına nasıl kulluk edileceğini de anlatmıştır. Kulluğundan memnun olduklarının hatıralarını anmış, memnun olmadıklarından da ibret sahneleri sunmuştur. Kur’ân, ihtiyacımız olan her şeyi sürekli hatırlamamızı sağlayan bir ‘tezkire’ olduğu için zikirdir. Şimdi tezimizin konusu itibariyle özellikle zikrin ‘Kur’ân’ ve ‘Kur’ân okumak’ anlamına geldiği âyetler üzerinde durmak istiyorum:

625 Bakara 2/152 ( O halde anın beni, anayım sizi).

626 Burada kısaca belirtmek isterim ki, bazı kimselerin ‘İbadetlerden asıl maksat zikirdir’ sözünü

yanlış anlamaları, “ ِ ٰ اللّ ِرْكِذ ىٰلِا اْو عْسا ف” gibi âyetleri, sünnetten uzak bir şekilde kendi bildiklerine göre yorumlayıp zikri namaz kılmaya ihtiyaç bırakmayacak bir ibadetmiş gibi anlatmaları söz konusu olmuştur. Her şeyden önce bilinmesi gerekir ki ibadetler, “ نوُم لْع ت او ُنوُك ت ْم ل ا م ْمُك مَّل ع ا م ك ٰ اللّ اوُرُكْذا ف”(2/239) âyetinin de delalet ettiği üzere, Allah’ın istediği ve resulüne öğrettiği şekilde yapılır. Bütün ibâdetler, kişinin Allah’ı anmasını sağlar fakat Allah, bir çeşit anış istememiş; türlü türlü zikir şablonları olan ibadetlerle kulluğumuzu icra etmemizi murat buyurmuştur.

627 Bkz. İsfahânî, Müfredât, s. 328.

628 Talâk 65/10 (Allah, size bir zikir indirdi).

629 Talâk 65/11 (Size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber gönderdi). 630 Bilgiz, “Kur’ân’da Zikir Kavramının Anlam Alanı”, s. 227.

Kur’ân’ın Kur’ân’da elli beş yerde, hatta daha fazla ZKR/“ركذ” kökünden zikir ve tezkire kelimeleriyle isimlendirildiği, ifade edilmiştir. Haddi zatında o zikirdir, hatta en faziletli zikir odur.631 Zâkirlerin Allah’ı kendisiyle zikrettikleri en üstün şeyin Kur’ân tilâveti olduğu, söylenmiştir.632

Kelimenin Kur’ân için kullanıldığı âyetlerden bazıları şunlardır: “ ا نْلَّز ن ُن ْح ن اَّنِاُ

نوُظِفا ح ل ُه ل اَّنِا و رْكِّذلا”633 Bu âyetteki zikir kelimesinin Kur’ân için kullanıldığı konusunda müfessirler hemfikirdirler.634 Hz. Peygamber’e Kur’ân’ın indirilmesini kabul edemeyen kâfirler, “ نوُن ْج م ل كَّنِا ُرْكِّذلا ِهْي ل ع لِّزُن ى ٖذَّلا ا هُّي ا ا ي اوُلا ق و”635 diyerek alay etmek istemişler, Yüce Allah da bunu yukarıda beyan ettiğimiz âyet-i kerîme ile reddederek,636 ‘zikir’ olan Kur’ân’ını bizzat kendisinin indirdiğini ve onu korumayı uhdesine aldığını bildirmiştir.

Bir başka âyet-i kerimede Yüce Allah, “ نوُرِكْنُم ُه ل ْمُتْن ا ف ا ُها نْل زْن ا ك را بُم رْكِذ ا ذٰه و”637 buyurarak indirdiği bu zikrin yani Kur’ân’ın çok hayırlı/mübarek bir kitap olduğunu vurgulamış;638 Zuhrûf Sûresi’nde ise “

نيٖفِرْسُم ا مْو ق ْمُتْنُك ْن ا ا حْف ص رْكِّذلا ُمُكْن ع ُبِرْض ن ف ا”639 ifadesiyle, muhatabın durumu ne olursa olsun zikir ile yani Kur’ân’la öğüt vermeye devam ettiğini bildirilmiştir.640 Kur’ân’ın kalbi olan Yâsin Sûresi de konuyla ilgili önemli mesajlar vermekte, “ ر ْج ا و ة رِفْغ مِب ُهْرِّش ب ف ِبْي غْلاِب ن ٰمْحَّرلا ىِش خ و رْكِّذلا ع بَّتا ِن م ُرِذْنُت ا مَّنِا مي ٖر ك”641 âyetiyle Peygamber (sas)’in uyarısının ancak zikir olan Kur’ân’a tabi olanlara fayda vereceğini ilan etmektedir.642

“ ِمي ٖك حْلا ِرْكِّذلا و ِتا يٰ ْلَا نِم كْي ل ع ُهوُلْت ن كِل ٰذ”643 âyetinde de zikir ile hikmet dolu Kur’ân’ın kastedildiği gâyet açıktır. Yine Fussilet Sûresi’nde Yüce Mevlâ, “ ني ٖذَّلا َّنِاُ

631 Nevevî, el-Ezkâr, s. 48.

632 Büleyhî, Salih b. İbrahim, el-Hüdâ ve’l-beyân fî esmâi’l-Kur’ân, yy. 1403/1982, I/185. 633 Hicr 15/9 ( Şüphesiz o Zikr’i (Kur’ân’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz). 634 Mesela bkz. Mukâtil, Tefsîr, II/425; Mâtürîdî, Te’vîlât, VI/423; Mâverdî, en-Nüket, III/149; İbnü’l-

Cevzî, Zâdü’l-mesîr, IV/384.

635 Hicr 15/6 (Dediler ki: Ey kendisine Zikir (Kur’ân) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!) 636 Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, s.578.

637 Enbiyâ 21/50 (İşte bu (Kur'an) da bizim indirdiğimiz mübarek zikirdir şimdi siz bunu mu inkâr

ediyorsunuz?)

638 İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, V/356.

639 Zuhrûf 43/113 (Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir’le (Kur’ân’la) sizi

uyarmaktan geri mi duralım?)

640 Bkz. Kurtubî, el-Câmi‘, XIX/7.

641 Yâsîn 36/11 (Sen ancak Zikr’e (Kur’ân’a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân’dan korkan kimseyi

uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele).

642 Mâverdî, en-Nüket, V/8; Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, s. 984.

زي ٖز ع با تِك ل ُهَّنِا و ْمُه ءا ج اَّم ل ِرْكِّذلاِب اوُر ف ك” 644 buyruğuyla âyette geçen ‘zikr’in yüce kitabı olduğunu, açıkça ifade etmektedir.

Ahiret sahnelerini canlandıran âyetlerin birinde, kâfirin “ ْذِا دْع ب ِرْكِّذلا ِن ع ىٖنَّل ض ا ْد ق لُ

ى ٖن ءا ج”645 dediği, kendisini zikirden alıkoyanla dostluk ettiğine bin pişman olduğu, ifade edilmiştir. Bu âyette de zikir ile kastedilenin Allah’ı zikir, Kur’ân veya iman olduğu belirtilir.646 “ا كْن ض ة شي ٖع م ُه ل َّنِا ف ى ٖرْكِذ ْن عُ ض رْع ا ْن م و”647 âyeti ile Kur’ân’dan648 yüz çevireni sıkıntılı bir hayatın beklediği tehdidi yapılırken, “ ْن ع ىٰ ل و ت ْن م ْن ع ْضِرْع ا فُ

ا يْنُّدلا ةوٰي حْلا َّلَِا ْدِر ُي ْم ل و ا نِرْكِذ”649 âyeti ile de peygamberimizin şahsında bütün Müslümanların, Kur’ân’dan ve imandan650 yüz çevireni terk etmeleri istenmektedir. Son âyetin tefsirinde görüldüğü üzere, zikir kelimesi, Kur’ân ve iman olarak anlaşılmış; sanki Kur’ân’dan yüz çevirenin, imandan da yüz çevirmiş olacağı anlatılmak istenmiştir. Peygamber Efendimiz (sas) de Kur’ân’ı ‘zikir’ olarak isimlendirmiş ve şöyle buyurmuştur: “O, Allah’ın sağlam ipidir. O, hikmet dolu bir zikirdir. O, dosdoğru yoldur.”651

Kur’ân, ‘zikir’ olunca, Kur’ân’ı tilâvet etmek de ‘zikretmek’ olacaktır. Zikirden bahseden bazı Kur’ân âyetlerinin bu doğrultuda ‘Kur’ân okumak’ ile tefsir edildiği görülür. Mesela A‘râf Sûresi’nde “ ة في ٖخ و ا عُّر ض ت كِسْف ن ىٖف كَّب ر ْرُكْذا و”652 şeklinde geçen zikir kelimesini İbn Abbas’ın ‘namazda Kur’ân okumak’ olarak tefsir ettiği, nakledilmiş; ayrıca âyetin “Kur’ân’ı derin derin düşünerek ve tefekkür ederek oku!” anlamına geldiği söylenmiştir.653 Beydâvî ise bu âyette geçen ‘zikir’ kelimesiyle ilgili şu açıklamayı yapar: “(Âyetteki zikir kelimesi) kıraat, dua ve vb. bütün zikirleri

644 Fussilet 41/41 (Kendilerine Zikir (Kur’ân) geldiği vakit, onu inkâr edenler, (azaba

uğratılacaklardır). Muhakkak ki, o çok şerefli bir kitaptır).

645 Furkân 25/29 (Andolsun, Kur’ân bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı

yardımcısız bırakıverir.)

646 Bkz. Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, s.800.

647 Tâhâ 20/ 124 (Her kim de benim zikrimden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim

vardır…).

648 Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, s. 706.

649 Necm 53/29 (Öyle ise bizim zikrimizden (Kur’ân’dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir

şey istemeyen kimselerden yüz çevir).

650 Mukâtil, Tefsîr, IV/163; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, VIII/75; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXVIII/311,

Kurtubî, el-Câmi‘, XX/41.

651 Tirmizî, “Fedâilu’l- Kur’ân”, 14; Dâremî, “Fedâilu’l- Kur’ân”, 1; Ayrıca ZKR/“ركذ” kökünün

hadislerde kullanımı için bkz. İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, I/606-607.

652 Araf 7/205 (Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak zikret ...) 653 Kurtubî, el-Câmi‘, IX/434.

kapsamaktadır (hepsinin yalvararak ve korkarak yapılmasını istemektedir) veya (sadece) imama uyanın Kur’ân’ı gizlice okumasını emretmektedir.”654

Yine Kamer Sûresi’nde önemine binaen dört defa tekrarlanan “ ُ نٰا ْرُقْلا ا ن ْرَّس ي ْد ق ل و رِكَّدُم ْنِم ْل ه ف ِرْكِّذلِل”655 âyetini Mücahid’in “Kur’ân’ın kıraatını kolaylaştırdık” diye tefsir ettiği nakledilmiştir.656 Âyet, “Herkese onun tilâvetini kolaylaştırdık, bu da onun mucizelerindendir” şeklinde de anlaşılmıştır.657 İbnü’l-Cevzî ise bu âyetin “Kur’ân’ı ezberlemeyi ve okumayı kolay kıldık; öyleyse onu zikreden ve okuyan bir zâkir var mı?” anlamına geldiğini; aynı zamanda Kur’ân okumayı ve öğrenmeyi teşvik ettiğini, söylemiştir.658

Âyette geçen “ رِكَّدُم” kelimesini, Said b. Cübeyr’in (v. 95/713) ‘Okuyan bir kâri’ olarak tefsir ettiği, nakledilmiş,659 İbn Abbas’ın ise bu âyetle ilgili olarak “Allah, Kur’ân’ı Âdemoğullarının dillerine kolaylaştırmasaydı, mahlûkattan hiç kimse O’nun kelamını söylemeye güç yetiremezdi” buyurduğu rivâyet edilmiştir.660 Bu izahların ışığında bu âyetin meâlini, “Kur’ân’ı okunsun diye kolaylaştırdık, buna rağmen okuyan bir kimse yok mu?” şeklinde yapabiliriz.

Kâf Sûresi’nin 45. âyetinde ise Kur’ân ile zikir kelimelerini bir arada görmekteyiz: “ ِدي ٖع و ُفا خ ي ْن م ِنٰاْرُقْلاِب ْرِّك ذ ف”661 Râzî, bu âyetin tefsirlerinden birinin “Kur’ân’da olanlarla öğüt ver ve onlara Kur’ân oku!” şeklinde olduğunu, buna göre âyetin “Öğüt alsınlar diye onlara Kur’ân oku!” anlamına geldiğini ifade eder.662

Yukarıda verdiğimiz örneklerde de görüldüğü gibi, Kur’ân’daki bazı ‘zikir’ ifadeleri ‘Kur’ân okumak’ anlamına gelmektedir. Tabi bu yorumların âyetlerin yegâne anlamları olduğu söylenemez ancak ‘Kur’ân okuma’nın Allah’ı zikretme yollarının en güzellerinden biri olduğunu söylememiz için yeter de artar bile. Burada zikrin en önemli anlamlarından olan ‘unutmaksızın anma, zikredileni hatırda tutma, öğüt alma ve zikrin gereklerini yapma/taat’ ile Kur’ân tilâvetinin mahiyeti ve gerekleri arasında önemli bir alaka gördüğümüzü de belirtmek istiyorum. Bu yakın

654 Beydâvî, Envâru’t-tenzîl, III/47.

655 Kamer 54/17 (Ant olsun ki, Kur’ân’ı düşünmek (okumak, ezberlemek) için kolaylaştırdık; fakat

düşünen mi var?

656 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, XXVII/84.

657 Mâverdî, en-Nüket, V/411; Ayrıca âyetin diğer tefsirleri için bkz. Mâverdî, en-Nüket, V/411;

Kurtubî, el-Câmi’, XX/85.

658 İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, VIII/95. 659 Kurtubî, el-Câmi‘, XX/85.

660 Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, XXVII/84.

661 Kâf 50/45 (Tehdidimden korkanlara Kur’an’la öğüt ver). 662 Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXVIII/192.

bağın bize verdiği mesaja göre Kur’ân okuyuşumuz, Allah’ı ve buyruklarını hatırlamamızı sağlamalı, anlatılanlardan öğüt alıp bizi gerekleriyle amel etmeye sevk etmelidir.

ZKR/“ ذرك ” kökünün tefa‘ul kalıbındaki şekli olan ‘tezekkür’ kelimesi de Kur’ân’da dikkat çeken ve üzerinde durulması gereken bir yapıya sahiptir. Bununla birlikte tezekkür kelimesi, Kur’ân’da düşünme ile ilgili kavramlar arasında yer alması yönüyle öne çıkar. Bu bakımdan onun Kur’ân’daki kullanımları, şimdi geçeceğimiz konu olan ‘Kur’ân’da Düşünceyle İlgili Kavramlar’ bölümünde ele alınacaktır.

Belgede Kur'ân-ı Kerîm'de tilâvet (sayfa 107-116)