• Sonuç bulunamadı

Değişen ve Değişmeyen Yönleriyle Doğal Hukuk

İncelemeye değer ikinci bir nokta ise filozof-kralın yasalara karşı üstünlüğünün, yasa-üstü konumunun herhangi bir sınırı zikredilmemişken

pambasileus için böyle bir sınırın bulunup bulunmadığı sorusudur. Platon’dan farklı

olarak Arisoteles bu konuda yolumuzu daha çok aydınlatmaktadır. Etiğe ilişkin kitaplarında ve Politikada genelde adaletle özelde yasayla insanın nasıl bir ilişki kurması gerektiğine dair zengin bir kaynak sunmaktadır. Kaynaklardaki zenginlik yasa-üstü olarak nitelendirdiğimiz mutlak kralı hem yazılı hem de yazılı olmayan hukuk karşısında nasıl değerlendirebileceğimiz hakkında belirleyici olacaktır. Mutlak kralın yazılı yasalara üstün konumda bulunduğuna daha önce değinmiştik, fakat bu üstünlüğün yazılı olmayan, doğal hukukun yasalarını da kapsayıp kapsamadığını ve bu yönüyle Platon ve Aristoteles arasında adalete ve yasaya ilişkin görüşlerin farklarına değinmek zorunludur.

Nikamakhos’a Etik’in beşinci kitabı hem bir karakter erdemi olan hem de

erdemlerin tümü olan adalet bahsine ayrılmıştır. Buna göre adalet, tıpkı diğer karakter erdemleri, cesaret, cömertlik gibi insanın kendisine yerleşmiş ve öğrenilebilir bir davranıştır. Sürekli tekrar etmekle, uygulanmakla kalıcılık sağlayan bir huydur. Bunun ötesinde adalette diğer bütün erdemler de bir arada bulunur, erdemin sadece bir parçası değil tümüdür. Çünkü adalet kendi amacını en çok kendinde taşıyan, sırf kendisi için

162 ARİSTOTELES, Politika, 1261a10-1261a22, s. 194-196. Ayrıca Devlet’te konu hakkında yer alan

görüş için bknz. “[…] Tanrısal ve bilge bir varlığın buyruğu altına girmenin çok daha karlı olduğuna

inanıyoruz; bu varlık ister kendi içimizde olsun -en iyisi bu tabii-, ister dışarıdan yönetsin bizi. Böylelikle hep aynı düzen içinde yaşar, birbirimizin mümkün olduğu kadar benzeri ve dostu oluruz.”

PLATON, Devlet, 590d, s. 331. Yine benzer bir görüş için bknz. ARSAL, s. 93.

56

istenilen ve dahası başkası ile ilişkide ortaya çıkan bir erdemdir. “Ne akşam yıldızı ne

de sabah yıldızı böylesine harika bir şeydir.”164

Yasayla adalet arasında da kolaylıkla kurulabilecek bir ilişki bulunmaktadır. Filozof, kanuna uyan kişilerin ve eylemlerin adil; uymayan kişilerin ve eylemlerin ise adaletsiz olduğunu söylemektedir. O halde adalet kanunla eş bir düzlemde değerlendirilmektedir. Kanunun söylediğini yapmak adil olandır.165 Elbette,

Aristoteles kanunun adaletsiz durumlara yol açabileceğini farkında olduğu için onu bazı ilkelerle sınırlamak ister. Kanunların taşıması gereken temel özellikler her rejimde aynı olmayacaktır. Bu düşüncenin arkasında da temel bir varsayım bulunur. Kanunlar, kendilerini hazırlayan rejimlerin ürünü oldukları gibi rejimin yapısına da uygun olmalıdırlar. Cumhuriyet rejiminde kanunlar herkesin yararını, aristokrasi de zümrenin yararını, krallıkta erdem bakımından üstün kişilerin yararını hedef edinirler.166 Nitekim, siyasal rejimlerin yapısını sürdürmeye yarayan kurallar adil olarak nitelendirilmektedir. Halbuki, bu açıklama şeması da eksiktir.

Hukuk, bu seviyede tamamen yönetim erkine sahip olan grubun ya da kişinin söylediğidir. Yasanın yönetimi başka bir açıdan ona yürürlük kazandıran aklın da yönetimidir. Temelde siyasal rejim ne kadar erdemliyse, vazedilen hukuk o denli erdemli olacaktır.167 Tam da bu sebeple mutlak krallık özünde yasaya dayanan bir

rejim değilse, kralın kendisi yasa hükmündeyse bile Aristoteles’in düşüncesi ile çelişmeyecektir. Çünkü, yasaya dayanan yönetimle hedeflenen aslında yasanın tutkusuz ve akla uygun, insanın uğrayacağı yıpranmadan muaf ve erdemli bir site hayatına yol açacağı düşüncesidir. Aynı şekilde pambasileusun yönetimi de halkın refahını ve erdemli bir hayat sürmesini sağlayacaktır. Polis için yasayla yönetilmekten daha önemli yegâne ilke mutlu bir yaşamın sürdürülmesidir. İleride göreceğimiz üzere “uygulanabilir” en iyi rejim olan politeia (cumhuriyet) yönetimin sırayla ve yasaya dayanarak gerçekleşebileceğini söylerken aynı mutluluğu hedefler. Gerek ulaşılabilir

164 ARİSTOTELES, Nikamakhos, 1129b10-1130a10, s. 92-93. Ayrıca erdemlerin tam bir listesi için

bakınız. ARİSTOTELES, Eudemos, 1221a, s. 57.

165 ARİSTOTELES, Magna Moralia, (Çev. Y. Gurur Sev), Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2016, s. 99 166 ARİSTOTELES, Nikamakhos, 1129b14, s. 92.

167 George SABINE, Siyasal Düşünceler Tarihi I Eski Çağ- Orta Çağ, (Çev. Harun Rızatepe), Sevinç

57

olsun gerek teorik düzeyde kalsın, rejimlerin yasayla kurduğu ilişkiden ziyade önemli olan toplumsal iyiyi nasıl sağlayacağıdır.168

Açıklığa kavuşturulması gereken bir diğer nokta Aristoteles’in doğal hukuka ilişkin görüşleridir.

“Siyasi hukukun bir türü doğal bir türü de uylaşımsaldır. Doğal olanı her yerde aynı güce sahiptir ve kanılara göre değişmez; uylaşımsal olanda ise başlangıçta şöyle ya da böyle olması fark etmez, ama konduktan sonra fark eder; örneğin bir kişinin bir mna ile serbest bırakılması ya da iki koyun değil, bir keçinin kurban edilmesi gibi. Ayrıca tek tek durumlarla ilgili olarak konan yasalarda da fark eder, örneğin Brasidas'a kurban kesmede ve kararnamelerle konan şeylerde olduğu gibi. Kimileri de her şeyin böyle olduğunu düşünür, çünkü doğal olan değişmez, her yerde aynı güce sahiptir —ateşin hem burada hem de Perslerde yakması gibi— ama hak sayılanların da değiştiğini görüyorlar. Oysa bu böyle değildir, ama böyle gibi görünür. Her ne kadar tanrılarda belki hiçbir şekilde değişmiyorsa bile, bizde tümüyle değişken olan -ama bir kısmı doğal bir şey, bir kısmı da doğal olmayan bir şekilde değişen— doğal bir hukuk vardır. Her ikisi de değişken olduğuna göre, başka türlü olabilecek şeylerden hangilerinin doğal bir şekilde, hangilerinin de doğal olmayan bir şekilde, yani yasayla ve uylaşmayla değiştiği açıktır.”169

Yukarıdaki pasajda inceleme konusu yapılan ilk ve temel husus siyasi hukuktur. Keza, “siyasi hukuk” özgün bir yere gönderme içermektedir. Siyasi hukukun konusu; siyasal rejimin yasalarını nasıl düzenlemesi gerektiği ve yöneticilerin, toplumun bu yasalarla ne türden bir ilişki kuracağı hususlarıdır. Aristoteles’in katılmadığı ilk görüş şu şekildedir; siyasi alanı düzenleyen değişmeyen doğal ve doğal olmayan kurallar vardır. Ateş her yerde aynı yakıcılığa sahiptir derken doğal kurallardan bahsederiz, fakat bir ürünün fiyatına karar verdikten sonra o miktar üzerinden alışveriş yapmamız ise kuralın uzlaşımla belirlenmesinin bir örneğidir. Tanrılar değil insanlar ve onların yönetim formları söz konusu olduğunda ise durum önemli ölçüde farklıdır. Aristoteles’e göre ise bir kısmı doğal şekilde bir kısmı ise uzlaşımla değişen doğal bir hukuk vardır. Siyasal yaşama ilişkin kurallar, her zaman geçerli değildir ve yasayla ya da karşılıklı anlaşmayla (consensus) ile değişebilir. Aristoteles’in doğal hukuk görüşünü anlamak için doğal hukuku hangi bağlamda kullandığını anlamanın da kıymeti büyüktür. Nikamakos’a Etik’te basitçe doğal hak siyasi hakkın bir parçası olarak düşünülür.170

168 Benzer bir görüş için bknz. Fred D. MILLER, Nature, Justice, and Rights in Aristotle's Politics,

Oxford University Press, 1995, s. 234-239.

169 ARİSTOTELES, Nikamakhos, 1134b18-33, s. 104-105. Vurgu tarafımıza aittir.

170 Leo STRAUSS, Doğal Hak ve Tarih, (Çev. Murat Eşen- Petek Onur), Say Yayınları, İstanbul, 2011,

s. 184. “Aristoteles'in doğal hakka dair ileri sürdüğü -ilkinden çok daha şaşırtıcı olan- ikinci iddia her

58

Ayrıca filozof, siyasal alana hâkim hakların, siyasal hukukun tamamının değişebilir nitelikte olduğunu söylerken bu düşüncesine herhangi bir istisnai kayıt koymamaktadır. İslam filozofları da bu ayrımı fark etmişler ve “muallim-i evvelin” doğal hukuktan bahsederken aslında “yasal” doğal hukuktan ve doğal haktan bahsettiğini ifade etmişlerdir. Aynı şekilde Orta Çağ düşünürlerinden Padoalı Marsilius, Aristoteles’in doğal hukuka ilişkin bu görüşünün uzlaşıma dayandığını fark etmiştir.171 Nitekim, yönetim biçimine bağlı olarak yurttaşların çoğunun ya da az bir

kısmının uzlaşısına, yetkisine dayanarak oluşturulacak pozitif yasalar; gücünü uzlaşıdan değil kendinden, akıldan ya da bizatihi doğanın işleyişinden alan yasalardan tamamen farklı değildir. Siyasi hukukun bir parçası durumundaki değişen doğal hukuk yasalarına her yerde (ör. Yunan’da Pers’te ve Hint’te) benzer uzlaşımlar sonucu varıldığı oranda hukuk, a priori değil fakat a posteriori bir temele kazanır. Böylece değişebilir doğal yasalar, alelade pozitif düzenlemelerden bu uzlaşının geniş coğrafyalara yayılmasıyla ayrılır. Atina’da idam cezalarının görüşüldüğü davaların bir gün sürmesi, usule ilişkin basit bir pozitif yasa iken; o dönem her coğrafyada tanrılara ya da Tanrıya hakaret etmenin cezayı gerektirmesi nitelikli bir pozitif düzenlemeye, değişebilir doğal hukuka örnektir. Her halükârda a posteriori, değişebilir doğal yasa uzlaşıya dayandığı için pozitif bir düzenlemeye karşılık gelecektir. Değişen doğal hukuk kuralları tüm dünyada kabul görmüş olsalar bile konulurken ortak uzlaşıyla konuldukları gibi toplumun menfaati ve ortak iyiliği bunun aksini gerektirdiğinde yine ortak uzlaşıyla geri alınabilirler. Rüzgâr başka bir cepheden estiği takdirde tıpkı bugün olduğu gibi inançları hedef alan hakaretler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir. Önemli olan toplumun, siyasal erkin uzlaşısıdır, kuralı var eden ve ortadan kaldıran öz budur.172 Özetle, siyasi hukuk bağlamında “doğal” hukuk

değişmez değildir; oysa Retorikte durum bunun tam tersidir.

Retorikte yasaların özel ya da genel olabileceği belirtilmiştir. Özel yasayla

ifade edilmek istenilen, polisin yaşamını düzenleyen bir kısmı yazılı bir kısmı yazılı olmayan yasalardır. Toplulukların kendi ihtiyaçlarına uygun biçimde düzenlediği özel

171 STRAUSS, Doğal Hak, s. 185-186.

172 STRAUSS, Doğal Hak, s. 185-186. Aristoteles’te doğal hukukun pozitif yasalar gibi değişebilir

olduğu hakkında başka bir görüş için bknz. “Bununla beraber enteresan olan cihet, ARISTO'nun bu

değişme imkânını yalnız mevzu hukuka değil tabiî hukuka da tanımasıdır. Ona göre değişir olmak, müsbet hukuku tabiî hukuktan ayırıcı bir vasıf değildir.” TOPÇUOĞLU, s. 311.

59

nitelikteki yasalar yukarıda bahsi geçen siyasi hukuka denk gelir. Genel yasayla ifade edilen ise her yerde bilinen yazısız, aklımız ve irademizle ahenk içerisindeki ilkelerdir. Birbirleriyle doğrudan ilişkisi olmayan insanların dahi bu araçlar vasıtasıyla bağlandığı hukuk, siyasi hukuku aşan evrensel, doğal hukuktur.173 Antigone, “Zeus

böyle bir yasa koymamış, ne de Adalet denen Tanrıça buyurmuş böyle bir şey insanlara. Senin buyruğunun da bir ölümlüye Tanrıların başlangıçsız, sonrasız yasalarına karşı gelme gücünü vereceğine inanmıyorum.”174 derken aslında

Aristoteles’in bahsettiği bu görüşün ve doğal hukukun temellerini de ortaya koymaktaydı.

Siyasi hukukun bir cüzü olan “değişebilir doğal hukuk” ile yasaların evrensel yönünü imleyen değişmez nitelikteki doğal hukuk birbirlerinden ayrılırlar. İlk türden doğal hukukun (değişebilir doğal hukuk) tıpkı diğer yasalar gibi siyasi gücü elinde bulunduran yöneticilerin talebiyle değişeceği açıktır. Nitekim, Nikamakhos’a Etik’te bahsi geçen değişebilir doğal hukukun üstünde yer alan bir mutlak kraldan bahsetmek mümkündür. Çünkü bu türden bir doğal hukuk siyasal alana dahildir ve siyasal alana hâkim olan yöneticinin verdiği şekli alacaktır.175 Öte yandan ikinci türdeki doğal

hukuk nasıl ki insanlar eliyle oluşmadıysa, akli ve iradi bir uyumla tabi olduğumuz türden yasalarsa, pambasileusun da Retorikte bahsedilen doğal hukukla bağlı bulunduğunu söylenebilir. Mutlak kral doğal yasanın kendisi gibi hakkaniyetli sonuca çalışan, adaleti ve erdemi korumaya çaba sarf eden bir yönetim olarak karşımıza çıkar. Yazılı kanunlar somut olayların çeşitliliğine kıyasla boşluklar içerebileceği gibi haksız sonuçlara da yol açabilecektirler. Yaşanabilecek her durumun ya da suça konu olabilecek her aracın sayılarak tüketilmesi çoğu zaman imkansızdır ve hatta bunu düşünmek manasızdır. Hakkaniyet, bu boşlukları ve haksızlıkları önlemek için etkili ve çok daha somut bir yoldur. İşte, yasayı adalete ilişkin bir bilgelikle tamamlamak; doğal hukukun ve ona tabi, onun gibi erdemle donanmış hem yönetici hem yargıç olan mutlak kralın işlevidir. Nasıl ki doğal hukuk ilkeleri olması gerekeni söylemek bakımından yazılı yasalara kıyasla belli bir üstünlük içeriyorsa, pambasileusun da

173 ARİSTOTELES, Retorik, (Çev. Mehmet H. Doğan), 14. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2016,

s. 82-83, 1373b3-11. 1373b3-11, s. 82-83.

174 SOFOKLES, Antigone, (Çev. Güngör Dilmen), 3. Baskı, Mitos-Boyut Tiyatro Yayınları, İstanbul,

2005, s. 86, Paragraf numarası 450-455.

60

yazılı yasalardan ve değişebilir nitelikteki doğal hukuktan üstün olduğunu ama doğal hukukun ilkeleriyle bağlı bulunduğu; aynı zamanda bu ilkelere vücut ve hayatiyet kazandırdığını kabul etmek gerekecektir.

Aristoteles ideal rejimin kendisine ve krala dair inceleme konularını Platon’dan tevarüs etse de özgün bakış açısıyla kendi yanıtlarına ulaşmıştır. Platon için insan adalete büyük ölçüde episteme (bilgi) ile, doxaları (sanıları) aştığı oranda ve kendi yapacağı işi öğrendiği, uyguladığı ölçüde ulaşır. Aristoteles ise adalete ilişkin genel- özel, denkleştirici, düzeltici adalet176 gibi yaptığı ayrıntılı tasniflerle hem konunun

bizatihi kendisine, hem de yasayla egemenin kuracağı bağa dair daha nitelikli bir açıklamaya varmaktadır. İki düşünür arasındaki ayrılık hekimlik mesleği alegorisine yaklaşımlarıyla belirginleşir. Platon idealde hekimliği, bilge kişinin yasayı takip etmesine gerek olmadığı yönünde bir örnek olarak sunar. Zira hekimler, isteğimiz olsun ya da olmasın, konu hakkında bir reçete bulunsun ya da bulunmasın bizi iyileştirmek için çabalarlar, ona göre sonuca nasıl ulaştıkları önemli değildir. Hekimlik konusunda yetkin olan hekimin kendisi olduğu ve bazı hastalıklar güne özgü olduğu için onu hastaların ya da önceki hekimlerin yasalarıyla, reçeteleriyle bağlamak anlamsızdır.177

En iyi reçetenin mi yoksa doktorun mu hastaya daha iyi geldiğine, başka şekilde söylersek, mükemmel yasanın mı yoksa mükemmel adamın (spoudaios) mı daha iyi yöneteceğine dair soruya Aristoteles başka veçheden bakar. Bir kere hekimin hiçbir reçeteye, yasaya ihtiyaç duymadığını söylemek mümkün değildir. Hekimler hastalıklarında başka hekimlere nasıl ihtiyaç duyuyorsa, yöneticiler de genel nitelikteki yasalara ihtiyaç duyarlar. Aynı konuda Aristoteles Antik Mısır’dan bir örnek verir. Buna göre, doktorlar yalnızca dört güne kadar kabul edilen tedavi yöntemlerini uygulamakla sorumluluktan kurtulabilir. Böyle düşünüldüğü takdirde doktorların hiçbir yasayı, geleneği takip etmediği söylenemez. Bir doktor dört gün geleneksel yöntemleri uyguladıktan sonra kendi özgün reçetesini ve kendi kanununu hasta üzerinde uygulayabilecektir. Verilen örnek, yasalar arasında niteliksel bir ayrımı gerektirir. Geleneği temsil eden kanunlar aynı zamanda olaya özgülenmemiş genel

176 Denkleştirici ve dağıtıcı adaletin Aristotelesçi yorumunun korunduğu veciz tanımlar için bknz.

ÖKTEM & TÜRKBAĞ, s. 82-83.

61

geçer kanunlardır. Hekimin bilgisi ise bu kanunların işlemediği yerde tikel olaylara uygulanmalıdırlar.178

Aristoteles’in bahsettiği bu genel ilkelerle uygunluk, söz konusu kişi hekim değil mutlak kral olduğunda doğal hukuk ilkeleri formunu alacaktır. Yukarıdan da anlaşılacağı üzere mutlak krallık “üstün insanın” her bir somut olaya ve onun gereksinimlerine bakarak hükmettiği herhangi bir yasa gerektirmeyen rejim değildir.

Pambasileusun yasa-üstü bir insan olduğu iddiası yalnızca politik alanda geçerlidir.

Yazılı yasalara ve doğal hukukun uzlaşıya dayanan değişebilir içeriğine kıyasla yöneticinin üstün olmasını ifade eder. Elbette uzlaşı gerektiren her konuyu kendi yetkinliği, yetkisi ve aldığı kararlarla düzenleyebilir. Kaldı ki bu yetki az bir şey değildir; kimin yurttaş sayılacağını ve yurttaşların sitede haklarının ne olacağını belirlemek dahil neredeyse sınırsız bir egemenliktir. Erdeme dayanarak politik mekânı, yönetim sahasını zemininden çatısına kadar kendine has keyfiyetiyle inşa edecektir.