• Sonuç bulunamadı

2.4. Kuramlar

2.4.1. Yoksulluk Açısından Kuramlar

Yoksulluk tarih boyunca farklı sistemlere bürünsede sürekli bir tehdit unsuru kalmaya devam etmiştir. Bugünkü sosyal ve ekonomik gerçeklikler yoksulluğun ne kadar karmaşık olduğunu anlatmaktadır. Çünkü yoksulluğu kabulleniş biçimi yoksulluğun kuramsal anlamda da bir yok oluşu olacaktır. Salt bir tanıma indirmek nafiledir. Bir yandan tüketim ve israf artıp diğer taraftan ise mahrumiyet görüntüleri hertarafta ortaya çıkıyorsa bu paradoksun iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Yoksulluğu anlamlandırmak çok zordur. Aslında Kapitalizm olgusu yoksulluğun mücadele boyutunu daha derinleştirebilmektedir. Yoksulluk adaletle ilşkilendirilmelidir. Eşitsizlik konusu kişilerin kendi karar mekanizmalarına kalmamalıdır.

Yoksulluk büyüme, kalkınma gibi birçok faktörden etkilenen yapısı dolayısıyla çok yönlü incelenmesi gereken bir konudur. Mesela İkisat Bilimi’nin kurucusu Adam Smith’ten bugüne kadar farklı bilim insanları ve kolları tarafından iktisadi olaylar sorgulanmaya çalışılmış ve farklı farklı çözümler aranmıştır. Smith Liberal Kapitalizmi savunan düşünce yapısı ile ülkenin büyümesinin tüm ülkeye yayılması noktasında arayış içerisinde olmuştur. Toplum yararına olacak kurum ve kuruluşların oluşturulması gerektiğini söyleyen bir

düşünce yapısını savunmuştur. Bu noktada çeşitli büyüme teorileri ortaya çıkarılmıştır. Çünkü yoksullukla mücadelede büyüme faktörü hep gündemin üst sıralarında olmuştur. Yoksulluğua ilişkin yapılar psikolojik, sosyolojik olgular tarafındanda irdelenmesi gerekmektedir.

Solow (1956) ve Swan (1956) bu alanın öncülerinden olan çalışmalarında, ekonomik büyümenin temelini sermaye birikim sürecinde aramıştır. Büyümeyi sağlayan tek faktörün dışsal olarak kabul edilen teknoloji gelişimi olduğu belirtilmiştir. Bu dışsal modele karşılık teknoloji içselleştirilerek içsel büyüme modelleri oluşturulmuştur. Bu modellerde yaparak öğrenme (Romer, 1986), beşeri sermaye (Lucas, 1988) ve inovasyon (Aghion ve Howitt, 1992) gibi faktörlerin ekonomik büyümeyeetkilerinden bahsedilmiştir.

Eski devirlerden bugüne kadar dünya’da ki yoksulluk, küreselleşme, kalkınma, kapitaliz- antikapitalizm bağlamında ekonomik ve siyasi alanda ortaya çıkan gelişmeler bu sürecin ana hatlarının ortaya çıkarılması ve kuramsal yapının kurulmasının gerekliliğini doğurmuştur. Uygulamaya dönük bir kuramın ortaya çıkarılması ancak ve ancak her spesifik ayrıntıyı üretmenin yerine kullanışlı ve ampirik temellere dayanan bir yapının oluşturulması ile sağlanabilecek ve bu oluşturulan yapı ile mevcut sistemlerin içeriği netleştirilebilcektir. Bu tarz bir Kuram oluştururken bazı ayrıntıların da sorgulanma ihtiyacı doğmuştur. Bunlardan ilki kapitalizm ve antikapitalizm bağlamında sömüren ve kapsayan uluslararası kuruluşlar arasındaki farklılıklar diğeri ise bu kuruluşların dünya’da ki yoksullukla mücadele politikalarını uygulama sırasında içermeci bir yapıya sahip olup olmadığı ile ilgilidir. Dünya Bankası ve İslam Kalkınma Bankası ile refah arasındaki ilişkide bir başka önemli husus olarak görülmektedir.

Yoksullukla ilişkilendirilerek ele alınmış olan her kuram ve yaklaşım kendi içerisinde tutarlılıkları ve çelişkileri barındırır. Ekonomik gelişme, geliri ve tüketimi temel alarak kalkınmayı kişi başına düşen ulusal gelir artışı üzerinden tanımlayıp ölçerken, gelir odaklı bir gelişme anlayışını yeterli görmeyen “insani gelişme yaklaşımı” bireylerin ekonomik, kültürel, siyasal veya toplumsal tüm tercih ve seçeneklerinin genişletilmesine vurgu yaparak kalkınmanın merkezine insanı koymaktadır. Bu yaklaşımda, kişilerin gelirlerindeki artış gelişme açısından önemli bir unsur, bir önkoşul kabul edilmekle birlikte, tek başına gelir düzeyindeki iyileşmenin gerçek refahı ölçmekte yetersiz kaldığı;

sağlık hizmetlerinin, eğitimin ve toplumsal güvenliğin vb. artmasının ise, yaşam kalitesine ve bu kalitenin artışına doğrudan katkıda bulunduğu belirtilmektedir (Sen, 2004: 202).

1990 yılından beri İGE çeşitli göstergeleriyle yoksullukla mücadele politikalarının etkinliğine yönelik politikaların kararlarına katkılar sunmaktadır. Hayat kalitesi ve standartlar bu endekste kendine yer bulmaktadır. 1997 yılından itibaren ise İnsani Yoksulluk Endeksi tanımınada yer verilmeye başlanmıştır. Bu endeks ile yoksul sayılarını göstermekte olan bir yapı değil asıl olarak ülkelerin yoksullukla mücadelede aldığı yollar ayrıntılı olarak incelenmektedir. Bu iki endeskte Amartya Sen’in çıkarmış olduğu Kapasite Yaklaşımına odaklıdır. Bu yaklaşım özünde insanların özellikle kapasitelerine yapılan vurgudur. İnsan odaklı olması dolayısıyla kendine farklı bir yer bularak İnsan Sermayesi ve Sosyal Sermaye tanımlarının ötesinde bir tanım sağlanmıştır. Toplumsal gelişimin sağlanmasında önemli bir faktör olarak görülmektedir.

Yoksulluk kuramları yoksulluk probleminin farklı taraflarının anlaşılmasını sağlayan bir yapıdadır. Bu noktada dünya’yı algılamak kuramların ayrı bir perspektiften ele alınmasını sağlayacaktır. Böylece demokratik toplum idealleri uygulanmış ve temel ilkelerin insancıl yönü açık bir şekilde ortaya çıkmış olacaktır. Toplumsal gerçeklik ve bilinç arasındaki bağ oluşturulmalıdır. Kuramsal bakış açısı bir dinamik süreci de gerektirmektedir. Bu dinamik süreç iyi yönetildiği takdirde toplumsal bölüntülerde anlaşılabilecektir. Toplumun çıkarları ortaya çıkarılmalıdır. Ancak bu şekilde yoksulluk örüntüsü kendisine bir çözüm alanı bulabilecektir.

Yoksullukla ilgili stratejilern oluşturulmasına zemin hazırlayacak olan kuramların çok farklı zeminlerde tartışılması ve bu doğrultuda kendine özgü bir bakış açısıyla yapıcı bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Bu yapıldığı takdirde sorun ve çözüm arasındaki ilişki daha yapıcı olarak ilerleyebilecektir. Kuramların problemleri net olarak vurgulaması önemlidir. Sistem dışında kalan yoksulluğu sistem içinde irdelemek yoksulluğun doğasının anlaşılmasınıda sağlayacaktır. Kuramsal yaklaşım ve modelleri bütüncül bir bakış açısıyla saptanmalı ve harekete geçirilmelidir.

Şekil 1. İnsani Gelişme Endeks Değeri Kaynak:(undp.org, Erişim Tarihi: 01.03.2016)

Şekil 1’de görüldüğü üzere İnsani Gelişme Endesks Değeri ekonomik ve sosyal kriterler ışığında yaşam süresi, eğitim süresi, okuma yazma oranı ve kişi başına düşen milli gelir gibi önemli göstergeler çok yönlü olarak hesaplanmaktadır.

Klasik Malthusçu Yaklaşım: Bu yaklaşım ile nüfus ve kaynaklar arasındaki dengesiz bir yapı olduğu belirtilmiştir. Yoksullukta bu yapının sonuçlarından birisi olabilmektedir. Yani yiyecek arzının artışı aritmetik olarak olmaktadır. Nüfus arzının artışı ise geometrik şekilde olmaktadır. Bu nedenle nüfus yiyecekten daha fazla artmakta ve bunun sonucunda da dengesizlik ortaya çıkmaktadır.

Klasik Marksist Yaklaşım: Yoksulluk kapitalist toplum yapısından kaynaklanan özelliklerin sonucudur. Yoksulluğu geçici tedbirlerle engellemeye çalışmak, sorunu gidermeyecektir. Yoksulluğu önlemek için ekonomide var olan eşitsizlikleri ortadan kaldırmak ve sömürü mekanizmalarını yok etmek gerekmektedir. Piyasa ekonomisinin ortaya çıkardığı eşitsizliklerin ve toplumsal adaletsizliklerin üstesinden gelebilmek, gelir dağılımını daha adil bir hale getirmek ve yoksullara insanca bir yaşam düzeyi sağlamak için ekonomiye müdahale yapılması zorunludur(Gül ve Gül, 1997: 14).

Dağılımda yaşanan düzelmelere bağlı olarak yoksulluk oranlarının da iyileştirme göstereceği görülmektedir.

Yoksulluk Kültürü Yaklaşımı: Temelini Oscar Lewis’in Amerika’daki Meksika göçmeni aileler üzerine yaptığı çalışma oluşturmaktadır. Bu ailelerin yoksulluğu bir kader olarak gördüklerini; yoksulluğun neden olduğu düşkün durumu varoluşun doğal durumu olarak kabullendiklerini; bu durumdan çıkabilmek için bir çaba göstermediklerini; geleceğe ve çocuklarına yönelik bir planlama ve strateji yapmadıklarını; günü kurtarmaya şartlandıklarını; Lewis’e göre yoksulluk kendine bir alt-kültür yaratır. Sadece ekonomik anlamda yoksulluk değil daha önemlisi zihinsel anlamda bir yoksulluğa sebep olur. Yoksulluk kültürü kurbanı suçlamak değil eğer radikal önlemler alınmaz ise toplumu giderek yok edebilecek bir potansiyele dönüşebilir (Shekhar aktaran Dinçoflaz, 2009: 22).

Ünlü düşünürün düşünceleri fakirlerin içinde bulundukları durumların sogulanmasına ve suçlanmasına neden olmuştur.

Neo-liberal Yaklaşım: Minimum devlet müdahalesini içeren bir yaklaşım tarzıdır. Yoksullukla mücadele için piyasa koşullarıyla entegre olunması gerekmektedir. Piyasa ile rekabetin yapılabilmesi olumlu sonuçları doğuracağı açıktır. Bu noktada da insan sermayesinin ilerletilmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde piyasa şartları dengesini bulabilecektir.

Sosyal Demokrat Yaklaşım: Gelir dağılımda olan eşitsizlik yoksulluğa sebep olmaktadır. Eşitsizliğe karşı savaşacak mekanizmaların geliştirilmesi önem arz etmektedir. İstihdam kalitesinin arttırılması, maaş ve ücret artışları dezavantajlı kesimleri kapsayacak şekilde yapılırsa bu mekanizmalar yerini bulmuş olacaktır.

Diğer Yaklaşımlar: 5 temel akımın haricinde; hak edip etmemeye yönelik olan muhafazakar yaklaşım, feminen yaklaşım, toplumsal alt kültürleri ele alan indirgemeci yaklaşım gibi çeşitli yoksulluk yaklaşım türleri de mevcuttur.

Diğer taraftan, Amartya Sen’in “yapabilirlik” yaklaşımı, yoksulluğun doğasının anlaşılabilmesi için eylemlilik ve aktivite fikrine odaklanan bir yaklaşımı benimsemektedir (Yuncu, 2000: 5).

Sen’in geliştirdiği yaklaşım türü Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü’nün insani gelişme endeksi ile çok yönkü insani yoksulluk tanımları için bir ışık olmuştur.

Kapasite Gelişimi Yaklaşımı: Hint asıllı Amartya Sen tarafından geliştirilmiştir. Bireyler ancak ve ancak özgür olurlarsa toplumsal kalkınmaya etki edebileceklerdir. Bunun nedeni ise özgür olan bireylerin kapasiteleri ilerledikçe yoksulluktan kurtulabilme şansı artmış olacaktır. Özgürlük konusu üzerine eğilinmesi önemlidir. Sen özgürlüğü; siyasal, iktisadi, toplumsal, şeffaflık ve güvenlik temalarının oluşturduğunu görmüştür. Bu özgürlük türleri kapasite olgusunu geliştirmektedir ve birbirlerini tamamlayacak şekilde faaliyette olması gerekmektedir. Özgürlük arttıkça alternatiflerde işlevsel olarak artmış olacaktır. Bu özgürlük yoksullukla mücadelede de önemli bir etmendir. Kapasite Gelişimi Yaklaşımı bugün birçok çeşitli görüş tarafından kabul edilen bir yaklaşım türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’da buna özel olarak eğilmektedir. Yoksulluk karmaşık bir sisteme sahip olduğu için bu tip yaklaşımlar yoksulluğun özünü anlamaya yönelik adımlar atılmasını çeşitli açılardan sağlamıştır.

İnsan Sermayesi Yaklaşımı: İnsan Sermayesi Yaklaşımı ekonomik yönden en eski yaklaşımdır. Ekonomik bir altyapıya sahiptir. Ekonominin eğitimden nasıl etkilendiği açıklanmaktadır. Bu konuda Adam Smith bazı tartışmaları insan ve makinaların karşılaştırılmaları üzerinden yapmış olsa dahi asıl tartışmalar S. Kuznets ve M. Friedman tarafından yapıldığı bilinmektedir. T.W. Schultz ise bu konuyu bir kuram çerçevesine oturtmuştur. İnsana yapılan yatırım artarsa ülkenin gelişmişlik düzeyi de artabilecektir. Ayrıca bu konunun sosyolojik yönleri de bulunmaktadır. Sanayi Kapitalizmi’nin başlamasıyla birlikte fiziki sermaye ön planda olmuştur. Çünkü daha çok emek yoğun bir süreç yaşanmaktaydı. Ancak 20. Yüzyıl’dan itibaren teknolojik gelişmelerin artmasıyla birlikte insan sermayesi güçlü bir konuma oturmuştur. Tabi ki Küreselleşme’nin olması da buna katkı sağlamıştır. Küresel eşitsizliklere karşı gelişmiş ülkeler eğitim gücünü adapte ederek kalkınmayıve yoksullukla mücadeleyi sağlamışlardır. İnsan Sermayesi kavramı daha çok eğitim ve sağlık konularında öne çıkmaktadır. İnsna sermayesi dinamizmin yasıması olan bir yaklaşımdır. Çünkü insana yapılmayan her katkı ülkeninde gerilemesine yol açabilecektir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin insan sermayesini kuvvetlendirmesiyle beraber gelişmiş ülkelerin seviyelerine zamanla gelebilecekleri bazı çalışmalar tarafından da söylenmektedir. Aynı zamanda nitelikte bu süreçte önemli bir olgu

olacaktır. Ülke hükümetlerinin de insan sermayesi noktasında tabana yayılır politikaları yapması önemlidir. Sosyal içerme, sermaye ve uyum gibi bugünkü dünyada önemli görülen kavramlar insan gücünün güçlü olmasıyla oluşabilecektir. Eğitim konusu nesiller boyunca devam edecek bir zincir yapısıdır. Bu zincirlerden bir tanesi bozulursa yapı da bozulabilecektir. İnsan sermayesi bireysel verimlilikleri arttırmaktadır. Bu manada gelir kazanımı ve yoksullukla mücadele noktalarında büyük bir güç olacaktır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DÜNYA BANKASI, İSLAM KALKINMA BANKASI VE TÜRKİYE PERSPEKTİFİNDEN YOKSULLUĞA GENEL BAKIŞ