• Sonuç bulunamadı

Yapısal Süreklilikte Etkin Kurum TSK ve CHP

BÖLÜM 3: YENĠ DEMOKRASĠ ALGISINA CHP’NĠN YAKLAġIMI

3.2. CHP‟nin ÇoğulculaĢan Demokrasiye YaklaĢımı

3.2.3. Yapısal Süreklilikte Etkin Kurum TSK ve CHP

Türkiye‟de devlet asli öznedir. Ancak devlete bağımlı değiĢkenler devletin varoluĢsal önceliği ile çeliĢebilir. Devlet, milleti devlet etrafında bütünleĢtirmek maksadına haizdir. Bu ölçüde devlet, varoluĢ nedenini “kendine ait” olarak belirledikçe, devletin kendini evrensel demokratik ölçütlere göre sınırlandırmaktan kaçınması da kaçınılmaz olmaktadır. “Milli” hedefler de devletin çıkarı ile ilgili bir konuma endekslendiği ölçüde devlet toplum arasındaki farklılaĢma devleti zaafa uğratan bir yapı geliĢtirebilir. Milli güvenlik, milli menfaat, milli strateji, milli güç gibi kavramlarda bu ölçüde toplumu mobilize etmeye ve rejim odaklı bir kutuplaĢma yaratmaya odaklanabilir. Milli ölçüler üzerinden katılıma kapalı disipliner anlamlandırmaların yaratılması da beraberinde “topyekün hareketleri” getirerek fonksiyonel birleĢtirmeler gerçekleĢtirir ve milli kavramının dıĢında kalan kesimler ile milli kavramının içindeki değerlendirmelere haiz kesimler arasında kamplaĢma yaratmaya muktedir olur. Bu durum “toplam verimlilik” ölçüsünde değerlendirilerek politikaya yansıdığında ise istismar edici bir yapı ortaya çıkarma tehlikesini gündeme taĢır (Kıvanç, 2008: 16-64).

Bu durum kutuplaĢma çerçevesindeki kesimlerin herhangi birisini haklı çıkarma çalıĢmasından ziyade karĢılıklı zarar verme ölçüsüne yaraĢır ki bu da sonucunda siyaseti tıkanma noktasına taĢır ve popülizmin artmasına neden olarak toplumsal talepleri dıĢlayıcı bir hal alır. Bu yapı Türkiye‟de cumhuriyetçi anlayıĢın güdümünde devletçi bir zihniyet geliĢtirerek demokratikleĢmenin ancak belli sınırlar içerisinde olabileceğini ifade eden militan demokrasi anlayıĢını geliĢtirerek demokrasi tekelinin halktan ziyade devlet kurumlarının izin verdiği ölçütlere dayalı olarak geliĢebileceğini sivilleĢeceğini gösteren bir yapı ortaya çıkarmaktadır. Cumhuriyetçi yapıların, evrensel değerlerin kabulü yolu ile kendi kendini koruması anlayıĢından ziyade militan bir yapı ortaya koyarak koruma iĢini halk dıĢı yapılara devretmesi Türkiye‟de olduğu gibi bir takım farklı yapıların da devreye girmesinin önünü açmaktadır. Bu yapıların toplumsal meĢruiyeti de yine Türkiye‟de olduğu gibi çeĢitli meşru kaynaklarlardan beslenir. Türkiye‟de bu yapıların baĢında hiç kuĢku yok ki rejim bekçisi olarak görülen askeri bürokrasi gelmektedir.

6 TSK’nın Türk siyasetindeki yerine özellikle değinilmesinin sebebi 27 Nisan Bildirisi ile CHP’nin askeri bürokrasiye olan anti-demokratik yaklaşımını gözler önüne sermesi ve CHP ile TSK’nın aynı cumhuriyetçi kökenden gelerek benzer demokrasi anlayışlarına sahip olmalarıdır.

57

Türkiye‟deki gelenekselleĢmiĢ askeri etki, olağan dönemlerde dahi siyasal varlığını sürdürebilen pretoryenist bir niteliktedir. Askeri bürokrasi, rejimin bekçisi olarak resmedilmesi ve Türkiye‟nin geniĢ kesimlerinde var olan patriyarkal kültürün de etkisiyle siyasal alan üzerinde kurumsal gücünü kullanabilmektedir (Erdoğan, 2005: 739-746).

Türkiye‟deki askeri ya da sivil otoriter yapının pretoryen boyutu çoğu zaman gündeme gelen “devlet sahipliği” anlayıĢı ile paralellik gösterir.7

DıĢlama ve belli bir kesimi temsil etme üzerinden var olan sahiplik anlayıĢı üzerinden oluĢturulan bürokratizm, kendi kendini geçmiĢin ve bugünün sürekliliklerine dayalı olarak meĢrulaĢtıran teknokratik bir siyaset ve sorun çözme biçimi olarak varlık gösterir. Türkiye‟de sürekli olarak birinci planda olmayan fakat ona dayalı farkındalık ile siyaset yapılarak etkisini sürekli olarak sürdüren pretoryen yapı, devleti kutsallaĢtıran ve toplum dıĢındaki bir sınıfa dayanarak kendini var eden bir yapı arz etmektedir. Pretoryen nüfuz, siyasal iktidar odakları ile devletin menfaatleri ve hedeflerinin tanınması konusundaki görüĢ ayrılıklarının kamuoyuna yansıtılması ile olgunlaĢır. Bu süreçte kendisini modernist dönemin kurumları ve tahayyülleri ile tanımlayan toplumsal kesimler ve hassasiyetleri ise pretoryenist otoriterliğe toplumsal meĢruiyetini kazandırır ve kurtarıcı kuvvet sıfatı ile iç, dıĢ düĢman tanımlamaları üzerinden kendi kendisine iĢlerlik kazandırır. Pretoryen güç, güvenilir toplumsal kurum tanımlaması ve pretoryen çevrenin desteği ile gücü toplumla eklemler. Proteryan otoriter eklemlenme kültürel hezeyan ve rejim korkusu üzerinden pop milliyetçilik olgusunu güçlendirir ve toplumsal mobilizasyonu sağlar. Türk siyasetinde de Silahlı Kuvvetlerin “Sabrımız taşarsa halka gideriz” (Altaylı, Bardakçı: 12.02.2010) gibi söylemleri TSK‟nın sivil toplum örgütü gibi davrandığının ve toplum içinde de belli bir sosyal sınıfı ve tabanı olduğunun açık göstergesidir. Kitle toplumu dinamikleri kazanan toplum karĢısında “ulusalcılık” adı altında geliĢtirilen neo-milliyetçilik ve otoriterizm; kitleleri devlet kutsaliyeti çerçevesinde yurttaĢlar topluluğu halinde kolektifleĢtirerek kutuplaĢtırmalar yaratmakta ve siyaseti talepler alanı olmaktan

71996 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ifadesine göre; “Bakanlar Kurulu siyasi bir

müessesedir, ama Milli Güvenlik Kurulu devlettir.” Bu anlayış ve söylem devlet ve hükümet farklılığını

ortaya koyarak devlet kavramının seçilmişlerden ibaret olmayan farklı bir yapılanma ve sahiplik üzerinden işlediğini gösterir. Hürriyet Gazetesi, 28.12.1996’dan aktaran Ümit Kıvanç, Sahibinden Devletin

Kavram ve Kapsamı, Ahmet İnsel, Ümit Kıvanç, Ergenekon’a Gelmeden… Türkiye’de Devlet Zihniyeti,

58

çıkarmakta ve var olma savaĢı haline getirterek demokratik yapılanmalarının önüne geçmektedir (Ġnsel, 2008: 97-108).

Bu tarz patriyarkal yapılar Soğuk SavaĢ sonrası geliĢen demokrasi etkileĢiminde askeri bürokrasilerin giderek güç kaybetmeleri ile klasik modernizm yapılarının yerini demokratik yapılara terk etmesi ile sonuçlanırken, günümüz Türkiyesinde yaĢanan durum cumhuriyetçi yapının demokrasiye karĢı oldukça güçlü bir zemin teĢkil etmesinden dolayı akıĢkan olmayan bir süreç göstermektedir. 2002-2009 döneminde siyasi arenada Cumhuriyet Halk Partisi‟nin temsil ettiği cumhuriyetçi yapının askeri bürokrasinin pretoryen varlığına karĢı takındığı tavrı gösteren en önemli olay ise 27 Nisan e-bildirisi olarak bilinen süreç sonrası ortaya koyulan demokrasi karĢıtı tutum olmuĢtur.

27 Nisan e-bildirisinin ertesinde Deniz Baykal, verdiği bir mülakatta anayasal kurumların “cumhuriyetin temel ilkeleri ile bağdaşmayan eylemlerde bulunan AKP’nin icraatlarından huzursuz olduğunu” ifade ederken kastettiği kurum olarak sadece Anayasa Mahkemesi‟ni değil, 27 Nisan gecesi internet üzerinden yayınladığı açıklama ile muhtıra veren Türk Silahlı Kuvvetleri‟ne kastetmekteydi. Baykal, muhtıra veren askerin bu tutumuna karĢı “Ben Türkiye'de hiçbir siyasi çevrenin ya da devlet

kurumlarıyla ilgili hiçbir odak noktasının darbe hazırlığında olduğu kanısında değilim"

Ģeklinde konuĢarak askerin tutumunu müdahale nüansında olmadığını ifade etmekteydi. Oysa CHP Genel BaĢkan Yardımcısı Mustafa Özyürek, muhtıradan bir gün sonra verdiği bir demeçte “Genelkurmay Başkanı'nın 12 Nisan'da yaptığı uyarının

muhatapları tarafından yeteri kadar algılanmadı. Meclis Başkanı'nın 'Dindar bir cumhurbaşkanı olacak, güneşli günler doğacak' sözlerinin Milli Görüş çizgisinden gelen bir kişinin, 7 yıl cumhurbaşkanlığı yapacak olmasının TSK'yı çok rahatsız ettiğini ortaya koyuyorlar. Bu açıklamanın siyasete yansımaları olur. Bu bir muhtıradır. Uyarılarını yapıyorlar. 'Bu uyarıların gereğini yapmazsanız, arkasını getiririz diyorlar”

Ģeklindeki açıklamaları (Milliyet Gazetesi, 28 Nisan 2007) CHP içerisinde de 27 Nisan Bildirisi‟nin ne Ģekilde algılanacağı ile ilgili farklı yaklaĢımların olduğunu göstermekte ve CHP‟nin konu ile ilgili net tutumunun; sosyal demokrat bir parti olarak demokrasi hissiyatı ve hassasiyeti çerçevesinde değil, aksine askeri müdahaleyi meĢrulaĢtırıcı söylemlerde bulunulabildiğinin göstergesiydi.

59

CHP bünyesinde askerin siyasi açıklamalarda bulunmasına yönelik olan söylem karmaĢıklığının bir örneği de 27 Nisan Muhtırası‟ndan iki yıl sonra dönemin Genelkurmay BaĢkanı Org. Ġlker BaĢbuğ‟un Mardin gezisinde sivil toplumvari açıklamalarına karĢı CHP‟li Mesut Değer, Hakkı Süha Okay ve Mustafa Özyürek‟in “askerin siyasete karışmaması gerekiyor” Ģeklindeki açıklamalarına CHP Genel BaĢkanı Deniz Baykal‟ın “CHP’de kimse genel başkanın bilgisi olmadan açıklamalarda

bulunamaz” Ģeklindeki açıklamasıyla gün yüzüne çıkmaktaydı (www.ensonhaber.com,

25 Eylül 2009).

CHP‟nin Türkiye‟deki askeri güce karĢı tutumunu ortaya koyan bir diğer olay ise CHP kurmaylarından Onur Öymen‟in Avrupa Parlamentosu‟nda “TBMM‟de askerlerin tavsiyesi ile bir yasa dahi kabul edilmedi” söylemi sonucu askerin siyasi gücünün, yasama etkinliği üzerinden değerlendirilmesiydi (Milliyet Gazetesi, 24.02.2010).

Bu örneklerden yola çıkarak CHP‟nin demokrasi zihniyetinde askeri bürokrasiyi konumlandırdığı yeri, askerin “diktaya” karĢı duran bir kurum olarak vazifelendirilmesi Ģeklinde niteleyebiliriz. CHP, TSK‟yı katı Kemalist ilkelerin bekçisi olarak görmekte ve askeri tutumları bu pencereden incelemektedir. Bu durumun bir örneği de “Kozmik Oda” aramaları sırasında sosyal demokrat bir parti olan CHP‟nin Genel BaĢkanı Deniz Baykal‟ın sivil diktaya(!) karĢı askeri makamları istifaya davet ederek harekete geçirmeye çalıĢmasıdır (Sazak,15.01.2010).