• Sonuç bulunamadı

Uluslararası Standartların Geçiş Ekonomilerinde ve Türkmenistan’da

4. TÜRKMENİSTAN’DA PİYASA EKONOMİSİNE GEÇİŞ SÜRECİ VE FİNANSAL

4.3. Türkmenistan’da Finans Sektörü

4.3.3. Uluslararası Standartların Geçiş Ekonomilerinde ve Türkmenistan’da

Bu iki belgenin, geçiş sürecindeki ekonomilerde bankacılık ve menkul kıymetler endüstrileri için yüksek düzenleyici standartların sağlamlaştırılmasında ne kadar faydalı olabilecekleri hala düşünülmektedir. Bu konuda üzerinde durulması gereken ilk nokta, her iki belgenin de kendi ilkelerini umumiyetin yüksek seviyesinde sunmalarıdır. IOSCO ilkeleri, sık sık “genelde” veya “bazı yargılarda” ifadeleriyle nitelendirilmektedir ve bundan dolayı en pratik tek manalı ifadeyi temsil etmemektedir. Bu açıdan, IOSCO Hedefleri ve İlkelerinin Basle Core İlkelerinden daha detaylı olmasıyla beraber uluslararası en pratik standartlara daha az kılavuzluk etmektedir.

IOSCO belgesindeki orantılı talimat eksikliği, sadece (önemli gelişmiş piyasaların temsil edildiği) 16 üyeli Teknik Kurulu’nun değil üyelikleri arasında birçok geçiş döneminde olan ülkeleri içeren 63 üyeli Yükselen Piyasalar Kurulu’nun da anlaşmasını muvafakatını alma ihtiyacıyla beraber kuruluşun karmaşık karar verme işlemlerini büyük ölçüde yansıtmaktadır. Basle Kurulu’nun daha küçük, daha bağlı G-10 yönetim grubu olmasından dolayı IOSCO’dan daha çok sıkı kurallar koyabilmiştir.

Bununla beraber Basle Core İlkeleri, daha detaylı rehberlik ve yorum yardımı olmaksızın ayrı bir siyaset tavsiyeler takımına çevrilemez. Basle Kurulu ve Uluslararası Mali kurumlardan oluşan yönetim grubu, böyle bir rehberliği geliştirmeye çalışmaktadırlar, fakat bu teşebbüsün önemli gördüğü bir gerçek, Core İlkelerinin belirli durumlara

uygulanmasındaki zorluğu göstermektedir. Basle Kurulu’nun şu andaki başkanı Bill McDonogh, Core İlkelerini yüzyıllar boyunca tekrar tekrar çevrilen ABD Anayasasıyla kıyaslamıştır (Mc Donagh, 1999: 32). Mc Donagh, Core İlkelerinin birçok teknik uzmanların ve danışmanların yorumlayıcı çabaları yardımıyla bireysel ülkelerin durumlarına uygulanabileceğini ileri sürmektedir.

Bununla beraber, Basle Core İlkeleri, ortaya çıkan piyasalarda hakim olan gelişmiş piyasalardakinden çok farklı durumlara gerekli önemi vermekte başarısız olduğu için bazı yorumcular ve yükselen piyasalar düzenleyicileri tarafından eleştirilmiştir. Bu eksiklikler, özellikle Morris Goldstein tarafından tartışılmaktadır (Goldstein, 1998: 54). Goldstein, özellikle, (Core İlkelerinin müracaat ettiği) Basle Sermaye Uzlaşması’nda bahsedilen %8’lik minimum sermaye oranının, devamsız ekonomik durumlarını yaşayan ülkelerde çok düşük olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca, Basle Kurulu’nun, aktifleri doğru değerlendirmedeki ve sermayeye karşı zararların kaydedilmesindeki başarısızlığın her hangi bir sermaye oranı düzenleyicisinin ifade edebileceği bir önemsiz şey olmasına rağmen adem ifalı kredilerin tanınması için bir kılavuz üretmesi gerekmektedir.

Bu eleştiriler, Core İlkelerinin yükselen piyasalara ve geçiş sürecindeki ekonomilere uygulanması için detaylı bir kılavuzun hazırlanmasıyla hitap edilebilir. Core İlkelerinin, genelde gelişmiş piyasalarda fark edilmeyen fakat yükselen ve geçiş sürecindeki ekonomilerde eksik olan, düzenleme “altyapısını” önceden fark etmesi belki de daha önemlidir. Basle Kurulu’nun birçok yükselen piyasalar düzenleyicilerini Core İlkelerinin formüle edilmesi istişarelerine seçmesine rağmen bu yine de ağırlıklı olarak gelişmiş dünya gruplaşması olmuştur. Bu, özellikle uygun ve doğru muhasebe bilgilerinin mevcudiyeti ve düzenleyicilerin kararlarını uygulayabilecekleri bir yasal sistemin mevcudiyeti ile ilgili olmak üzere gelişmiş piyasalardaki durumları yansıtan tahminleri yapmaya meyilli olduğunu ifade etmektedir.

Bankaların ve menkul kıymetler borsalarının düzenlenmesi, bir bakıma etkin bir düzenleme için ilk başta lazım olan kanunlar, uygulamalar, beceriler ve uzmanlık seti üzerini örten bir

“tabakadır”. Bir yerde bu peşin şartlar olmaksızın düzenleyici fonksiyonunun verimli veya etkili olarak ifa edilmesi mümkün değildir. Tabi ki bu, bir noktaya kadar eskimiş bir dizi kavramı ifade etmenin bir diğer yoludur: örneğin, bir hisse senetleri borsasını geliştirmek için genelde menkul kıymetler kanunu, hisse senetleri borsası, tedavül senetleri ve kurumsal yatırımcıları yöneten kanunların takip ettiği sözleşme ve ticaret kanunlarının yerleştirilmesi gerekmektedir. Bu kanunlardan evvel, teşrii işlemleri başlatarak ve temel özel hakları teminat altına alarak anayasayı kabul etmek de önemli olabilir. Ayrıca, kanunların hazırlanması, avukatların ve yargıçların eğitilmesinin gerektiği yürütme ve uygulama için başlangıçtır. Ancak bu önceden gerekli olan araçlara benzeyen bir şey yerleştirildiği zaman hisse senetleri muameleleri ve aracılıkları düzenlemesi hakkındaki kanun, gerçek amacına hizmet etmeye başlayacaktır.

IOSCO’nun Hedefleri ve İlkeleri, düzenleme alt yapısının önemini Basle Core İlkelerinden daha açık olarak içermektedir. Bu, IOSCO karar verme süreçlerinin menkul kıymetler düzenleyicilerini yükselen piyasaların belirli durumlarını Basle Kurumundan daha açık bir şekilde hesaba katmaya zorlayan bir gerçeğin yansımasıdır. IOSCO’nun 3 nolu eki, etkin bir menkul kıymetler düzenleyici rejimi için uygun bir yasal çerçeve unsurlarının dizisini detaylandırmaktadır. Bu, şirket oluşumu, müdürler ve yöneticilerin görevleri ve ele geçirme tarzları gibi konuları kapsayan şirket kanununu içermektedir. Bu, ticari kanun organını veya sözleşmenin özel hakları, mülkiyet hakları ve bu hakların devredilmesini yöneten kaideler ile ilgili sözleşme kanununu da içermektedir. Senedat hamillerinin tasfiye ile ilgili haklarını ve aracının iflası halinde müşterilerin haklarını idare eden iflas kanunları ve rekabete karşı uygulamaları önleyen kanun da önemlidir.

Bundan başka da IOSCO belgesi, adaletli ve etkin adli sistem de dahil olmak üzere etkili bir ihtilafları çözme sisteminin önemini de vurgulamaktadır. İyi işleyen bir yargı sistemi, düzenleyici uygulama faaliyetleri açısından da önemlidir. Düzenleyici kararların uygulandığı, adaletli ve etkin bir mahkeme sistemi olmadan düzenleme, ya etkisiz olacak ya da kuvvetin keyfi olarak uygulanması görüleceğinden dolayı meşruiyet eksikliğine neden olacaktır. Etkili bir düzenleme, düzenleyici karar vermenin açıklığına ve

uyumluluğuna önemli derecede bağlıdır ve bu ise mahkemelerin düzenleyici kararlarının gözden geçirilmesini ve bunlardan etkilenenlerin bağımsız ve tarafsız hakeme müracaat etme seçeneğini sağlamakla en iyi şekilde teminat altına alınabilir.

Düzenleme alt yapısına ayrılan bu dikkat, IOSCO Hedefler ve İlkelerinin ayrı bir özelliğidir ve etkili bir düzenlemenin etkili bir yasal sistemden ayrılamaz olmasını anlamaktır. Hesap alt yapısının yasal alt yapıya paralel olarak mevcut olması ve etkili bir iflas kanununun kabul edilmesi hem bankacılık hem de menkul kıymetler düzenlemesi için önemlidir. Muhasebe ilkeleri, daha önce söz edildiği üzere bilginin ifşasının bunların hedeflerine merkez olmasından dolayı önemlidir. Muhasebe ilkeleri setinin mevcudiyeti, ifşa edilmiş bilginin bir mana ifade etmesi için ön şarttır. Buna benzer olarak, muhasebe alt yapısının mevcudiyeti de, banka düzenlemesi için hayati bir önem taşımaktadır. Banka aktiflerinin ve pasiflerinin gerçekçi bir değerlendirmesi olmadan bir banka düzenleyicisi, bunun mali olarak sağlam olup olmadığını değerlendiremez; örneğin, ödeme kabiliyeti oranının hesaplanması, aktiflerin doğru olarak tanınmış olmasına ve uygun bir şekilde değerlendirildiği tahminine dayanmaktadır. Doğu Asya ülkelerinde tekrar vuku bulan problemlerden biri ve bankacılık sisteminin zayıflığına büyük ölçüde etki yapan faktör, banka aktiflerinin doğru olarak hesaplanmamasıdır. Adem-i ifa kredileri, böyle tanınmamıştır ve hatta deftere kaydı yapıldığı zaman bile değerleri değişmemiştir.

Yürürlükte olan muhasebecilik sistemi de, bankacılık sisteminin sağlamlığı için temelli olarak önemlidir. Muhasebecilik sistemi, sadece banka düzenleyicilerinin bankanın finansal sağlamlığını değerlendirmeye izin vermekle kalmayıp, bankanın kendi müşterilerinin finasal sağlamlığını da değerlendirmesine izin vermektedir. Başka bir ifadeyle, muhasebecilik sistemi, bankaların kredi dağılımına ilişkin kararlarını varsayılan ödünç alanın döviz akışı ihtimalinin objektif olarak değerlendirilmesine istinaden verdikleri “kredi kültürünün” mevcudiyeti için bir ön koşuldur. Bu kredi kültürünün olmaması durumunda kredi dağılımına ilişkin karar, diğer bir kritere göre alınır: ya kişisel ilişkilere ya da karşılıklı teminatın tahmin edilmiş değerine göre. Kredi vermenin bu her iki çeşidi de kendi rizikolarını taşımaktadır. J.P. Morgan’ın bankacılıkta birinci kuralın “karakter” olduğunu

ifade etmesine rağmen, kişisel ilişkiler, bankacılık uygulaması için sağlam bir temel sağlamamaktadır. Aynı şekilde, karşılıklı teminatla güvenlik altına alınmış kredi verme, emniyetsiz olarak ispat edebilir, özellikle karşılıklı teminatın, spekülasyon sonucunda mülkiyet artışıyla gayri menkul olarak değerlendirildiği zaman.

Etkili bir düzenleme sistemi için önemli ön koşulların biri de, yürürlükte olan iflas kanununun mevcut olmasıdır. Muhasebe kanunuyla beraber iflas kanununun mevcut olması, düzenleyiciler ve kredi kültürünün geliştirilmesi açısından önemlidir. İflas ve iflas hali kanunları, tahvilat hamillerinin tasfiye ile ilgili haklarını tevdi etmektedir. Geçiş ekonomileri, sık sık olarak iflas kanunu asla benimsememektedirler veya böyle bir kanunun olmadığı yerde bankacıların zamanında ödenmemiş borçların ardından gelen karşılıklı teminatın yeniden elde etmelerini çok zorlaştırmakta ve zaman kaybına neden olmaktadır. Bu, özel borçların daha düzensiz olarak düzenlenmesine çaba sarf etmektedir, aksi taktirde bu problem yaratabilir ve bankaların kredi zararlarına önemli derecede ilave edebilir. Bankaların, aynı müşteriyle ilgili olduğundan pasiflerin aktiflere karşı dengelemelerine izin veren yasal olarak uygulanabilen netleştirme düzenlemelerinin mevcut olması da önemlidir. Bu düzenlemeler, bankacılık sistemi etkili bir kredi kültürünü ve bununla beraber bu kültürden doğan mali sağlamlığı geliştirecekse çok önemlidir.

Buna benzer olarak, düzenleyiciler açısından, onların sağlam olmayan ve iflas halinde olan finansal kurumların tasfiyesini talep edecek konumda olmaları çok önemlidir. İflas kanununun mevcut olması, bunun için en önemli ön koşuldur. Kurum kreditörleri kendi haklarını kanunda uygulayabilirlerse düzenleyiciler de, böyle bir eylemde bulunacaklardır. Eğer sıradan kreditörler, iflas durumunda olan bankaya karşı uygulanamayan taleplerle bırakılırsa, düzenleyicilerin kamu şikayetlerini önleme faaliyetinin ertelenmesi için talep tehirini uygulama istekleri daha büyük olacaktır. Bundan dolayı, etkili bir iflas kanunu, düzenleyiciler tarafından uygulama eylemlerini destekleme açısından da önemlidir.