• Sonuç bulunamadı

Devlet Endeksli Yapının Temeli Yapısal Süreklilik

BÖLÜM 3: YENĠ DEMOKRASĠ ALGISINA CHP’NĠN YAKLAġIMI

3.2. CHP‟nin ÇoğulculaĢan Demokrasiye YaklaĢımı

3.2.1. Devlet Endeksli Yapının Temeli Yapısal Süreklilik

Türkiye Cumhuriyeti‟nin kuruluĢ felsefesi, Batı‟nın belli tecrübeleri doğrultusunda demokratikleĢme süreci ile paralellik arz etmektedir. Çünkü her ikisinin de altında yatan fikir ulus devlet temelinde sanayileĢmeye dayalı, laik bir ulusal kimlik2

yaratma projesidir. Geleneksel toplumdan modern topluma doğru geliĢim, evrim projesi olarak hayata geçirilen ve önemli ölçüde baĢarılı olan Kemalist proje, toplumsal değiĢme projesi olarak siyasi ve ekonomik karĢılıklara sahiptir.3

Kemalizm, modern toplumu tanımlayan siyasi kurumların inĢası yoluyla yukarıdan aĢağıya doğru hareket eden ve toplumsal değiĢimi hedefleyen bir ulus devlet projesidir. Bu açıdan Kemalizm, Weberyan bir Ģekilde siyasal otoriteyi geniĢ bir alanda kuran, rasyonel bir içeriğe sahip, kiĢisel egemenliği ve özgürlüğü devlet lehine mobilize eden bir örgütlenmedir. Diğer yandan ekonomik alanda ise Türkiye‟nin sanayileĢme süreci, kapitalizme karĢıt anti-emperyal temelde bir bağımsızlık algısıyla değil, aksine çağdaĢ dünyaya entegre olma hedefi ile bağımlı bir kapitalist geliĢme süreci olarak geliĢmiĢtir(Keyman, 2000: 171). Levent Köker; cumhuriyet ile demokrasi arasındaki paradoksal durumu, “devletin

toplumun ortak yararını gözeten hukukla sınırlandırılması gereği ile devletin bu sınırlandırmayı aşma eğilimi gösteren mantığı arasındaki çatışma” olarak

nitelemektedir. Bu pencereden bakıldığında cumhuriyet ve demokrasi iliĢkisi toplumsal farklılıkların neden olduğu kamusal talepler, soyut hukuk anlayıĢı ve ulus devlet pratiğinin milliyetçi yapısı ile uyumlu olduğu sürece karĢılanabilir bir yapıdadır (Köker, 2008b, 274), aksi takdirde bu talepler çatıĢma öğesi olarak tali karĢıtlıklar yaratacak köktenci öğeler olarak siyasallaĢırlar.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel BaĢkanı Deniz Baykal‟ın “Cumhuriyet demokrasiyi

doğurdu; şimdi de demokrasi cumhuriyeti ortadan mı kaldıracak?” sözü (Cemal,

03.09.2006) Levent Köker‟in tespitini haklı çıkarır Ģekilde, devletçi geleneği temsil

2

Ulusal kimlik, ibaresiyle anlatılmak istenen salt milli bir kimlik olgusundan ziyade bireylerin ve toplulukların kendilerini ne ile ifade edebilmelerine olanak tanımaktan ziyade Ortodoks bir olgu ile devletin kendi kimlik tanımlamasında bulunmasıdır. Kimlik tanımlamasının etnik, milli, sınıfsal, kültürel birçok yapıyı taşıması hasebiyle kurduğumuz eleştirel yapı cumhuriyetçi yapının ifade edilen demokratik çeşitliliği belli ölçütlere tabi tutmasıdır.

3 Ekonomik karşılığı kimlik projesinde etkin örnek olarak alınan Batılı ulusal-seküler yapıya haiz kapital sistem ile işlemektedir. Bu açıdan kimlik algısı aynı zamanda ithal ikameci anlayıştan liberalleşmeye geçiş ile de ciddi değişime maruz kalmaktadır.

49

eden CHP‟nin demokrasi algılamasının, cumhuriyete yönelik tehdit algılamalarıyla yüklü olarak geliĢtiğini ve Atatürkçülük adı altında geliĢtirilen muğlâk kavramların demokrasi dıĢı amaçları için elveriĢli sınırlamaları meĢrulaĢtırdığını göstermektedir (Köker, 2008b, 277).

Kemalizm‟in modernist nosyonlar ile ürettiği bir diğer öğe ise ulusal kimlik öğesidir. 1980 sonrası yaĢanan süreçte önem kazanan bir konu olan kimlik konusu, Türkiye‟de, “Türk” sözcüğüne yüklenen anlamlar üzerinden Ģekillenmektedir. Bir taraftan kurucu Kemalist algının Türk sözcüğünü kültürel olarak kullandığını ve ulusal kimliğe vatandaĢlık üzerinden yaklaĢan sivil bir anlayıĢa sahip olduğu gözlenirken diğer yandan ise Kemalist milliyetçiliğin etnik ve dinsel farklılıkları kendi içerisinde eriten milliyetçi bir söyleme sahip olduğunu ifade edebiliriz. Kemalist yapının geliĢtirdiği kimlik algılamasının siyasi temsili cumhuriyetçi yapı, kimlik algılamalarının küreselleĢme süreci ile değiĢmesine bağlı olarak kimlik sorununun katılım sıkıntısı olarak demokrasi sorununa dönüĢmesini sağlamıĢ demokrasi-cumhuriyet çatıĢması üzerinden filizlenmiĢtir.

Fuat Keyman, kimlik konusunun yarattığı dilemma için Mitchel Dean‟ın terminolojisini kullanarak, öncelikle kimlik paradigmasının okunuĢunda yapılan önemli bir konuya değinerek “geçmişi bugünden okumamak gerektiğinden bahsetmektedir.” Kemalist çağdaĢlaĢma isteğinin karmaĢık yapısını tanımadan bugünkü kimlik sorununun kurucu öğelerinin tanınamayacağını ifade eden Keyman, aksi tanımlamaların kimlikler arasında hiyerarĢi ve ayrıcalıklı konumlar yaratacağını ve çok boyutlu etkenlerin tekleĢerek köktenci bir yapı oluĢturacağını ifade etmektedir. Öte yandan hâkim kimlik yapısının

belirli bir öze sahip olduğu ifadesini siyasallaĢtırmanın karĢıt kimlik taleplerinin de

köktenci yapılar ile siyasallaĢacağının altını çizmektedir. Tali karĢıtlıklar yaratacağı gibi bir gerçeği gözler önüne seren böylesi bir hegemonik konumu anlayabilmek için öncelikle çok boyutlu bir değerlendirilmeye tabi tutarak olayı anlamak ise siyasal aklın demokratikleĢmesinin önünü açmaktadır. Bu açıdan Kemalizm‟i bir modernite projesi olarak kavramsallaĢtırmamız gerekir (Keyman, 2000:173).

ġerif Mardin‟e göre, Kemalizm‟i “kavramsallaĢtırma eylemi” olarak düĢünmek onun normlar temelinde “ulus devlet kurma projesi” olduğunu gösterir (Mardin, 1994a: 65). Kemalizm‟i Türkiye Cumhuriyeti‟nin ulus devlet olarak kavramsallaĢtırmasının teması

50

olarak ifade etmek ise Kemalizm‟i özünde evrensel bir proje olarak belirler. Maddi ve kurumsal olarak modern bir ulus devletin ortada olmamasına rağmen bunu oluĢturacak argümanlar ile toplumsal bir formasyonun oluĢturulması ise Kemalizm‟in toplumsal mühendislik projesi olduğunu gözler önüne serer. Bu çerçevede Batı düĢüncesinin altında yatan rasyonalizmi benimseyen Kemalizm‟in altında yatan çağdaĢlaĢma isteminin (Keyman, 2000: 175), “kişiler otoritesinden yasaların üstünlüğüne geçiş,

pozitif bilime geçiş, avam-havas ayrıcalıklarından halkçı bir topluluğa geçiş ve

ümmetten ulus devlete geçiş“ Ģeklindeki dört kurucu öğe ile resmedildiğini ifade

etmektedir (Mardin, 1994b: 207).

Modern ulus devlet kurma projesi olarak Kemalizm, devleti liberal ya da sınıf devleti olarak nitelemekten ziyade toplumsal iliĢkilere belli bir biçim veren ve bu biçimi tekrar tekrar üreten söylemsel pratikleri topluma empoze eden aktif bir özne konumundadır (Chatterjee, The Nation and its Fragments‟dan aktaran Keyman, 2000c; 176). Metin Heper; Türkiye‟deki devlet otoritesini Ģekillendiren Kemalizm‟in fikirsel alt yapısında iki önemli temel taĢının olduğunun altını çizmektedir ve bunları ”Osmanlı Devleti’nin

kişi otoritesinin üzerine kurulmasının modern ulus devlet Avrupası ile rekabet edememesi ve toplumsal gelişmeyi sınırlayan İslami nitelik” olarak belirler (Heper,

Atatürk‟te Devlet DüĢüncesi‟den aktaran Keyman, 2000c; 177). Bu açıdan Kemalizm modern ulus devletleĢme yolunda akıl ile sermayenin Batı kültürüne ve dünyasına eklemlenmesi olarak bütünsel korporatist bir yapı kazanmıĢtır.

Kemalizm, kendisine özgü bir yapı içerisinde rutinleĢmiĢ pratikler (normatif boyut), pratiklere kaynak teĢkil ederek geleneksel bir otorite vazifesi görmesi (meĢruiyet boyutu) ve kolektif kimlik boyutunda (kimlik boyutu) kabul edilmesi dolayısıyla çeĢitli gelenek normlarından izler taĢısa da “ait olunan geleneğin içerisinde veri kabul edilen

bir dizi varsayımlar üzerine kurulan bir davranış biçimi, bir projesi” olarak dünyayı

belli bir pencereden anlama anlayıĢına dayalı hegemonik bir gelenek arz etmektedir (Keyman, 2000:179).

Hegemonik bir gelenek arz eden Kemalizm‟in demokrasi/devlet kavramsallaĢtırılması, rasyonalizm ile talepler arasına çekilen toplumsal yarar endeksli örgütlenmeye ve devlet-toplum iliĢkilerinin bu bağlamda değerlendirilmesini amaçlar. Diğer bir deyiĢle Kemalizm, talepleri karĢılamaya dayalı değil, talepleri oluĢturmaya, millet yararını

51

kurumsallaĢtırmaya yönelik “devlet hâkim özneli toplumu yönlendirme siyasası”dır. Toplumsal yararı ayrıcalıklı bir konuma getiren ve devlet endeksli bir siyaset mekanizması güden Kemalizm, söylemsel düzeyde aynılaĢan bir ulusal kimlik icra ederken ulus ve devletin özdeĢleĢmesinin birincil nesnesi toplumu, bireyselleĢtirmeden vazifeli yurttaĢlar konumuna getirerek devlet yükümlülüğünde vatandaĢlığın icra edilmesini sağlayan militan vatandaĢlar yaratmıĢ ve bu yolla tepeden aĢağıya kimlik oluĢturma yoluna gitmiĢtir (Bora, 1999: 71).

Kemalizm‟in hegemonik boyutu kendini yeniden üretmesi dolayısıyla modernite projesi olmanın yanı sıra bugünün karĢıtlıklarına da temel teĢkil etmektedir. Siyasal alanın dar olması, daraldıkça toplumdan kopması ve sürekli köktenci projeleri benimsemesi günümüz siyaset anlayıĢında oldukça önemli bir mevki oluĢturmaktadır. Çağlar Keyder, bu yöndeki değiĢimi ekonomik perspektiften tanımlayarak “ulusal kalkınmacılığın terk

edilmesiyle Türkiye, anti-modernist ideolojilerin tekeline geçerek dönüşüme maruz kalmıştır” Ģeklinde tanımlamıĢtır (Keyder, 1996). Bu durum özellikle AKP iktidarına

kadar modernist, Kemalist yapının seçkinlerince yönetilen siyasetin devletten bağımsız konuĢmaya baĢlayan bir kültürün yani sivil toplumun canlanmasına sahne olmuĢtur. Diğer bir deyiĢle Kürt Sorunu ve Ġslami politizasyon vb. çerçevesinde geliĢen dil farklılaĢması, Kemalist cumhuriyetin hegemon demokrasi krizinin siyasal bağlamda içselleĢmesinin önünü açmaktadır (Keyman, 2000: 185). Gramscian deyimle Kemalist hegemonyanın krize maruz kalması, günümüz sivil vesayet tartıĢmalarına zemin oluĢturacak Ģekilde (ġenocaklı, 04.10.2010) krizi oluĢturan söylemlerin de demokratik bir muhalefet geliĢtirmekten ziyade farklı terimler ile benzer bir kurumsal yapının inĢa edilmesine yönelik olduğunu gözler önüne sermektedir.4

1950‟lilerin Adnan Menderes yönetimlerinin, 1980 sonrası Turgut Özal döneminin, 28 ġubat Süreci‟ndeki Refah Partisi oluĢumunun ve 2002 sonrası AKP döneminin ortak özellikleri; “Kemalist seçkinci seküler modernleştirici” yapıya karşı İslami kültür ile

bezenmiş, Kemalizm’e karşı liberal bagaja sahip muhafazakâr modernleşmenin siyasi kültüre taşındığı fakat aynı Kemalist sisteme dayalı şekilde toplumsal yarar nosyonunu

4 Bu ifade ile de anlayabiliyoruz ki, bölümün başında ifade ettiğimiz gibi Kemalizm’e dair olan cumhuriyetçi anlayışın anti-demokratik yapısı hemen hemen tüm partilerin mevcut yapılarının temelini teşkil etmektedir. Bu açıdan cumhuriyet demokrasi karşıtlığı içerisinde asıl itibariyle iktidar çatışmasına ait bir damar mevcut bulunmaktadır.

52

belirleyen ve toplum adına siyaset yapan bir karşı hareket olmalarıdır. 1980‟ler sonrası

geliĢen Kürt Siyasal hareketi de toplumsal taban özellikleri ve geliĢim düzeyleri farklı olsa da aynı köktenci yapıya ve farklılık düzeyinde ancak farklı bir siyaset kurgusu dayatmayan köktenci bir siyaset anlayıĢı geliĢtirmektedir. Ġslami ve kısmen(!) Kürt Siyasası‟nın toplulukçu söylemleri ve taĢıyıcı özneleri, Türkiye‟deki demokrasinin hali hazırda devlet içi bir nüfuz alanı olarak görüldüğünün, toplumsal taleplerin katılım dıĢı bırakıldığının ve “aynılık” üzerinden tali karĢıtlıklar yarattığının göstergeleridir.