• Sonuç bulunamadı

Ekoturizmin Türkiye’deki Gelişimi ve Uygulamaları

EKOTURİZM AKTİVİTELERİ

2.2.8 Ekoturizmin Türkiye’deki Gelişimi ve Uygulamaları

Turizmin neredeyse tek güç haline geldiği ülkelerde ve kıyasıya rekabetin ön plana çıktığı dev pazarlarda, Türkiye; ürün çeşitliliği, kültürel ve tarihsel zenginliği, doğal güzelliği, çoğu modern nitelikte konaklama tesisleri, aktif seyahat sektörü mensupları ve gelişmiş ulaşım olanakları ile büyük bir potansiyel taşımaktadır. Türkiye’de turizmin 1960’larda başladığı söylenebilir. 1990’larda turizm, ülke ekonomisi açısından çok önemli bir sektör haline gelmiştir (Polat, tez, 2006, 37).

Türkiye’yi ziyaret eden turist sayısı ve turizm gelirlerinde sağlanan sürekli artışlar, sektörde istikrarlı bir gelişmenin olduğunu göstermektedir. 2000 yılında ülkeyi 10.4 milyon yabancı turist ziyaret ederken, 2010 yılında bu sayı 28.6 milyonu aşmıştır. Turizm gelirleri incelendiğinde de bazı yıllarda düşüş kaydedilse de sürekli bir artış söz konusudur. 2000 yılında 7.6 milyar Amerikan Doları gelir elde eden Türkiye, 2010 yılında 20.8 milyar dolar gelir elde etmiştir. (http://basin.kulturturizm.gov.tr/). 2000 yılında gelen turist sayısı

bakımından Türkiye dünyada 20. sırada yer alırken, 2009 yılında 7. sıraya yükselmiştir. Yine gelirler incelendiğinde 2002 yılında turizm geliri bakımından 14. sırada yer alan Türkiye, 2009 yılında 9. sıraya yerleşmiştir.

UNWTO tarafından hazırlanan “Turizm: 2020 Vizyonu Avrupa” adlı çalışmada, Türkiye’nin 2020 yılında, bölgesinde Fransa, İspanya ve İtalya’dan sonra 4. ülke konumuna geleceği tahmin edilmektedir. Türkiye’nin 2020 hedefi ise, 60 milyon ziyaretçi ve 50 milyar Amerikan Doları turizm geliridir (Kaypak, 2010, 107).

Türkiye’ye yönelik ekoturizm talebine bakıldığında bu konu ile ilgili olarak yapılmış çok az çalışma mevcuttur. 1996 yılında yapılan bir çalışmada 31 adet milli parkın 7’sinde ziyaretçi istatistiği tutulduğu ve toplam ziyaretçi sayısının 1.774.166 kişi olduğu belirlenmiştir. Yine aynı çalışmada milli parklar ve orman içi dinlenme yerlerini yılda 15 milyondan fazla kişinin ziyaret ettiği, bu ziyaretçilerin yaklaşık 6.958.115’inin milli parkları ziyaret ettiği tespit edilmiştir (Demir ve Çevirgen, 2006a, 149).

Türkiye’nin ekoturizm arz kaynaklarına bakıldığında ise ekoturizme yönelik kaynakların çoğunu milli parklar, tabiat alanları, tabiatı koruma alanları, tabiat anıtları gibi koruma alanları oluşturmaktadır. Özellikle milli parklar sahip oldukları çok çeşitli doğal, kültürel, jeolojik, tarihi ve arkeolojik değerleri ile ekoturizm açısından büyük öneme sahiptir (Demir ve Çevirgen, 2006a, 139).

Milli parklar; bilimsel ve estetik bakımından, ulusal ve uluslararası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat alanları olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, 2008, 105). 2011 yılı itibariyle Türkiye’de, Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından ilan edilmiş 41 adet milli park bulunmaktadır (http://www.milliparklar.gov.tr/). Adı geçen milli parklar ile parkların bulunduğu iller, ilan tarihleri ve kapladıkları alanlar Ekler kısmında Ek 1’de verilmiştir. Şekil 14’te yer alan haritada Türkiye’nin sahip olduğu milli parkların bulunduğu yerler görülmektedir:

Şekil 14. Türkiye’nin Milli Parkları (2011)

Kaynak: http://www.milliparklar.gov.tr/ adresinden uyarlanarak hazırlanmıştır.

Tabiat parkları; milli parklardan farklı olarak, ulusal ve uluslararası ender bulunan sadece tabii kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat alanlarıdır (Yılmaz, 2008, 105) ve 2011 yılı itibariyle Türkiye’de 33 adet tabiat parkı bulunmaktadır (http://www.milliparklar.gov.tr/).

Tabiatı koruma alanları; bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye maruz ve kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden, bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış, turistik amaçlı kullanılmasına izin verilmeyen tabiat parçalarıdır (Yılmaz, 2008, 106). 2011 yılı itibariyle Türkiye’de 31 adet tabiat koruma alanı bulunmaktadır (http://www.milliparklar.gov.tr/).

Tabiat anıtları; Tabiat olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve bilimsel değerlere sahip milli park esasları dahilinde korunan tabiat parçalarıdır. Bu objeler bazen bir kaya, bazen de bir şelale olabilir (Yılmaz, 2008, 106). 2011 yılı itibariyle Türkiye’de 102 adet tabiatı anıtı bulunmaktadır (http://www.milliparklar.gov.tr/).

Belirtilen koruma alanlarına ilave olarak, 14 adet “özel çevre koruma bölgesi” (ÖÇKB) ilan edilmiştir. Bu bölgelerin hemen hepsi gerek barındırdıkları faunayla (Gökova ÖÇKB, Köyceğiz-Dalyan ÖÇKB, Fethiye-

Göcek ÖÇKB, Patara ÖÇKB, Göksu Deltası ÖÇKB, Belek ÖÇKB, Foça ÖÇKB, Tuz Gölü ÖÇKB, Uzungöl ÖÇKB), gerek jeolojik oluşumlarıyla (Pamukkale ÖÇKB, Ihlara ÖÇKB), gerekse flora çeşitliliğiyle (Gökova ÖÇKB, Patara ÖÇKB, Kaş-Kekova ÖÇKB, Belek ÖÇKB, Datça-Bozburun ÖÇKB, Gölbaşı ÖÇKB, Uzungöl ÖÇKB) ekoturizme hizmet edebilecek kapasiteye sahiptir. Sözü geçen ÖÇKB’lerin özellikleri ve kapladıkları alanlar Ekler kısmında Ek 2’de verilmiştir (Çevre ve Orman Bakanlığı, Özel Çevre Koruma Başkanlığı, İl Durum Raporu).

Türkiye’nin ekoturizm açısından önemli diğer bir kaynağı 1.295.546 hektarlık yüz ölçümü ile 76 adet uluslararası öneme sahip sulak alanlarıdır (Demir ve Çevirgen, 2006a, 140). Bu değerlendirme Uluslararası Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi (Ramsar Sözleşmesi) kriterlerine göre yapılmıştır (http://www.kad.org.tr/). 76 adet sulak alanın 72’si su kuşları, 4’ü balıklar ve 16’sı ise hem su kuşları hem de balıklar bakımından uluslararası öneme sahiptir (Demir ve Çevirgen, 2006a, 140). Rize’de bulunan Fırtına Deresi ve Kara Dere ise akarsu niteliğinde uluslararası öneme sahip iki sulak alandır. (http://www.kad.org.tr/). Ayrıca sulak alanlardan 13’ü 1971 yılında imzalanan Uluslararası Ramsar Sözleşmesine göre Ramsar Sulak Alanı olarak ilan edilmiştir (http://www.ramsar.org/). Ramsar sulak alanlarının bulunduğu iller, ilan yılları ve kapladıkları alanlar Ekler kısımında Ek 3’te verilmiştir. Bu alanlar ekosisteme birçok fayda sağlamakla birlikte, zengin biyolojik çeşitliliği ve özellikle de barındırdığı kuş türleri ile önemli bir çekicilik yaratmaktadır. Türkiye sulak alanlar bakımından Avrupa ve Orta Doğu’nun en zengin sulak alanlarına sahiptir. Sulak alanlar güzel manzarası, biyolojik çeşitliliği, kuş gözlemleme, yürüyüş ve benzeri aktiviteleri ile ekoturizm açısından önemli kaynaklardır. Ekoturizmin bu alanlarda gelişmesi doğal kaynakların korunması, yönetimi ve civarında yaşayan halk için ilave bir gelir kaynağı yaratması bakımından önem taşımaktadır (Demir ve Çevirgen, 2006a, 140). Çizelge 8’de ekoturizme hizmet eden bu alanların toplam sayıları ve toplam kapladıkları alanlar yer almaktadır:

Çizelge 8. Ülkemizdeki Korunan Alanların, ÖÇKB’nin, Sulak Alanların ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahalarının Sayıları ve Kapladıkları Alanlar (2011)

Sayı (Adet) Alan (ha)

Milli Parklar 41 897.993

Tabiat Parkları 33 77.995

Tabiatı Koruma Alanları 31 46.883

Tabiat Anıtları 102 5.540

Toplam Korunan Alan 208 1.028.411

ÖÇKB 14 1.211.248

Sulak Alanlar 76 1.295.546

Yaban Hayatı Geliştirme Sahası 79 1.223.957

Ekoturistlerin ilgi duydukları alanlardan biri de sualtı ekosistemidir. Su faunası ve florasının gözlemlenmesi, sualtı fotoğrafçılığı veya bilimsel amaçlı olarak sualtına aletli olarak yapılan dalışlar ve şnorkel ile yüzerek sualtını gözlemlemek ilgi duyulan aktiviteler arasındadır. Fakat bu faaliyetler ekoturizmin ilkelerine ve etik kurallara uygun olarak yapılmalı ve sualtı ekosistemine zarar vermemelidir. Türkiye bu açıdan oldukça önemli bir potansiyele sahiptir. Özellikle Ayvalık’taki mükemmel mercanlar, Antalya’daki deniztavşanları başta olmak üzere her bölgesi farklı özelliklere sahiptir. Bu biyolojik çeşitliliğin yanında, Türkiye sularında tarihi batıklar da bulunmaktadır. Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde dünyanın en büyük amfora koleksiyonu oluşturulmuştur (Demir ve Çevirgen, 2006a, 140). Türkiye’de sualtı dalış için çoğunlukla Ege ve Akdeniz kıyıları tercih edilmektedir. Türkiye’deki bazı dalış bölgeleri; Antalya (Kemeri Kalkan, B-24 Amerikan Savaş Uçağı Batığı, Uluburun Antik Batığı, Gelidonya Antik Batığı, Fransız (Sosyete) Batığı, Falezler, Sıçan Adası, Kaş Uçak Batığı, Gök Mağarası, Paris Batığı, Suluin Mağarası), Balıkesir (Ayvalık), Muğla (Datça, Bodrum, Marmaris), Çanakkale (Saros, Gökçeada, Bozcaada) ve Mersin’dir (Kınacı, Pehlivan Albuz ve Seyhan, 2011, 68).

Günümüzde popüler olan turizm anlayışına göre turistler bulundukları bölgelerin çevresel sorunları hakkında daha duyarlı bir profil çizmeye başlamışlardır. Oluşan bu yeni anlayışa uyum sağlanması ve turizmin sürdürülebilirliği için, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca bazı çevre projeleri

oluşturulmaktadır (Polat, 2006, 41). Bu çalışmalar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Dağ ve Doğa Yürüyüşü Projesi: Türkiye’de özellikle dağ/doğa

yürüyüşü başlıca ekoturizm etkinlikleri arasındadır ve Arjantin, Brezilya, Nepal ve Peru’dan sonra 5. sırada gelmektedir (Erdoğan, 2003, 133).

Alp-Himalaya kıvrım kuşağı üzerinde yer alan Türkiye, sahip olduğu dağ ve sıra dağları, çok zengin flora ve faunasıyla dağ ve doğa yürüyüşüne elverişli önemli bir potansiyele sahiptir. Türkiye’de dağ ve doğa yürüyüşü için elverişli yöreler aşağıdaki şekilde belirtilmiştir (Erdoğan, 2003, 133; Demir ve Çevirgen, 2006a, 141):

 Akdeniz kıyı şeridinde; Akdağlar, Bey Dağları, Bakır Dağları, Hadim- Ermenek yöresinde; Geyik Dağları, Göksu Nehri yöresi, Anamur' un yayla kesimi, Mut İlçesi dağlık kesimi, Tarsus ile Bolkar Dağlan arasındaki dağlık bölge, Adana-Kozan ve Kadirli İlçelerinin yayla kesimleri, Menteşe Dağları, Akçalı Dağları, Tahtalı Dağları, Binboğa Dağları.

 Ege Bölgesi’nde; Bafa Gölü ve Beş Parmak Dağları, Kazdağı, Boz Dağları.

 Marmara Bölgesi’nde; Kırklareli ve Istranca Dağları.

 Karadeniz Bölgesi’nde; Ilgaz ve Küre Dağları, Trabzon ve Uzungöl ile Şavşat arasında kalan yaylalık kesim ve özellikle Kaçkar Dağları'dır.

Bakanlığın yürüttüğü proje kapsamında, dağ-doğa potansiyelinin planlı bir yaklaşımla turizm olgusu içerisinde değerlendirilmesi; böylece turizmin tür ve aktivitelerinin zenginleştirilerek arz kapasitesinin geliştirilmesi; alternatif turizm alanlarının koruma-kullanma dengesi içerisinde hizmete sunulması ve tanıtılması; farklı yörelerin turizmin ekonomik ve sosyal katkılarından yararlandırılması amaçlanmaktadır (Kılıç Benzer, 2006, 76; Polat, 2006, 42; Tuna, 2007, 48; Bekiroğlu, 2008, 24; Bozok ve Özdemir Yılmaz, 2008, 130). Bu amaçla (Demir ve Çevirgen, 2006a, 141);

düzenlenmesi, büyük yatırım gerektirmeyen basit, doğru planlanmış noktasal altyapı desteğinin sağlanması,

 Dağ ve doğa rehberlerinin yetiştirilmesi,

 Yerel halkın bilgilendirilerek, gelişmekte olan bu turizm türünün desteklenmesi,

 Kuş gözlemciliği (ornitoloji), foto safari, yayla turizmi gibi diğer turizm türleri ile entegrasyonunun sağlanması hedeflenmektedir.

Kuş Gözlemciliği (Ornitoloji) Projesi: Türkiye’de 184 önemli kuş

alanında 450’den fazla kuş türü bulunmaktadır ve Türkiye’deki toplam kuş türlerinin sayısı Avrupa’nın tamamında bulunan kuş türleri kadardır. (Yılmaz, 2008, 65). Bunun nedenlerinden biri Türkiye’nin özellikle kıtalar arasında, güney-kuzey ve kuzey-güney bazen doğu-batı ve batı-doğu yönünde göç eden kuşların kullandıkları köprülerin en önemlilerinden biri olmasıdır. Gerek kara, gerek su habitatlarıyla bu kuşlara yılda en az iki kez ev sahipliği, birçoğuna ise üremeleri için konak görevi yapmaktadır. Bir diğer nedeni ise, Türkiye’de uluslararası öneme sahip Ramsar sitlerinin (sulak alanı) bulunması ve bu bölgelerde pek çok kuş türünün kışlayıp, üremesidir (Demir ve Çevirgen, 2006a, 142; Polat, 2006, 42; Tuna, 2007, 49; Bekiroğlu, 2008, 25; Bozok ve Özdemir Yılmaz, 2008, 130; Yılmaz, 2008, 65; Kınacı, Pehlivan Albuz ve Seyhan, 2011, 51). Türkiye’nin önemli sulak alanlarında (Manyas, İzmir, Göksu Deltası vb gibi) kuş gözlem istasyonları ve gözlem kuleleri kurularak ornitoloji ile ilgili atılımlar yapılmıştır. Türkiye’de özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında görülen kuş göçlerinin önemli geçiş noktaları İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Doğu Akdeniz (Adana, Hatay, Gaziantep) ve Kuzeydoğu Anadolu’dur (Artvin, Rize, Kars). Kuzeydoğu Anadolu bölgesi özellikle yırtıcı kuşlar açısından önemli bir potansiyel arz etmektedir. Örneğin sadece Gürcistan ve bu yöreye has bir tür olan Kafkas Horozu’na (Lyrurus mlokeesiewiczi) dünyada sadece Kuzeydoğu Anadolu’da rastlanmaktadır (Şen, 2010, 92).

Uluslararası Kuşları Koruma Konseyi tarafından 1989 yılında başlatılan ve dünyanın birçok ülkesinde yürütülen bir proje olan ÖKA (Özel Kuş Alanları) Projesi’ni Türkiye’de 2002 yılında kurulmuş olan Doğal Hayatı

Koruma Derneği yürütmektedir. Bu proje ile Doğa Derneği Türkiye’nin kuş türlerini, önemli kuş alanlarını, önemli biyolojik çeşitliliğe sahip alanlarını ve habitatları araştırma çalışmaları yürütmektedir (http://www.birdlife.org/). Şekil 15’te yer alan haritada Türkiye’nin kuş türlerinin yoğun olduğu alanlar görülmektedir.

Şekil 15. Türkiye’nin Kuş Türlerinin Yoğun Olduğu Alanlar Kaynak: http://www.kusgozlem.org/tr/.

Haritadan yola çıkarak bölgeler bazında Türkiye’nin ekoturizm açısından önem arz eden kuş gözlemlemeye uygun alanları aşağıdaki gibi listelenebilir (Demir ve Çevirgen, 2006a, 142; Yılmaz, 2008, 65):

Marmara Bölgesi  Meriç Havzası  Marmara Havzası  Susurluk Havzası  Sakarya Havzası İç Anadolu Bölgesi

 Konya Kapalı Havzası  Akarçay Kapalı Havzası

Karadeniz Bölgesi

 Batı Karadeniz Havzası  Kızılırmak Havzası  Yeşilırmak Havzası  Doğu Karadeniz ve Çoruh

Havzaları

Akdeniz Bölgesi

 Batı Akdeniz Havzası  Burdur Kapalı Havzası  Antalya Havzası  Doğu Akdeniz Havzası  Seyhan ve Ceyhan Havzaları  Asi Havzaları

Ege Bölgesi

 Kuzey Ege Havzası  Gediz Havzası

 Küçük Menderes Havzası  Büyük Menderes Havzası

Doğu Anadolu

Bölgesi

 Van Kapalı Havzası  Aras Havzası  Fırat Havzası  Dicle Havzası

Bitki Gözlemleme Projesi: Türkiye oldukça zengin bitki örtüsüne

sahiptir. Türkiye’nin sahip olduğu bitki örtüsü zenginliği Avrupa bitki örtüsü (florası) ile karşılaştırıldığında, Avrupa Kıtası’nın tümünde tür sayısı 12.000

civarında iken, Türkiye’de bu sayı 9.000’e yakındır. (Demir ve Çevirgen, 2006a, 142; Polat, 2006, 43; Tuna, 2007, 49; Bekiroğlu, 2008, 25; Bozok ve Özdemir Yılmaz, 2008, 130; Şen, 2010, 105). Ayrıca Türkiye’deki 9.000 türün 3.000 adedi endemik tür olup, bütün Avrupa ülkelerinin endemik türlerinin sayısı 2.500 kadardır (Demir ve Çevirgen, 2006a, 142; Tuna, 2007, 49; Şen, 2010, 105). Ekoturizm açısından önemli bir faaliyet olan bitki gözlemleme için Türkiye’deki kaynakların çoğunu milli parklar ve koruma alanları barındırmaktadır. Bu alandaki zengin biyolojik çeşitliliğe sahip milli parklardan bazıları; Kazdağları (Balıkesir-Ege), Honaz Dağı (Denizli-Ege), Kaçkar Dağları’dır (Trabzon-Doğu Karadeniz) (Demir ve Çevirgen, 2006a, 142).

Atlı Doğa Yürüyüşü Projesi: Ekoturistlerin ilgi duydukları diğer önemli

bir aktivite ise atlı doğa yürüyüşleridir. Türkiye’de bu faaliyet Kapadokya, Kastamonu, Antalya, Muğla gibi yörelerde seyahat acentaları tarafından düzenlenmektedir. Bu alanda örnek teşkil etmesi bakımından atlı doğa yürüyüşü tur güzergâhlarının belirlenmesi amacıyla Kapadokya bölgesinin bir haritası çıkarılmıştır (Erdoğan, 2003, 143; Demir ve Çevirgen, 2006a, 143; Polat, 2006, 42; Tuna, 2007, 48; Bekiroğlu, 2008, 25; Yılmaz, 2008, 72; Bozok ve Özdemir Yılmaz, 2008, 129; Şen, 2010, 105).

Yayla Turizmi Projesi: Türkiye’de özellikle süregelen yayla geleneği,

doğal ve kültürel dokusunu muhafaza eden yaylaların varlığı ekoturizm açısından önemli bir potansiyeldir. Örneğin Köyceğiz’deki içme suyu kaynaklarının çıktığı 40 kadar konuta sahip Ağla Yaylası, yerli halk tarafından sadece Bahar Bayramı ve Mahya Şenlikleri’ni kutlamak için kullanılmakla birlikte; bu yaylaya özel bir istekle ekoturizmle ilgili küçük gruplar için kelebek, kuş gibi doğal hayatı gözlemlemek amacıyla günlük turlar düzenlenmektedir (Demir ve Çevirgen, 2006a, 143).

Bakanlığın yayla turizmi projesi Doğu Karadeniz ve Akdeniz (Toros Yaylaları) yaylalarından başlatılmış olup, ülke genelinde devam etmekte olan bir çalışmayı kapsamaktadır. Çalışma bütünü içinde bugüne kadar 24 adet yayla “Yayla Turizm Merkezi” ilan edilmiştir. Bu yaylalara en yakın yerleşim birimlerine, gereksinim duyulan minimum altyapının (tuvalet, çeşme, telefon,

sağlık, güvenlik vb.) götürülmesi için maddi yardım yapılmaktadır (Demir ve Çevirgen, 2006a, 144; Polat, 2006, 41; Bekiroğlu, 2008, 24; Bozok ve Özdemir Yılmaz, 2008, 128). Şekil 16’da yer alan haritada Türkiye’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından turizm merkezi ilan edilmiş yaylalarının bulunduğu iller görülmektedir. Ek 4’te Türkiye’de mevcut olan yayla turizm merkezlerinin listesi verilmiştir.

Şekil 16. Kültür ve Turizm Bakanlığı Tarafından Turizm Merkezi İlan Edilmiş Yaylalar

Kaynak: http://www.ktbyatirimisletmeler.gov.tr/.

Yayla turizmi özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaygın olarak yapılan bir aktivitedir. Yayla şenlikleri turistin ilgisini çekmekte ve talebi arttırmaktadır. Doğu Karadeniz’de gerçekleşen şenliklerden bazıları; Artvin’de Kafkasör Yaylası Şenlikleri, Trabzon’da Kadırga Yaylası Şenlikleri, Karadağ Yaylası Şenlikleri ve Alaca Yaylası Şenlikleri, Giresun’da Kümbet Yaylası Şenlikleri, Bayburt’ta Sultan Murat Yaylası Şenlikleri’dir (Erdoğan, 2003, 122).

Akarsu Turizmi (Kano-Rafting) Projesi: Proje ile rafting, kano ve nehir

kayağı için çok elverişli olan akarsuların turizm amaçlı değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Türkiye’de rafting sporuna uygun olan akarsulardan en önemlisi dünyanın en hızlı akan 10 nehrinden birisi olan Çoruh nehridir (Yılmaz, 2008, 64). Bunun dışında Köprüçay, Manavgat Çayı, Dim, Alara

Çayları, Altıparmak (Barhal) Çayı, Fırtına Deresi, Anamur (Dragon) Çayı, Adana Feke Göksu Nehri, Zamatı Irmağı, Fırat Nehri’nin bir kısmı kano- rafting sporlarına elverişli akarsulardır (Kılıç Benzer, 2006, 76; Bekiroğlu, 2008, 24; Bozok ve Özdemir Yılmaz, 2008, 129; Şen, 2010, 106).

Bisiklet Tur Güzergâhlarının Geliştirilmesi Projesi: Bisiklet turizmi de

Bakanlığın çeşitlendirme politikasının bir gereği olarak projelerinde yer almaktadır (Polat, 2006, 42; Tuna, 2007, 48; Bekiroğlu, 2008, 25; Bozok ve Özdemir Yılmaz, 2008, 129). Proje kapsamında Bakanlık, bisiklet turlarının yapılacağı parkurların tespiti ve bu parkurların üzerinde gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Bu turların en önemlileri; Karadeniz turu, Bandırma rotası, Polenezköy turu, Erciyes, Kapadokya, Ihlara ve Tuz gölü olarak sayılabilir (Erdoğan, 2003, 143).

Mağara Turizmi Projesi: Mağara oluşumları açısından önemli bir nitelik

olan karstlaşma Türkiye’de özellikle Toroslar, Orta Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Trakya ve Kuzeybatı Anadolu bölgelerinde büyüklü küçüklü yüzlerce mağara oluşumuna neden olmuştur Polat, 2006, 42; Tuna, 2007, 48; Bekiroğlu, 2008, 25; Bozok ve Özdemir Yılmaz, 2008, 129). Dünyadaki diğer ülkelere göre “mağara cenneti ülke” durumunda olan Türkiye’de yaklaşık 40.000 adet mağara bulunmaktadır (Kınacı, Pehlivan Albuz ve Seyhan, 2011, 59) ve bu mağaralardan ancak 1.200 tanesi incelenebilmiştir (Erdoğan, 2003, 143). Türkiye’de mağaralar, çeşitli gruplara ayrılarak sınıflandırılmıştır. Buna göre (Yılmaz, 2008, 66);

 Birinci Grup Mağaralar: İnsan girişine ve turizme tamamen kapalı olan mağaralardır. Bu tür mağaralara yetkili kurumlardan alınacak özel izinle sadece araştırmacılar ve bilim adamları girebilir.

 İkinci Grup Mağaralar: İnsan girişine kısmen açık, ancak turizme açılmamış mağaralardır. Bu tür mağaralara, mağaracı dernek ve kulüplerin üyeleri araştırma ve eğitim amacıyla girebilirler.

 Üçüncü Grup Mağaralar: Turizme açılmış olan mağaralardır. Ziyaretçilerin bu mağaralara girişi sırasında yanlarına rehber verilmesi, mağaranın ve ziyaretçilerin güvenliği açısından zorunludur.

 Dördüncü Grup Mağaralar: Bilimsel anlamda araştırması yapılmamış, yöre insanı dışında bilinmeyen ve alanyazına geçmemiş mağaralardır. Bu tür mağaralar genellikle mağaracı dernek ve kulüpler tarafından araştırılarak ortaya çıkartılmaya çalışılmaktadır.

Mevcut sınıflandırmadan yola çıkarak, Türkiye’de bulunan mağaralardan 33 tanesi 3. grup mağaralardan olup, ziyaretçilere açık bulunmaktadır. Bu mağaralardan 14’ü amatör kişilerce ekipmansız olarak ziyaret edilebilen mağaralardır. 12’si amatör kişilerce ekipmanlı olarak rehber eşliğinde ziyaret edilebilmektedir. 7’si ise sadece profesyonel ziyaretçilerin ekipmanlı olarak girebileceği mağaralardır (Kınacı, Pehlivan Albuz ve Seyhan, 2011, 59). Türkiye’nin en uzun mağarası 16 km.den fazla olan Isparta’daki Pınarözü Mağarası; en derin mağarası ise 1.453 m. ile Mersin’deki Peynirlikönü Mağarası’dır (Yılmaz, 2008, 66; Kınacı, Pehlivan Albuz ve Seyhan, 2011, 59; Şen, 2010, 98). Türkiye’de turizme açık olan bu mağaraların listesi Ek 5’te verilmiştir.

Sportif Olta Balıkçılığı Projesi: Sportif, rekreasyonel ve animatif

faaliyetler, bu yöndeki ihtiyaçları karşılayarak konaklama süresini uzatan, dolayısıyla turizmin ekonomik katkısını arttıran faaliyetler olarak ülkemiz açısından büyük önem taşımaktadır (Tuna, 2007, 48;.Bekiroğlu, 2008, 25; Bozok ve Özdemir Yılmaz, 2008, 129). Ancak yapılan araştırmalar sonucu, Türkiye’ye gelen turistlerin kalış sürelerinin, diğer Akdeniz ülkelerine oranla düşük olması ülkemizdeki rekreasyonel faaliyetlerin sınırlı kalmasına bağlanmaktadır (Bekiroğlu, 2008, 25; Bozok ve Özdemir Yılmaz, 2008, 129).

Av Turizmi Projesi: Türkiye’de avcılık faaliyetleri 1970’li yıllara kadar

herhangi bir kurala bağlı olmaksızın sürdürülmüştür. 1970’li yıllarda çeşitli düzenlemelerin yapılması ve bazı kuralların getirilmesi av turizmi uygulamalarını başlatmıştır. 1977 yılında yabancı uyruklu avcıların ancak seyahat acentası aracılığıyla ülkeye girebileceği ve bir bedel ödeyebilecekleri ile ilgili düzenlemeler yapılmış ve Türkiye’de ilk av turizmi uygulaması 1977 yılında yaban domuzu avı ile başlamıştır (Kınacı, Pehlivan Albuz ve Seyhan, 2011, 60).

Türkiye’de av turizmine açılacak avlaklar, ülkenin av hayvanı potansiyeli dikkate alınarak, Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından tespit ve ilan edilmektedir (Erdoğan, 2003, 145; Küçükaslan, 2007, 234; Şen, 2010, 106; Kınacı, Pehlivan Albuz ve Seyhan, 2011, 62). Av turizmi düzenlemek isteyen seyahat acentalarının da bu faaliyette bulunmaları için Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan Av Turizmi İzin Belgesi almaları zorunludur. Av turizmine katılmak isteyen yabancı turistler bu belgeyi almış bir A grubu seyahat acentasından kendilerine verilecek “yabancı avcılar için geçici avcılık belgesi” ile ve sadece sözü edilen Genel Müdürlük tarafından tescil edilen özel avlaklarda avlanabilmektedirler. Ayrıca av turizmi kapsamında yapılan tüm av