• Sonuç bulunamadı

Muzâri Fiil Kalıbı

Belgede Kur'ân-ı Kerîm'de tilâvet (sayfa 151-156)

3. Araştırmanın Kaynakları

2.3. Kur’ân’da Tilâvet Kavramına Zıt Anlamlı Kavramlar

3.1.2. Fiil Kalıbında Kullanılması

3.1.2.2. Muzâri Fiil Kalıbı

Kur’ân’da TLV/“ولت” kökü, 51 yerde muzari fiil formunda geçmektedir. Hamza ve Kisâî’nin Yunus Sûresi’nin 30. Âyetindeki “وُلْب ت” kelimesini “وُلْت ت” şeklinde okuduklarını hatırlarsak bu sayı, 52’ye çıkar. Bunların da 29’i etken (ma‘lum), 23’ü ise edilgen (meçhul) yapıda kullanılmıştır.

871 Yunus 10/16 (De ki: “Eğer Allah dileseydi, ben size onu okumazdım, Allah da size onu

bildirmezdi…”)

872 Mukâtil, Tefsîr, II/97.

873 Enfâl 8/2 (Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri

kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.)

874 Dervîş, Muhyiddîn, İ‘râbu’l-Kur’âni’l-kerîm ve beyânühû, Dâru İbni Kesîr, Beyrût 1420/1999,

III/100, VIII/329.

875 Dervîş, İ‘râbu’l-Kur’ân, III/314.

Edilgen fiillerin kullanıldığı yerlerin hepsinde âyetin amacının doğrudan faille ilgili olmadığı görülür. Kısaca bu âyetlerdeki amaç, söz konusu edilen tilâvetin mü’min veya kâfirler üzerinde oluşan etkisi, onların verdikleri tepkilerin bilinmesi ve okuma sonunda elde edilen hukukî yasaların öğrenilmesidir.877

Bu edilgen fiilerden 14’ünün başında “ا ذِإ” şart edatı vardır. Bunların içinde bulundukları şart cümlelerinden sonra şartın cevabı niteliğinde olan ve tilâvete muhatap olanların tepkilerini anlatan cümleler bulunur. Bu edatın geleceğe yönelik yapısını hatırlarsak âyetlerde yaşanmış olaylardan bahsedilse bile, her zaman olabilecek durumlara işaret edildiğini söylememiz mümkündür. Şimdi bu âyetlerden birkaç örnek görelim:

Mekkî sûrelerden olan Kalem Sûresi’nin 15. Âyeti şöyledir: “ ا نُتا يٰا ِهْي ل ع ىٰلْتُت ا ذِاُ

نيٖلَّو ْلَا ُري ٖطا س ا لا ق” Mesela bu âyet, “Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, ‘Öncekilerin masalları!’ der” şeklinde manalandırılmış ve âyete geniş zaman anlamı verilmiştir. Görüldüğü gibi bu âyette, Allah’ın âyetlerini yalanlayan inkârcı kişinin kendine okunan Kur’ân âyetleri karşısındaki tutumu dile getirilmektedir.878

Okunan âyetlere cevap niteliğinde olumlu tavra örnek olarak da Medenî olduğu ifade edilen879 şu âyet-i kerîmeyi gösterebiliriz: “ ُّق

حْلا ُهَّنِا ٖهِب اَّن مٰا اوُلا ق ْمِهْي ل ع ىٰلْتُي ا ذ ِا و ني ٖمِلْسُم ٖهِلْب ق ْنِم اَّنُك اَّنِا ا نِّب ر ْنِم”880 Bu âyete göre kendilerine Kur’ân âyetleri okunan ehli kitaptan bazı kimseler, iman ettiklerini ifade etmişlerdir.881 Bu âyet de “Kur’ân kendilerine okunduğu zaman, ‘Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de müslümandık’ derler” şeklinde manalandırılmıştır ki görüldüğü gibi âyet, geniş zaman ifade etmekte ve her zaman olabilecek bir tavra işaret etmektedir.

TLV/“ولت” kökünün edilgen olarak kullanıldığı 8 yerde ise başında “ا ذِإ” şart edatı yoktur ve fiiller, cümle ortasında geçmektedir. Bu kullanım tarzına Câsiye Sûresi’nin 8. âyetini örnek verebiliriz: “ُا هْع مْس ي ْم ل ْن ا ك ا رِبْك تْسُم ُّرِصُي َّمُث ِهْي ل ع ىٰلْتُت ِ ٰ اللّ ِتا يٰا ُع مْس ي

ميٖل ا با ذ عِب ُهْرِّش ب ف” Âyet fiil, müstetir fâil (gizli özne) ve mef’ûlden sonra, mef’ûlden hal olan “ ِهْي ل ع ىٰلْتُت” ifadeleriyle devam etmektedir. Mesela bu âyetin manasını Elmalı’lı

877 Bkz. Abdülvâhid, “Kur’ân-ı Kerîm’de Okuma (Kıraat) Lafızları”, s. 217.

878 Âyetin Velîd b. Muğîre hakkında nâzil olduğu, ifade edilir. Bkz. Mukâtil, Tefsîr, IV/405. 879 Mukâtil, Tefsîr, III/334.

880 Kasas 28/53.

şöyle vermiştir: “Allah’ın âyetleri karşısında okunurken işitir de sonra kibrinden hiç işitmemiş gibi ısrar eyler, işte onu elîm bir azâb ile müjdele!”882

TLV/“ولت” kökünün edilgen olarak kullanıldığı bütün âyetlerde bir yer hariç “ى ل ع” harfi cerri ile kullanıldıkları da dikkatimizi çekmiştir. Sadece bir yerde “ىٖف” harfi cerri ile kullanılmıştır ki o âyet-i kerîme de şöyledir: “ ْنِم َّنُكِتوُيُب ىٖف ىٰلْتُي ا م نْرُكْذا وُ

ُ ا

ا ريٖب خ ا في ٖط ل نا ك ٰ اللّ َّنِا ِة مْكِحْلا و ِ ٰ اللّ ِتا ي ” Hz. Peygamber’in eşlerine yönelik olan bu ifadede, onların evlerinin içerisinde okunan ve uygulanan Kur’ân’ı ve sünneti anmalarına vurgu yapılmaktadır. “ى ل ع” harfi cerri ile olan diğer ifadelerde ise âyetlerin veya emirlerin muhataplara ‘okunması, tebliğ edilmesi’ ve onların ‘tabi olmalarının istenmesi’ söz konusu olmuştur.883

Kur’ân’da TLV/“ولت” kökünün 28 yerde –Hamza ve Kisâî’nin kıraatıyla 29 yerde- muzari ve etken olarak kullanıldığını ifade etmiştik. Bunlardan üçü, müfred mütekellim sigasındadır; bunlardan biri emrin cevabı olarak sonundaki illet harfinin düşmesiyle meczûm olmuştur ve “ ْمُكْي ل ع ْمُكُّب ر مَّر حُ ا م ُلْت ا اْو لا ع ت ْلُق ”884 şeklindedir. İkincisi, Kehf Sûresi’nde “ا رْكِذ ُهْنِم ْمُكْي ل عُ اوُلْت ا س ْلُق ِنْي نْر قْلا ىِذ ْن ع ك نوُل ئْس ي و”885 şeklinde geçmiştir, başında gelecek zaman edatı “ س” vardır ve merfûdur. Üçüncüsü ise başında bulunan “ ْن أ” edatı sebebiyle “ نٰا ْرُقْلا ا وُلْت ا ْن ا و”886 şeklinde mansup olmuştur. Üçünde de fâil gizli özne olan “ا ن أ”dir ve Hz. Peygamber’i ifade etmektedir.887

Bir yerde “ى ل ت” fiili, müfred müennes gâib sigasında “ ىٰل ع ُني ٖطا يَّشلا اوُلْت ت ا م اوُع بَّتا وُ

ن ٰمْي لُس ِكْلُم”888 şeklinde geçmiştir. Burada mazi anlamındadır ve kendisinden önceki “ا م”nın mevsûle olduğu, ifade edilmiştir.889 Fâili ise “ ُنيٖطا يَّشلا” kelimesidir. ‘Kur’ân’da “ى ل ت” fiiline verilen manalar’ konusunu işlerken de beyan edeceğimiz üzere buradaki “اوُلْت ت” fiiline çok çeşitli manalar verilmiştir. Bunlardan birisi “ ُلَّو ق ت ت”/’uyduruyor’ anlamına gelmesidir ki bu kelime de “ى ل ت” fiili gibi “ىٰل ع” ile

882 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, V/4307.

883 Mesela bkz. Hac 22/30 (Bu böyle. Kim Allah'ın hükümlerine saygı gösterirse, bu, Rabbi katında

kendisi için bir hayırdır. Haramlığı size okunanların (bildirilenlerin) dışında bütün hayvanlar size helâl kılındı. Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının.)

884 En’âm 6/151 ((Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım…) 885 Kehf 18/83 ((Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size

ondan bir anı okuyacağım.”)

886 Neml 27/92 (Ve Kur’ân’ı okumakla da (emrolundum).) 887 Mesela bkz. Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, s. 858.

888 Bakara 2/102 (Süleyman’ın hâkimiyeti hakkında şeytanların söylediklerine uydular…)

889 Semîn el-Halebî, Ebü’l-Abbas Şihabüddîn Ahmed b. Yusuf b. İbrahim, ed-Durru’l-masûn fî

müteaddi olur. Bu duruma göre mana “Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurduklarının ardına düştüler” şeklinde ifade edilebilir. İkinci bir görüş olarak bu âyette geçen “ ِكْلُم” kelimesinin kendisine tilâvet olunabilen bir şey olmaması sebebiyle bu âyetteki “ىٰل ع”nın “ىِف” manasında olduğu da ifade edilmiştir. Buna göre mana “Süleyman’ın saltanatı sırasında, şeytanların söylediklerine tabi oldular” şeklinde verilebilir.890 Önceden de beyan ettiğimiz üzere Yunus Sûresi’nin 30. Âyetindeki “اوُلْب ت” kelimesi, “اوُلْت ت” şeklinde de okunmuştur ki bu da TLV/“ولت” kökünün müfred müennes gâib sigasındaki şeklidir. Zeccâc’ın ifadesine göre bu kelimeye Ahfeş gibi bazı dilciler, tilâvet kökünden geldiğini varsayarak ‘okur’ anlamı vermişler, bazıları da ‘ardına düşer’ şeklinde manalandırmışlardır.891 Bu durumda âyetin manası “Orada herkes daha önce yaptığı şeyleri okuyacak” şeklinde veya “Orada herkes daha önce yaptığı şeylerin ardına düşecek” diye verilebilir.

Kur’ân’da “ى ل ت” fiili, müfred müzekker muhatab sigasıyla dört defa geçer ve buralarda fâil, gizli özne olan “ تْن أ”dir ve Hz. Peygamber’i ifade etmektedir. Mesela Ankebût Sûresi’nde “ با تِك ْنِم ٖهِلْب ق ْنِم اوُلْت ت تْنُك ا م و”892 şeklinde geçen cümlede bu durum açıkça görülmektedir.893

Cemi müzekker muhatab sigasıyla sadece Bakara Sûresi’nde “ُ ِّرِبْلاِبُ ساَّنلا نوُرُمْا ت ا نوُلِقْع ت لَ ف ا با تِكْلا نوُلْت ت ْمُتْن ا و ْمُك سُفْن ا ن ْو سْن ت و”894 şeklinde geçen “ى ل ت” fiilinin fâili de açıkça zikredilmemiştir. Öncesinde geçen cümlelerde olduğu gibi burada da fâil, bu ifadelere muhatap olan yahudi âlimleridir, denilmiştir.895 Kur’ân’ın genel üslubu uyarınca bu ifadelerin umumi olması ve âyette zemmedilen tavırda olan bütün din adamlarına seslenmesi uygun görünmektedir.896

Cemi mütekellim sigası olan “وُلْت ن” şeklinde Kur’ân’da 5 defa geçen897 “ى ل ت” fiiline, genelde inzâl anlamı verilmiştir ve bu durumda Kadir Sûresi’nde “ ى ٖف ُها نْل زْن ا اَّنِاُ

ِرْد قْلا ِة لْي ل” şeklinde geçtiği üzere inzâl eden, Allah Teâlâ’dır.898 Ancak müfessirlerin

890 Bkz. Semîn el-Halebî, ed-Durru’l-masûn, II/28. 891 Zeccâc, Me‘âni’l-Kur’ân, III/17.

892 Ankebût 29/48 (Sen bundan evvel hiçbir kitap okur değildin…) 893 Bkz. Mukâtil, Tefsîr, III/386.

894 Bakara 2/44(Sizler Kitab’ı (Tevrat’ı) okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi

unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?)

895 Bkz. Kurtubî, el-Câmi‘, II/56. 896 Bkz. Şimşek, Hayat Kaynağı, I/78.

897 Bakara 2/252; Âl-i İmrân 3/58, 108; Kasas 28/3; Câsiye 45/6. 898 Kadir 97/1; Tefsiri için bkz. Mukâtil, Tefsîr, IV/771.

burada geçen tilâvet kelimesine inzâl anlamı verseler de çoğunlukla tilâvet fiilini Cebrâil (as) ile irtibatlandırarak zikrettikleri görülür.899 Bu konuyla ilgili açıklamalar üzerinde ileride ayrıca durulacaktır.

Kur’ân’da TLV/“ولت” kökünün müfred müzekker gâib olarak “اُوُلْت ي” şeklinde 7 defa geçtiği ve bütün bu yerlerde kendilerinden önce geçen “لوُس ر” kelimelerinin sıfatı veya hali olarak bulundukları görülür.900 Âyetlerde “ ْمُهْنِم/ ْمُكْنِم” gibi ifadelerle nitelenen ‘resul’ kelimelerinin Hz. Muhammed (sas)’den bahsettiği açıktır. Mesela Bakara Sûresi’nde zikredilen Hz. İbrahim ve İsmail’in duasında “ لَوُسُ ر ْمِهيٖف ْث عْبا و ا نَّب ر كِتا يٰا ْمِهْي ل ع اوُلْت ي ْمُهْنِم”901 şeklinde geçen resulden muradın Hz. Muhammed (sas) olduğu söylenmiştir.902 İki yerde resul kelimesi, “ ْمُهْنِم” gibi bir ifadeyle kayıtlanmamış olarak geçer. Bunlardan biri, Kasas Sûresi’nin 59. Âyetinde “ ث عْب ي ىٰ ت ح ى ٰرُقْلا كِلْهُم كُّب ر نا ك ا م وُ

ا نِتا يٰا ْمِهْي ل ع اوُلْت ي لَوُس ر ا هِّمُا ىٖف”903 şeklinde geçen resul kelimesidir. Bu ifade de çoğunlukla Hz. Muhammed olarak anlaşılmışsa904 da buradaki resulün başka bir peygamber olması da mümkün görülmüştür.905 Diğeri Talâk Sûresi’nde “ُ ِ ٰ اللّ ِتا يٰا ْمُكْي ل ع اوُلْت ي لَوُس ر تا نِّي بُم” 906 şeklinde geçen resul kelimesidir ki bunun ise Peygamber (sas), Kur’ân veya Cebrâil (as) olabileceği, yorumları yapılmıştır.907

TLV/“ولت” kökü, cemi müzekker gâib sigasında Kur’ân’da 6 defa geçmiştir. Bunlardan biri Âl-i İmrân Sûresi’nde “ ِ ٰ اللّ ِتا يٰا نوُلْت ي ة مِئا ق ةَّمُا ِبا تِكْلا ِلْه ا ْنِم”908 şeklindedir ve “ ةَّمُا” kelimesinin sıfatı veya halidir;909 diğeri ise Zumer Sûresi’nde “ُا هُت ن ز خ ْمُه ل لا ق و ْمُكِّب ر ِتا يٰا ْمُكْي ل ع نوُلْت ي ْمُكْنِم لُسُر ْمُكِتْا ي ْم ل ا”910 diye geçer ve “ لُسُر” kelimesinin sıfatıdır.911

899 Mesela bkz. İbn Abbas, Tefsîr, s. 46, 63, 70, 528; Taberî, Câmi‘u’l-beyân, III/294; IV/41; XX/26;

XXV/141; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I/300; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, VI/206-208; Kurtubî, el-Câmi‘, V/258.

900 Mesela Bakara 2/129. âyet için bkz. Semîn el-Halebî, ed-Durru’l-masûn, II/119.

901 Bakara 2/129 (Rabbimiz! Onlara içlerinden bir peygamber gönder; onlara Senin âyetlerini okusun

ve tabi olmayı telkin etsin…)

902 Mukâtil, Tefsîr, I/139.

903 Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi tilâvet eden bir peygamber

göndermedikçe oraları helâk edici değildir…

904 Mesela bkz. Mukâtil, Tefsîr, III/352; Zemahşerî, Keşşâf, III/410; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXV/6;

Kurtubî, el-Câmi‘, XVI/301.

905 Mâtürîdî, Te’vîlât, VIII/185.

906 Talak 65/11 (Allah’ın apaçık mesajlarını size tilâvet eden bir resul (göndermiştir)…) 907 Semîn el-Halebî, ed-Durru’l-masûn, X/359.

908 Al-i İmrân 3/113 (.. Kitap ehli içinde, ayakta duran, Allah’ın âyetlerini tilâvet eden bir topluluk da

vardır ki…)

909 Semîn el-Halebî, ed-Durru’l-masûn, III/354-356.

910 Zumer 39/71 (Ve (cehennem) bekçileri onlara şöyle derler: “Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini

Bakara Sûresi’nin 113. âyetinde geçen “ با تِكْلا نوُلْت ي ْمُه و” ifadesi ise hal cümlesidir;912 burada, yahudi ve hıristiyanların kitaba (Tevrat’a ve İncil’e) uymayan sözler sarfettikleri aktarıldıktan sonra halleri913 ‘güya kitap okuyorlar’ denircesine ifade edilmiştir.

TLV/“ولت” kökünün cemi müzekker gâib sigasında geçtiği diğer yerlerden ikisinde ise “ ني ٖذَّل ا” ism-i mevsûlünün sıla cümlesi içerisinde yer aldıkları görülür.914 Bakara Sûresi’nin 121. âyetinde, “ با تِكْلا ُمُها نْي تٰا ني ٖذَّل ا” şeklinde mübteda olarak gelen ifadenin “ ٖهِت و لَِت َّق ح ُه نوُلْت ي” bölümü, ya haber konumundadır; buna göre manası, “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar” şeklinde verilebilir. Ya da haldir; bu durumda kendinden sonra gelen “ ٖهِب نوُنِمْؤُي كِئٰلوُا” ifadesi haberdir; buna göre ise mana “Kendilerine verdiğimiz kitabı gerektiği gibi okuyanlar, işte ona inananlar onlardır” şeklinde verilmiştir.915

Müfred müzekker gâib sigasında sadece Hûd Sûresi’nin 17. âyetinde geçen TLV/“ولت” kökü, burada “ ُهْنِم دِها ش ُهوُلْت ي و ٖهِّب ر ْنِم ة نِّي ب ىٰل ع نا ك ْن م ف ا” şeklinde geçer. “ دِها ش” kelimesi ise onun fâili konumundadır. Buradaki şâhidin ne olduğu ile ilgili çok çeşitli yorumlar ileri sürülmüşse916 de bunlardan onun Kur’ân veya Cebrâil olduğu görüşleri, öne çıkmış görünmektedir. Şahitten maksat vahyin ilahî olduğunu ispat eden Kur’ân-ı Kerîm ise, iman eden kimsenin lehine delildir ve onu desteklemektedir. Şahitten maksat, Cebrail (as) ise âyetin ilgili bölümü, şu şekilde izah edilebilir: İslâm’ın hak din olduğunu tebliğ eden Muhammed (sas)’in elinde delil olarak Allah’ın indirdiği Kur’ân bulunmakta, Cebrail de şahit olarak bu Kur’ân’ı Hz. Peygamber’e okumakta ve tasdik etmektedir.917

Belgede Kur'ân-ı Kerîm'de tilâvet (sayfa 151-156)