• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 5: KÜRESELLEġMENĠN EKONOMĠK SONUÇLARINA CHP’NĠN

5.2. KüreselleĢmenin Ekonomik Sonuçlarına CHP‟nin BakıĢı

5.2.3. Alternatif Sosyal Demokrat YaklaĢım

Neo-liberal ekonomi politikaları izleyeceği iktidara geldiği günden bu yana aĢikâr olan muhafazakâr/liberal AKP hükümetinin bu süreci yönetme Ģekli ekonomi zihniyeti çerçevesinde kabullenilenebilir bir durum olarak izah edilebilir. Ancak dünya konjonktürüne rağmen neo-liberal sistemden korunabilmek adına dünyadaki sol anlayıĢ Türkiye‟nin tam da ihtiyacı olduğu Ģekilde vatandaĢlık temeline endeksli, evrensel bir sosyal politika sistemi olarak “vatandaĢlık sistemi”ni geliĢtirmiĢ/yaygınlaĢtırmıĢtır. Ekonominin toplumun merkezinde olması liberal görüĢlere göre özgürlüğü zedeleyen bir tutum olsa da sol jargon bu durumu “negatif özgürlük” olarak nitelemekte ve kiĢilerin kendi geliĢimini sağlayan özerklik duygusuna atıf yapan “pozitif özgürlük” anlayıĢını benimsemektedir. Dolayısıyla sol zihniyet ekonomik alanda iĢleyen düzenleme, sosyal koruma ve dağıtım sistemini toplumsal dayanıĢma için olmazsa olmaz olarak görmektedir. Buna dayalı olarak sol/sosyal demokrasi, geçmiĢte de olan ancak Washington UzlaĢması‟na(!) dayalı devleti küçülten, kamu harcamalarını azaltarak gelir dağılımını dengesizleĢtiren neo-liberal ekonomik sistemde daha da ihtiyaç duyulan vatandaĢlık sistemine öncelik vermektedir. Çıplak maaĢa daha fazla ihtiyaç duyulan, emeğin yeniden metalaĢtığı, küresel boyutta kayıt dıĢı sektöre kaymaların oluĢtuğu bu süreçte “vatandaĢlık geliri” birliktelik karĢıtlığına karĢı bireysel davranıĢı destekleme” anlayıĢına kaymıĢtır. Sermayenin ulusal bağlarından koparak iĢçi sınıfının bir adım önüne geçmesi sonucunda iĢçi sınıfının küçülmesi sermaye risklerini emekçi kesime yüklemektedir. KiĢiler, toplumsallıktan bireyselliğe geçilen bu süreçte sosyal politikanın sivil topluma devredilmesi sonucu ara noktalar olan “cemaat ve karĢılılık” boyutlarına karıĢmaktadır. Tüm bunlara mukabil, sol, bugüne kadar refah devletlerinde benzeri görülen “gelir tespitine dayalı” “damgalayıcı” uygulamalara, zaman zaman adaletsiz durumlar ortaya çıkartan “kategorik” yardımlara ya da iĢverenlere avantaj sağlayan ücret desteklerine karĢılık “vatandaĢlık temel gelirini” ön plana almaktadır. VatandaĢlık gelirindeki temel amaçlar; “cumhuriyetçi bir anlayıĢa dayalı olarak vatandaĢlık algısını geliĢtirmek, yeniden dağıtıma yardımcı olmak, iĢgücü

124

pazar esnekliğinin daha emniyetli Ģekilde iĢlemesini sağlamak ve yoksulluğu azaltmaktır (Standing,2007: 17-30).”

Buna karĢılık olarak itirazlar, “maliyet meselesi, yabancı yatırımların kaçmasına neden olabilme potansiyeli, tüketimin artarak enflasyonu arttıracağı endiĢesi, emek-ücret karĢılılığı kaybettireceği görüĢü, kiĢileri çalıĢmamaya sevk edeceği, emek karĢılığı alınan ücretlerin düĢeceği, hükümetlerin üzerindeki istihdam baskısını azaltacağı ve gelir seviyesinin siyasi çıkarlara alet olabileceği” üzerinden gerçekleĢmektedir. Ġtirazlar haklı, tarihsel tecrübelere dayanıyor gibi görünse de asıl itibariyle söz konusu durumun fiili gerçeklere dayanan bir “öncelik” meselesi olarak görülmesi gerekmektedir (Ġnsel,2007: 42).

“VatandaĢlık Geliri”nin feodal sistemlerdeki gibi modern çağ ile çeliĢen, devlet tarafından kayırılmıĢ ayrıcalıklı bir sınıf oluĢturacağını ifade eden görüĢler; temel olarak modern çağın getirdiği “fayda düzeni”ne dayalı olarak bu ifadeleri kullanmaktadır. Bu algı “karĢılılık ilkesi”ne dayalı olarak geliĢen ücrete karĢılık verimli olmak ya da en azından çalıĢmak anlamında ifade edilen bir düzeni tasavvur eder. Bu açıdan modern çağın kriteri “iĢe yarar olmak”tır. Modern çağın kriterlerine karĢı Avrupa Birliği gibi modern çağın en büyük projesinde dahi sosyal damping uygulamalarına karĢı kullanılan sistem bireysellik ile ortak yarar arasındaki iliĢki açısından oldukça önemli bir görüĢ ortaya çıkarmaktadır. Yaratılan fayda, yaĢam hakkı eĢitliğine dayanan piyasa ekonomisinin bireyci idealizmine karĢın “vatandaĢlık geliri” asgari gelir anlayıĢının üstünde siyasi bir anlam ifade ederek üretimin toplumsal ve senkronik bir süreç olduğu düĢüncesine dayanmakta, ortak verimliliğin bireysel verimliliklerin toplamından yüksek olduğunu belirtmekte ve “dağılımı” Marx‟ın ifade ettiği Ģekliyle emek hacmine değil, üretilen zenginliğe bağlamaktadır. Dolayısıyla bu proje, iĢverenlerin tekelinde olan özerk ve özgürlüğü emekçi kesime naklederek verimliliği arttırma ve burjuva toplumu değerlerini aĢmaya yönelik, ekonomik olarak görünse de esasında siyasi anlamlar taĢıyan sol/sosyal demokrat bir projedir (Ġnsel,2007: 44-49).

Dünya gündeminin “hür”leĢmeye baĢladığı dönemle birlikte öne çıkan en önemli değer olan demokrasi anlayıĢının salt kapital değerler ile sınırlar olduğu “vatandaĢlık geliri”nin siyasal boyutu incelendiğinde göze çarpmaktadır. Yoksulluğu, zenginlerin kapısında beslenen, sivil toplumun inisiyatifine bırakılan, sadaka kabilinden nemalanan

125

bir konuma indirgeyerek kamu yardımından muhtaç bırakmak, yoksul kesimin özerklik ve demokratik durumunun ne derece geri kaldığını göstermektedir. Bu bağlamda ilk olarak 1962 yılında Friedman tarafından öne sürülen “vatandaĢlık geliri” projesi, paternalist, cemaatsel bağları koruyarak sosyal bağları göz ardı eden ve emek arzını olumsuz etkileme tehlikesini ifade eden sağ/sol katı muhafazakâr görüĢlerce reddedilmektedir. “FaĢizan devletçi sol”dan ziyade özgürlük ve demokrasi gibi liberal değerleri benimseyen ve toplumsal dayanıĢmayı “çalıĢma hayatıyla” sınırlamayan sola göre pazarlık gücünü arttırma potansiyeline sahip olması, vatandaĢlık değerleri üzerinden aitlik kazandırması, fırsat eĢitliği sağlaması açısından “vatandaĢlık geliri” liberal ve sol/sosyal demokrat değerler ile uyum içerisindedir (Buğra,2007: 87-92). Yoksulluğun sosyal bir sorun olarak göz ardı edilemeyecek kadar kitlesel bir hal alması 1990‟lı yıllara denk düĢmektedir. KitleselleĢen yoksulluk, Türkiye‟deki yoksulluğun eski kurum ve anlayıĢlar ile sürdürülemeyeceğini gözler önüne sermekteydi. Post-fordist uygulamalar ile tarım sektörünün eĢ zamanlı çözülmesi, küreselleĢme ile kent yapılarının değiĢmesi ve KĠT‟lerin etkisini ve verimliliklerini kaybetmesi, yoksulluğu “geniĢ aile desteğine” bırakılamayacak kadar güçlendiğini göstermekteydi. Türkiye gibi kayıt dıĢı istihdamın yüksek olduğu ülkelerde “pazarlık gücünü” attırabilecek “vatandaĢlık geliri” gibi projelerin reddi iĢverenler tarafından makro ekonomik Ģekilde değil bireysel çıkara dayalı olarak reddedilmektedir. Bu açıdan “vatandaĢlık geliri” siyasi ve ekonomik boyutları da olan “kayıt dıĢı ekonomi” konusu ile mücadele Ģekli olarak da uygulanmaktadır.16

Günümüz Türkiyesi‟ndeki mevcut ekonomik durum ve gelir dağılımı göz önüne alındığında sadaka kültürüne dayalı cemaatsel bağlar dıĢında gelir sürekliliğini sağlayacak, pazarlık gücünü arttırarak iĢverenleri legal yollara çekecek ve dağıtımı güçlendirecek politikalar önem kazanmaktadır. Bu açıdan yoksulluk ile mücadele, ekonominin güçlendirilmesi, dağıtımın etkinleĢtirilmesi, iĢçi haklarının pazarlık gücü sağlama yoluyla kuvvetlendirilmesi ve bireylerin özerkleĢerek daha demokratik bir tavır kazanmalarını sağlayacak politikalar günümüz Türkiyesi‟nde ciddi önem kazanmaktadır (Sınmazdenir, 2007: 92-112). AKP hükümetinin neo-liberal politikaları benimsemiĢ bir parti olması dolayısıyla da bu durum sosyal demokrat/sol iddiasında olan CHP gibi partilere düĢmektedir.

16

126