• Sonuç bulunamadı

İsim Kalıbında Kullanılması

Belgede Kur'ân-ı Kerîm'de tilâvet (sayfa 146-150)

3. Araştırmanın Kaynakları

2.3. Kur’ân’da Tilâvet Kavramına Zıt Anlamlı Kavramlar

3.1.1. İsim Kalıbında Kullanılması

TLV/ “ولت” kökü, Kur’ân’da iki yerde isim olarak geçmektedir. Bunlardan biri ism-i fâil diğeri mastar yapısında kullanılmıştır.

3.1.1.1. İsmi Fâil Kalıbı

Kur’ân’da bir defa kullanılmış olan bu yapı, Sâffât Sûresi’nin 3. Âyetinde karşımıza çıkmaktadır. Âyet-i Kerîme şöyledir: “ا رْكِذ ِتا يِلاَّتلا ف”838

Görüldüğü üzere âyette geçen “ ِتا يِلاَّتلا” kelimesi, ismi fâil olması yanında müennes ve çoğul olan (cemî müennes sâlim) bir yapıya sahiptir. Bu yapısı sebebiyle olsa gerek tefsirlerde bu kelimenin meleklerden bahsettiği izahı, birinci tevcih olarak

ifade edilir.839 Kelimenin manası ise ‘okuyanlar’ olarak verilir.840 Bu okuyanlardan maksat da yukarıda geçtiği üzere melekler ise ya Allah’ın zikrini veya kitabını okuyan bütün meleklerdir yada sadece Kur’ân’ı nebilere okuyan ve zikri ilkâ eden Cebrâil (as)’dır.841 Bu durum yani çoğul olduğu halde Cebrâil (as) için kullanılması ise “Onun orduları ve tabi olanları olduğu için, (ondan bahseden) bu kelime çoğul gelmiştir” şeklinde açıklanmıştır.842 Bu âyette bahsedilenlerin Allah’ı zikreden ve kitaplarını okuyan bütün kimseler olması da mümkün görülmüştür.843 Yine bu kimseler, âlimler veya Allah yolunda savaşan komutan gaziler olarak da anlaşılmıştır.844

“ ِتا يِلاَّتلا” kelimesi ile ilgili başka bir açıklamaya göre ise burada bahsedilenler, Kur’ân’ın âyetleridir. Yüce Allah, burada âyetleri tilâvet kelimesiyle nitelendirmiştir. Bir başka yerde ise Yüce Allah, âyetlerin bu özelliğine “Gerçekten bu Kur’ân İsrailoğullarına hakkında anlaşmazlığa düştükleri şeylerin çoğunu anlatır”845 buyurarak işaret etmektedir. Bu izah doğrultusunda, harflerinin biri diğerini takip ettiği için Kur’ân âyetlerinin bu şekilde adlandırılmasının mümkün olduğu da söylenmiştir. Ayrıca bu ifadeden kastedilenin, ümmetlerine Allah’ın zikrini okuyan peygamberler olduğu da belirtilmiştir.846

“ ِتا يِلاَّتلا ف” kelimesi, başında bulunan “ ف” atıf harfiyle birinci âyetteki “ ِتاَّفاَّصلا و” kelimesine atfolunmuştur. O, başındaki yemin vâvı sebebiyle mecrûr olduğu için “ ِتا يِلاَّتلا ف” da mecrûrdur. Bu âyetlerde Yüce Allah, saf bağlayıp duranlara, sevk ve men edenlere, zikir okuyup tabi olanlara yemin etmektedir. Allah, bu varlıkların şan ve şereflerini yüceltmek için onlara yemin etmiştir.847 Diğer bir

839 İbn Abbas, Tefsîr, s. 470; Mukâtil, Tefsîr, III/601; San‘ânî, Tefsîru’l-Kur’ân, II/147; Taberî,

Câmi‘u’l-beyân, XXIII/33-34; Zeccâc, Me‘âni’l-Kur’ân, IV/297; Mâtürîdî, Te’vîlât, VIII/544.

840 Mesela bkz. Ebû Ubeyde, Mecâzü’l-Kur’ân, II/166; Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XXIII/34. 841 Mukâtil, Tefsîr, III/601.

842 Kurtubî, el-Câmi‘, XVIII/7.

843 Mesela bkz. Zeccâc, Me‘âni’l-Kur’ân, IV/297; Nehhâs, Ebû Ca‘fer Ahmed b. Muhammed,

Me‘âni’l-Kur’ân’il-Kerîm, thk. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Merkezü İhyâi’t-türâsi’l-İslâmî, Mekketü’l-Mükerreme 1408/1988, VI/8; Zemahşerî, Keşşâf, IV/32; Kurtubî, el-Câmi‘, XVIII/7.

844 Zemahşerî, Keşşâf, IV/32, Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, s. 997. 845 Neml 27/76.

846 Kurtubî, el-Câmi‘, XVIII/7. 847 Kurtubî, el-Câmi‘, XVIII/7.

ifadeyle Allah’ın onlar üzerine yemini, onların önemine dikkat çekmesi anlamına gelir.848

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda kısaca şunu söyleyebiliriz: Devam üzere849 tilâvet eden olmak, Yüce Allah’ın Kur’ân’ın’da yer verdiği ve övdüğü bir değerdir.

3.1.1.2. Mastar Kalıbı

Mastar isim yapısında TLV/“ولت” kökü, Kur’ân’da bir defa kullanılmış olup Bakara Sûresi’nin 121. Âyetinde şu şekilde geçmektedir: “ َّقُ ح ُه نوُلْت ي با تِكْلا ُمُها نْي تٰا ني ٖذَّل ا نوُرِسا خْلا ُمُه كِئٰلوُا ف ٖهِب ْرُفْك ي ْن م و ٖهِب نوُنِمْؤُي كِئٰلوُا ٖهِت و لَِت”850

Kelimenin lügat anlamlarını anlatırken de belirttiğimiz gibi yukarıdaki âyette geçen ‘tilâvet’ geçişli “ لَ ت” filinden gelen bir mastardır. Kıraat ve kitâbet mastarları gibi “ ة لا عِف” kalıbındadır.851 Bu kalıp genellikle bir meslek ve sanata delalet eden geçişli fiillerde kullanılır. Buna göre tilâvet, kıraat ve kitâbet kelimeleri, sanki öğretilen bir meslek gibidirler.852

Yukarıda metnini verdiğimiz âyetin yer aldığı Bakara Sûresi, bilindiği gibi bir âyeti hariç ilk dönem Medenî Sûrelerdendir.853 Sûrenin ele aldığımız 121. âyetinin nüzul sebebi hakkında ise üç farklı rivâyet mevcuttur: Bunlara göre âyet, ya Ca‘fer b. Ebî Tâlib ile birlikte Habeşistan’dan gelen Habeşli ve Şamlı kırk kişiden oluşan ashab-ı sefine hakkında nazil olmuştur ya da Yahudilerden müslüman olanlar hakkında veya Muhammed (sas)’in ashabı hakkında nazil olmuştur.854

Tefsirlerde aktarılan bu nüzul sebeplerine göre ise âyette geçen kitabın hangi kitap olduğu hakkındaki yorumlar da değişmiştir. Bahsedilen kimseler, Peygamber (sas)’in ashabı ise kitap Kur’ân, İsrailoğulları ise kitap Tevrat’tır, denilmiştir.855 Kurtubî, âyetin umûmi olduğunu, yani zikredilen bütün grupları ve kitapları kapsayan bir yapıda bulunduğunu beyan eder. Âyetin “ با تِكْلا ُمُها نْي تٰا ني ” bölümü ٖذَّل ا

848 Şimşek, Hayat Kaynağı, IV/281.

849 Arapça’da ism-i fâil kalıbı, devamlılık ifade etmektedir.

850 Bakara 2/121 (Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona

inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.)

851 Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/316; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-muhît, s. 1634; Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs,

X/52.

852 Abdülvâhid, “Kur’ân-ı Kerîm’de Okuma (Kıraat) Lafızları”, s. 217. 853 İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I/19.

854 Vâhidî, Esbâbü’n- nüzûl, s. 148.

mübteda, “ ٖهِت و لَِت َّق ح ُه نوُلْت ي” bölümü haberdir. “ ٖهِب نوُنِمْؤُي كِئٰلوُا” bölümünün haber olması da mümkün görülmüştür.856

Müfessirler, âyetin tilâvet geçen “ ٖهِت و لَِت َّق ح ُه نوُلْت ي” bölümünü, genel olarak şu şekillerde tefsir etmişlerdir:

1) “ ِهِعا بِّتِإ َّق ح نوُعِبَّت ي” diye izah etmişlerdir ki bu durumda manası, “Ona hakkıyla ittiba ederler” olur.857

2) “ ِهِل م ع َّق ح ِهِب نوُل مْع ي” ifadesiyle açıklamışlardır ki buna göre de manası, “Onunla hakkıyla amel ederler” şeklindedir.858

3) “ ُه نوُفِّر حُي لَ و ِهِت فِص َّق ح نوُفِص ي” diye yani “Onu gerçek vasfıyla anarlar, tahrif etmezler. Sorana helalini, haramını, emrini ve nehyini açıklarlar; muhkemiyle amel ederler, müteşâbihine inanırlar” şeklinde tefsir edilmiştir.859

4) Helalini helal haramını haram kabul ederler860 ve onu indirildiği gibi okurlar, diye izah edilmiştir.861

5) Helalini helal haramını haram kabul ederler ve (kelimelerinin) yerlerini değiştirmezler (tahrif etmezler), ifadeleriyle de açıklanmıştır.862

6) Muhkemiyle amel ederler, müteşabihine inanırlar ve kendilerine müşkil gelen yerleri bilene havale ederler, diye de yorumlanmıştır.863

7) Hz. Peygamber’in özelliklerine dair (kitaplarında bulunan) şeyleri değiştirip bozmazlar, şeklinde de anlaşılmıştır. 864

8) “ ِهِت ءا رِق َّق ح ُه نوُء رْق ي” cümlesiyle de izah edilmiştir ki bu durumda manası “Onu hakkıyla okurlar” olur. 865

Son yorumu kitabında nakleden Kurtubî, tilâvet kelimesine bu âyette okuma manasının verilmesini pek uygun bulmaz. Ona göre bu mana ancak ‘onun lafızlarını tertîl ile (ağır ağır, tane tane) okurlar anlamlarını da idrak ederler’ şeklinde anlaşıl- ması durumunda verilebilir. Çünkü onun nazarında bir kimse âyetlere ancak onun

856 Kurtubî, el-Câmi‘, II/347.

857 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, I/519-521; Begavî, Meâlimü’t-tenzîl, I/144; Kurtubî, el-Câmi‘, II/348. 858 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, I/519-521; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I/139.

859 İbn Abbas, Tefsîr, s. 21.

860 Ebû Ubeyde, Mecâzü’l-Kur’ân, I/53.

861 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, I/521; Begavî, Meâlimü’t-tenzîl, I/144.

862 San‘ânî, Tefsîru’l-Kur’ân, I/56-57; Taberî, Câmi‘u’l-beyân, IX/519-520. 863 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, I/520; Begavî, Meâlimü’t-tenzîl, I/144.

864 Zemahşerî, Keşşâf, I/182.

manalarını anlarsa ve Allah da onu bunlarla amel etmeye muvaffak kılarsa ittiba edebilir.866

Bu âyetle ilgili olarak Hz. Ömer’in “Burada sözü geçenler, bir rahmet âyetini okudukları zaman onun gereğini Allah’tan isterler; bir azap âyetini okudukları zaman da o azaptan Allah’a sığınırlar” dediği ifade edilmiştir. Bu manada Hz. Peygamber’den Kur’ân okuması esnasında “Bir rahmet âyetine geldiğinde dilekte bulunduğu; bir azap âyetiyle karşılaştığı zaman da Allah’a sığındığı”867 nakledilmiştir.868

Yukarıda maddeler halinde sunduğumuz bütün izahlara tefsirinde yer veren Taberî ise müfessirlerin özellikle TLV/“ولت” kökünün ‘ittiba etmek’ anlamında birleştiklerini belirtir ve bu yorumlar ışığında bu âyetin manalarını şu şekilde ifade eder:

“Ey Muhammed, kendilerine kitap verdiğimiz Tevrat ehlinden sana ve benim katımdan senin getirdiğin Hakka iman eden kimseler, benim peygamberim Musa’ya indirdiğim kitabıma uyarlar, ona iman ederler ve onda bulunan senin sıfatlarını ve Peygamberliğini kabul ederler. Senin onlara helal kıldıklarını helal sayar ve haram kıldıklarından kaçınırlar. Onu (Allah’ın kitabını) tahrif etmezler ve değiştirmezler.” Ayrıca Taberî, buradaki “ ٖهِت و لَِت َّق ح” sözünde, mübalağa ifadesi olduğunu yani bu cümle yapısıyla, onların kitaba uyma vasfında ve amel etme konusunda ne derece ileri olduklarının vurgulandığını da beyan etmektedir.869

Belgede Kur'ân-ı Kerîm'de tilâvet (sayfa 146-150)