• Sonuç bulunamadı

Avrupa Birliği Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemes

3. Yüksek Seçim Kurulunun Hukuki Statüsüne İlişkin Tartışmalar

3.1. Avrupa Birliği Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemes

Mahkeme kavramı üzerindeki tartışmaları, Avrupa’da bölgesel nitelikli entegrasyon tarafından kurulan ve uluslar üstü yargılama yetkisine sahip Avrupa Birliği Adalet Divanı201 ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin getirdiği kriterler ışığında inceleyerek, Yüksek Seçim Kurulu ve diğer seçim kurullarının belirlenen kriterlere ne ölçüde uyum gösterdiğini ortaya koymak, bu konudaki tartışmalara önemli ölçüde katkı sağlayacaktır.

201

Gürkan Akçaer, “Avrupa Toplulukları Yargı Düzeninde Dava”, Ankara Barosu Dergisi, Yıl: 2004-2, Ankara, ss. 105-129. ; Sanem Baykal, “Avrupa Birliği Anayasalaşma Sürecinde Adalet Divanı'nın Rolü: Divanın Ulusal Mahkemelerle İlişkileri Ve Yorum Yetkisinin Sınırları Bağlamında Bir Analiz”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt: 4, No: 1 (Güz 2004), ss. 121-149. ; Başlar, ss. 51-54.

89 Avrupa Topluluğu hukukunun yorumlanmasında ve sınırlı da olsa bazı alanlarda uygulanmasında yargı yetkisi kurucu antlaşmalar aracılığıyla Avrupa Birliği Adalet Divanı’na202 tanınmıştır. Adalet Divanı’nın, müktesebat kapsamında, hukuk uygulamaları dışında kalan yetkileri üye devlet yargı organlarınca kullanılmaktadır203. Topluluk hukukunu benimseyen ülke mahkemelerinin, Topluluk hukukunun uygulanmasından sorumlu genel yargı organları olmaları sıfatıyla, topluluk hukukunun uygulanması sürecinde karşılaşacakları sorunlarda uygulayacakları normun topluluk müktesebatına aykırı olup olmadıklarını, bekletici sorun yapmak suretiyle danışmak (ön karar) durumundadırlar204. Bu kapsamda Avrupa Birliği Adalet Divanı, Avrupa Topluluk hukukunda yeknesaklığı sağlamak, topluluk müktesebat hukukunun uygulanmasında karşılaşılacak olumsuzlukları ortadan kaldırmak ya da en aza indirmek gibi amaçlarla topluluk hukukunu yorumlamak ve içtihatlar oluşturmak suretiyle topluluk hukuku uygulamalarına katkıda bulunmak gibi amaçları bulunmaktadır205.

Avrupa Birliği Adalet Divanı, topluluk müktesebat hukuku uygulamalarında karşılaşılan problemlere binaen kendisine ön karar (Preliminary Ruling) için yapılan başvuru sürecinde, yargısal nitelikli mahkemelerin yanı sıra, yarı-yargısal nitelikte faaliyet gösteren özel idari birimler olan “tribunal”ların da başvurularını kabul etmek suretiyle “tribunal”ları da bir mahkeme206 olarak kabul etmektedir207. Bu kabul ediş, Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın, “mahkeme” tanımına giren kurumların kapsamını geniş yorumlamak suretiyle büyütmüştür.

202

Daha önce Avrupa Toplulukları Adalet Divanı ismi ile anılan Avrupa Birliği yargı organı, 1 Aralık 2009 tarihli Lizbon Antlaşması Avrupa Birliği Adalet Divanı resmi adını almıştır. http://europa.eu/scadplus/constitution/institutions_en.htm#COURT (20.10.2013). 203 Baykal, s. 122. 204 Başlar, s. 51. ; Baykal, s. 122. 205 Akçaer, s. 106. 206

Bu konu, Avrupa Topluluğu’nu kuran 1957 tarihli Roma Antlaşması’nın 234. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir. “Bir üye devletin herhangi bir “court” veya “tribunal” önünde böyle bir

sorun doğduğu taktirde, bu court veya tribunal, eğer sorun karşısında bir kararın, hükmün verilmesi için gerekli olduğunu düşünüyorsa, Adalet Divanından bu konuda karar vermesini isteyebilir”. (Başlar, s. 11).

207

90 Bu konuda doktrinde Başlar,208 Roma Antlaşmasının 234. maddesinde geçen, “court” ve “tribunal” kavramlarının, “ulusal yargı organları”, “yargı organı” ve “mahkeme” şeklindeki çevirilerinin orijinal metinde yer alan “tribunal”leri dışladığını ve bu tanımlamaların klasik “mahkeme” kavramını çağrıştırdığını bu yüzden bu terimlerin dar yorumlandığını ifade etmiştir209. Yazar, Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın “mahkeme” kavramı yorumunun Anayasa Mahkemesi açısından bağlayıcı değil gibi gözükse de, gerçek bir olaydan210 esinlenerek verdiği kurgusal bir örnekte meseleyi tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Yazar, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olduğunu kabulünden hareketle, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun kuruluş kanunundaki bir hükmün haberleşme özgürlüğüne ve bu konudaki Avrupa Birliği müktesebatına aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğunda, Mahkeme bu başvuruyu bir mahkemeden gelmediği gerekçesiyle ilk incelemede reddedecektir. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı karşısında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasaya ve Avrupa müktesebatına aykırılığın nasıl giderileceği hususunda danışma görüşü almak üzere Avrupa Birliği Adalet Divanı’na başvurduğunda, Adalet Divanı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nu bir “tribunal” olarak kabul edip, uyumsuzluğun nasıl anlaşılıp uygulanması gerektiği konusunda görüş bildirecektir. Bu durum 1982 Anayasanın 152. maddesinin göz ardı edilmesi anlamına gelecektir211. Anayasa hükmünün göz ardı edilmesi başka bir sorunu da gündeme taşıyacaktır. O da, uluslararası yargı kuruluşu kararlarının Anayasa

208

Doktrinde Roma Antlaşmasının 234. maddesinin çevirisinde yer alan “court” ve “tribunal” kavramlarını, Haluk Günuğur “ulusal yargı organları”, A. Füsun Arsava ise “mahkeme” kavramıyla açıklamışlardır. (Başlar, ss. 11-12).

209

Başlar, s. 11. ; Yazar, Roma Antlaşmasının 234. maddesinin çevirisinde yer alan “court” ve “tribunal” kavramlarının dar yorumlanmasının özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olduğunda, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’nin çözmekle sorumlu olduğu bir ihtilafa konu malın Avrupa Birliği standartlarına uygun olup olmadığının anlaşılabilmesi için Lüxemburg Mahkemesi’ne başvuracak olsa, “tribunal” kavramı dışlandığından dolayı, diğer bir ifadeyle dar yorumlandığından dolayı başvuru mümkün olmayacaktır. Ancak İngilizce metni okunduğunda, bu heyetin bir “tribunal” olması sebebiyle Adalet Divanı’na başvuru yapılabilecektir. (Başlar, s. 12).

210

Avusturya Anayasası’nın 133. maddesinin 4. fıkrası ile Open-Network-Provision Directive adlı Yönergenin hükümlerinin uyuşmazlığında, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar üzerine, kararı temyizen incelemek zorunda kalan İdare Mahkemesi bu kararı beğenmeyerek Avrupa Birliği Adalet Divanı’na başvurmuş ve Adalet Divanı kararında, Avusturya Anayasası’nın 133. maddesinin 4. fıkrasının uygulanmamasını istemiştir. (Başlar, s. 53).

211

91 hükümlerini bypass ettiği gerçeğidir. Bu tür sorunların yaşanması ihtimalinin önüne geçebilmek için, “mahkeme” kavramını geniş yorumlamak gerekmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi, adil yargılanma hakkını düzenlemektedir212. Adil yargılanma hakkı, “Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir” şeklinde Türkçeye çevrilmişti. Burada Türkçe olarak ifade edilen “mahkeme” kavramının, Sözleşmenin orijinal İngilizce213 ve Fransızca214 metinlerinin her ikisinde de “tribunal” olarak ifade edildiğini görmekteyiz. Bunun nedeni, Türkçe’de “tribunal” kavramına karşılık gelecek ve herkes tarafından kabul edilen özel bir kavram bulunamamasından kaynaklanmaktadır. Bu konuda en doğru tercih, Türk Hukuku’nda “mahkeme” kavramının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi metninde kullanılan anlamıyla, her olayın özelliğine göre ayrı ayrı incelenerek karar verilmelidir215. Orijinal metindeki anlamını karşılamada doyurucu tatmin sağlayamayan Türk doktrinindeki anlam tanımlaması, adeta bir “galat-ı meşhur”’dur. Diğer bir ifadeyle, orijinal metinden “tribunal” olarak çevrilmesi ve bu biçimde kullanılması gerekirken, “mahkeme” biçiminde çevrilerek doktrinde bu biçimde yaygın olarak kullanılması, doğrusu olan “tribunal” kavramının yerini almasını sağlamıştır. Bu galat-ı meşhur durumun, Türk Hukuk sistemi ve doktrininde, Yüksek Seçim Kurulu ile diğer seçim kurulları gibi

212

Yılmaz Aliefendioğlu, “Bağımsız ve Yansız Yargılanma (Adil yargılanma Hakkı), Türkiye’de

İnsan Hakları, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü, Ankara, Haziran 2000, ss. 125-

136. 213

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin konuya ilişkin orijinal İngilizce metni, “In

the determination of his civil rights and obligations or of any criminal charge against him, everyone is entitled to a fair and public hearing within a reasonable time by an independent and

impartial tribunal established by law”.

http://www.echr.coe.int/Documents/Convention_ENG.pdf (20.10.2013). 214

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin konuya ilişkin orijinal Fransızca metni, “Toute personne a droit à ce que sa cause soit entendue équitablement, publiquement et dans un

délai raisonnable, par un tribunal indépendant et impartial, établi par la loi, qui décidera, soit des contestations sur ses droits et obligations de caractère civil, soit du bien-fondé de toute

accusation en matière pénale dirigée contre elle”.

http://www.echr.coe.int/Documents/Convention_FRA.pdf (20.10.2013). 215

92 “tribunal” kavramı kapsamında değerlendirilebilecek yapıların mahkeme olarak değerlendirilmesine engel oluşturacaktır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, adil yargılama kapsamında belli şartları taşıyan “tribunal”leri mahkeme olarak kabul etmektedir. Bu şartları taşıyan mercilerin, yargılama esnasında yargılamanın taraf ya da tarafları açısından yeterli hukuki güvenceyi sağlayacağı, bu mercilerin mutlaka “mahkeme” olarak tanımlanması ve değerlendirilmesinin gerekmediğini ifade etmiştir216. Diğer bir ifadeyle, yargısal görevleri yerine getiren mercilerin genel ve olağan yargı kapsamına dahil olmaması ve yargı görevinin yanı sıra başka yetkilerle donatılmış olması, bu mercilerin mahkeme olarak kabulüne engel bir durum değildir217.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre bir merciin “tribunal” olarak nitelendirilebilmesi için Sözleşmenin getirdiği üç kriteri sağlaması gerekmektedir. Bir merciin “tribunal” olarak kabul edilebilmesi için bu üç kriter dışında ayrıca, Adalet Divanı’nın içtihadı ile geliştirilmiş dördüncü bir kriterin daha sağlanması gerekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ancak bu dört kriteri bünyesinde taşıyan merciileri “tribunal” olarak kabul etmektedir. Merciilerin “tribunal” olarak kabulü için, yasayla kurulmuş olmak, bağımsızlık, tarafsızlık ve yargılama usulü güvencesine sahip olmak kriterlerinin tamamını bünyesinde barındırması gerekmektedir218.

Sonuç olarak, Avrupa Birliği Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin katkılarıyla geliştirdiği “tribunal” kavramına ilişkin kriterleri, gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerekse Adalet Divanı, kendilerine yapılan başvuru ve ön denetim sonucunda verdikleri kararlarında uygulamaktadırlar. Bu kriterler ışığı altında, hem Yüksek Seçim Kurulu’nu hem de diğer seçim kurullarını, Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Seçim Kurulu’nun “mahkeme” kabul etmediği içtihatlarının aksine birer “tribunal” olarak kabul etmemiz gerekmektedir. Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse, Avrupa Birliği müktesebatı kriterlerine göre,

216

Adalet Divanı bu anlamda, Belçika Hekimler Odasını, İngiltere’de Cezaevleri Müfettişler Komitesini ve Avusturya’da Ticari İşlemler Bölge Komisyonu’nu “tribunal” olarak kabul ederek, başvurularını kabul etmiştir. (Başlar, s. 55).

217

Başlar, ss. 54-55. 218

Başlar, ss. 55-62. ; Gürbüz Özdemir, “Yüksek Seçim Kurulu’nun Niteliği”, EÜHFD, Cilt: XIV, Sayı: 1-2, Erzincan 2010, s. 126.

93 seçimlerin yönetim ve denetiminden sorumlu seçim kurulları birer “mahkeme” niteliğini haiz merciilerdir. Burada şu soru akla gelmektedir. Acaba Avrupa müktesebatı ihtilaflarının çözümleyicisi ve yol göstericisi pozisyonunda olan Avrupa Birliği Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, seçimlerin yönetim ve denetiminden sorumlu Yüksek Seçim Kurulu ve diğer seçim kurulları hakkında herhangi bir karar vermişler midir? Bu sorunun cevabı, özellikle de söz konusu seçim kurullarının hukuki statüleri etrafında dönen tartışmaları sona erdirmesi açısından önemli adım niteliğinde olacaktır. Ancak bu soruya evet yanıtını vermemiz bugüne kadar mümkün olamamıştır. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne iki başvuru söz konusu olmuş, fakat biri, Komisyonun kabul edilebilirlik kararından sonra başvurunun geri çekilmesi sebebiyle219, diğeri ise Komisyonun, söz konusu başvurunun 6. madde kapsamına girmediği gerekçesiyle verdiği kabul edilmezlik kararı220 ile sonuçlandığından dolayı herhangi bir karar verilememiştir221. Şayet, kabul edilebilirlik kararı üzerine, başvuru geri çekilmemiş olsaydı Mahkemenin bu konudaki kararı, kesin ve tartışılmaz bir karar olacak ve hukuki statü üzerindeki tartışmaları tümüyle ortadan kaldırmış olacaktı. Belki de tarihi bir fırsat seçim hukuku adına kaçırılmış oldu. Başvuru, kabul edilebilirlik aşamasından sonra geri çekilmemiş olsaydı, Mahkeme, Yüksek Seçim Kurulu’nu, bu konudaki kriterlerine göre hiç şüphe yok ki, “tribunal” olarak değerlendirecek ve tanımlayacaktı.

3.2. Türk Yargı Sisteminde Yüksek Seçim Kurulu’nun Hukuki Niteliği