• Sonuç bulunamadı

VatandaĢlığın Yeniden DüĢünülmesi Sorunu

BÖLÜM 4: DÖNÜġEN ULUS DEVLETLER SĠSTEMĠ ve CHP

4.2. CHP‟nin Ulus Devlet ve Uluslararası Sistem Algısı

4.2.2. VatandaĢlığın Yeniden DüĢünülmesi Sorunu

Anatomisini modernizm döneminin koĢullarından alan ve o dönemin koĢulları içerisinde meĢruluk arz eden vatandaĢlık kavramının günümüzde yaĢadığı kriz asıl itibariyle siyaseti yeniden düĢünmek sorunudur. KüreselleĢme sürecinde modernizme ait yapıların meĢruiyet krizi yaĢaması, modernizm döneminde kurulan siyasal-toplumsal iliĢkilerin ortak-payda çerçevesinde tekrardan kurulmasını gerektirmektedir. Siyasal ve toplumsal arasındaki iliĢki kendiliğinden kurulmuĢ bir iliĢki değil, aksine toplumsalı anlama ve çözümleme sürecinde geliĢmiĢ bir durumdur. Siyasalın, toplumu karar alma süreçlerine dâhil ederek “aitlik” oluĢturması da o dönemin yöntemsel koĢulları ile tarif edilebilecek Ģekilde çeĢitlilik arz etmektedir. Siyasal olanın toplumun bölünmez bütünlüğünü korumak üzerinde Ģekillendirdiği alansallık, Westphalian düzenin kurulmasından itibaren günümüze kadar gelenekten ve etikten soyutlanarak devletle özdeĢleĢmiĢtir. Toplum ve siyasalın devlet egemenliğinde özdeĢleĢmesinin tarifi olan modernizmin, devleti sekülerleĢtirmesi, merkezileĢtirmesi, jeo-politikleĢtirmesi ve egemenliğini meĢrulaĢtırması, dönemin ulus devletleĢtirme projesinin en önemli öğeleridir. Modernizm dönemi ile birlikte ulus devlet, kapitalizmi ekonomik anlamda tamamlayan, belli sınırları dâhilinde iktidarı hem ulusal hem de uluslararası boyutta

86

yürüten her konuda etkin ve yetkin toplumsal-siyasi bir aktör olarak karakterize olmaktadır. Devleti, ulus devlet sistemi içerisinde alansallığa dâhil eden modernizmdir ve modernizm bir düĢünce/davranıĢ sistemidir (Keyman, 2000b:217-222).

Demokrasi ise, modernizm sürecinin yarattığı kurumsal ve zihinsel yapılara karĢılık post-modern dönemin çıkardığı olasılıkların, devlet normlarını esneterek modern kurumlar dâhilinde kullanılması iliĢkisidir. Modernite içerisinde devleti demokratik yapan devletin toplumsal hak ve taleplere evrensellik ve tarafsızlık ilkelerince yaklaĢmasıdır. Devlet, vatandaĢlık haklarını güvence altına aldıkça demokratikleĢir.

Globalleşme ile yerelin etkinliğinin artması, ulus devletteki merkezi rolü sarsarak alansal bütünlüğün meşruiyet krizini yaratmıştır. Ayrıca bu durum ile birlikte ulusal kimlikte globalleşme sürecinde yaşanan alansallık dışına çıkmalar ile melezleşmektedir. Devlet egemenliği, aktörler temelinde çoğullaşmakta, devletin merkezi rolü gayri meşrulaşmaktadır. İktidar ilişkileri geleneksel aktörler tarafından temsil edilemeyecek düzeye ulaşarak teni toplumsal hareketlere maruz kalmaktadır. Ulusal bütünlük değişmektedir. Yönetilebilirlik krizi genişlemektedir. Tüm bu süreçlerin ana sebebi geleneksel ulus devlet algısı tarafından dışlanan kesimlerin dışlandıkları öğeler/düşünceler/simgeler etrafında toplanarak demokratik alana dâhil olmak ve kurumsal zemin içerisinde kimliklerini ifade etmek istemeleridir (Keyman, 2000b:

222-232). Kimlik siyaseti ve onun değiĢtirdiği/değiĢtiremediği ulus devlet algısı, Türkiye‟de ise birkaç Ģekilde kendini ifade etmektedir.

Kültür ve kimlik kavramları, etkileĢime açık, toplumu anlamlandırmada kolaycı ve indirgemeci kullanımlardır. Kültür/kimlik politikaları, tarihsel bir imge olmalarından daha ziyade kurgusaldır. Hipotez seviyesinde geliĢerek yerel unsular ile beslenirler ve tutarlılıkları uygulayıcıları tarafından belirlenen açıklayıcı kavramlardır. Bu ön kabule göre, kimlik politikaları sosyal hiyerarĢilerin ortadan kaldırılması ya da sosyal hiyerarĢilerin devamlılığını ön gören hareketlerdir. Bu açıdan kimlikler ile modernizm arasındaki iliĢkinin önemi artmaktadır. Modernite ve kurumları bireyi en küçük varlık olarak ele almıĢlar ve sosyal iliĢkileri düzenlemek için dilediklerince kullanmıĢlardır. Kimlikler, bu iliĢkiselleĢme sürecinde zıtlıklar üzerinden tarif edilmiĢ ve birbirileri yerine ikame edilmiĢlerdir. Bu durum beraberinde kimliklerin “ötekileri” üzerinden tarif edilmesi sonucunu doğurmuĢtur. Modern kurumlar dâhilinde ötekileĢerek, kamusal

87

alandan dıĢlanan ve hak talepleri karĢılanmayan kesimlerin, kendi sıkıntılı durumları içerisinde farklarını sıkıntılarının çözümüne sebep göstererek toplanmalarına ve modern kurumların baskıcı rollerini demokrasi ile ikame etmelerini sağlama hareketlerine kimlik

hareketleri denebilir. Toplumsal grupların, sıkıntılarının çözümü olarak ötekileĢen

kimlikleri etrafından birleĢmeleri, bu kategoriye atfedilen kiĢilere karĢı belli ön yargıların ve ayrımcılığın geliĢimine sebep olma potansiyelini taĢımaktadır. Kimliklerin geliĢimi ve modern kurumların dâhilinde ifade edilmesi süreci değiĢime açık olması, özdeĢleĢtirilebilmesi ya da aitlik bildirmesi açısından dinamik bir iliĢki geometrisidir (Mutluer, 2008: 265-270). Ġfade edilen genel kimlik politikaları tasvirine göre Türkiye‟de yaĢanan kimlik politikaları da modern kurumlar ve modernizm zihniyeti ile çatıĢmakta, belli ön kabullere dayanmakta, belli korkular üzerinden tarif edilmekte olan kategorisel ve etkinliği/sınırları temsilcileri tarafından belirlenen dinamik bir sürece tekabül etmektedir.

Toplumsal hayatı kimlik çatıĢmaları üreten Türkiye, ulus devlet konusundaki otoriter konumunu liberal bir yapıya dönüĢtürüp dönüĢtürmeme konusunda çetin bir yoldan geçmektedir. Gerçekten güçlü ve demokratik bir Türkiye‟nin yaratılması konusundaki olmazsa olmaz koĢul ise devlet-toplum iliĢkilerinin toplum lehine değiĢtirilmesidir. Türkiye‟de özgürlüklerin geliĢerek bireye atfedilen rolün artması ve çağın gereklerine ulaĢılması ancak demokratik geliĢimler ile gerçekleĢebilir. Türkiye‟nin devlet-toplum iliĢkilerini yönlendirirken bugüne kadar ön kabul olarak ortaya koyduğu güçlü devlet geleneği, organik toplum, cumhuriyetçi vatandaşlık kavramlarının günümüzde yönetilebilirlik sorunu yaĢadığı görülmektedir. Türkiye‟deki güçlü devlet geleneğinin kırılması, cumhuriyetçi vatandaĢlık halinin değiĢmesi halilende ulus devlet anlayıĢının değiĢerek sistem içi bir demokratik sistem yaratması gereği, sivil toplum hareketlerinin artması ile organik görülen toplumun homojen bir yapı taĢımadığının görülmesi ile ortaya çıkmıĢtır. Ulus devlet algısını değiĢtirmek zorunda kalan kimlik harekelerinin Türkiye‟deki çıkıĢı ise iki olay üzerinden kitleselleĢmiĢtir. KitleselleĢen bu hareketler, laiklik13 sorununu gündeme getiren Ġslamcı hareketler ve Türk milliyetçiliğini gündeme getiren Kürt Sorunu‟dur (Keyman, 2009:3-11).

13

Türk Vatandaşlığı’nın inşası sürecinde önem arz eden ve toplumu laikleştirerek geleneksel vatandaşlık tanımının değişmesine neden olan modernleşme sürecinin, Türkiye’deki ulus devlet algısını ne şekilde

88