• Sonuç bulunamadı

D. SELÂHADDÎN-Ġ EYYÛBÎ ÖNCESĠ TASAVVUF

3.12. ġĠHÂBÜDDÎN ES-SÜHREVERDÎ EL-MAKTÛL

Bu büyük Ġslâm mütefekkirinin asıl adı; ġeyhü‟l-ĠĢrâk ġihâbüddîn Ebu‟l- Fütûh Yahyâ b. HabeĢ b. Emîrek es-Sühreverdî el-Maktûldur. Kaynaklarda doğumuyla ilgili kesin bir bilgi olmamakla birlikte miladi 1153-55-58 yılında, Kuzey

360

Azzam, Selâhaddîn Eyyûbî, s.91.

361 Abdülazîz b. Abdurrahman Saîd, Ġbnu Kudâme ve Âsâruhü‟l-Usûliyye, Riyad 1987, c.1, s. 82-

84; ez-Zehebî, Siyeru A„lâmi‟n-Nubelâ, c.22, s.165-173; Basuğuy, Selâhaddîn-i Eyyûbi

Devrinde Ġlmi Faaliyetler, s.95.

362 Saîd, Ġbnu Kudâme, c.1, s. 84–85. 363

Saîd, Ġbnu Kudâme, c.1, s. 84.

364

Abdullâh b. Muhammed, et-Tarîkî, Mu„cemü Musannefâti‟l-Hanâbile, Riyad 2001,c.3, s. 70.

365 Tarîkî Mu„cemü Musannefâti‟l-Hanâbile, c.3, s. 71-89; Ġbn Kudâme, el-Kâfî fi‟l-Fıkh, Züheyr

ġâvîĢ(Thk.), Beyrut 1982, c.1, Mukaddime Kısmı; ez-Zehebî, Siyeru A„lâmi‟n-Nubelâ, c.22, s. 168; Basuğuy, Selâhaddîn-i Eyyûbi Devrinde Ġlmi Faaliyetler, s. 95.

110

Ġran‟daki Zencan vilayetinin yakınlarında bulunan Sühreverd köyünde doğduğu tahmin edilmektedir.587/1191 yılında Haleb‟te vefât etti. Felsefî itikadından dolayı öldürüldüğü için maktûl ünvanıyla bilinmektedir.366

Sühreverdî, ilk tahsilini kendi köyünde tamamladı. Daha sonra, Fahruddin-i Râzî (ö.606/1209) ile beraber, o dönemin ilim merkezi konumunda olan Ġran‟ın Merâğa Ģehrine giderek ġeyh Mecdüddin el-Cîlî (ö. 584/1153)‟den felsefe ve fıkıh usûlü dersleri aldı.367

Merâğa‟da bir süre kaldıktan sonra eğitimini tamamlamak için Ġsfahan‟a gitti. Orada Zahiruddin el-Karî isminde ünlü bir mantıkçının yanında Ġbn Sehlân es-Sâvî (ö. 450/1058)‟nin el-Besâiru‟n-Nasîriyye adlı kitabını okudu.368

Sühreverdî, Ġsfahan‟da bulunduğu sırada sûfîlerle tanıĢma Ģansı buldu. Bu dönemde Beyazid Bîstamî (ö. 234/848) ve Hallac-ı Mansur gibi büyük mutasavvıfların etkisinde kaldı.369

Sühreverdî, Ġsfahan‟da zahırî ilimlerin tahsilini bitirdikten sonra tasavvuf alanında sorularına cevap bulabilmek için, uzun ve meĢakatlı yolculuklara çıktı. Suriye ve Anadolu‟nun birçok Ģehrine uğradı. Uzun bir müddet Diyarbakır‟ın Hani ve Silvan ilçelerinde kaldı. Oradan Harput ve Mardin‟e uğradıktan sonra, Sivas ve Konya‟ya gidip Anadolu Selçuklu Sultanlarından II. Kılıçarslan (ö.1192)‟ ın oğulları MelikĢah, Berkyaruk ve Süleyman‟a bir müddet ders verdi. Tekrar Diyarbakır‟a döndü.370

Diyarbakır‟ı çok sevmiĢti. Orada kalmayı çok arzuluyordu.371 Ama hareketli bir karektere sahip olduğundan Mardin‟e gitmiĢ oradan da Suriye‟ye

366

ġemseddîn eĢ-ġehrezûrî, Nüzhetü‟l-Ervâh ve Ravdetü‟l-Efrâh, Abdülkerîm Ebû ġüveyrib (Thk.), 1988, s.381 Ġbn Ebi Useybia, Muvafıkuddin Ebu Abbas Ahmed b. Kasım b.Halife el- Hazrecî, „ Uyunu‟l-Enba fi Tabakati‟l-Etıbba, Mısır, 1299/1882. s. 642; Ġbnü‟l-„Ġmâd,

ġezerâtu‟z-Zeheb, c.4, s.290; Yâfiî, Mir‟âtu‟l-Cinân, c.3, s.329;Rifat Okudan, "IĢrak Filozofu Sühreverdî Maktûl ve Eserlerindeki Üslup ve Belağat", ( Doktora Tezi, Süleyman Demirel

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel Ġslam Bilimleri Anabilim Dalı, Isparta 2001), s.21.

367

Ġbn Hallikân, Vefeyâtü‟l-A„yân, c.4, s.269; Nu'aymî, ed-Daris fi Tarihi‟l-Medaris, c.2, s.142; Okudan, "IĢrak Filozofu Sühreverdî Maktûl ve Eserlerindeki Üslup ve Belağat", s.29.

368 ġehrezûrî, Nüzhetü‟l-Ervâh, s. 378; Okudan, "IĢrak Filozofu Sühreverdî Maktûl ve

Eserlerindeki Üslup ve Belağat" s.29.

369 ġehrezûrî, Nüzhetü‟l-Ervâh, s. 603-604; Okudan, "IĢrak Filozofu Sühreverdî Maktûl ve

Eserlerindeki Üslup ve Belağat" s. 34.

370Yusuf Ziya Yörükan, "ġeyh Sühreverdî‟nin Hâdise-i Katli", Mihrab, 1 Temmuz 1924, Evkaf

Matbaası 1924, Sayı: 15-16, s. 121; Okudan, "IĢrak Filozofu Sühreverdî Maktûl ve

Eserlerindeki Üslup ve Belağat" s. 40.

371 ġehrezûrî, Nüzhetü‟l-Ervâh, s.605; Hilmî, Muhammed Mustafa, "Hakîmu‟l-ĠĢrâk ve Hayâtu‟r-

111

giderek Halep Ģehrinin valisi Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin oğlu Melik Zahir‟in ısrarı üzerine, öldürüleceği güne kadar Halep‟te kaldı.372

Yolculuğu sırasında Diyarbakır‟ın Hani ilçesine uğrayan Sühreverdî, orada büyük sûfî ve filozof Fahreddin el-Mardinî (ö.594/1198) ile tanıĢma Ģansı bulur. Kısa zamanda zekâsı ve fesâhatiyle el-Mardînî tarafından sevilir. Mardinî, bu gencin ilminin, zekâsından fazla olduğunu ve hiç çekinmeden düĢüncelerini dile getirmedeki cesâreti ve tedbirsizliğinin baĢını tehlikeye sokacağını düĢünür. Daha sonraları Fahreddîn el-Mardînî‟nin korkusu gerçekleĢmiĢ ve ġihâbüddîn es-Sühreverdî Halep‟ te Fakîhlere göre Ģatahat olan fikirlerinden dolayı katledilmiĢtir.373

Hicri 579 yılında Haleb‟e gelen Sühreverdî, Halep âlimleri ile olan ilmî tartıĢmalara girdi. Bu genç sûfînin ilmî yeteneği kısa zamanda Melik Zahir‟in kulağına gitti. Melik Zahir, Sühreverdî‟yi Ģehrin önde gelen âlimlerinin katıldığı bir münazaraya davet etti. Melik Zahir bu münazara sırasında Sühreverdî‟nin bütün soruları yanıtlamasından sonra, onu sevmeye baĢladı. Kendisine, Halep‟te kalıp ders vermesi için teklifte bulundu.374

Melik Zahir‟in Sühreverdî‟yi sevip kollaması, her gün kendisiyle görüĢmesi ve Sühreverdî‟nin felsefe ve tasavvufla ilgili bilgilerini, kimseden korkmadan açık sözlülükle anlatması, tartıĢmalarda tüm rakiplerini alt etmesini sağlayan keskin zekâsı, fakihlerin rahatsızlığına sebep oldu.375

Sühreverdî‟yi Melik Zahir‟e Ģikâyet etmekle bir sonuç elde edemeyeceklerini bildiklerinden dolayı altında mühürlerinin olduğu Ģikayetnâmeyi direk Selâhaddîn-i Eyyûbî‟ye gönderdiler. ġikâyetnamede Ģöyle yazıyordu: „Eğer bu genç burada kalırsa, baĢta Melik Zâhir‟in daha sonra da halkın itikadını bozar. Sürgün edildiği takdirde uğradığı bütün memleketlerin itikadını bozar. Haçlılarla savaĢ halinde olan Selâhaddîn-i Eyyûbî bu gençle tanıĢma Ģansı bulamamıĢtı. Bir de fetvanın altında Fakîhlerin imzasını görünce vebalin

372 Yâkût el-Hamevî Ebu Abdullah Ġbn Abdillah er-Rumî, Mu„cemu‟l-Udebâ‟ ĠrĢâdu‟l-Erîb ilâ

Ma‟rifeti‟l Edîb, Daru‟l-Fikir, Kahire 1936, c.4, s.2807.

373 Ġbn Ebî Useybia, Uyûnu‟l-Enbâ‟s.641-642; Okudan, "IĢrak Filozofu Sühreverdî Maktûl ve

Eserlerindeki Üslup ve Belağat" s.45; Zehebî, Siyeru A‟lâmi‟n-Nübelâ, c. 11, s. 208.

374

Okudan, "IĢrak Filozofu Sühreverdî Maktûl ve Eserlerindeki Üslup ve Belağat" s. 30-45; Seyyid Hüseyin Nasr, Üç Müslüman Bilge, Ali Ünal, (Çev.) Ġstanbul 1985, s.70.

375 Nasr, Üç Müslüman Bilge s. 70; Ġbn Ebî Useybi'a, Uyûnu‟l-Enbâ‟, s.642; Okudan, "IĢrak

112

tamamen fakihlere ait olduğunu düĢünerek oğluna Sühreverdî‟yi öldürmesi emrini verdi. Melik Zahir, babasını bu karardan vazgeçirmek istediyse de baĢarılı olamadı. Sonunda istemeyerek de olsa çok sevdiği bu genç filozufu ölüme terk etti.376 Sühreverdî, hayatı boyunca nefis tezkiyesi ve zühd hayatını esas alarak zamanının çoğunu ilim tahsiline ve boĢ vakitlerini de insanlardan uzak yerlerde itikâf ve ibadetle geçirmiĢtir. Basit giyinir, çoğu zaman yabandaki bitkilerle yetinen samimi bir derviĢ hayatını yaĢadı.377

3.12.1. ġihâbüddîn es-Sühreverdî el-Maktûl‟ün Selâhaddîn-i Eyyûbî

Tarafından Öldürülme Meselesi

Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin Ģahsiyetine ters düĢen ve piĢmanlığına sebep olan bu kararın nedeni olarak genellikle onun fakîhlere boyun eğmek zorunda kalması olarak belirtilir. Bir de olaya baĢka açılardan da bakmak gerekir.

Selâhaddîn-i Eyyûbî döneminde (XI-XIII yy.) Haçlı tarikatların Hospitalier (Malta ġövalyeleri) veTemplier (Tapınak ġövalyeleri) adı altında Hıristiyanların en savaĢçı gücünü oluĢturduğu o dönemde her taraftan Ġslâm coğrafyasına saldırıyordular. Müslümanların göz bebeği ve Hz. Peygamber‟in Mi‟raca çıktığı Kudüs, Haçlılar tarafından iĢgal edilmiĢti. Selâhaddîn-i Eyyûbî Haçlıların gücünü kırmak için Müslümanları harekete geçirmek istiyordu. Müslümanları cihada teĢvik etmek için âlimlerden destek istiyordu. Selâhaddîn-i Eyyûbî, kendi kabuğuna çekilmiĢ sûfîleri hânkâhlardan çıkarıp onların savaĢlarda en ön saflarda çarpıĢmaları gerektiğini düĢünüyordu. Bu sırada Müslümanlar arasında Ġran kökenli ve eski Yunan kültürü etkisinde bir felsefî tasavvuf anlayıĢı hızla yayılıyordu. Sühreverdî‟de o akımın en önemli temsilcilerindendi.378

Sühreverdî çok az yiyerek geçinen, fakir görünmeyi seven insanlardan uzak, lüks hayattan nefret eden, kendi kabuğuna çekilmiĢ bir zühd hayatını yaĢıyordu. Ġslâm coğrafyası tehlike altında olduğundan Selâhaddîn-i Eyyûbî dünyadan el etek

376

ġehrezûrî Nüzhetü‟l-Ervâh, s 380; Ġbn Ebî Usaybi„a, Nüzhetü‟l-Ervâh, 642.

377 Basuğuy, Selâhaddîn-i Eyyûbi Devrinde Ġlmi Faaliyetler, s.129-133.

378 Ahmet yılmaz, "Eyyübî Devrim ve Medeniyetinin Ġslamî Kimliğimiz Üzerindeki Etkileri", Doğru

113

çekmiĢ bu tür tasavvuf anlayıĢına karĢıydı. AnlaĢılacağı üzere Selâhaddîn-i Eyyûbî, zühd hayatıyla cihad ruhunun birlikte yürümesini istiyordu. Selâhaddîn-i Eyyûbî bunu pratikte de göstermiĢti. Çünkü bir savaĢ sonucunda esir düĢen 230‟a yakın tapınak Ģüvalyesini öldürmek için (tabi bunu onları Ġslâm‟a davet ettikten sonra yapmıĢtır.) sûfîlere teslim etmiĢ ve o esirleri kendi elleriyle öldürmelerini söylemiĢti. Ancak sûfîlerden bazıları kandan çekindikleri için gizlice parayla adam tutup bunu yapmıĢlardı.379

Selâhaddîn-i Eyyûbî, iĢin vehametini sezince ve tabi ki Sühreverdî‟nin de bu düĢünceyi oğlu Melik Zahir üzerinden yaymasından ve Müslümanların cihattan uzaklaĢıp bu tür pasifleĢtirici bir tasavvuf anlayıĢına sürüklenmelerinden korkmuĢ olmalıdır ki bu acı hadise gerçekleĢmiĢtir.380

Sühreverdî‟nin nasıl öldürüldüğü hadisesi hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Kaynaklarda: Kimisi boğularak, kimisi ise onun kılıçla, bazıları da aç bırakılarak öldürüldüğünü aktarırlar. Öğrencisi ġemseddîn ġehrezûrî (ö. 780/1378), Sühreverdî‟nin hayatını kaleme aldığı eserin son bölümünde onun Ģu sözlerini aktamaktadır: „Her Ģeyin sahibi olan Rabbime kavuĢmam için beni yiyecek ve

içecekten mahrum bırakarak bir yere hapsedin. Sühreverdî‟nin bu sözlerinden

anlaĢılan, Melik Zahir‟den, hakkında verilen idam fermanının bu Ģekilde uygulamasını talep ettiği anlaĢılmaktadır. Melik Zahir‟in de bu isteği kabul ettiği rivayet edilmektedir. Melik Zâhir, bu olaydan sonra Sühreverdî‟nin idam fetvasını veren âlimlere karĢı son derece sert davrandığı aktarılmaktadır. Onlar hakkında sürgün, hapis ve mallarına el koyma gibi iĢlemler uyguladığı rivayet edilmektedir.381

Sühreverdî, dünyevî zevklere önem vermezdi, Giyimine, yiyeceğine ve halkın kendisi hakkındaki düĢüncelerine iltifât etmezdi, Ģan ve Ģöhreti sevmezdi. Simya ilmini bilir, fıkıh hadîs ve üsûl ilimlerinde âlim idi. Mezhep bakımından ġafiî idi.382

379 Azzâm, Selâhaddîn Eyyûbî, s.236; Asâd Hatîb el Bütûletu ve‟l- fidau înde‟s- Sûfiyeti, s.106. 380

Ahmet yılmaz, "Eyyübî Devrim ve Medeniyetinin Ġslamî Kimliğimiz Üzerindeki Etkileri", Doğru

Haber, Tarih (21-3- 2011).

381Mollâ Câmîi, Nefehâtu‟l-Üns, s. 659; Yusuf Ziya Yörükan, "ġeyh Sühreverdî‟nin Hâdise-i

Katli", Mihrab, 1 Temmuz 1924, Evkaf Matbaası 1924, Sayı: 15-16, s. 485.

114

Fikir dünyasının her alanında izler bırakan Kelam, Felsefe, Tasavvuf, Fıkıh dallarında uzmanlaĢmıĢ büyük bir Ġslâm düĢünürüdür.383

Kısa ve çalkantılı hayatının yanısıra, velûd bir müellif olan Sühreverdî‟nin eserleri çok fazladır. Bunlardan bazıları kaybolmuĢ, bir kısmı basılmıĢ, geri kalanlar da el yazmaları hâlinde değiĢik kütüphânelerde bulunmaktadır.

Sühreverdî‟nin öğrencisi olan ġehrezürî, Nüzhetü‟l-Ervâh adlı eserinde, Sühreverdî‟nin 46 kitabından bahseder.

ġehrezûrî‟nin Sühreverdî‟ye ait olduğunu ifade ettiği eserler Ģunlardır:

el-Elvâhü‟l-Ġmâdiyye Ġ‟tikâdü‟l-Hükemâ, el-Lemehât, Telvihât, Mukavvemât, Mutârahât ve Hikmetü‟l-ĠĢrâk, Pertevnâme, Heyâkilü‟n-Nûr, Yezdân ġinâht, ve Bustânü‟l-Külûb gibi doktrinel risâleler.

el-Gurbetü‟l-Garbiyye(Arapçası da vardır.), Akl-i Surh, Âvâz-ı Per-i Cebrâil, Risâle fî Hâlat et-Tufûliyye, Lügat-i Mûrân, Risâle fi‟l-Mi‟râc, Rûzî ba Cemaat-i Sûfîyan ve Safir-i Simurg,

Son olarak ġehrezûrî‟nin el-Vâridât ve‟t-Takdisât diye adlandırdığı bu eser, dua ve zikirlerden ibarettir.384

383 Ġbnu‟l-Ġmâd, ġezerâtu‟z-Zeheb, c.4, s. 290.

384 Rifat Okudan, "IĢrak Filozofu Sühreverdî Maktûl ve Eserlerindeki Üslup ve Belağat” , s. 75-

115

SONUÇ

Selâhaddîn-i Eyyübî‟nin Haçlılara karĢı kazandığı baĢarılar ve müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs‟ü fethetmesinden dolayı istisnasız tüm müslümanların sevgisine mazhar olmasına rağmen yeterli düzeyde tanınmamaktadır. Ayrıca Haçlılara fırsat vermemesi ve Kudüs‟ü özgürleĢtirmesi baĢta olmak üzere askeri, siyasi, içtimai ve iktisadi alanlarındaki üstün baĢarılarının arka planına da yeterli bir Ģekilde ulaĢılamadığı görülmektedir. Özellikle de seküler bir yaklaĢım sergileyen Batılılar ve maalesef bazı müslüman yazarlar onun siyasî ve askerî alanındaki dehasını öne çıkarmıĢlardır. Oysa araĢtırmamız neticesinde sayılan unsurların arka planında onun tasavvufî Ģahsiyetinin son derece önem arz ettiğine tanık olduk. ġunu da ifade etmek gerekir ki müslümanların, Haçlılara karĢı birlik oluĢturmak adına elde edemedikleri baĢarıyı Selâhaddîn-i Eyyübî tasavvuf sayesinde baĢarmıĢ ve Ġslâm birliğini bu Ģekilde sağlamıĢtır. Söz konusu tespitimizi destekleyen en çarpıcı kanıt Selâhaddîn-i Eyyübî‟nin tasavvufun en verimli çağı olan XII.-XIII. asırda yaĢamıĢ olmasıdır. Öyle ki bu dönem Abdulkadir Geylanî (ö.562/1167), Ahmed Rifâî (ö.578/1182), Ahmed Yesevî (ö.562/1167), Ebu Medyen (ö.590/1194) Sühreverdîler (Ebû Necip, Ebû Ömer, Sühreverdi Maktûl) gibi büyük tarikat pirlerinin damga vurduğu bir dönemdir. Selâhaddîn-i Eyyübî‟nin siyasî bir lider ve bir komutan olması hasebiyle müslümanların büyük bir teveccühüne mazhar olan bu manevî Ģahsiyetlere kayıtsız kalması elbette düĢünülemezdi.

Selâhaddîn-i Eyyübî‟nin çocukluğu hakkında pek fazla bilgiye rastlanmasa da 16 yaĢına kadar Bâ‟lebek‟te tasavvufî bir atmosferde yaĢadığı bilinmektedir. Bu hususta sûfîlerlerle sürekli irtibat halinde olan ve takvasıyla tanınan babasının etkisinde de kaldığı anlaĢılmaktadır. Zira Selâhaddîn‟in babası Bâ‟lebek valisi iken sûfîler için önemli bir eğitim-öğretim ve barınma yeri olan hânkâhları açmıĢtır. Selâhaddin de babasıyla birlikte hânkâhların bir müdavimi olarak burada tasavvuf

116

Ģeyhleriyle tanıĢmıĢ ve onda hiçbir zaman silinmeyen tasavvufî düĢünce, sevgi ve alaka tohumları da bu esnada atılmıĢtır.

Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin küçüklüğünden beri tasavvufî bir ortamda yetiĢmesi onu babası gibi tasavvufî yönden güçlü bir Ģahsiyet haline getirmiĢtir. Bu durum onu yaĢamı boyunca mutasavvıflara sempati duyma ve onlarla sürekli irtibat halinde olmaya sevketmiĢtir. Selâhaddîn-i Eyyûbî, Cuma akĢamları hânkâhları ziyaret edip sûfîlerle birlikte zikir halkalarına katılırdı. Semâ ve zikir halkalarındaki tasavuf ritüelleri sûfîler gibi yapması onun bir Ģeyhin irĢadına kendini teslim eden bir mürid olduğunu da göstermektedir. Nitekim Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin danıĢmanlığını yapan Ġbn ġeddâd, yıllarca Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin gündelik sûfî zikirlerini uyguladığını ve Cuma akĢamları sûfîlerin zikir halkalarına katılmasının onun için vazgeçilmez bir eylem olduğunu ifade etmektedir. Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin hocası ve aynı zamanda Abdulkâdir Geylanî‟nin öğrencisi Kutbeddîn Nisabûrî, kendisine günlük zikir risalesini yazmıĢtı. Selâhaddîn-i Eyyûbî de hiç aksatmadan bu virdleri hergün okurdu. Buradan yola çıkarak Nisaburî‟nin öğrettiği zikir, Abdulkâdir Geylanî‟nin talebelerine öğrettiği zikirler olduğunu; dolayısıyla Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin Abdulkâdir Geylanî tarikatına mensup olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin sûfî bir kiĢiliğe sahip olmasının diğer bir kanıtı ise Mısır‟a hâkim olduğu zaman ilk yaptığı faaliyet, sûfîler için tasavvuf hânkâhını açmak olmuĢtur. Mısır‟daki ilk hânkâh özelliğini taĢıyan Sa‟idü‟s-Sü‟ada Hânkâhı‟nı, bizzat Selâhaddîn-i Eyyûbî tesis etmiĢtir.

Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin tasavvufa olan sevgi ve meyli onu bu alanda yazılmıĢ pek çok eseri okumaya sevk etmiĢtir. Bunların baĢında da Gazâli‟nin meĢhur Ġhya‟û Ûlumûddin eseri gelmektedir. Dolayısıya tasavvuf alanında Gazâli‟den ciddi bir Ģekilde etkilendiği söylenebilir. Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin mutasavvıf ve zahidlerle sürekli irtibat içerisinde olması ve tasavvuf eserleriyle iĢtigal etmesi hayatının tüm alanına yansıdığı görülmektedir. Zira Selâhaddîn-i Eyyûbî, derviĢ ve zühd alameti olan yünden yapılmıĢ elbise giyerdi. Sûfîler gibi az yer, sade giyinirdi. Mutasavvıflara karĢı çok cömert davranırdı. Her zaman ve her yerde onlara hürmet ederdi. Resûlüllah‟ın mevlid‟i hakkında medhiye yazanlara büyük mükâfatlar verirdi. ĠĢte tüm bu hal ve davranıĢları onu tasavvufun önemli bir

117

merhalesine getirmiĢ olacak ki Yafiî, (ö.768/1366) Miratü‟l-Cinan adlı kitabında 300 evliyanın hayat hikâyelerini anlatırken Selâhaddîn-i Eyyûbî‟yi de üçyüz evliyanın arasında zikretmektedir.

Selâhaddîn-i Eyyûbî, yalnız müslümanlar nezdinde değil, düĢmanları tarafından da takdir edilen ender Ģahsiyetlerden biridir. Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin tasavvufî yönü yanında, idarecilikte de büyük bir mehareti vardı. O, adalet, yumuĢak huyluluk, bağıĢlama, mertlik, asalet, cömertlik, sabır, dürüstlük, azamet, üstünlük, cesaret, yiğitlik ve azimlilik gibi üstün niteliklere sahipti. Tüm bunlar gerçek zühd ve takva sahibinde olması gereken özellikler olup Müslüman Ģahsiyetin zirve noktasıdır. Selâhaddîn-i Eyyûbî kendinden önceki çağın tasavvufî düĢüncesinden etkilendiği gibi kendisinden sonra kurulan tasavvufî ekollerin kurulması ve geliĢiminde büyük rol oynamıĢtır. Bu dönem, düĢünce ve pratiğiyle sonraki çağların tasavvuf anlayıĢının seyrini belirleyen pek çok sûfiye ve tasavvuf ekolüne Ģahitlik etmiĢtir. Nitekim Muhyiddin Arabî (ö.638/1240), Sadreddin Konevî (ö. 671/1272) ve Mevlana (ö.672/1273) gibi mutasavvıfların, Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin kurduğu medrese ve hânkâhlarda yetiĢmiĢlerdir.

Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin tasavvuf anlayıĢı, tamamen Sünnî tasavvuf anlayıĢıyla örtüĢüyordu. ġiî tasavvuf geleneğine karĢıydı. Aynı zamanda XXI. asrın mutasavvıfları gibi bir köĢeye çekilip içine kapanmaktan ziyade, sûfîlerin, sahabe nesli gibi gece âbid, gündüz mücahid olmaları gerektiği Ģeklinde düĢünüyordu. Selâhaddîn-i Eyyûbî, pasif derviĢliğe karĢıydı, dünyadan, cihad ve siyasetten el etek çekmiĢ bir sûfî anlayıĢının olamayacağını düĢünüyordu. Onun zamanında, sûfîler en ön saflarda savaĢırlardı. Onların gösterdiği kahramanlık orduya cesaret verirdi. Konuyla ilgili kaynaklarda Ģu bilgiler yer almaktadır: Frenk ordusunda çok güçlü özel yetiĢtirilmiĢ (Tapınak ġövalyeleri) birlikler vardı. Bu özel birliklere karĢı gönüllü sûfî birlikleri savaĢırdı. Hıttın savaĢında Haçlılara karĢı savaĢan Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin ordusu düzenli ordudan değil; bilakis büyük çoğunluğu gönüllü sûfîlerden oluĢuyordu. Özellikle Kudüs‟ün fethi sırasında Mısır ve ġam bölgesinde ne kadar sûfî varsa hepsi bu sefere katılmıĢtı.

118

Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin Fâtımîlerle mücadelesinde mutasavvıflardan yararlanmıĢtır. Fâtimîlerin yaptığı birçok tahribatı tamir etmiĢtir. Nitekim Fâtımîler döneminde Ġslâm dini asıl kaynağı olan Kur‟an ve sünnet-i seniyyeden uzaklaĢmıĢ, sahih Ġslâm‟ı anlatmak isteyen âlimler susturulmuĢtu. Bid‟atlar, hurafeler her tarafı sarmıĢ, müslüman halk neye inanacağını ĢaĢırmıĢtı. Bu yüzden Selâhaddîn-i Eyyûbî, Sünnî âlimlerden destek alarak fethettiği diyarlarda medrese ve hânkâhlar inĢâ etti. Selâhaddîn-i Eyyûbî bu iĢe Mısır‟dan baĢladı. Fâtımî veziri olan Saîdü‟s- Süâda (Kamber )‟in köĢkünü hânkâha çevirip uzak diyarlardan gelen sûfîlerin hizmetine sundu. Bu Allah dostları örnek dinî yaĢantılarıyla, etkili nasihat ve vaazlarıyla insanları yine sahih Ġslâm akîdesine çekmeyi büyük oranda baĢardılar.

Kaynaklar, Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin yaĢamı boyunca mutasavvıflara destek çıktığını belirtirler. Örneğin Makrîzî ve Sûyutî gibi tarihçiler Mısır‟da ilk hânkâhın Selâhaddîn-i Eyyûbî tarafından inĢâ edildiğini aktarırlar. Bunun yanısıra Filistin ve ġam topraklarında da hânkâhlar inĢâ etmiĢti. Bu hânkâhların baĢına da takva ve ilmleriyle meĢhur olmuĢ mutasavvıfları getirmiĢti. Bu hânkâhların geçimi için ise vakıflar tahsis etmiĢti. Devlet iĢlerinde sürekli mutasavvıflara danıĢır, fikirlerine değer verirdi. SavaĢlara çıkmadan önce muhakkak mutasavvıflarla istiĢare edip dualarını alırdı. Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin mütasavvıfları sevip kolamasından dolayı Ġslâm coğrafyasının değiĢik yerlerinden birçok sûfi‟nin Selâhaddîn-i Eyyûbî „ye iltica etmesini sağlamıĢtır.

Selâhaddîn-i Eyyûbî mutasavvıflara çok önem verirdi. Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin baĢa geçtiği dönemde Ġslâm birliği parçalanmıĢtı. Ġslâm toprakları her taraftan Haçlı iĢgaline maruz kalmıĢtı. Böylesine çalkantılı ve buhranlı bir devirde müslümanların ızdırabını teskin etmek ve siyasi birliği sağlayabilmek için manevi rehberliğe yani mutasavvıflara ihtiyaç vardı. Bu hak dostlarının irĢad ve destekleri sayesinde Ġslâm birliği sağlanmıĢ, Selâhaddîn-i Eyyûbî‟nin de Ġslâm âleminde parlayan bir yıldız ve büyük Ġslâmî zaferlerin öncüsü olmuĢtu.

Tarihte birçok komutan büyük baĢarılar elde etmiĢtir. Ancak birçoğu sırf nefsanî bir otorite amacı güttüğünden dolayı tarihten silinmiĢtir. Selâhaddîn-i Eyyûbî ise baĢarılarını kendisini irĢad ve terbiye eden maneviyat önderlerinin himmet ve ruhaniyeti sayesinde zaferlerini de nefsanî duygulara değil Cenabı Hakk‟ın rızasını

119

kazanabilme amacını güderek elde etmiĢtir. Bunun için Selâhaddîn-i Eyyûbî maneviyat önderlerinin terbiyesi ile nefsini tezkiye etmiĢ ve bu Allah dostlarının ikazlarına müstesna bir değer vermiĢtir.

Selâhaddîn-i Eyyûbî, müslümanların bugünkü düĢtüğü duruma benzer bir çağda yaĢamıĢtır. Onun yaĢadığı dönemde Ġslâm toprakları parçalanmıĢ, ümmetin birliği bozulmuĢ, düĢmanlar her taraftan ümmeti kuĢatmıĢtı. Buna rağmen Selâhaddîn-i Eyyûbî, tefrika ve zilletin zirve yaptığı birlik ve zaferin mumla arandığı bir dönemde Ümmetin birlik ve beraberliğini sağlamıĢtır. “Salâhü‟d-dünya ve‟d-dîn” lakabına mazhar olmuĢtur. ĠĢte tam bu noktadan hareketle bugün ki Ġslâm çoğrafyasında yaĢanan yüzlerce acı tabloyu tersine çevirmek için Selâhaddîn-i Eyyûbî gibi Ģahsiyetleri tanımak ve örnek almak her zamankinden daha çok önem