• Sonuç bulunamadı

Ali b. İsâ (İkinci Vezirliği)

EMÎRÜ’L-ÜMERÂLIK ÖNCESİ DÖNEM VEZİRLERİ

A. Muktedir-Billâh (295-320/908-932)

9. Ali b. İsâ (İkinci Vezirliği)

103 milyon dinar1 civarındaki yıllık gelirini İbn Ebü’s-Sâc’a ipotek ederek bu sorunu çözmeye çalıştı.2 Hazinenin gelirlerini bu şekilde ipotek eden ve müsadereler yoluyla elde edilen gelirlerdeki azalmalar sebebiyle3 görevini daha fazla devam ettiremeyen Hasîbî, Mûnis’in Ali b. İsâ’yı tekrar vezirliğe getirmek istemesiyle yaklaşık on beş ay4 görev yaptıktan sonra 11 Zilkade 314/18 Ocak 927 Perşembe günü görevinden azledildi. Ardından oğlu ve diğer yakınlarıyla birlikte tutuklanarak Kahramâne Zeydân’a teslim edildi.5

104 sorgulayan Ali b. İsâ, ilk olarak Hasîbî’ye haraç ve dıyâ‘ gelirleri ve hassâ hazinesinden yapılan harcamalar hakkında sorular yöneltti. Ancak Hasîbî bu konularda kendisinin de bilgi sahibi olmadığını söyledi. Ardından Ali b. İsâ kişilerin sahip oldukları mallardan, kefalet senetlerinden, damânlardan ve yapılan müsaderelerden ne kadar gelir sağlandığıyla ilgili Hasîbî’yi sorguladı. Hasîbî on dört aylık vezirliği süresince yapılan bütün bu müsaderelerden 1 milyon dinar tutarında bir meblağın kendisine ulaştığını söyledi. Bunun üzerine Ali b. İsâ, halifenin kendisine eski vezir Abdullah el-Hâkânî’den 500 bin dinar tahsil edildiğini haber verdiğini [bu şartlarda tam olarak] söz konusu meblağın ne kadarının önceki vezirden tahsil edildiğini sordu. Ahmed el-Hasîbî ise Mûnis’in, el-Hâkânî’yi koruduğunu ifade ederek muhtemelen kendisinden bu kadar yüksek miktarda bir malın müsadere edilmediğini söylemek istedi. Ancak orada hazır bulunanlar Ahmed el-Hâsîbî’nin bu tavrına karşı çıkarak el-Hâkânî’nin kendisine teslim edildiğini söylediler. Ali b. İsâ’nın Ahmed el-Hâsîbî’yi sorguladığı bir başka mesele İsfahân dışında neredeyse doğu bölgelerinin gelirlerinin tamamının kendisine verilerek İbn Ebü’s-Sâc’ın Karmatîler’le savaşmak üzere görevlendirilmesidir.

Baştan beri Karmatîler’le müzakere yaparak onların tehlikesini bertaraf etmeyi tercih eden Ali b. İsâ, dağlık ve soğuk bir bölge olan Azerbaycan’da yaşayan İbn Ebü’s-Sâc ve adamlarının neden Hecer gibi iklimi oldukça sıcak olan sahil bölgesine yerleştirildiğini ve bu şartlarda bu kişilerin Karmatîler’e karşı başarısız olunacağının düşünülmediğini sordu. Hasîbî ise bu konuda verdiği kararın kendince doğru olduğunu söylemekle yetindi. Bunun üzerine Ali b. İsâ mademki İbn Ebü’s-Sâc bu iş için görevlendirildi o zaman niçin Mûnis’in askerlerine yapılan ödemeye göre İbn Ebü’s-Sâc ve adamlarına ödeme yapılmadığını sordu. Çünkü halife tarafından mutemetler yoluyla orduya yapılacak harcamalar Dîvânü’l-ceyş’te kayıt altına alınacak, böylece ödemelerde kayıt dışı herhangi bir artış yaşanmayacaktı. Bunların dışında Hasîbî, oğlu Muhammed’in 2 bin dinar maaşla kendi yardımcılığına, İbrahim b. Ahmed el-Mismaî’nin de Fars ve Kirmân amilliğine atanması, müsadereye uğramış kişilerin hanımlarının dövülmesi ve başka kişilere verilmesi, maaşların ve harem mensuplarının giderleri karşılandıktan sonra vezirliğin

105 bütçesinde kalan yüksek miktardaki paranın akıbeti hakkında sorgulandı.1 Sorgulama sonunda Hasîbî’den 40 bin dinar değerindeki malı müsadere edildi.2

Göreve geldiğinde malî açıdan durumun pek de iç açıcı olmadığının farkında olan Ali b. İsâ, divanlar arasındaki yazışmaların daha sağlıklı yapılabilmesi için özel bir gayret sarfetti. Çünkü daha önce de zikredildiği üzere Hasîbî zamanında yazışmalardaki aksamalar, hazineye kazandırılması gereken fon, damân ve süftecelerin de gecikmesine neden oluyordu. Ali b. İsâ, Dîvânü’s-Sevâd’ı kendisinden başkasının idare ettiremeyeceğini söyleyerek Kelvezânî’ye bu görevinin başında kalmasını emretti.3 İbrahim b. Eyyûb’u malî raporların takibiyle görevlendirerek beytülmâl görevlisinin de muvafakatiyle günlük harcamalarla ilgili haftalık olarak kendisine bilgi vermesini istedi. Böylelikle ne kadar harcama yapıldığı ve ne kadar gelir sağlandığı hemen tesbit edilerek bütçe açıkları hakkında olabildiğince çabuk bilgi sahibi olunacaktı. Hasîbî zamanında ise geçen ayın hesaplarıyla ilgili raporlar bir sonraki ayın ortasında gönderiliyordu.4

Ali b. İsâ, ayrıca liyakatli kişileri âmil olarak görevlendirerek maaşlarla ilgili de düzenlemeler yaptı. Buna göre memurlar yıllık on ay üzerinden, Dîvânü’l-berîd görevlileri ve mutemetler ise sekiz ay üzerinden maaş alacaklardı. Diğer taraftan maaşları düşürülen askerlerin yanı sıra, kâtip ve tüccar sınıfına mensup olan ve askerlik hizmeti karşılığında maaş alanların, orduya mensup olduğu halde hâlihazırda silah altında olmayanların aylıklarında da kısıtlamalara gidildi.

Bunların dışında ücretli asker statüsünde bulunan kişilerin beşikte olan çocuklarının isimleri maaş bordrolarından silindi. Nedimlerin, şarkıcıların ve meclislerde bulunan diğer kişilerin maaşları kesildi.5

Ali b. İsâ’nın hazinenin masraflarını azaltmaya yönelik gerçekleştirmeye çalıştığı bir başka tedbir, Hasîbî tarafından Karmâtîler’le savaşmak üzere görevlendirilen ve

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 153-156; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 165-166.

2 Hemedânî, Tekmile, s. 250.

3 Sûlî ve Arîb b. Sa‘d’ın verdiği bilgiye göre, Kelvezânî’nin Dîvânü’s-Sevâd’daki görevinin başında kalması, Ebû Ömer’in de kadılık görevini devam ettirmesi için Muktedir, Ali b. İsâ’ya bir emirnâme göndermiş, ancak Ali b. İsâ, bu ikisinin görevlerinin başında kalmalarının veya azledilmelerinin kendi yetki alanı içinde olduğunu söyleyerek bu duruma tepki göstermiştir. Bk. Ahbârü’l-Muktedir, s. 274-275; Sıla, s. 113.

4 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 151-152; Sâbî, el-Vüzerâ, s. 338-339.

5 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 152; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 164-165.

106 bunun karşılığında doğu bölgelerinin gelirlerinin kendisine verildiği Yûsuf b. Ebü’s-Sâc’ın bu görevine son verilip, daha az masrafla bölgedeki yerel unsurlarla işbirliğine gidilmesiydi. Sûlî’nin kaydettiği bilgiye göre, Muktedir’le görüşen Ali b.

İsâ, İbn Ebü’s-Sâc yerine Karmatîler’e karşı Benî Esed kabilesinden 5 bin kişinin Mekke hac yolu üzerinde görevlendirilmesini, bunun karşılığında kendilerine hasat zamanı elde edilen ürünlerden verilmesinin yeterli olacağını söyledi. Aynı şekilde Benî Şeybân kabilesinden de 5 bin kişinin görevlendirilmesini teklif eden Ali b. İsâ, bu kabileye de İbn Ebü’s-Sâc’ın talep ettiği 3 milyon dinarın dörtte birinden daha azının verilmesinin yeterli olacağını belirtti. Toplamda her iki kabilenin alacağı paranın miktarı 1 milyon dinara tekabül ediyordu.1 Ancak Ali b. İsâ’nın Karmatîler’e karşı belirlediği bu stratejiyi tam olarak hayata geçiremediği anlaşılmaktadır. Çünkü Muktedir’le görüştükten sonra İbn Ebü’s-Sâc’a mektup yazan Ali b. İsâ, kendisine Cibâl bölgesinde kalmasını emretmiş, ancak Ali b. İsâ’nın emrini dinlemeyen İbn Ebü’s-Sâc, Bağdat’a girmek maksadıyla Hulvân’a doğru yola çıkmıştır. Bu esnada durumu haber alan Mûnis, İbn Ebü’s-Sâc’a mektup göndererek kendisine verilecek olan malların Vâsıt’a ulaştığını söyleyince, İbn Ebü’s-Sâc tekrar Vâsıt’a dönmüştür.2 İbn Ebü’s-Sâc’ın Ali b. İsâ’nın sözünü dinlememesiyle ilgili olarak bizzat halifenin Karmatîler’le savaşmak üzere kendisine mektup göndermesinin etkili olduğu düşünülebilir.3 Nitekim daha sonra Kûfe’ye saldıran Ebû Tâhir’e karşı koymak için harekete geçen İbn Ebü’s-Sâc, 9 Şevvâl 315/17 Aralık 927 tarihinde Karmatîler’le yaptığı savaşta esir düşmüş ardından da öldürülmüştür.4 İbn Ebü’s-Sâc’ın bölgeden ayrılmasıyla Rey’i işgal eden Leylî b.

Nu‘mân ve Mâkân b. Kâkî gibi Deylemîler’e karşı da benzer bir politika izlediği söylenen Ali b. İsâ’nın, bunların başına buyruk hareket eden ve bölge için tehlike arz eden ordularına karşı Mûnis ve Nasr’ın da onayıyla Samânî emirlerine yakınlık gösterdiği zikredilmektedir.5

1 Sûlî, Ahbârü’l-Muktedir, s. 274. Ayrıca bk. Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 113-114; Bowen, The Good Vizier, s.

262-263; Kennedy, “The Reign of al-Muqtadir”, s. 37.

2 Sûlî, Ahbârü’l-Muktedir, s. 276-277; Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 114-115.

3 Hemedânî, Tekmile, s. 252.

4 Karmatîler’le İbn Ebü’s-Sâc arasındaki savaş hakkında bk. Sûlî, Ahbârü’l-Muktedir, s. 277-279;

Mes‘ûdî, et-Tenbîh, s. 331-332; İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 173-175; İpek, “Sacoğulları”, DİA, XXXV, 365.

5 Massignon, The Passion of al-Hallâj, I, 413.

107 316/928 yılına gelindiğinde bir taraftan Abdullah el-Hâkânî ve Ahmed el-Hasîbî dönemlerinden itibaren eyaletlerin yönetiminden kaynaklanan ve halen tam olarak çözüme kavuşturulamamış problemler, diğer taraftan Karmatîler’le savaştıktan sonra Enbâr’dan dönen Mûnis komutasındaki orduya1 hassa hazinesinden verilmek zorunda kalınan senelik 200 bin dinar değerindeki ek ödemeler, Ali b. İsâ’yı endişelendirmeye başladı.2 Çünkü yapılan ödemelere rağmen askerî birliklerin Karmatîler’e karşı tam olarak üstünlük sağlayamaması hazinenin daha fazla zayıflamasına neden oluyordu. Nitekim Hemedânî’nin verdiği bilgiye göre, durumun vahametini Muktedir’e bildiren Ali b. İsâ, Ebû Tâhir’i kastederek, müslümanların başına bu kadar büyük bir belanın gelmediğini söylemiştir. Çünkü Karmatîler’in saldırılarını bertaraf etmek için yapılan harcamalar sebebiyle hassâ hazinesinde neredeyse hiç para kalmamıştı. Dahası Ali b. İsa, halifenin annesi Şağab Hatun’un şahsî hazinesinden 500 bin dinar borç almak zorunda kalmıştı.3 Devletin malî açıdan içinde bulunduğu bu sıkıntılı durumun yanında Hâcib Nasr’la da aralarında anlaşmazlığın ortaya çıkması4 ve yaşının da etkisiyle-ki o sırada 71 yaşındaydı- Ali b. İsâ vezirlik görevini daha fazla devam ettirmek istemediğini Muktedir’e bildirdi. Bunun üzerine Ali b. İsâ’ya “Sen bana [babam] Mu‘tazıd mesabesindesin.” diyerek bu kararını kabul etmek istemeyen Muktedir, Ali b. İsâ’nın ısrarı karşısında muhtemel vezir adaylarıyla ilgili Mûnis’in görüşünü aldı. Bunlar Fazl b. Ca‘fer, Ebû Ali b. Mukle ve Yûsuf b. Ebü’s-Sâc’ın kâtibi Muhammed b. Halef en-Nîrmânî idi. Mûnis, Fazl b. Ca‘fer’in Benî Furât ailesinden olduğunu, İbn Mukle’nin tecrübesiz ve genç olduğunu, Nîrmânî’nin ise vezirlik konusunda bilgisiz ve dikkatsiz birisi olduğunu söyleyerek bu kişilerin vezirlik için uygun

1 Mûnis’in Bizans topraklarına sefer düzenlemek amacıyla 315 yılında Suğûr bölgesine hareket etmesinden önce askerî birlikler isyan çıkarmış, ancak Mûnis’in, erzaklarının ödeneceğine dair teminat vermesiyle isyan sona ermiştir. Bk. İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 159.

2 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 184. Sâbî ve İbnü’l-Esîr bu meblağın 240 bin dinar olduğunu söylemektedir. Bk. el-Vüzerâ, s. 340; el-Kâmil, VIII, 183. Ayrıca bk. Sourdel, Le Vizirat, II, 446.

3 Hemedânî, Tekmile, s. 255.

4 Kaynaklarda Ali b. İsâ’nın Nasr’la arasının iki sebepten ötürü bozulduğu söylenmektedir.

Bunlardan birincisi Mûnis’in Ali b. İsâ’ya yakınlık göstermesidir. Çünkü Nasr pek çok konuda Mûnis’e muhalif bir tavır takınıyordu. Bk. İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I 184; Sâbî, el-Vüzerâ, s.

340; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 183. İkinci sebep ise İbn Mukle’nin vezirliğe atanmasının ardından Nasr’ın Ali b. İsâ’yı Karmatîler’le yazışmakla itham etmesidir. Cevherî isminde bir kişi vasıtasıyla Ali b. İsâ’nın Karmatî lideriyle gizlice haberleştiğini iddia eden Nasr, bu konuda İbn Mukle’yi de yanına çekmeyi başarmıştır. Hatta Muktedir bile Ali b. İsâ’nın kadıların ve fakihlerin huzurunda kırbaçlanmasını istemiş, ancak durumdan haberdar olan Şağab Hatun’un bu iddianın asılsız olduğunu ortaya çıkarması ve oğlu Muktedir’i ikna etmesiyle Ali b. İsâ cezalandırılmaktan kurtulmuştur. Bk. İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 186-187. Ayrıca bk. Hemedânî, Tekmile, s. 257.

108 olmadığını, bundan dolayı Ali b. İsâ’nın görevine devam etmesi gerektiğini bildirdi.

Hatta bu konuda bizzat Ali b. İsâ ile görüştü. Ancak Ali b. İsâ “Şayet Bağdat’ta kalsaydın sana güvenir ve senden yardım isterdim. Fakat sen Rakka’ya gidiyorsun.”1 diyerek vezirlikten ayrılmak istediğini bir kez daha vurguladı. Muktedir, Mûnis’in ardından bu sefer Hâcib Nasr’la görüştü. Fazl b. Ca‘fer ve İbn Mukle hakkında benzer şeyler söyleyen Nasr, Nîrmânî ile aralarındaki ilişkiden dolayı2 Muktedir’e onu vezirliğe tayin etmesini tavsiye etti. Ancak Nîrmânî’nin bu görevi yerine getiremeyeceğinin farkında olan Muktedir, Mûnis ve Hârûn b. Garîb’in de Nîrmânî’den nefret etmelerinden dolayı Nasr’ın teklifini kabul etmedi. Bu sırada olup bitenden haberdar olan İbn Mukle, Ali b. İsâ’nın hâcibliğini yapan Ebû Abdullah el-Cehşiyârî ile anlaşarak kâtibi Muhammed Delviye vasıtasıyla Nasr’a yakınlık göstermeye başladı.3 Diğer taraftan Nîrmânî’nin seçilemeyeceğini anlayan Nasr, bu sefer İbn Mukle’nin vezir olması için girişimde bulunmaya başladı.4 Muktedir’e telkinde bulunarak İbn Mukle’yi vezir olarak atamasını, şayet işler yolunda giderse her hangi bir sorun yaşanmayacağını, ancak başarısız olursa onu rahatça görevinden azledebileceğini söyledi. Muktedir de mecburen İbn Mukle’yi vezir olarak atadı.5

1 Mûnis daha önce Bağdat’a girişini engellediği Karmatîler’in lideri Ebû Tâhir’in bu sefer Rakka’ya yapacağı saldırıyı önlemek amacıyla Musul yoluyla Rebiülevvel 316/Nisan-Mayıs 928 tarihinde buraya gitmiştir. Fakat Mûnis’in geldiğini öğrenen Ebû Tâhir, hemen Rakka’dan ayrılmış, bunun üzerine Mûnis bir süre daha burada kalmıştır. Bk. İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 181;

Hemedânî, Tekmile, s. 256; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 181-182; Yılmaz, “Mûnis el-Muzaffer’in Hayatı ve Askerî Görevleri”, s. 152-153.

2 Yûsuf b. Ebü’s-Sâc’la arası açılan Muhammed b. Halef, Hâcib Nasr’ın da İbn Ebü’s-Sâc’a düşman olduğunu öğrenince Nasr’a yakınlık göstermeye başladı. Yaptıkları yazışmalarda Muktedir’in kendisini vezir olarak ataması için Nasr’dan tavassutta bulunmasını isteyen Muhammed b. Halef vezir olursa başta Ali b. İsâ olmak üzere Süleyman b. el-Hasan, Ebû Zünbûr el-Mâzerâî ve Kelvezânî’den toplamda 1 milyon dinar müsadere ederek halifenin ve memurların masraflarını karşılayacağını bildirdi. Bunların dışında Yûsuf b. Ebü’s-Sâc’ın gizli bir Karmatî olduğunu, bundan dolayı Karmatîler’le savaşmak gibi bir niyetinin olmadığını bildiren Muhammed b. Halef, şayet kendisi vezir olursa hem Karmatîler’le savaşacağını hem de Yûsuf b. Ebü’s-Sâc’ı tekrar Azerbaycan’a göndereğini söyledi. Nasr da Muhammed b. Halef’in söylediklerini Muktedir’e haber verdi. Ancak daha sonra Hasan b. Harun vasıtasıyla bu yazışmalardan haberdar olan Yûsuf b.

Ebü’s-Sâc, Muhammed b. Halef’in niyetini ve Nasr’a gönderdiği mektupları Ali b. İsâ’ya ulaştırdı.

Ancak rivayetten anlaşıldığına göre Ali b. İsâ bu meseleye pek önem vermedi. İbn Halef’in İbn Sâc tarafından tutuklanmasıyla da bu girişim sonuçsuz kaldı. Fakat daha sonra İbn Ebü’s-Sâc’ın Karmatîler tarafından esir alınmasıyla İbn Halef tekrar Bağdat’a kaçmayı başardı. Bk. İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 166-172; Bowen, The Good Vizier, s. 272-273.

3 Sâbî, el-Vüzerâ, s. 341. Yine Sâbî’nin verdiği bilgiye göre, Mûnis bu sırada vezirlik için Ebû Zünbûr el-Mâzerâî’yi teklif etmiştir.

4 Sourdel’e göre Nasr, İbnü’l-Furât’ın ikinci vezirliğinde kendisinin kâtipliğini yapan İbn Mukle hakkındaki iyi kanaati sebebiyle bu sefer onun vezirliğe atanması için gayret sarfetmiştir. Bk. “Ibn Mukla”, EI2, III, 886.

5 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 184-185; Hemedânî, Tekmile, s. 256; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 183-184.

109 Ali b. İsâ’nın görevden alınmasıyla ilgili diğer kaynaklardan farklı olarak Kindî tarafından başka bir sebep daha zikredilmektedir. Buna göre göre Dımaşk’ta kadılık yapan ve Ali b. İsâ’nın vezirlikten azledilmesi için gayret sarfeden Abdullah b.

Ahmed b. Zebr isminde bir şahısdan daha bahsedilmektedir. İbn Zebr, şehirdeki fiyatların yüksek olması, aldığı rüşvetler ve insanlara kötü muamelede bulunması sebebiyle halk tarafından Ali b. İsâ’ya şikâyet edilince, Ali b. İsâ, onu görevinden azletmişti. Bundan dolayı Ali b. İsâ’ya düşman olan ve tekrar eski görevine dönmesi için Ali b. İsâ’nın vezirlikten azledilmesi gerektiğini düşünen İbn Zebr, bir plan hazırlayarak Horasanlı salih bir kimsenin gördüğünü iddia ettiği bir rüyayı mektupla Muktedir’e gönderdi. Mektupta bu kişinin rüyasında Hz. Peygamber’in amcası Abbâs’ı gördüğü ve Abbâs’ın Ali b. İsâ hakkında serzenişte bulunarak çocukları için şehirde ev yaptığını her defasında onun bu evi yıktığını söylediği yazıyordu. Mektup kendisine ulaşınca Muktedir, bu rüyanın doğru olabileceğine kanaat getirerek Ali b. İsâ’yı görevinden azletti.1 Kindî bu rivayeti aktarırken herhangi bir tarih kaydı zikretmemiştir. Ancak bir başka yerde İbn Zebr’in 317 yılının Muharrem ayında Mısır’a atandığını söylemiştir. 2 Dolayısıyla Bowen’in3 de ifade ettiği gibi bu olayın Ali b. İsâ’nın İbn Zebr’i görevinden almasıyla ilgili olduğu söylenebilir. Ancak bunun yanında rivayette bir takım çelişkilerin olduğu da söylenmelidir. Meselâ İbn Zebr’in mektubu gönderdiği kişi, Bağdat’ta söz konusu mektubu mezâlim evraklarının içine koyduğu sırada Ümmü Mûsâ ile karşılaştığını söylemektedir. Fakat Ümmü Mûsâ’nın 310/922-923 yılında hapsedilmesiyle kahramânelik görevinin sona erdiği ve siyasî olarak etkinliğinin de neredeyse bittiği bilinmektedir. Dolayısıyla böyle bir durumda Ümmü Mûsâ’nın bu kişiyle görüşmesi pek mümkün görünmemektedir. Bowen ise bu rivayette Ümmü Mûsâ ile birlikte Hâmid b. Abbâs’ın da isminin zikredildiğini ileri sürmüştür. Ardından ne Ali b. İsâ’nın birinci vezirliğinden azledildiği 304 yılında ne de Hâmid b. Abbâs’ın vezirlikten ayrıldığı 311 yılında Hâmid’le Ümmü Mûsâ’nın sarayda birlikte bulunduğunu belirterek rivayetin bazı yanlışlıklar ihtiva ettiğini söylemiştir. Çünkü 304 yılında Hâmid henüz Bağdat’a gelmemişti, Ümmü Mûsâ da 310 yılında kahramânelik görevinden azledilerek hapse atılmıştı. Kindî’nin rivayetine bakılırsa

1 Bk. Kitâbü’l-vülât, s. 540-541.

2 Bk. Kitâbü’l-vülât, s. 539.

3 Bk. The Good Vizier, s. 275 dn. 1.

110 Ümmü Mûsâ ile bir hizmetçiden bahsedilmektedir. Muhtemelen Bowen, rivayette geçen hizmetçi kelimesini (hâdimen) yanlışlıkla Hâmiden şeklinde okumuş, bundan dolayı Hâmid b. Abbâs’ın da isminin zikredildiğini ileri sürmüştür. Dolayısıyla Bowen’in Ümmü Mûsâ ile Hâmid’in aynı dönemde bir arada bulunmamış olmalarıyla ilgili tesbiti doğru olmakla birlikte, rivayette Hâmid’den bahsedilmemiş olması bu tesbitin söz konusu rivayet için geçerli olmadığını göstermektedir

Ali b. İsâ, 13 Rebîülevvel 316/6 Mayıs 928 Salı günü1, İbn Mukle’nin vezirliğe atandığı günün akşamı tutuklandı. Muktedir bunun için Hârûn b. Garîb’i görevlendirdi. Ancak Ali b. İsâ gibi bir veziri tutuklamaktan çekinen Hârûn, yanında resmî bir görevi bulunmayan Ebû Ca‘fer b. Şîrzâd’ı götürerek Ali b. İsâ’yı nasıl tutuklayacağını kendisine tarif etti. Daha sonra İbn Şîrzâd tarafından tutuklanan Ali b. İsâ, Kahramâne Zeydân’a teslim edildi. Kardeşi Abdurrahman da Hâcib Nasr’ın gözetiminde tutuldu.2 Ali b. İsâ’nın ikinci ve son vezirliği yaklaşık bir yıl bir ay beş gün devam etmiştir. Ancak Hasîbî’nin görevinden azledildiği 11 Zilkade tarihini dikkate alan kaynaklar, söz konusu görev süresinin bir yıl dört ay iki gün olduğunu bildirmektedir.3