• Sonuç bulunamadı

Nebz/Atma Mehcûr

Belgede Kur'ân-ı Kerîm'de tilâvet (sayfa 128-132)

3. Araştırmanın Kaynakları

2.3. Kur’ân’da Tilâvet Kavramına Zıt Anlamlı Kavramlar

2.3.1. Nebz/Atma Mehcûr

Tilâvet kelimesinin geçtiği siyâkları incelediğimizde karşımıza çıkan kelimelerden biri, NBZ/“ذبن” köküdür. Ebû Ubeyd (v. 224/838), “ ْمُك ل نِئا ك نآْرُقْلا ا ذ ه َّنِإ

ا ر ْج أ و نِئا ك ْمُكْي ل ع اوُعِبَّتا ف،ا رْزِو ُمُكَّن عِبَّت ي لَ و، نآْرُقْلا

نآ ْرُقْلا : Bu Kur’ân sizin için ya ecir

(kazandırıcı) olur, ya da günah(a düşmenize sebep) olur; öyleyse ona tabi olunuz, onu sizi takip eder kılmayınız” şeklinde başlayıp devam eden Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin

733 Bkz. İbn Kesîr, Tefsîr, XII/123.

(v. 42/662-63) hadisindeki “ نآ ْرُقْلا اوُعِبَّتا ف” ifadesini tilâvetle izah ederken “ ُمُكَّن عِبَّت ي لَ و نآ ْرُقْلا” ifadesini, amel etmeyi terketmek ( ذ ب ن) ile izah eder.735

NBZ/“ذبن” kökü lügatte, ‘bir şeyi elden öne veya arkaya atmak’ anlamına gelir.736 Bu asıl anlamından alınarak kelime, ‘iki grup arasında yapılan antlaşmayı feshetmek’ manasında da kullanılmıştır.737 İsfahânî, kelimenin ‘Kendisine önem veya değer verilmemesi sebebiyle bir şeyi atmak, fırlatmak ve (elden) atıp kendinden uzaklaştırmak’ anlamına geldiğini, Araplarda “ ِقْل خْلا ِلْعَّنلا ذْب ن ُهُتْذ ب ن”738 şeklinde bir kullanım olduğunu, ifade eder.739 Zemahşerî ise NBZ/“ذبن” kökünün “

ءا ر و ىِرْم أ ذ ب ن ظ

ىِرْه ” şeklinde kullanıldığı zaman mecazi olarak ‘(bir emrin gereğini yapmamak) onunla amel etmemek’ anlamına geldiğini, belirtir.740

Kur’ân-ı Kerîm’de çeşitli fiil yapılarında olmak üzere 12 yerde geçen NBZ/ “ ُذبن ” kökü, yukarıda verilen manalara uygun olarak geçtikleri siyâklara göre asıl veya mecazi anlamlarda kullanılmıştır.741 Bunlardan özellikle Bakara Sûresi’nin 101. âyet-i kerimesi, Allah’ın kitabıyla ilgili kullanımı açısından bizi yakından ilgilendirmektedir. Âyet-i Celîle şöyledir: “ ذ ب ن ْمُه ع م ا مِل قِّد صُم ِ ٰ اللّ ِدْنِع ْنِم لوُس ر ْمُه ءا ج اَّم ل و نوُم لْع ي لَ ْمُهَّن ا ك ْمِهِروُهُظ ءا ر و ِ ٰ اللّ با تِك با تِكْلا اوُتوُا ني ٖذَّلا نِم قي ٖر ف”742 Buradaki “ ذ ب ن” kelimesini müfessirler, “tabi olmadı,743 terk etti,744 onunla amel etmedi,745 yüz çevirdi ve ayrıldı,746 reddetti ve (bir kenara) attı”747 gibi ifadelerle izah etmişlerdir. Bu ifadenin ‘bir şeyi hafife almak ve onunla amel etmemek’ anlamında bir darb-ı mesel olduğu

735 Bkz. Ebû Ubeyd, el-Kasım b. Sellâm el-Herevî, Garîbu’l-hadîs, thk. Huseyin Muhammed Şeref,

Mecme‘u’l-lugati’l-‘Arabiyye, Kâhire 1415/1994, V/195-196.

736 Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, IV/ 182; Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/441; İbn Fâris, Mücmelü’l-

luga, VI/851.

737Bkz. Ezherî, Tehzîbü’l-luga, XIV/441. 738 Onu eski bir ayakkabı gibi fırlatıp attım. 739 İsfahânî, Müfredât, s. 788.

740 Zemahşerî, Esâsü’l-belâga, II/241.

741 Mesela fiilin iftiâl babındaki şekli olan “ ذ ب تْنِإ” Kur’ân’da Hz. Meryem için kullanılmaktadır. Bu

babta kelimenin “Filan kişi, insanlar arasında kendisini çok az önemseyen, nefsiyle çok az ilgilenen kimselerin yaptığı gibi uzlete çekildi.” anlamına geldiğini belirten İsfahânî, fiilin asıl manasıyla ilgili olarak bu şekilde anlaşılabileceğine dikkat çeker. Bkz. İsfahânî, Müfredât, s. 788.

742 Bakara 2/101(Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı doğrulayan bir peygamber

geldiğinde kitap verilenlerin bir kısmı, gerçeği bilmiyorlarmış gibi Allah’ın kitabını arkalarına attılar.)

743 Mukâtil, Tefsîr, I/126.

744 ( ك ر ت) Ebû Ubeyde, Mecâzü’l-Kur’ân, I/48; İbn Kuteybe, Tefsîru garîbi’l-Kur’ân, s. 59. 745 İbn Kuteybe, Tefsîru garîbi’l-Kur’ân, s. 59.

746 ( ُهْن ع ض رْع أ/ ُهْن ع َّد ص ) ve ( ُهْن ع ف ر صْنإ)Taberî, Câmi‘u’l-beyân, I/443. 747 ( ِهِب ك ر ت و ُه ض ف ر) Zeccâc, Me‘âni’l-Kur’ân, I/181.

da belirtilmiştir.748 Netice itibariyle kelime, “Allah’ın Kitabı’ndan” yüz çevirmeyi ve içeriğiyle amel etmemeyi ifade etmektedir.

Birçok müfessire göre, âyet-i kerîmede geçen “ehli kitabın arkalarına attıkları Allah’ın Kitabı” ifadesiyle Tevrat’ın da Kur’ân’ın da kastedilmiş olması mümkündür.749 Bununla birlikte bazı müfessirlere göre burada söz konusu edilen kitap Tevrat’tır ve bu yorum, âyetin siyâkına daha uygun görünmektedir.750 Bizim burada asıl altını çizmek istediğimiz husus, Allah’ın Kitabı’na karşı gösterilen tutumdur. Şa‘bî (v. 104/722), bu âyeti “O (Allah’ın kitabı) onların önündeydi, onu okuyorlardı ama onunla amel etmeyi terk ettiler” diyerek, Süfyân b. Uyeyne ise “Onu ipekli kumaşlar arasına koyuyorlar, altın ve gümüş (yaldızlarla) süslüyorlardı fakat helalini helal haramını haram saymıyorlardı. Bu da nebz (fırlatıp atmak) manasına gelir” açıklamasını yaparak tefsir etmiştir.751

Netice itibariyle NBZ/“ذبن” kökü, özellikle bu âyetteki kullanımıyla yani Allah’ın Kitabı’na muhalefet etmeyi,752 ona uymamayı, gereğiyle amel etmemeyi, onu terk edip ondan yüz çevirmeyi ifade eden manalarıyla ‘tilâvet’ kavramının karşıtı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu karşıt anlam da tilâvetin Allah’ın Kitabı’nı sıkıca tutmak753 yani onun içeriğiyle ilgilenip gereğiyle amel etmek, olduğunu vurgulamaktadır.

Mehcûr kelimesi ise lügatte “kendisiyle teahhütte bulunulması gereken bir şeyi terketme; herhangi bir şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılıp uzaklaşma” ayrıca “alay etme, çirkin söz söyleme” ve “hezeyan savurma, saçmalama” gibi anlamlara gelen HCR/“رجه” kökünün754 ism-i mefûlüdür. Buna göre “terkedilmiş, ayrılınmış, ilgilenilmeyen; alay edilmiş, (kendisi hakkıda) çirkin söz söylenilen, hezeyanda bulunulan” gibi manalara gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de çeşitli yapılarda otuz

748 Kurtubî, el-Câmi‘, II/267.

749 Zeccâc, Me‘âni’l-Kur’ân, I/182; Mâtürîdî, Te’vîlât, I/520; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I/120;

Kurtubî, el-Câmi‘, II/267; Beydâvî, Envâru’t-tenzîl, I/97; İbn Kesîr, Tefsîr, I/512.

750 Mukâtil, Tefsîr, I/126; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, III/218; Ebû Hayyân, el-Bahru’l-muhît, I/494;

Şimşek, Hayat Kaynağı, I/127.

751 Kurtubî, el-Câmi‘, II/267; Ebû Hayyân, Şa‘bi ve Süfyân’a göre yukarıdaki âyette geçen ‘Allah’ın

kitabı’ ifadesi Tevrat’a delalet etmektedir, der. Bkz. Ebû Hayyân, el-Bahru’l-muhît, I/494.

752 Bkz. Seâlibî, el-Cevâhirü’l-hısân, I/287.

753 Meryem Sûresi’nin 12. Âyeti’nde geçen “ ةَّوُقِب با تِكْلا ِذُخ ىٰيْح ي ا ي” buyruğu, ‘Allah’ın emrettiğiyle amel

etmesi, nehyettiğinden de uzaklaşması’ anlamında tefsir edilmiştir. Bkz. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, IX/55.

bir yerde geçen HCR/“رجه” kökünün, bir yerde “mehcûr” olarak ve “Kur’ân’ı terketmek, maddi ve manevi olarak ondan uzaklaşmak” anlamında kullanıldığı görülür. Bu kullanımıyla mehcûr kavramı, “ilahî kitapları, özellikle de Kur’ân’ı okuyup gereğiyle amel etmek” anlamına gelen tilâvetin zıddında yer alan kavramlardandır.

Mehcûr kelimesi, Furkân Sûresi’nin 30. âyetinde şu şekilde geçmektedir: “ا روُجْه م نٰاْرُقْلا ا ذٰه اوُذ خَّتا ىِمْو ق َّنِا ِّب ر ا ي ُلوُسَّرلا لا ق و : Peygamber, ‘Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi’ dedi.”

Müfessirlerin çoğu, Hz. Peygamber (sas)’in bu sözü, bizzat (bu dünyada) söylediği ve bununla müşrikleri, Kur’ân’a kulak vermemeleri ve onu dinlememeleri sebebiyle Yüce Allah’a şikâyet ettiği kanaatindedirler. Bununla birlikte âyetin sibâkını nazara alan Ebû Müslim, Taberî ve Begavî gibi bazı müfessirlere göre bu kelam, Hz. Peygamber’in ahirette söyleyeceği bir sözdür. Razi ise birinci görüşün âyetin lafzına daha uygun olduğu görüşündedir.755

Müfessirlerin ‘mehcûr’ kelimesine verdikleri anlam da HCR/“رجه” kökünün lügat manalarına uygun olarak iki grupta toplanır. Bunlardan birincisine göre mehcûr, ‘terketmek, ayrılmak’ anlamına gelen ‘نا ر ْجِه/hicrân’ masdarındandır ve “(Kur’ân’ı) terkedilmiş bıraktılar, onu kabul etmediler, onu dinlemekten yüz çevirdiler, ona iman etmeyip onun içeriğiyle amel etmediler” demektir. İkinci görüşe göre ise ‘kötü söz söylemek’ anlamına gelen ‘ ر جْه أ’ fiilinden gelmektedir ve “hakkında atılıp tutulan, ileri geri konuşulan” anlamına gelir. Mücahid’e göre “Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp onun aleyhinde hezeyanlar savururdunuz”756 meâlindeki âyet-i kerimede geçen ‘ نوُرُجْه ت’ kelimesi de bu manada kullanılmıştır ve ‘Kur’ân hakkında hak olmayan kötü sözler söylüyordunuz’ demektir.757 Netice itibariyle müşriklerin ‘Kur’ân hakkında atıp tutmaları’ Nehaî (v. 96/714) ve Mücahid’den nakledildiğine göre onu, hezayân sarfedilen bir mevkiye koyarak onun hakkında kötü

755 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XIX/9; Begavî, Meâlimü’t-tenzîl, VI/82; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb,

XXIV/77; İbn Kesîr, Tefsîr, X/303.

756 Müminûn 23/66-67.

757 Bu âyette geçen ‘ نوُرُجْه ت’ kelimesi ile ilgili izahlara tezimizin son bölümünde bulunan ‘tilâvete

sözler söylemeleri; onun sihir, şiir, yalan ve saçmasapan şeyler olduğunu iddia etmeleridir.758

Başka bir âyette “İnkâr edenler dediler ki: ‘Bu Kur’ân’ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın”759 buyrulduğunu hatırlatan İbn Kesîr, konumuzla ilgili olarak şunları söyler: “Onlara Kur’ân tilâvet edildiği zaman gürültüyü çoğaltıyor ve başka konularda konuşuyorlardı ki Kur’ân’ı işitmesinler. İşte bu, Kur’ân’ı terketme kabîlindendir. Yine ona îmânı ve onu tasdiki terk etmek de ondan ayrılmaktır. Onu anlamayı ve üzerinde düşünmeyi terk etmek de ondan ayrılmak anlamına gelir. Onunla ameli, emirlerine sarılmayı, yasaklarından çekinmeyi terk etmek de onu bırakmaktır. Ondan yüz çevirip şiir, konuşma, şarkı, eğlence ve söze (dalmak) veya başkasından alınmış herhangi bir yola sapmak da onu bırakmaktır.”760

Müfessirlerin beyanına göre bu sözün nakledilmesindeki maksat, müşriklerin söylediklerini haber vermek değil, Peygamber (sas)’in şikâyetinin büyüklüğünü bildirmek ve kavmini korkutmaktır. Zira peygamberler Allah’a sığınıp kavimlerinden şikâyet ettiklerinde, onlara mühlet verilmeksizin azap geliverir.”761

Burada mehcûr kavramıyla ilgili olarak naklettiğimiz izahlar doğrultusunda diyebiliriz ki tilâvet, Kur’ân’ı mehcûr bırakmamayı; onu tasdik etmeyi, okumayı, dinlemeyi, anlamayı ve içeriğiyle ameli terk etmemeyi gerekli kılar. Yine Kur’ân’ı tilâvet, onu tazim edip onun hakkında saygısızca ileri geri konuşmamayı da gerektirir. Kur’ân’ı mehcûr bırakmak, Hz. Peygamber’in şikâyetine sebep olan bir davranış olduğuna göre bunun mukabili olan tilâvetin Hz. Peygamber’in ve de Yüce Allah’ın razı olup takdir edeceği bir ibadet olduğu kesindir.

Belgede Kur'ân-ı Kerîm'de tilâvet (sayfa 128-132)