• Sonuç bulunamadı

XIII yüzyıl Anadolu’sunun ilim adamlarını himayesi

XIII. YÜZYILDA ORTA VE DOĞU ANADOLUDAN

1.3. Sosyal ve dini sebepler

1.3.4. Sosyal zümrelerin ve ilmi çevrelerin Batı Anadolu’ya göçleri

1.3.4.3. İlmi çevrelerin Batı Anadolu’ya göçleri

1.3.4.3.1. XIII yüzyıl Anadolu’sunun ilim adamlarını himayesi

İlk eğitimini Tebriz’de Şeyh Ebubekr Selebaf Tebrizî’den almıştır. Şems, Tebriz’den sonra Türkistan illeri ve Suriye’de bulunmuştur. Makalâttan öğrendiğimize göre Şems, Anadolu’da Konya’dan önce Doğu ve Orta Anadolu’da bazı şehirlerde hocalık vazifelerinde bulunmuştur. Eflâki, onun Erzurum’da bulunduğunu haber vermekte ve burada bulunduğu süre içerisinde Erzurum melikinin oğluna hıfz eğitimi verdiğini belirtmektedir160.

Şems’in Konya’ya geliş tarihi 26 Cemadü’l-ahir 642/ 8 Ekim 1244 olarak tespit edildiğine göre muhtemelen bu tarihten 5-10 sene öncesinde Erzurum da bulunmuştur. Daha sonra Erzincan istikametiyle Konya’ya ulaşmış, önceden tanışmış olduğu Mevlana ‘yı bulmuştur. B. Füruzanfer, Şems’in Konya’ya geldiği zaman 60 yaşlarını aşmış olabileceğinden bahsetmektedir161.

Şems-i Tebrizî’nin Konya’ya gelişi ve Mevlana’nın ona karşı muhabbeti, müridleri arasında Şems’e karşı husumeti başlatmıştır. Firdevs-i Rûmî, bu husumeti şu şekilde ifade etmektedir. “ Molla Hünkarın şakirdleri, yaranları, ahbapları ve şehrin sair ulema ve sülehası, Molla Hünkarın bu halini görüp dile aldılar ki, bir zındık derviş gelüb bizim ulemamızı baştan çıkarub bu hale koyub, âleme rüsva olmak değildür. Bu dervişin çaresin görmek gerekdür”162. Kendisine karşı başlatılan bu husumet cereyanı üzerine Şems, Konya’yı terk edip Şam’a gitmiştir. Şems, Mevlana’nın ısrarlı talebi ve Sultan Veled’in elçiliği ile Konya’ya geri dönmüştür. Şems’in dönüşü Mevlana tarafından muhabbetle karşılanmış olsa bile müridlerinin

160 Ahmed Eflâkî, Age, II, s.101.

161 Elnur Nesirov, XIII. yy. başlarında Anadolu Azerbaycan İlişkileri, Basılmamış Doktora Tezi,

Konya, 2003, s. 146.

ve Ahilerin ona karşı husumeti önlenemediği için Konya’yı tekrar terk etmiş, yeniden çağrılan Şems’e husumet katlanarak devam ettiğinden öldürülmesine kadar gitmiştir.

1.3.4.3.1.2. Bedrü’d-din Tebrizî

Bedrü’d-din Tebrizî tahminen Moğolların Azerbaycan’a düzenlemiş oldukları ilk akınlar sırasında Anadolu’ya gelmiştir. Hayatı boyunca Matematik, Geometri, Astronomi ve Simya ilimleri ile meşgul olmuştur. Eflâki onun Mevlana’ya olan ilgisinden bahsetmektedir163.

1.3.4.3.1.3. Burhanû’ddin Ebu Nasr b. Mes’ud Anevî

Anide doğmuş, büyümüştür. Abhaz askerlerinin burayı kuşatmasıyla on sekiz yaşında iken Anadolu’ya gelmiştir. Burhanü’d-din Anevî, küçük yaşlardan itibaren ilimlerle meşgul olmuştur. Nitekim kaynaklarda onun Anadolu’ya geldiğinde ilmi yeterliliğe ulaştığından bahsedilmektedir164.

Burhanü’d-din Anevî, 1161 Gürcü istilasında esarette kalmış daha sonra Konya’ya gelerek Selçuklu hükümdarı İzzü’d-din Keykavus’un hizmetine girmiştir. Bilinen eseri olan Enîsü’l Kulûbunu Selçuklu Sultan’ına ithaf etmiştir165.

1.3.4.3.1.4. Hüsameddin Hasan Çelebi Urmevî

Ailesi aslen Urmiyeli’dir. Konya’nın nüfuzlu ailelerindendir. Babası Muhammed’in Konya’da nüfuzlu bir Ahi olduğu belirtilmektedir166. Hüsameddin Çelebi ise küçük yaşta babasını kaybetmiş ve kendisi Konya’lı Ahilerin himayesinde büyümüştür.

Eflâkî onun Mevlana’ya olan intisabı hakkında bilgiler vermektedir. Mevlana’nın ölümü sonrasında ise, onun soyundan olmadığı halde onun yerine geçen ilk ve tek

163 Ahmed Eflâkî, Age, I, s. 159.

164 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1993, s. 11.

165 Turan, age, s. 12.

kişi olmuştur. Postnişinliğinde Mevlevilik, bir takım yeni kurallarla donatılarak daha teşkilatlı bir yapıya kavuşturulmuştur167.

1.3.4.3.1.5. Mecdü’d –din Merendî

Anadolu’ya gelişi hakkında çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Sipahsalar, Baba Merendî’den “Buzağu Baba” olarak bahsetmektedir. A. Yaşar Ocak onun, Anadolu’ya gelmeden önce Halep civarına yerleşmiş olduğundan bahsetmekte ve “Buzağu” isminin de buradan kaynaklandığını belirtmektedir. Muhtemelen Halep yakınlarındaki Buza’a kasabası ona bu ismi vermiştir168.

Kaynaklar Baba Merendî’nin Konya, Aksaray ve Kırşehir’de bulunduğu hakkında bilgiler vermektedir. Aksarayî, Baba Merendi’nin bir ara Aksaray kadılığında bulunduğunu haber verirken169, Ahi Evren ile Sadru’d-din Konevi arasındaki mektuplaşmalar ise Baba Merendi’nin Kırşehir ve çevresinde bulunduğu hakkında bilgi vermektedir170.

Baba Merendî, Anadolu’ya geldikten sonra devrinin iktidar sahiplerini nüfuzu altına almayı başarmıştır. Mevlevi kaynaklar bu yüzden Merendî’den hoşlanmamış ve ondan “ insan yüzlü şeytan” olarak bahsetmişlerdir171.

1.3.4.3.1.6. Şemsü’d-din Ömer Tiflisî

Babası Ahmed Tiflisî, ticaret ile uğraşmış aynı zamanda müderrislik vazifesinde bulunmuş fakat genç yaşta hayatını kaybetmiştir. Şemsü’d-din Tiflisî ise eğitimli ve tüccar bir aileye mensubiyetinden dolayı ilim aşkı ve ticareti babasından miras edinmiştir. Muhtemelen Anadolu’ya gelişi de ticaret vesilesiyle olmuştur. Babasının vefatından sonra amcasıyla ticarete devam etmiş Anadolu’ya gelip Sivas’a yerleşmiştir.

167 Ahmed Eflâkî, Age, II, s.22.

168 A.Yaşar Ocak, Babailer İsyanı, s. 195.

169 Aksarayî, age, s. 247-248.

170 Mikail Bayram, “Sadru’d-din Konevi ile Ahi Evren Şeyh Nasıru’d-din Mahmud’un

mektuplaşması”, S.Ü.F.E.F. Edebiyat Dergisi, S.2, Konya, 1983, s. 58.

Muhtemelen İran’dan aldığı ticaret mallarını Sivas bölgesine getirmiş ve burada satmıştır. Gülşehrî, Feleknâmesinde onun zengin bir tüccar olduğundan bahsetmektedir172. Evhadu’d-din-i Kirmanî ile tanışmaları da onun ticaretle meşguliyetinden dolayı olsa gerektir. Menâkıbname, kendisinin Evhadu’d-din-i Kirmanî’ye mürid olduğundan bahsetmektedir.

1.3.4.3.1.7. Şıhabeddin Ömer Suhreverdî

Abbasi halifesinin elçisi olarak Anadolu’da bulunmuştur. Ailesi fütüvvet ehlinden olup kendiside bizzat mürşitlik vazifesinde bulunmuştur173. En-Nasır li- dinillah döneminde onun en yakın müşavirlerinden birisi olarak dikkat çekmektedir. En-Nasır li-dinillah Şıhabeddin Ömer Suhreverdî’yi diplomatik vazifelerde kullanmasının yanında Bağdat Şeyhu’ş-şuyuhluğuna tayin etmiş ve fütüvvetnâme düzenletmiştir174. Şıhabeddin Ömer Suhreverdî’nin Anadolu’ya gelişi I. Alâü’d-din Keykubadın Selçuklu tahtına oturmasından sonradır. Kendisi, 1221 yılında Sultana fütüvvet üniformasını giydirmek üzere Konya’ya gelmiştir175. Eflâki, Şıhabeddin Ömer Suhreverdî’nin Konya’da iken devrin ileri gelenleri ile görüştüğünü haber vermektedir.

1.3.4.3.1.8. Veliyü’d-din Tebrizi  

Hakkında çok fazla bilgi olmamakla birlikte isminden yola çıkarak muhtemelen Tebrizli olduğu, onun veya ailesinin henüz tespit edemediğimiz bir sebeple Anadolu’ya geldiği söylenebilir.

1.3.4.3.1.9. Fakih Ahmet Tebrizî

172 Nesirov, age, s. 140.

173 Nesirov, age, s. 141.

174 Çağatay Neşet, Bir Türk Kurumu olarak Ahilik, Ankara, 1989, s. 17-20.

Anadolu’ya Şeyh Evhadü’d-din Kirmani ile birlikte gelenler arasındadır176. Danişmendânı Azerbaycan adlı eserde Fakih Ahmed, Baba Hasan Veli Sorhâbi Tebrizî’nin müridlerinden 70 Baba’nın arasında zikredilmektedir. Muhtemelen Fakih Ahmed, XIII.yy. başlarında Anadolu’da faaliyet gösteren Babai şeyhlerinden biridir. Hayatının önemli bir kısmını Konya’da geçirmiştir177.

1.3.4.3.1.10. Efzalü’d-din Ebû Abdullah Muhammed b. Nâmâver b. Abdü’l Melik Hûnecî

Muhtemelen 1200’lü yıllarda Anadolu’ya göç etmiş olmalıdır. “Hûnecî” künyesinden yola çıkılarak Azerbaycan Hûnecli olduğu kanaatine varılabilir. I. Alaü’d-din Keykubad ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev dönemlerinde uzun süre Anadolu’da bulunmuştur.

Hûnecî, ilim tahsilini Kahire’de tamamlamış, Fıkıh, Tıb ve Felsefe alanlarında öne çıkmıştır. Claud Cahen Hunecinin, Mısırdan el- Kamil tarafından gönderildiğini zikrederken, kendisini fukahanın başı olarak tavsif etmektedir178.

1243 Kösedağ savaşı sonrasında Anadolu’da meydana gelen Moğol nüfuzunun da tesiriyle buradan ayrılmış Kadu’l Kudatlık vazifesiyle Mısır’a yerleşmiştir179. Bir müddet sonra ise burada vefat etmiştir.

1.3.4.3.1.11. Esirü’d-din Ebherî

Azerbaycan’ın Zencan vilayetinin Ebher kasabasındandır. Ölüm tarihi hakkında araştırmacılar 13. yy. ikinci yarısında farklı rivayetler ortaya koymuşlardır180.

Ebherî, eğitiminin belli bir kısmını memleketinde sürdürürken, devamı için Zencan’dan Bağdat’a gelmiş, Nizamiye medresesinde fıkıh tahsilinde bulunmuştur.

176 Sertkaya, O. Fikri, “ Ahmed Fakih” İ.A. ( TDV) C. II, İstanbul, 1989, s. 65.

177 Sertkaya, O. Fikri, agm, s. 66.

178 C. Cahen , Osmanlılardan Önce Anadolu, s. 213.

179 Çağırıcı, M. “ Hunecî”, İ.A. (TDV), XVIII, İst. 1998, s. 375.

Daha sonra Erbil’e gelerek burada Daru’l Hadis medresesinde müderrislik yapmıştır181.

Kendisinin 13. yy. içerisinde Anadolu’da olduğu konusunda bilgilere rastlanılmaktadır. Türkiye Selçuklular’ı ile ilgilenen müelliflerden Aksarayî ve İbn-i Bibî Müneccim lakablı “Esirü’d-din” adlı bir şahıstan bahsetmektedirler. Kaynakların ifade ettiği Müneccim lakablı Esirü’d-din ile bahsetmeye çalıştığımız Esirü’d-din’in aynı şahıslar olduğunu tam olarak ortaya koyamamaktayız. Aksarayî bu şahıstan sitayişle bahsederken182, İbn-i Bibi ise söz konusu şahsı yermektedir183. Bazı araştırmacılar Afyon’un Çay İlçesi yakınlarındaki bir yerleşim yerinin ismi olan “Eber” ile “Ebher” arasında ilgi kurmaya çalışmışlardır. Bazıları ise bunun sadece bir ses benzerliği olduğunu ifade etmişlerdir184. 1278 yılında Çay’da inşa edilen kubbeli medresenin ve kervansarayın185 Ebheri ile ilgisi varmıdır bilemiyoruz. Hakkı Önkal Ebheri’nin ölüm tarihini 1264-1265 olarak tespit etmektedir186. Bu durum medrese ve kervansaray belki Ebherî’nin hatırasına yaapılableceği sorusunu akıllara getirmektedir.

Ebherî’nin Anadolu’ya nasıl ve ne şekilde geldiği tam olarak belirlenememekle birlikte Kösedağ mağlubiyetinden önce gelmesi ihtimal dahilindedir. Nitekim Ebheri, Irakta iken yaklaşan Moğol tehlikesi onu Suriye’ye yönlendirmiş ve kanaatimizce oradan Anadolu’ya gelmiştir. Bu esnada kitleleri daha çok Anadolu’ya yönlendiren bir baskı söz konusudur. Kösedağ savaşının cereyan ettiği süreçte böyle bir geçiş mümkün olamayacağı için bu geçişin 1243 öncesinde gerçekleşmesi kuvvetli bir ihtimal dahilinde gözükmektir.

Esirü’d-din Ebherî, Anadolu’da astronomi, geometri, felsefe alanlarında çalışmalarda bulunmuş, eserler te’lif etmiştir.

1.3.4.3.1.12. Safiyü’d-din Hindî

Ailesi ile muhtemelen XIII.yüz yılda Anadolu’ya gelmiştir. Safiyü’d-din, Kadı Sirâcü’d-din Ebu’s-senâ Urmevî’den ders almıştır. Safiyü’d-din Hindî,

181 Elnur Nesirov, XIII.yy. başlarında Anadolu Azerbaycan İlişkileri, s. 146.

182 Aksarayî, Musameretü’l- Ahbar, s. 69.

183 İbn-i Bibi, el-Evâmiru’l alâiye II, s.131.

184 Bingöl Abdulkuddus, “ Ebherî”, İ.A.(TDV), C.X, İst. 1994, s. 75-76.

185 Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul, 1993, s. 140.

Mısırdan sonra Anadolu’da yerleşmiş, Pembefuruşân medresesinde müderrislik görevinde bulunmuştur187. Safiyü’d-din Hindî’nin 1286 yılında Anadolu’yu terk edip Suriye’ye gitmesi onun Anadolu’da siyasi ve dini ortam ile barışık olmadığı düşüncesini akla getirmektedir.

1.3.4.3.1.13. Necmü’d-din Nahcuvânî

İbni Bibi, kendisini alim ve ariflerden olarak tavsif ederken, onun iç çekişmelerde ara bulucu olarak gönderildiğinden bahsetmektedir188. İsminden dolayı Nahcuvanlı olduğunu düşünmekteyiz. Kendisinin Anadolu’ya geliş süreciyle ilgili henüz kesin bilgiler bulunmamaktadır.

1.3.4.3.1.14. Siracü’d-din Urmevî

Mısırdan Anadolu’ya geldiği Menâkıb-ı Şeyh Evhadü’d-din-i Kirmanî’de bahsedilmektedir. Bu durum I. Alaü’d-din Keykubad dönemine rastlamaktadır. Siracu’d-din Urmevî’nin Anadolu’ya geliş gayesi muhtemelen Şeyh Evhadü’d-din-i Kirmanî’nin etrafında olabilmek düşüncesiyle bağlantılıdır.

Anadolu’ya gelen Siracu’d-din Urmevî, Malatya’ya yerleşmiş, I. Alaü’d-din Keykubad’ın emriyle Cuma camiinin karşısındaki medreseye müderris tayin edilmiştir. Kendisini Malatya’dan sonra Konya’da görmekteyiz. IV. Rüknü’d-din Kılıçarslan devrinde Konya Kadılığında bulunmuştur189. Aksarayi , onun döneminde dünyanın her tarafındaki fazıl kişilerin onun meclisine yöneldiklerini vefatıyla ise bütün alimlerin dağıldıklarını ifade etmektedir190.

İbni Bibi, bir taraftan ulemanın ve hukemanın önde gelenlerinden olarak bahsederek, “ Kadıu’l-Kudat”, “Melikü’l-Ulemâ”, “Sultanü’l-Eimme”, “Şârihu’z- Zaman”, “Ebu’l-Muluk ve’s-Selâtin”, “Hüccetü’l-İslam” olarak tavsif etmiş ve onun ilmi cihetini ortaya koymuştur. Diğer taraftan Cimri olayındaki rolünü ve Selçuklu

187 Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, s. 275.

188 İbni Bibi, el-Evâmiru’l alaiye II, s. 123.

189 Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, s. 171.

Sultan’ının kendisini taltifini belirterek siyasi maharetini ortaya koymuştur191. Eflâki ise Sirâcü’d-din Urmevî’nin Mevlevilerle iyi ilişkiler içerisinde olmadığından bahsetmektedir. Sirâcü’d-din Urmevî, 1283 yılında Konya’da vefat etmiş ve burada defn edilmiştir192.

1.3.4.3.1.15. Ekmelü’d-din Nahçivânî

Tahminen ailesi Nahçıvan bölgesinden Anadolu’ya gelmişlerdir. Hekim olarak tanınmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nde Ser-tabiplik görevinde bulunmuştur. Eflâki onun doktorluk cihetini övmekte, fakat daha çok Mevlana ve Mevleviliğe ünsiyeti açısından ilgilenmektedir193. Onun ve ailesinin Anadolu’ya ne zaman geldiği hakkında kesin bilgilerimiz bulunmamaktadır.

1.3.4.3.1.16. Tacü’d-din Hoyî

Anadolu’ya geliş süreci ile ilgili çok fazla bilgiye sahip olmasak ta akli ve dini ilimlerde Anadolu’da çok önemli bir yere sahip olduğunu görmekteyiz194.

Anadolu’da merkezi otoritenin kaybolduğu dönemlerden olan III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Karahisar kadılığına atanmıştır. İbni Bibi kendisini Abaka’nın idam ettirdiği195 Selçuklu idarecileri arasında saymaktadır.

1.3.4.3.1.17. Emir Bahâuddin Ahmed b. Mahmûd-î Kâni- yi Tûsî

Hayatı  hakkında  Kelile  ve  Dimne  adlı  eserinin  yanında  Eflâkînin  Menâkıbü’l  Arifin  adlı  eserinden  de  bilgiler  edinebilmekteyiz.  Tûsî,  Horasan’ın  Moğollar  tarafından  alınışıyla  Harezmşahlarla  birlikte,  daha  sonrasında  ise  yalnız  olarak 

191 İbni Bibi, el-Evâmiru’l alaiye II, s. 212.

192 Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, II, s. 24.

193 Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri, I, s. 149.

194 Aksarayî, Musameretü’l- Ahbar, s. 69, 94.

195 Bilindiği gibi Sultan Bundukdar, Türkmenler tarafından Anadolu’ya çağırılmış, Elbistan’da Moğol

ordusu büyük bir hezimete uğratılmıştır. Abaka Han bunun üzerine Anadolu’ya gelerek yeni vergiler ve halka zulümlerin yanında Selçuklu idarecilerini de öldürtmüştür.

gerçekleştirdiği  göç  hikayesini  ve  Anadolu’da  Konya’ya  ve  Selçuklu  sarayına  yerleşmesini eserinde şu şekilde anlatmaktadır.  

“ Dünya Moğollardan dolayı savaşla ve ıstırapla doldu; Gökyüzüne doğru bir uğultu yükseldi.

O ünlü ordunun gücü karşısında, Harezmşahlar yenilgiye uğradı.

Ben, o günlerde Horasan’da idim; Günlerim mutlu ve rahat idim.

Ben Horasan’da aman dilemedim; Kaçarak Hindistan’a gittim.

Oradan hemen Rum memleketine ,

Bu bayındır ülkeye geldim, mutlu bir şekilde”196.

Konya’da Selçuklu sultanı Alâeddin Keykubâd ( 1220-1237) ile görüşmelerini ve“Meliku’ş-şu’ara” ünvanı saraya kabulünü ve Keykubad sonrasında II. Gıyaseddin Keyhüsrev ( 1237-1246) dönemindeki hizmetlerini ve Selçukname’yi meydana getirişini ise şu şekilde anlatmaktadır.

“ O çaresizlik içinde idim, bir anda mutlu oldum, Cihan hükümdarı ( Alâeddin) Keykubad’ı görünce.

…….

Anadolu’nun her yerinde meşhur oldum . ……

196 Kan’i-yi Tûsî, Kelile ve Dimne-i Manzûm, s. 48, Değirmençay, Veyis, Kani’i Tûsî ve Kelîle ve

Adil şahların adı benimle yaşadı,

Cihan hükümdarı Keyhüsrev ve Keykubad.

…..

Aslı toprak ve su olan hiç kimseden Utanç duymam Selçuknâme ile.

Bizzat kırk yıl tamam oluyor ki,

Ben, hala Selçuklular’ın methiyeciliğini yapıyorum.

Kâni’i, II. İzzeddin Keykavus zamanında da hizmetlerini sürdürmüştür. Menâkıbu’l –ârifîn’de onun II. İzzeddin Keykavus , IV Rükneddin Kılıçarslan, III. Gıyaseddin Keyhüsrev dönemlerinde yaşadığı Selçuklu sarayındaki hizmetlerinden başka olarak Mevlana’dan istifade eden müritlerden olduğu belirtilmektedir. Eflaki, Kâni’inin Meliku’ş-şu’ara olduğundan bahsederek onu büyük İran şairi Şirvanlı Hakanî’ye benzeterek kendisini Hâkânî-yi zaman olarak kabul etmektedir197.

1.3.4.3.2. XIII. yüzyıl Anadolu’sunda ilim camiasının uçlara yönelmesi

Benzer Belgeler