• Sonuç bulunamadı

3. Araştırmanın Kaynakları

1.3. Tilâvet Kavramının Terim Anlamı

2.1.2. TLV/“ولت” Köküne ‘Tabi Olma’ Anlamıyla İlgili Olarak Anlam Yakınlığı

2.1.2.1 İttiba

Kur’ân-ı Kerîm’de tilâvet kavramıyla anlam bağı olan kavramlardan biri de ‘ittiba’ kavramıdır. Bazı Kur’ân âyetlerinde geçen TLV/“ولت” kökü, ittiba kelimesiyle tefsir edilmiştir. Mesela Bakara Sûresi’nin 121. Âyetindeki “ ٖهِت و لَِت َّق ح ُه نوُلْت ي”485 ifadesini birçok müfessir, “ ِهِعا بِّتِإ َّق ح ُه نوُعِبَّت ي”486 şeklinde izah etmiştir.487 Tilâvet

484 Bkz. Mâide 5/13.

485 “Onu tilâvetinin hakkını vererek okurlar.” 486 Ona ittibanın hakkını vererek ittiba ederler. 487 Bkz. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, I/518-521.

kavramının doğru anlaşılması, bu kavramın bilinmesini gerekli kılmaktadır. İttiba kavramı, Kur’ân’ın önemli kavramlarındandır.

İttiba, TBA/“عبت” kökünden iftiâl kalıbında bir mastardır. Kelimenin sülasi halinin mazisi “ عِب ت”; muzarisi “ ُع بْت ي”; mastarı da “ اع ب ت” şeklinde gelir. Kur’ân’da 140 defa olmak üzere en çok iftiâl bâbında kullanılmıştır ve bu bâbda mazi, muzari ve mastarı “ اعابِّتِإ ُعِبَّت ي ع بَّتِإ” şeklinde gelir. TBA/“عبت” kökü, sülâsi şekliyle dokuz âyette, if’âl babındaki haliyle onbeş âyette ve isim olarak da (dördü iftiâl bâbında olmak üzere) ondört âyet-i kerimede geçmiştir.

Kur’ân’da toplamda 174 defa kullanıldığını tespit ettiğimiz TBA/“عبت” kökünün, lügatlerde ‘uymak, tabi olmak, peşi sıra gitmek, izini takip etmek’ gibi anlamlara geldiği ifade edilmiştir.488 Özellikle Halil b. Ahmed’in bu kelimenin anlamını, “ لَ ت” fiiliyle vermesi, “عِباَّتل ا” kelimesini de “ىِلاَّتل ا” şeklinde açıklaması bizce önem arzetmektedir.489 Ona göre TLV/“ولت” kökü ile TBA/“عبت” kökü eşanlamlıdır, diyebiliriz. En temel anlamı, ‘tabi olmak’ olan ittiba kelimesine, ‘birinin söz ve işlerini derinlemesine araştırmak/incelemek, Kur’ân ve sünnetle amel etmek suretiyle bu iki kaynağa tabi olmak, bir işin peşine düşmek, birine söz ve fiilerinde uymak, edep ilim ve yaşantıda öncekilerin yolunu ve izini takip etmek gibi anlamlar da verilmiştir.490

Bazı sözlüklerin ashâb-ı kirâmın kullanımlarına da yer vererek bu kelimenin ince manalarını tespite çalıştıkları görülür. Mesela Hz. Ebû Bekir’in (v. 13/634) Zeyd b. Sâbit’e (v. 45/665 [?]) Kur’ân’ı cem etmesi görevini verdiğinde “ نآ ْرُقْلا ِعِبَّتا ف”491 veya “ ُهْعِمْج أ فُ نآ ْرُقْلاُ ِعَّب ت ت ف”492 ifadesini kullandığı, belirtilmiştir. Bunun üzerine ise Zeyd b. Sâbit’in “Kur’ân’ı tetebbu ettim ve onu taş ve hurma ağacı dallarından ve ricâlin (hafızların) göğüslerinden (ezberlerine müracaat etmek suretiyle) topladım” diyerek Kur’ân’ı toplarken göstermiş olduğu titizliği, bu kelimeyle ifade ettiği, rivâyet

488 Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, I/179-180; Ezherî, Tehzîbü’l-luga, II/281-286; Cevherî, Sıhâh, s.

123-124; İsfahânî, Müfredât, s. 162-163; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-muhît, s.911-912; Zebîdî, Tâcü’l- ‘arûs, V/285-288.

489 Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, I/179.

490 Ezherî, Tehzîbü’l-luga, II/281-286; Cevherî, Sıhâh, s. 123-124; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, I/180-181;

Zebîdî, Tâcü’l-‘arûs, V/285-288; Demirci, Muhsin, “Kur’ân’da İttibâ Kavramı”, Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, sy. 3, İstanbul 1996, s. 151.

491 Buhârî, “Fedâili’l-Kur’ân”, 4. 492 Buhârî, “Fedâili’l-Kur’ân”, 3.

edilmiştir.493 Yine Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin (ö. 42/662-63) “

ْمُكَّن عِبَّت ي لَ وُ نآ ْرُقْلا اوُعِب َّتِإ” buyurduğu, bu sözündeki “ نآ ْرُقْلااوُعِبَّت ” ifadesiyle “Onu önünüze alın sonra da ona ُِإ uyun (هوُلْتا)!” yani “Tilavetini ve onunla amel etmeyi bırakmayın!” demek istediği, “مُكَّن عِبَّت ي لَ و” sözüyle de “Kur’ân ile amel etmeyi terk etmeyin ki Yahûdiler’in emrolunduklarını arkalarına attıkları (اوُذ ب ن) gibi onu arkanızda bırakmayın!” manasını kastetmiş olabileceği, söylenmiştir.494 Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere ittiba kelimesi, titiz bir takibi ve takip edilenle amel etmeyi ifade etmektedir.

İsfahânî ise TLV/“ولت” kökünü izah ederken yaptığı açıklamayı, biraz farkla da olsa bu kelimenin anlatımında da kullanmıştır.495 O, ittibanın ‘izini takip etmek’ anlamını verdikten sonra “Bu (takip etme, izleme) kimi zaman ‘bedenle (takip etme) şeklinde olur, kimi zaman da ‘emre, buyruğa itaat etme, uyma’ şeklinde olur” demiştir.496 İttiba kavramı, terim olarak ise, “Ya insanın iradesini müsbet yönde kullanarak Allah’a ve O’nun yoluna tabi olması ya da birtakım olumsuz amillerin etkisinde kalarak batıl bir yola girmesi demektir” şeklinde tarif edilmiştir. 497

İttibânın Kur’ân’da kullanım alanlarına baktığımızda ittiba edilmesi istenenler ve ittiba edilmemesi istenenlerle karşılaşırız. İttibâ ile emredilen hususların başında Allah’ın rızası,498 zikir (Kur’ân),499 kitap, 500 din,501 hüdâ,502 Hz. Peygamber,503 nur,504 hak,505 vahiy,506 en güzel507 ve peygamberler508 gelir. İttiba edilmemesi

493 Buhârî, “Fedâili’l-Kur’ân”, 3; Ezherî, Tehzîbü’l-luga, II/285. 494 Ezherî, Tehzîbü’l-luga, II/285; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, I/181.

495 “ لَ ت” fiilinin de ‘takip etmek’ anlamına geldiğini ifadeden sonra bu takip etmenin bazen bedensel

olduğunu, bazen ‘hükme uyma veya hükmü taklit etme’ şeklinde gerçekleştiğini, bazen de ‘okuma, anlamı tedebbür etme’ şeklinde gerçekleştiğini, belirtmişti. Bkz. İsfahânî, Müfredât, s. 167.

496 İsfahânî, Müfredât, s. 162.

497 Demirci, “Kur’ân’da İttibâ Kavramı”, s. 151.

498 Bkz. Âl-i İmrân 3/162 (Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın gazabına uğrayan ve varacağı yer

cehennem olan kimse gibi midir? O, ne kötü varılacak yerdir!)

499 Bkz. Yâsin 36/11 (Sen ancak Zikr’e (Kur’ân’a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân'dan korkan

kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele.)

500 Bkz. En’âm 6/155 (Bu (Kur’ân) da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. Artık ona uyun

ve Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.)

501 Bkz. Nisa 4/125 (Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hakka yönelen

İbrahim'in dinine tabi olan kimsenin dininden daha güzeldir?..)

502 Bkz. Tâhâ 20/47, 123 (…Selâm ise hidâyete tabi olan kimse üzerinedir.),(Dedi ki: “Hepiniz oradan

inin, birbirinize düşmansınız. Benden size bir hidâyet geldiği zaman kim benim hidâyetime uyarsa o, sapmaz ve sıkıntıya düşmez.”)

503 Bkz. Enfâl 8/64 (Ey Peygamber! Sana ve sana uyan müminlere Allah yeter.); Şuarâ 26/215

(Mü'minlerden sana uyanlara kanatlarını indir.); A‘râf 7/157 (Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir…)

504 Bkz. A‘râf 7/157 (..Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen

istenen şeyler ise heva,509 şeytan,510 Firavun,511 şehvetler ,512 batıl,513 zan514 ve müşrik olan babaların yolu515 şeklinde belirtilebilir.516 İttibâdan bahseden âyet-i kerîmeler dikkatle incelendiğinde görülen şudur ki kişi, kendisini Allah’a kulluğa sevkeden şeylere –ki yaratılış gayesi de budur- ittiba ile emrolunmaktadır; bundan alıkoyacak veya uzak kalmasına sebep olacak ne varsa bunlara uymaktan da nehyedilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de ittiba edilmesi istenen hususları iki başlık altında toplayabiliriz: Allah’tan vahyedilene yani kitaba ittiba, Allah’ın elçisine yani peygambere ittiba. Yüce Allah, bütün kitaplarını ve peygamberlerini kendilerine ittiba edilsin diye göndermiştir.517 Kur’ân-ı Kerîm, vahiylere ve peygamberlere ittiba edenlerin güzel hatıralarından bahseden birçok misaller sunar. Şu an itibariyle ise ittiba edilmesi gereken vahiy Hz. Kur’ân, peygamber de Hz. Muhammed (sas)’dir.

Müspet ittiba olarak da ifade edebileceğimiz ittiba edilmesi emredilen hususları ‘Allah’ın vahyi’ olarak da özetlememiz mümkündür. Çünkü Kur’ân-ı

505 Bkz. Muhammed 47/3 (Bunun sebebi, inkâr edenlerin batıla uymaları, inananların da Rablerinden

gelen hakka uymuş olmalarıdır. İşte böylece Allah, insanlara kendilerinden misallerini anlatır.)

506 En’âm 6/50 (De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da

bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım…); A‘râf 7/203 ((Ey Muhammed!) Onlara (istedikleri) bir âyet getirmediğin zaman (alay ederek) derler ki: ‘Onu (da) bir yerlerden derleyip toplasaydın ya.’ De ki: ‘Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene uymaktayım. Bu (Kur’ân âyetleri), Rabbinizden gelen basiretlerdir. İman edecek bir topluluk için bir hidâyet kaynağı ve bir rahmettir.’, Yunus 10/15 (Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, (Öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar, ‘Ya (bize) bundan başka bir Kur’ân getir veya onu değiştir’ dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün azabından korkarım.); Ahkâf 46/9 (De ki: Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım).

507 Bkz. Zumer 39/18 (Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidâyete

erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.); Zumer 39/55 (Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tabi olun.)

508 Bkz. İbrahim 14/44 ((Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o

gün zalimler, ‘Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin izinden gidelim’ diyecekler. Onlara şöyle denilecek: ‘Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?’)

509 Bkz. Bakara 2/120; Mâide 5/48-49; En’âm 6/56, 159; A‘râf 7/176; Kehf 18 /28; Tâhâ 20/16; Kasas

28/50.

510 Bkz. Bakara 2/102, 168, 208; Nisâ 4/83; En’âm 6/142; en-Nur 24/21; Sebe 34/20. 511 Bkz. Hud 1l /97.

512 Bkz. Meryem 19/59. 513 Bkz. Muhammed 47/3.

514 Bkz. En’âm 6/148; Yunus 10/66; Necm 53/23, 28. 515 Bkz. Bakara 2/170; Lokman 31/21.

516 Bkz. Demirci, “Kur’ân’da İttibâ Kavramı”, s. 152. 517 Bkz. Mukâtil, Tefsîr, III/44.

Kerîm’in açık beyanıyla sabittir ki Peygamber (sas) de ancak kendisine vahyedilene uyardı518 ve o doğrultuda konuşurdu.519

Yüce Allah, emrettiği hususlara uyulmasını, öncelikle peygamberlerinden istemiştir. Bu âdetine uygun olarak da Kur’ân-ı Hakîm’inde başta Hz. Muhammed’e ittiba emrini vermiştir. Kur’ân’da Hz. Peygamber’e ittibayı emreden âyetlere baktığımızda ise nüzul sırasına göre en önce Kıyâme Sûresi’nin 18. Âyeti olan “ ا ذِا ف ُه نٰا ْرُق ْعِبَّتا ف ُها نْا ر ق”520 buyruğuyla karşılaşırız.

Bu âyet-i kerimenin geçtiği bağlam, Hz. Peygamber (sas)’in kendisine vahiy gelirkenki durumunu yansıtması bakımından da önemlidir. Rivâyetlerde anlatıldığına göre Hz. Peygamber, gelen vahyi ondan hiçbir şey kaçırmamak için diliyle tekrarlıyordu. Allah Teâlâ bu âyetleri indirerek ona vahiy geldiğinde nasıl davranması gerektiğini öğretti.521 Özellikle de 18. Âyet ona, kendisine vahiy okunduğunda onun kurânına ittibasını emretmesi bakımından önemlidir. Buradaki ittiba emri, ya onunla amel etmesini; helalini helal bilip buna uymasını, haramını da haram kabul edip bunlardan sakınmasını emrettiği şeklinde anlaşılmış ya da Hz. Peygamber'in susarak onu dinlemesini emrettiği, “Onun kıraatına uy!” dendiği, belirtilmiştir.522 Bununla ise “Senin, Cebrail ile birlikte -aynı anda- okuman uygun düşmez. Cebrail okumayı bitirinceye kadar susmalı ve o sustuğunda okumaya başlamalısın!” denmek istendiğini ifade eden Razî, “Burası, Kur’ân’ın helâline- haramına uyulmasının emredildiği bir yer (siyâk) değildir. İbn Abbas, “Bundan sonra, Cebrail (as), Hz. Peygamber’e vahiy getirince, Hz. Peygamber, başını önüne eğer ve vahyi dinlerdi. O gidince de, (gelen) âyetleri okumaya başlardı” buyurmuştur”523 diyerek ikinci izahın birincisinden daha uygun olduğunu söylemiştir.524 Bize göre de bu tefsir daha kuvvetli gözükmektedir ancak birinci izah

518 Bkz. A‘râf 7/203; Yunus 10/15; En’âm 6/50; Ahkâf 46/9. 519 Bkz. Necm 53/3-4.

520 Kıyâme 75/18 (O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy!)

521 Bkz. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XIX/187-190; Buhârî, “Tefsîr”, 75/1-2; Müslim, “Salât”, 147, 148;

Tirmizî, “Tefsîr”, 75/1.

522 Bkz. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XIX/187-190; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXX/225. 523 Buhârî, Tefsîr, 75/2.

da, müfessirlerin genellikle ittibadan ‘vahyedilenin gereğiyle amel etmeyi’ anladıklarını göstermesi bakımından önemlidir.525

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’e “Ben ancak bana vahyedeline ittiba ederim”526 diyerek cevap vermesini emreden dört âyetin ise, müşrik ve münkirlerin Kur’ân’a ve Hz. Peygamber’e yönelik iftirâ ve karalamalarına cevap mahiyetinde sunuldukları görülür. Nüzul sırasına göre bu emirlerin ilki A‘râf Sûresi’nin 203. âyetindedir. Bu âyette, Mekkeli müşriklerin âyetin nüzulü geciktiği zaman “ُ لَ ْو لُ ا ه تْي ب تْجا”527 dedikleri, bununla da ‘Kur’ân âyetlerini, Hz. Peygamber’in kendinden uydurduğu’ iftirasında bulundukları, ifade edilmiştir.528 Bu konudaki ikinci emir, Yunus Sûresi’nin 15. âyetindedir ve yine burada, kendilerine Kur’ân âyetleri okunan müşriklerin, “Ya (bize) bundan başka bir Kur’ân getir veya onu değiştir” dediklerinden bahsedilir. Bu ifadelerde de ya Hz. Peygamber’i alaya alma529 veya onu sınama söz konusu olmuştur.530 En’âm Sûresi’nde ise Allah’ın âyetlerini yalanlayanlara karşı Hz. Peygamber’in “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum”531 karşılığını vermesi emredilmiştir. Ahkâf Sûresi’nde geçen ilgili âyetlerde ise inkâr edenlerin önce Kur’ân için “Bu apaçık bir sihirdir” demelerinden, sonra da Hz. Peygamber’in ‘Kur’ân’ı uydurduğu’ iftirasında bulunmalarından bahsedilmiş; Hz. Peygamber’in bu iftiralara karşı vermesi isenen cevaplar arasında da “Ben sadece bana vahyedilene tabi oluyorum” ifadesi zikredilmiştir.532

Yukarıdaki âyetlerde bahsedilen ittibayı, vahyi iyice dinleyip hiçbir çıkarma ve ilavede bulunmadan aynen muhafaza edip sonra da emredilenler doğrultusunda amel etmek, şeklinde anlamak mümkündür. Özellikle A‘râf Sûresi’nin 203.

525 Âyetin yorumu için ayrıca bkz. Kurtubî, el-Câmi‘, XXI/425-426; Karaman v.dğr., Kur’ân Yolu,

V/509; Şimşek, Hayat Kaynağı, V/352-354.

526 A‘râf 7/203 (“ى ٖ ب ر ْنِم َّی لِا ى ٰحوُي ا م ُعِبَّت ا ا مَّنِا”: Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım…) ve

En’âm 6/50; Yûnûs 10/15; Ahkâf 46/9 (“ َّی لِا ى ٰحوُي ا م َّلَِا ُعِبَّت ا ْنِا”: Ben, sadece bana vahyolunana uyarım…).

527 A‘râf 7/203 ( Onlara bir âyet getirmediğin zaman: “Bunu da derleseydin ya!” derler…) 528 Bkz. Mukâtil, Tefsîr, II/83; Zemahşerî, Keşşâf, II/185.

529 Bkz. Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, s. 442. 530 Bkz. Şimşek, Hayat Kaynağı, II/531.

531 En’âm 6/50 ( َّی لِا ى ٰحوُي ا م َّلَِا ُعِبَّت ا ْنِا ك ل م ىٖ نِا ْمُك ل ُلوُق ا لَ و بْي غْلا ُم لْع ا لَ و ِ ٰ اللّ ُنِئا ز خ ى ٖدْنِع ْمُك ل ُلوُق ا لَ ْلُق )

532 Ahkâf 46/7-9; Âyetlerin tefsiri için bkz. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XVI/4-5; Şimşek, Hayat Kaynağı,

âyetinden sonra gelen “ نوُم حْرُت ْمُكَّل ع ل اوُتِصْن ا و ُه ل اوُعِم تْسا ف ُنٰاْرُقْلا ئِرُق ا ذِا و”533 buyruğu, bu anlayışa imkân vermektedir. Bu âyet, İbn Âşûr’un da işaret ettiği gibi beden kulağıyla Kur’ân’ı dinlemeyi, tilâvet sırasında konuşmamayı, başka şeylerle ilgilenmemeyi ifade ettiği gibi mecazî manada ‘Kur’ân’ı dinlemeyi’ yani aynı zamanda onun buyruklarına uyup yasaklarından kaçınmayı da ifade eder.534

Yüce Allah, ittiba ile ilgili buyruğunun yer aldığı başka bir âyet-i kerimede ise “ كْي لِا ى ٰحوُي ا م ْعِبَّتا و”535 ifadesiyle, yine peygamberine kendisine vahyedilene ittiba emrini vermiştir. Bu beyanın “Ey Muhammed! Allah’ın sana vahyettiğine ittiba et ve onunla amel et!”536 anlamına geldiğini söyleyen Taberî, buradaki ittiba ile amelin murad edildiğine işaret etmektedir.

En’âm Sûresi’nde ise “ كِّب ر ْنِم كْي لِا ىِحوُا ا م ْعِبَّتِا”537 buyruğuyla Yüce Allah, Hz. Peygamber’e yönelik olan ittiba emrini tekrarlamıştır. Bunun “Sana vahyedilenle amel et!” anlamına geldiğini beyan eden Maturûdî, bunun da ‘İtikad etmek ve amel etmek” şeklinde iki aşamada anlaşılabileceğini ifade eder.538 Yine bu âyet, aynı minvâl üzere “Ona uy, onun izinde ol, onunla amel et; zira sana Rabbinden vahyedilen, kendinde hiçbir şüphe bulunmayan hakikatin ta kendisidir” beyanıyla da tefsir edilmiş ve bu emrin Hz. Peygamber (sas)’in şahsında ona tabi olan herkese yönelik olduğu ifade edilmiştir.539 Hz. Peygamber (sas), kuşkuşuz kendisine emredilene ittiba üzere idi, bu sebeple Âlûsî, bu emrin “Sana vahyedilene yani tevhîd esasına dayalı şeriat ve kanunlara uyarak yaşamaya devam et!” anlamına geleceğini söylemiştir.540

Mekkî olan ve Kur’ân’da geçtiği yerlere bakıldığında Hz. Peygamber’e özellikle müşriklerin sataşmalarına yönelik sabır tavsiye ettiği ve teselli verdiği anlaşılan541 bu âyetlerden başka Medenî olduğu rivâyet edilen Ahzâb Sûresi’nde de

533 A‘raf 7/204 ( Kur’ân okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.) 534 Bkz. İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, IX/239; Karaman v.dğr., Kur’ân Yolu, II/654.

535 Yunus 10/109; Ahzâb 33/2 (Sana vahyolunana uy!) 536 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XI/178.

537 En’âm 6/106 (Rabbinden sana vahyolunana uy!) 538 Bkz. Mâtürîdî, Te’vîlât, IV/205.

539 İbn Kesîr, Tefsîr, VI/131.

540 Bkz. Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, VII/250.

“ا ريٖب خ نوُل مْع ت ا مِب نا ك ٰ اللّ َّنِا كِّب ر ْنِم كْي لِا ى ٰحوُي ا م ْعِبَّتا و”542 buyrulmuştur. Böylece ona (sas) vahyedilene ittiba emri tekrarlanmakla birlikte, takva üzere olup kâfir ve münafıklara uymaması konusunda sebat telkin edilmiştir.543 Hz. Peygamber (sas)’e yönelik hitapların, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi çoğunlukla ümmetini, hatta bazen bütün insanları kapsaması caiz görülmekle beraber544 bu âyetin sonundaki çoğul kullanımın buna açıkça işaret ettiği vurgulanmıştır.545 Âyet, meâl olarak belirtirsek “Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır” ifadesiyle tamamlanmaktadır. Bu âyette geçen ‘vahyedilen’ ifadesinden ise muradın ‘Kur’ân ve sünnet’ olduğu belirtilmiştir.546

Yine de Yüce Allah (cc), yukarıdaki buyruklarıyla yetinmemiş; emrin umûmîliği daha net anlaşılsın diye, “ ْمُكِّب ر ْنِم ْمُكْي لِا لِزْنُا ا م اوُعِبَّتِا ”547 gibi ifadelerle çoğul sigası kullanmak suretiyle, ümmet-i Muhammed’e de açıkça nâzil olunana ittiba emrini vermiştir. Kurtubî, bu âyet-i kerimede ittiba edilmesi istenen vahyin ‘Kitap ve sünnet’ olduğunu, ifade eder. Emrin ise Peygamber (sas) ve ümmeti yanında bütün insanlara yapıldığını, belirtir. Ona göre âyet-i kerîme, “İslam dinine ve Kur’ân’a ittiba edin, (Kur’ân’ın) helalini helal haramını haram kabul edin, emrine uyun, nehyettiğinden kaçının!” anlamına gelmektedir.548 Yüce Rabbimiz, En’âm Sûresinde ise “ نوُم حْرُت ْمُكَّل ع ل اوُقَّتا و ُهوُعِبَّتا ف ك را بُم ُها نْل زْن ا با تِك ا ذٰه و”549 buyurmaktadır. Bu âyet-i kerimede geçen “ ُهوُعِبَّتا ف” ifadesi de “Onda olanlarla amel edin!”550 şeklinde anlaşılmıştır.

Burada ittiba ifadesinin geçtiği bütün Kur’ân âyetleri üzerinde durmamız gerekmediği kanatindeyiz. Zira yukarıda zikrettiğimiz âyeti kerîmeler bile ittibanın dinimizdeki yerini ve müfessirlerimiz tarafından özellikle de ‘amel etmek’ olarak anlaşıldığını görmemiz için yeterli olmuştur.

542 Ahzâb 33/2 (Rabbinden sana vahyolunana uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla

haberdardır.)

543 Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, s. 930. 544 Bkz. Mâtürîdî, Te’vîlât, VIII/347. 545 Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, s. 930. 546 İbn Kesîr, Tefsîr, XI/112.

547 A‘râf 7/3 (Rabbinizden size indirilene uyun!) 548 Kurtubî, el-Câmi‘, IX/151.

549 En’âm 6/155 (Bu (Kur'an) da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. Artık ona uyun ve

Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.)

Belgede Kur'ân-ı Kerîm'de tilâvet (sayfa 95-103)