• Sonuç bulunamadı

EKOTURİZM AKTİVİTELERİ

2.2.9 Ekoturizmde Yer Alan Aktörler

2.2.9.5 Yerel Halk

Ekoturizmin gelişmesinde yerel halkın rolü büyüktür. Bu gelişmenin ortaya çıkaracağı muhtemel faydaların ve maliyetlerin yerel halk içinde eşit olarak dağıtılması önem taşımaktadır. Ortaya çıkacak olan faydaların mümkün olduğunca halkın geniş bir tabanına yayılması ve muhtemel olumsuz gelişmelerin de bu toplumsal yapı içinde önlenmesi ve çözümlenebilmesi ekoturizmin sürdürülebilirliği açısından gereklidir (Demir ve Çevirgen, 2006a, 96).

Yerel halkın ekoturizm içerisinde yer almasının temel nedenleri, hem kendilerinin hem de yaşadıkları toplumun belli başlı bazı amaçları gerçekleştirme ve fayda elde etme imkânının olmasıdır. Rome (2007, 199) bu faydaları aşağıdaki gibi sıralamıştır;

 Kendileri ve aileleri için gelir ve istihdam fırsatı elde ederler. Konaklama tesislerinde yönetici ve personel, tur rehberi, yemek, el sanatları, ulaşım ve diğer hizmet sağlayıcıları olarak çalışarak direk fayda elde ederler.

 Yerel halkın gelişmesini ve kalkınmasını sağlarlar. Sağlık, eğitim, iletişim, yerel ulaşım, su/elektrik gibi altyapı hizmetleri elde ederler.  Yaşadıkları çevreyi korurlar.

 Elde edilen faydaların eşit ve adil olmasına yardımcı olurlar.  Eğitim fırsatı elde ederler.

 Kişisel gelişim sağlarlar.

 Bireyler için ve toplum için fırsatlar gelişir.

Kısıtlı iş imkânlarına sahip kırsal bölgelerde yaşayan yerel halk, turizmi gelir elde etme konusunda bir fırsat olarak görmektedirler (Rome, 2007, 200). Genel olarak ekoturizmin onların geleneksel ekonomik faaliyetlerinin yerine geçmeyeceği gerçeğinin farkındadırlar. Bununla birlikte, ekoturizmin kendileri için ilave bir gelir yaratma potansiyeline sahip olduğunu da bilmektedirler (Demir ve Çevirgen, 2006a, 97; Norris, Wilber ve Morales Marin, 1997, 337). Yerel halk ekoturizm aktivitelerinden fayda sağladığı sürece korumayı desteleyecektir ve ekoturizmi teşvik edecektir (Wearing, 2001, 399). Yerel halkın ekoturizme dâhil edilmesi, onların geleneksel kültürlerinin, yaşam tarzlarının, özellikle de doğal çevrenin korunmasında çaba sarf etmelerini sağlayacak; turizmi doğal ve kültürel çevreyi korumanın bir yolu olarak göreceklerdir (Norris, Wilber ve Morales Marin, 1997, 337; Rome, 2007, 201).

Yerel halkın ekoturizm projelerine dâhil edilmesi, bu turizm türünün gelişmesi için yapılan çalışmalarda önemli bir konuyu oluşturur. Eğer ekoturizm etkili bir şekilde yönetilir ve yerel halk, sivil toplum örgütleri, korumacılığı ve gelişmeyi destekleyen organizasyonlarla işbirliği sağlanırsa, kaynakların korunması ve yerel gelişme amaçlarının sağlanmasında bir araç olarak kullanılabilir (Wood, 2002, 53; Demir ve Çevirgen, 2006a, 98). Birçok ekoturizm projesi milli parklar, koruma altındaki ormanlar, doğal rezervler gibi koruma alanlarının içinde veya çevresinde geliştirilirken, bu doğal kaynaklara bağımlı olarak yaşayan yerel halk ise genellikle bu alanların dışında kalır (Wearing, 2001, 402; Demir ve Çevirgen, 2006a, 98). Bu durum yerel halk ile projeye dâhil olan diğer gruplar arasında bir uyuşmazlık yaratır.

Sonuçta her iki taraf da, yerel halkın kaynaklara ulaşamaması ve projelerde yerel halkın desteğinin olmaması gibi olumsuz durumlarla karşılaşırlar (Demir ve Çevirgen, 2006a, 98). Bunun yanı sıra ekoturizm sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin küçük ölçekli olması ve altyapının kısıtlı olması yerel halk için sınırlı iş imkanlarına neden olabilmektedir (Wearing, 2001, 401). Bu nedenlerle yerel halkın doğal kaynaklara ulaşabilmelerinin sağlanması ve onlara istihdam olanaklarının yaratılması gerekmektedir (Demir ve Çevirgen, 2006a, 98). McNeely (1993) park ile yerel halk arasındaki işbirliğinin gereğine dikkat çekmiş ve işbirlikçi çabaların gelişmesi için aşağıda yer alan 10 temel ilkenin gözetilmesi gereğini vurgulamıştır (Raju, 2009, 35):

 Yerel kültür temelli yapılar inşa edilmelidir.  Yerel halka sorumluluk verilmelidir.

 Korunan alanlarda yerli halka sahiplik verilmesi sağlanmalıdır.  Yerel halktan insanlar çalıştırılmalıdır.

 Korunan alanlar ile devletin kalkınma programları bağdaştırılmalıdır.  Küçük-ölçekli yerel kalkınmalara öncelik tanınmalıdır.

 Yerel halkın yönetim planlarına katılımı sağlanmalıdır.  Yasaklara uygulanması teşvik edilmelidir.

 Milli kültür içerisinde korumacılık fikri geliştirilmelidir.  Çeşitlilik bir değer olarak desteklenmelidir.

Gerek sürdürülebilir turizmin ilkelerinde, gerekse ekoturizmin birçok tanımında vurgulanan temel unsurlardan birisi; yerel halka ekonomik, sosyo- kültürel ve çevresel fayda sağlamasıdır. Yerel halkın benimsemediği, desteklemediği ve katılımının sağlanmadığı hiçbir ekoturizm projesinin başarılı olması mümkün değildir (Demir ve Çevirgen, 2006a, 96). Bu nedenle yerel halk turizm gelişme sürecinin her aşamasında yer almalı, halkın karar alma sürecine katılmaları sağlanmalı, onlardan elde edilen bilgi karar almada kullanılmalıdır (Wearing, 2001, 396; Zeppel, 2006, 281). Timothy (2002) karar almada yerel kontrolün önemini vurgulamış, ekoturizm projelerinin yerel kültürle uyum içerisinde olmasında yerel halkın önemli etkisinin olduğunu ifade etmiştir (Timothy ve Tosun, 2003. p 187).

oldukça etkili rol oynamaktadır (Wearing, 2001, 402). Clark ve Banford’un (1991) ifade ettiğine göre; yerel halkın otomatik olarak ekoturizm içerisinde yer alması beklenemez, yerli bir balıkçının ya da çiftçinin bir gece içerisinde bir tur rehberine ya da bir otel yöneticisine dönüşmesi düşünülemez (Wearing, 2001, 401). Bu nedenle yerel halkın dil, işletme ve uygulama becerilerini arttıracak turizm farkındalığı yaratan kurslar yoluyla ekoturizm projelerine katılmaları sağlanmalıdır (Zeppel, 2006, 281).

Ekoturizmdeki gelişmeye dâhil olmak ve pazarda rekabet edebilmek için yerel halkın eğitim yanında finansal ve teknik yardıma da gereksinimi vardır. (Norris, Wilber ve Morales Marin, 1997, 337; Demir ve Çevirgen, 2006a, 98). Yerel halk, bireysel olarak ekoturizme yatırım yapacak ve geliştirecek kadar finansal kaynaklara sahip değildir. Devletten veya sivil toplum örgütlerinden destek almak durumundadırlar. Bu destek olmaksızın, yerel ekonomiler ve doğal kaynaklar üzerine olumlu potansiyel etkiler yapabilecek olan ekoturizm, tam tersi etkilere de neden olabilir. Bu yüzden ekoturizmin gelişmesi grup temeline dayalı olarak mümkün olduğunca çok insanı etkileyecek şekilde olmalıdır. Projenin gelişme süreci boyunca yerel halka odaklanılmalı, onların fikirleri ve gereksinimleri göz önünde bulundurulmalıdır (Demir ve Çevirgen, 2006a, 98).

Toplum temelli turizm, gelişmekte olan ülkelerde giderek yaygınlaşan bir olgudur (Wood, 2002, 41). Özellikle ekoturizmin sosyal boyutuna vurgu yapan toplum temelli ekoturizm; yerel halkın ekoturizmin gelişmesine ve kalkınmasına katılım sağladığı ve üzerinde kontrol sahibi olduğu ekoturizmin bir formudur (Duffy, 2002, 98; Wood, 2002, 41; WWF, 2001, 2; Raju, 2009, 112). Toplum temelli turizm yerel halkın, doğa temelli turları kendileri oluşturup yönettiği, yaban hayatı da dahil olmak üzere doğal ve kültürel alanların anlatımını kendileri üstlendiği bir ekoturizm şeklidir (Zeppel, 2003, 56; Zeppel, 2006, 1). Yerel halkın elde edeceği faydaları maksimize etmek amaçlansa da bütün halkın ekoturizmi yönetmesi ve kontrol etmesi mümkün değildir. Bununla birlikte turizm gelişimi için bir çerçeve içeren toplum temelli turizm, hayalî ya da gerçekleşmesi mümkün olmayan bir konu değildir. Wesche ve Drum (1999) sadece Ekvator Amazonları’nda toplum temelli

turizmin tanımına uyan 30’dan fazla projenin gerçekleştirildiğini belirtmişlerdir (Wood, 2002, 41).

Ekoturizmde kadınların yeri de diğer önemli bir konuyu oluşturmaktadır. Kırsal kalkınma üzerine yapılmış olan çalışmalarda kadınların erkeklere oranla, eğer özel bir önlem alınmamışsa kalkınma girişimlerinden daha az yarar elde ettikleri belirtilmektedir. Bu problem ekoturizm kalkınma projeleri için de geçerlidir (Wood, 2002, 42). Shah ve Gupta (2000) tarafından Endonezya’da cinsiyet ve turizm üzerine yapılan bir araştırmada kadınların, finansal açıdan bağımsızlık elde edebilecekleri el sanatları yoluyla iş alanlarını genişletmek isteğinde oldukları ortaya konulmuştur. Ancak kadınları içeren programlar hala yeterli düzeyde değildir. Bu tür programlardan biri Nepal’de Dağ Enstitüsü tarafından ele alınmıştır. 1996 yılında Langtang destinasyonunda Langtang Ekoturizm Projesi sayesinde kadınlar ekoturizmde daha aktif olarak yer almışlar, bu durum onların gelirlerinin artmasına ve daha çok saygı görmelerine yardımcı olmuştur (Wood, 2002, 42). Zimbabve’nin Sunungukai Kampı’nda kadınlar yemek yapma konusunda yasaklanmış ve yerli erkekler tarafından rehber olmaları engellenmişken, Nambiya’nın (Güneybatı Afrika) Damaraland Kampı’nda da kadınların ekoturizmde aktif oldukları görülmektedir. Kadınlar bu bölgede turizm işletmelerinde yönetici olarak çalışmakta ve rehber olarak görev yapmaktadırlar (Zeppel, 2006, 285). Avustralya’nın Djungan Nocturnal Hayvanat Bahçesi’nde de yerli bayanlar rehber olarak çalışmak için eğitim görmektedirler (Zeppel, 2003, 69).