• Sonuç bulunamadı

D. SELÂHADDÎN-Ġ EYYÛBÎ ÖNCESĠ TASAVVUF

1.2. SELÂHADDÎN-Ġ EYYÛBÎ‟NĠN TASAVVUFÎ YÖNÜ

1.2.1. Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin Tasavvufî KiĢiliği

1.2.1.1. Zühdü

Tasavvufî bir terim olarak Zühd: Allah‟tan baĢka herĢeyi gönülden çıkarmak, değer vermemek ne varlığa sevinmek ne de yokluğa üzülmek. Allah ile ganî Allah ile aziz olmaktır. Ģeklinde tarif edilir.116

Selâhaddîn-i Eyyûbî, Ebû Zerr el- Ğifârî (r.a) gibi dünya hayatını elinin tersiyle itmiĢti. Hiçbir zaman zekât nisabına varacak kadar mal toplamadı. Zira eline geçen bütün malları fakirlere dağıtırdı. Vefat ettiği sırada sadece kırk yedi Nasirî dirhemi ve bir altın bırakmıĢtı. Ev, bahçe, tarla, gibi gayrimenkul olan dünya malı

114Azzâm, Selâhaddîn Eyyûbî, s.73; Ġbn ġeddâd, en-Nevâdiru‟s-Sultâniyye ve‟l-Mehâsinu‟l-

Yûsufiyye, s. 68.

115

Ġbnü‟l-Esîr, el-Kâmil fi‟t-Târih, c. 10, s.225.

116 Yılmaz, "MeĢîhatüĢĢüyûh”un DoğuĢu", s. 179; Mehmet Sait Mermutlu, " Kâmî-i Âmidî‟nin

Hayatı Tasavvufî KiĢiliği, Eserleri ve Divânı‟nın Tahlili" (Doktora tezi, Harran Üniversitesi

37 namına geride hiçbir Ģey bırakmamıĢtı.117

Zühd hayatından dolayı ömrü at sırtında ve çadırlarda geçen bu Ġslâm fedaisi, Kudüs fethinden sonra DımaĢk‟a döndüğünde müslümanlar onu karĢılamaya çıkmıĢtılar. Bu sırada hazine sorumlusu Safiyy b. Kâbîd tarafından Selâhaddîn-i Eyyûbî için iki katlı bir villa inĢâ edilmiĢti. Selâhaddîn-i Eyyûbî villayı görünce hemen memurun görevine son verdi. Ve altın harflerle yazılması gereken Ģu cümleyi sarf etti. "Biz DımaĢk‟ta yan oturup keyif

sürmek için yaratılmadık. Biz ibadet etmek ve cihad yapmak için yaratıldık."118

Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin ne kadar zahid olduğu bu sözlerinden bariz bir Ģekilde anlaĢılıyor. Çünkü o kendini Ġslâm‟a adamıĢ bir zâhitti. "Mülkü olmayan kral" lakabına mazhar olmuĢ bir Allah dostuydu.

1.2.1.2. Tevekkülü

Tasavvuf litaratüründe tevekkül, hareketlerini tabiî-ilahî kanunlara uydurduktan sonra Allah‟a dayanıp güvenmektir. Tevekkülün üç belirtisi vardır: 1- Kimseden bir Ģey istememek, 2- verileni geri çevirmek, 3- malı biriktirmemektir.119

Selâhaddîn-i Eyyûbî, dini Ģiârlara sıkı sıkıya bağlı olup büyük saygı gösterirdi. Her zaman sohbetlerinde, mahĢer günü, Cennet-Cehennem gibi ahiret ile ilgili konuların konuĢulmasını arzulardı. Felsefe, Mantık gibi ilimlerin tartıĢmalarından pek hoĢlanmazdı. Allah‟a olan güveni tamdı. O‟na karĢı hüsn-ü zan besler ve O‟nun rahmetinden ümidini kesmezdi. Her zaman Allah‟a tevekkül eder sırtını ona dayardı.

Ġbn ġeddâd bu hususa dair bir olayı Ģöyle anlatır: "Frenkler Beyt-i- Nevbe‟ye120 dayanmıĢtılar. Sultan o sırada Kudüs‟te bulunuyordu. DüĢman gücünü tesbit etmek için etrafa casuslar gönderdi. Ama gelen haberler hiç de iç açıcı değildi. Çünkü düĢman ordusu savaĢmak için Kudüs‟e doğru yola koyulmuĢ hem çok kalabalık hem de oldukça donanımlıydı. Bu haberler Müslümanların gözünü

117 Ġbn ġeddâd, en-Nevâdiru‟s-Sultâniyye ve‟l-Mehâsinu‟l-Yûsufiyye, s.34; Nu'aymî, ed-Daris fi

Tarihi‟l-Medaris, c.2, s.143 es-Sallâbî, Selâhaddîn Eyyubi ve Kudüs‟ün Yeniden Fethi,

s.255; Gürbüz, Selâhaddîn Eyyûbi, s.214.

118

Ġbn Kesîr, el-Bidâye ve‟n-Nihâye, c.16, s. 604.

119

Yılmaz, "MeĢîhatüĢĢüyûh”un DoğuĢu", s. 172; Mehmet Sait Mermutlu, " Kâmî-i Âmidî‟nin

Hayatı Tasavvufî KiĢiliği, Eserleri ve Divânı‟nın Tahlili” (Doktura tezi, Harran Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Tasavvuf Tarihi Bilim Dalı ġanlıurfa 2004), s. 256-258.

38

korkutmuĢtu. Sultan, komutanları hemen topladı ve müslümanların karĢılaĢtığı tabloyu anlattıktan sonra Kudüs‟te kalıp son nefesine kadar savaĢmayı önerdi. ĠstiĢare toplantısına katılanlar Sultan‟a Ģu öneride bulundular. Efendim sizin gitmeniz Ġslâm ve müslümanların yararınadır. Bir grup askeri yanınıza alıp gidin. Biz kanımızın son damlasına kadar savaĢırız. Ancak onlar bunu söylerken içlerindeki gerçek duyguları gizleyip sadece ona karĢı bir jest yapıyorlardı. Toplantı bittikten sonra Sultan bizzat kalmakta ısrar etti. Çünkü çok iyi biliyordu ki kendisi orada kalmadığı takdirde kimse kalmak istemeyecektir. Nitekim bir süre sonra komutanlar eve yetiĢir yetiĢmez aralarından birini gönderip Ģöyle dedi: “Efendim, bize emir vermek için kardeĢin Melik Âdil veya evladlarından birini bırakmadığın takdirde kimse kalmayacaktır.” Bunun onlar için bir bahane olduğunu anladı ve sıkılmaya baĢladı. Yüzü kızardı, çok üzüldü ve derin düĢüncelere daldı. Ben o sırada yanındaydım. Mevsim kıĢ mevsimi, gecelerden Cuma gecesiydi. Oda‟da sadece ikimiz vardık. Konuları derinlemesine masaya yatırıp tartıĢıyorduk. O kadar müslümanların dertleriyle dertleniyordu ki sağlığının bozulacağından korktum. Artık gece geç vakitti. Biraz uyuması gerektiğini söyledim. Yoksa uykun mu geldi? deyip kalkıp odasına çekildi. Ben eve yetiĢir yetiĢmez ezan okundu. Sabah olmuĢtu sabah namazlarını hep onunla birlikte kılardım. Huzuruna çıktığımda abdest alıyordu bana hiç uyku gözüme girmedi.

– Biliyorum dedim. –Nereden biliyorsun.

–Çünkü ben de uyumadım zaman yoktu. diye karĢılık verdim.

Namazı kılıp yerimizde oturduk, ona: Aklıma bir Ģey geldi, inĢâllah faydalı olur. dedim.

–Nedir? dedi.

–Bu sıkıntıdan kurtulmak için Allah‟a yalvar. dedim. –Peki, nasıl yapacağız? dedi.

–Bugün günlerden Cuma, Sultanım güzel bir Ģekilde yıkanıp Mescid‟i Aksa‟da Peygamberimizin Mirâc‟a çıktığı yerde, ezanla kamet arasında iki rekât namaz kılsın. Daha sonra güvendiği adamlarından birine gizliden dağıtması için sadaka verip ardından secdeye kapanıp sahih hadiste varid olan Ģu duayı içinden okumasını söyledim. "Allah‟ım senin dinine yardım etmek için yeryüzündeki bütün

39

sebepler tükendi. Sana sığınmaktan baĢka çarem kalmadı. Allah‟ım sen Bana dost ve vekil olarak yetersin." Çünkü derdini en iyi o anlar. dedim.

Söylediklerimi harfiyyen uyguladı. Ben de her zaman ki gibi yanında namaz kıldım. Namazdan sonra gözyaĢları sel gibi akmıĢ, sakal ve seccadesini ıslatmıĢtı. Secde esnasında sessizce mırıldanıyordu. Gün batmadan ordu komutanı olan Ġzzeddin Cûrdîkten Frenklerin bocaladıklarını ve geriye çekildiklerini haber veren bir mektup geldi. Bir gün sonra casuslardan gelen güzel bir haberle Haçlıların tamamen çekildiklerini söylüyordu. Sultanın bu kerametine ve tevvekülüne bizzat Ģahit oldum.121

1.2.1.3. Sabrı

Sabır, elem, sıkıntı ve belalara sızlanmayı terketmek demektir. Nefse haz veren Ģeylerden uzaklaĢmak diye de tarif edilmiĢtir.122

Selâhaddîn-i Eyyûbî‟ nin biyografisini kaleme alan Ġbn ġeddâd; Selâhaddîn-i Eyyûbî, savaĢ meydanlarında musîbetler karĢısında Eyyüpvari bir sabır gösterirdi. DüĢmana karĢı en çetin Ģartlarda bile etrafdakileri kendine hayran bırakırdı. Bir keresinde hasta olmasına rağmen gece o soğuk ve yağmurlu havada ata binip mevzileri tek tek dolaĢtı. Ġsmail adında henüz bulûğ çağına ermemiĢ bir evladının ölüm haberi kendisine geldi. Mektubu okuduğunda baĢını öne eğip sadece gözyaĢı düktü. Yeğeni Takiyûddin Frenk cephesinde Ģehit düĢtüğü haberi kendisine geldiğinde çok üzüldü. Ağlamaya baĢladı. Öyleki yanındakilerin niçin ağladığını bilmedikleri halde onlar da gözyaĢı dökmeye baĢladılar. Sonunda ağlamaktan kısılmıĢ ve titrek sesiyle Takiyûddin Ģehit oldu dedi. Sonra tekrar ağlamaya baĢladı. Daha önce bu kadar ağladığı hiç görülmemiĢti. Çünkü yeğeni Takiyûddin‟e çok düĢkündü. Ahlak ve cesaret yönünde kendisine çok benzerdi. Sultan savaĢlarda en zor cepheyi kendisine teslim eder ve Takiyûddin de onu hiç mahcup etmezdi. Bir süre sonra kendimi toparladım. Ona nerede olduğumuzu kendisine hatırlattım. O da Allah bizi affetsin. Bunu birkaç defa tekrarladı. Ağlamaktan gözleri ĢiĢmiĢti. Gül

121

Ġbn ġeddâd, en-Nevâdiru‟s-Sultâniyye ve‟l-Mehâsinu‟l-Yûsufiyye, s.41; Nu'aymî, ed-Daris fi

Tarihi‟l-Medaris, c.2, s. 144; es-Sallâbî, Selâhaddîn Eyyubi ve Kudüs‟ün Yeniden Fethi,

s.260-261; Gürbüz, Selâhaddîn Eyyûbi, s.217-219.

122 Yılmaz, "MeĢîhatüĢĢüyûh”un DoğuĢu", s. 170; Mermutlu, " Kâmî-i Âmidî‟nin Hayatı

40

suyu getirtip yüzünü yıkadı. SavaĢ bitene kadar bu haberi kimse duymasın dedi. Ailesine özellikle küçük yaĢta olan çocuklarına çok düĢkün olmasına rağmen îlâ-yı kelimetullah için onlardan ırak ve zor Ģartlarda yaĢamaya razı olmuĢtu.123

1.2.1.4. YumuĢak Huyluluğu

Kaynaklar, Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin merhametini bizlere Ģu Ģekilde aktarıyorlar; Selâhaddîn-i Eyyûbî çok sakin kolay kolay sinirlenmeyen arkadaĢlarının ve hizmetçilerinin hatalarını, kusurlarını görmezden gelirdi. HoĢuna gitmeyen veya kendisini üzen bir Ģey duysa dahi, üzüntüsünü belli etmez, o kiĢiye karĢı kin ve nefret beslemezdi. Allah‟ın kullarına karĢı çok mütevazı, zerre kadar kibir taĢımaz, muhatabıyla konuĢurken sanki kendisi değil de muhatabı sultandır gibi dururdu. ĠĢte o böyle yüce bir kiĢiliğe sahipti. Halk ihtiyaçlarını söylemek için baĢına toplandığında bazen oturduğu minder ayaklar altında ezilirdi. Hiç kimseyi azarlamazdı. Hep affeder; intikam almaz, ses tonunu yükseltmez, kin gütmezdi. Allah ona öyle sabır vermiĢti ki bazen haddi aĢan sabır taĢını çatlatan insanlar olurdu. Onun yerinde olan hemen oracıkta kellesini vurdururdu. Ama o, tebessüm edip yüzünü çevirirdi.

Bir defasında huysuz bir adam, cihada katılmıĢ bir mücahide ait yazılı bir ricayı Sultana iletmek istedi. Sultan: ġimdi yorgunum daha sonra ilgilensem olur mu? dedi. Ancak adam, okuması için ani bir hareketle yazdıklarını Sultanın yüzüne yaklaĢtırdı. Selâhaddîn-i Eyyûbî mektubu açınca değerli bir insan diye mırıldandı. Adam: O halde mührünüzü basmanız gerekiyor. dedi. Hizmetlilerden biri: Burada mürekkep hokkası yok. dedi. Adam: Çadırın arkasında mürekkep hokkası duruyor ya Sultan arkasına baktı: Hey Allah senden razı olsun doğru söylüyorsun. Sol dirseğine dayanıp sağ eliyle uzanıp mürekkebi aldı ve belgeyi imzaladı. Bütün bunları izledim kendi kendime acaba dünyada Selâhaddîn-i Eyyûbî kadar mütevazı, affedici ikinci bir Sultan daha var mıdır? Ona Kur‟ân-ı Kerim‟de Allah‟ın Hz. peygambere: “Ve

Ģüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresiniz.”124

dediği gibi sizde de bu vasıfları

123

Ġbn ġeddâd, en-Nevâdiru‟s-Sultâniyye ve‟l-Mehâsinu‟l-Yûsufiyye, s.62; Ġbn Vâsıl, Müferricu‟l

Kurûb, c.2, s.435 Ebû ġâme, Kitâbu‟r-Ravzateyn fî- Ahbâri‟d-Devleteyn, c.4, s.234; Gürbüz, Selâhaddîn Eyyûbi, s.229.

41

görüyorum dedim. Selâhaddîn-i Eyyûbî Ģu cevabı verdi. Fazla önemli bir Ģey yapmadık. Adam ihtiyacını söyledi. Biz de ihtiyacını giderdik.125

BaĢka bir yerde Ġbn ġeddâddan öğrendiğimize göre; Selâhaddîn-i Eyyûbî hain ve sahtekârları aĢırı gitmedikleri sürece cezalandırmazdı. Bir defasında hazine memurları hazineden iki kese altın çalıp yerine iki kese gümüĢ bırakmıĢtılar. Sultan bunları tesbit etiğinde sadece görevden uzaklaĢtırmayla cezalandırdı. BaĢka bir yaptırım uygulamadı.

Bir defasında ise Sultanının huzurunda sohbet ediyorduk. Sultan o sırada su istedi. Su getiren olmadı. Tekrar istedi yine getiren olmadı. Aynı toplantı içinde beĢ defa istemesine rağmen su getiren olmadı. Sonunda nazik bir Ģekilde Ģöyle dedi; ArkadaĢlar, susuzluktan ölüyorum. Ama kimse beni duymuyor. Bunun üzerine su getirilip Sultan suyu içti. Hiç kimseye suyun geciktirilmesinden dolayı kızmadı. Buna benzer bir hadise daha yaĢanmıĢtı Selâhaddîn-i Eyyûbî hastalanmıĢtı. Hastalığı biraz hafifleyince rahatlamak için yıkanmak istedi. Hamama girince suyun çok sıcak olduğunu gördü. Biraz soğuk su istedi. Hizmetçi suyu getirdi su çalkalanarak üzerine döküldü. Zayıflığından dolayı ona eziyet verdi. Hizmetçi tekrar soğuk su getirmeye gitti. Hizmetçinin heycanından olsa gerek Bu sefer su kabı olduğu gibi üzerine devrildi. Nerede ise ölümden döndü, Ģakayla karıĢık bir Ģekilde: Söyle, beni öldürmeye mi çalıĢıyorsun? dedi. Hizmetçi özür diledi, o da hiçbir söz söylemeyip sustu. Hiçbir soruĢturma yaptırmadı."

Kadı Ġbn ġeddâd, Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin, komutanların ve diğer yetkililerin hatalarını nasıl bağıĢladığını ve onun hâlimliğini ve merhametli oluĢunu Ģöyle anlatır: "Vefakârlık, mertlik ve asaletteki durumu Ģöyleydi; görüĢmek ve ziyaret etmek için gelenleri isterse kâfir olsun, eli boĢ göndermezdi. Sayda126

valisi görüĢmek için onun huzuruna çıktığında Sultan ona çok iltifat edip hal hatır sordu. Kendisi ile aynı sofrada yemek yedirdi. Bununla birlikte onu Ġslâm‟a davet etti. Ġslâm‟ın üstünlüklerini, güzelliklerini ve son din olduğunu kendisine hatırlatarak

125Ġbn Vâsıl, Müferricu‟l Kurûb, c.2, s.437; Ġbn ġeddâd, en-Nevâdiru‟s-Sultâniyye ve‟l-

Mehâsinu‟l-Yûsufiyye, s.63; Ebû ġâme, Kitâbu‟r-Ravzateyn fî- Ahbâri‟d-Devleteyn, c.4,

s.234; Gürbüz, Selâhaddîn Eyyûbi, s.233; es-Sallâbî, Selâhaddîn Eyyubi ve Kudüs‟ün

Yeniden Fethi, s.270.

42

Ġslâm‟a girmesini teklif etti. Onun mertlik ve asaletinin bir gereği olarak en büyük rakibi Richard‟a bile hastalığında çadırına onu tedavi etmek için kendi özel hekimini yollamıĢ, sürekli ona buz ve meyve göndermiĢtir."127

1.2.1.5. Cömertliği

Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin hadislere olan bağlılığını daha önce zikretmiĢtik. Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin bu kadar hadis‟e düĢkün olmasının nedeni Peygamber efendimizin hatırasını zihinde canlı tutmak ve hakkıyla onun sünnetine bağlı kalmak içindi. Selâhaddîn-i Eyyûbî bunu büyük ölçüde baĢarmıĢtı. Bütün özelliklerinde Peygamberimiz‟i örnek aldığı gibi cömertliğinde de Resûlüllah‟ı örnek aldığını aĢağıda aktaracağımız örneklerde bâriz bir Ģekilde görülecektir. Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin cömertliği bu çalıĢmaya sığmayacak kadar büyük, Ģüphe ve yoruma gerek duymayacak Ģekilde de açık ve nettir. Bundan dolayı Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin en çok üzerinde durulması gereken özeliklerinden biri de cömertliğidir. Çünkü mülkü olmayan tek kraldı. Vefat ettiği sırada mirasının tamamı kırk yedi Nasiri dirhemi (gümüĢ) ve bir tane de altın idi. Kendisinden isteyenlere yok dediğini ve onları eli boĢ gönderdiği hiç görülmemiĢti.128

Hayatını aktaran kaynaklar bize Ģunları bildirmektedir: " Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin cömertliği, öyle bir hal almıĢtı ki bazen fethedilmiĢ eyâletleri bahĢettiği olurdu. Diyarbakır fethi (m.1183) sırasında Kara Arslanoğlu adında ki komutan, Diyarbakır‟ı kendisine iktâ olarak vermesini istedi. Sultan da hiç tereddüt etmeden Diyarbakır‟ı ona bahĢetti.129

Selâhaddîn-i Eyyûbî darda bollukta her zaman gözünü kırpmadan dağıtan, yoksulluktan çekinmeyen bir yapıya sahipti. Ġsteyeni geri çevirdiği görülmemiĢti. Öyle ki hazinede para bırakmamıĢtı. Maliye görevlileri onun bu özelliğini bildiklerinden mali bir krizin çıkmasını önlemek için acil ve zor zamanlarda

127Muhsin Muhammed Muhammed Hüseyn, el-CeyĢû‟l- Eyyûbî fi- Âhdi Selâhaddîn, s. 140; es-

Sallâbî, Selâhaddîn Eyyubi ve Kudüs‟ün Yeniden Fethi, s.272; Gürbüz, Selâhaddîn Eyyûbi, s.233.

128

Nu'aymî, ed-Daris fi Tarihi‟l-Medaris, c.2, s.144; Ali Muhammed, Sallâbi, ed- Devletü‟z-

Zengîyye, Darü‟l Mâ‟rife, Beyrut, Lübnan 2010, S.265; Gürbüz, Selâhaddîn Eyyûbi, s.224.

129 Ġzzeddîn ibn ġeddâd, el-A„lâkü‟l-Hâtira fî Zikri Ümerâi‟Ģ-ġâm ve‟l-Cezîre, Yahya Zekeriyyâ

43

kullanmak üzere kendisinden bazı malları saklamak zorunda kalıyorlardı. Çünkü Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin bu paralardan haberi olursa hepsini dağatacağını biliyorlardı.130

Bir sohbet sırasında Sultan adeta kendisini anlatan Ģu cümleleri sarf etti: "Bazı insanların gözünde altının değeri ile yol üzerindeki pisliğin değeri

arasında hiçbir fark yoktur." Gerçekten de Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin gözünde dünya

malının hiçbir değeri yoktu. Hatta insanlara bir Ģeyler dağıtırken keyifle verirdi. Onlardan çok, kendisi sevinirdi."131

Bunda ĢaĢılacak bir durum yoktur. Zira cömertliğin zirvesi olan isâr/diğergamlık yani baĢkalarını tercih etmek yüce ruhlu Ģahsiyetlerin en belirgin vasıflarıdır. Nitekim yüce Allah bu hususta Ģöyle buyurmaktadır: “Onlar, kendi

canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.”132

Diğer bir âyette ise Yüce Allah Ģöyle buyurmaktadır: “Onlardan önce o yurda yerleĢmiĢ ve

imanı da gönüllerine yerleĢtirmiĢ olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, iĢte onlar kurtuluĢa erenlerin ta kendileridir.”133

Bu âyetin nüzül sebebi her ne kadar özel olsa da “itibar sebebin hususiliğine değil umumi olmasınadır,” kaidesine binaen Selâhaddîn-i Eyyûbî de bu âyette zikr edilen vasıflara sahipti denilebilir.

1.2.1.6. ġefkati

Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin çok asil duygulara sahip, zülme karĢı dik duran mazlumlara yapılan haksızlıklara asla tahammül edemeyen, yufka yürekli ince düĢünceli bir Ģahsiyet olduğunu Îbn ġeddâd Ģu Ģekilde özetliyor; Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin savaĢ meydanında çadırında olduğu sırada gayri müslim yaĢlı bir bayan derdini anlatmak için ona geldi. Göğsünü yumrukluyor ve durmadan ağlıyordu. Selâhaddîn-i Eyyûbî çok duygusal olmasından dolayı dayanamayıp gözleri doldu.

130 Ebû ġâme, Kitâbu‟r-Ravzateyn fî- Ahbâri‟d-Devleteyn, c.4, s.228; Gürbüz, Selâhaddîn Eyyûbi,

s.223-24.

131

Ġbn ġeddâd, en-Nevâdiru‟s-Sultâniyye ve‟l-Mehâsinu‟l-Yûsufiyye, s.48; Gürbüz, Selâhaddîn

Eyyûbi, s.224; es-Sallâbî, Selâhaddîn Eyyubi ve Kudüs‟ün Yeniden Fethi, s.264.

132 Ġnsan, 76/8.

44

Tercüman acığıyla sebebini sorunca, kadın: Ġslâm dinine mensup bir grup hırsızın gelip küçük kızını çadırından alıp kaçırdıklarını, sonra biri ona: Selâhaddîn-i Eyyûbî çok merhametli ve Ģefkatlidir. Git ondan yardım iste, demesi üzerine o da kalkıp, sizden yardım istemeye geldiğini ve tek umudunun siz olduğunu söylüyor. Selâhaddîn-i Eyyûbî kadıncağızın haline çok acıdı. Gözlerinden inci taneleri gibi yaĢlar dökülmeye baĢladı. Hemen korumalardan birini köle pazarına göndererek bu çocugu kimin satın aldığını araĢtırıp bulması için emir verdi. Kim satın aldıysa verdiği ücretin fazlası kendisine verilerek çocuğunun getirilmesini emretti. Bir müddet sonra, giden adamın, o kız çocuğunu omuzuna alarak geri döndüğü görüldü. YaĢlı kadın kızını görür görmez sevinçten yere kapandı, alnını yere koyarak uzun süre kendi dilinde bir Ģeyler söylendi durdu. Daha önce Müslümanlara karĢı ön yargılı olan yaĢlı kadın bu olaydan sonra Selâhaddîn-i Eyyûbî sayesinde ön yargılarından vazgeçti. Sonra da kızı kendisine verilince, mutlu ve neĢe içerisinde çocuğunu alıp köyüne geri döndü. 134

1.2.1.7. Adaleti

Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin ibadeti ve salih amelleri yanında, aynı zamanda idarecilikte de büyük bir mehareti vardı. O, adalet, yumuĢak huyluluk, bağıĢlama, mertlik, asalet, cömertlik, sabır, dürüstlük, azamet, üstünlük, cesaret, yiğitlik ve azimlilik gibi üstün niteliklere sahipti. DanıĢmanı Ġbn ġeddâd Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin kul haklarına olan hasasiyetini Ģu Ģekilde aktarır; “Pazartesi ve perĢembe günleri olmak üzere haftada iki defa mezalim davalarına bizzat kendisi bakardı. Kâdılar, fakihler, âlimler ve davalılar hazır bulunurdu. Zengîn-fakir, küçük-büyük, yaĢlı-genç, erkek-kadın kim olursa olsun toplumun her kesimine izin verilirdi. Herkes derdini rahat bir Ģekilde anlatırdı. Bütün davalar onun huzurunda çözüme kavuĢturulurdu.135

Ġbn ġeddâd devamla; Hazırda yolculukta bu gelenek her zaman uygulandı. Hiçbir zaman terkedilmedi. Bir keresinde davaların yoğun olması dolayısı ile gece gündüz insanların Ģikâyetlerine ve davalarına baktı. Evrakları, fermanları imzaladı. Hiçbir ihtiyaç sahibini eli boĢ göndermedi. Aynı zamanda Kur‟ân-ı Kerim

135 Ġbn ġeddâd, en-Nevâdiru‟s-Sultâniyye ve‟l-Mehâsinu‟l-Yûsufiyye, s.41; Gürbüz, Selâhaddîn

45

okumayı ve günlük virdlerini çekmeyi de ihmal etmedi. Eğer birinin ağladığını veya Ģikâyette bulunduğunu görseydi bizzat kendisi o kiĢinin davasını takip eder, onun yardımına koĢardı. Bütün gayreti ile o kiĢinin derdine derman olmaya çalıĢırdı. Bundan da hiç usanmaz bilakis derin bir haz alırdı. Selâhaddîn-i Eyyûbî, yasaları sadece vatandaĢa uygulamıyordu. Bilakis adaleti, gerektiğinde en yakın akrabalarına karĢı bile uygulardı. Örneğin bir defasında, DımaĢk ahalisinden Ġbn Züheyr adında sıradan bir vatandaĢ, Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin çok düĢkün olduğu yeğeni Takiyyüddîn Ömer (ö.576/1180)‟den davacı oldu. Sultan, yeğeninin derhal huzura gelmesini talep etti ve bizzat davayı takip ederek hak sahibine hakkını teslim etti. Takiyyüddin‟in Sultanın yanında oldukça saygın bir konuma sahip olmasına rağmen ona hiçbir ayrıcalık tanımadı.136

Selâhaddîn-i Eyyûbî dini Ģiârlara sıkı bağlıydı. Onun biyografisine baktığımızda raĢid halifelerle örtüĢen birçok özelliğini görürüz. Örneğin danıĢmanı Ġbn ġeddad‟ı bile hayrete düĢüren bir davayı bizlere Ģu Ģekilde aktarıyor: Onun adaletini gösteren daha ilginç bir hadiseyi ben Kudüs‟te kadîyken yaĢandı. Bir gün Ömer Ahlâtî adında meĢhur bir tüccar elinde yazılı bir belge ile çıkageldi. Ve ben davacıyım. dedi. Kimden? Dedim. Sultandan Adalet istiyorum ve senin Sultandan çekinmediğini duydum. dedi.

-Sorun nedir? dedim.

-Ahlâtlı137 Sonkur benim kölemdi. Öldüğünde birçok mal geride bıraktı. O mallar benim olmasına rağmen Sultan bütün bu servete el koydu. Ben o malı geri istiyorum.

-Hey be adam! ġimdiye kadar neredeydin? dedim.

-Olsun haklar gecikmekle ortadan kalkmaz. ĠĢte elimde yazılı belge var. Ölünceye kadar benim malımdı.

-Belgeyi ondan aldım inceledim baktım Sonkur‟un bütün özellikleri içinde