• Sonuç bulunamadı

Merziye Altay1

1Şişli Florence Nightingale Hastanesi, Hemşirelik, İstanbul 2Koç Üniversitesi, Hemşirelik Bölümü, İstanbul

Amaç: Bu çalışmanın amacı onkoloji servislerinde çalışan ve kanser hastalarına bakım veren hemşirelere

yönelik palyatif bakım eğitiminin hemşirelerin palyatif bakım bilgi düzeylerine olan etkisini belirlemektir.

Yöntem: Bu çalışma, yarı deneysel bir çalışma olup, tek gruplu ön test-son test araştırma deseni

kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemini, bir vakıf ve bir özel hastanede en az 3 aydır onkoloji servislerinde çalışan 56 hemşire oluşturmuştur. Toplam 4 modülden oluşan palyatif bakım eğitimi, Kanser Hastalarında Kanıta Dayalı Palyatif Bakım Konsensus 2017 rehberi ve Yaşam Sonu Hemşirelik Eğitim Konsorsiyumu (ELNEC) temel alınarak hazırlanmış ve interaktif yöntemler ile hemşirelere eğitim verilmiştir. Araştırma verileri, eğitim öncesinde ve eğitimden bir ay sonra sosyodemografik form ve Palyatif Bakım Bilgi Testi (PBBT) kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde, tanımlayıcı analizler, Mann Whitney-U, Kruskal Wallis testi, Spearman Korelasyon, Wilcoxon Rank ve McNemar testleri kullanılmıştır.

Bulgular: Palyatif bakım eğitimi sonrasında Palyatif Bakım Bilgi Testi toplam puanının ve her bir alt boyut

(felsefe, ağrı, dispne, psikiyatrik problemler ve gastrointestinal problemler) için puan ortalamalarının arttığı ve hemşirelerin eğitim öncesi ve eğitim sonrası bilgi düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır (p<0,01). Hemşireler eğitim öncesinde en düşük puanı dispne alt boyutundan (1,25±1,06), en yüksek puanı ağrı alt boyutundan (3,20±0,923) almış iken, eğitim sonrasında en düşük puanı felsefe alt boyutundan (1,79±0,456), en yüksek puanı ağrı alt boyutundan (4,29±1,124) aldığı belirlenmiştir.

Sonuç: Verilen palyatif bakım eğitiminin hemşirelerin bilgi düzeylerini etkili bir şekilde arttırdığı saptanmıştır.

Daha fazla sayıda hemşireye ulaşmak ve bilgi düzeylerini arttırmak için bu araştırma için tasarladığımız eğitim farklı hastanelerde çalışan hemşirelere de sunulabilir. Ayrıca, hemşirelerin palyatif bakım bilgi düzeylerinin arttırılması için palyatif bakım eğitim müfredatında zorunlu ve sürekli hale getirilmeli, sahada çalışan hemşirelerin seminer, sempozyum, çalıştay ve kongrelerle bilgi düzeyleri arttırılmalıdır.

Mevlüde Alpaslan1, Nülüfer Erbil2

1Ordu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği A.D., Ordu 2Ordu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Doğum ve Kadın Hastalıkları

Hemşireliği A.D., Ordu

Amaç: Bu araştırma, kadınlarda görülen menopoz semptomlarının günlük yaşam aktivitelerine etkisini

incelemek amacıyla yapıldı.

Yöntem: Tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipte olan araştırmanın örneklemine, 40-64 yaş arasında, evli ve

araştırmaya katılmayı kabul eden 381 kadın alındı. Araştırmanın verileri, Kişisel Bilgi Formu, Menopoz Semptomları Değerlendirme Ölçeği (MSDÖ) ve Günlük Yaşam Aktiviteleri Çizelgesi (GYAÇ) ile toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde, aritmetik ortalama, standart sapma, alt ve üst değerleri içeren tanımlayıcı istatistiksel teknikler kullanıldı. Bağımsız gruplarda farklılıklar, Student t-testi, Tek Yönlü Varyans Analizi (One-way ANOVA) ile değerlendirildi. Farkın hangi gruptan kaynaklandığını değerlendirmek için Sheffe ve Dunnett-C testi kullanıldı. Sürekli değişkenler arasındaki ilişki pearson korelasyon analizi ile değerlendirildi. İstatistiksel önemlilik için 0.05 değeri sınır olarak alındı.

Bulgular: Araştırmaya katılan kadınların menopoz semptomları ölçeği puan ortalaması 16.11±10.34

bulunmuştur. Kadınların en fazla etkilendikleri menopozal semptomlarn uyku sorunları (%86), keyifisizlik (%83.8), sıcak basması ve terlemeler (%83.5), fiziksel ve zihinsel yorgunluk (%82.4) olduğu; en az etkilendikleri menopozal semptomların ise eklem, kas ağrıları (%55.4), kalp hastalıkları (%63.2) olduğu belirlenmiştir. Kadınların yaşadığı menopozal semptomlardan en fazla etkilenen günlük yaşam aktivitelerinin uyku, konsantrasyon, fiziksel ve zihinsel yorgunluk, ruhsal durum, genel yaşam kalitesi ve yaşamdan zevk alma olduğu; en az etkilenen günlük yaşam aktivitelerinin ise cinsellik ve kişilerarası iletişim olduğu belirlenmiştir. Kadınların yaşadığı menopoz semptomları değerlendirme ölçeği ve alt boyutları ile günlük yaşam aktiviteleri arasında ileri düzeyde pozitif yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur (p<0.01).

Sonuç: Bu çalışma sonuçları menopozal dönemde yaşanan menopoz semptomlarının kadınların günlük

yaşam aktivitelerini olumsuz şekilde etkilediğini göstermiştir.

Mevlüde Alpaslan1, Nülüfer Erbil2

1Ordu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği A.D., Ordu 2Ordu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Doğum ve Kadın Hastalıkları

Hemşireliği A.D., Ordu

Amaç: Cinsellik ve cinsel sağlık bireylerin genel sağlığı ve yaşam kalitesi için önemlidir. Her bireyin

cinsel bilgiye ulaşmaya, zevk ya da üreme amacıyla cinsel ilişkiyi yaşamaya hakkı vardır. Sağlık temel insan haklarından biri olduğuna göre, cinsel sağlık da bir insan hakkıdır. Bireylerin ve toplumun cinsel sağlıklarının gelişimi, cinsel haklar bildirgesinde bildirilen cinsel hakların tanınması, saygı duyulup, toplum tarafından savunulması ile mümkündür. Cinsellik bir tehdit unsuru, sindirme aracı olarak kullanıldığında, cinsel şiddet kavramı ortaya çıkmaktadır. Cinsel şiddet, kadınların fiziksel, zihinsel, cinsel ve üreme sağlığı üzerinde hem kısa hem de uzun vadeli sonuçları olan ciddi bir halk sağlığı ve insan hakları sorunudur. Cinsel şiddet, eş, aile veya toplum yapısı içinde veya çatışma zamanlarında meydana gelsin ya da gelmesin kurtulan için çok derin ve acı verici bir deneyimdir. Dünya Sağlık Örgütüne göre cinsel şiddet; bireyin rızası olmaksızın, baskı kullanılarak ya da rızasının aranmayacağı durumlarda herhangi bir cinsel hareket, girişim, cinsel içerikli sözler ile fiziksel, ruhsal ve sosyal zarar görmesidir. Dünyada 15 yaş üstü kadınların cinsel şiddete maruz kalma oranı %7.2 bulunmuştur. Türkiye’de evlenmiş kadınların %12’sinin yaşamlarının herhangi bir döneminde, %5’inin ise son 12 ay içinde cinsel şiddete maruz kalmışlardır. Yine Türkiye’de 15 yaşından tüm kadınların %42’si, kırsal kesimde yaşayan kadınların ise %47’si yaşamlarının herhangi bir döneminde eşlerinden veya partnerlerinden fiziksel veya cinsel şiddet görmektedir. Kadınların bildirdiği en sık ifade edilen cinsel şiddet davranışı ise istemedikleri halde korktukları için cinsel ilişkiye girmeleri olmuştur. Adalet Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu verileri incelendiğinde, Türkiye’de son yıllarda cinsel suçlardaki artış dramatik düzeydedir. Cinsel saldırı şiddetin en ağır boyutlarından biridir ve bireyde uzun süreli, ciddi tıbbi, psikolojik, sosyal ve yasal sekellere neden olur. Hemşire, mağdur ile olay sonrası ilk karşılaşan sağlık profesyonellerindendir. Hemşirelerin bu süreçteki rol ve sorumlulukları oldukça önemlidir. Bu derlemede, kadına yönelik cinsel şiddet ve hemşirelik yaklaşımları hakkında bilgi ve farkındalık sağlamak amaçlanmıştır.

TARZLARI.

Selma Sabancıoğulları2, Feride Taşkın Yılmaz2, Gülgün Sevimligül1

1Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi, Sivas. 2Sivas Cumhuriyet Üniversitesi. Suşehri Sağlık Yüksekokulu. Hemşirelik Bölümü, Sivas.

Amaç: Aleksitimi genel olarak kişinin duygularını tanıma ve ifade etme zorluğudur. Duygularını tanıma

konusunda yetersiz olan kişiler duyguları hakkında düşünme ve stresli duygularla baş etmede güçlükler deneyimleyebilirler. Başarılı duygu düzenleme yeteneği ise ruhsal, toplumsal ve fiziksel sağlık için önemlidir. Araştırma Multiple Sklerozlu (MS) hastalar ve sağlıklı bireylerde aleksitimi ve stresle başetme tarzlarını değerlendirmek amacıyla tanımlayıcı, kesitsel ve karşılaştırmalı olarak yapılmıştır.

Yöntem: Araştırma, bir üniversitesi hastanesi nöroloji polikliniğine ve kliniğine başvuran 120 MS’li ve

120 sağlıklı birey olmak üzere toplam 240 kişi üzerinde yapılmıştır. Veriler, Kişisel Bilgi Formu, Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ) ve Stresle Baş etme Tarzları Ölçeği ile toplanmıştır. İstatistiksel değerlendirmede verilerin dağılımı homojen olmadığı için Mann Whitney U, Kruskal Wallis testi ve Spearman korelasyon katsayısı kullanılmıştır.

Bulgular: Araştırmada MS’li hastaların TAÖ puan ortalaması 57.25±6.01, sağlıklı kontrol grubunun ise

50.77±8.48 olarak saptanmıştır. MS’li hastaların aleksitimi düzeyleri, sağlıklı kontrol grubunun aleksitimi düzeyine göre anlamlı düzeyde daha yüksek saptanmıştır (p<0.05). MS’li hastalar kontrol grubundaki sağlıklı bireylere göre kendine güvensiz yaklaşım ve çaresiz yaklaşım baş etme yöntemini anlamlı şekilde daha çok kullanmaktadırlar (p<0.05). MS’li hastaların aleksitimi düzeyleri ile problem odaklı başetme biçimleri arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki saptanırken (p<0.01), sağlıklı kontrol grubunun aleksitimi düzeyleri ile stresle başetme tarzları arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (p>0.05).

Sonuç: Araştırma sonuçları, sağlıklı kontrol grubuna göre MS’li hastaların aleksitimi düzeylerinin daha

yüksek ve duygusal başetme yöntemlerini ise daha çok kullandıklarını göstermektedir. Sağlık bakım çalışanlarının MS’li hastaların bakımlarını planlarken duyguları tanıma ve ifade etme becerisi ve olumlu başetme tarzları geliştirmeleri konularında bakım müdahaleler planlamaları önerilmektedir.