• Sonuç bulunamadı

UYGULAMAYA YÖNELİK VAKA VE LABORATUVAR ÇALIŞMALARININ ETKİNLİĞİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ

Hülya Bulut1, Sevil Güler Demir1, Nevra Kalkan1, Burcu Opak Yücel1, Burçin Irmak1, Nihal Yıldız1 1Gazi Üniversitesi, Hemşirelik Bölümü, Ankara

Amaç: Bu araştırma Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği dersinin eğitiminde klinik uygulamaya yönelik

yapılan vaka ve laboratuvar çalışmalarının etkinliğine yönelik öğrencilerin görüşlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Yöntem: Araştırmanın evrenini, bir üniversitenin Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü’nde 2.sınıfta

kayıtlı olan ve 2018-2019 Eğitim-Öğretim Yılı bahar döneminde HEM 202 Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Dersini alan 244 hemşirelik öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırmada örneklemine derse kayıtlı olup, çalışmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 234 öğrenci dahil edilmiştir. Öğrenciler, klinik uygulama öncesi iki hafta süresince haftada bir gün (6 saat) olmak üzere toplam 12 saat laboratuvar ve interaktif yöntemlerle vaka çalışmaları yapmışlardır. Verilerin toplanmasında araştırmacılar tarafından geliştirilen anket formu kullanılmıştır. Anket formu, bahar dönemi final sınavlarından sonra, kurum izni ve etik onay alındıktan sonra, dersi alan öğrencilere çalışma ile ilgili bilgi verilerek gönüllü olanlara uygulanmıştır. Araştırmada tanımlayıcı istatistikler olarak nitel veriler için sayı ve yüzde ve nicel veriler için sayı, yüzde, ortalama, median ve Ki-kare kullanılmıştır.

Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %85,5’i kadın, %14,5’i erkektir. Öğrencilerin %97,9’u Cerrahi

Hastalıkları Hemşireliği dersini ilk kez almıştır. Öğrencilerin %92,7’si ders kapsamında klinik uygulamaya yönelik yapılan vaka ve laboratuvar çalışmalarının yararlı olduğunu ve %47’si vaka ve laboratuvar çalışmaları sırasında zorluk yaşadığını ifade etmiştir. Çalışmaya katılan öğrencilerin %48,3’ü vaka ve laboratuvar çalışmalarının klinik uygulama öncesi stres yaratan bir uygulama olduğunu belirtmekle birlikte, %86,3’ü bakım planı hazırlamayı kolaylaştırdığını, %75,6’sı hastayı değerlendirme süresini kısalttığını, %86,3’ü veri toplama sürecine katkı sağladığını, %73,5’i bakım planı hazırlama süresini kısalttığını, %86,6’sı teorik bilgilerin uygulamaya aktarılmasını kolaylaştırdığını, %90,2’si öğrenmeyi kolaylaştırdığını, %83,8’i öğrendiklerini daha iyi ortaya koymasını sağladığını, %78,2’si teorik bilgileri uygulamaya yansıtmayı kolaylaştırdığını, %85,9’u hasta bakım kalitesini artırdığını ve %90,6’sı öz değerlendirme yapmaya katkı sağladığını bildirmiştir. Öğrencilerin tamamına yakını (%94), klinik uygulamaya yönelik yapılan vaka ve laboratuvar çalışmalarının gelecek yıllarda uygulanmaya devam edilmesinin yararlı olacağını ve yapılması gerektiğini belirtmişlerdir.

Sonuç: Araştırmaya göre Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği dersi kapsamında klinik uygulamaya yönelik

olarak yapılan laboratuvar ve interaktif yöntemlerle vaka çalışmalarının öğrenciler tarafından etkili bulunduğu, öğrenmelerini kolaylaştırdığı, akılda kalıcılığı artırdığı ve klinik uygulama sürecine iyi bir hazırlık sağladığı sonucuna ulaşılmıştır. Öğrencileri klinik uygulamaya hazırladığı için yararlı vaka ve laboratuvar çalışmalarının yapılması önerilmektedir.

Esra Türker Küçükyılmaz1

1Lokman Hekim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü

Amaç: Biyolojik Terapi (İmmunoterapi ya da Biyoterapi) vücudun kendi bağışıklık sistemini kullanarak

kanserle mücadele etmesidir. Bu tedavinin temel amacı immün sisteme ait hücrelerin kanser hücrelerini hedef alarak onları yok etmelerini sağlamaktır. Öne çıkan ajanlar sitotoksik T lenfosit antijen-4 (CTLA-4), programlı hücre ölümü proteini-1 (PD-1) ya da PD-1 ligandını (PD-L1) hedef alan monoklonal antikor yapısındaki inhibitörlerdir. CTLA-4 reseptörü ve PD-1, T hücreler üzerinde, PD-L1 ise çeşitli hücrelerde dönüşürler. İmmun sistemin kontrol noktasında tümöre yaptığı blokaj sonrası immun yant oluşur ve hücrelerin çoğalması engellenir. Bunun yanı sıra tedavide aktif bir şekilde kullanılan ve aktive edilen yardımcı T hücreleri tarafından üretilen bir sitokin olan İnterlökin-2 (IL-2) ile immün sistem yanıtı artırılmaya çalışılmaktadır. IL-2 antijenlerin uyardığı T hücrelerinin çoğalmasını uyarır, sitotoksik T lenfositleri (CTLs) (CD8+), Natural Killer (NK) hücreleri aktive eder ve B hücrelerinin büyümesi ve farklılaşmasında kofaktör görevi görür. B lenfositleri uyarıldığında, immunglobülinler üretilir. Bu ajanlarla klinik yanıtlar belirgin ve uzun süreli olmaktadır. Onkoloji alanında son yıllarda immunoterapi sıklıkla kullanılmaktadır. Tedaviye başlamadan evvel bireylerin geçmiş öyküleri alınmalı, fiziksel muayenesi, laboratuar bulguları ve psikososyal değerlendirilmesi yapılmalı ve kayıt altına alınmalıdır. Tedavinin uygulanması ve yan etkilerinin gözlemlenmesi bir ekip işidir. Bu ekipte hastayı en yakından takip eden hemşirelerin immunoterapinin yan etkileri konusunda bilgili olması ve ortaya çıkan semptomları yönetebilmesi gereklidir. Tedavinin yapılmasıyla görülen yaygın semptomlar yorgunluk ve griptir. Bunların yanı sıra ateş, baş ağrısı, anksiyete, oryantasyon bozukluğu, konfüzyon, hepatik fonksiyon değişiklikleri, anoreksiya ve kilo kaybı, tat değişiklikleri, bilişsel fonksiyon ve davranışların bozulması ile karakterize mental değişiklikler, ciltte döküntüler ve diyare biyolojik ajanların diğer yan etkileridir.

Sonuç: Yan etkilerin görülmesiyle çoğu zaman tedavide kullanılan doz azaltılabilir ya da tedavi

sonlandırılabilir. Semptomların yönetilmesi sırasında hastanın var olan yaşam kalitesinin düşmemesi ve emosyonel strese girmemesi için uygun hemşirelik gözlemi ve danışmanlığı oldukça önemlidir. Var olan stresin artması hastanın tedaviye olan uyumunu azaltarak tedavinin etkinliğinin azalmasına sebep olabilir.

Fatma Birgili4, Media Subaşı Baybuğa2, Zeynep Acar3, Ayşe Kacaroğlu Vicdan4

2Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Halk Sağlığı Hemşireliği

Anabilim Dalı, Muğla

3Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Sağlık Bakım Hizmetleri

Bölümü, Marmaris/muğla

4Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Hemşirelik Esasları

Anabilim Dalı, Muğla

Amaç: Madeline Leininger’a göre; sağlık kültürel olarak tanımlanan, değer gören ve uygulanan iyi olma

durumunu gösterir. Leininger farklı kültürlerin sağlık-hastalık, bakım, inanç ve değerlere saygılı bir alt kültür ile beraber kültürlerarası hemşireliği tanımlamıştır. Kültürün tüm yönleri hemşirelik uygulamalarında etkilidir. Özellikle sağlık ve hastalık inançları, çocuk yetiştirme, doğum uygulamaları, beslenme alışkanlıkları, cinsellik, aile yaşamı, yaşlanma ile ilgili inançlar, egzersiz, ağrı ve yasa tepki, iletişim biçimi, dokunma ve mahremiyet hemşirelik uygulamalarında yer alan kültür ağırlıklı du¬rumlardır. Hemşire kültüre özgü bakım verebilmek için doğru bilimsel modeli kullanmalıdır. Hemşirelik bakımında hemşirenin kültüre özgü uygun olmayan yaklaşımları kültürel yüklenmeye, gerilime ve çatışmalara neden olabilir. Hasta uyumunun sağlanması ve holistik yaklaşım gösterilmesi kültürlerarası hemşirelik uygulamasında önemli bir yere sahiptir. Giger ve Davidhizars’ın “Transkültürel Değerlendirme Modeli” (GDTDM), hasta değerlendirmesi için ve kültürel olarak hassas bakımın tasarlanabileceği bir çerçeve sağlar. Sağlık ve hastalık davranışları ve etkileri hakkında kültürel değerleri değerlendirir. Bu model teorisi aşırı derecede sade olduğundan anlaşılabilir ve çok farklı alanlarda kullanılmaya uygundur. GDTDM’nde birey kendine özgü olarak kabul edilir. Model altı kültürel fenomen içerir: iletişim, zaman, mekan, sosyal organizasyon, çevresel kontrol ve biyolojik çeşitlilik. Bu çalışma, GDTDM’ne dayanarak, hasta değerlendirmeleri ile ülkemize farklı ülkelerden turizm amaçlı gelip hastanede yatan hastaların hemşirelik bakımından beklentileri ve memnuniyetlerine ilişkin bire bir hastalarla görüşerek yapılmıştır.

Yöntem: Araştırmada tanımlayıcı niteliksel araştırma tasarımı kullanılmıştır. Örneklemi farklı ülkelerden

gelen yatarak tedavi alan hastalar (n=54) oluşturmuştur. Veriler, “hasta tanılama formu ve yarı yapılandırılmış görüşme formu” kullanılarak “derinlemesine görüşme” yöntemiyle toplanmış, “içerik analizi” ile değerlendirilmiştir.

Bulgular: Hastalar iletişim boyutunda; hemşirelerle dil problemi yaşadıkları, hemşirelerle beden dili,

mimikler ya da kısa cevaplarla anlaşmaya çalıştıklarını açıklamışlardır. Mesafe boyutunda; bazı ülkelerden gelen hastalar için bakımda cinsiyet ayrımı olmazken, bazı ülkelerden gelen hastalar farklı cinsiyetteki sağlık personeli elle fiziksel muayene yapmasına izin vermeyeceklerini belirtmişlerdir. Sosyal organizasyonlar boyutunda; geniş, çekirdek, parçalanmış aileye sahip, farklı dinden, genelde sigortası olan, zengin, geliri giderine eşit ya da az olan hastalar bulunmaktadır. Zaman boyutunda; bazıları dakik, bazıları toleranslı, yaşamlarını ise kimilerinin geçmişe, kimilerinin günün şartlarına, kimilerinin de geleceğe göre düzenledikleri belirlenmiştir. Çevresel kontrol boyutunda; genelde doğa ile insan arasında denge kurdukları, tıbbi tedavi dışında tedavi yöntemlerine inanmadıkları açıklanmıştır. Biyolojik değişkenler boyutunda; hijyen ve fiziksel görünümün bakım almada önemli olduğu açıklanmıştır.

Sonuç: Hastanede yatarak tedavi alan yabancı uyruklu farklı kültürlerdeki hastalar, modelin altı alanında,

bakım ve tedavide deneyimledikleri kültür farklılıkları ve bunun hemşirelik bakımına yansımalarını, uyumlu- uyumsuz davranışlarını açıklamışlardır.