• Sonuç bulunamadı

Dünya Bankası’nın yoksullukla mücadele bağlamında ortak çalıştığı birçok stratejik ülke bulunmaktadır. O ülkelerden en önemlilerinden biride Türkiye’dir. Aslında Dünya Bankası demek bir nevi Amerika Birleşik Devletleri de demektir. Türkiye ve Dünya Bankası ilişkileri ile Türkiye ve ABD ilişkileri aynı düzlemde seyretmektedir. Türkiye ve ABD tandanslı Dünya Bankası ilişkileri tarih boyunca hep sıcak devam etmiştir. Enflasyon konusu özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için önemli bir konu olmuştur. Hatta büyümeye etki edecek kadar önemli bir meseledir. Türkiye’nin GSYİH büyümesinde özellikle 2002 sonrası dönemde hızlı bir artış olmuş ve başarı trendi sağlanmıştır. Yani Dünya Bankası’nın Türkiye ile ortak işbirliği yapması için Türkiye’nin yaşadığı iç ve dış konjonktürüde sürekli olarak takip etmesi gerekmektedir. Rekabetin kırılganlığı arttırma riskine karşılık DB’nin istikrarı arttırıcı kaynaklar sağlaması Türkiye açısından olumlu olacaktır. Türkiye TÜİK’in 2016 yılı verilerine göre; satın alma gücü paritesi bakımından 1.596 milyar ABD $ büyüklüğü ve 20.313 $ kişi başı milli gelir ile birlikte 18 büyük ekonomiden birisidir. Bu stratejik konumu bundan sonrada yapacağı ikili işbirlikleri ile arttıracaktır.

Türkiye’de reform yapılanmaları kısa, orta ve uzun vadeli olmakta bu doğrultuda Dünya bankası Türkiye’nin verilerini yakın bir şekilde takip etmekte ve buna göre yoksulluk politikalarını şekillendirebilmektedir. Değişen dünya koşulları ve küreselleşme süreci Türkiye’de ki kamu, özel sektör ve STK’ların yeniden yapılandırılması gerekliliğini doğurmuştur. Dünya Bankası ve Türkiye cephesinden reformlar perspektifinin nasıl algılandığı da önemli bir konu olmuştur. Kalkınma Planlarına odaklı reformlar toplumsal sorunlara ilaç olabilecektir.

Türkiye’de ki 2000 ve 2001 sürecinde yaşanan krizin sonrasında bütün uluslararası kuruluşların raporlarında belirttiği gibi Türkiye’de yeniden yapılanma gibi bir sürece geçildi. Çok sağlam reformlar yapıldı. Makroekonomik alanlarda bankacılık alanlarında çok derin reformlar yapıldı. (K.D.)

Mesela TÜİK’in verilerine göre; 2002 ve 2012 yılları arasında nüfusun en alt kesiminin tüketimi ortalamaya yaklaşmıştır. Aşırı yoksul oranı %13 seviyelerinden %4.5’a kadar azalmıştır. Orta dereceye sahip yoksulluk ise %44 seviyesinden %21 seviyesine inmiştir.

Reformların neticesi takip eden üç dört yıl içerisinde alınmaya başlandı. Gerek Türkiye’nin kişi başına düşen GSMH’sı olsun gerek dünya’da ki yeri olsun bunlar yavaş yavaş toplanmaya başlandı. Biraz önce denilen gelişmiş ülkeye geçme noktasına gelindi. İnovasyon kredileri doğrultusunda orta gelir tuzağından kurtulmak için beşeri sermayenin kuvvetlendirilmesi gerekmektedir.(K.D.)

Türkiye’yi anlamak için Türkiye ve DB ilişkilerinin kronolojisini çıkarmak faydalı olacaktır. Mesela yakın dönemde 2012 yılında Türkiye’de bazı kırılmalar yaşamıştır. 2013 ve 2014 yıllarındaki siyasi ve jeopolitik gelişmeler buna neden olmuştur. 2013 yılında %4.2 büyümüştür. 2014 yılında ise bu rakam %2.9’dur. Öte yandan doğrudan yabancı yatırımlar ile ilgili bazı dalgalanmalar yaşanmıştır. Cari açıkta sıkıntı yaşanmış ancak düşen petrol fiyatları bu açığın azalmasına fayda sağlamıştır. 2015 yılında büyüme %4.2 civarında olmuştur. Tüketici güvenindeki sorunlar ve siyasi dalgalanmalara rağmen olumlu etkilerde görülmüştür. Bu etkiler; reel orandaki ücret yükselişleri, petrol fiyatlarının düşmesi, kurdaki değer azalışı ile birlikte ortaya çıkan zenginlik etkisi ve özellikle Suriye’den gelen halkında etkisiyle artan tüketim oranlarının yükselişidir. Kamu harcamalarıda olumlu olarak yansımıştır. İş dünyasında ise özel sektör bazı dalgalanmalar yaşamıştır. AB ve Rusya’da ki sıkıntılı ekonomik durumlarve MENA bölgesindeki olumsuz jeopolitik gelişmeler nedeniyle ihracat sekteye uğramıştır. Kurda değer kaybı oluşmuştur. Bu da ithalden yerli mallara olan geçişe neden olmuştur. 2015 senesinde ithalat düşmüştür. Bu da ihracata olumlu faydanın oluşmasına vesile olmuştur. Türkiye’de büyüme potansiyeli olan bir ülkedir. Ancak yapısal reformların tam anlamıyla uygulanması gerekmektedir. Kurumlara olan güvenin de tesisi şarttır. Genç ve dinamik nüfus Türkiyenin önemli bir artısıdır. Stratejik bir konuma sahiptir. Güçlü altyapısı vardır. Büyük bir iç piyasası vardır. Kamu hizmetleri gelişmeye açıktır. Şeffaflık dış yatırımlar için önemli bir belirleyicidir ve bu konunun geliştirilmesi şarttır. İstihdamın tam olarak

sağlanabilmesi için iş alanlarından ve insan kaynaklarında yeniliğin ve kalitenin arttırılması gerekmektedir. Öncelikli dönüşüm programları ile uygulamalar arasındaki farkların kapatılması gerekmektedir. Dünya Bankası Türkiye’ye genellikle özel sektör, enerji sağlık, eğitim, çevre yönetimi, kentsel gelişim gibi konularda milyarlarca dolarlık ve yüzlerce projelik destekler sağlamaktadır.

Şekil 15. Dünya Bankası’nın Mali Yıllara Göre Kredi Taahhütleri

Kaynak: (http://www.worldbank.org/tr/country/turkey/projects#1, Erişim Tarihi: 01.03.2016)

Şekil 15’de görüldüğü üzereTürkiye’nin mali yıllara göre kredi taahhütleri inşli çıkışlı bir grafik göstermiş ancak genel manada olumlu yönde olmuştur.

Dünya Bankası’nın fakirlikle mücadele politikaları tüm sektörlerin ve alanları kapsamaktadır. Dünya Bankası’nın faaliyet gösterdiği ülkelerdeki fakir ve savunmasız insanların faydalanmasına yönelik yapılan borçlandırma programlarının doğruluğu analizler yoluyla desteklenmektedir. Dünya Bankası esas olarak kredi veren bir kurum olmakla birlikte, birtakım hibe kolaylıklarını da yönetmektedir. Örneğin, kalkınma sorunlarını çözmek için yenilikçi yaklaşım ve teknolojileri deneyen pilot projeleri finanse eder. Dünya Bankası hibeleri kırsal kalkınma, sağlık, eğitim, ekonomi politikası, çevre koruma ve özel sektör kalkınması gibi birçok alandaki projeleri desteklemiştir.

1980’lerin ikinci yarısından başlayarak özellikle özelleştirme sonucu işsiz kalan kesimler başta olmak üzere, yapısal uyum programlarından olumsuz etkilenenler için güvenlik ağı oluşturması ve çeşitli ülkelerde bu programların olumsuz etkilerinin giderilmesi için yoksullukla mücadele programları uygulamaya konmuştur(Şenses, a.g.e., s. 42.)

Dünya Bankası küresel bir kuruluştur. Bu nedenle yoksullukla mücadele sürecine makro ve mikro boyutta bakmak önemlidir. Dünya Bankası yoksulluğu bitirmek için toplumların üzerinde olumlu etkisi olabilecek değişik türdeki proje fonları üzerinde çalışmaktadır. Kritik verileri, kanıtları toplayarak ve analiz ederek en fakir ve en savunmasız kesimde olanlara bu fonlarla ulaşılmaya çalışılmıştır. Devletlere destek olunarak kapsayıcı, etkili politikalar ortaya çıkarılması sağlanmış ve bundan bütün toplum katmanlarındaki insanlarında yararlanması sağlanılmıştır. Gelecek nesillerin zenginleşmesine bu yapılan çalışmalar zemin hazırlamaktadır. Bunlar arasında;

Büyüme; Hindistan’da büyük ölçekli kırsal yol projeleri kırsal alanda yaşayan aileleri marketlere, okullara ve temiz su kaynaklarına bağlamıştır. Çeşitli alanlarda yapılan bağlantılı raporlar Haiti’de ki yoksulluğun ölçülmesi noktasında yeni standartların belirlenmesinde ve devlet yardımlarının daha iyi program ve politika hedeflerine ulaşılması noktasında faydalı olmuştur. Afrika’da ki ticaret engelleri hakkında yapılan yoksulluk ve sosyal etki analizleri ile yoksulları etkileyen gelir ve fırsat eşitsizliğinin üzerinde ortak devlet ve hissedarların politika ve programlarının nasıl etkisi olduğunun anlaşılması sağlanmıştır.

Yatırım; Rwandalı genç kızlar için yetenek eğitimi dersleri yapılmış olup bu eğitimler önemli teknik ve yaşam yeteneklerinin çalışma hayatında ve toplumun içinde başarıya ulaşması için önemli bir adım olmuştur. Dünya çocukları arasındaki fırsat eşitsizliği hakkındaki veri ve analizler ülkelerin mali analizleri ve sosyal kalkınma programları ile ilgili araştırma çalışmalarına destek olmuştur. Afganistan, Bangladeş, Filistin Bölgesi ve Vietnam gibi ekonomik farklılığın ve farkın fazla olduğu ülkelerde, bankanın yoksulluk değerlendirme çalışmaları karar yapıcıların politika ve programlarının hedeflenene ulaşması ve yoksulların bundan faydalanması açısından önemlidir.

Güvence; Bangladeş’te ki güneş enerjisinin kullanıldığı elektrik projesi milyonlarca aileye enerji sağlamış, iklim değişikliği ve temel hizmetlerin ulaştırılması noktasında da fayda sağlamıştır. Dominik Cumhuriyeti’nde şartlı nakit transferlerini içerecek şekilde oluşturulan kamu finansı reform programları yoksulların sosyal korunmasının desteklenmesine katkı sağlamaktadır. Dünya Bankası birçok sektörü kapsayan 1.800’ün üzerinde proje yapmaktadır. Bosna Hersek’e mikrokredi, Gine’ye AIDS eğitimi, Bangladeş’te ki kızların eğitimi, Meksika’da ki sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, Doğu Timur bölgesinin renovasyonu, Hindistan’ın deprem sonrası yapılandırılması gibi birçok değişik bölge ve alanda dünya ölçeğinde projeler ve uygulamalar yapmaktadır. Gelişmiş ülkelerin pazarlarını geliştirmektedir. Özellikle uzak doğuya ihracat gelişimi yönünden destek verecek projeler vermiştir. Ancak verilen kredilerden daha çok gelişmiş ülkelr faydalanmışlardır. Çünkü projede gerekli olan ürünler gelişmiş ülkeler tarafından üretilip yoksul ülkelere satılmaktadır. Kaynakların alınması ve işletilmesi ilgili ülkelerinin hükümetinin de sorumluluğundadır. Kredi antlaşmalarının ekindeki bzı maddeler bazen ülkler için sıkıntılar doğurabilmektedir. Mesela ilgili mal ve hizmetlerin yurtiçinden sağlnması engellenmekte olup ithalat arttırıcı bir etki oluşmasına neden olunabilmektedir. Ayrıca dışarıdan tutulacak danışmanlar ve uzmanlar kaynağın yine dışarıya yönelmesine yol açmaktadır.

Dünya Bankası, projelerinin sonuçlarını Faaliyetleri Değerlendirme Departmanı vasıtasıyla değerlendirmektedir. Genel olarak, Dünya Bankası projelerinde geri dönüş oranı %10’lar düzeyinde olup bu oran iyi bir performans olarak değerlendirilmektedir. Çünkü gelişmekte olan ülkeler genellikle çoğu yatırım çeşitleri için nispeten riskli bir ortamdır(Toye, 2003:

367). IBRD türü borçlanma sürüdürülebilir olup olmadığı tartışılması gereken bir konudur. Bunun yerine alternatif arayışlar da olmalıdır.

Özel sermaye akımlarının dengeli bir şekilde dağılmadığı ve coğrafi olarak bazı bölgelerde yoğunlaştığı unutulmamalıdır. Aynı zamanda, 1990’lardaki finansal krizlerde de görüldüğü gibi, özel sermaye akımları kısa vadeli ve akışkandır(Toye, 2003: 367). Özel sermaye akımları hızlı bir şekilde ülkelere girebilirken aynı doğrultuda herhnagi bir problem yaşadıklarında aniden çıkabilmektedirler.

Dünya Bankası destekli projelerin uygulanması esnasında birtakım sorunlar yaşanabilmektedir. Bu sorunlardan bazıları şunlardır: Ülke proje yönetimi sorunu, hükümetin tamamlayıcı diğer faaliyetleri gerçekleştirememesi, denk fonların azlığı veya yokluğu, fiyat şokları, savaş ve güvenlik durumu, kötü iklim koşulları gibi diğer dışsal faktörlerdir(Sherburne-Benz, 1997: 12).

Dünya Bankası’nın acil sosyal fonlarının etkisiyle ilgili olarak yapılan bazı çalışmalar, bu programların etkinliğine eleştirel yaklaşmaktadırlar. Bu çalışmalara göre, bu programların yoksul kesimlerin yaşam koşullarını iyileştirmede başarılı oldukları durumlar çok azdır. Zayıf planlama, yüksek uygulama maliyetleri, potansiyel yararlanıcıları belirlemede yaşanan problemler ve programların kapsama alanı ile ilgili sınırlılıklar, bu programların etkinliğini sınırlandıran faktörler olarak sayılmaktadır(Bonal, 2004: 653).

M. Wolf’a göre 1970’lerin sonlarında Dünya Bankası “… ölü bir kuruluş”a dönüşmüştü. Bu başarısızlığın temel sebebi, borç verme politikasıydı. Dünya Bankası, ülkelerin bu para ile ne yaptığına bakmadan, borç para veriyordu. Özellikle R. McNamara’nın başkanlığı döneminde (1968-1981), Dünya Bankası’nın verdiği borç miktarı aşırı büyümüştü. Teklif edilen projelerin kalitesi veya ülkelerin kalkınma programlarına bakılmaksızın, Dünya Bankası sürekli borç vermekteydi. Banka’nın diğer bir hatası da, hükümetlere borç vermek zorunda olmasıydı. “Bu durumun istenmeyen iki sonucu vardı: Banka borçlanması yolsuzluğu kolaylaştırdı ve bazı durumlarda da hükümetlerin kendi insanlarının istek ve ihtiyaçlarını ihmal etmelerine sebep oldu” (Wolf, 2005: 14-15).

Dünya Bankası projelerinin ilgili ülke hükümetleriyle beraber aynı doğrultuda olurlarsa bir verimlilik sağlanabilecektir. Bu anlamda yoksulluk uluslararası alandaki ortak ruhun ortaya çıkarılması ile mücadele şekline dönüşebilecektir.

Stratejiler tam oluşturulursa yoksullukla mücadelede o doğrultuda başarılı olacaktır. Dünya Bankası yoksullukla mücadele politikaları uluslararsı arenada öne çıkan uygulamalardandır. Mikrokredi uygulaması ilk defa 1976 yılında olmuştur. Bangladeş’ten sonra WB bütün ülkelerde bu yapıyı harekete geçirmeye çalışmıştır. Bu sistem uluslar arası bir konuma gelmiştir. Bütün yoksul kesimler kuşatılamamıştır. Çünkü yoksullar kredi alarak risk almak istememektedirler. Altyapınında sağlamlaştırılması mikrokrediye pozitif olarak yansıma sağlayacaktır. Mikrokredi yoksullukla mücadelede kesinlikle tek çözüm değildir. Ekonomik anlamda büyüme ve kalkınma şarttır. Yoksul insanların öncelikle mikrokredi gibi uygulamalar yerine devlet destekli uygulamaları kullanmaları daha önemlidir.