• Sonuç bulunamadı

ARİSTOTELES: YASA VE YASA-ÜSTÜ ARASINDA BİR ORTA YOL

D. Platon’un Devlet Eserinde ve Geç Dönem Eserlerinde Yasa ve Yasa-üstü Olan

III. ARİSTOTELES: YASA VE YASA-ÜSTÜ ARASINDA BİR ORTA YOL

Batı felsefesi Whitehead’in söylediği gibi Platon’a düşülmüş bir dizi dipnottan ibaretse, bu duruma en büyük katkı Aristoteles’in bizatihi kendisi tarafından yapılmıştır.121 Stagiralı düşünür, bu geleneği her anlamıyla ilk kez başlatan kişidir.

Bütün hocaların isteyeceği bir öğrenci gibi o, hocasının felsefesinin sıkı bir takipçisi olmakla yetinmemiş aynı zamanda iyi bir eleştirmeni olmayı da başarmıştır. Varlık, bilgi, ahlak ve siyaset alanında yazdığı birçok eserde Platon’un izdüşümünü görmek mümkündür. Yine de unutulmamalıdır ki o, söz konusu alanlardaki bütün tartışmalara kendi özgün perspektifiyle katılır. Daha önce açıklandığı üzere Platon özellikle Sokrates’in ölümünü takiben felsefesini ideal bir düzlemde sürdürür. İdeyi, ideal olanı gerek ahlaka gerek siyasete ve devlete ilişkin sorunların çözümü olarak sunarken; Aristoteles bu neviden sorunlara yalnızca tümel cevaplar aracılığı ile yaklaşmayacaktır. O, hem ideal ve olması gerekene ilişkin sorulara yanıt arayacak, hem de sosyal realiteye dair ciddi çalışmalar yapacaktır. Bunun en büyük örneği Devlet

Rejimleri Derlemesi bir diğer adıyla Politeiai adlı çalışmadır. İçerisinde, kimilerine

göre iki yüzden fazla kimilerine göre yüz elli sekiz devletin rejimlerine ilişkin incelemenin bulunduğu kapsamlı eserden günümüze sadece Atina yönetimine ilişkin olan Atinalıların Devleti kalmıştır.122 Buradan hareketle Aristoteles’in felsefesinde

hem olması gerekene, ideale hem de sosyal gerçekliğe ve olana yer verdiğini söylemek gerekir. Aristoteles’in düşünce yapısı özünde Platon’a yakınsa dahi onu hocasından ayıran özgün yanlardan biri ve belki de en önemlisi içtimai, sosyal hayata dair farkındalığı ve fikirleridir.123 Elbette Platon ve Aristoteles arasındaki farklılıklar

bununla sınırlı olmayıp ileride ayrıntısıyla değinilecektir. Bu ayrılığa burada yer

121 Alfred N. WHITEHEAD, Process and Reality an Essay in Cosmology, The Free Press, New York,

1978, s. 39

122 ARİSTOTELES, Atinalıların Devleti, (Çev. Ari Çokona), 4. Baskı, Türkiye İş Bankası Yayınları,

2017, s. xii, Sunuş.

44

verilmesinin nedeni ise Aristoteles’in teori ve pratik arasında uzlaştırıcı tutumunun ilkesel bir ayrılığa işaret etmesidir.

Aristoteles hakkında yazılabilecek tanımlayıcı ve genel ifadelerin sayısı yaptığı çalışmalar kadar çeşitli olabilecektir. Uzmanlaşmanın en azından günümüzdeki anlamıyla mümkün olmadığı bir dönemde birçok bilimin temel eserlerini ortaya koymuştur. Retorik, poetika, ekonomi, fizik bunlara örnek olarak verilebilir. Burada yapılacak çalışmanın kapsamı ise, kimi zaman ahlak problemine kimi zaman bilgi problemine bir gönderme içeren yasanın insan ve insanın yasa karşısında konumlandırılması sorunudur. Elbette Aristoteles için yasa ve insanın ilişkisi; bugünkü anlamıyla hukuk davalarında olduğu gibi tazminatın, ceza davalarında olduğu gibi suçun konusu olmaktan ziyade siyasal rejimin bir konusudur. Çünkü sorun insanın tekil, münferit olaylarda yasayla kurduğu ilişkiden daha çok sürekli ve bütüncül bir ilişkiye işaret eder. İnsanın yasalar karşısındaki kesintisiz ve bütüncül ilişkisini anlamanın yolu antik dönem için ve belki bugün de yönetim modelini, formunu anlamaktan geçer.

Aristoteles için siyasal rejimi ve ahlakı, yasayı ve insanı birbirinden ayrı düşünmenin imkânı yoktur.124 Hepsi aynı hedefe yönelir; mutluluk. Tabi ki, mutluluk

diğer bütün canlılardan kendini diliyle, aklıyla, biraradalığı ile ayıran insanın yaşamı için söz konusudur. Tıpkı insanın yasa ile kurduğu ilişki gibi mutluluk ile olan ilişkisini de münferit olaylar üzerinden değil bütün bir yaşam üzerinden okumak gerekecektir. Aristoteles için üç tür yaşam biçimi bulunmaktadır; haz, siyaset ve theoria (nazariyat) yaşamı.125 Yaşamın türü ne olursa olsun onu nitelikli kılan; kendinde amaç olan yani

başka bir sebepten ve değerden ötürü değil sırf kendinden ötürü aranan mutluluktur. Dolayısıyla, insanın yaşamı onu mutluluğa yaklaştırıyorsa ve insanı kendine yeter bir canlı haline getiriyorsa nitelikli; mahvına neden oluyor ve muhtaç hale getiriyorsa niteliksiz bir yaşamdır. Elbette Aristoteles insanı tek başına tasavvur etmez. Ona göre insan, doğası gereği yalnız değil topluluk içerisinde var olan bir canlıdır. İnsanlık için

124 Alasdair MACINTYRE, Erdem Peşinde Ahlak Teorisi Üzerine Bir Çalışma, (Çev. Muttalip Özcan),

Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 228.

125 ARİSTOTELES, Nikamakhos’a Etik, (Çev. Saffet Babür), 7. Baskı, Bilge Su Yayıncılık, Ankara,

2017, s. 12, 1095b20; ARİSTOTELES, Eudemos’a Etik, (Çev. Saffet Babür), Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1999, s. 25, 1215a.

45

kendi kendine yeterlilik de bu türden bir yeterliliktir.126 Bir insanın toplumdaki diğer insanlara ihtiyaç duyması, zoon poltikonun (politik, toplumsal canlı) doğal bir sonucudur ve kendine yeterli olmanın bir engeli olarak değerlendirilemez. Aksine, eğer insan yalnız başına yaşamını sürdürebiliyorsa, kendi doğasına bu karşı çıkışı iki sonuca işaret eder, böyle biri ya canavar ya da bir Tanrıdır.127 Böyle biri ya insanlığın

geldiği mevcut konumu yakalayamamış, erginliğini tamamlayamamış ve vahşi bir hayvan olarak kalmıştır; ya da insanlığın üzerine çıkmıştır. Özetle, insanın kendine yeterliliğini tüm bu bilgi kümesiyle birlikte düşünmek gerekir.

Mutlu yaşam, insanın erdeme uygun eylemlerde bulunduğu bir hayatı ifade eder. Böyle bir tanım da insanın pasif, kendi halinde bir yaşam sürdürmesini değil, aktif ve katılımcı bir yaşam sürdürmesi gerektiğine işaret eder. Bireyin katılımının ve bu katılımın görünür hale geldiği yer ise hanenin (oikos) dışındaki siyasal, kamusal alandır. Zira mutlu birey aslında bir yurttaştır. Dolayısıyla çocuklar, kadınlar ve köleler eksiklikleri nedeniyle mutlu yaşama erişemeyecektir. Çocuklar, elbette burada sözü edilenler cinsiyeti erkek olanlardır, erginliklerini tamamlamadıkları için henüz müstakbel yurttaşlardır. Kadınlar haneyle iştigal ettiklerinden aktif bir yaşama katılamazlar. Köleler ise hanenin, efendilerinin yalnızca araçları ve aletidirler.128

Mutlu yaşamın bir diğer koşulu ise bunu ömür boyu sürdürmekten geçecektir.

“Çünkü bir tek kırlangıç baharı getirmez, ne de bir tek gün; aynı şekilde bir tek gün ya da kısa bir süre insanı kutlu ve mutlu kılmaz.”129 Böylece insan, aslında dar ve daha

belirleyici tanımıyla yurttaş; ömrü boyunca aktif siyaset yaşamına ahlakıyla dahil olarak, hem kendisinin hem de siyasal rejimin amacını gerçekleştirecektir. Buradan çıkarılabilecek bir diğer sonuç ise insanın hem kendi hem de devletin amacı olan mutluluğu gerçekleştirmekle kalmadığı, aynı zamanda devletin amacının da insanın

126 ARİSTOTELES, Nikamakhos, 1097b5-15, s. 17. 127 ARİSTOTELES, Politika, 1253a25, s. 160.

128 Gunnar SKIRBEKK, Nils GILJE, Antik Yunan’dan Modern Döneme Felsefe Tarihi, (Çev. Emrah

Akbaş & Şule Mutlu), 5. Baskı, Kesit Yayınları, İstanbul, 2013, s. 110. Ayrıca kölenin alet ve araç konumu için bknz. “Dolayısıyla, mal yasam için bir araç, mülk bu araçların toplamı, köle de canlı bir

maldır. Ast, bir nevi birçok araç [işlevi gören] bir araçtır. Zira Daidalos hakkındaki rivayetlerde veya Hephaistos'un üç ayaklı sehpalarında (şair "tanrıların toplantısına kendi başlarına geldiler" der) olduğu gibi, araçlar işlerini emir aldıklarında veya [kendiliğinden ne yapılması gerektiğini] fark ettiklerinde yerine getiriyor olsalardı (ki böylelikle dokuma tezgâhları kendi başına dokuma yapar ve mızrap kendi başına kithara çalardı), usta sanatkârların asta, efendilerin de köleye ihtiyacı kalmazdı.”

ARİSTOTELES, Politika, 1253b31, s. 163-164.

46

telosu olan mutluluktan beslendiğidir. Devlet bu yönüyle içtimai hayatın doğasından

ve doğallığından beslenmektedir. Amaç insanda, rejimde ve yasalarda ortaktır; insanın, toplumun, sitenin mutluluğu. İşte insana ait olan, insanın bütün yaşamını kapsayan mutluluğun nasıl bir rejimde sağlanacağı sorusu böyle bir telosu, amacı takip eder. Aristoteles için yanıt tek değildir; o ideal ve reel, teorik ve pratik yanıtlara sahiptir.130