• Sonuç bulunamadı

TLV/“ولت” Kökü Fiil Formu (Sülâsî Mücerred)

Belgede Kur'ân-ı Kerîm'de tilâvet (sayfa 31-38)

3. Araştırmanın Kaynakları

1.1.2. TLV/“ولت” Kökünün Lügat Anlamları

1.1.2.1. TLV/“ولت” Kökü Fiil Formu

1.1.2.1.1. TLV/“ولت” Kökü Fiil Formu (Sülâsî Mücerred)

TLV/“ولت” kökü, sülâsî fiil şekliyle, “tabi olmak, bir kimseye uyup ardınca gitmek, geri kalmak, katır yavrusu satın almak, bir şeyin etrafını çevrelemek, okumak/kıraat etmek, hikaye edip anlatmak/konuşmak, zimmetine alma alameti olarak birine ok veya ayakkabı gibi bir şey vermek” anlamlarında kullanılmıştır. “ لَ ت” fiili, “ ْن ع” harf-i cerri ile kullanıldığında veya harfi cer kullanılmaksızın ‘terk etmek’ anlamına da gelmektedir.48

Şimdi ilk dönem Arapça sözlüklerde TLV/“ولت” kökünün sülâsî fiil formunda ifade ettiği anlamları açıklayalım:

1.1.2.1.1.1. Tabi olmak, bir kimseye uyup ardınca gitmek

TLV/“ولت” kökü öncelikle bir kimseye uyup ardınca gitmeyi ifade etmektedir. Arapça’da “Bir şeye tabi oldu” anlamında “ ءْيَّشلا لَ ت” denir.49 Bazı dilciler, “ لَ ت” kelimesinin Kur’ân-ı Kerîm’in okunması için kullanılan halini bile, ‘bir âyetin peşi sıra öbür âyeti takip ettirmek’ anlamında, asıl anlamı olan tabi olmaya uygun olarak manalandırırlar.50 Yine Kur’ân okuyana, okuduğuna tabi olduğu için “ لا ت” denildiğini söylerler.51 Zemahşerî de Esâsü’l-belâga’sında Arap dilindeki “ نآ ْرُقْلا ُت ْو ل ت” kullanımını, “Tabi olunanların en üstünü Kur’ân’dır” diyerek değerlendirdikten sonra “Bu öyle bir tilâvettir ki onun üzerine talâvet (güzellik, hoşluk) yoktur” beyanında

48 Bkz. Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, I/189; İbn Düreyd, Cemheretü’l-luga, s. 410; Ezherî,

Tehzîbü’l-luga, XIV/316-320; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, XIV/102-105; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l- muhît, s. 1634; Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, X/52-53; Asım Efendi, Terceme-i Kâmûs, III/774-775.

49 Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, I/189; Müberred, el-Kâmil, s. 737; İbn Düreyd, Cemheretü’l-luga, s.

410; Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/316.

50 Mesela bkz. Müberred, el-Kâmil, s. 737; Ezdî, Cemheretü’l-luga, s. 410; İbn Fâris, Mekâyîsi’l-luga,

I/351.

bulunur.52 Kurtubî de aynı şekilde tilâvetin asıl anlamının ‘ittiba etmek’ olduğunu söyler ve “Kelamın düzgün bir şekilde ortaya çıkmasını sağlamak için kelimeleri ve harfleri birbiri ardına eklemek” anlamında kıraata tilâvet dendiğini ifade eder.53

Bazı lügat sahipleri ise kelimenin bu anlama gelmesini, İbn Abbas’ın “ نيِذَّلا ِهِت و لَِت َّق ح ُه نوُلْت ي با تِكْلا ُمُها نْي تآ” 54 âyetinin “

ِهِت و لَِت َّق ح ُه نوُلْت ي” bölümünü, “ ِهِعا بِّتا َّق ح ُه نوُعِبَّت ي ِهِل م ع َّق ح ِهِب نوُل مْع ي و” yani ‘ona hakkıyla tabi olurlar ve onunla hakkıyla amel ederler’ diye izah etmesiyle delillendirmişlerdir.55

Râgıb İsfahânî, “ لَ ت” kelimesinin ‘takip ettiğini aralarında başka bir şey olmayacak şekilde takip etti’ anlamına geldiğini, belirtir. Bu takibin beden ile takip, hükme uyma yönüyle takip ve okuyup anlamı tedebbür etme şeklinde takip olmak üzere üç türde olabileceğini ifade eder. Ona göre bu kök, hem ‘okuma’ hem de ‘içlerindeki emir ve nehiylere, teşvik ve korkutmalara ya da ondan anlaşılan şeylere imtisâl etme, uyma’ anlamında, özel olarak ‘Allah’ın nâzil olmuş kitaplarını takip etme ve izleme’ anlamında kullanılır. O, özellikle bu kelimenin (Arap Dili’nde) ‘Kur’ân gibi okunduğunda ittiba edilmesi gereken şeyler’ için kullanıldığının altını çizerek, mesela “ ك ت عْقُر ُت ْو ل ت” yani ‘Kâğıdını tilâvet ettim’ gibi bir kullanımın olmadığını, belirtir.56 Netice itibariyle “ا وُلُت وُلْت ي لَ ت ” izlemek, peşi sıra gitmek, peşine düşmek, uymak, tabi olmak demektir. “ لَ ت” kelimesi, uydu/“ ع بَّتا” anlamındadır, denilmiştir.57

1.1.2.1.1.2. Okumak, Tilâvet Etmek

TLV/“ولت” köküne verilen anlamlar arasında en temeyyüz eden, okumak anlamı olmuştur. Asıl anlam, tabi olmak iken okumak anlamı, bu kök için neredeyse akla ilk gelen anlam halini almıştır. Tilâvet/“ ة و لَِت” şeklindeki mastarı ise önceden de belirttiğimiz gibi özellikle ‘okumak’ anlamı için kullanılmıştır.

Peygamber (sas)’in kendisi hakkında “Şüphe yok ki kardeşiniz batıl ve boş söz söylemez” buyurduğu şair sahâbî Abdullah b. Revâha’nın (v. 8/629) şiirinde bu kelimenin şu şekilde kullanıldığı görülür:

52 Zemahşerî, Esâsü’l-belâga, I/96.

53 Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Câmi‘ li-ahkâmi’l-Kur’ân, thk. Abdullah

b. Abdulmuhsin v.dğr., Müessesetü’r-Risâle, Beyrût 1427/2006, II/62.

54 Bakara 2/121.( Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu hakkıyla okurlar…) 55 Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/319; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, XIV/104. 56 İsfahânî, Müfredât, s. 167.

“ ُعِطا سِرْج فْلا نِم فوُرْع م َّق شْناا ذِإ ُه با تِكوُلْت ي َّاللّ ُلوُس را نيِف” “Tan yeri ağarıp fecri sâdık yükseldiği sırada

Resûlullah (Allah’ın) kitabını okuyor olduğu halde aramızda.”58

Yine sahâbe-i kirâmın şâirlerinden olan Hassân b. Sâbit el-Ensârî’nin (v.54/674) şiirinde ise bu kelime şu şekilde geçmektedir:

“ ِد هْش م ِّلُكىِف ِ اللّ با تِكوُلْت ي و ُه ل ْو ح ُساَّنلاى ر ي لَا مى ر ي ىِب ن”

Taberî (v. 310/922), Hassân b. Sâbit’e ait mısraları, TLV/“ولت” kökünün Arap Dili’ndeki manalarından biri olan ‘okumak’ anlamında kullanılmasına şahit olarak sunmaktadır.59 Buna göre şiiri şu şekilde manalandırabiliriz:

“Bir Peygamber ki, insanların görmediğini etrafında görür; Ve Allah’ın kitabını şahid olunan her yerde okur.”

Dikkat edilirse yukarıdaki iki şiirde TLV/“ولت” kökü, “O’nun kitabı” ve “Allah’ın kitabı” ifadeleriyle birlikte ‘okumak’ anlamında kullanılmıştır. Bu örneklerden yola çıkarak şair sahâbîlerin Hz. Peygamber (sas)’in Kur’ân’ı okuması için bu kökü kullanmayı tercih ettiklerini söyleyebiliriz.

Alfabetik lügatçiliğin önderi kabul edilen60 Halil b. Ahmed el-Ferâhîdî,

Kitâbü’l-‘Ayn isimli eserinde TLV/“ولت” maddesine “ ة و لَِت وُلْت ي ن اْرُقْل ا ن لَُف لَ ت”61 ifadesiyle başlar.62 Ebû Ubeyd Ahmed b. Muhammed el-Herevî (v. 401/1010) de “ َّق ح ُه نوُلْت ي ِهِت و لَِت”63

âyetinin manası, onu hakkıyla okurlar/kıraat ederler, demektir. Kârî / ُئِرا قْل اُ (okuyucu), okuduğuna tabi olduğu için tâlî/“ىِلاَّتل ا” diye isimlendirilmiştir, demektedir.64 Onun “ ُه نوُلْت ي” ifadesine, buradaki zamirin öncesinde geçen “ با تِكْلا” yani “Allah’ın kitabı” kelimesine ait olduğundan hareketle ‘onu okurlar’ anlamını verdiği görülür.

Genelde dilciler, “ لَ ت” kelimesine “ ة و لَِت نآ ْرُقْلا ُت ْو ل ت”65 ibaresinde olduğu gibi Kur’ân ile birlikte kullanıldığı zaman, okudu/“ ْأ ر ق” anlamını vermişlerdir.66 Bu

58 Buhârî, “Edeb”, 91; “Teheccüd”, 21. 59 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, I/447-448.

60 Demirayak, Kenan-Çöğenli, M. Sadi, Arap Edebiyatında Kaynaklar, Atatürk Üniversitesi Fen

Edebiyat Fakültesi Yayınları, Erzurum 2000, s. 141.

61 Falan Kurân’ı okudu, okuyor, okumak/ tilâvet etmek. 62 Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, I/189.

63 Bakara 2/121 ( Onu hakkıyla okurlar…)

64 Herevî, el-Garîbeyn fi’l-Kur’ân ve’l-hadîs, I/ 259. 65 Ku’rân’ı tilavet ettim yani onu kıraat ettim. 66 Mesela bkz. Ezdî, Cemheretü’l-luga, s. 410.

sebeple “ا رْكِذ ِتا يِلاَّتلا ف”67 âyetindeki “ ِتا يِلاَّتلا” kelimesinden kastedilenin, vahyi getirmeleri ve peygamberlere tilâvet etmeleri sebebiyle, melekler olduğunu söyleyenler olmuştur.68 Bu yoruma karşılık, “Burada, “ ِتا يِلاَّتلا” olarak nitelendirilenlerin melekler olması caizdir. Ancak meleklerden başka Yüce Allah’ın zikrini, Kur’ân’ını okuyan bütün kimselerin bu kelimenin kapsamında olması daha uygundur” denilmiştir.69

TLV/“ولت” kökünün ‘tabi olma’ anlamında kullanılmasını anlatırken de beyan ettiğimiz gibi, İsfahânî de tilâvetin ‘Kur’ân gibi okunduğunda ittiba edilmesi gereken şeylerle’ birlikte ‘okuyup manayı tedebbür etmek’ suretiyle gerçekleşen bir tabi oluşu ifade sadedinde kullanıldığını belirtmişti. Mesela “ ك ت عْقُر ُت ْو ل ت” yani ‘Kâğıdını tilâvet ettim’ denmez, ifadesini kullanmıştı.70 Semîn Halebî de, tilâvet kelimesinin örfte Kur’ân kıraatı için kullanımının daha yaygın olduğunu, söylemektedir.71

Bazı âlimler ise tilavet kelimesini, bütün sözleri okumak anlamında kullanmışlar, “ ة و لَِت وُلْت ي لَ ت” kelimelerine (mutlak manada) okudu, okumak/“ ة ءا رِق أ ر ق” manasını vermişlerdir.72 Mesela Ezherî, Leys’in (v. 187/803 [?]) bu görüşte olduğunu nakletmektedir.73 Kufe dil mektebi ileri gelenlerinden Sa‘leb (v. 291/904) de şu şiiri delil getirerek bu kelimenin “her türlü sözü söylemek” için kullanılabileceğini ifade etmiştir:

“ ْف أ ت ْجُي ِهْي ل ع ى لْتُي ْن م ُدا ك ي ْفِطَّنلا ى وْكُي ِهِب لَْو ق اوُع م تْسا و”74 “Ayıbı dağlamada kullanılan sözü işittiler,

Neredeyse o kendisine okunan kimse, yere serilecekti.”75

Seyyid Ahmed Abdülvâhid, Arap Dili’nde bu türde bir kullanımının yok denecek kadar az olduğunu, belirtmektedir. Yine aynı araştırmacı, câhiliye dönemine

67 Sâffât 37/3 (Zikri (Allah’ın kelâmını) okuyanlara andolsun!) 68 Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/317.

69 Herevî, el-Garîbeyn fi’l-Kur’ân ve’l-hadîs, I/260. 70 İsfahânî, Müfredât, s. 167.

71 Semîn el-Halebî, Ebü’l-Abbas Şihabüddîn Ahmed b. Yusuf b. İbrahim, Umdetü’l-huffâz fî tefsîri

eşrefi’l-elfâz, thk. Muhammed et-Tûncî, Beyrût ts., I/307.

72 Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/316; İbn Sîde, el-Muhkem, IX/535; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab,

XIV/104.

73 Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/316.

74 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, XIV/104; Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, X/52.

75 Burada şair, TLV/“ولت” kökünü, kötü bir sözü söyleme/okuma anlamında kullanmıştır. Dikkat

edilirse kelime, ى ل ع harfi cerri ile gelmiştir. Kelimenin bu harfi cerle birlikte olumsuz anlamda kullanımı zaten mevcuttur. Biraz sonra da geleceği üzere “ لَ ت” kelimesinin ى ل ع harfi cerri ile aleyhinde konuşmak yani iftira etmek anlamında kullanıldığı da söylenmiştir. Bkz. Halebî, Umdetü’l-Huffâz, I/308.

ait hiçbir metinde TLV/“ولت” kökünün okuma anlamında kullanıldığına şahit olmadığını, kelimenin bu anlamını İslam ile kazandığını, ifade etmektedir.76 Onun da belirttiği gibi Kur’ân-ı Kerîm’de TLV/“ولت” kökü, hem Kur’ân’ı, hem de diğer kutsal kitapları okuma anlamında kullanılmıştır ancak bu okuma ‘tabi olma’ anlamından bağımsız değildir.

1.1.2.1.1.3. Dönmek, Aydınlatmak, Daire Şeklini Almak

“ لَ ت” fiiline, “ را د تْسِا”/“(bir şeyin etrafında) dönmek, (bir şeyin ışığından faydalanarak) aydınlatmak, daire şeklini almak” anlamları da verilmiştir. Ferrâ (v. 207/822) “Telâ/“ لَ ت” tabi oldu ve ışığını aldı, demektir. Ebû Hanîfe’nin (v. 150/767) sözüne tabi oldun ve Ebû Hanîfe’nin sözünü aldın, cümlelerinin aynı anlama geldiği gibi” demektedir.77 Zeccâc da Şems Sûresi’nde geçen “ لَ ت” fiiline “ را د تْسِا” yani ‘ay daire şeklini aldı’ manası verildiğini, belirtir78 ki ay, bu halinde ziya ve nur (verme) konusunda (tam manasıyla) güneşe tabi olmuş olacağından bu hareketi bu fiille ifade edilmiştir. Bu manada “ ُروُّنلا و ُءا يِّضلا سْمَّشلا لَ ت” yani “Ziya ve nur güneşe tabi oldu (ışığını ve nurunu güneşten aldı)” veya “ ِروُّنلا و ِءا يِّضلا ىِف سْمَّشلا لَ ت” yani “(Ay) daire şeklini aldı böylece, ışık ve nur verme konusunda güneşe (tabi olmuş oldu)” ifadeleri kullanılır.79

Râgıb İsfahânî ise, “ا هيٰل ت ا ذِا ِر م قْلا و”80 âyetindeki “ لَ ت” kelimesinin uyma ve mertebesine tabi olma şeklinde bir ittiba ( ِة ب ت ْر مْلا و ِءا دِتْقِ ْلْا ِليِب س ى ل ع عا بِّتِ ْلْ ا) anlamına geldiğini, belirtir. Bu konuda ‘ayın ışığını güneşten aldığı ve onun halifesi olduğu’ şeklinde izahların bulunduğunu, ifade eder. Ona göre Kur’ân’da bu manalandırmayı destekleyen başka kullanımlar da vardır. Mesela “ا ريٖنُم ا ر م ق و ا جا رِس ا هيٖف ل ع ج و” 81

76 Bkz. Abdülvâhid, Seyyid Ahmed, “Kur’ân-ı Kerîm’de Okuma (Kıraat) Lafızları”, trc. Ali Akpınar,

Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 2, ss. 119-235, Sivas 1998, s. 218.

77 Ferrâ, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyâd, Me‘âni’l-Kur’ân, thk. İbrahim Şemsüddîn, Dâru’l-Kütübi’l-

‘ılmiyye, Beyrût 1423/2002, III/156.

78 Zeccâc, Ebû İshâk İbrâhîm b. es-Serî el-Bağdâdî, Me‘âni’l-Kur’ân ve i‘râbüh, thk. Abdülcelîl

Abdüh Şelebî, Âlemü’l-kütüb, Beyrût 1408/1988, V/331.

79 İbn Sîde, el-Muhkem, IX/535; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, XIV/102; Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, X/ 52;

Asım Efendi, Terceme-i Kâmûs, III/774.

80 Şems 91/2 :(Işık almakta) ona(güneşe) tabi olduğu zaman aya (andolsun). Bkz. Çantay, Hasan

Basri, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, haz. Yekta Saraç, İstanbul 1996, III/401.

81 Furkân 25/61: Gökde burçlar yaratan, onların içinde bir çerağ ve nurlu bir ay barındıran (Allah)’ın

âyetinde Yüce Allah, güneşin bir kandil durumunda olduğunu ve ayın da ışığını ondan alan bir nur mesabesinde bulunduğunu haber vermektedir.82

1.1.2.1.1.4. Katır Yavrusu Satın Almak

TLV/“ولت” kökü, katır yavrusu satın almak manasında da kullanılır. “ لَ ت”, katır yavrusu satın aldı, demektir. Buradan alınarak katırın yavrusuna tilv/“ وْلِت” denilmiştir.83

1.1.2.1.1.5. Geri Kalmak, Gecikmek

Araplar, bir şey gecikti/“ رَّخ ا ت” anlamında da “ لَ ت” kelimesini telaffuz etmişlerdir. Basra dil mektebinin önde gelen simalarından Asmaî (v. 216/831), Arapça’da “ ُهُتْي لْت أ ىَّت ح ُهوُلْت أ ُتْلِز ا م” yani “Onu geride bırakıncaya kadar takibe devam ettim” şeklinde bir kullanım olduğunu ifade eder ve kelimenin şu şiirde bu manada kullanıldığını belirtir:

“ ُّىِل ْو حْلا لَ ت و ىكا ذ ملا ضك ر” 84

“Yaşlı geçti, genç ise geride kaldı.”

Yine Araplar, kişinin geride kaldığını anlatmak için “ ِهِم ْو ق دْع ب ن لَُف لَ ت” yani “Falan kimse kavminin gerisinde kaldı” demişlerdir.85

1.1.2.1.1.6. Rivâyet Etmek, Hikaye Edip Anlatmak, Konuşmak

“ لَ ت” kelimesine rivâyet etmek, hikaye edip anlatmak, konuşmak anlamları da verilmiştir. “ نا مْي لُس ِكْلُم ى ل ع ُنيِطا يَّشلا وُلْت ت ا م اوُع بَّتا و”86 âyetine Atâ’nın (v. 114/732) “Şeytanların anlattıklarına ve hikaye ettiklerine uydular” manasını verdiği ifade edilir. Bu durumda âyetteki “وُلْت ت ا م” kelimesi, “ ِهِب ُمَّل ك ت ت ا م” yani ‘(şeytanların) söylediklerine’ anlamındadır. Bu manada Araplar, “ َِّاللّ با تِك وُلْت ي ن لَُف” yani “Filanca Allah’ın kitabını tilâvet ediyor” derler ki bu, “Onu kıraat ediyor ve onun hakkında konuşuyor” demektir. Yine Araplar, “ا ن لَُف وُلْت ي ن لَُف” yani “Falan, falanı tilâvet ediyor” derler. Buradaki tilâvet ise ‘Falan falanla konuşuyor ve fiiline uyuyor’ anlamına gelir.87

82 İsfahânî, Müfredât, s. 167. 83 Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/318. 84 Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/317.

85 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, XIV/102; Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, X/52. 86 Bakara 2/102 (Şeytanların kapıldıkları şeylere uydular.)

87 Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/318-319; Sâhib b. Abbâd, el-Muhît fi’l-luga, IX/460; İbn Manzûr,

“ لَ ت” kelimesi “ى ل ع” harfi cerri ile aleyhinde konuşmak yani iftira etmek anlamında da kullanılmıştır.88

1.1.2.1.1.7. (Baki) Kalmak

TLV/“ولت” kökünün dördüncü babda kullanımı olan “ يِل ت” kelimesine, kaldı/“ يِق ب” anlamı verilmiştir. Kişi hakkından bıraktığı bir şey olduğunda “ ْنِم ىِل ْت يِل ت ةَّيِل ت و ة و لَُت ىِّق ح” yani “Hakkımın birazını bıraktım” der.89

Yine Araplar, “ ِرْهَّشلا نِم يِل ت ا ذ ك” derler ki, bu “Ayın şu kadarı kaldı” demektir. 90

1.1.2.1.1.8. Zimmetine Alma Alameti Olarak Birine Ok veya Ayakkabı Gibi Bir şey Vermek

Araplar, birine himaye ve teminat alameti olarak bir ok veya ayakkabı gibi bir şey verildiğini ifade etmek için “ لَ ت” veya “ى لْت ا” kelimelerini kullanmışlardır. Zimmet anlamına gelen “ ُء لََّتلا” kelimesi de buradan gelmektedir. İbnü’l-Enbarî (v. 328/940)’ye göre et-Telâu/“ ُء لََّتلا” kelimesi, ed-Damân/“ ُنا مَّضلا” yani garanti, sigorta demektir.91

1.1.2.1.1.9. Terk Etmek

TLV/“ولت” köküne verilen anlamlar arasında ‘terk etmek’ manası da vardır. Fiilin bu anlamı, TLV/“ولت” kökünün asıl manası olan ‘uymak, tabi olmak’ ile zıd anlamlıdır. “ لَ ت” veya “ ْن ع لَ ت” kelimelerinden her biri, yaniُ“ ْن ع” harfi cerri ile veya harfi cersiz, “ل ذ خ”/‘terk etti, bırakıp gitti’ ve “ك ر ت”/‘bıraktı, terk etti, ayrıldı’ anlamlarına gelir. (Bir kimse) terk ettiği ve görünmediği zaman Araplar, “ لَ ت يِّن ع”/“Beni bıraktı, terk etti” cümlesini kurarlar.92

1.1.2.1.1.10. Kovmak, Sürmek

Sâhib b. Abbâd,ُ “ لَ ت” fiiline verilen anlamlar arasında ‘kovmak, sürmek’ manasına da yer verir. Araplar, “ م ْو قْلا ُتْو ل ت” ifadesini, “ ْمُهُتْد ر ط”/‘onları kovdum’ ve “ ْمُهُتْقُس”/‘onları sürdüm’ anlamında kullanırlar, der.93

Zemahşerî, “ لَ ت” fiilinin bu manada kullanımının kinâyeli bir anlatım olduğunu belirtmektedir. Ona göre “ لِبِ ْلْا ُتْو ل ت” cümlesi, sürüp sevkeden, sürüleni

88 Halebî, Umdetü’l-huffâz, I/308. 89 İbn Fâris, Mucmelü’l-luga, I/149. 90 İbn Sîde, el-Muhkem, IX/537.

91 İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab, XIV/105.

92 Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/318; İbn Fâris, Mekâyîsi’l-luga, I/351; İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab,

XIV/102.

takip ettiği için, ‘takip ettim’ anlamında “Deveyi sürdüm” şeklinde bu kelimeyle ifade edilir.94

1.1.2.1.1.11. Yere Yıkmak, Yere Vurmak

TLV/“ولت” kökü, ‘birini yere yıkmak ve yere vurmak’ anlamına da gelir. Araplar, “ ُهُتْع ر ص”/‘yere yıktım, yere vurdum’ anlamlarını ifade etmek için “ ُهُتْو ل ت” cümlesini kurmuşlardır.95

Belgede Kur'ân-ı Kerîm'de tilâvet (sayfa 31-38)