• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: YENĠ DEMOKRASĠ ALGISINA CHP’NĠN YAKLAġIMI

3.2. CHP‟nin ÇoğulculaĢan Demokrasiye YaklaĢımı

3.2.6. Alternatif Model Olarak Radikal Demokrasi

Kemalist modernite projesinin hegemonik boyutta kurduğu Kemalist geleneğin eleĢtirel bir sürece girmesi, yani devlet/toplum/birey iliĢkilerinin demokratikleĢtirilmesi sürecinde sosyal demokrat ideolojinin geniĢleme fırsatını radikal demokrasi projesi olarak ifade edilebiliriz. Yani, yeni meselelerin yeni aktörleri ön plana çıkarması ile modernizm ölçeğinde geliĢen oluĢumlar ve konular kamusal alan tasavvurunu esnekleĢtirerek yerele mobilize etmekte ve liberal demokrasiye karĢı sosyal demokrasi ölçeğinde yeni demokrasi tasavvurları geniĢlemektedir (Benhabib,1999a: 11-14). Bu açıdan radikal demokrasi, Türkiye‟de yaĢanan tali karĢıtlıkların çoğulcu ve katılımcı

70

uzlaĢı dili üzerinden çözülmesi sürecini ifade etmektedir. Bu açıdan radikal demokrasi (ihtiyacı), CHP‟nin Kemalist kimliği ile tek tek her birinde taraf olduğu Modern-Gerici, Batılı-Doğulu, Global-Yerel, Türk-Kürt vb. tali karĢıtlıkların içsel bir eleĢtiriye açılmasını ve CHP‟nin sol/sosyal demokrat bir parti olma iddiasına dayalı olarak ne yapması gerektiğini ifade etmektedir. Tali karĢıtlıkların sürekliliği ise geçmiĢ çağın bağlılıklarından kurtulmanın yolunu hazırlayan ayrıĢmanın ve özerkleĢmenin hayatın etik bağlamının bütünselliğinden yabancılaĢma olarak ortaya çıkacağı için solun geliĢme kavramı ile çeliĢir durum arz eder (Habermas, 2002: 55). CHP‟nin demokrasi algısı da bu yönden değerlendirilmelidir.

CHP‟nin demokrasi anlayıĢına cumhuriyetçi temelde yaklaĢması ve muğlâk sınırlamalar çerçevesinde tehdit algılamaları ile donatmasını, CHP‟nin otoriter dünya yapısından demokrat bir dünya yapısına geçiĢteki hızı kabul edememesi olarak niteleyebiliriz. Di Palma‟ya göre; bazı yapılar otoriter düzenden demokrat düzene geçerken demokrasinin meĢruiyetiyle ilgilenmekten ziyade keĢifleri daraltan ve önceden algılayan bir üslup benimseyerek talepkar ahlakı sınırlar ve asgarileĢmiĢ meĢruiyeti, siyasi sistemin fayda ve etkililiği kıstaslarına bağlama yoluna giderler (Di Palma, To Craft Democracies‟den aktaran Köker, 2008; 31). Cumhuriyet Halk Partisi de dönüĢen siyaset yapısını rejime karĢı bir yapı olarak görerek demokratik meĢruiyetten ziyade rejim meĢruiyetine önem vermekte ve demokrasiyi belli sınırlamalara tabi tutma yoluna gitmektedir. Kısacası CHP‟nin tali karĢıtlıklardaki rolü, demokrasinin meĢruiyetini sorgulamaktan ziyade yönetilebilirlik krizinin nedenlerini ve çarelerini inceleyen teknokrat bir yapı ortaya koymaktır.

Temsili demokratik siyasal liberal sistemlerde yüzeysel demokrasi görünümünün ardında devletin zorlayıcı gücünü dengeleyen mekanizmaların varlığını ya da etkinliğini kaybetmesi yumuĢak bir baskıcılığa neden olabilir. Türkiye‟deki demokrasi sıkıntısı da hem kurucu öğelerin kendisinden hem de kurucu öğelere karĢı var olan siyasi analizlerden gelen demokrasi meĢruiyet sorunu var olmaktadır. Modern ulus devlet olma sürecine daha geç bir tarihsel dönemde girmiĢ toplumlarda hem kapitalist bir yönetim Ģekline sahip olmanın hem de ulus devlet olma ve ulus devlet içi demokratikleĢme süreçlerinin aynı anda yaĢanmasından kaynaklı meĢruluk krizlerini bir arada yaĢayan Türkiye gibi toplumlarda despotik yönetimler meydana gelebilir (Köker,

71

2008d: 342). Bu tarz yönelimler hem iktidar mekanizmalarınca hem de muhalefet istemince gerçekleĢebilir. Bu ve bunun gibi köktenci yönelimler beraberinde tali karĢıtlıklar ve kutuplaĢmalar yarattığı gibi uzun vadeye yayılabilecek çatıĢma kültürünü de siyasallaĢtırabilirler.

ÇatıĢma kültürünün etken olmaya baĢladığı siyasi yapılarda ise kutuplaĢma temelinde siyaseti anlama eylemi üzerine sınırlar empoze edilmekte ve siyasal katılım olasılığı olmayan toplumsal gruplar ve kimlikler, “öz”leri aynı iki toplum vizyonunun sundukları farklı terimler arasında seçim yapmaya zorlanmaktadır. Fakat sivil toplumun geliĢmesi ve küreselleĢme çerçevesinde kimliklerin kendine ifade Ģansını bulmasıyla devlet toplum arasındaki birliktelik ve bütünselliği sağlayan “kültürel kimlik, laiklik, temsiliyet

ve yönetimsel ussallık” değiĢimler sonucunda sarsılmaktadır. Ancak bütünselliğin ve

birlikteliğin değiĢmesi ve dönüĢmesine karĢın sorunların siyasi söyleme sokulma tarzı, köktenci ve tali karĢıtlıklara dayalı iki cepheli siyaset anlayıĢını disipline edici bir tarzda hareket etmektedir. Gramsci‟nin deyimiyle “eskinin hegemonyası yıkılmakta fakat yenisi doğmamaktadır.” AKP geleneğinin temsil ettiği muhafazakâr liberal anlayıĢ ile CHP‟nin temsil ettiği “yeni milliyetçi/ulusalcı” söylem, iki farklı siyasi cephede yaĢanan söylemsel boĢluğu aynılığa-tekliğe dayalı ve farklılıkları eritici bir kimlik anlayıĢı ile doldurmak ve kendi kimlik kodlamaları ile özgürlükçü bir söylem yaratmadan bütünleĢtirici bir kimlik yapısı ortaya koymaktadır. Bu bağlamda aynı temele haiz iki farklı kutbun milliyetçi yapılar ortaya koyduğunu ve üçüncü bir yola dair yeni siyaset anlayıĢına çağrı yaptığını görmekteyiz. Bu çağrıların temelini teĢkil eden agonistik ve iletiĢimsel radikal demokrasi; “kimlik-fark ilişkisine dayalı, devlet

egemenliği kavramını sorunlaştıran, siyasal alanı global, ulusal ve yerel ölçütlere doğru genişleten, sivil toplumu siyasal bir özne haline getiren ve katılımcı demokrasiyi geliştiren” bir yapı ile demokrasiyi geliĢen dünyadaki değerler çerçevesinden

demokratikleĢtirmeyi hedeflemektedir (Keyman, 2000: 191-195).

CHP‟yi muhalefet olarak talep etmemekle eleĢtirdiğimiz radikal demokrasiyi Türkiye ve CHP bağlamında genel hatları ile tarif etmek gerekirse; çoğulcu kültürün liberal demokrasilerde olduğu gibi devletleĢmesi ve uzlaĢmasından ziyade çeliĢkilerin

72 tanınmasında gören agonistik demokrasi11

kimliğin çok boyutluluğu ve vatandaĢlık temelinde değerlendirilmesi gereği üzerinde durarak diyalojik bir örgütlenme meydana getirmesi ihtiyacına vurgu yapmaktadır.

Diyalojik çoğulcu bir yapının kurulması amacına yönelik olarak kimlik-fark temelinde örgütlenilmesi gerekilen agnostik demokrasi de birinci müdahale temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye dönüĢtürülmesi gereğindedir. Partiler yoluyla siyasal alma sürecine dâhil olan fikri yapıların, liberal demokrasinin alttan/tabandan denetimi gerçekleĢtiremediği görüĢüne dayalı olarak bürokratikleĢerek kimlik yapılarına kapanan demokrasinin vatandaĢlık krizi meydana getirdiği gözlemlemekteyiz. Bu bağlamda yapılması gerekenin sivil toplum demokrasi iliĢkilerinin ve siyasi partiler düzeyinin alttan/tabandan denetim sürecine iĢlerlik kazandıracak Ģekilde kurumsallaĢtırılması gereğidir. KurumsallaĢacak olan yapı beraberinde karar alma sürecinde siyasal etki eĢitliği yaratarak ülkemizde de henüz geliĢmeyen siyasi kültürün oluĢmasının önünü açacaktır. Bu açıdan demokrasiyi bir durum olmaktan ziyade sürekli geliĢim içerisinde olan bir süreç olarak gören, “ötekine karĢı sorumluluk vazifesini” genel bir anlayıĢ olarak hazmeden ve dolayısıyla tali karĢıtlıkları ortadan kaldıran bir yapı olarak arz eder isek Türkiye‟nin siyasi kültür olarak geliĢeceğini ve taban taleplerine cevap veren bir devlet haline gelebileceği kanısındayız (Keyman, 2000: 197-202).

Bundan ötürü CHP‟nin temsil ettiği sol/sosyal demokrat söylemin, tarihsel sürecinde var olan Kemalizm ile hesaplaĢmak ve Kemalizm‟i modernist yapıların söyleminde çıkartıp içsel bir eleĢtiriye maruz bırakması gerekmektedir. Aksi takdirde hem Kemalizm‟in ilericilik nosyonu yıpranacak ve toplumsal meĢruiyetini kaybedecek hem de CHP, temsil ettiğini iddia ettiği sol söyleminde etkisizleĢerek konjonktürel bir parti haline gelecektir. Bundan ötürü Cumhuriyet Halk Partisi, Kemalizm‟i ve sol söylemi temsil etmesi dolayısıyla Türkiye‟nin demokratikleĢmesi için vazgeçilmez bir konum teĢkil etmektedir. Biçimsel meĢruluğun dayanağını oluĢturan demokrasi fikri ile maddi meĢruluğun dayanağı olan özgürlük ve insan hakları arasındaki gerilim ise hiç kuĢku yoktur ki yargının eylemleri ile teĢekkül edecektir (Aslan, 2005: 27).

11Agnostik Radikal Demokrasi’nin tarafımızca da Jürgen Habermas’ın İletişimsel Eylem Kuramı’na yeğ görülmesinin sebebi; uzlaşı ve devletleştirme anlayışının yüksek olduğu bizim gibi ülkelerde çoğulcu yapıların karşılaşarak uzlaştırılmasına yönelik hareketlerin devlet geleneğine eklemletilerek geçmiş yapının kendini tekrar üretmesine imkân vereceği kuşkusundan ötürüdür.

73