• Sonuç bulunamadı

Ali b. İsâ (Birinci Vezirliği)

EMÎRÜ’L-ÜMERÂLIK ÖNCESİ DÖNEM VEZİRLERİ

A. Muktedir-Billâh (295-320/908-932)

3. Ali b. İsâ (Birinci Vezirliği)

58 Muhammed el-Hâkânî, Dastanbûveyh ve Kahramâne Ümmü Mûsâ sayesinde vezirlikten azledilmekten kurtulmasına rağmen Muktedir’in kendisiyle ilgili kararı değişmedi. Nitekim devlet meselelerini zaman zaman kendisiyle istişare ettiği ve o sırada sarayda özel bir bölümde hapsedilmiş olan İbnü’l-Furât’ı1 ikinci defa vezirliğe tayin etmek için Mûnis’le görüştü. Ancak İbnü’l-Furât’la araları iyi olmayan2 Mûnis, şayet İbnü’l-Furât’ı tekrar vezirliğe getirecek olursa insanların

“Halife, veziri önce görevden aldı, malına tamah ettiği için sonra onu tekrar vezirliğe getirdi.” şeklinde bir düşünceye kapılacaklarını belirterek, Muktedir’i bu düşüncesinden vazgeçirdi. Ardından da o sırada Mekke’de bulunan ve “güvenilir”,

“dindar”, “dürüst” ve “ehil” bir kişi olarak tanınan Ali b. İsâ’yı vezirliğe atamasını tavsiye etti. Bunun üzerine Muktedir, Ali b. İsâ’yı getirmesi için Mûnis’in hâcibi Yelbak’ı, Mekke’ye gönderdi. Bu esnada Muhammed el-Hâkânî, oğlu Abdullah’a vekâlet etmesi için bizzat kendisinin Ali b. İsâ’yı Mekke’den getirtmek için mektup yazdığını söylüyordu. Fakat 10 Muharrem 301/16 Ağustos 9133 tarihinde saraya gelen Muhammed el-Hâkânî, iki oğlu Abdullah ve Abdülvâhid, İbn Sevâbe, Hâcib Saîd’in iki oğlu Ahmed ve Muhammed ve diğer bazı kişilerle birlikte tutuklandı.4 Böylece vezirliği yaklaşık bir yıl bir ay beş gün devam eden Muhammed el-Hâkânî görevinden azledilmiş oldu.

59 Bu noktada muhtemelen ona karşı oluşabilecek tavrın da kendisinin halifelikten azledildiği esnada Ali b. İsâ’nın Abdullah b. Mu‘tez’in tarafında yer almasından kaynaklanabileceğini belirtmektedir. Ancak sonuç itibariyle Muktedir, Mûnis’in tavsiyesine uyarak Ali b. İsâ’yı vezirliğe tayin etmiştir.1

Göreve başladıktan sonra, gözaltında tutulan önceki vezir Muhammed el-Hâkânî ve iki oğluna düşük miktarda bir para cezası veren Ali b. İsâ, daha sonra cezasını ödeyen Muhammed el-Hâkânî’yi hapisten çıkarıp evine gönderdi. Sadece İbn Sevâbe (Bowen’e2 göre İbnü’l-Furât’a yaptıklarından dolayı) kötü bir şekilde cezalandırıldı.3

Devleti içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıdan kurtarmak için oldukça yoğun bir mesai harcayan Ali b. İsâ, sabah erken vakitte vezirlik makamına gelip, yatsının son vaktine kadar burada kalarak resmî işlerle meşgul oluyordu.4 Ayrıca hazineyi rahatlatmak için, vergilerle ilgili düzenlemelerin yanı sıra devlet harcamalarında kesintiler yaparak, Hâkânî tarafından neredeyse iki katına çıkarılmış olan Dîvânü’l-cünd’ün harcamalarını ve iktâlarını azalttı. Ancak bu kesinti sebebiyle birçok kişi Ali b. İsâ’ya muhalif davranmaya başladı.5 Diğer taraftan maaşların ödenmesi için her ay 30 bin dirheme ihtiyacı olan, ancak bunu temin edemeyen Ali b. İsâ, Yûsuf b.

Finhâs ve Hârûn b. İmrân isimli iki yahudi cehbezle bir borçlanma anlaşması yaptı.

Buna göre bu iki cehbez hazineye 150 bin dirhem borç verecek, buna karşılık kendilerine Ahvaz’ın gelirleri ve Hamid b. Abbâs’ın aylık taksitler halinde ödediği 20 bin dinarlık damânı6 ipotek edilecekti. Bu iki cehbezle bir başka borçlanma

1 Bowen, The Good Vizier, s. 114.

2 Bk. The Good Vizier, s. 121.

3 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 27; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 68; Kitâbü’l-Uyûn, IV/1, 172. Arîb b.

Sâ‘d bu esnada yaşananlarla ilgili farklı bir tablo çizerek, Ali b. İsâ ile Muhammed el-Hâkânî arasında bir tartışmanın geçtiğini söylemektedir. Buna göre Ali b. İsâ, Muhammed el-Hâkânî’yi hazineyi zarara uğrattığı ve eyaletlere rüşvet karşılığı atamalar yaptığı için eleştirmiştir. Bunun üzerine Muhammed el-Hâkânî, sadece doğru bildiği şeyleri yaptığını söyleyerek Ali b. İsâ’ya cevap vermiştir. Arîb b. Sa‘d bunları aktardıktan sonra Muhammed el-Hâkânî ile ilgili ithamların aslında doğru olmadığını ispata çalışarak onun bu rüşvetleri [zorla değil] isteyenlerden İbn Ebü’l-Heysem vasıtasıyla aldığını ve aslında onun ileri görüşlü ve zeki, oğlu Abdullah’ın da iyi bir kâtip olduğunu ifade etmiştir. Bk. Sıla, s. 43.

4 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 27.

5 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 29.

6 Bir şeyi üstlenme taahhüt ve garanti etme anlamlarına gelen damân yaygın bir vergi sistemi olarak III/IX. asrın sonlarında Abbâsîler döneminde devletin askeri ve idarî görevlilerinin maaşını ödemek için acil paraya ihtiyaç duyması neticesinde doğmuş ve yaygınlık kazanmıştır. Damân ve bir vergi sistemi olarak Abbâsîler dönemindeki uygulamasıyla ilgili bk. Aktan, “Damân”, DİA, VIII, 450-453; Demirci, İslamın İlk Üç Asrında Toprak Sistemi, s. 408-423.

60 anlaşması daha yapıldı. Buna göre Ali b. İsâ ödemelerini yapabilmek için eyaletlerden elde edilecek, ancak henüz teslim edilmemiş, gelirlere karşılık ve aylık 2 bin 500 dirhem faiz ödemek koşuluyla bu iki cehbezden 10 bin dinar alacaktı. Bu anlaşma Yûsuf b. Finhâs, Hârûn b. İmrân ve bu ikisinin halefleriyle birlikte on altı yıl boyunca devam etti.1 Yine Ali b. İsâ hazinenin yükünü hafifletmek amacıyla başta Mekke ve Medine olmak üzere kutsal yerlerdeki vakıf hizmetlerinin ve Bizans sınırındaki gönüllülerin masraflarının karşılanması için kamuya ait arazileri vakıflaştırdı.2 Bunun için Muktedir’le görüşen Ali b. İsâ, 13 bin dinar civarındaki Bağdat’taki müstegallâtın3 ve 80 bin dinardan daha fazla gelir getiren Sevâd bölgesindeki hassa hazinesine ait olan day‘aların gelirlerinin buralara harcanmasına karar verdi. Bu gelirlerin idaresi için Dîvânü’l-birr’i kurarak başına da Ebü’ş-Şücâ‘

isimli kâtiplerden birisini getirdi.4 Bunun dışında İbnü’l-Furât ve Muhammed el-Hâkânî’nin, halifeliğe ait olan, ancak kendi zimmetlerine geçirdikleri day‘aların gelirlerini tekrar halifenin hassâ hazinesine kazanırdı.5 Ali b. İsâ, ayrıca kız kardeşi Esmâ’nın, kayınpederi Muhammed b. Dâvûd b. el-Cerrâh’a ait olan, fakat müsadere edildiği için mülkiyeti devlete geçen gayr-i menkulü de kız kardeşinin kullanmasına müsaade etmedi.6

Ali b. İsâ’nın bütçe açıklarını azaltmaya yönelik gerçekleştirdiği icraatlardan bir diğeri Karmatî sorununu savaş yerine görüşmelerle çözme yoluna gitmesiydi. Daha

1 Tenûhî, Nişvârü’l-muhâdara, VIII, 40-41; Sâbî, el-Vüzerâ, s. 92-93; Fischel “The Origin of Banking in Mediaeval Islam”, s. 49; a. mlf. Jews, s. 24; Yeniçeri, “Cehbez”, DİA, VII, 223; Kallek, İslâm İktisat Düşüncesi, s. 60. Kaynaklarda bu iki cehbezden borç alan kişinin Ali b. İsâ olduğu ifade edilmesine rağmen, Arslantaş’ın bu kişinin İbnü’l-Furât olduğunu söylemesi bir zühul eseri olmalıdır. Bk.

İslâm Dünyasında Yahudiler, s. 166-167; a. mlf. İslâm Toplumunda Yahudiler, s. 242.

Dûrî kaynakların bu seneden sonra bu iki cehbezin müsadereye uğradıklarından bahsetmemesinin bu rivayeti destekleyebileceğini, ancak on altı yıl boyunca böyle bir anlaşmanın devam etmesinin mümkün olmadığını söylemektedir. Çünkü İbn Miskeveyh’in (Tecâribü’l-ümem, I, 187, 188) bildirdiğine göre 315/927 yılında Ahvaz’ın iki âmilinin kendi emri altında iki tane cehbezi vardı ve yine 315/927 yılında Ahvaz’ın vergi gelirleri Ebû Abdullah el-Berîdî’ye verilmişti. Bk. Târîhu’l-Irâki’l-iktisâdî, s. 188. Dûrî bir başka eserinde bu anlaşmanın on yıldan fazla sürdüğünü söylemektedir. Bk. Dirâsât fi’l-usûri’l-Abbâsiyye, s. 164.

2 Dûrî, “Divan”, DİA, 380; Kallek, İslâm İktisat Düşüncesi, s. 62.

3 Vakıf malları içerisinde bağ, bahçe, han ve dükkân gibi gelirinden istifade edilen gayr-i menkuller için kullanılan bir tabirdir. Buralardan elde edilen gelirler hayır kurumlarının idaresi için harcanmaktadır. Bk. Akgündüz, “Galle”, DİA, XIII, 338-339; Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, s. 344.

4 Sâbî, el-Vüzerâ, s. 310-311; İbnü’t-Tıktakâ, el-Fahrî, s. 267-268; Massignon, The Passion of al-Hallâj, I, 409; Sâmerrâî, el-Müessesâtü’l-idâriyye, s. 298-299.

5 Zehrânî, el-Vezîrü’l-Abbâsî, s. 48.

6 İbnü’l-Furât birinci vezirliği döneminde Esmâ’nın maddi açıdan zor durumda olduğunu görünce bu araziden faydalanmasına müsaade etmişti. Bu sayede Esmâ her ay 500 dirhem gelir elde ediyordu. Sâbî, el-Vüzerâ, s. 166.

61 önce de zikredildiği üzere isyanları bastırmak için gönderilen askerlerin masrafları devletin hazinesine ek bir külfet getiriyordu. Ali b. İsâ önce Hecer, daha sonra Basra’ya saldırarak birçok kişiyi öldüren ve esir alan Karmatî lideri Ebû Saîd el-Cennâbî’ye bir mektup göndererek Karmatîler’i halifeye itaat etmeye çağırıp ellerindeki esirleri serbest bırakmalarını söyledi.1 Elçiler Basra’ya vardıklarında Ebû Saîd’in öldüğünü öğrenince ne yapacakları hususunda Ali b. İsâ’ya haber gönderdiler. Ali b. İsâ, Ebû Saîd’in çocukları veya halefiyle görüşmelerini bildirdi.

Bunun üzerine getirdikleri mektubu teslim eden elçiler, daha sonra esir alınan kişilerin serbest bırakılmalarını sağlayarak hep birlikte Bağdat’a döndüler.2 Ali b.

İsâ, Karmatîler’e bir takım hediyeler ve Sîraf limanındaki ticaretten imtiyazlar vermek suretiyle de onları itaat altına almaya çalıştı. Fakat bu çabalarından dolayı rakibi İbnü’l-Furât, Ali b. İsâ’yı Karmatîler’le işbirliği yapmakla suçladı.3

Ali b. İsâ’nın gerçekleştirmiş olduğu tasarruf tedbirleri ve maaşlarda yaptığı kesintiler sebebiyle başta harem mensupları olmak üzere, kendisinden şikâyetçi olanların oluşturduğu baskı ve hapiste bulunan İbnü’l-Furât ve taraftarlarının gayreti onun vezirlikten azledilmesine sebep oldu. Ali b. İsâ’nın görevine son verilmesiyle ilgili Ümmü Mûsâ ile aralarında geçen tartışmayı ele almadan önce, Muktedir’in Ali b. İsâ’yı azledip yerine İbnü’l-Furât’ı getirmek istediğine dair İbn Miskeveyh’in aktarmış olduğu bir rivayeti burada zikretmek istiyoruz. Buna göre İbnü’l-Furât’ın en önemli kâtiplerinden ve kendisinin birinci vezirliğinden sonra gizlenen Ebû Bişr Abdullah b. Fercuveyh, Ali b. İsâ’nın vezirliğinin ilk yılından sonra İbnü’l-Furât’la gizlice yazışmaya başladı. Bu yazışmaları İsâ isimli bir hekim aracılığıyla yapan İbn Fercuveyh, İbnü’l-Furât’ın kendisine gönderdiği emirler doğrultusunda Ali b. İsâ ve kâtiplerinin aleyhinde Muktedir’e mektuplar gönderiyor, onun hânedan üyelerinin, haremin ve memurların maaşlarını kestiğini

1 Sâbit b. Sinân ve İbnü’l-Esîr elçilerin söz konusu mektubu Ebû Saîd’in ölmesi üzerine [küçük] oğlu Ebû Tâhir’e ulaştırdıklarını söylemektedirler. Bk. Târîhu ahbâri’l-Karâmita, s. 35-36; el-Kâmil, VIII, 84.

Ancak bu iki müellif herhangi bir tarih vermemekle birlikte, Ebû Saîd’ten sonra yerine [büyük]

oğlu Saîd’in geçtiğini, yönetimde başarısız olunca Ebû Tâhir’in başa geçtiğini aktarmaktadır.

İbnü’d-Devâdârî ve Nüveyrî ise Saîd’in 305 yılında yönetimi kardeşi Ebû Tâhir’e devrettiğini söylemektedir. Bk. Kenzü’d-dürer, VI, 62; Nihâyetü’l-ereb, XXV, 167-168. Dolayısıyla, Avcu’nun da ifade ettiği üzere, söz konusu mektup Ebû Tâhir’e değil, Saîd’e gönderilmiş veya teslim edilmiştir.

Bk. Karmatîler’in Doğuşu, s. 214 dn. 1380.

2 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 34-35.

3 Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 57; Daftary, The Ismâ‘îlîs, s. 160; Sourdel, “The ‘Abbasid Caliphate”, CHI, s. 136.

Ayrıca bk. Zennûn Tâhâ, “Âlu’l-Cerrâh fi’l-asri’l-Abbâsî”, s. 136, Kallek, İslâm İktisat Tarihi, s. 46-47.

62 söylüyordu. Kendisine gelen mektuplardan sonra İbnü’l-Furât’la görüşen Muktedir, İbnü’l-Furât’ın, İbn Fercuveyh’in resmî işlerden iyi anlayan ve güvenilir birisi olduğunu söylemesi üzerine yazılanların doğru olduğuna karar vererek Ali b. İsâ’yı vezirlikten azletmek için Mûnis’le istişare etti. Ancak Mûnis, Ali b. İsâ’nın dindar ve güvenilir birisi olduğunu belirterek Muktedir’e onu azletmemesini tavsiye etti. İbn Miskeveyh rivayetin devamında Mûnis’in Muktedir’le görüştükten sonra Mısır’a sefere çıktığını, bunu fırsat bilen İbn Fercuveyh’in Ali b. İsâ aleyhindeki faaliyetlerini arttırdığını ve Muktedir’in dayısı Garîb’le Hâcib Nasr’ın, Mûnis’in yokluğunda Ali b. İsâ’yı savunduklarını bildirmektedir. Buna göre Muktedir’e mektup gönderen İbn Fercuveyh şayet İbnü’l-Furât’ı vezirliğe tayin ederse onun birinci vezirliğinde yaptığı gibi her ay eksiksiz olarak 45 bin dinar vereceğini, memurların ve haremdekilerin maaşlarını da ödeyeceğini söyledi. Bütün bunları da memurların müsadere edilmiş mallarıyla ve aldıkları rüşvetleri tekrar kendilerinden tahsil ederek yapacağını bildirdi. Muktedir kendisine ulaşan bu mektubu İbnü’l-Furât’a gösterince, İbnü’l-Furât, İbn Fercuveyh’in doğru söylediğini belirttikten sonra bu vaatlerini yerine getireceğine dair Muktedir’e yazılı bir evrak teslim etti.1

İbn Miskeveyh, rivayetin bundan sonraki kısmında Muktedir’in Ali b. İsâ’yı azletmeyi isteyip istemediğine dair bir bilgi vermemektedir. Ancak İbnü’l-Esîr’in aktarmış olduğu rivayet bu kapalılığı ortadan kaldırır mahiyettedir. Buna göre Muktedir, İbnü’l-Furât hapisteyken kendisiyle görüşüp onunla devlet meselelerini istişare ediyordu. Ali b. İsâ ise İbnü’l-Furât taraftarlarının aleyhteki faaliyetlerine aldırış etmeden vezirlik görevini devam ettiriyordu. Halifenin bazı adamlarının İbnü’l-Furât’ın tekrar vezirliğe getirileceğini konuştuklarını haber alan Ali b. İsâ, hemen Muktedir’e gidip duyduklarını kendisine anlattıktan sonra vezirlikten ayrılmak istediğini bildirdi. Ancak halife onun bu kararını kabul etmedi.2

Ümmü Musâ ile Ali b. İsâ arasında geçen tartışma ve sonrasında Ali b. İsâ’nın vezirlikten azledilmesiyle ilgili gelişmelere gelince, yukarı zikredilen olayın üzerinden iki yıl geçtikten sonra, 304 yılının Zilkade ayının sonlarına doğru (5

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 43-44. Ayrıca bk. Sâbî, el-Vüzerâ, s. 35-36.

2 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 98. Ayrıca bk. Kitâbü’l-Uyûn, IV/1, 182; Zetterstéen, “İbnü’l-Cerrâh”, İA, V/2, 848.

63 Mayıs 917)1 yaklaşan Kurban bayramında haremin ve haremdeki görevlilerin ödenekleriyle ilgili Ümmü Mûsâ, Ali b. İsâ ile görüşmeye geldi. Ali b. İsâ o sırada istirahat ettiği için hâcibi Selâme, Ümmü Mûsâ’nın içeriye girmesine müsaade etmeyerek, onu nazik bir şekilde geri çevirdi. Ümmü Mûsâ da bu duruma çok kızdı.2 Daha sonra Ali b. İsâ, Ümmü Mûsâ’nın gelip gittiğini öğrenince geri dönmesi için arkasından haber göndererek kendisinden özür diledi ise de, Ümmü Mûsâ geri dönmeyi kabul etmediği gibi doğruca Muktedir’in yanına gitti. O sırada Şağab Hatun da orada hazır bulunuyordu. Ümmü Mûsâ olanları kendilerine anlatarak Muktedir ve annesi Şağab Hatun’u Ali b. İsâ’ya karşı kışkırttı. Bunun üzerine Muktedir, Ali b. İsâ’yı üç yıl on ay yirmi sekiz gün görev yaptıktan sonra 8 Zilhicce 304/2 Haziran 917 tarihinde3 görevinden azlederek Kahramâne Zeydan’a teslim etti.4

Bu üç rivayetle ilgili bir hususa işaret edilmelidir. Yukarıdaki birinci rivayeti İbn Miskeveyh 304/917 yılı olayları içinde aktarmış olmasına rağmen söz konusu hadise, Mûnis’in Mısır’a sefere çıkmasından önce gerçekleştiği için 302/914 yılında yaşandığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır.5 İbnü’l-Esîr de Ali b. İsâ’nın görevi bırakmak istemesiyle ilgili rivayeti 304/917 yılı olayları içinde aktarmış, ancak bir önceki ve bir sonraki metni naklederken ay ve tarih zikretmiş olmasına rağmen söz konusu rivayetin başında herhangi bir tarih kaydı koymamıştır. Dolayısıyla bu iki rivayetin birbiriyle telif edilmesi mümkün görünmektedir. Buna göre Ali b. İsâ’nın

1 Margoliouth, The Eclips of the Abbasid Caliphate, IV, 45.

2 Bowen, Ali b. İsâ ile Ümmü Mûsâ’nın arasının iki sebepten dolayı da açık olabileceğini söylemiştir.

Bk. The Good Vizier, s. 152 dn. 1. Arîb b. Sa‘d’ın 303 yılı olayları içinde zikrettiği birinci sebebe göre Ali b. İsâ, Ümmü Mûsâ’nın kardeşi Ahmed b. el-Abbâs’ı her ay binlerce dinar alarak halifenin malını [hassa hazinesini] tüketmekle itham etmiş ve bu konuda [muhtemelen halifeye verilmek üzere] tafsilatlı bir not yazmıştı. Ümmü Mûsâ da Ali b. İsâ’nın bu notu göndermemesi için ona iyi davranıyordu. Bk. Sıla, s. 57. Yine Arîb b. Sa‘d’ın aktardığı ikinci sebebe göre 301/913 yılının sonunda Nakîb Ahmed b. Abdussamed b. Tûmâr vefat etmiş, yerine Ümmü Mûsâ’nın kardeşi getirilmişti. Hâşimoğulları bu duruma itiraz ederek nakîb olarak İbn Tûmâr’ın getirilmesini istemişler ve bu isteklerini de kabul ettirmişlerdir. Sıla, s. 47. Bowen ikinci sebebi aktardıktan sonra Ümmü Mûsâ’nın kardeşinin görevinden alınmasıyla ilgili Ali b. İsâ’nın herhangi bir şey yapıp yapmadığına dair rivayette bilgi bulunmamasına rağmen, bir vezir olarak mutlak surette bu meselede dahli olduğunu söylemektedir.

3 Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 59; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 40-41; Sâbî, el-Vüzerâ, s. 310. İbnü’l-Esîr ise diğer kaynaklardan farklı olarak Ali b. İsâ’nın 8 Zilkade’de görevinden azledildiğini söylemektedir. Bk el-Kâmil, VIII, 98. Margoliouth da söz konusu tarihi [30] Zilkade 304/25 Mayıs 917 olarak zikretmiştir. Bk. The Eclips of the Abbasid Caliphate, IV, 45.

4 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 40. Krş. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 98; Kitâbü’l-Uyûn, IV/1, 182;

İbn Kesîr, el-Bidâye, XI, 126.

5 Yılmaz, “Mûnis el-Muzaffer’in Abbâsî Tarihindeki Siyasî Etkinliği”, s. 129.

64 gerçekleştirmiş olduğu malî düzenlemeler sebebiyle kendisine muhalif davranan başta İbn Fercuveyh olmak üzere bazı kişiler İbnü’l-Furât’ın da desteğiyle Ali b. İsâ aleyhinde bir çalışma başlatmışlar, nihayet bu konuda Muktedir’i de etkilemişlerdir.

Bunun üzerine aleyhindeki faaliyetlerden haberdar olan Ali b. İsâ, vezirlikten ayrılmak istemiş, fakat Muktedir, başta Mûnis olmak üzere dayısı Garîb ve Hâcib Nasr’ın da tesiriyle Ali b. İsâ’nın bu isteğini reddetmiştir. Aradan geçen iki yıl içerisinde İbnü’l-Furât taraftarlarının Ali b. İsâ aleyhindeki çalışmaları devam etmiştir. Sonunda haremdekilerin ödenekleriyle ilgili konuşmaya gelen Ümmü Mûsâ ile Ali b. İsâ arasında yaşananlar ve Mûnis’in de o sırada Bağdat’ta olmaması1 Ali b. İsâ’nın vezirlikten azledilmesini hızlandırmıştır. Son bir hususa daha işaret etmek gerekirse, İbn Miskeveyh’in ikinci sırada nakletmiş olduğu rivayetin başında Ali b. İsâ’nın haremdekilerin karşılanamaz istekleri karşısında görevinden istifa etmek istemesi, ancak Muktedir’in bunu kabul etmemesi, haremdekilerle Ali b. İsâ arasındaki anlaşmazlığın sebebinin Ali b. İsâ’nın uygulamaya koyduğu tasarruf tedbirleri olduğunu göstermektedir.

Ali b. İsâ’nın görevden alınmasıyla ilgili Sourdel herhangi bir kaynak zikretmeksizin Muktedir’in dayısı Garîb ve Hâcib Nasr’ın tekrar İbnü’l-Furât’ın vezirliğe getirilmesi için Muktedir’i ikna etmeye çalıştıklarını iddia etmiştir.2 Yûzbekî ise İbn Miskeveyh ve Hemedânî’ye dayanarak harem mensuplarından Ali b. İsâ’ya baskı yapan kişilerin arasında Hâcib Nasr ve İbnü’l-Havârî’nin de olduğunu ileri sürmüştür.3 Ancak söz konusu rivayetten hareketle Nasr ve İbnü’l-Havârî’nin, Ali b. İsâ’nın vezirlikten azledilmesinde etkili olduklarını söylemek mümkün görünmemektedir. Çünkü İbn Miskeveyh’in aktarmış olduğu rivayette bu iki şahıstan bahsedilmemektedir.4 Hemedânî’nin rivayetine gelince, Hâcib Nasr’la İbnü’l-Furât arasında bir düşmanlığın olduğundan ve İbnü’l-Furât’ın İbn Mukle’yi Nasr’ın kâtipliğine getirmesinden bahsedilmektedir. Rivayetin geri kalan kısmında da İbnü’l-Hâvârî ile Nasr’ın, İbn Mukle’nin vezir olmasını teşvik ettikleri aktarılmaktadır.5 Hemedânî’nin nakletmiş olduğu bu rivayette İbnü’l-Havârî ile

1 Ali b. İsâ’nın azledildiği 304/917 tarihi göz önünde bulundurulursa Mûnis’in bu sırada Bizans topraklarında yaz seferinde olduğu anlaşılmaktadır. Bk. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 98.

2 Sourdel, Le Vizirat, II, 404.

3 Yûzbekî, el-Vizâre, s. 174.

4 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 40.

5 Hemedânî, Tekmile, s. 211.

65 Nasr’ın, Ali b. İsâ’nın vezirliğine karşı oldukları için mi böyle davrandıklarına dair herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Ancak İbn Miskeveyh’in bir başka yerde konuyla ilgili verdiği bilgiler bu kapalılığı ortadan kaldırır mahiyettedir. Şöyle ki, Nasr’ın kâtipliğine atanan İbn Mukle, Saîd b. İbrahim et-Tüsterî’yi görevlendirmesi sebebiyle İbnü’l-Furât’a kızdığı için Nasr’a gelerek İbnü’l-Furât’ın [birinci]

vezirliğinden azledildiği vakit yanında hiç parası olmadığını söyleyip, 500 bin dinar tutarında kendisine verilen avansı kurtardığını bildirdi. Bunun üzerine Nasr, İbn Mukle’nin anlattıklarını Muktedir’e aktardı. Daha sonra İbnü’l-Furât’ın bu yalanını ortaya çıkarır ümidiyle Nasr ve İbnü’l-Havârî, İbn Mukle’nin vezir olması için ısrar ettiler.1 İbn Miskeveyh’in verdiği bilgiler bu hadisenin Ali b. İsâ’nın vezirlik görevinden alınmasından sonra gerçekleştiğini göstermektedir. Ayrıca İbn Miskeveyh’in aktardığı rivayette Mûnis’in yokluğunda Garîb ve Nasr’ın, İbnü’l-Furât’ın adamlarının Ali b. İsâ’nın aleyhindeki propagandalara karşı onu savundukları zikredilmektedir.2 Diğer taraftan İbnü’l-Furât’ın ikinci vezirliğinden sonra göreve gelen Hâmid b. Abbâs’ın idarî işlerdeki yetersizliğinden dolayı bizzat Nasr ve İbnü’l-Havârî’nin hapiste bulunan Ali b. İsâ ile görüşerek ondan vezirin nâibi olmayı kabul etmesini istemişlerdir. Dolayısıyla bir kez daha ifade etmek gerekirse Ali b. İsâ’nın vezirlikten azledilmesinde Garîb ve Hâcib Nasr’ın bir dahlinin bulunduğunu söylemek pek mümkün görünmemektedir.