• Sonuç bulunamadı

Sermayenin Örgütlenmesi: TÜSĐAD

3. TÜRKĐYE’DE SEÇKĐN SINIFLAR VE SĐYASAL YAPI

3.2. GELENEKSEL LAĐK SEÇKĐNCĐ SINIFLAR

3.2.3. Büyük Sermayedar Seçkinler

3.2.3.5. Sermayenin Örgütlenmesi: TÜSĐAD

1971’de bir grup iş adamının bir araya gelerek kurduğu Türkiye Sanayicileri ve Đşadamları Derneği (TÜSĐAD) Türkiye’deki sermaye sınıfının ilk büyük örgütlenmesini oluşturmaktadır. TÜSĐAD hem Türkiye ekonomisindeki aktif rolüyle hem de siyasi kararların alınmasında, Türkiye’nin iç ve dış politik kararlarıyla yakından ilgilenen ve bu konulardaki kurumsal politik taleplerini de sürekli dile getiren bir kurum. Dolayısıyla resmi olarak her ne kadar iktisadi teşekküllü bir sivil toplum kuruluşu olsa da ilgi/müdahale alanı itibariyle de politik bir kurum özelliği taşımaktadır. Öyle ki hükümetlerin kurulmasına öncülük ettiği gibi aynı şekilde hükümetlerin yıkılmasına da öncülük eden bir kurum. Bütün bunlar büyük sermayedar sınıfın Türkiye’nin iktisadi işleyişinin yanında siyasal ve sosyal hayatındaki belirleyici konumunu da göstermektedir.

Dernekler kanununa göre faaliyet gösteren TÜSĐAD’ın 2007 sonu itibariyle 576 üyesi bulunmaktadır. Bu üyelerin temsil ettikleri şirket sayısı ise 1300’ün

üzerindedir. Türkiye’de yaratılan katma değerin %37,6’sını gerçekleştiren, 44,4 milyar dolar ithalat, 47,7 milyar dolarda ihracat gerçekleştirerek toplamda Türkiye ithalatının %26,1’ini, ihracatın ise %44,5 oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu ortalama rakamlar TÜSĐAD’ın ülke ekonomisinde tartışılmaz bir ağırlığı bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca TÜSĐAD yurt içi ve yurt dışı temsilcilikleriyle üyelerine dünya ekonomisiyle entegre olma ve çıkarlarını kurumada, yeni yatırımların yapılmasında rehberlik etmektedir. Bu amaçla merkezi Đstanbul’da olmak üzere Ankara, Brüksel, Washington, Pekin, Paris, Berlin gibi küresel kentlerde ofisler açarak üyelerine değişik konularda yardımcı olmaktadır.

TÜSĐAD ekonomideki bu ağırlığıyla ülkedeki büyük sermaye seçkinlerini temsil etmekte; bu temsiliyetin yanında devletin resmi ideolojisiyle de uyumlu olması ve köken itibariyle de büyük çoğunluğu devletin şefkatli kucağında büyüyen sermayedarlardan oluşması ile resmi ideolojiyle organik bağı oldukça kuvvetli olan bir kuruluş. Đdeolojik hedeflerinin Türkiye’yi Mustafa Kemal’in “çağdaş medeniyetler seviyesi”ne çıkartmak olduğunu sık sık vurgulayan, bunun içinde “liberal” ve laik bir cumhuriyetten taviz vermeyen, batılılaşmayı sonuna kadar destekleyen bir kuruluş olduğunu her fırsatsa dile getiren bir kurum. Hemen her konuda gerek ulusal düzeyde gerekse uluslararası düzeyde fikirleri dikkate alınan bir aktör olarak TÜSĐAD, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği, eğitim, sağlık, demokrasi, insan hakları, ekonomi, hukuk, güvenlik, siyaset gibi hemen hemen ülke için önem arz edecek her konuda hazırladığı raporlarla kamuoyuyla fikirlerini paylaşmaktadır.

TÜSĐAD’ın kurulmasıyla büyük sermayedar sınıfı hem çıkarlarını kuruyacak bir örgüt hem de büyük burjuvaziyi küçük sermaye den ayıran bir işlev görmüştür. Bu durum sınıf bilincinin büyük burjuvazide geliştiğini gösteriyor. Ekonomideki kaynak dağılımını denetim altına almak ve batı kapitalizmi ile olan ilişkilerini korumak ve geliştirmek için bir araya gelmişlerdir (Kongar, 1994: 456). TÜSĐAD üyeleri genel itibariyle ülkenin ilk büyük zenginlerinden oluşmakta ki bunların çoğunluğu da aile şirketleri ve aile holdinglerindendir. Toplumsal köken

itibariyle de daha ilk başlardan itibaren gelen devletle içli dışlı olma durumu bu üyeler için güçlü bir gelenek oluşturmaktadır. Büyük sermaye olarak nitelendirilen kuruluşların (Đş Bankası dışındakilerin) genelde tek ailenin denetiminde olduğu görülür. Türkiye ekonomisini uzun yıllar denetleyebilmiş bu aile reisleri, büyük

şirketlerin üst kademe yöneticileri ve sermayenin değişik katmanlarını temsil eden birlik ve odaların yöneticilerinden oluşan seçkin burjuvalar kulübü sayı itibariyle yüzü aşmayacak düzeydedir (Boratav, 1991: 67).

TÜSĐAD üyelerinin sınıfsal kökenlerine bakıldığında bu büyük sermayedar kesimin kökenleri iki süreç içerisinde ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri devlet desteğiyle ortaya çıkan ticari etkinlikle sermayenin birikmesidir. 1960 yılında yapılmış bir araştırmaya göre sanayicilerin %34’nün babası tüccardır. Đkinci sıradakiler ise %17 ile babası bürokrat olanlardır (Aktaran Kongar, 1991: 456). Görüldüğü gibi bürokratik kesim devletin içindeki bağlantılarından faydalanarak konumunu ekonomik bir ranta dönüştürebilmektedir. Bir diğeri tarımdan sanayiye aktarılan sermaye birikimidir. Kongar’ın (1994: 456-457) belirttiği gibi “Toprak ağalığının sürmesi, tarım işçilerinin toplumsal güvenlikten yoksun olmaları, çeşitli vergi ayrıcalıkları ve bağışıklıkları, üretimin makineleşmesiyle birlikte, tarım kesimindeki sermaye birikimini hızlandırdı. Böylece ticarete ya da bankacılığa doğru bir sermaye aktarılması baş gösterdi”. Đşadamlarıyla yaptığı mülakatla Türkiye’de devlet ve işadamları ilişkisini değerlendiren Buğra (2007) bu çalışmasında girişimci sınıfın toplumsal kökenlerinin ticari becerilerine, sermaye birikimine ve geleneksel toplumsal konumlarına dayanan bir nitelikte olmadığını, iş adamlarının toplumsal geçmişlerini/kökenlerini araştırarak bu sınıfın doğuştan gelen zayıflığını aydınlatmaya çalıştığını belirtir.

Türkiye daha çok karma ekonomi sistemine dayandığından işadamları ile devlet ilişkisi ülke ekonomisini açıklamakta anahtar bir işlev görmektedir. Serbest piyasanın bir türlü oturmadığı ülkede işadamları için devletle iyi geçinme veya siyaseti kontrol altına alma kazançları için en rasyonel yolların başında geliyordu. Türkiye’deki büyük sermayedarın örgütlenmesi olan TÜSĐAD bundan dolayı her

zaman siyasi bir aktör olarak ülke gündemindeki ağırlığını sürdürmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllara kadar en büyük organizasyon iken, özellikle 1980 sonrası serbest piyasa ekonomisi ve küreselleşme faktörlerinin devreye girmesiyle Anadolu’daki orta ve küçük ölçekli sermaye büyüyerek örgütlenmeye ve ülke ekonomisindeki ağırlıklarını hissettirmeye başladı. Daha öncesine kadar ülke pazarında rakipsiz olan TÜSĐAD ekonomik alanda baş edemediği bu yeni sermayedar kesimleri siyasi manevralarla devre dışı bırakmaya çalıştı. Bu sermaye kesiminin politik ifadesi ve temsilcisi konumunda ki Refah Partisi 1995 genel seçimlerinde birinci parti olarak meclise girdi. Ve DYP ile koalisyon kurarak Refah-Yol hükümetini kurdu. Ancak bu hükümete karşı gerek asker-sivil bürokrasi gerekse de medyadan gelen baskılar sonucu 28 Şubat darbesiyle hükümet tasfiye edildi. Hükümetin tasfiye edilmesi sürecinde ve 28 Şubat darbesinin yapılmasın da TÜSĐAD yayınladığı bildirilerle aktif rol oynamıştır. Bu dönemde pek çok Anadolu sermayeli şirket ve holdingler “yeşil sermaye” olarak nitelendirilerek devlet tarafından baskı altına alındı.

TÜSĐAD ve temsil ettiği iş çevrelerinin geçmişlerine bakıldığında askeri müdahaleleri bir istikrar etkeni olarak görme eğiliminde oldukları görülmektedir. Özellikle darbe sonrası işçi hareketlerinin bastırılmasından grevlerin sona ermesinden hoşnuttular. Ancak 1980’lerin sonlarında TÜSĐAD’ın bazı üyeleri artık dolaylı/vekâleten olarak değil doğrudan siyasete girilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Bu dönemde TÜSĐAD’ın eski başkanlarından Cem Boyner, işadamlarının siyasette varlık göstermelerini ve kendi aralarında politikacı çıkarmaları gerektiğini belirten işadamı Can Kıraçla aynı düşüncedeydi (Ahmad, 1995: 302-303). Bu durum Türk burjuvazisinin 1980 sonrası dönemde sınıfsal bir nitelik kazanmaya başladığını göstermektedir. Ancak parti kurma girişimleri olmuşsa da bugüne kadar doğrudan herhangi bir parti kurmayan TÜSĐAD üyeleri daha çok muhafazakâr/statükocu bir parti olan CHP ve ANAP/DYP gibi merkez sağ partileri desteklemişlerdir. TÜSĐAD özellikle Anadolu’daki sermayenin çıkarlarını kurumaya dönük politikalar izleyen Milli Görüş ve daha sonrasındaki AKP’ye karşı mesafeli hatta kısmen politik ve ideolojik düzeyde karşı durmayı tercih etmiştir.