• Sonuç bulunamadı

Yeni Muhafazakâr Seçkinler ve Đslami Hareketler

3. TÜRKĐYE’DE SEÇKĐN SINIFLAR VE SĐYASAL YAPI

3.3. YENĐ MUHAFAZAKÂR SEÇKĐN SINIFLAR

3.3.3. Yeni Muhafazakâr Seçkinler

3.3.3.2. Yeni Muhafazakâr Seçkinler ve Đslami Hareketler

Muhafazakâr seçkinleri daha önceki seçkinlerden ayıran en temel noktaların başında kültürel anlamda farklılık göstermeleridir. Bu konuda da en belirleyici farklılık dinsellikle barışık olmaları ve içi içe olmalarıdır. Türkiye’de Đslami hareketlerin beslendiği sosyolojik çevre ile muhafazakâr seçkinlerin ortaya çıktığı çevre örtüşmektedir. Bundan dolayı Đslami oluşumlar ve Đslami hareketler ile doğrudan bir ilişki söz konusudur. Đslami hareketleri genel anlamda şu şekilde değerlendirmek mümkün: “Đslami hareketler kültür, eğitim ve ekonomi alanlarına katılarak, bu alanları etkileyerek ya da kontrol ederek kimlikleri, kurumsal yapıları, hayat tarzları ve toplumun ahlaki kodunu yeniden inşa etmeye çalışır. Hareketler sahip oldukları farklı amaçlar ve araçlarla, sosyal ve siyasal eylemle etkileşen, onu biçimlendiren ve ona rehberlik eden, çeşitli, karmaşık ve çok yönlü Müslüman kuruluşlardan oluşur”(Yavuz, 2005: 41). Öncelikle Đslami hareketlerinin homojen

bir nitelik taşımadığı, aynı talepler ve amaçlar etrafında kenetlenmiş homojen bir toplumsal kesim olmadığını belirtmek gerekir. Đslami hareketlerin Türkiye’deki mevcut siyasal düzene bakışlarından tutunda Đslami algıya kadar değişen farklı görüşleri ve politik idealleri barındırmaktadır. Ancak bu hareketlerin ortak noktaları Laçiner’in (1996:8) ifade ettiği gibi tüm bu bileşenlerin slogan düzeyinde de olsa

Đslami bir toplumsal projeye gönderme yapmaları ve hem tarihsel kültürel arka plan olarak hem de mevcut siyasal düzene eleştirisinde öncelikli tema olarak laiklik40 karşıtlığını barındırması.

Daha önceleri Đslami hareketlerin tabanı metropol ve diğer kentlerdeki küçük ve orta ölçekli esnaf ve taşra bölgelerindeki köylüler oluştururken günümüzde iyi eğitimli teknik donanımı yüksek genç kadrolar, hırslı Müslüman işadamları ve en az bir yabancı dil bilen medyadan iş dünyasına, eğitimden sosyal hayatın farklı alanlarında yer alan genç kadın ve erkekler oluşturmaktadır. Bu kesimler doğal olarak yeni muhafazakâr seçkinleri de oluşturmaktadır. Bu aslında seçkinlerin Đslami hareket içinde yer aldığından öte bizzat bu seçkinlerin bir kısmını yetiştirenin Đslami hareketler/cemaatler olduğunu söylemek daha doğru olur.

Özellikle bu cemaatler içinde kurumsallaşmasıyla en dikkat çeken Nurcular Bayramoğlu’nun (2006: 38) belirttiği gibi “elit” insan modeli yetiştirme üzerine kuruludur. Daha çok eğitim alanlarındaki çalışmalara ağırlık veren cemaat modern dönemin en önemli sınıf değiştirme aracı olan eğitime oldukça önem vererek üyelerinin eğitim seviyesini yükseltmekte ve üyelerini daha çok eğitimli insanlar içinden devşirmektedir.

40

Ancak burada özellikle vurgulanması gereken nokta laiklik karşıtı derken Türkiye’deki mevcut Kemalist laiklik yaklaşımına bir karşı olma durumu söz konusu. Çünkü geniş Đslamcı kesimlerde de artık bir laiklik savunusu var. Ancak bu laiklik savunusu daha çok devletin bireyler ve bireylerin dinsel yaşamı üzerindeki etkilerini azaltan hatta kaldıran bir laiklik yaklaşımı savunusudur. Đslami kesimdeki bu değişim için Bayramoğlu’nun “Çağdaşlık Hurafe Kaldırmaz” başlıklı çalışmasında

Đslami kesimle yaptığı laiklik ile ilgili mülakat sonucunda şu yargıya varmaktadır: “Bununla birlikte

Đslami kesim yumuşak halka deneklerinin hemen tümü, laikliğe mesafeli durmalarına rağmen, özel ve kamusal yaşamlarına ilişkin beklentilerinde, siyasi görüşlerinde temel olarak “laik bir tutumu” dile getirmekte, “seküler bir hayat ve siyaset algısını” dışa vurmaktadır. Ayrıca bu tutum ve algıyı ana hatlarıyla içselleştirdiklerini dolaylı yollardan göstermektedirler” (2006: 53).

Bugün hem ekonomide hem de sosyal alanlarda Nurcular veya bunun en güçlü damarını oluşturan Fethullah Gülen cemaati üyeleri hemen her alanda yer alan, ülkenin iktisadi ve sosyal hayatında önemli bir noktaya gelmiş bulunmaktadırlar. Özellikle ekonomi de yeni muhafazakâr seçkinlerin ağırlıklı kısmını oluşturmaktadırlar. Siyasette ise gelenekten gelen bir mesafe hala devam ediyorsa da AKP iktidarıyla birlikte ciddi bir değişim geçirdi. Gülen hareketi uzun yıllar özellikle Erbakan’ın Đslamcı partilerinden uzak durdu. Hatta diğer partileri bile desteklediği halde bu partileri desteklemedi. Her ne kadar güncel siyasetten uzak bir tavır takındıysa da, cemaat ilk defa AKP ile yakın ilişkiler içinde oldu. Bunda AKP’nin daha ılımlı ve pragmatik bir siyasi platform oluşturmasının etkisi büyük. Nitekim hareket daha önceki Đslamcı partilerin radikalliğe varan tutumlarını benimsememiş ve açık bir şekilde aralarına mesafe koymuştu. Ancak AKP’nin politik çizgisinin farklılığı ve cemaatin tutumuyla paralel bir politik çizgi izlemesi cemaat ile AKP’yi yakınlaştırmıştır. Bugün AKP’nin en önemli sosyolojik tabanını oluşturan cemaat özellikle yurt dışında neredeyse AKP’nin dış politik çizgisiyle yakın ilişkiler içindedir.

Dini cemaatlerin Türkiye’de sosyal ve ekonomik taban bulacak derecede güçlenmelerinde cemaatlerin kendi iç dinamikleri önemli bir yer teşkil etse de ancak dikkatten kaçmayacak derecede de sistemin lütufkâr tavrı cemaatlerin güçlenmesinde bir yer teşkil ettiği de muhakkak. Yavuz’un ifade ettiği gibi 1980 darbesi sonrası dönemde sistemin muhafızı olduğu iddiasını taşıyan laik-milliyetçi TSK, Đslam’ın millileştirilmiş bir versiyonunun Türkiye toplumunun birleştirici bir öğesi olarak kullanmaya başladı (2005: 87). Bu dönemde Özal’ın kişisel gayretleri de eklenince cemaatler 1980 sonrası dönemde rahat hareket etme imkânını yakaladılar. Ancak bu durum sistemin bu cemaatlerle barışık olduğu anlamına gelmiyor. Nihayetinde devlet konjöktörel gerekçelerle Đslami hareketlere göz yummuştu. Özellikle bu hareketler içinde Türkiye’yi hem komünizm tehlikesinden hem de Ortadoğu’daki değişik Đslami hareketlerin Türkiye’de muhtemel etkilerini kırmak ve engellemek için daha çok Türk-Đslam sentezini barındıran cemaatler ve oluşumlar desteklenmiştir veya faaliyetlerine göz yumulmuştur.

Ayrıca bugün muhafazakâr sermayenin örgütlü temsilcileri cemaatler için önemli finans kaynağıdır. Cemaatler tamamen bağışlar yoluyla faaliyetlerini yürüttüklerinden finansal anlamda kendilerini destekleyecek zenginlere ihtiyaç duymaktadırlar. Bir de bu sermayenin bir araya gelmesi ve örgütlenmesinde cemaatlerin oluşturduğu güven duygusu önemli bir rol oynamaktadır. Aynı cemaate yakın olmanın verdiği moral ve güvenin oluşturduğu yakınlık muhafazakâr sermayenin örgütlülüğünde en önemli faktör olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim bunun için en bariz örnek TUSKON’dur. TUSKON Gülen cemaatine yakın kişiler tarafından kurulmuş, çoğunluğu Anadolu kökenli yeni sanayicileri oluşturmaktadır.