• Sonuç bulunamadı

A. Bireyden Devlete Keyfilikten Hukuka Diyalektik

4. Yasa ve Kahraman

“Güneş altında yeni bir şey yoktur”.446 En verimli meyve ömrünü tamamlamakla

yerini yeni ama neredeyse öncekiyle aynı bir başka tohuma bırakır. Doğanın tarihi, bitip tükenmeyen döngüsel aynılıktır; “sıkıcı” tekerrürdür.447 Oysa Hegel için tinin

güneşi altında tarih farklıdır. Döngüsel hareket reddedilmez ama bu hareketlilik özünde ileri yönlüdür. Buraya kadar Hegel’in özgürlüğün ilk formu olan bireyden, değişim geçirmekle birlikte yine de bireyi muhtevasında barındıran, son form olan devlete dek özgürlüğün kendini açtığı bir süreç olarak tarih ve hukuk ele alınmıştır. Aklın ve geistın kendini açtığı dünya tarihi, kendi içinde büyük adamların yer aldığı ve büyük adımların atıldığı bir tarihtir. Olağan durumları aşan, en azından normalin dışında eyleyerek diyalektiğe (ilerlemeye) katkıda bulunan, tarihi tekerrürden kurtaran bireyler ise Hegel için kahramandan başkası değildir. Kahraman haklılığını kurulu düzenin kaynaklarından (yasalar, kurumlar vb.) almayan, kendini olağanın (mesleğinin, çevresinin vb.) akışına kaptırmamış, sessiz sakin boyun eğmemiş kişidir.448

anayasanın ancak imzacısı olduğu ve hukuk devleti fikrinin önemli bir örneğinin Hegel’de bulunabileceğini ileri süren yazarlar da bulunmaktadır. Fakat, devlet ve hükümdar birlikte düşünüldüğünde ona yüklenilen tanrısallık ve hukukun, devletin bir iradesi, lafzı şeklinde anlaşılmasının daha doğru olduğu düşünülebilir. Diğer görüşler daha önce gösterildiği için burada sadece hükümdarın anayasanın bir imzacısı olduğu görüşü hakkında bknz. BRAVO, s. 45.

446 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 72. Eski Ahit’te yer alan bu sözün orijinali şu şekildedir: “Önce ne olduysa,

yine olacak. Önce ne yapıldıysa, yine yapılacak. Güneşin altında yeni bir şey yok. Var mı kimsenin, ‘Bak bu yeni!’ diyebileceği bir şey? Her şey çoktan, bizden yıllar önce de vardı. Geçmiş kuşaklar anımsanmıyor, Gelecek kuşaklar da kendilerinden sonra gelenlerce anımsanmayacak.” Eski Ahit, Vaiz,

9-11.

447 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 72. 448 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 97.

139

Onların amacı aslında dünya tininin (Weltgeist) de amacıdır. Yığınlar farkında olmadıkları bir güdüyle onların merkezine çekilir, onların çevresinde birleşirler. Tarihin büyük insanları, tıpkı Caesar gibi kendi ülkelerini fethetmek pahasına olsa dahi amaçlarından vazgeçmemişlerdir.449 Sokrates, Caesar, Napoleon kahramanların en

başat örnekleridir. Bu kahramanlar genele karşı çıkmak bakımından menfi gibi gözükseler de aslında daha yüksek bir geneli kavratmak bakımından tin ile uyumludurlar. Onlar yaşadıkları dünyanın zorunlu ve genel yapısını bilmekle birlikte geneli kendi kuvvetleriyle yeniden yaratan kişilerdir. Elbette ki geneli bulan onlar değildir. “Genel” adıyla kaim olarak hep oradadır ama onlar daha yüksek bir geneli ortaya çıkarmak onuruna erişen kişilerdir.450

Tam da bu sebeple Hegel için kahramanın yaptığı her şey kahramanca ve haklıdır. Çünkü onlar, basiretli, derin düşünceli ve sadece zamanlarının nasıl olduğunu değil, gelecek çağın alacağı formu da bilen kişilerdir. Kahramanın, yapılacak şeyi en iyi bilenin eylemleri haklılığını bu bilgiden almaktadır. Dolayısıyla o ne söylerse iyidir ve ne eylerse iyi şekilde eylemektedirler. Bilgi onları meşrulukla ve sınırsız bir yetki ile donatmaktadır. Fakat kendileri ile sürüp giden düzen arasındaki tezatlık kaçınılmaz biçimde bu şahsiyetlerin her zaman cebir görünümü almalarına neden olmaktadır. Kahraman haklı olsa bile dünyaya şiddet getirir. Daha yüksek bir genelin, tinin aracı olarak o, yürürlükte bulunanın anlamsızlığının bilincindedir ve onu aşmak gayesindedir.451

Kahraman, yürürlükteki herhangi bir yasaya ya da toplumsal uygulamaya “şiddet”le saldırdığında engel tanımayacaktır. Bu irade ve kuvvet; kurumlara, yasalara veya insanlara yöneltildiğinde sanki dışsal ve olumsuz gözükse dahi aslında kahraman onları ileride bizzat çoğunluğun isteği haline gelecek şey hakkında bilinçlendirmektedir. Bu şiddetin görünümü sanki iç savaş, sürgün, idam, silahlı çatışmalar, hukuksuzluk değildir. Duydukları şiddet içlerinde büyümekte olan ve yalnızca tinin, özgürlüğün, aklın kendini göstermek isterken hissettirdiği dayanılmaz şiddettir.452 Fiziksel şiddet zekice bir oyunla duygusal bir şiddete çevrilir. Bahsi geçen

449 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 90. 450 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 98. 451 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 98-99.

452 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 99-100. Hegel’in kahraman fikrinin yol açtığı sonuçları Hegel’in

140

bütün idamlar, sürgünler, kılıç darbeleri birden gerçeğin insanda yarattığı iç sıkıntısı halini alır.

Yine de Hegel için kahramanın yaşamı ona refah ve mutluluk vaat eden bir yaşam değildir. Onları harekete geçiren güdü rahata kavuşmak değildir. İçten gelen geneli yükseltmeye çalışan tutkularıdır. Kazançları derin görüşleri ile açığa çıkardıkları kavramlardır. Genelin bu yeni formudur. Hegel için;

“Tarihi yaratan insanların mutlu denilen kişilerden olmadıkları, bu mutluluğu ancak onlarınkinden çok başka dış koşullar altındaki bir özel yaşamın vereceği düşüncesi korkunç bir avuntudur: avuntu isteyen onu tarihte bulabilir. Ama bunu isteyecek olan, her türlü büyüklüğü, yetkinliği küçümsemeye kalkışarak can sıkan, büyüklüğe yalnızca o mutsuz olduğu için katlanabilen kıskançlıktır.”453

Görüleceği üzere yığınlar büyük şahsiyetlere karşı olumsuz şekilde yaklaşmaktadır. Dahası onlar, kitlenin kıskançlığı ile de mücadele etmek durumundadır. Sıradan insanlar gibi olsalar mevcut kurumlara ve mer’i kanunlara boyun eğmeleri belki onlardan beklenebilirdi ama bu kişiler sıra dışı niteliktedirler. Dışarıdan bakılarak onların öznel hareket ettiği söylenecek olsa da özünde bu sıra dışı insanlar gelecek bir zamandaki genelliğe göre hareket etmektedirler. Dolayısıyla onların tutkuları; şöhrete, makam arzusuna yönelen öznel ahlaksızlıklar değil, aksine yeni değerler yaratabilmelerinin yoludur. Kitlenin suçlamalarına karşı verilecek cevap basittir. Hor gördükleri zaten yürürlükte olanın kanısı ve yargısıdır. Kitlenin beğenisini kazanmaya çalışmak, bir kez hiçe saydıklarının tekrar olumlanması manasına geleceğinden bunu yapmak istemezler.454

Tinin bu özel kişileri, tutkuları kendi amacı için kullanması aklın incelikli oyunu, “usun hilesi”dir.455 Bu bireyler özgürlüğün daha yüksek bir aşaması için feda

edilmişlerdir. İskender öldürülmüş, Caesar erkenden ölmüş, Napoleon sürgün edilmiştir.456 Erkenden ölmüşse de Caesar Roma için tasarıların en iyisine sahipti. Eğer

o Cicero’nun “boş sözlerini” dinleseydi adı bugüne ulaşmayacak, kahraman

Fransız Devrimi’nin kendi nedenleri, kendi hikmeti vardır. Gelecek onun öfkesini beraat ettirecektir. Meyvesi, daha iyi bir dünyadır. En müthiş darbelerinden insanlık için bir okşayış doğuyor. […] ilerlemenin haşinliklerine devrim denir. Devrimler sona erdiği zaman farkına varılır ki, insanlık tartaklanmış ama yol almıştır.” Victor HUGO, Sefiller, Cilt I, (Çev. Cenap Karakaya), İletişim

Yayınları, İstanbul, 2013, s. 81.

453 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 100-101. 454 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 101-104. 455 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 105. 456 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 100.

141

olamayacaktı.457 Bu açıdan bakıldığında akıl, tin veya geist kahramanı genelin

yargısıyla baş başa bırakır. O, mevcut yasalar dahilinde bir suçludur ve yargılanabilecektir. Fakat daha önce de belirtildiği gibi kahraman eyleminin ilkesini bu yasalardan almayan ve daha güçlü yasalar oluşturmak adına bu yasaların üstünde hareket eden kişidir. Kaldı ki halkın yargısı kahraman için doğru olmak bir yana ancak boş sözlerden ibarettir. Kitlenin düşüncesi hukukun ve nesnelliğin değil öznelliğin ve kıskançlığın bir ifadesidir.

Kahramanın zamanına ve mer’i olana karşı gelişi daha yüksek bir yasa vazetmek uğrunadır. O, geleceğin ahlakı, törelliği ve dini olarak geçerlilik kazanacak kişidir.458 Son kertede ise dünya tini kimin haklı olup olmadığını yargılayacak olandır.

Nasıl ki hükümdarın haklılığı tarih mahkemesinde yargılanıyorsa kahraman da o mahkemeye çıkarılacaktır. Haklılık bu duruşmanın sonucuna bırakılır. Her ne kadar bu açıdan kahraman ve hükümdar birbirlerine benzeseler de kahraman, devletin önce kuruluşunda bulunan sonrasında ise yozlaşan bir devletin bozulan kurumlarına itiraz eden kişidir.

Devlet öncesi süreçte kahraman, aklın ve ilerlemenin aracı olarak kendini bir Tanrı yasası, Tanrının lütfu ya da hukuk dışı bir zorlama olarak gösterebilir. Bu kahramanın devlet kurma hakkıdır.459 Buradan yola çıkarak devlet kurulduktan sonra

Hegel’in düşüncesinde kahramana ihtiyaç kalmadığı gibi bir izlenime kapılmak mümkünse de esasen onun düşüncesinin düz bir hattı takip eden ve önceki süreçleri iptal eden bir felsefe olmadığı hatırlanmalıdır. Nasıl ki halk tini doğal bir birey gibi yaşar, gelişir, zayıflar ve ölür.460 Aynı şekilde devlet mefhumu da bu süreçten geçecektir. Tarihin büyük insanları halk tinini daha yüksek bir basamağa taşıdığı gibi devletin zayıfladığı ve ölmeye yüz tuttuğu zaman onu daha yüksek bir ilkeye taşıyacak ve tarih sahnesinde yeniden rol alacaktır denilebilir.461

457 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 105. Dahası Hegel Cicero’yla ilgili olarak bu kadarıyla da yetinmez.

Cicero’nun devlet hakkında hiçbir şey bilmediğini, en çok da Roma Devleti’nin onun idrakini aştığını ifade etmiştir. G. W. F. HEGEL, The Philosophy of History, (Çev. J. Sibree), Batoche Books, Kitchener, 2001, s. 330.

458 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 108.

459 HEGEL, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, §350, s. 270. Bu konuya daha önce değinilmiştir. Ayrıntılı

bilgi için 411. dipnota ve 129. sayfaya bknz.

460 HEGEL, Tarihte Akıl, s. 69.

461 Leo Strauss kahramandan sadece devlet öncesi bir aşama olarak söz etmektedir. Kaynak için bknz.

142

Daha önceki bölümlerde Hegel’in doğal hukuk düşüncesi yerine anayasayı ikame ettiğini açıklamıştık. Bunun ötesinde o, felsefesinde hükümdar ve kahraman gibi pozitif yasaları aşan figürlere ayrıntılı biçimde yer vermektedir. Tıpkı Hobbes için olduğu gibi Hegel için de monark, pozitif hukukun varlık sebebi olması dolayısıyla ona yürürlük kazandıran erktir. Kanunların yürürlüğü onun iradesinin ve keyfiyetinin ürünü olması dolayısıyla herhangi bir kanunun kendisine karşı bir kısıt oluşturmayacağını söylemekte sakınca bulunmamaktadır. Gerçekten de bu Yeni Çağın da en temel yönüdür. Yürürlükte olanın ancak bilgi ve erdem aracılığı ile aşıldığı ve idealin muhafaza edilmesinin aracı olan, doğal hukukun sınırları ile bağlı yöneticiler kendilerini bu tahditten tamamıyla kurtarmışlardır. Elbette ki böyle bir düşünce doğal hukukun, erdeme ve ideale yönelen müspet yönünü dışladığı gibi hukuku sadece yürürlükte olandan ibaret görmek tehlikesini de içerisinde barındırmaktadır. Nitekim bu konuda Hegel ve çağın başkaca düşünürleri eleştirilmekle beraber yine de bu eleştirilerin bazılarında da yasanın egemenliğine değil yasaların arkasında yatan akla ve insanın egemenliğine, yasaların üstünlüğüne değil yasaların istisna olanı açıklamakta yetersiz kalacağına bir vurgunun bulunduğu söylenebilir. Bu sebeple Kierkegaard bir eleştirmen olarak değil aynı zamanda yasa-üstülük fikrini sürdürmek anlamında da önemli bir düşünürdür. Aynı zamanda onun aracılığı ile istisnaların yasallık karşısındaki durumu ve karar unsurunun önemi yeniden vurgulanır.