• Sonuç bulunamadı

Yeni Bir Uygulamaya Yol Açacak Biçimde Hüküm Tesis Etme Yasağı

Anayasa’nın 153. maddesinin ikinci fıkrasına göre, “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.” Anayasa’nın bu düzenlemesi karşısında tartışılması gereken nokta Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının yeni bir uygulamaya yol açıp açmayacağıdır ki Mahkeme’nin bir hükmü iptal ettiğinde o hükmün yürürlükten kalkmasından dolayı doğal olarak yeni bir durum ortaya çıkacaktır352

. Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla yeni doğan durum, kanun koyucu yerine geçip yeni bir karar verme anlamına gelmez. Böyle sayılırsa, hiç iptal kararı alınamaz. Zaten hangi hallerin kanun koyucu gibi hareket etme olacağı da net değildir353

. Ancak, özellikle yasama organının ilgili normdaki ana kurala istisna getirdiği ve bu istisnaların iptal edildiği durumlarda “kanun koyucu gibi hareket” etme anlamına gelecek ve Mahkeme’nin kararıyla aslında TBMM’nin istemediği sonuçlar ortaya çıkabilecektir354. Böyle durumlarda Anayasa Mahkemesi’nin normu bir bütün olarak

değerlendirmesi ve gerekirse istisnai hükümleri iptal etmemesi gibi bir çözüme gidilebilir355. Yine iptal kararından sonra yasama organının gerekli düzenlemeyi yapmaması durumunda, doğal olarak yeni uygulamaların nedeni olabilir356

. Böyle bir durumda da Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlüğünü bir yıla kadar makul bir süre erteleyerek yasama organının yeni bir düzenleme yapmasına imkân verebilir357

.

351 ATAR (2011), s.333.

352 ÖZDEN, Yekta Güngör, “ “Anayasa Mahkemesi Kanun Koyucu Gibi Hareketle, Yeni Bir Uygulamaya Yol Açacak Biçimde Hüküm Tesis Edemez” Kuralına Nasıl Gelindi? Bu Kural Nedir, Ne Değildir?”, s.78,

http://www.anayasa.gov.tr/files/pdf/anayasa_yargisi/anyarg2/ygo.pdf (21.06.2013). 353 KÖKÜSARI, s.263.

354 GÖZLER, Türk Anayasa Hukuku, s.979. 355

KÖKÜSARI, s.265. 356 ÖZDEN, s.79.

357 KUZU, Burhan, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri ve Getirdiği Yenilikler, Filiz Kitabevi, İstanbul 1990, s.202.

Anayasa’nın 6. maddesinde düzenlenen “hiç kimsenin kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamayacağı” kuralı ile 7. maddesinde düzenlenen “yasama yetkisini Türk milleti adına TBMM’nin kullanacağı ve bu yetkinin devredilemeyeceği” kuralına rağmen Anayasa’nın 153. maddesinin ikinci fıkrası olmasaydı dahi, Anayasa Mahkemesi kanun koyucu yerine geçemezdi. Nihayet, Anayasa Mahkemesi yasama organının üzerinde değildir. Temel kuruluş amacı, yasama organı tarafından çıkarılan kanunların başvuru üzerine Anayasa’ya uygunluğunu denetlemek ve Anayasa’da yazılı olan bireysel hak ve özgürlükleri yargı güvencesine bağlamak olan bir kuruluştur. Tabi ki Anayasa Mahkemesi, bu görevlerini yerine getirirken, hak ve özgürlüklerin özellikle yasama çoğunluğuna karşı güvencesi olduğu bilinciyle ve anayasal sistem içerisinde kendisine tanınan yetkileri dikkate alması gerekir358. Bu sayede yargısal aktivizm bağlamındaki iddialar azalır ve Yüksek Mahkeme’den daha rasyonel kararların çıkması mümkün hale gelir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER

Anayasa yargısı alanında hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumak, hukuk devleti ilkelerini toplumda egemen kılmak amacıyla anayasa mahkemeleri kurulmuştur. Bu kapsamda anayasa mahkemelerinin asli ve ortak görevleri ırk, renk, din ve inancı ne olursa olsun, insan olma ortak paydasına sahip olan herkesin doğuştan sahip olduğu insanlık onurunu korumak ve gözetmektir. Esasen bu değeri korumak yasama ve yürütme organlarının birinci görevi olup yargı, son tahlilde varsa bir ihlal bunu ortadan kaldıran güçtür359

. Zira hem devletin hem de insanın onuru güçlü, tarafsız ve bağımsız bir yargının varlığı ile korunabilir.

Günümüzde insan haklarının tanınması ve korunması demokratik bir toplumun olmazsa olmaz bir niteliği olarak görülmektedir. Bu anlamda insan hakları iç hukuk meselesi olmanın ötesine çıkmış ve uluslararası bir boyut kazanmıştır. Bu gelişmeler doğrultusunda dünyada anayasa mahkemelerinin algılanışı ve fonksiyonunda önemli değişimler gözlenmektedir360

. Anayasa mahkemeleri başlangıçta anayasal düzeni korumak ve onun devamlılığını sağlamak için kurulmuş olsa da bugün özgürlüklerin korunması da anayasa mahkemelerinin temel görevleri arasına girmiştir.

Türkiye’de ise olağanüstü ortam ve koşulların ürünü olan 1961 ve 1982 Anayasaları ve bunlardan hareketle Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen 44 ve 2949 sayılı Kuruluş Kanunları, Anayasa Mahkemesi için çok dar bir statü öngörmüştür361

. 1960’lı yıllarda, son şekli verilen Türk anayasa yargısı modeli 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halkoylaması ile kabul edilen Anayasa değişikliklerine kadar çok ciddi bir yenilenme geçirmemiştir. Bu değişikliklerin öncesinde Anayasa Mahkemesi, görev ve yetkileri ile işleyişi konusunda

359 Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim KILIÇ’IN 25.04.2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nin 51. kuruluş yıldönümünde yaptığı açılış konuşmasından alıntı yapılmıştır.

http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=haber&id=226 (10.07.2013). 360

SAĞLAM, Musa (Editör), Bireysel Başvuru “Anayasa Şikayeti”, HUKAB Sempozyum Serisi 1, HUKAB Yayınları, Ankara 2011, s.1.

361 BAŞLAR, Kemal, “Anayasa Yargısında Yeniden Yapılanma”, Demokrasi Platformu, Yıl 1, Sayı 2, Bahar 2005, s.87-112. http://www.anayasa.gen.tr/baslar-yenidenyapilanma.htm (12.07.2013).

değişiklikler içeren bir Reform Raporu hazırlamış ve bunu 2004 yılında TBMM Anayasa Komisyonuna sunmuştur. Bu taslakta yer alan önerilerin birinci kısmı Anayasa Mahkemesi üyeliği ve Yüksek Mahkeme’nin çalışma esaslarına ilişkin iken, ikinci kısmı 1993’den beri Anayasa Mahkemesi’nin içtihadi olarak kullandığı “yürürlüğün durdurulması” kurumunun Anayasal düzenlemeye kavuşturulmasına yöneliktir.

2010 yılında yapılan Anayasa değişikliklerinden önce Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde Kaboğlu’nun ifadesiyle Anayasa, yüksek yargıçların kökeni bakımından hukuk formasyonuna sahip olmayan üyelere açıklık konusunda fazlaca cömert davranmıştı362

. Yine Mahkeme üyelerinin belirlenmesi noktasında diğer Avrupa Anayasa Yargısı modellerinden farklı olarak TBMM’ye herhangi bir yetki verilmemişti. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı on yediye çıkarılmış ve yedek üyelik statüsü kaldırılmıştır. Ayrıca Mahkeme üyelerinin görev süresi on iki yılla sınırlandırılmış, bir kimsenin iki defa Anayasa Mahkemesi üyesi seçilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Üyelerin emeklilik yaş sınırı ise altmış beş olarak kalmıştır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev sürelerinin 12 yıl ile sınırlandırılması karşılaştırmalı hukuktaki düzenlemelere paralel isabetli bir düzenlemedir. Ancak üyelerin bir kısmının (örneğin 1/3’nin) üç ya da dört yıl gibi belirli süreler sonunda yenilenmesi yerinde olacaktır.

Anayasa Mahkemesi üyelerinin üniversitelerde öğretim üyesi olarak da çalışabilmelerinin önünün açılması Mahkeme’nin akademik düşünce ile donanmasına katkıda bulunacaktır. Mahkeme’nin uluslararası ilişkiler içinde hissedilir bir etkinlik gösterebilmesi ve saygı görebilmesi için Mahkeme’yi temsilen uluslararası etkinliklere katılan Mahkeme mensuplarının karşılaştırmalı hukuk kapsamında anayasa kültürüne ve yabancı lisana sahip olmaları, konuyla ilgili akademik çalışmalar yapmış olmaları yararlı olacaktır363

.

Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimine gelince 2010 yılından önce Anayasa Mahkemesi’nin bütün üyelerinin Cumhurbaşkanınca seçilmesini öngören Anayasa’nın 146. maddesinde yer alan düzenleme esaslı surette değiştirilmiştir.

362 KABOĞLU, Anayasa Yargısı Avrupa Modeli ve Türkiye, s.256.

Yüksek Mahkeme’ye üye seçimi konusunda Cumhurbaşkanı dışında TBMM’ne de üç üyeyi seçme yetkisi verilmiştir364

. Ancak Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında bunun yeterli olduğunu söylemek güçtür. Üyelerin belirlenmesi yönteminin ve üyelerde aranacak niteliklerin demokratik ülkelerdeki düzenlemeler dikkate alınarak yeniden belirlenmesi gerekir365. Çünkü anayasa mahkemelerine yapılan eleştirilerin başında halkın seçtiği meclis tarafından yapılan kanunların atanmış hâkimler tarafından geçersiz kılınmasının anti demokratik olduğu yönündedir. Bunun çözümü ise anayasa mahkemelerine üye seçiminde yasama organına ağırlık verilmesi olduğu savunulmuştur366

. Bu şekilde, anayasa mahkemesi üyelerinin ulusal iradenin temsilcisi olan meclisler tarafından belirlenmesi temsili demokrasiye uygun olacaktır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi tarafından 2004 yılında yazılan taslak metinde olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi’ne üye seçme yetkisi yasama, yürütme (cumhurbaşkanı) ve yargı arasında paylaştırılmalıdır. Bu şekilde Anayasa Mahkemesi üyelerinin bir kısmının yüksek yargı organlarının kendi başkan ve üyeleri içinden ve bu organların genel kurullarınca doğrudan seçilmesi yöntemi benimsenmeli, geriye kalan üyeler ise Yüksek Öğretim Kurulu, Sayıştay ve Barolar Birliği’nin gibi kamu kurum ve kuruluşlarının belirleyeceği adaylar arasından veya doğrudan ve üst düzey kamu görevlileri arasından Cumhurbaşkanı ve TBMM tarafından seçilmelidir367

.

Bir diğer husus ise 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile TBMM’nin dolaylı da olsa seçeceği üç üyenin ilk turda aranan 2/3’lük nitelikli çoğunluğun sonraki turlarda önce salt, sonra basit çoğunluğa indirgenmiş olması mecliste çoğunluğu elinde bulunduran siyasi eğilimin kendisine yakın olan üyeleri seçmesi sonucuna yol açacağına dair eleştirilerdir. Nitekim bu üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Böyle bir durumda yapılması gereken nitelikli çoğunlukla üye seçilmesinin sağlanmasıdır368

. TBMM’nin yapılan tüm turlarda üyeleri seçememesi durumunda ise TBMM’nin seçeceği üyelerin Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi

364 1961 Anayasası’nın 145. maddesinde yasama meclislerine, Anayasa Mahkemesi üyelerinin bir kısmını seçme yetkisi verilmiş bulunmaktaydı.

365 ATAR (2011), s.302. 366

Frantischek WEYR’in görüşlerinden alıntı yapılmıştır. “Avusturya Anayasa Mahkemesi”,

http://www.anayasa.gov.tr/files/pdf/anayasa_yargisi/anyarg4/machacek.pdf (12.07.2013). 367 TÜLEN, http://www.e-akademi.org/makaleler/htulen-1.htm (12.07.2013).

gibi rasyonel tedbirler alınması mümkündür. Keza halk tarafından seçilen ve Anayasa’da tarafsızlığı düzenlenmiş olan Cumhurbaşkanın Anayasa Mahkemesi’ne üye seçmesi demokrasiye de uygun olacaktır. Ancak Türkiye’de hükümet sisteminin son zamanlarda sıklıkla tartışmalara konu olan yarı başkanlık veya başkanlık sistemi olarak belirlenmesi durumunda Cumhurbaşkanı’na Anayasa Mahkemesi dâhil yüksek yargı organlarına üye seçmesi yetkisinin fazlaca tanınması yargının siyasallaşması durumunu da beraberinde getirebilecektir. Bunun dışında hangi kaynaktan kaç üye seçileceği ise büyük ölçüde siyasal tercihler ile ilgili olarak değişebilecektir.

Anayasa Mahkemesi’nin çalışma ve yargılama usulleri ile ilgili olarak ise 2010 Anayasa değişikliklerinden sonra Yüksek Mahkeme’nin tekli organizasyon yapısı değiştirilerek, Mahkeme’nin iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışacağı düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi, başkanın veya onun belirleyeceği başkan vekilinin başkanlığında en az on iki üyeden oluşan Genel Kurul’un, siyasi partilere ilişkin dava ve başvurulara, iptal ve itiraz davaları ile Yüce Divan sıfatıyla yürütülecek yargılamalara bakması, buna karşın bireysel başvuruların ise bölümlerce karara bağlanması düzenlenmiştir. Ayrıca bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir.

Anayasa Mahkemesi’nin iş yükünün azaltılması açısından Mahkeme’nin karar verme kapasitesini arttırmak suretiyle önüne gelen uyuşmazlıkların en kısa sürede çözümlenmesini sağlamak için yapısal ve usulü düzenlemeler yapmak ve bunları etkin şekilde uygulamaya koymak bağlamında yapılan bu değişiklik olumludur369. Aşağıda değinileceği üzere bireysel başvuru olanağının tanınması ile Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak başvurular fazlaca artacağından bu yolun açılmasına paralel olarak Anayasa Mahkemesi’nin teşkilat yapısında da bir kısım değişikliklere gidilmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu bağlamda, başvuruların kabule şayan olup olmadığı konusunda karar verecek olan ön inceleme komisyonlarının kurulması da son derece gereklidir ve isabetli olmuştur370

.

369

ÇOBAN, Ali Rıza, “Yeni Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun Mahkeme’nin İş Yükü Etkisi Açısından Değerlendirilmesi”, Bireysel Başvuru “Anayasa Şikayeti”, HUKAB Sempozyum Serisi 1, HUKAB Yayınları, Ankara 2011, s.161.

5982 sayılı Kanun ile Anayasa’nın Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen 148. maddesine bireysel başvurunun tanınması ile ilgili olarak şöyle bir fıkra eklenmiştir: “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.” Böylece bireysel başvuru yolunun işlemeye başlamasıyla AİHM’ne yapılan başvuruların azalması ve bireysel başvuru yolunun tüketilmesinin AİHM’ne dava açmanın bir önkoşulu olması sağlanmıştır.

Bireysel başvuru yolu başta Almanya olmak üzere, Macaristan, Polonya, İspanya gibi birçok ülkede uygulanmaktadır. 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası’nın ilk şeklinde temel hakları kanunla veya bir kamusal işlemle ihlal edilen bireylerin bireysel başvuru hakkını kullanarak Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etmesine yer vermemesinin sebebi olarak Anayasa Mahkemesi’nin iş yükünün artması kaygısının güdüldüğü görülmektedir. Dolayısıyla Başlar’ın da ifade ettiği gibi bireysel başvurunun kabul edilmesi ilke bazında doğru bir karar olmakla birlikte, zamanlama ve başvuru şartlarının belirlenmesinde diğer ülkelerin yaşadıkları sıkıntıların araştırılmasının ve bu sıkıntıların en aza indirilebileceği bir sistem kurmak gereklidir371.

Ülkemizde bireysel başvuruya ilişkin kanuni düzenleme 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile yapılmış ve 23.09.2012 tarihi itibariyle başlamıştır. Yüksek Mahkeme’ye 04.07.2013 itibariyle yapılan bireysel başvuru sayısı beş bin sekiz yüz rakamının üstünde olarak açıklanmıştır. Bu başvurulardan iki bin civarında dosyaya ilişkin olarak kabul edilemezlik kararı verilmiş iken derdest dosya sayısının ise üç bin beş yüz rakamının üzerindedir372

. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabilmek için en önemli şart diğer yargı yollarına başvuru olanağının tamamen tüketilmiş olmasıdır. Yine AİHM de Anayasa Mahkemesi’ne gidilmeden doğrudan kendisine gelen başvuruları tüm başvuru yolları tüketilmediği için kabul etmemektedir. Zira AİHM konu ile ilgili

371 BAŞLAR, http://www.anayasa.gen.tr/baslar-yenidenyapilanma.htm (12.07.2013).

372 Anayasa Mahkemesi Komisyonlar Başraportörü Hüseyin EKİNCİ’nin açıklamalarından alıntı yapılmıştır. http://www.timeturk.com/tr (12.07.2013).

bir kararının gerekçesinde, kendisinin Anayasa Mahkemesi’nin davayla ilgili vereceği kararın “etkin iç hukuk yolu” olup olmadığı noktasında önceden bir hüküm veremeyeceğini belirtmiştir373

.

6216 sayılı Kanun’un 37. maddesi ile Yüksek Mahkeme’ye hâkim, savcı, denetçi ve akademisyenlerden alınmak üzere daimi raportör kadroları tahsis edilmiştir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi’nde, yargısal ve idari çalışmalara yardımcı olmak üzere yeteri kadar raportör yardımcısı atanacağı hükme bağlanmıştır. Bu bağlamda 2011 yılında Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan sınavla ilk raportör yardımcıları alınmış ve göreve başlamışlardır.

Anayasa Mahkemesi, 2009 yılı Mart ayı sonundan beri yeni hizmet binasına taşınarak faaliyetine bu binada devam etmektedir. Anayasa Mahkemesinin yılda bir yayımlanan iki resmi süreli yayını bulunmaktadır. Bunlar; 1964 yılından itibaren yayımlanan iptal, itiraz, siyasi parti mali denetim ve siyasi parti kapatma kararlarını içeren “Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi” ile yayımına 1984 yılında başlanan sempozyumlarda sunulan tebliğlerinden oluşan “Anayasa Yargısı Dergisi”dir. Bunların yanında Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla verdiği kararlar 1985 yılından itibaren “Yüce Divan Kararları” adı altında yayımlanmaktadır374

. Anayasa Mahkemesi, Avrupa Anayasa Mahkemeleri Konferansına ve Asya Anayasa Mahkemeleri Birliği’ne üyedir. Venedik Komisyonu öncülüğünde oluşmakta olan Dünya Anayasa Yargısı Konferansı’na da üyelik başvurusunda bulunan Anayasa Mahkemesi, bugüne kadar 15 ülkeyle ikili işbirliği protokolleri imzalamak suretiyle yoğun bir uluslararası diyalog süreci yürütmektedir375

.

2013 yılının Mart ayında 6216 sayılı Kanun’da değişiklik yapılmasını öngören bir kanun tasarısı TBMM’ye sunulmuş, ancak henüz kanunlaşmamıştır. Bu kanun tasarısında Anayasa Mahkemesi Vakfı’nın kurulmasına yönelik bir öneri yer almaktadır. Kanun tasarısının gerekçesinde Türk anayasa hukuku ve anayasal

373 Hasan UZUN /Türkiye, (başvuru no. 10755/13),

http://www.ankarabarosu.org.tr/images/diger/62/HasanUzun.pdf (12.07.2013). 374 “Dünden Bugüne Anayasa Mahkemesi”,

http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=template&id=4&lang=0 (14.07.2013). 375 http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=haber&id=226 (14.07.2013).

gelişmeler ile Anayasa Mahkemesi’nin bilgi birikimi ve tecrübesinin diğer ülke mahkemeleri ile paylaşılması, bilgi ve tecrübe alışverişinde bulunulması, bununla ilgili yurt içi ve yurt dışındaki bilgi ve dokümantasyonun diğer ülkelerin istifadesine sunulması, bunlardan yararlanılması, ulusal ve uluslararası anayasa hukuku sorunları, yönelimleri ve gelişimleri hakkında bilimsel toplantılar düzenlenmesi, eğitim çalışmaları yapılması, ulusal ve uluslararası yayın, kongre, sempozyum ve benzeri uluslararası işbirliği faaliyetleriyle anayasa hukukumuzun ulusal ve uluslararası alanda tanıtılması ve gelişimine katkıda bulunulması gayesiyle Anayasa Mahkemesi Vakfı’nın kurulmasının hedeflendiği yer almaktadır376

.

Anayasa Mahkemesi Vakfı’nın kurulmasına karşı olan görüş ise Türkiye’de Anayasa Mahkemesi dışında yüksek yargı görevini yapan Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi de varken salt Anayasa Mahkemesi için bir vakfın kurulması ve bu vakfa bireysel başvuru harçlarının yüzde otuzunun bu vakfa aktarılmasının Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen eşitlik ilkesine aykırı olacağını ifade etmektedir377. Her şeyden önce 6216 sayılı Kanun 2011 yılında kabul edilmiştir. Dolayısıyla sık aralıklarla aynı kanunda değişiklik yapılması olumsuz neticeler doğurabilir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi Vakfı, tasarıda belirtilen amaçları gerçekleştirmek amacıyla kurulduğu takdirde diğer yüksek yargı organları başta olmak üzere birçok kamu kurum ve kuruluşlarının da kendi faaliyet alanı ile ilgili olarak faaliyetlerde bulunabilmek amacıyla kendileri için vakıf kurulmasını talep edebilmesinin yolu açılacaktır. En önemlisi de Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurularda alınan başvuru harcı, özünde Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetine aykırı iken aynı zamanda bu hürriyeti ihlal edici niteliğe sahip harçların yine harcı alan Mahkeme adına kurulan bir vakfa aktarılması tartışmalı olan bir düzenlemeyi daha da tartışmalı hale getirecektir.

6216 sayılı Kanun’da Anayasa Mahkemesi Vakfı kurulmasına dair önerinin yanı sıra raportörlerin bilgi ve tecrübelerini artırıp bilgi paylaşımında bulunabilmesi için yurt içi ve yurt dışında görevlendirilebilmesine imkân sağlanması, Uyuşmazlık

376

http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss477.pdf (14.07.2013). 377 “Anayasa Mahkemesi Tasarısına Muhalefet Şerhi” başlıklı haber,

http://haber.mynet.com/politika/anayasa-mahkemesi-tasarisina-muhalefet-serhi-701323-1 (13.07.2013).

Mahkemesi Başkanlığı’na bağlı olarak Genel Sekreterlik biriminin kurulması, görev itirazı yapılırken uyulması gereken sürelerin belirlenmesi, Uyuşmazlık Mahkemesinin; verimli ve düzenli çalışmasını sağlamak, idari hizmetlerin belirli esaslar çerçevesinde yürütülmesi amacıyla İçtüzükle düzenleme yapılmasının sağlanması ve ayrı bir bütçeye kavuşturulması gibi değişiklik ve yenilikler de öngörülmektedir378

.

Anayasa Mahkemesi üyelerinin yaptıkları müzakereler neticesinde ortaya çıkan ve 2004 yılında Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç tarafından sunulan “Türk Anayasa Mahkemesinin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Öneri”de Anayasa’nın 153. maddesi ile ilgili olarak iki konuda isabetli olarak değişiklik teklif edilmektedir379. Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasına göre, “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.” şeklindedir. Bu fıkrada geçen iptal kararlarının gerekçesi yazılmadan açıklanamayacağına dair hükmün Anayasa’dan çıkarılması önerilmektedir. Çünkü öncelikle bu durum uygulamada bir takım aksaklıklara yol açmaktadır ve çoğu zaman gerekçesi yayımlanmadan kısa karar kamuoyuna duyurulmaktadır. Ayrıca iptal kararlarının gerekçesi yazılmadan açıklanamayacağına dair bu hüküm ret kararlarının açıklanabileceği biçiminde yorumlanmış, kararın açıklanmadığı durumlarda Anayasa’ya uygunluk denetimi yapılan kuralın iptaline karar verildiği yolunda sonuçlar çıkarılmıştır. Dolayısıyla Anayasa’daki mevcut düzenlemeye rağmen bu kuralın uygulanabilirliği kalmamıştır380

.

Türk Anayasa Mahkemesi’nin Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Öneri’de yer alan bir diğer değişiklik önerisi ise Anayasa Mahkemesi’nin 1993 yılından bu