• Sonuç bulunamadı

Etnik ve dini grupların Batı Anadolu’ya göçleri

XIII. YÜZYILDA ORTA VE DOĞU ANADOLUDAN

1.3. Sosyal ve dini sebepler

1.3.4. Sosyal zümrelerin ve ilmi çevrelerin Batı Anadolu’ya göçleri

1.3.4.2 Etnik ve dini grupların Batı Anadolu’ya göçleri

Anadolu’da XIII. yüzyıl hareketliliklerinin en önemli aşamalarından biriside etnik ve dini gurupların göçleridir. Değişik sebeplerle özellikle Moğol baskısıyla ve topraklarının istila edilmesi sonucu göçe maruz bırakılan kitleler Uç’lara doğru yönelerek buralarda yerleşmişlerdir. Etnik unsurlardan Germiyanlu, Kayı ve Kara İsalılar söz konusu dönemde en dikkat çekici dalgalanmaları meydana getirmişlerdir. Bu dönemde yüksek aristokrasiye hitap eden dini guruplar siyasi ve sosyal düzeni muhafaza etmeye çalışmışlardır. Bu oluşumlar rahat yayılma alanı bulabilirken, hitap edemediği halde siyasi yapıya karşı koyabilecek güçte olan dini oluşumlar ise iktidarları rahatsız ettiklerinden her fırsatta bastırılmaya çalışılmıştır.

Bu dönemde etnik unsurlardan Germiyan ismiyle ilgili olarak, Osmanlı tarihçileri bunun bir şahıs ismi olmayıp kelimenin “Germiyanlu” şeklinde bir aşireti adlandırdığı konusunda hem fikir olmuşlardır. Germiyanlu toplulukları Moğol istilasının tesiriyle Fars ve Kirman bölgelerinden Harezmşah hükümdarı Celalü’d-din Mengüberti’nin himayesinde kaçarak Doğu Anadolu bölgesine yerleşmişlerdir143. Tahminen Doğu Anadolu’daki ilk seyirleride aynı hükümdarın himayesiyle olabilmiştir. Aşiretin Doğu Anadolu’daki yerleşmeleri ve sonraki güzergahları ile ilgili olarak dönemin kaynaklarından ilk edindiklerimiz I. Alaaddin Keykubad zamanında Malatya ve çevresinde yerleştirilmiş oldukları şeklindedir144.

Aşiretin ismini tarihçilerce tesbitini kolaylaştıran önemli gelişmelerden birisi Baba İshak hadisesidir. Bölgedeki kargaşalar esnasında Germiyanlu Alişir oğlu Muzaferü’d-din Türkiye Selçuklular’ına bağlı olarak isyanı bastırmaya çalışmış fakat bu çabasında başarılı olamamıştır145. İsyanın şiddetlenmesi Germiyanlu Türkmenler’inin Malatya yöresini terk etmelerini gerektirmiştir. Aşiretin izine

141 İbn Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler, Haz. İ. Parmaksızoğlu, İstanbul, 1993, s.7-10.

142 Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, s. 90-93.

143 Köprülü, age s.35.

144 Şehabeddin Ahmedü’-Nesevî, Siretü Sultan Celâleddin Mengübertî, Ter. Necip Asım, İstanbul,

1934, s. 96-131.

bundan sonraki süreçte Konya çevresinde rastlamaktayız. Nitekim İbn-i Bibi, IV. Kılıçarslan zamanında İzzeddin Keykavus taraftarı oldukları için Alıncak Noyan tarafından Konyada öldürülenler arasında Kerimü’d-din Alişir isminden bahsetmektedir146. Bu bilgiye ilaveten Gölpınarlının, Sadreddin Koneviden “ Camiu’l usul fi ehadisu’r- Resûl” adlı eseri dinleyenler arasında Seyfeddin Alişir b. Yakubu zikretmesi bölgede bulunduklarını göstermesi açısından önemli sayılmalıdır147.

Germiyanlu topluluklarının Kütahya, Afyon ve Denizli civarına ne zaman geldikleri hakkında kesin bilgiler mevcut olmasada söz konusu toplulukların cimri olayı esnasında bu bölgelerde bulundukları kaynaklarda bildirilmektedir148.

Bu süreçte Germiyanlu topluluklarından başka etkili etnik dalgalanmalardan bir diğeride, Balıkesir ve Çanakkale taraflarında yerleşmiş olan Karasioğullarıdır. Aşiretin ismi konusunda farklı görüşler öne sürülmüştür. Netice olarak “ Karaşi, Karesi, Karasi, Karaizi, Kara İsa, şeklinde yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. İfade ilk Osmanlı kaynaklarından bazılarında Kara olarak gösterilirken sonraki yazılan kaynaklarda ise Kare şeklinde belirtilmektedir.

Karasi Beyler’ini, Yazıcıoğlu Selçuknamesi, Neşrî, Kemal Paşa zade ve Müneccimbaşı Selçuklunun önde gelen emirlerinden biri olarak zikretmektedirler149. Tokatta bulunan bir mezar taşı Karasi ailesinin Danişmend sülalesine dayandığı konusunda fikirler vermektedir. Danişmendlilerin Gazilik ananeleri, Karasi’nin misyonuyla örtüşmektedir. Wittek, kitabelerde geçen ve Gregoras’ta zikredilen Karesinin babasının adı olan Kalem Bey’in isminin bu yakınlığın en önemli delillerinden olduğunu kabul etmektedir150.

XIII. yüzyılın başlarında Selçuklu Sultanları’nın Uç’lardan aldıkları haraçlar, buralarda çok fazla toprak edinmeyi geciktirmiştir. Bizans’ın bütün kötü durumuna rağmen buralarda çok fazla toprak kazanılamamıştır. Bunun yanında bölgedeki Uç Beyler’inin nüfuzu Selçuklu Sultanları’nı rahatsız etmiş, devamlı olarak kendi iktidarlarnı kurmaya çalışmışlardır. Aynı yüzyılın son çeyreğinden itibaren ise

146 İ.Hakkı, Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 40.

147 A.Gölpınarlı, Mevlana Celâleddin, İstanbul, 1999, s.232.

148 Ç.Varlık, age, s. 17.

149 Z. Günal Öden, Karasi Beyliği, Ankara, 1989, s. 4.

Moğolların Selçuklu Sultanları üzerinde hakimiyet kurmalarıyla Uç’lardaki faaliyetler umera tarafından hızla devam ettirilmiştir.

Danişmendoğulları devleti’nin yıkılma sürecine girmesiyle birlikte Danişmend Beyler’i Selçuklu Sultanları’nın hizmetinde bulunmuşlardır. Böylelikle Selçuklu Devleti kendileri aleyhinde oluşabilecek herhangi bir girişime izin vermezken Beyler’in Uç’lara doğru yönlendirilip buralardaki Türkmenler üzerinde de Selçuklu nüfuzunun sağlanması noktasında faydalı olmuşlardır. Moğol hakimiyetinin Anadolu’da istikrarı bozmasıyla Uç’lardaki hareketliliklerde o oranda artmıştır.

İbn-i Battuta, Balıkesir ve Çanakkale bölgelerinde Kalem ile oğlu Karasi Bey’in yoğun bir Türkmen iskanını gerçekleştirdiklerinden bahsetmektedir151. Bunun yanında Karesi bölgesindeki Türkmen iskanlarıyla ilgili olarak Hacı Bektaş Vilayetnamesinde, Moğol istilası sonrası Kırşehir ve özellikle Sulucakarahöyükte bulunan Çepni taifesinin Karesi, Manisa ve Kütahya’ya yerleştirildikleri ifade edilmektedir152.

Anadolu’da XIII. yüzyılda meydana gelen göç dalgalarının etkin aktörlerinden olan Kayılar, yaygın kabule göre Oğuzlar heyetine dahil bulunmaktadır153. Aşiretin Anadolu’ya gelişleri ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Bu görüşlerden birisinde Kayıların, Selçuklularla birlikte İrana geldiği, Moğolların baskıları sonucu batıya doğru yönelerek Harezm kuvvetlerinin arasında Doğu Anadolu’da Ahlat taraflarına yerleştirildikleri şeklindedir. Diğer bir görüşe göre ise aşiretin bu iskan öncesinde Artuklularla birlikte Artuk coğrafyasına yerleştirilmişlerdir. Bu konuda Ali Emiri, İsmail Galib’in Artuklu paralarını konu alan “ Meskukât-ı Türkmaniye” adlı eserinden yola çıkarak bu paralar üzerinde Kayı boyuna ait damgaların bulunduğunu öne sürmüştür. Osman Turan bu konuda benzerliklerin bulunduğunu fakat Artuk coğrafyasında Kayılara rastlanılmadığını savunurken, M.H.Yinanç, F. Köprülü ve Uzunçarşılı paralar üzerindeki işaretlerin Kayı boyu işareti olduğuna özellikle vurgu yapmaktadırlar. Dolayısıyla böyle bir kabul yukarıda bahsettiğimiz tarihlerin öncesinde Artuk coğrafyasında Kayıların

151 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 97.

152 İsmail Hakkı, Karesi Vilayeti Tarihçesi, İstanbul, 1925, s. 76.

iskanının gerçekleştirldiği fikrini ortaya koymaktadır. Fakat biz Kayıların Anadolu’ya ilk geliş süreçlerinden ziyade Uç’lara doğru yerleşmeleriyle ilgilendiğimizden bu tartışmalar üzerinde durmayıp, aşiretin Bizans sınırlarına doğru ilerlemesiyle ilgilenmeye çalışacağız.

Anadolu’da bu süreçte meydana gelen siyasi nüfuz boşluğu, aşiretlerin top yekün hareket etmelerine fırsat vermemiştir. Muhtemelen Kayılar bu süreçten etkilenerek parçalanmışlar, farklı yerlerde iskan edilmişlerdir. Nitekim Hadidî, Kayıların Ahlat’a yerleştikten sonra Erzurum, Erzincan ve daha sonra Amasya’ya yöneldiklerinden bahsetmektedir. Aşıkpaşazade ise, Kayıların bir kısmının Çukurovaya yöneldiğini, buraya gelenlerin bir kısmının ise Erzurum civarına Sürmeli çukura yerleştiklerini ifade etmektedir. Aşiretin buradaki sayılarıyla ilgili olarak yine aynı eserde Ertuğrul ve kardeşi Dündar Bey’in dörtyüz çadır halkı ile burada yerleştikleri belirtilmektedir.

Moğol akınları, Kayı aşiretini Orta Anadolu’da iskana zorlarken kaynaklar aşiretin Bizans sınırlarına gelme tarihini 1230’lı yıllar olarak belirtmektedirler. Bu tarihler Moğol istilasının Anadolu’ya ulaştığı yıllardır. Tahminen Kayılar Moğol istilasının zararlarından emin olabilmek için bölgeyi bu süreçte terk etmek zorunda kalmışlardır. Nitekim Behçetü’t-Tevârih’te Kayı reislerinin I.Alâüdddin Keykubada başvurarak yurt talebinde bulunduklarından söz edilmektedir. Şükrullah’a göre Kayılar bu süreçte Celaleddin Harezmşahla yapılan savaşlardan sonra artan Moğol baskıları neticesinde Orta Anadolu’ya Karacadağ bölgesine yerleştirilmişlerdir154. Uzunçarşılı, Kayıların Orta Anadolu’ya gelmeleri sürecini I. Alaaddin Keykubadın, Artukoğullarının Harput şubesine son vererek burayı sınırlarına dahil etmelerine bağlamaktadır155. Aynı süreçte Anadolu birliğini sağlayabilme düşüncesi Selçuklu Sultan’ına Kayıları Orta Anadolu’ya sevkettirmiştir.

Hadidi, Tevârih-i Âl-i Osman’ında Kayı boyunun önemli ölçüde uç’lara çekildiğini fakat onlardan Ertuğrul Bey haricindekilerinin yeniden eski yurtlarına şarka döndüklerini ifade etmektedir.

Yazıcızade’de ise, Sultan Alaaddin’in Uç’ların yönetimini Kayılara bıraktığı şeklinde bilgiler bulunmaktadır. Müellif, eserinde Sultan Alaaddin’in Tatarların

154 Şükrullah, Behçetü’t-Tevârih, s. 51.

geldiği haberini alınca Konya’ya döndüğünü ve uç’ların idaresini Kastamonu Bey’i Hüsameddin Bey ve Kayı Beyler’i Ertuğrul, Gündüzalp ve Gökalp’e bıraktığını belirtmektedir156.

Her ne kadar farklı şekilllerde izah edilmeye çalışılmış olsada Kayıların Ankaranın batısındaki Karacadağa yerleşmeleri kaynakların hem fikir oldukları konulardandır. Aşiretin daha uç’lara doğru yerleşmeleri ise bundan sonraki bir süreç olarak görünmektedir. Behçetü’t-Tevârih’te Sultan Alaaddin’in kafirlerle mücadele ederken Ertuğrul Bey’le irtibatta olduğu ve Karacahisarın fethedildiği belirtilmektedir. Diğer taraftan Sultan Moğollarla mücadele ettiğinden uç’lardaki fetihlerle meşgul olamadığı ve buradaki fütuhatı Kayı Beyleri’ne bıraktığı belirtilmektedir. Eserde Kayı Bey’inin başarılı fütuhatı neticesinde Söğütün ele geçirildiği ifade edilmektedir157.

Aşıkpaşazade ise aşiretin Söğütte iskanını, Sultan Alaaddinin kendilerine yurt göstermesine bağlamaktadır. Müellife göre Ertuğrul Bey, oğlu Savcı Bey’i yurt temini için Sultana göndermiş, kendilerine Söğüt yurt olarak verilirken, Domaniç ve Ermeni beli yaylak olarak verilmiştir. Feridun Bey Münşeatında ise, Söğüt ve havalisinin Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Mesud tarafından Osman Bey’e ikta olarak verildiğinden bahsedilmektedir.

Moğol istilası sadece etnik guruplar için bir göç sebebi olmamış aynı zamanda siyasi otoriteyle anlaşabilen dini guruplarda istekli, anlaşamayan guruplarda ise istek dışı bir takım göçleri meydana getirmiştir.

Moğol istilasının Anadolu’ya getirdiği ve Anadolu’da siyasi otorite ile iyi ilişkiler içerisinde bulunan dini oluşumların başında Celâliye gelmektedir. Bu hareket Mevlana’nın vefatından sonra oğlu Sultan Veled’in Postnişinliğinde sistemli hale getirilmiştir. Özellikle siyasi otoritenin himayesi, Mevleviliğin Anadolu’nun değişik yerlerinde hızla yayılmasını kolaylaştırmıştır.

XIII. yüzyılda Anadolu’da hızla yayılan dini hareketlerden Rifaiye ve Halvetiye akımları da Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yoğunlaşarak kurumlarını oluşturmaya çalışmışlardır. Özellikle Ahiler arasında yayılma fırsatı bulan Halvetilik,

156 Z. Velidi Togan, Umumi Türk Tarihne Giriş, s. 324.

Ahilerin Moğolların siyasi nüfuzuna dayanamamalarından dolayı Uç’lara doğru hızla yayılarak en küçük yerleşim birimlerine dahi bu vesile ile girebilmiştir158.

Anadolu’da bu yüz yılda özellikle göçebe Türkmenler arasında etkili olan Yesevilik sadece Anadolu’da sınırlı kalmamış Rumeliye’de intikal ederek kitleler üzerinde son derece tesirli olmuştur159. Mutedil bir anlayışın temsilcisi olan bu ekolün Anadolu’da hızla yayılmasında Hacı Bektaş Veli, Sarı Saltık, Bâli Sultan, Baba Afşar, Pir Dede, Baba Sultan, İskender Baba, Ali Baba, Resul Baba Çelebi ve buna benzer din büyüklerinin büyük rolü olmuştur.

Söz konusu hareket başlangıçta Orta Anadolu’da müntesip bulabilirken daha sonra Moğol istilasından kaynaklanan göçler sebebiyle Uç’lara yayılmıştır. Sarı Saltık ise bu hareketi Rumeliye taşıyarak hareketin manevi ikliminden insanların yararlanmasını sağlamıştır.

Bu yüzyılda Moğol istilasının meydana getirdiği kasvetli yapı farklı mizaçlarda bir takım dini anlayışlar meydana getirmiştir. Bu anlayışlardan olan Kalenderilik Moğolların himayesinde olduğu köylerde ve göçebeler arasında hızla yayılabilmiştir. Ebu’l Ferec, Kalenderilerin daha çok kalabalık zümreler halinde gezerek faaliyetlerini yürüttüklerinden ve olağanüstü bir takım davranışlarından dolayı Moğolların ilgilerini çektiklerinden bahsetmektedir.

Benzer Belgeler