• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: YENĠ DEMOKRASĠ ALGISINA CHP’NĠN YAKLAġIMI

3.2. CHP‟nin ÇoğulculaĢan Demokrasiye YaklaĢımı

3.2.4. Anayasal Yapıda Süreklilik ve CHP

Demokrasinin girdiği meĢruiyet sorunu, bireyin kendi varlığıyla ön plana çıkarması ile meĢru devlet varlığı ve hâkimiyeti arasındaki uyuĢmazlık arasındaki salınımda kendini bulmaktadır. Habermas‟a göre siyasal düzen doğru ve adil olarak tanındığı ölçüde meĢruluk kazanırken Gramsci‟ye göre ise meĢruiyet, devletin Ģiddet kullanma tekelini elinde bulundurmasına atıf yapan tahakküm ilkesi ve entelektüel ve moral önderliği çerçevesinde oluĢan sivil toplum arasındaki ikili yapının birlikteliği ile açıklanır (Aslan, 2005: 28-29). Bu açıdan meĢruiyet, itaati haklılaĢtırmak üzerine kurulu iken günümüzde bu yapı toplumun siyasal karar alma sürecine katılmaları, eĢit katılım hakkının tüm maddi ve manevi sınırlamalardan arınmasını ve katılanların birbirini eĢdeğer özneler olarak görmelerine dayalı bir yapı geliĢtirmektedir (Köker, 2008c: 358).

60

MeĢruiyetin yasal zemin ile paralel bir duruma gelebilmesi için, anayasa prensiplerinin pozitif hukuk kurallarınca olumlanabilmesi gerekmektedir. Bu açıdan insan hakları ve halk egemenliğinin konsensüse dayalı birlikteliği normatif bir öncelik taĢımaktadır. Bu açıdan anayasal hükümlerin ve mahkeme kararlarının hak eksenli bir yaklaĢımı benimsemeleri meĢruiyetin temellendirilebilmesinde ciddi önem teĢkil etmektedir (Aslan, 2005: 33-34). MeĢruiyetin yasal bir zemine oturması ve halk egemenliliğinin konsensüse dayalı bir Ģekilde geliĢmesi için öncelikli olarak yapılması gerekenin otoriter yapıyı teĢvik eden ve kurumlara yönelik hegemonyayı güçlü kılan 1982 Anayasası‟nın toplumun her kesiminin aktif olarak katılabileceği ve temsil edilebileceği bir Ģekilde değiĢtirilmesi gerekmektedir.

Anayasal yapının içerik olarak sivil ve demokratik olarak tanımlanabilmesi, devlet iktidarını sınırlayan etkin kurallara ve mekanizmalara yer vermesi, bireyin hak ve özgürlüklerini geniĢ bir biçimde tanımlamak suretiyle bu hak ve özgürlükleri devlet otoritesi karĢısında koruyacak ve hukukun üstünlüğünü içselleĢtirecek bir Ģekilde temel güvenceleri var etmesi gerekmektedir. Ne var ki Türkiye Cumhuriyeti‟nin hali hazırda yönetimini sağlayan 1982 Anayasası, anayasa yargısı bakımından hukukilik denetiminden ziyade yerindelik ilkesini kullanarak demokratik esasların aĢındığı bir süreci meydana getirmiĢtir (Yazıcı, 2009: 15-36).

1982 Anayasası‟nın temel felsefesini oluĢturan, devletin üstün otoritesini koruma arzusunun yargı faaliyetlerine yansıyıĢının sonucu olarak devletin demokrasi ve güvenlik anlayıĢlarını karĢı karĢıya getirerek bireysel ve kolektif hak ve özgürlük anlayıĢlarını devlet lehine kısıtladığını görebiliriz. “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, kamu düzeni, milli egemenlik, genel ahlak gibi tanımlamalar, devlet otoritesinin yargı yoluyla demokratik esaslara karĢı kümülatif bir kısıtlama meydana getirmesinin önünü açmaktadır. Bu durum anayasanın hukuk devleti güvencesinin zayıflamasına yönelik eylem ve kararlara şekilsel meĢruiyet kazandırmaktadır (Ümit, Sancar, 2007).

Ġktidar mekanizmalarının genel yapıya egemen olabilecek bir geniĢlikte olması hem siyasal kültürün iktidar odaklı olmasını, hem de demokratik yapının içselleĢtirilememesini sağlamıĢtır. Bu açıdan dünyadaki sosyal demokrat anlayıĢ,

61

iĢleyiĢ düzeninin, yargı yapısının dıĢında da kamuoyu odaklı denetlenebilmesinin önünü açan yeni mekanizmaların gerekliliği konusunda fikirler geliĢtirmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi de, bu yöndeki taleplere ve düĢüncelere önem vererek kamu denetçiliği mekanizmasını programına taĢımıĢtır. Kamu Denetçiliği yani Ombudsman, üyeleri parlamento tarafından seçilen, vatandaĢların Ģikâyetleri üzerinde kamu makamlarının faaliyetlerinin hukuka ve hakkaniyete uygunluğunu denetleyen ve yaptığı incelemeyi rapor haline getirerek kamuoyu oluĢturup karar organizmalarının harekete geçmesini sağlamaktadır. Ne var ki Kamu Denetçiliği mekanizması, tek baĢına kamu makamlarının evrensel hukuk karineleri içerisinde yürümesini sağlayamaz. Bunun için idari yargının daha etkin ve demokratik iĢlemesini sağlayacak reformların ve demokratik bir anayasa değiĢikliğinin yapılması elzemdir. Çünkü hükümet ve parlamento çoğunluğunca seçilecek üyelerin idari makamları ne derece tarafsız ve bağımsız denetleyeceği konusunda Ģüpheler bulunmaktadır (Yazıcı, 2009:138-144). CHP ise konu ile ilgili olarak “idare ile yurttaş arasında bir bölüm basit

uyuşmazlıkların, idari yargı alanına girmeyen konularda hızlı ve adil bir biçimde çözme amacıyla Kamu Denetçiliği mekanizmasını önermektedir.”(CHP Programı, 40)

CHP‟nin kamu denetçiliği ile ilgili olarak basit uyuşmazlıklar ve idari yargı konularına

girmeyen konular gibi ibareleri kamu denetçiliğini basit bir çalıĢtay havasına sokarak

ombudsman mekanizmasını pasifize etmekte ve iktidar lehine olan yapının devamlılığına yönelik bir tavır almaktadır.

Oysa ki, Hakan Yılmaz, örnek olarak Türkiye‟nin uzun süredir sıkıntılı konusu olan laiklik-din ekseninin toplumsal mutabakata ve katılıma dayalı bir Ģekilde çözümlenebilmesi için “laiklik Ombudsmanı”nın kurulmasını önermekte ve buna dayalı olarak konunun siyasal sıkıĢtırmalara maruz kalmadan, tarafların algılarını geniĢleterek çözülmesini önermektedir (Yılmaz, No:9: 23-26). Hakan Yılmaz‟ın önerisi laiklik üzerinden daha da geniĢletilir, Türkiye‟nin laiklik, etnik, ayrımcılık ve anayasa gibi tüm kronik konularına örnek teĢkil edecek Ģekilde örgütlendirilirse kamu denetçiliği, hukuk devleti mekanizmalarının güçlendirilmesi aracı olarak değil, toplumun farklı kesimleri arasında süregelen çatıĢma kültürünün ortadan kaldırılmasının ve yaĢam kültürünün oluĢmasına sebep olarak agonistik ve iletiĢimsel radikal demokrasi kuramlarına bağlı bir enerjinin Türkiye‟ye yaraĢmasına sebep olabilir. Türkiye, böylece hem siyasi çatıĢma ve

62

sıkıĢmalara bağlı olmaksızın toplumun her kesiminin dâhil olduğu ve kutuplaĢmanın çözüldüğü bir sürece girerek demokratikleĢebilir (Yazıcı, 2009:151). Fakat Cumhuriyet Halk Partisi‟nin kamu denetçiliği anlayıĢı, parti programında tek bir paragraf ile geçiĢtirilmiĢ ve idari yargı konularının dıĢında tutularak gerekli oluĢuma paralellik arz edecek bir yapıdan uzaklaĢmıĢtır.

1982 Anayasası ile ilgili genel bir değerlendirme yapmak gerekirse de eğer; 1982 Anayasası yapılan tüm değiĢikliklere rağmen 12 Eylül rejiminin otoriter, devletçi8 yapısını devam ettirmektedir. Bu açıdan 1982 Anayasası‟nın devamı ile evrensel, demokratik, çoğulcu bir yapıya kavuĢabilmek mümkün görünmemektedir. Oysaki Türkiye, bugüne kadar getirdiği sorunların acil bir çözüme kavuĢturulması gerekliliğinden ötürü bireysel hak ve özgürlükleri ön plana alan ve iktidar alanını kısıtlayarak siyaseti kutuplaĢtıran yapıyı ortadan kaldıracak, tüm siyasal, kültürel, ekonomik vb. hak taleplerinin ifade edilebileceği yeni bir anayasa ihtiyacına elitsel bir düzeyden ziyade tabandan maruz kalmaktadır. Bu açıdan da tüm kesimlerin içine sindirebileceği demokratik bir usul ile demokratik bir anayasa katılımının ve kurulumunun gerçekleĢtirilmesi gerekmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi‟nin sola yönelik açılması ise ancak bu talepleri dile getirdiği, kendi yapısını tabana göre oluĢturarak, çoğulcu talepleri içselleĢtirdiği sürece mümkün olacaktır. Çoğulcu taleplerin geniĢlemesi, içselleĢmesi Cumhuriyet Halk Partisi‟nin de rol oynaması gereken demokratikleĢmeden geçmektedir.

Ne var ki; CHP Genel BaĢkanı Deniz Baykal, Milliyet Gazetesi‟nden Devrim Sevimay‟a verdiği röportajda anayasa değiĢikliğine karĢı çıkma nedenlerini “anayasa değiĢikliği ile istenenin 1982 Anayasası‟nı değiĢtirmek olmadığını, Türkiye‟nin anayasa sistematiğinin değiĢtirilmek olduğunu” Ģeklinde açıklamaktadır. Yargı sisteminin parlamentodan seçilecek üyeler ile belirlenmesini sağlayacak anayasa değiĢikliklerini çoğulcu yapıyı bozarak çoğunlukçu bir yapı ortaya çıkacağı Ģeklinde tespit yapan Deniz Baykal, bu yönde geliĢtirilecek anayasa paketlerine destek vermeyeceklerinin altını çizmektedir (Sevimay, 25.01.2010).

8 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’de Anayasa Mahkemesi Başkanlığı sırasında 12 Eylül Anayasası’nın devletçi yapısına vurgu yaparak iktidar mekanizmasının genişliğinden şikâyet etmiş ve hukuk devletini yaşama geçirecek bir anayasanın yapılması gerektiğini vurgu yapmıştır. Bkz:

63

2002-2009 sürecinde yargıyı etkin bir konuma getiren ve demokrasinin Türkiye‟deki meĢruiyetini tartıĢmaya açan bir diğer yargısal önemli konu da hiç kuĢkusuz iktidar partisi AKP‟ye açılan kapatma davası ve CHP‟nin bu konudaki demokratik olamayan duruĢudur. Bu dava AKP‟nin sürekli tartıĢılan laiklik karĢıtı tutumunun tanımlanması ve yargılanmasına yol açarken CHP‟nin de demokrasiye bağlılığı konusunda sınav vermesini sağlamıĢtır. Deniz Baykal, AKP‟nin kapatma davası ile ilgili olarak “Siyasi

partilerin kapatılması üzüntü vericidir, demokrasilerde sorundur. Kapatmaya konu olan davanın temelinde ve demokrasiye geçiş ile çokça tartışılır hale gelen konuların temelinde laiklik olduğunu söyleyen Baykal, AKP zihniyetinin laiklik konusundaki hassasiyetlere dikkat etmeyerek bu duruma sebebiyet verdiğini, laikliğin zedelenmesinin düşünülemeyeceğini, laikliğin zedelenmesinin zaten demokrasiyi zedeleyeceği için her iki şekilde de demokrasinin sıkıntıda olduğunun altını çizmekteydi.”(Bila,18.03.2008)

CHP, davanın içeriği ve dili ile ilgili bir yorum getirmez ve yanlıĢlıklara dikkat çekmezken AKP‟nin davayı hak edecek eylemlerde bulunduğunu ifade ederek, biz onları uyarmıĢtık demekle kalmıĢtı (Vatan Gazetesi, 15.03.2008).

AKP‟ye açılan kapatma davasında CHP, kısır bir politika izlemiĢ, Avrupa‟da da oluyor diyerek meĢruiyet getirme çabalarına girmiĢ ve gerginliği azaltmak adına yargının bu adımını bir çıkıĢ yolu olarak görmüĢtür. Buna karĢın %47‟lik bir kesimin temsil organının kapatılmasının ne gibi bir kriz yaratabileceğini, kutuplaĢmayı körükleyeceğini göz ardı etmiĢtir. Sorunu bir sistem sorunu olarak görmekten ziyade hukuki dayanakların geniĢletilerek her alana müdahil olma Ģansını meĢru olarak nitelemiĢtir. CHP‟nin konu ile ilgili olarak bakıĢını “cumhuriyet değerlerini ve kazanımlarını sonsuza kadar tartıĢmaya kapatmak”tır. Demokrasinin olmazsa olmaz koĢulu “asgari müĢtereklerde buluĢma” ilkesi unutulmuĢ (Mert, 18.03.2008), partiler birbirilerinin açıkları üzerinden rant elde etme yoluna giderek demokrasiye oldukça zarar vermiĢlerdir.

Deniz Baykal‟ın cumhuriyet değerleri üzerinden siyaset yapması AKP Kapatma Davası açıldığı sırada verdiği temkinli demeçlere karĢın verilmeyen kapatma kararı sonrasında farklı bir güzergah izlemekteydi. Baykal, Anayasa Mahkemesi kararı sonrası “Bu bir

krizdir, çok ciddi bir krizdir. Anayasa Mahkemesi krizi çözmemiştir, ortaya atmıştır Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar gösteriyor ki, Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinin

64

10’unun kararıyla AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odak noktası olduğu tespit edilmiştir” (Radikal Gazetesi,31.07.2008) Ģeklindeki sözler ile tavrını belli etmiĢ ve

kimi kesimlerce de Baykal‟ın CHP‟ye çizdiği vesayetçi profilin devamı olarak nitelendirilmiĢtir (Sazak, 01.08.2008).