• Sonuç bulunamadı

Yüksek Seçim Kurulunun Kendi Kararlarında Yüksek Seçim

3. Yüksek Seçim Kurulunun Hukuki Statüsüne İlişkin Tartışmalar

3.2. Türk Yargı Sisteminde Yüksek Seçim Kurulu’nun Hukuki Niteliği Üzerindek

3.2.3. Yüksek Seçim Kurulunun Kendi Kararlarında Yüksek Seçim

Yüksek Seçim Kurulu’nun hukuki statüsü üzerindeki tartışmalara Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek yargı organlarının yanı sıra bizzat Yüksek Seçim Kurulu da farklı anayasal dönemlerde verdiği farklı nitelikteki kararlarıyla müdahil olduğunu görmekteyiz. Kurul, 1961 Anayasası döneminde verdiği ve kendisini “seçim hukuku yönünden yüksek yargı mercii” olarak nitelendirdiği kararlarında, seçim öncesi ve seçim sonrası düzen ve dürüstlüğü sağlamak amacıyla yetkilendirildiğini, verdiği kararların yargı kararları olduğunu ve yaptığı denetimin ise yargı denetimi olduğunu gerekçeleriyle ortaya koymuştur261.

Yüksek Seçim Kurulu’nun, 1961 Anayasası döneminde kendisi ile ilgili verdiği ilk262 kararında263 “idari”264 ve “yargısal” fonksiyon ayrımına gitmiştir265. Özellikle yargısal görevleri kapsamında, uygulanan bir kanun hükmünün Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulması ya da kendisinin uygulanan kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı hususunda kanaate sahip olması durumunda, Anayasa’nın 151. maddesinin kendisine verdiği yetkiyi kullanarak, söz konusu uyuşmazlığın çözümünü geri bırakarak, Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğini ifade etmiştir. Kurul, bu kararına gerekçe olarak, söz konusu anayasaya aykırılık iddiasının ciddi

261

Bingöl, s. 94. 262

Yüksek Seçim Kurulu’na yapılan itiraz konusu, Sivas İl Seçim Kurulu’nca verilmiş 22.11.1963 gün ve 41 sayılı kararının, 19.7.1963 gün ve 306 sayılı kanunun 105. maddesinin birinci fıkrasının 6 numaralı bendi hükmünün salt olarak uygulanmasının, Anayasanın geçici 11. maddesi hükmüne aykırılığı oluşturmaktadır. (Resmi Gazete, 18.12.1963-11584. s. 4).

263

YSKK. No: 1963/618, Karar Tarihi: 7.12.1963, Resmi Gazete, 18.12.1963-11584. ss. 4-5. 264

Yüksek Seçim Kurulu’nun seçimlerin yönetimi niteliğindeki görev ve yetkilerini ilgilendiren konularda ise şunları ifade etmiştir. “…Kurulumuz, yönetici nitelikteki görev ve yetkilerini

ilgilendiren işlerde, uyguladığı yasa hükümlerinin birisinin Anayasaya aykırılığı ileri sürüldüğünde veya kendisi gerekli gördüğünde, bu hükmün Anayasaya aykırılığından ötürü iptalini, Anayasanın 149 uncu maddesiyle kendisine de bu hakkın tanınmamış olması sebebiyle, Anayasa Mahkemesinden isteyemez…”. (Resmi Gazete, 18.12.1963-11584. s. 4).

265

111 olduğu kanısına varılmadığı ve itiraza konu kanun hükmünün, Anayasaya aykırı da bulunmadığını göstermiştir. Ayrıca Kurul’un, yargı yetki ve görevlerini kullanırken diğer yargı yerleriyle eşit durumda olduğu hususunun da altını çizmiştir. Kurul, oy birliğiyle itirazları266 reddettiği kararında, “Yüksek Seçim Kurulunun, Anayasanın 75 inci maddesiyle 26.4.1961 gün ve 298 sayılı yasanın 14’üncü maddesi ile belli edilen görev yetkileri incelendikte, bunların bir bölümünün yönetme görev ve yetkileri, o bir bölümünün de, yargı görevi ve yetkileri niteliğinde oldukları açıkça anlaşılır… Buna karşılık, yargı görev ve yetkilerini ilgilendiren işlerinde ise uygulanacak bir yasanın hükümlerini veya bir hükmünü Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birisinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasanın 151 inci maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar işin sonuçlandırılmasını, belli edilen süre kadar, geri bırakır; Çünkü, Kurulumuz yargı görevlerini yaparken veya yargı yetkilerini kullanırken, diğer yargı yerleri ile eşit durumdadır. Konumuz olan itiraz işinin incelenmesi, Kurulumuzun, yukarıda açıklanan görev ve yetkilerinden yargı bölümüne girdiğinden, kararımızda sözü geçen 19.7.1963 gün ve 306 sayılı kanunun 105 inci maddesinin birinci fıkrasının 6 numaralı bendi hükmünün salt olarak uygulanmasının, Anayasanın geçici 11. maddesi hükmüne aykırı olacağına ilişkin itirazın, Kurulumuzca, ciddi olduğu kanısına varılmadığı gibi, anılan hüküm, Anayasaya aykırı da görülmemiştir… ”

denilmek suretiyle hukuki statüsünü bir mahkeme olarak nitelendirmiştir267.

Yüksek Seçim Kurulu, aynı dönemde vermiş olduğu bir başka kararında268, hem bu kararın alınmasını sağlayan önceki kararına269 hem de yukarıda ifade ettiğimiz içtihadına sadık kaldığını görmekteyiz. Şöyle ki, 12 Ekim 1969 tarihinde yapılacak Milletvekili Genel Seçimine katılacak siyasi partilerin270 listesi ve bu listeye istinaden, ilçe seçim kurullarında yer alacak siyasi parti temsilcilerinin

266

Yüksek Seçim Kurulu’na itirazda bulunanlar, 17.11.1963 tarihinde Sivas'ta, yapılan İl Genel Meclisi Üyeleri Seçiminde AP’den asıl üyeliği kazanmış bulunan Hilmi Emiroğlu ve Sivas AP İl İdare Kurulu Başkam Kâzım Arat’tır.

267

YSKK. No: 1963/618, Karar Tarihi: 7.12.1963, Resmi Gazete, 18.12.1963-11584. s. 4. 268

YSKK. No: 1969/78, Karar Tarihi: 13.3.1969, Resmi Gazete, 24.3.1969-13156. ss. 3-5. 269

YSKK. No: 1969/54, Karar Tarihi: 5.3.1969, Resmi Gazete, 19.3.1969-13152. ss. 6-7. 270

TBMM tarafından gönderilen listeye göre Milletvekili Genel Seçimine katılabilecek dolayısıyla, ilçe seçim kurullarına temsilci gönderebilecek siyasi partiler, Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Güven Partisi, Millet Partisi, Türkiye İşçi Partisi ve Yeni Türkiye Partileri’dir.

112 belirlenmesine imkan tanıyan fakat 15 ilde 30.9.1968 tarihine kadar teşkilâtını tamamlayamayan Birlik Partisi’nden ilçe seçim kurullarına temsilci istenmesine yer olmadığına ilişkin 1969/54 nolu kararına karşı, bu karara esas alınan 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. ve 61. maddelerinin, Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Birlik Partisi tarafından yapılan itirazı271 ve itiraz konusunun sözlü272 olarak savunulması isteğini değerlendiren Yüksek Seçim Kurulu, “İlçe Seçim Kurullarına katılma hususunda seçimlerin başlangıç tarihinden geriye doğru değil ilçe seçim kurullarının kuruluşunun yapıldığı günden geriye doğru altı aylık süreye ilişkin yasa hükmünün Anayasa'ya aykırı bulunduğu cihetle; konunun Anayasa Mahkemesine intikal ettirilip oradan alınacak karara göre işlem yapılması gerektiği ileri sürülerek şikâyette bulunulmakta ise de; dilekçede Anayasa Mahkemesine gidilmesini gerektirecek ciddî bir sebep ileri sürülmemiştir. Kurulumuzca da böyle ciddî bir sebebin varlığı kabul edilmemiş olduğundan bu yoldaki isteğin de reddi gerekir.” şeklinde karar

vermek suretiyle, ancak yargı organlarına tanınan somut norm denetimini gerekli şartların oluşması halinde işletebileceğini ifade etmek suretiyle mahkeme statüsünü haiz olduğunu bir kez daha ifade etmiştir.

Yüksek Seçim Kurulu, seçim propagandası kapsamında, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nda siyasi parti yetkililerinin yapacakları konuşmaların denetimine ilişkin verdiği bir kararında, siyasi parti yetkililerinin konuşmalarının içeriğinde bir suç unsuru bulunup bulunmadığının tespiti anlamındaki ön denetim yetkisinin olmadığını belirterek yaptığı değerlendirmesinde, Kurul’un sadece seçim hukuku yönünden yüksek yargı mercii olduğunu ve seçim hukukuna dayalı konulara ilişkin verdiği kararlarının da yargı kararı olduğunu belirtmiştir. Seçim hukuku

271

Birlik Partisi adına itirazı, Parti Genel Sekreteri Şemsi Belli yapmıştır. Şikâyetin konusu ise “İlçe Seçim Kurullarına katılma hususunda seçimlerin başlangıç tarihinden geriye doğru değil ilçe seçim kurullarının kuruluşunun yapıldığı günden geriye doğru altı aylık süreye ilişkin yasa hükmünün Anayasa'ya aykırılığına ilişkindir. Konunun Anayasa Mahkemesine götürülerek, oradan alınacak karara göre işlem yapılması ve ilçe seçim kurullarına Birlik Partisinin de katılmasına imkân tanınması istenmiştir. (Resmi Gazete, 24.3.1969-13156. s. 3).

272

Kurul, Sözlü savunma hakkı ancak tutanağına itiraz edilen kişilere tanındığından hareketle, söz konusu şikâyetin böyle bir konuyu kapsamadığından sözlü savunma hakkı tanınmasına kanunî imkân görülmediği gerekçesiyle bu yoldaki talebi reddetmiştir. (Resmi Gazete, 24.3.1969-13156. s. 3).

113 dışında kalan ve ceza hukuku alanına giren konularda ise suç unsuru bulunup bulunmadığına Yüksek Seçim Kurulu’nun karar veremeyeceğini ifade etmiştir273.

Yüksek Seçim Kurulu’nun, 20.9.1979274 tarihinde aldığı ve siyasi partilerin seçim propagandası kapsamındaki radyo ve televizyon konuşmaları üzerinde öndenetim (sansür) kuran kararına itiraz275 üzerine yaptığı276 değerlendirmesinde, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 75. Maddesi seçim işlerinde en yüksek yönetim ve yargı yeri olarak Yüksek Seçim Kurulu’nu görevlendirmiş ve seçimle ilgili yasakların ve tedbirlerin alınmasını, seçime ait özel yasaların çerçevesi içinde Yüksek Seçim Kurulu’na bırakmıştır. Seçimlere ilişkin hakları ve yetkileri veyahut yasakları hedef tutan eylem ve işlemlerin yargı denetimi 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun hükümlerince Yüksek Seçim Kurulu’na aittir” demek suretiyle mahkeme statüsünü haiz olduğunu bir kez daha vurgulamıştır.

Yüksek Seçim Kurulu, kendisini “mahkeme” olarak nitelendirdiği içtihadını, 1982 Anayasası’nın rüzgârından etkilenerek değiştirmiştir. Bu dönemde verdiği iki kararında “mahkeme” kavramını dar yorumlamak suretiyle, yapılan itirazları, Anayasa Mahkemesi’ne götüremeyeceğini, diğer bir ifade ile söz konusu itirazlar için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkının olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.

Yüksek Seçim Kurulu, hukuki statüsünü bir mahkeme olarak görmediği ilk kararını277, 06.02.1999 tarihinde, Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin278, Milletvekili

273

YSKK. No: 1977/2895, Karar Tarihi: 5.12.1977, bu karar Resmi Gazetede yayımlanmamıştır. (Lütfi Duran (d), “TRT’de Seçim Propagandası Konuşmaları Üzerinde Öndenetim”, İdare

Hukuku ve İlimleri Dergisi, Cilt:1, Sayı: 1, Şubat 1980, ss.40-42).

274

YSKK. No: 1979/786, Karar Tarihi: 20.9.1979, Resmi Gazete, 26.9.1979-16766. ss. 30-34. 275

Türkiye İşçi Partisi Genel Sekreterliğinin, Yüksek Seçim Kurulu’nun 1979/786 sayılı kararına, 27.9.1979 tarihinde yaptığı itirazında, Kurul tarafından alınan sansür niteliğindeki kararın yasaları zorlamanın ötesinde adeta yasa koyucu gibi davranılarak verildiğine işaret edilerek söz konusu kararın kaldırılarak 18.8.1979 gün ve 629 sayılı ilke kararının yeniden yürürlüğe konulması talep edilmiştir.

276

YSKK. No: 1979-831/182, Karar Tarihi: 28.9.1979, bu karar Resmi Gazetede yayımlanmamıştır. (Duran (d), ss. 43-46).

277

YSKK. No: 1999/96-34 Karar Tarihi: 06.2.1999, bu karar Resmi Gazetede yayımlanmamıştır. Dursun Karaman, Seçim Hukuku ve Uygulaması, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2011,s. 357. 278

Yüksek Seçim Kurulu’na başvuru, Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya tarafından yapılmıştır.

114 Seçimi Kanunu’nun bir hükmünün279 Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığı sebebiyle Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi istemiyle yaptığı başvuruyu280 oy birliğiyle reddederek vermiştir. Yüksek Seçim Kurulu, kendi hukuki statüsünün, 1982 Anayasası’nın 152. maddesinde ifade edilen “mahkeme” kavramına girmediği sonucuna vardığı kararının değerlendirmesinde, “T.C. Anayasasının 150. maddesi hükmüne göre Anayasa Mahkemesine dava açma hakkının kimlere tanındığı sınırlı bir biçimde sayılmıştır. Sayılan kurum ve kuruluşlar arasında Yüksek Seçim Kurulu yoktur. O itibarla Kurulumuzun Anayasa Mahkemesine dava açma yetkisi bulunmamaktadır. Öte yandan, Anayasanın 152. maddesinde mahkemenin görülmekte olan bir davada uygulanacak maddenin Anayasaya aykırılığı sonucuna varması veya tarafların bu yolda öne sürdükleri iddiayı ciddi görmesi halinde itirazen Anayasa Mahkemesine başvurabileceği öngörülmüş ise de Yüksek Seçim Kurulu sözü edilen maddede geçen “mahkeme” kavramına dahil değildir. Hal böyle olunca bu ikinci nedenle de Yüksek Seçim Kurulunun itiraza konu edilen meseleyi Anayasa Mahkemesine götüremeyeceği görüşüne varılmıştır. Bu nedenle, yukarıda belirtilen maddeler karşısında Kurulumuzun bahse konu edilen mesele hakkında Anayasa Mahkemesine başvurma (dava açma) yetkisi bulunmamaktadır” demek suretiyle mahkeme statüsü üzerinde yapılan tartışmalara içtihat değişikliği yapmak suretiyle yeni bir boyut kazandırmıştır.

Yüksek Seçim Kurulu’nun, bu kararı henüz tazeliğini korurken, 15.06.1999 tarihinde aynı Kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı gerekçesiyle, Anayasa

279

Anayasa’ya aykırılığı sebebiyle, Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi istenmek suretiyle iptali istenen mevzuat hükmü, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun “Genel Baraj”ı düzenleyen 33. maddesidir.

280

Halkın Demokrasi Partisi tarafından yapılan başvuruda, 2839 sayılı Kanunun 33/1. maddesince barajı aşamaması nedeni ile çıkartabileceği milletvekilliklerinin diğer siyasi partilere dağıtılan milletvekilliklerinin iptali yönünde talebi ise “Anılan partinin, 2839 sayılı Kanunun 33/1.

maddesi gereği barajı aşamaması sebebiyle çıkartabileceği milletvekilliklerinin diğer siyasi partilere dağıtılan milletvekilliğinin iptaline yönelik istemine gelince, düzeltilmesi ve iptali istenen durum anılan maddenin lafzına ve ruhuna aykırılık teşkil eder. Yüksek Seçim Kurulu kaynağını Anayasa ve yasalardan aldığı görevi kullanmakla görev ve yetkilidir. Yasal olmayan bir görevin yerine getirilmesi, bir parti veya bir kurum lehinde özerklik olarak değerlendirilmesi mümkün değildir” denilmek suretiyle reddedilmiştir.

115 Mahkemesi’ne götürülmesi gerektiği yönündeki Halkın Demokrasi Partisi’nin281 talebi, Kurul tarafından yine aynı gerekçelerle reddedilmiştir. Yüksek Seçim Kurulu, hukuki statüsünün “mahkeme” olmadığı yönündeki ilk kararını teyit eden ve oy birliğiyle verdiği kararında282, “Anılan dilekçede, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 33. maddesinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesine Yüksek Seçim Kurulunca başvurulması istenmektedir. Hemen söylemek gerekirse T.C. Anayasasının 150 nci maddesi hükmüne göre Anayasa Mahkemesine dava açma hakkının kimlere tanındığı sınırlı bir biçimde sayılmıştır. Sayılan kurum ve kuruluşlar arasında Yüksek Seçim Kurulu sayılmamıştır. O itibarla, Kurulumuzun istenilen şekilde Anayasa Mahkemesine dava açma yetkisi bulunmamaktadır. Öte yandan, Anayasanın 152 nci maddesinde mahkemenin görülmekte olan bir davada uygulanacak maddenin Anayasaya aykırılığı sonucuna varması veya tarafların bu yolda öne sürdükleri iddiayı ciddi görmesi halinde itirazen Anayasa Mahkemesine başvurabileceği öngörülmüş ise de Yüksek Seçim Kurulu sözüedilen maddede geçen “Mahkeme” kavramına dahil değildir. Hal böyle olunca bu ikinci nedenle de Yüksek Seçim Kurulunun itiraza konu edilen meseleyi Anayasa Mahkemesine götüremeyeceği görüşüne varılmıştır” saydığı bu gerekçelerle mahkeme olmadığını perçinleyen ve bu konudaki tartışmaları sona erdiren ikinci kararını vermiştir283. Bu tarihten sonra Yüksek Seçim Kurulu’nun, uygulanan seçim mevzuatı kapsamında yer alan kanun hükümlerinin Anayasaya aykırılığına dayanarak, durumun Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi yönünde bir başka başvuru yapılmamıştır.

Yüksek Seçim Kurulu’nun kendisini yüksek yargı mercii olarak nitelendirdiği kararların tamamının 1961 Anayasası döneminde alınmış olması, 1982 Anayasası dönemindeki kararları da göz önüne aldığımızda, herhangi bir tesadüfle açıklanamaz. Her iki anayasa döneminde de hukuki yapısını korumuş Yüksek Seçim Kurulu’nun kendi hakkında verdiği iki farklı kararın, kurumsal tutarlılık ve kurumsal güven açısından ortaya koyacağı çelişkinin arkasındaki zihniyet dönüşümünü

281

Yüksek Seçim Kurulu’na başvuru, Halkın Demokrasi Partisi Genel Başkanı Murat Bozlak vekili Av. Mehmet Nuri Özmen tarafından yapılmıştır.

282

YSKK. No: 1999/1875-1390 Karar Tarihi: 19.6.1999, bu karar Resmi Gazetede yayımlanmamıştır. (Karaman, s. 368).

283

116 kanaatimizce şu şekilde açıklayabiliriz. Devletlerin yönetim tercihleri, bu tercihlerine göre şekillendirdiği yönetim yapısı da dahil bütün kurumlar üzerinde kendini hissettirir. Bu etkileşim, sadece devletin kurum ve kuruluşlarıyla sınırlı kalmaz, ülke insanlarını da etkilemektedir. Demokrasiyi ve demokratik ilkeleri tam manasıyla benimseyen ve bütün kurum ve kuruluşlarıyla uygulayan ülkeler, gerek ülke insanına gerekse de devletin kurumlarına sağlayacağı özgürlükçü zemin sayesinde, kurumsal devamlılıklarını da garantiye almış olacaklardır. Bu anlamda, 1961 Anayasası’nın ülkede sağladığı demokratik özgürlükçü ortamdan ülke insanı ve kurumları da payına düşeni az ya da çok almıştır. Yargı kurumları da bu özgürlükçü ortamdan etkilenmiştir. Özellikle yüksek yargı kurumları, çözümlemekle görevli oldukları hukuki meseleleri değerlendirirken, bu demokratik bakış açısının etkilerini kararlarına yansıtmışlardır. Gerek Anayasa Mahkemesi gerekse Yüksek Seçim Kurulu’nun, 1961 Anayasası döneminde, Yüksek Seçim Kurulu’nun hukuki statüsünü “mahkeme” kavramını geniş yorumlamak suretiyle değerlendirmeleri, yukarıda ifade ettiğimiz etkinin neticesinde ortaya çıkmış bir değerlendirmelerdir. 1980 askeri darbe zihniyetinin hakim olduğu 1982 Anayasası, ülkede yapılan darbenin bir benzerini adeta anayasal özgürlükler için yaparak, özgür düşüncenin ve özgürlükçü ortamın sonunu hazırlamıştır. Yüksek Seçim Kurulu’nun hukuki statüsüne ilişkin değerlendirmelerde adeta sihirli değnek değmişçesine tam tersi yönde değişmiştir. Yüksek Seçim Kurulu, 1961 Anayasası dönemindeki “mahkeme” niteliğini bu dönemde kaybederek bir kurul olarak değerlendirilmiştir.

3.3. Yüksek Seçim Kurulu’nun Hukuki Statüsüne İlişkin Doktriner