• Sonuç bulunamadı

Muhammed b. Ubeydullah el-Hâkânî

EMÎRÜ’L-ÜMERÂLIK ÖNCESİ DÖNEM VEZİRLERİ

A. Muktedir-Billâh (295-320/908-932)

2. Muhammed b. Ubeydullah el-Hâkânî

Babası da bir vezir olan Muhammed el-Hâkânî, Mu‘temid döneminde devlet kademesinde görev yapmış, hatta bir rivayete göre babası Ubeydullah’ın yerine vezirliğe vekâlet etmiştir.2 Ubeydullah’tan sonra vezirliğe tayin edilen Hasan b.

Mahled zamanında Dîvânü zimâmi’l-harâc ve’d-dıyâ‘’ın başına getirilmiştir.3 Abdullah b. Mu‘tez’in bir günlük halifeliğinden sonra gizlenen Muhammed el-Hâkânî, İbnü’l-Furât’ın azledildiği gün vezirliğe tayin edilmiş, vezirlik hi‘atini ise bir gün sonra 5 Zilhicce 299/23 Temmuz 912 tarihinde giymiştir.4

Vezirlik görevini üstlendikten sonra vaktinin çoğunu halifenin özel hizmetine ayıran Muhammed el-Hâkânî, aynı zamanda düşmanlarının kendisine kurduğu entrikalarla da uğraştığı için devlet işleriyle pek meşgul olmuyordu. Hatta resmî evrakları bile okumayan Muhammed el-Hâkânî’nin, bunların halifeye arz edilmesi için oğlu Abdullah’ı, ona yardımcı olması için de diğer oğlu Abdülvâhid’i görevlendirdiği bildirilmektedir. Ancak içki müptelâsı olduğu için gününün büyük bir kısmını uyuyarak geçiren oğlu Abdullah, resmî evrakların takibini yapmaktan ziyade devlet idaresinde ileri gelen kişilerin şahsî bir takım işleriyle meşgul oluyor,

1 Kaynaklarda Şağab Hatun’un İbnü’l-Furât’a gelerek Muktedir’e kendi oğlu gibi davranmasını, Muktedir’e de İbnü’l-Furât’ı överek ona güvenmesini söylediği zikredilmektedir. Sâbî, el-Vüzerâ, s.

132-133; Dûrî, Dirâsât fi’l-usûri’l-Abbâsiyye, s. 148; Sourdel, Le Vizirat, II, 391; van Berkel, “The Vizier”, s. 67.

2 Sourdel, Le Vizirat, II, 394; Gordon, “The Khâqânid Families”, s. 247. Babasının ismi Ebü’l-Hasan Ubeydullah b. Yahyâ b. Hâkân’dır. Ubeydullah’ın babası Yahyâ ve amcası Abdurrahman, Me’mûn döneminde kâtip olarak görev yapmışlardır. Benî Hakân ailesinden ilk vezir olan Ubeydullah, 236 (850-851) yılında münşi tayin edilmiştir. Daha sonra Mütevekkil tarafından vezirliğe terfi edilmiş ve Mütevekkil’in 247 (861) yılındaki ölümüne kadar vezir olarak görev yapmıştır. Mu‘temid zamanında birçok kişinin itirazına rağmen ikinci defa vezirlik görevine tayin edilen Ubeydullah, 263 (877) yılında vefat edinceye kadar bu görevini devam ettirmiştir. Geniş bilgi için bk. İbnü’t-Tıktakâ, el-Fahrî, s. 238, 251; Zetterstéen “İbn Hâkân”, İA, V/2, 738; Gordon, “The Khâqânid Families of the Early ‘Abbâsid Period”, s. 241-242, 244-247; van Berkel, “The Vizier”, s. 72; a. mlf.

“The Bureaucracy”, s. 97.

3 Sâbî, el-Vüzerâ, 284.

4 Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 40; Sâbî, el-Vüzerâ, s. 284. Ayrıca bk. Taberî, Târîh, X, 145 İbn Miskeveyh, Teâribü’l-ümem, I, 21; Kitâbü’l-Uyûn, IV/1, 157.

55 resmî evrakların takibini ise Ebû Nasr Mâlik b. Velîd ve Ebû İsâ Yahyâ b. İbrahim el-Mâlikî gibi maiyetinde çalışan memurlar yapıyordu.1

Muhammed el-Hâkânî vezirliğinin ilk zamanlarında, Dîvânü’l-musâderîn,2 Dîvânü’d-diyâ‘i’l-Abbâsiyye3 ve Dîvânü’z-zimâmi’l-Furâtiyye4 gibi bazı divanları da uhdesine verdiği Ebü’l-Hasan Ahmed b. Yahyâ b. Ebü’l-Bağl’i önceki vezir İbnü’l-Furât’ın ve yakınlarının mallarını müsadere etmesi için görevlendirdi. Bu sayede hazineye önemli miktarda gelir temin edildi.5 Bir süre sonra İbn Ebü’l-Bağl’in yerine Ebü’l-Heysem el-Abbâs b. Muhammed b. Sevâbe getirildi. İbn Abdûn’la6 aralarındaki yakınlıktan dolayı İbnü’l-Furât tarafından Musul’a sürülen ve Muhammed b. Dîvdâd’ın7 kâtipliğini yapan İbn Sevâbe, göreve geldikten sonra İbnü’l-Furât’ın ve yakınlarının ellerinde kalan mallarını ikinci defa müsadere etti.8 Bu esnada İbnü’l-Furât’a oldukça kötü davrandı. Kahramâne Ümmü Mûsâ’nın da hazır bulunduğu bu esnada her ikisinin çok ağır ifadelerle birbirlerini suçladıkları

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 22-23; Hemedânî, Tekmile, s. 201.

2 Halife Mansûr döneminde (136-158/754-775) önce Beytü mâli’l-mezâlim olarak kurulan, daha sonra Dîvânü’l-musâderîn şeklinde isimlendirilen bu divan, siyasî rakiplerin ve devlet görevlilerinin müsadere edilen mallarıyla ilgileniyordu ve vilayetlerde şubeleri bulunuyordu. Bk. Demirci, İslamın İlk Üç Asrında Toprak Sistemi, s. 99; Tomar, “Müsâdere”, DİA, XXXII, 65.

3 Emevîler ve Abbâsîler döneminde hazine arazisinden bazı şahıslara tahsis edilen çiftlik mahiyetindeki araziye day‘a deniliyordu. Çoğunluğunu sultanî arazilerin oluşturduğu bu topraklar tahsis ediliş şekli, tahsis edilen kimseler ve arazinin bulunduğu yere göre muhtelif gruplara ayrılıyordu. Diyâ‘u’l-Abbâsiyye Abbâsî halifelerine ve halifenin akrabalarına tahsis edilen day‘a olarak bilinmektedir. Geniş bilgi için bk. Gözübenli, “Day‘a”, DİA, IX, 57-58. Ayrıca bk.

Aykaç, Abbâsi Devleti’nin İlk Dönemi, s. 143-144; Hiyârî, ed-Devâvîn, s. 21-22.

4 Asıl adı Dîvânü’l-ezimme olan ve kaynaklarda çoğu zaman Dîvânü’z-zimâm olarak geçen bu divan devletin gelir ve giderlerini teftiş ediyor ve muhasebe işleriyle ilgileniyordu. Halife Mehdî (162 /778-779) döneminde her vilayette müstakil bir Dîvânü’z-zimâm oluşturulmuş, 168 (784-785) yılında ise bütün bu divanları kontrol için Zimâmu’l-ezimme tesis edilmiştir. Bu kurum aynı zamanda divanla vezir arasında veya diğer divanlarla koordinasyon görevini de yerine getiriyordu. Geniş bilgi için bk. Cehşiyârî, el-Vüzerâ ve’l-küttâb, s. 146; Köprülü, “Îzahlar ve Düzeltmeler: 18. Dîvânlar”, s. 121 vd.; Hiyârî, ed-Devâvîn, s. 42; Dûrî, “Divan”, DİA, IX, 379; Aykaç, Abbâsi Devletinin İlk Dönemi, s. 65 vd. Her bölgenin kendine ait Dîvânü’z-zimâm’ı olduğu göz önünde bulundurulursa Dîvânü’z-zimâmi’l-Furâtiyye’nin de bulunduğu yere nisbetle Fırat nehrinin kıyısında bulunan arazilerin gelir giderleriyle ilgilendiği söylenebilir. Bk. Demirci, İslamın İlk Üç Asrında Toprak Sistemi, 109; Gözübenli, “Day‘a”, DİA, 57.

5 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 20-21; Sâbî, el-Vüzerâ, s. 285; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 64. Ancak Sourdel, İbn Ebü’l-Bağl’in İbnü’l-Furât’a şiddet uygulama noktasında [muhtemelen halifeden]

yetki alamadığı için ondan herhangi bir mal müsadere edemediğini söylemektedir. Bk. Le Vizirat, II, 396.

6 Daha önce geçtiği üzere İbnü’l-Furât’ın siyasî rakiplerinden olan İbn Abdûn, Muktedir’in yerine Abdullah b. Mu’tez’in halife olmasını istiyordu. İbnü’l-Furât’ın birinci vezirliği döneminde idam edildi.

7 Sacoğulları hânedanının kurucusu (veya kurucularından) ve Afşin b. Dîvdâd olarak da bilinen Muhammed b. Ebü’s-Sâc’ın kardeşidir. Bk. Margoliouth, The Eclips of the Abbasid Caliphate, IV, 24 dn. 2; Sümer, “Muhammed b. Ebü’s-Sâc”, DİA, XXX, 524 vd.

8 Sâbî, el-Vüzerâ, s. 285; Hemedânî, Tekmile, s. 201.

56 şiddetli tartışmalar yaşandı. Bu tartışmaların yanında İbn Sevâbe’nin, İbnü’l-Furât’a yün bir elbise giydirip onu güneşin altında uzun bir süre beklettiği rivayet edilir.

Onu bu durumdan Bedr el-Huremî kurtararak durumu halifeye haber verdi. İbn Sevâbe’nin yaptığına kızan Muktedir, İbnü’l-Furât’ın sarayda Kahramâne Zeydân’ın kontrolünde olan bir bölüme nakledilmesini emrettiği gibi İbn Sevâbe’nin de İbnü’l-Furât’ı daha fazla cezalandırmasını yasakladı.1 İbn Miskeveyh’in aktardığına göre İbn Sevâbe, Muhammed el-Hâkânî’nin yapılan bu müsaderelerde etkisiz kaldığını ve malları müsadere edilecek bazı görevlileri görmezden geldiğini fark edince Muktedir’e yakın durmaya başladı. Bu noktada Kahramâne Ümmü Mûsâ’nın da nüfuzunu kullanan İbn Sevâbe, onun vasıtasıyla Muktedir’e bir takım mektuplar göndererek sadece İbrahim b. Ahmed el-Mâzerâî2 ve kardeşi [yeğeni olmalı]

Muhammed b. Ali b. Ahmed’den 700 bin dirhem müsadere edildiğini haber verdi.

Muktedir de Muhammed el-Hâkânî’ye emir vererek bu konuda İbn Sevâbe’nin desteklenmesini söyledi. Gelişmelerin bundan sonraki safhasında vezir gibi hareket etmeye başlayan İbn Sevâbe, vezirin atadığı bazı kişileri görevinden alıp, kendi istediği kişileri bu görevlere atamaya başladı.3

Muhammed el-Hâkânî vezirliğinin son dönemlerine doğru memurların ve askerlerin maaşlarının ödeyemez hale geldi. Neticede haklarını alamayanlar veziri sert bir dille eleştirmeye başladılar. Bunun üzerine Muktedir maaşların ödenmesini emretti. Ancak gelirlerin azaldığını, devletin hazinesinde yeteri kadar para bulunmadığını ve başta İbnü’l-Furât ve yakınlarından müsadere edilen malların halifenin şahsî hazinesine gönderildiğini, hazine görevlisinin ise bu mallardan kendisine herhangi bir ödeme yapmadığını söyleyen Muhammed el-Hâkânî, bu şartlarda maaşların ödenemeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine Muktedir şahsî hazinesinden vezire 500 bin dinar vererek maaşların ödenmesini sağladı.4

Daha önce de zikredildiği üzere devletin idaresini büyük oranda iki oğluna bırakan Muhammed el-Hâkânî, başta önceki vezir İbnü’l-Furât olmak üzere birçok

1 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 22; Kitâbü’l-Uyûn, IV/1, 158. Krş. Tenûhî, Nişvârü’l-muhâdara, V, 52.

2 Arîb b. Sa‘d bu ikisinin amca yeğen olduğunu ve kendilerinden 50 bini peşin olmak üzere toplam 500 bin dirhem müsadere edildiğini söylemiştir. Bk. Sıla, s. 41. Ayrıca bk. Sourdel, Le Vizirat, II, 396 dn. 4.

3 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 24-25; Sâbî, el-Vüzerâ, s. 285.

4 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 24.

57 kişinin malını müsadere ederek gelir elde etmesine rağmen askerlerin maaşlarını ödeyemediği için yönetim açısından ciddi zafiyetler ortaya çıktı. Nitekim Sâbî, el-Hâkâni, iki oğlu ve kâtiplerinin kişisel ilişkilere bağlı olarak atama, azil, tesvîg1 olarak iktâ verme, vergilerin düşürülmesi ve rüşvet almaları sebebiyle vezirlik makamının değerinin düştüğünü ve zamanla etkisini yitirmeye başladığını söylemektedir.2 Vezirliğe atandığında altmışlı yaşlarda olan Muhammed el-Hâkânî’nin, aslında tabiatı itibariyle de vezirlik görevini yerine getirmeye pek müsait olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim Abdurrahman b. İsâ, onun yumuşak mizaçlı, ileriyi göremeyen ve işlerin sonunu kestiremeyen bir kişi olduğunu söylemektedir. Hatta kendisinden bir şey istendiği vakit “tamam, hay hay” diyerek elini göğsüne vurduğu için “dakka sadrahu” diye isimlendirilmiştir.3Muhammed el-Hâkânî’nin vezirlik görevini yerine getirme konusunda âciz kaldığını, bundan dolayı da devletin işlerinin kötüye gittiğini fark eden Muktedir, Sûlî ve Arîb b.

Sa‘d’ın aktarmış olduğu rivayete göre, onun yerine İbn Ebü’l-Bağl olarak bilinen Ahmed b. Yahyâ’yı atamaya karar verdi. O sırada Ahvaz’da bulunan İbn Ebü’l-Bağl’i getirmesi için de Kahramâne Ümmü Mûsâ’nın kardeşi Ahmed b. el-Abbâs’ı görevlendirdi. Halifenin sarayına yaklaştıklarında Ahmed b. el-Abbâs, İbn Ebü’l-Bağl’i vezir olarak selamladı. Durumu haber alan Muhammed el-Hâkânî, hemen saraya gelerek vezirliğe getirilmesinde kendisine yardımcı olan Mu‘tazıd’ın ümmüveledlerinden birisi [Dastanbûveyh] ile görüşüp, İbn Ebü’l-Bağl’in vezir olmasını engellediği gibi, onun İsfahân’a vali olarak gönderilmesini sağladı.4 Sâbî’nin aktarmış olduğu bir diğer rivayete göre Muhammed el-Hâkânî’yi eleştiren Ebû Muhammed Hasan b. Ravh da Muktedir’e mektup yazarak Muhammed el-Hâkânî’nin yerine vezir olmak için çaba sarfetmiş, ancak Ümmü Mûsâ’nın durumu Muhammed el-Hâkânî’ye haber vermesiyle bu girişim de sonuçsuz kalmıştır.5

1 Bir iktâ türü olarak da bilinen tesvîg bir kişinin sahip olduğu toprağın senelik haracının bir kısmını vermesi (veya garanti etmesi) demektir. Bk. Kudâme b. Cafer, al-Harâc, s. 218. Genellikle mülkiyetinin iktâ olarak verilemediği vakıf arazileri bu şekilde iktâ ediliyordu (Demirci, İslamın İlk Üç Asrında Toprak Sistemi, s. 261 dn. 193) ve bu durumda elde edilen vergiler daha düşük oluyordu (Dûrî, “Neş’etü’l-iktâ”, s. 79).

2 Sâbî, el-Vüzerâ, s. 286.

3 İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 24; Sâbî, el-Vüzerâ, s. 286; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 64. Sourdel de insanlarla çok fazla içli dışlı olduğu için Muhammed el-Hâkânî’nin vezirlik makamının ciddiyetini azalttığını söylemektedir. Bk. Le Vizirat, II, 399.

4 Arîb b. Sa‘d, Sıla, s. 42. Krş. İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem, I, 21. Sûlî, bu sırada Muhammed el-Hâkânî’nin kendisine yardımcı olması için Dastanbûveyh’e 50 bin dinar verdiğini söylemektedir.

Bk. Ahbârü’l-Muktedir, s. 158.

5 Sâbî, el-Vüzerâ, s. 299-300.

58 Muhammed el-Hâkânî, Dastanbûveyh ve Kahramâne Ümmü Mûsâ sayesinde vezirlikten azledilmekten kurtulmasına rağmen Muktedir’in kendisiyle ilgili kararı değişmedi. Nitekim devlet meselelerini zaman zaman kendisiyle istişare ettiği ve o sırada sarayda özel bir bölümde hapsedilmiş olan İbnü’l-Furât’ı1 ikinci defa vezirliğe tayin etmek için Mûnis’le görüştü. Ancak İbnü’l-Furât’la araları iyi olmayan2 Mûnis, şayet İbnü’l-Furât’ı tekrar vezirliğe getirecek olursa insanların

“Halife, veziri önce görevden aldı, malına tamah ettiği için sonra onu tekrar vezirliğe getirdi.” şeklinde bir düşünceye kapılacaklarını belirterek, Muktedir’i bu düşüncesinden vazgeçirdi. Ardından da o sırada Mekke’de bulunan ve “güvenilir”,

“dindar”, “dürüst” ve “ehil” bir kişi olarak tanınan Ali b. İsâ’yı vezirliğe atamasını tavsiye etti. Bunun üzerine Muktedir, Ali b. İsâ’yı getirmesi için Mûnis’in hâcibi Yelbak’ı, Mekke’ye gönderdi. Bu esnada Muhammed el-Hâkânî, oğlu Abdullah’a vekâlet etmesi için bizzat kendisinin Ali b. İsâ’yı Mekke’den getirtmek için mektup yazdığını söylüyordu. Fakat 10 Muharrem 301/16 Ağustos 9133 tarihinde saraya gelen Muhammed el-Hâkânî, iki oğlu Abdullah ve Abdülvâhid, İbn Sevâbe, Hâcib Saîd’in iki oğlu Ahmed ve Muhammed ve diğer bazı kişilerle birlikte tutuklandı.4 Böylece vezirliği yaklaşık bir yıl bir ay beş gün devam eden Muhammed el-Hâkânî görevinden azledilmiş oldu.