• Sonuç bulunamadı

Ubeydullah b. Muhammed el-Kelvezânî

EMÎRÜ’L-ÜMERÂLIK ÖNCESİ DÖNEM VEZİRLERİ

A. Muktedir-Billâh (295-320/908-932)

12. Ubeydullah b. Muhammed el-Kelvezânî

Bağdat’ın Kelvezâ1 köyüne nisbetle kendisine Kelvezânî nisbesi verilen2 Ubeydullah b. Muhammed’in önceki hayatıyla ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Kelvezânî’nin ismi ilk olarak Hâmid b. Abbâs’ın arasının açıldığı nâibi Ali b. İsâ’nın uhdesindeki işlerle ilgilenmek üzere Kelvezânî’yi görevlendirmek istemesiyle duyulmuştur.3 Aynı dönemde Sevâd âmili olarak görev yapan Kelvezânî, Abdullah el-Hâkânî ve Ahmed el-Hasîbî zamanlarında bu görevini devam ettirmiştir. Hasîbî döneminde resmî evrakların takibi konusunda göstermiş olduğu gayretten dolayı Muktedir’in takdirini kazanmış, bundan dolayı Hasîbî’nin ardından ikinci kez bu göreve atanan, ancak o sırada Bağdat’ta bulunmayan Ali b. İsâ’nın yerine üç ay kadar vezirliğe vekâlet etmiştir. Ali b.

İsâ’nın zamanında da Sevâd âmilliği yapan Kelvezânî vezir oluncaya kadar bu görevinin başında kalmıştır.4

Vezirlikten azledilen Süleyman b. Hasan’ın yanı sıra onunla birlikte sarayda5 gözaltında bulunan Kelvezânî, halifenin göndermiş olduğu mektubu Müflih’in kendisine ulaştırılmasıyla vezirliğe atandığını öğrendi. Ancak Süleyman b. Hasan’ın tutuklanmamasından sonra Hüseyin b. Kâsım’ın vezir olmak için gayret sarfettiğini, hatta Mûnis’le görüştüğünü duyan Kelvezânî, Müflih’in getirmiş olduğu habere inanmak istemese de iki gün sonra 27 Receb 319/ 15 Ağustos Pazartesi günü düzenlenen bir merasimle Muktedir tarafından vezirliğe tayin edildi. Yapılan atamanın ardından Hüseyin b. Kâsım’ın da görev almasını ve bu sayede hakkındaki olumsuz kanaatleri bertaraf etmesini isteyen Muktedir, Kelvezânî tarafından kendisine divanlarda üst düzeyde bir görev verilmesini, Ali b. İsâ’nın da eskisi gibi

1 Kelvezâ, Bağdat’ın doğu tarafında ve Bûk Nehri kıyısında Bağdat’a 1 fersah [5-6 kilometre]

uzaklıkta yer alan bir köydür. Yâkût el-Hamevî kendi döneminde buranın harabe halinde olduğunu sadece izlerinin kaldığını söylemektedir. Bk. Mu‘cemü’l-büldân, IV, 477. Ayrıca bk. Le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, s. 32.

2 van Berkel, “The Bureaucracy”, s. 98 dn. 38.

3 Sûlî, Ahbârü’l-Muktedir, s. 227. Ayrıca bk. İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 71-72. van Berkel, Kelvezânî’nin Hâmid b. Abbâs’la birlikte Vâsıt’tan gelmiş olabileceğini söylemektedir. Bk. “The Vizier”, s. 76.

4 Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 110; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 144, 150; Bowen, The Good Vizier, s. 301.

5 Kelvezânî’nin Süleyman b. Hasan’la birlikte tutuklandığını ve saraya getirildiğini söyleyen İbn Miskeveyh, vezirliğe tayin edilmek için Kelvezânî’nin bu sefer Mûnis’in evinden [tekrar] saraya getirildiğini söylemektedir. Bk. Tecâribü’l-ümem, I, 211-212. Ancak bu bilgi diğer kaynaklarda bulunmadığı gibi, mevcut rivayetler ışığında Kelvezânî’nin Mûnis’in evine nasıl götürüldüğünü tesbit etmek de mümkün görünmemektedir.

123 resmî işlerde danışmanlık görevini ve Dîvânü’l-mezâlim’deki başkanlığını devam ettirmesini istedi.1 Dîvânü’s-Sevâd’ın başına ise, Kelvezânî’nin sıcak bakmamasına rağmen, Mûnis’in teklifiyle Kınnesrîn ve Avâsım bölgesinden henüz gelmiş bulunan Ebû Ca‘fer Muhammed b. Kâsım b. Ubeydullah tayin edildi. Ancak Ebû Ca‘fer’in Dîvânü’s-Sevâd’ın başına getirilmesi Kelvezânî’yi oldukça zor durumda bıraktı. Çünkü hazinenin en önemli gelir kaynağı sayılan Sevâd bölgesinden bundan böyle vezir olarak Kelvezânî’ye herhangi bir destek gelmemeye başladı.

Bunun sonucunda askerlerin maaşları, hânedan mensuplarının ve haremdeki görevlilerin tahsisatı, saraydaki kâtiplerin kırtasiye giderleri ödenemez hale geldi.

Dahası vezir olmasına rağmen Kelvezânî, başta Ebû Ca‘fer olmak üzere Mûnis’in himayesinde bulunan kişilere herhangi bir yaptırımda bulunamıyordu.2 Diğer taraftan Müflih el-Esved’in yakın adamlarından Ebû Bekir b. Garâbe isminde bir şahsın Muktedir’le konuştuktan sonra daha önce vezirlerin aldığı rüşvetleri bundan böyle dâminlerin, malî açıdan zor durumda kaldığında harcaması için halifeye ödemek istediklerini bildirmesi Kelvezânî’nin işini daha da zorlaştırdı. Çünkü vezirlerin işlerini yürütmek için kendisine muhtaç olduklarını söyleyen ve bu konuda halifeyle Müflih’i etkilemeyi başaran İbn Garâbe, Berîdîlerin ve diğerlerinin hassâ hazinesinde bulunan müsadere edilmiş paralarından3 200 bin dinar tutarındaki meblağı bir dinar için bir dirhem faiz almak koşuluyla Kelvezânî’ye borç verdi.4

Sevâd bölgesindeki gelirlerden bir türlü istifade edemeyen ve Muktedir’le Müflih’in desteğini aldığı için İbn Garâbe’nin yaptıklarına da engel olamayan Kelvezânî’nin önce kendisi, daha sonra da Dîvânü’l-ceyş ve Dîvânü’n-nafakât görevlileri zorunlu harcamalarla ilgili bir rapor hazırladılar. Bunun sonucunda

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 212. Ayrıca bk. Arîb b. Sa‘d, Sıla, 138; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XIII, 299; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 225.

2 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 212-213. Krş. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 226.

3 Hatırlanacağı üzere Süleyman b. Hasan’ın vezirliği döneminde Ebû Abdullah el-Berîdî ve kardeşlerinden 400 bin dinar müsadere edilmişti.

4 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 213; Hemedânî, Tekmile, s. 265. Konuyla ilgili İbnü’l-Esîr’in vermiş olduğu bilgiler biraz farklılık arz etse de, neticede İbn Garâbe’nin devleti uğrattığı zararları göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Buna göre Muktedir’in söz konusu rüşvetleri kendisi için tahsil etmesini istemesi üzerine vali, mültezim ve diğer üst düzey görevlilere adeta musallat olan İbn Garâbe, vezirlik kurumunu işlemez hale getirdiği gibi divanlardaki işlerin de fesada uğramasına sebep olmuştur. Bundan dolayı memurlar rüşvet almadan halkın isteklerini yerine getirmemeye başlamışlardır. Hatta İbnü’l-Esîr bu konuda memurların dini hassasiyetlerini dahi kaybettiklerini söylemektedir. Bk. el-Kâmil, VIII, 226.

124 yapılacak ödemeler için 700 bin dinara ihtiyacı olduğu ortaya çıkan Kelvezânî, Muktedir’le konuşarak bu meblağın hassâ hazinesinden karşılanmasını talep etti.

Bu talep karşısında Muktedir’in kızdığını duyan Hüseyin b. Kâsım, hemen bir mektup göndererek bütün ödemeleri karşılayacağını, bunu yaparken de halifeden herhangi bir borç almayacağını ve ayrıca hassâ hazinesine 1 milyon dinar kazandıracağını bildirdi. Bunun üzerine isim vermeksizin elindeki mektubu Kelvezânî’ye gösteren Muktedir, ondan sadece maaşların ödenmesini talep etti.

Ancak bu şartlar altında ödemeleri yapamayacağını belirten Kelvezânî, söz konusu mektubun sahibinin bunu başarabileceğini, dolayısıyla isterse Muktedir’in bu kişiyi vezirliğe atayabileceğini bildirdi. Kelvezânî ile yaptığı görüşmenin ardından onun bu sorunu çözemeyeceğine kanaat getiren Muktedir, Hüseyin b. Kâsım’ı vezirliğe tayin etmek istedi. Ancak bu konuda Muktedir’in önünde Mûnis gibi önemli bir engel bulunuyordu. Hatırlanacağı üzere hem İbn Mukle hem de Süleyman b.

Hasan’ın ardından iki defa Hüseyin b. Kâsım’ı vezir yapmak isteyen Muktedir, Mûnis’in muhalefeti neticesinde bu kararını gerçekleştirememişti. Mûnis’in Hüseyin b. Kâsım hakkındaki tavrını bilen, ancak buna rağmen kararından vazgeçmeyen Muktedir, Hüseyin b. Kâsım’a haber göndererek Mûnis’in düşmanlarıyla arasını iyi tutmasını bildirdi. Bunun üzerine kâtipleri vasıtasıyla Sâhibü’ş-şurta Muhammed b.

Râik, kardeşi İbrahim ve Şefî‘ el-Muktedirî ile görüşen Hüseyin, bir takım sözler vererek onları kendi safına çekmeyi başardı. Ardından Mûnis’in kâtibi İbn Ya‘kûb’la da görüşen Hüseyin, İbn Ya‘kûb’a “Eğer vezir olursam bunu ancak sen yaparsın.”

diyerek Mûnis’i ikna etmesini söyledi. İbn Ya‘kûb da Hüseyin’e Yalbâk’ın kâtibi Ebû Ali et-Taberî ile görüşmesini tavsiye etti. Ebû Ali et-Taberî’nin tavassutu ile kendisi hakkında olumsuz kanaat besleyen Yalbâk’la buluşan Hüseyin b. Kâsım, Yalbâk ve kâtibine değerli arazileri iktâ edeceğine dair söz vererek onları da ikna etmeyi başardı. Sonunda Yalbâk tarafından ikna edilen Mûnis, Muktedir’le görüştükten sonra Hüseyin b. Kâsım’ın vezir olmasına karar verildi. Bunun üzerine iki ay ve üç gün1 kadar vezirlik yapan Kelvezânî Ramazan 319’un (Ekim 931) sonlarına doğru görevinden ayrıldı.2

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 219

2 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 217-218; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 231-232. Ayrıca bk. Arîb b.

Sa‘d, Sıla, 140-141; İbnü’t-Tıktakâ, el-Fahrî, s. 273.

125 İbn Miskeveyh’in aktarmış olduğu rivayette Kelvezânî’nin vezirlik görevinden ayrılmasıyla ilgili iki hususun öne çıktığı görülmektedir. Birincisi devletin en önemli gelir kaynaklarından olan Sevâd bölgesinden hazineye herhangi bir destek gelmediği için memurların ve askerlerin maaşlarının ödenmesinde gecikmeler yaşanmış, bu da Kelvezânî’yi oldukça zor durumda bırakmıştır. Nitekim Hüseyin b.

Kâsım’ın vezirliğe atanmasından hemen önce Mâhulkûfe ve Hulvân’da ikamet eden 500 atlı birlik erzakları geciktiği için Bağdat’a gelmişler, üstelik bu konuda kendilerini ikna etmeye çalışan Kelvezânî’yi taşlamışlardı. Bunun üzerine oradan ayrılan Kelvezânî evine kapanarak bu olaylar sebebiyle bir daha vezirliğin işleriyle ilgilenmeyeceğini söylemiştir.1 İkincisi de vezirin düştüğü bu zor durumu fırsat bilen Hüseyin b. Kâsım’ın Muktedir’in yönlendirmesi sonucu başta Mûnis olmak üzere önde gelen komutanları ikna etmesiyle Kelvezânî görevinden ayrılmak mecburiyetinde kalmıştır. Ayrıca Karmatîler’in bir kez daha Kûfe’ye saldırmaları sonucu bir hafta boyunca dükkânlarını kapatan Bağdat halkının büyük bir panik yaşaması2 da bu konuda herhangi bir çare bulamayan Kelvezânî’nin görevinden ayrılmasındaki bir diğer sebep olarak zikredilebilir.

Kelvezânî’nin vezirlikten ayrılmasıyla ilgili İbn Miskeveyh3 yukarıdaki rivayetin dışında garip bir olaydan daha bahsetmektedir. Buna göre Hüseyin b. Kâsım, arkadaşı Ebü’l-Kâsım b. Zencî vasıtasıyla Bağdat’ta ikamet eden Dâniel isimli hilekâr bir adamla görüşmüştür. Bu şahıs elinde Dâniel Peygamber’e ait olduğunu iddia ettiği bir risalede yer alan bazı güzel hasletlerin Hüseyin b. Kâsım’a işaret ettiğini ve onun Abbâsîler’in on sekizinci halifesinin veziri olacağını söyleyerek bu risaleyi Müflih’in vasıtasıyla Muktedir’e ulaştırmıştır. Muktedir böyle bir kişiyi vezir tayin etmek istediğini bildirince Müflih, Hüseyin b. Kâsım’ı tavsiye etmiştir.

Muktedir de hemen Hüseyin b. Kâsım’ın çağrılmasını emretmiş ve onu vezir olarak atamıştır. Söz konusu rivayeti daha muhtasar ve bazı farklılıklarla aktaran İbnü’l-Esîr4 rivayetin son kısmında bu olayın Hüseyin b. Kâsım’ın vezirliğe tayin edilmesindeki en önemli sebeplerden birisi olduğunu zikretmektedir. Ancak malî açıdan zor durumda kalan Kelvezânî’nin maaşları ödeyememesi ve önde gelen

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 219.

2 Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 141; Bowen, The Good Vizier, s. 302.

3 Bk. Tecâribü’l-ümem, I, 214-217. Krş. Hemedânî, Tekmile, s. 266-267.

4 Bk. el-Kâmil, VIII, 230-231.

126 komutanların Hüseyin b. Kâsım’ın vezirliğe tayin edilmesini kabul etmelerinin onun görevini bırakmasındaki esas sebep olduğu belirtilmelidir.

13. Hüseyin b. Kâsım b. Vehb

Hüseyin b. Kâsım’ın mensubu olduğu Benî Vehb ailesinin kökeni Necranlı Hıristiyan Belhâris kabilesine dayanmakta olup, ailenin bazı üyeleri Emevîler’in erken döneminden itibaren kâtip olarak görev yapmıştır. Abbâsîler’in ilk döneminde Bermekîler’le yakın bir ilişki içinde bulunan Süleyman b. Vehb, Halife Me’mûn’un veziri Fazl b. Sehl’in kâtipliğini, ardından da sırasıyla 255-256/859-860 yıllarında Mühtedî-Billâh, 263-877 ve 264/878 yıllarında da Mu‘temid-Alellâh’ın vezirliğini yapmıştır. Ubeydullah b. Süleyman ise Mu‘temid-Alellâh tarafından 278/891 yılında vezirliğe tayin edilmiş, onun ölümünden sonra yeni halife Mu’tazıd döneminde de vezirlik görevini devam ettirmiştir. Hüseyin’in babası Kâsım b.

Ubeydullah daha onlu yaşlardayken devlet kademesinde görev almış ve babası Ubeydullah’ın 278/891 yılında vezirliğe getirilmesiyle idarî işlerde büyük kardeşi Hasan’la birlikte ona yardımcı olmuştur. Ubeydullah’ın 288/901 yılında vefatıyla birlikte Kâsım halife tarafından babasının yerine vezir olarak atanmıştır. Uzun yıllar bürokrasinin içinde yer almasına rağmen, Muktedir döneminde Benî Furât, Benî Cerrâh ve Benî Hâkân gibi diğer vezir ailelerine nazaran daha geri planda kalan Benî Vehb ailesi, Muktedir’in halifeliğinin sonlarına doğru Hüseyin b. Kâsım’ın vezirliğe tayin edilmesiyle etkinliği biraz artmıştır.1

Muktedir daha önce iki defa Hüseyin b. Kâsım’ı vezirliğe tayin etmek istemiş, ancak Mûnis’in muhalefeti sebebiyle bu arzusunu gerçekleştirememişti.2 Nihayet Kelvezânî’nin görevinden ayrılmasıyla Hüseyin b. Kâsım’a bir tevkî‘ gönderen

1 Bosworth, “Banû Wahb”, EI2, XI, 33-34; Osti, “al-Qāsim b. ʿUbayd Allāh- The Vizier as Villain: On Classical Arabic Gossip” s. 234-235; Yılmaz, Mu‘tazıd ve Müktefî Döneminde Abbâsîler, s. 82; van Berkel, “The Vizier”, s. 73-74; a. mlf., “The Bureaucracy”, s. 98. Hüseyin b. Kâsım vezirliğe tayin edilince, annesi Meryem için vezirin kızı, hanımı, kız kardeşi, gelini ve annesi denilmiştir. Çünkü Meryem, Mu‘temid’in veziri Hasan b. Mahled’ın kızı, Mu‘tazıd ve Müktefî’nin veziri Kâsım b.

Ubeydullah’ın hanımı, Muktedir ve Râzî-Billâh’ın veziri Süleyman b. Hasan’ın kız kardeşi, Mu‘tazıd’ın veziri Ubeydullah b. Hasan’ın gelini ve Muktedir’in veziri Hüseyin b. Kâsım’ın annesi oluyordu. Bk. Bowen, The Good Vizier, s. 293 dn. 1. Yine Hüseyin b. Kâsım vezir olunca şairlerden birisi “Ey Vezir oğlu vezir oğlu vezir oğlu vezir! Gerdanlığa dizilmiş inci gibi sıra sıra durur.”

şeklinde bir mısra kaleme almıştır. Bk. İbnü’t-Tıktakâ, el-Fahrî, s. 274.

2 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 202-205, 211; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XIII, 291; Kitâbü’l-Uyûn, IV/1, 251; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 218, 225.

127 Muktedir, 28 Ramazan 319/14 Ekim 931 tarihinde kendisini vezirliğe tayin etti.1 Göreve başladıktan sonra tebrik merasimi yapılmasını istemeyen Hüseyin b. Kâsım, bir taraftan malî işlerle ilgilenirken, diğer taraftan Ramazan Bayramı’nda dağıtılacak olan nafakaları düzenlemekle meşgul oldu. Bunun için önceki dönemde Dîvânü’l-maşrık ve Dîvânü beyti’l-mâl’in idaresiyle ilgilenen ve muhtemelen bu görevini devam ettiren Fazl b. Ca‘fer’le Hişam b. Abdullah’ı görevlendirdi. Bu sırada bazı âmil ve dâminlerden 70 bin tutarındaki fonu hazineye kazandıran Hüseyin b. Kâsım, Ebü’l-Hüseyin el-Berîdî ve İbn Garâbe’nin de isteği doğrultusunda2 Ali b. İsâ’nın resmî herhangi bir işle meşgul olmamasını, ayrıca Dîvanu’l-mezâlim’deki görevini de bırakmasını istedi. Daha sonra da kardeşi Abdurrahman b. İsâ ile birlikte Mısır ve Şam’a gitmeleri için girişimde bulundu.3

Hüseyin b. Kâsım’ın Ali b. İsâ ve kardeşi Abdurrahman’nı Bağdat’tan uzaklaştırmak istemesinin iki sebebi olabilir. Birincisi Ali b. İsâ, Hüseyin b. Kâsım’a muhalif bir tavır içerisinde bulunan Mûnis’in yakın adamlarından birisiydi. İkincisi Ali b. İsâ etkin bir konuma sahip olduğu için önceki iki vezir Süleyman b. Hasan ve Kelvezânî yetkilerini tam olarak kullanamamışlar, bu da idarede bazı problemlere yol açmıştı. Dolayısıyla bu iki vezirin düştüğü duruma düşmek istemeyen ve Ali b.

İsâ’nın geri planda kalması gerektiğini düşünen Hüseyin b. Kâsım, Ali b. İsâ ile kardeşi Abdurrahman b. İsâ’yı Mısır’a göndermek istemiştir. Durumun farkına varan Mûnis ise Ali b. İsâ’nın tecrübeli birisi olduğunu ve [pek çok konuda]

kendisiyle istişare edilmesi gerektiğini söyleyerek onun Bağdat’tan ayrılmasını engellemeye çalışmıştır. Bunun üzerine Ali b. İsâ’nın Mısır yerine 22 Şevval 319/17 Kasım 931 tarihinde Sâfiyye’ye4 gitmesine karar verilmiştir.5

Hüseyin b. Kâsım’ın yakınında bulunan kişiler, verdikleri borçlar yüzünden Kelvezânî’yi zor durumda bırakan İbn Garâbe ile Berîdîler’di. İbn Garâbe, Kelvezânî döneminde olduğu gibi dâminlerden elde etmiş olduğu rüşvetleri 1 dinar

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 219. Ayrıca bk. Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 141.

2 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 232.

3 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 219.

4 Arîb b. Sa‘d, Ali b. İsâ’nın Deyrükunnâ’ya gönderildiğini söylemektedir. Bk. Sıla, s. 141.

Deyrükunnâ, Dicle Nehri’nin doğu yakasında ve Dicle’ye 2 mil, Bağdat’a da 16 fersah [90-100 km.]

uzaklıkta bulunan bir yerdir. Küçük bir şehir olan ve Deyrüleskûn ismiyle de anılan Sâfiye ise Dicle’nin hemen karşı tarafında yer almaktadır. Yâkût el-Hamevî kendi döneminde Sâfiyye’nin harabe bir halde olduğunu söylemektedir. Bk. Mu‘cemü’l-büldân, II, 528.

5 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 220-221; Bowen, The Good Vizier, s. 303-304.

128 için 1 dirhem faiz almak koşuluyla Hüseyin b. Kâsım’a borç olarak verdi. Bunların dışında vezire yakınlık gösteren bir başka kişi Yûsuf b. Ebü’s-Sâc’ın kâtibi Nîrmânî idi. Nîrmânî, Hulvân, Mercülka‘a1 ve Mâhulkûfe’nin haraç ve dıyâ‘ gelirlerini kontrol etmekle görevlendirildi. Ayrıca kendisine emîr lakabı verilerek kılıç kuşanıp kabâ [kaftan] giymesine müsaade edildi.2

Hüseyin b. Kâsım’ın yapmış olduğu bu atamalar, başlangıçta kendisinin vezir olmasını kabul eden Mûnis’i rahatsız etmeye başladı. Çünkü Mûnis’in kendisine çokça güvendiği Ali b. İsâ, Bağdat’tan uzaklaştırılmış, buna karşılık Nîrmânî gibi önceki dönemlerden beri aralarında husumet bulunan3 şahıslar etkin mevkilere getirilmişti. Ayrıca Hüseyin b. Kâsım’ın bazı komutanlarla işbirliği yaparak Mûnis’e karşı birleşmeleri bu ikisi arasındaki düşmanlığın iyice artmasına yol açmıştı.

Bundan dolayı Mûnis, Hüseyin b. Kâsım’ı bir an önce yakalamak istedi. Mûnis’in kendisini yakalamaya çalıştığını öğrenen Hüseyin ise on gün boyunca farklı yerlerde gizlenerek kurtulmayı başardı ve sonunda saraya gelerek burada ikamet etmeye başladı. Muhtemelen Hüseyin’in sarayda gizlendiğini öğrenen Mûnis, Muktedir’den onu azlederek Ummân’a sürgüne göndermesini talep etti. Ancak Muktedir, Mûnis’in bu isteğini kabul etmedi. Bu sırada olan bitenden haberdar olan Hüseyin b. Kâsım, Mûnis’in, oğlu Ebü’l-Abbâs er-Râzî’yi Şâm’a götüreceğini ve orada kendisine biat etmeyi düşündüğünü söyleyerek Muktedir’i Mûnis’e karşı kışkırtmaya başladı. Diğer taraftan Mûnis’in düşmanlarından ve o sırada Deyrülakûl’de ikâmet eden Hârûn b. Garîb’i Bağdat’a çağıran4 Hüseyin b. Kâsım, Mûnis’e karşı bir cephe oluşturmaya çalıştı. Hüseyin b. Kâsım’ın bu çabasını anlayan Mûnis, beraberindeki askerlerle Bâbüşşemmâsiyye’ye geldi. Ancak bu sırada Hârûn b. Garîb’in yaklaşmakta olduğunu haber alınca Büşrî isimli adamlarından birisiyle Muktedir’e mektup gönderdi, kendisi de Musul’a doğru

1 Bağdat’ın 190 km. kuzeydoğusunda yer alan Hulvân’la (Yazıcı, “Hulvân”, DİA, XVIII, 345) Mercülka‘a arasında bir menzil bulunmaktadır. Bu menzil Hulvân’dan Hemedân istikametine doğru giden yol üzerindedir. Hulvân’la Mercülka‘a arası da 10 fersahtır [yaklaşık 60 km.]. Bk.

İstahrî, Mesâlik ve’l-memâlik, s. 196; Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemü’l-büldân, V, 101.

2 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 220-221.

3 Hatırlanacağı üzere İbn Mukle’nin vezirlikten azledileceği sırada Muktedir muhtemel vezir adayları arasında bulunan Nîrmânî hakkında Mûnis’le istişare etmiş, ancak Nîrmânî’den nefret eden Mûnis onun vezirlik görevini yerine getirmekten aciz birisi olduğunu bildirmişti. Bk. İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 184-185.

4 İbnü’l-Esîr bu sırada Hüseyin b. Kâsım’ın Ahvaz’da bulunan Muhammed b. Yâkût’a da haber gönderdiğini söylemektedir. Bk. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 233.

129 yola çıktı (Muharrem 320/Ocak 932). Muktedir’e ulaşmadan mektubu ele geçirmek isteyen Hüseyin b. Kâsım, Büşrî’ye engel olmaya çalıştı. Ancak Büşrî’nin mektubu halifeden başkasına vermeyeceğini söylemesi üzerine, bu sefer Muktedir’le görüşen Hüseyin b. Kâsım, onun da onayını alarak Büşrî’ye mektubu kendisine teslim etmesini söyledi. Buna rağmen mektubu teslim etmekte direnen Büşrî, Hüseyin b.

Kâsım tarafından hapse atıldı, ardından 300 bin dinar değerindeki tahvil senedini teslim edinceye kadar darp edildi. Büşrî’nin başına gelenleri haber alan Mûnis ise Dicle boyunca ilerlemeye devam etti. Hüseyin b. Kâsım daha sonra Mûnis’in beraberinde bulunan asker ve komutanlara mektup göndererek Mûnis’ten ayrılmalarını ve Bağdat’a dönmelerini bildirdi. Bunun üzerine bir grup Mûnis’i bırakıp Bağdat’a geri geldi. Mûnis’in askeri bakımdan zayıf düşmesini sağlayacak bu tedbirin yanında Dîvânü’l-muhâlifîn isminde bir divan kuran ve başına Muhammed b. Cinnî’yi getiren Hüseyin b. Kâsım, Mûnis’in ve yakınlarının day‘alarına ve malvarlığına el koyarak onu ekonomik olarak da zor durumda bırakmaya çalıştı.1

Hüseyin b. Kâsım’ın Mûnis’e karşı izlediği siyasetten oldukça memnun kalan Muktedir, kendisine Amîdüddevle lakabını verdi, ayrıca eyalet valilerine haber göndererek bu lakabın dinar ve dirhemlerin üzerine basılmasını emretti.

Muktedir’in kendisine göstermiş olduğu büyük teveccühten dolayı yetkileri daha da artan Hüseyin b. Kâsım, şehrin giderlerini karşılamak koşuluyla Basra’nın haraç ve dıyâ’ gelirlerini damân olarak Ebû Yûsuf Ya‘kûb b. Muhammed el-Berîdî’ye tahsis etti. Bunun yanında Ahvaz gelirlerinden dolayı 30 bin dinarı da hibe olarak

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 221-223; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 232-233, 237-238. Krş.

Hemedânî, Tekmile, s. 267. Konuyla ilgili Arîb b. Sa‘d’ın aktarmış olduğu bilgilere bakılacak olursa Mûnis’e karşı oluşturulan muhalefetin başını Râik’in iki oğlu Muhammed ve İbrahim’in çektiği görülmektedir. Daha önce şurta komutanı Yâkût’un Bağdat’tan uzaklaştırılmasını sağlayan Mûnis onun yerine kendisine karşı daha itaatkâr olacaklarını düşündüğü Râik’in iki oğlunun atanmasını sağlamıştı. Bu sırada nikris hastalığına yakalanan ve evinden dışarı çıkmayan Mûnis, halifeyle olan irtibatını sağlaması için komutanlarından Yalbâk’ı görevlendirmişti. Yalbâk, Mûnis’in adına halifeyle doğrudan görüşmesinin yanında Mûnis’e bağlı askerlerin de komutanlığını yapmaya başladı. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra Yalbâk’ın şurta komutanı olarak görevlendirileceğine dair söylentilerin ortaya çıkması halife nazarında günden güne konumları daha da güçlenen Raîk’in oğullarını rahatsız etti. Bundan dolayı Mûnis’e kızan ve Vezir Hüseyin b. Kâsım ve Müflih el-Esved gibi komutanlarla Mûnis’e karşı birleşme kararı alan Râik’in oğulları Bağdat’a gelmesi için Hârûn b. Garîb’le Ahvaz’da bulunan Yâkût’a da haber gönderdiler. Mûnis tarafından Büşrî ile birlikte Muktedir’e gönderilen mektuba gelince, Arîb b. Sa‘d’ın verdiği bilgiye göre, mektupta Mûnis, Muktedir’den özür dileyerek kendisine karşı bir isyan içinde olmadığını, ancak kendisini yakalamaya çalışanlardan kaçtığını bildirmiştir. Ancak buna rağmen Muktedir, Büşrî’yi tutuklayınca durumdan haberdar olan Mûnis de Bağdat’tan uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Bk.

Sıla, s. 142-143.

130 verdi.1 Diğer taraftan İbn Mukle’den 200 bin dinar tutarında tahvil senedi alan Hüseyin b. Kâsım, o sırada Sâfiye’de ikâmet eden Ali b. İsâ’yı da Bağdat’a getirtip kendisinden 200 bin dinar müsadere etmek istedi, ancak Hârûn b. Garîb’in tavassutu ve Muktedir’in Ali b. İsâ’yı affetmesi sonucu bu kararından vazgeçti.

Muktedir ayrıca, İbn Mukle’nin müsaderesini de 50 bin dinara indirdi. Fakat daha sonra İbn Mukle’nin Mûnis’le haberleşebileceğinden endişe ederek bu meblağı da onaylamadı. Hüseyin b. Kâsım, İbn Mukle ve Ali b. İsâ’nın dışında yine eski vezirlerden Şîrâz’da ikâmet eden Ahmed el-Hasîbî’nin de tutuklanmasını isteyerek [Muhammed b.] Yâkût’a haber gönderdi. Mûnis’in isteği doğrultusunda görevinden alınan ve Ahvaz’da bulunan Yâkût, Şîrâz’a geldi. Ancak bir adamının kendisine haber vermesiyle gizlice şehirden ayrılarak Bağdat’a gelen Hasîbî’yi yakalayamayan Yâkût, Muhammed b. Mu‘tazıd-Billâh ve Ebû Ahmed b. Müktefî-Billâh’ı gözaltına alarak Bağdat’a gönderdi.2

Başta Mûnis ve adamları olmak üzere önceki vezirlerden müsadere yoluyla kazandığı paralara rağmen hazinenin ihtiyaçlarını karşılayamayan Hüseyin b.

Kâsım, bu sefer halifeye ait day‘alardan bir kısmını satarak yaklaşık 500 bin dinar elde etti.3 Ayrıca 320 yılı malî gelirlerinin yarısını da zamanından birkaç ay önce mültezimlerden tahsil etti. Çünkü 319 yılının4 giderlerini karşılamak için başka çaresi yoktu. Hârûn b. Garîb, Hüseyin b. Kâsım’ın içinde bulunduğu durumu Muktedir’e haber verince, Muktedir, Ahmed el-Hasîbî’yi vezirliğe tayin etmek istedi ve gizlendiği yerden çıkması için kendisine emân verdi. Bunun üzerine halifeye bir teklifte bulunan Hârûn b. Garîb, Hasîbî’nin Dîvânü’l-ezimme’nin başına getirilmesini, diğer önemli divanların sorumluluğunun ise Hüseyin b. Kâsım’ın

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 223. Hüseyin b. Kâsım’ın Ebü’l-Hüseyin el-Berîdî’ye vermiş olduğu bu iltizamla ilgili beyülmâl âmili Fazl b. Ca‘fer’in itirazlarını Fazl’ın vezirliğiyle ilgili bir sonraki başlıkta ele alacağız.

2 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 225- 226; Hemedânî, Tekmile, s. 268.

3 Arslan, İbn Miskeveyh’i kaynak göstererek Hüseyin b. Kâsım’ın aldığı borç miktarının 500 bin dinar olduğunu iddia etmektedir. Bk. Muktedir Billâh Döneminde Abbâsîler, s. 113. Hâlbuki bu miktar alınan borcu değil, satılan day‘alardan elde edilen geliri ifade etmektedir. Bk. Dûrî, Târîhu’l-Irâki’l-iktisâdî, s. 46.

4 İbn Miskeveyh’in rivayetinde senetü 319 harâciyye ifadesi geçmektedir. Aynî toplanan haraç vergisinde güneş yılı esas alınmakla birlikte bölge ve iklim koşullarına göre hasat zamanı değişebileceğinden vergi tahsilinde bu durum göz önünde bulunduruluyordu. Geniş bilgi için bk.

Kallek, “Haraç”, DİA, XVI, 71-88. Margoliouth burada zikredilen haracî yılın Haziran ayında başladığını söylemektedir. Bk. The Eclips of the Abbasid Caliphate, IV, 253 dn. 1. İbnü’l-Furât da ikinci vezirliği döneminde vergilerin bir kısmını zamanından önce tahsil etme yoluna gitmiştir. Bk. İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 43.