• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: YENĠ DEMOKRASĠ ALGISINA CHP’NĠN YAKLAġIMI

3.2. CHP‟nin ÇoğulculaĢan Demokrasiye YaklaĢımı

3.2.2. Cumhuriyet Demokrasi Ġkilemi

Türk siyasetindeki demokrasi modelinin günümüze kadar ki yapısı jakoben cumhuriyetçi bir yapı arz etmektedir. Cumhuriyet kavramı, toplumu en ince yapısına kadar oluĢturan, inĢacı, kurgulayıcı, toplumsal erdem, ulusal yarar ve ulusal birlik gibi kavramlar üreten bir yönetim biçimi olarak demokrasinin bugünkü değerlerinin aksine genel irade yapısına önem vererek bazı tartıĢılmazlar üzerinden otoriter bir mekanizma oluĢturan bir sistemdir. Cumhuriyet yönetimlerinin bu geleneği, devrimler sonrası yaĢanması gereken normalleĢmenin gerçekleĢmemesi ya da normalleĢmeye karĢı direnen bir kesimin varlığını sürdürmesi bağıntısını ortaya koyar. Bu açıdan cumhuriyet yönetimleri demokratikleĢme süreçlerini geçirmedikleri sürece oligarĢik bir yapı sürdürerek soyut kavramların idealize edilmesi üzerinden meĢruiyetlerini sağlarlar. Bu Platonvari yapı toplumu ileriye götürmeyi hedefleyen jakoben tavır ile bileĢik bir ideolojik yelpaze geliĢtirir.

Demokrasilerin varlık sebebi olan toplumsal farklılaĢmaların aksine cumhuriyet yönetimleri bahĢedilmiĢ bir hukuk sistemine dayalı olarak kanunlar yolu ile toplumsal birliktelik ve kolektivizasyon meydana getirir ve toplumsal düzeyde merkez çevre sıkıĢmaları ve korunması gereken iktidar mekanizmaları yaratırlar. Koruyucu, merkeziyetçi yapıları beraberinde getiren bir örnekçi siyaset anlayıĢı katılımın güdük kalmasını ve yönetici kadroların değiĢmesine rağmen siyasal anlayıĢın de facto olarak süreklilik arz etmesi gibi özellikler arz eden siyasal yapıların oluĢmasını sonucunu doğurur. De facto yapının devamlılığı siyaseti toplumsal rızaya dayalı sözleĢmeden ziyade iktidar savaĢlarına yol açan devrimci bir yapıya sürüklediği ölçüde rejim krizleri meydana getirebilme potansiyeline sahiptir (Çaha, 2005: 351-363). Türkiye‟deki

53

cumhuriyet demokrasi çeliĢkisi de tıpkı ifade edilen cumhuriyet anlayıĢına uygun bir yapı arz etmekte ve CHP geleneğinde ve bugününde vücut bulmaktadır.

Aytekin Yılmaz, CHP‟nin meĢruiyet kaynağı Kemalist cumhuriyetçi yapının tarihsel karĢılığının bugünkü somut yapıdan farklı olduğunu ifade ederek; Atatürk‟ün jakoben tavrını “Türkiye toplumunun jakoben yöntemlerle yönetilme ihtiyacından kurtarmak” olarak nitelemektedir (Yılmaz, 2005a: 309). Ömer Çaha ise, CHP‟nin temsilciliğini yaptığı Kemalist meĢruiyet kaynağını; “devletin elitist kadrolarının devamlılıklarını

sağlayabilmeleri için gerekli ideolojik meşruiyete sahip olmaları ve bu yolla siyasal alana dâhil olabilmeleri ve ellerindeki rantı kimseye kaptırmak istememeleri” olarak

ifade etmektedir (Çaha, 2005: 369).

Sınıfsal açıdan ise ulusalcı/neo-Kemalist kesimlerin ekonomik anlamda hiçbir sınıfa dayanmamaları, taban taleplerini karĢılamaktan ziyade belli hassasiyetler üzerinden siyasal alana dâhil olmaları ve üretkenliği ülke sınırları içerisine hapsederek, sermaye ve üretim araçlarını belli bir kesimin hizmetine vermesi fakat emek sermaye çeliĢkisinin ulusal-evrensel çeliĢkisini yaratması sürecinde milliyetçi/ulusalcı bir havaya bürünmesi, elitist kadroların devamlılığını sağlamaktadır. Bu açıdan cumhuriyetçi yapılanmanın demokratikleĢmediği sürece devlet tekelini toplum aleyhine sürdüreceği hem sınıfsal hem de siyasal olarak açık Ģekilde gözükmektedir.

Bu açıdan bakıldığında demokrasi taleplerinin belli değerler üzerinden reddinin meĢruiyet kaynağı olarak görülmesinin temelinde “bir rejimin meşruiyetinin “sadece”

onun bir zamanlar bir şekilde kurulmuş olmasında arama çabası” olarak nitelemek

mümkündür (Yayla, 2005:341-348). Cumhuriyet ideolojisine dayalı olarak demokratik yönelimlerin otoriter yapılara takılması ya da radikalizme karĢı gelinmek adına siyasi arenaya giriĢ vizesinin zorlaĢtırılması asıl itibariyle evrensel değerleri dıĢlayarak otoriterleĢmenin önünü açmaktadır. Bu ölçüye göre, demokratik yönetim adı altındaki cumhuriyetin ya da asıl manasıyla resmi ideolojinin sürekliliği bir yandan radikalleĢmeyi arttırırken bir yandan da toplumsal kesimlerin sivil katılımının içselleĢmesini engellemektedir (Yayla, 2005: 348).

SivilleĢmenin ve katılımın etkisizleĢtirilmesi ise kuĢkuya yer bırakmayacak Ģekilde toplumsal mutabakatı tartıĢılır nitelikler üzerinden tanımlama yolunu açarak belli

54

yargıların geniĢlemesine, ilkeleri geniĢ bir biçimde yorumlanmasına ve hatta belli kesimlerin siyasi ve toplumsal süreçten dıĢlanmasına yol açacak Ģekilde gayri-resmi teamüllerin oluĢmasına neden olmaktadır. Gayri resmi teamüllerin güçlenmesi sonucu meydana gelen iktidar savaĢları ise iktidar savaĢının sivil alanlar dıĢına çıkmasına neden olabilir. Kaldı ki; sivil yapılardan bağımsız Ģekilde geliĢen ve sürdürülen devlet ideolojisinin mevcudiyetini cumhuriyet demokrasi çeliĢkisine dayandıran mevzular, Türkiye‟nin 2002-2009 sürecinde de 27 Nisan bildirisi, kapatılma davası ve 367 Krizi gibi muhtelif konular ile karĢımıza çıkmaktaydı.

Türk siyasetindeki geleneksel devletçi cumhuriyetçi yapının temsilciliğini yapan CHP, küresel düzlemin getirdiği liberal demokrasinin göreceli temsilini üstlenen AKP‟yi iktidara geldiği günden bu yana AKP‟nin köklerini dayandırdığı Milli GörüĢ çizgisine atıf yaparak iktidarı laiklik karĢıtı eylemlerin odağı olarak eleĢtirmekte ve rejim tehlikesine dikkat çekmekteydi. BaĢbakan R. Tayyip Erdoğan‟ın AĠHM‟in Türban Kararı sonrası ifade ettiği “ulemaya sormak gerekir” sözleri, DanıĢtay Saldırısı, alt kimlik-üst kimlik tartıĢmaları ve ġemdinli Olayları gibi konular da bu kamplaĢmayı arttırarak siyaseti, rejime endekslemekte ve militarist bir söylem biçimi geliĢtirmekteydi. CHP ve AKP kutuplaĢmasının bu dönemdeki yansımaları toplumun kamplaĢmasına ve Cumhuriyet Mitingleri5

gibi sivil reaksiyonlar ile taraflaĢmasına neden olmaktaydı. Cumhuriyet, demokrasi bağıntısındaki kitlesel reaksiyonun örneği olarak Cumhuriyet Mitingleri geniĢ kapsamlı ve önemli bir sivil toplum gösterisi olmakla beraber; oluĢturulmuĢ söylemlerin ve kamplaĢmaların üzerinden sürdürülmesi dolayısıyla da kutuplaĢmayı, dıĢlamayı ve ötekileĢtirmeyi canlandırarak hassasiyetleri göz ardı eden, yeni politizasyon ve cumhuriyet oluĢumlarını karlı karĢıya getiren bir tavır içinde gerçekleĢmekteydi. Bu açıdan da cumhuriyetin modernist kurumları ve zihniyeti ile demokrasi mecburiyetinde olanlar ve talepleri cumhuriyet söylemini aĢan kesimler arasında kutuplaĢma yaratarak siyasetin iki baĢlılığa sıkıĢmasının önünü açarak

5

Çalışmada Cumhuriyet Mitingleri’ne, Şemdinli Olayları’na, günlük siyasi tartışmalara ve Ergenekon Davası’na özel olarak değinilmeyecektir. Bunun sebebi bu meselelerin hala muallâkta olması ve kamplaşmayı körükleyen zihniyetlerin delili olarak gösterilmeleridir. Kaldı ki bu konular küreselleşme etkisi çerçevesinde değinilmeye yaraşır konular değil, ülkenin iç siyasi yapısı ile ilgili vuku bulmuş olaylardır. Çalışmada vurgu yapılan alan ise demokrasi zihniyetinin alt yapısı ve bu zihniyetin kurumları ne şekilde siyaset içerisine sokarak politikayı toplum bünyesinden çıkarması ve devletleştirmesidir. Bundan ötürü 367 Krizi, 27 Nisan Muhtırası ve AKP Kapatma Davası üzerinden CHP’nin demokrasi tahayyülü ifade edilmeye çalışılacaktır.

55

tarihsel sürekliliğe haiz cumhuriyet demokrasi çeliĢkisinin sivil toplumu ön plana alan küresel çağdaki yansıması olara karĢımıza çıkmaktaydı.

Demokrasi-cumhuriyet çeliĢkisinin çift taraflı siyasallaĢtırılmasına dayalı olarak geliĢen CumhurbaĢkanlığı Seçimi-367 Krizi ve Cumhuriyet Mitingleri ile kitleselleĢen anlayıĢın temelinde AKP‟nin geleneksel cumhuriyet kalıplarından farklı olarak demokratik düzlemde söz söyleme haklarının geliĢtirmesi yönündeki tavrı ile Cumhuriyet Halk Partisi‟nin farklı söylemlerin demokratik mecrada dahi geliĢmesini Türkiye/Atatürk devrimleri ile geliĢtirilmiĢ modernist tahayyülün gayet tabi olarak revize olması ve demokratikleĢmesi gereken ilkelerin dönüĢmesini “cumhuriyet ve Atatürk ilkelerinden sapma” olarak nitelemesi damga vurmaktaydı (Milliyet Gazetesi, 27 Nisan 2007). Bu durumun altında yatan en önemli sebep ise toplumsal diyalojik, katılımcı ve çoğulcu demokratik arzulara karĢın CHP‟nin de AKP‟nin de kutuplaĢtırıcı söylemler ile demokrasinin engelsiz tabanlaĢmasına karĢı yasal haklarını harekete geçirmemeleridir. Mevcut durum; Deniz Baykal‟ın

"

Türkiye'de belki ilk kez uzun bir süreden beri devletin anayasal kurumları, ülkenin geleceği ile ilgili kaygılarını, şikâyetlerini açıkça ifade etmek gereğini hissetmiş, yüksek sesle kaygılarını paylaşmıştır" (Milliyet Gazetesi, 30

Nisan 2007) Ģeklindeki sözleriyle devletin kurumsal yapılarının da siyaset içerisinde çekilmesine ve oligarĢik cumhuriyetçi bir anlayıĢın su yüzüne çıkmasına imkân tanımıĢtır.

Kısacası cumhuriyet ve demokrasi arasındaki uyumsuz bağın günümüzdeki yansımaları katılımcı, diyalojik demokrasinin geliĢtirilmesinin değil, cumhuriyet yapısının haiz olduğu egemen ideolojik kalıpların mevcut kurumlardan biri yargının siyasallaĢtırılması ve cumhuriyetçi yapının siyasi temsilcisi CHP‟nin kutuplaĢtırıcı söylemleri ile oligarĢik bir yapı kazanmıĢtır. Bu durum cumhuriyet kalıplarının korunması adına demokrasinin geniĢletilmesinden ziyade dar ve tartıĢılamaz kalıpların hâkim yapı üzerindeki tekelin devamını ve cumhuriyetin sivilleĢmemesi/demokratikleĢmemesini sağlamıĢtır.

56