• Sonuç bulunamadı

KüreselleĢmeye Tepki Olarak Ulusalcılık

BÖLÜM 4: DÖNÜġEN ULUS DEVLETLER SĠSTEMĠ ve CHP

4.2. CHP‟nin Ulus Devlet ve Uluslararası Sistem Algısı

4.2.4. KüreselleĢmeye Tepki Olarak Ulusalcılık

CHP‟nin neo-liberal küresel sisteme uygun bir Ģekilde yapılanmıĢ mevcut iktidar AKP‟nin politikalarına ve Türkiye‟nin uluslararası konjonktürdeki yerine gösterdiği reflekseler uzun süredir Türkiye gündeminde ulusalcılık olarak nitelendirilmektedir. Ulusalcılık, tam anlamıyla tanımı yapılabilen bir kavram olmamakla birlikte Türkiye‟de mevcut ekonomik sisteme karĢı daha devletçi bir ekonomik düzeni tahayyül eden, geçmiĢ cumhuriyet kazanımlarının demokratikleĢmesine Ģüpheli yaklaĢan Batısal milliyetçi bir yapı arz etmekte olup sosyal demokrat çizgi ile çeliĢkiler göstermektedir. Konu ile ilgili olarak Radikal yazarı Ġsmet Berkan, 2005‟te yazdığı yazıda CHP‟nin ulusalcı çizgiye kayıĢını parlamento temsili ile açıklamaktadır. 2002 seçimleri sonrasında Türkiye seçmenin yalnızca %55‟ini temsil eden bir parlamentonun ortaya çıkması CHP‟de %65‟lik kesimin muhalefetini yapması gerektiği düĢüncesini doğurmuĢ olabilir diyen Ġ. Berkan, AKP‟nin Amerika ve Avrupa Birliği ile iliĢkilerinden ötürü CHP‟nin anti bir görüĢ ile kendisini AKP‟nin tam karĢısına oturtarak Batı karĢıtlığı ile bilinen “ulusalcı” bir anlayıĢı güttüğünü iddia etmektedir (Berkan, 27.09.2005).

Bu açıdan CHP‟nin, Türkiye‟de oy potansiyeli sosyal demokrat kesimden daha çok olan milliyetçi çizgiye kayarak MHP‟nin de oylarına talip olduğunu Berkan‟a paralel olarak sosyal demokrat kimliği ile bilinen ve SHP döneminde danıĢmanlık da yapmıĢ olan Hasan Bülent Kahraman, CHP‟nin 1950‟lilerin sonunda gösterdiği sistematik muhalefetten sonra tüm muhalefetlerin tepkiselleĢtiğini, günümüz CHP muhalefetinin de dinamizmden yoksun, siyaset/çözüm üretemeyen, muhafazakâr bir muhalefet olduğunu ve Türkiye‟nin sıkıntılı konumunda da böylesi muhalefetin etkisi olduğunu ifade etmektedir (Kahraman, 01.11.2009).

97

CHP Eski Genel BaĢkanı Altan Öymen‟in CHP‟nin ideolojik tutumuna yönelik olarak yazdığı bir yazıda ise CHP, milliyetçi bir parti olarak nitelenmekte ve aslında kullanılan kavram olan ulusalcılığın milliyetçilikten bir farkının olmadığını belirtilmektedir. Bu konudaki farklılaĢmanın sadece tarihsel farklara dayandığını kaleme almakta ve sosyal demokrat geleneği olan CHP‟nin 301 gibi maddeleri savunarak yaptığı milliyetçilik ile siyasi çizgisini kaybetmekle ve oya yönelik olarak hareket etmekle suçlamaktadır (Öymen, 15.02.2007).

Bu konuda Altan Öymen‟e benzer bir düĢünce arz eden Ece Temelkuran ise, konuya darbe, derin devlet gibi konuların ayyuka çıktığı “Ergenekon” örgütünün yargılanma sürecine solun getirdiği perspektiften bahsetmektedir. Temelkuran, sol görüĢün her türlü demokrasi dıĢı eyleme karĢı mücadele etmesi gerektiğini vurgulayarak, CHP‟nin ulusalcı sıfatıyla bu konuda etkisiz kalmasını eleĢtirerek solun/sosyal demokrasinin öncüsü olması gereken demokratlığının sağ siyaset tarafından belirlendiğini ve asıl sıkıntılı durumun bu olduğunu ifade etmektedir (Temelkuran, 26.09.2008).

Ece Temelkuran, CHP‟nin ulusalcı siyasete kayması konusunda ise Türkiye‟deki eğilimlerin birbirini kutuplaĢtırdığı olgusundan dem vurmaktadır. Milliyetçilik ideolojisinden yakınan muhafazakâr kesimlerin özgürlükler konusunu “inanç özgürlüğü” bağlamında ele almalarının karĢısında kendilerini siyasi yelpazenin solunda konumlandıran CHP ve diğer sosyal demokrat kesimler, modernleĢtirme projesinin temel değerlerinden olan ulus devlet ve laiklik ilkeleri dâhilinde siyaset yaptıklarını ifade eden Temelkuran, laiklik ve ulus devlet temelinde toplanan sol kökenli ulusalcı kesim, neo-liberal değerlere karĢı anti-kapitalist muhalefet uygulamadan, uluslararası dinamikleri ve sosyal adalet çizgisinden geri kalanlara yönelik politikaları geri plana atarak solun geleneksel değerleri barıĢ, özgürlük ve demokrasiden ziyade siyaseti etnik ve din tanımlamaları çerçevesinde ilerletme yolunu seçtiğini vurgulamaktadır (Temelkuran, 20.04.2007).

Temelkuran ve Berkan‟ın iç politik anlamlandırmalarını dıĢ politik açıdan destekleyen bir tezahür ortaya koyan Ahmet Ġnsel‟e göre ise, küreselleĢme ve küreselleĢmenin getirdiği bireyselleĢtirici etkilere karĢı –ki sekülerizmin farlılaĢması da buna dâhildir- direnme arzusunda olan kesimler tercihlerini çeĢitli Ģekillerde belirlerken, bu durum Türkiye‟de baĢka yerlerde de görülebildiği gibi ulusalcılık etrafında gerçekleĢmektedir.

98

KüreselleĢmenin ulus devleti geriletici etkilerine karĢı ulus devlet etrafında geliĢecek bir direniĢ gösterme güdüsü olarak nitelene ulusalcılık, dünyanın Batı ve Doğu olarak iki kampa ayrıldığı iddiasında bulunarak “solidarist globalleĢme”yi çözüm olarak sunar. Bu durum A. Ġnsel‟e göre tıpkı Temelkuran‟ın da belirttiği gibi sol değerlerin aĢınımını sağlamakta ve sosyalist temelin milliyetçiliğe devrini sağlamaktadır (Ġnsel, Ocak 2003: 31-38). Kaldı ki farklı gruplarda gelen taleplerin ve değiĢim isteklerini, ulus devlet refleksinin temeli olan milliyetçi bir eda ile güvenlik temelinde yorumlamak –ki CHP‟nin sürekli bölünme sözcüğünü kullanması buna örnek gösterilebilir- sosyal demokrat değerler ile çeliĢmekte ve açıkça muhafazakâr partilerin yöntemi, anlayıĢı olarak bilinmektedir (Kara, 2008:204).

Bu noktada kiĢisel görüĢ olarak Polanyi ve Gramsci‟den yararlanmaktayım. Neo-liberal ekonomik düzenin iç politik savunucusu olarak iktidara gelen AKP‟nin uyguladığı ekonomik politikaların yeni bir egemen kitle/blok oluĢturmasına karĢılık geleneksel bürokratik kadro ve zihniyetin süreçten dıĢlanması Polanyici bir görüĢ doğrultusunda ya demokratik sosyalist bir blok ya da faĢizan eğilimler taĢıyan bir blok oluĢturmak zorundaydı. CHP‟de bu çifte harekete karĢılık ifade edilen iç ve dıĢ politik konuların da etkisiyle kapitalist ülkelerde tarihsel dönemin etkin sermayenin hegemonyasının zor ve rızaya dayalı bir dengeye yaslandığı ön kabulünden hareketle alternatif bir Ģekilde ulusal/tarihsel bir blok yaratma yoluna gitmiĢ ve bu bloğu yaratmasına yardımcı olacak ve bloğu güçlendireceğini düĢündüğü siyasi alana, sağa kayarak, ulusalcılaĢtı, milliyetçi perspektife kaydı.

KüreselleĢmenin değiĢtirdiği değerlere karĢı bir savunma bloğu zihniyeti ile kurulan ulusalcı ideoloji, geleneksel olarak solu temsil eden kesimlerce sahiplenilmiĢ ancak sol değerlerden kendisini soyutlamıĢtır. CHP‟nin kendini sol düĢünceden soyutladığını gösteren bir örnek olay olarak Ġzmir milletvekili Canan Arıtman‟ın CumhurbaĢkanı Gül hakkındaki Ermeni iddialarını gösterebiliriz. Ġddiaların ırkçı-milliyetçi tutumu, CHP‟nin sürekli altına çizerek belirttiği etnik kimlik özgürlüğü ve çoğulcu sosyal demokrat yapı ile taban tabana çatıĢmasına rağmen CHP‟nin gösterdiği cılız tepki, kendisini sosyal demokrat olarak niteleyen CHP‟nin milliyetçi bir çizgiye ne kadar da kaydığının ve parti içi demokrasisinin sosyal demokrat olduğu iddiasında bulunan partide bile ne kadar vahim durumda olduğunun açık bir göstergesidir (Sazak, 21.12.2008).

99

Öte yandan CHP‟nin Sosyalist Enternasyonal üyesi olan bir parti olarak 301. madde lehinde kalması, milliyetçi kesimlerin tepkisini çekmemek adına muhalefette bulunmaması ve düĢünce özgürlüğünden en muzdarip olmuĢ kesimlerden toplanmıĢ bir parti olduklarını iddia etmelerine rağmen düĢünce özgürlüğünü etkileyen yasalar karĢısında sessiz kalmaları, ulusalcı duruĢlarının sosyal demokrat değerler ile ne derece çeliĢtiğinin göstergelerinden biridir (Sazak,22.09.2006).

Türkiye‟deki ulusalcı çizgiyi genel bir perspektife oturtmak gerekirse eğer, sosyal demokrat olduğu iddiasındaki ulusalcı söylem, milliyetçilik ile demokratlık arasında sıkıĢmıĢ, milliyetçi hareketler ile ortak bir dil kullanabilen bir konuma uzanmıĢtır. Fuat Keyman, günümüzdeki ulusalcı söylemin 1968-1980 arasındaki sol söylem ile üç ana noktada ayrıĢtığını ifade etmektedir. Bu ayrım noktalarını “sol-devlet”, “sol-kimlik” ve “sol-sosyal adalet” olarak ifade eden Keyman, günümüz ulusal solunun bu tutumuyla demokrasi konusunda ciddi bir ihtilaf yaĢadığını belirtmektedir. Türkiye‟deki solun geçmiĢ dönemde devlete bakıĢının “devleti "iktidar ilişkisi temelinde hareket eden bir

yönetim aygıtı" olarak tanımlaması ve devleti sosyal adalet çizgisindeki kalkınmacı bir

çizgiye dönüĢtürme isteği günümüzde devlet yapısını sorgulamayan ve dıĢa karĢı koruma arzusunda bulunan yapısı, devletin küresel aktörler ile iliĢkisini çok boyutlu olmaktan ziyade emperyalizm ve güvenlik yapısı çerçevesinde yorumlaması ile açıkça çeliĢmekte solu, milliyetçi söylemler ile eklemlemektedir. Öte yandan Fuat Keyman, 1968-80 arasındaki solun kimlik iliĢkisinin sınıfsal temelde geliĢtiğini ve bütünleĢtirici bir ulusal kimlik ile bütünleĢtiğini ifade ederken, günümüz solunun kimlik konusunda dıĢlayıcı ve ötekileĢtirici olduğunu belirtmektedir. Günümüzde seyreden ve CHP‟nin bayraktarlığını yaptığı ulusalcı solun, “etnik kimlikten azınlıklar sorununa, bireysel hak

ve özgürlükten sivil topluma kadar geniş bir yelpaze içinde kimlik sorununa "güvenlik ekseninde" ve ciddi bir şüphecilik içinde baktığını” ifade ederek milliyetçi düĢünce ile

yakınlaĢtığını ifade etmektedir. Son olarak 1968-80 solunun sosyal adalet ile olan iliĢkisine değinen Keyman, o dönemki ulusal solun da topluma rağmen hareket ettiğini ancak iĢsizlik, sosyal adaletsizlik gibi konulara değindiği için toplum ile organik bir bağ kurduğunu ve yüzünün topluma dönük olduğunu belirtmektedir. Bugünkü solun ise sosyal adalet konularında alternatif politikalar üretmeyerek yüzünü devlete ve onun egemenlik iliĢkilerine çevirmiĢ olduğunu ve bu sebeple de milliyetçi bakıĢa indirgendiğinin altını çizmektedir (Keyman, 10.04.2005). Fuat Keyman‟ın yaptığı genel

100

tasvire tam anlamıyla katılarak ulusalcı söylemin ortaya koyduğu sürecin Türkiye‟yi demokratik, kalkınabilir bir Ģekilde dünya ile bütünleĢecek bir hareketten çok Türkiye‟yi dünyadan izole edecek ve Avrupa Birliği ile entegrasyon hareketlerine ket vuracak anti-globalist bir sürece girdiğini söyleyebiliriz.

KüreselleĢmeye karĢı ulus devleti güçlendirerek karĢı bir duruĢ gerçekleĢtirme arzusunda olan ve bu paralellikte uluslararası alternatif küreselleĢme dinamiklerini göz ardı eden ulusalcı duruĢ, Türkiye‟deki temsilinde uluslararası örgütleri kullanma ve o örgütler dâhilinde siyaset yapmayı ulus devleti güçsüzleĢtirdiği gerekçesiyle arka plana itmekteydi. Bu duruma en kuvvetlendirici gösterge olarak CHP‟nin Sosyalist Enternasyonal ve Avrupa Birliği ile ilgili politika(sızlığını)larını gösterebiliriz.